‘Ahmed bin Hambel (r.a.)’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc00845-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah(c.c.) için duşmanlık nasıl olur.

Allah-u Teala (c.c.)ya itaat edenleri Allah (c.c.) için seven kimse, zaruri olarak kafirleri, zalimleri, asileri ve fasıkları yine Allah (c.c.) için düşman tutar.

Çünkü,

Bir kimseyi seven, onun dostlarını da sever, düşmanlarına da düşman olur. Allah-u Teala (c.c.) kafirleri, zalimleri, asileri ve fasıkları sevmez.

O halde bir Müslüman fasık olursa, Müslümanlığı için sevilir, fıskı için de düşman bilinir. Böylece o kimse hem sevilir hemde sevilmez. Hususen bir kimse oğlunu sever, onun kayırır, diğer oğlunu döver ve ona eziyet eder. Oğlunu bir bakıma sever, bir bakımdan ise sevmaz. Bu ise imkansız değildir.

Bir kimsenin üç oğlu olup biri gayet zeki, akıllı ve babasının her emrini yerine getirir, diğeri aptal ve itaatsız, üçüncüsü de, aklı az, fakat itaatkar olsa, birini sever birini sevmez, birini de bir yönden sever, bir yönden sevmez. Sevmesi ve sevmemesini, bu çocuklara karşı olan haraketlerinde belli eder.

Birini ikramda, iyilikte bulunur, diğerine kötülük eder, kızar bağırır. Üçüncüsüne de, bazen iyi, bazen kötü muamele eder. Kısacası Allah-u Teala (c.c.) ya isyan edip muhalefet edeni, kendine yapmış gibi kabul edip, mühalefeti miktarınca onu düşman bilmek, emirlere uyması kadar da sevmek lazım olur.

Ona karşı böyle olduğunu, onunla görüşmede oturup kalkmada ve konuşmada belli etmelidir. Allah (c.c.) ı dinlememesinden dolayı onu azarlamalıdır. Fıskı daha çok kimse ile oturmak haddı aşar, ziyana yaklaşırsa, kalkıp gitmeli, ondan uzak olmalıdır. Zalim olanlara ise fasıktan daha sert davranmalıdır. Ancak, yalnız kendine zülmedeni afvetmek ve ondan gelene katlanmak daha iyidir.

Büyüklerin ahlakı bu hususta çeşit çeşit idi. Bazıları, şeriata bağlılıkları ve salabet-i diniyyeleri sebebi ile bu kafir, zalim, asi ve fasıklara sert davranmakla çok illeri gittiler.

Ahmed bin Hanbel (r.a.) bunlardan idi.

Hari-i muhasibi’ye kelam ilminde bir kitab yazıp, mu’tezile’yi red ettiği için kızdı ve buyurdu ki;

-“Kitabında daha çok onların şübhelerini bildiriyor ve sonra cevab veriyorsun. Halbuki bir kimse o şübheleri okuyup, o şübheler kalbine yerleşebilir.”

Yahya bin muin (r.a.);

-“ Ben kimseden bir şey istemem, fakat sultan bana bir şey verirse alırım.” Deyince ona da kızdı. Ve hatta onunla konuşmayı kesti. Nihayet gelip kendisinden özür diledi ve;

-“Latife ve şaka olsun diye söylemiştim.” Deyince

-“Sultandan bir şey alıp yemek din alakalı bir mes’eledir. Din ile oynanmaz, şaka edilmez.” Cevabını verdi.

Bazıları da hepsine şefkat ve rahmet nazarı ile bakarlardı. Bunu yaparken de, her şey’in kaza ve kadar ile olduğunu, hepsinin Allah-u Teala (c.c.) nın kuvvet ve kudreti altında, zavalı birer yaratık olduğunu düşünürlerdi. Bu da kiymetlidir.

Fakat ahmaklar, cahiller burada aldanır. İmanları zayıf ve şeriata bağlılığı gevşek olanlar kendini Allah-u Teala (c.c.) nın kaza ve kadarına razı sanır. Halbuki bu rıza ve bağlılığın alameti vardır. Bir kimseyi döverler, malını alırlar, hakaret ederler, alay ederler de, hiç kızmaz. Hata bunlara acırsa, kazayı rızası olduğunu anlaşılır.

Mesele Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi veselem) mübarek dişini şehid ettikleri ve yüzüne kanlar aktığı halde (Uhud’da) o yine

-“Ya Rabbi, kavmime hidayet ver, onlar anlamiyorlar.” Buyurdu.

Ama kendine yapılınca kızmak , Allah-u Teala(c.c.) ya yapılınca susmak, dinde gevşeklik olup, nifak ve aptallıktır. Kaza ve kaderle alakası yoktur. O halde, kazaya rızası böyle kuvvetli olmayanın, fasıkın fıskına kalbinde düşmanlık duymayanın imani zayıf ve fasıkı sevdiği anlaşılır.

Mesele bir kimse senin sevdiğine dil uzatsa, kötü söz söylese de sen kızmazsan, bu senin onu sevmediğini gösterir.

Allah-u Teala(c.c.) ya muhalefet edenler çeşit çeşittir. Onlara kızmak ve şiddetli davranmak da farklı olur.

Birince derecede. KAFİRLERDİR…

Devam edecek…….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Hisleriyle değil Kalblerinden gelen manevi değerle, akıllarıyla haraket eden ve İslamiyatı yaşayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00856-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Birinci derecede; Kafirlerdir. Harb ehli iseler, onlara Düşmanlık farzdır. Onlara yapılacak iş, öldürmek ve köle etmektir.

İkinci Derecede. ZIMMİLARDIR: Bunlara düşmanlık da farzdır. Onlara yapılacak muamele, onları aşağı tutmak ve kiymet vermemektir. İlerleme yollarını kısmaktır. Onlarla dostluk etmek çok çirkindir, mekruhtur. Hata haram bile olabilir. Bahusus Allah-uTeala(c.c.);

-“Allah-u Teala’ya ve kiyamet gününe inananlar, Allah’a ve Resuluna muhalefet edenleri sevmez.” Buyururyor.Mücadile – 22

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Allah-u Teala’ya ve kiyamet gününe inananlar, Allah(c.c.) ın düşmanları ile dost olamazlar, onları sevemezler.” Hele onlara itimat edip, onları müslumanların başına ta’yin etmek, İslamiyet ile alay etmek, Müslümanlığı aşağı tutmak olup büyük günahlardandır.

Üçüncü Derece. Bid’at sahibleridir;

İnsanları bid’atlara çağırırlar. İnsanları ona yaklaştırmamak için Bid’at sahibine düşman olduğunu açıkça söylemek, bildirmek lazımdır. Bid’at sahibine selam vermemeli, onunla konuşmamalı, selamını almamalıdır. Zira insanları bid’ate çağırmakla şerri yaymaktır. Fakat cahil olur ve bid’ata çağırmaz, bid’atı yaymazsa zararı az olur.

Dördüncü Derece, İnsanlara eziyet veren bir günahtır:

Zülmetmek, yalan yere şahidlik etmek, taraf tutarak hüküm vermek, Müslümanları hicivli şiirlerle, alaylı yazılarla kötülemek, gıybet etmek, Müslümanları birbirine düşürmek gibi günahlardır.

Bunları yapanlardan kaçmak, uzak durmak, onlara sert davranmak gayet makbul bir iştir. Onlarla sevişmek ise gayet çirkin ve kerih bir iştir. Açık fetvalara göre haram değildir

Beşinci Derece:

Şarap içen, günah işleyen bir kimse, başkalarını rahatsız etmezse bunun işi diğerlerinden ehvendir. Böylelerine, kabul etmek ümidi varsa güzellikle, tatlı dille nasihat etmek, kabul etmez ümidinde ise, ondan uzak durmak daha iyidir. Selamını almamalı, lanet etmemelidir. Peygamber efendimiz (Salllallahu aleyhi veselem) zamanında bir kimse birkaç defa şarap içmişti. Bunun için had cezası verilmişti. Ashab-i Kiramdan birisi, ona lanet etti ve:

-“Bunun bu kötü işi ne kadar zaman devam edecektir.”

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-“Öğle söyleme, ona şeytanın yaptığı düşmanlık yetişir, onun hakkında sen de şeytana yardımcı olma.” Buyurdu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kötü huylardan kurtulmayı ve Amel-i Salih la amel etmeyi nasib eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kesb (Helal kazanç)

01 Temmuz 2008

dsc02188-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas (cin tepesi) nusaybin

KESB: (helal para kazanmak);

Dünya, ahiret yolunun konağı olunca ve insan bu yolda yemeye, içmeye ve giymeye muhtaç olunca, bu da insanın çalışıp kazanması olmadan mümkün olmayınca, kesbin (çalışıp kazanmanın) edeblerini bilmek lüzumu doğuyor.

Zira bütün gücünü dünya meşgüliyetine veren, büyük ziyandadır. Bütün varlığını ahrete veren de, büyük kazançtadır. Fakat ikisinin ortası, en uygunu, hem dünyaya hem de ahrette çalışmaktır. Niyet ahiret için olmalıdır. Dünyada çalışma, ahiret işini rahatlıkla yapmak için olmalıdır. Kesbin bildireceğimiz hüküm ve edeblerini beş kısımda anlatacağız inşallah-ü Teâlâ

1-KESBİN FAZİLETİ VE SEVABI:

Kendini ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmemek, onların ihtiyacını HELAL’den kazanmak, dinde cihad sayılan şeylerdendir. Çok ibadet etmekten daha üstündür.

Bir gün Peygamber Efendimiz (Seallalh-u Aleyhi vesselem) eshabi ile oturuyordu. Sabah erkenden bir genç hızlı hızlı, yanlarından geçti ve dükkanına gitti.

Sahabe (r.a.);

-“Yazık, keşke bu erken vakitte din işine baksaydı.” Deyince

Resulullah (Aleyhisselat-u Vesselalam) buyurdu:

-“Öyle söylemeyiniz. Eğer başkalarına muhtaç olmamak için, yahut babasını, annesini, çocuklarını veya hanımını kimseye muhtaç etmemek için gidiyorsa, Allah yolundadır. Övünmek için, desinler için, ve zengin olmak için gidiyorsa, şeytanın yolundadır.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“İnsanlara muhtaç olmayıp, dünyalığını HELAL’den kazanan veya komşularına ve akrabalarına iyilik yapan, kıyamet günü yüzü ondördüncü gecedeki ay gibi olur.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Doğru sözlü tüccarlar, kıyamet’te, sıdıklar ve şehidlerle beraber kalkarlar.”

Ve yine (a.s.v. buyurdu):

-“Ticaretle uğraşınız. Zira insanların rızkının onda dokuzu ticarettedir.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Dilencilik kapısını kendine açana , Allah-u Teala (c.c.) yetmiş fakirlik kapısı açar.”

İsa (Aleyhis selam), bir adam görüp,

-“Ne iş yaparsın.” Dedi.

Adam:

-“İbadet ederim.”dedi.

İsa (a.s.):

-“Yemeğin nereden gelir” buyurdu.

Adam:

-“Benim bir kardeşim var yemeğimi o verir.”dedi.

İsa (a.s):

-“Kardeşin senden daha çok ibadet ediyor” buyurdu.

Hazret Ömer (Radiyallah-u anhu) buyruyor:

-“Helal kazanmaktan elinizi çekmeyiniz ve Allah-u Teala rızkımızı versin demeyiniz. Allah-u Teala (c.c.) gökten altın ve gümüş göndermez.”

Lokman (a.s.) oğluna vasiyet etti ve dedi ki;

-“Helal kazanmaktan el çekme; Fakir ve insanlara muhtaç olan kimsenin dini az, aklı zayıf ve mürüvveti yok olur. İnsanlar ona hakaret gözü ile bakarlar.”

Büyüklerden birine sordular:

-“Çok ibadet eden mi, yoksa emniyet olunan tüccar mı, daha üstündür?”

-“Emniyet edilen tüccar üstündür. Çünkü o cihatdedir. Terazı ile alışveriş yaparken şeytan onu aldatmak ister. O şeytanın dediğini yapmaz.” Buyurdu.

Hazreti Ömer (r.a.) buyuruyor:

-“Çarşıda çoluk çocuğum için HELAL kazanırken ölümün bana gelmesini istemekten, ölümü daha çok istemediğim yer yoktur.”

Ahmet bin Hanbel (r.a.) e sordular:

-“Camide ibadetle meşgül olup, Allah-u Teala (c.c.) rızkı verir, diyen hakkında ne buyrurursunuz?”

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) Buyurdu:

-“O cahil bir kimsedir, şeriatı bilmiyor, Çünkü;”

Peygamber efendimiz (Aleyhisselat-u Vesselam):

-“Allau Teala (c.c.) benim rızkımı kılıcımın gölgesi altına bağlamıştır. Yanı Allah (c.c.) yolunda harb etmeğe bağlamıştır.” Buyurdu.

Evza-i (r.a.), İbrahim Edhem (r.a.) ı gördü, boynunda hurma torbası vardı.

-“Senin bu kazancın ne zamana kadar devam edecek? Arkadaşların sana lazım olanı verirler.” Dedi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Buyurdu:

-“Öğle söyleme. Çünkü hadisi şerif’te (a.s.v.) Helal kazanmak için, beğenilmeyen bir yerde bulunana cennet vacip olur.”buyurdu.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Bizlere ve sizlere Helal rızık peşinde koşan ve helal kazanç sağlayan kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc06103-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Fakirliğin edebleri, kalben razı olmak, dıştan şikayet eylememektir.

Kalbde üç halı vardır:

Birincisi:

Fakirliğe sevinmek ve şükretmektir. Çünkü bilir ki, Allah-u Teala (c.c.) nın hususi bir ihsanı olup, evliya kullarına verilir.

İkincisi:

Şükretmezse, hamdetmezse de, fakirliği aşağı görse de Allah-u Teâla (c.c.) nın fiilini aşağı görmez. Tıpkı damardan kan aldıran bir kimse, o anda canı yansa, kan alan adama kızmaz. Bu derece de büyüktür.

Üçüncüsü:

Fakirlikten dolayı Allah-u tela (c.c.) yı ayıblar. Bu haramdır. Fakirlik sevabını giderir. Bilakis her zamanki itikadı, Allah-u Teâla (c.c.) nın yaptığını, olması icap eden şekilde yaptığına, kimsenin O’nun bir işini ayıblamaya, kusurlu görmeye hakkı olmadığına inanmak, dinimizin esasıdır.

Fakir bazen, elinden gelirse sadaka vermeli, az da olsa malı kendinden uzaklaştırılmalıdır.

Resulüllah (Sllallahu aleyhi ve selem):

-“Bir gümüş olur ki, yüz bin gümüşten önce gelir.” Buyurdu.

Eshab-i Kiram (ridvanıllahı taala alyh):

-“Nerede? “diye sorduklarında .

Resulullah (a.s.v.):

-“İki gümüşü olup, birini veren kimse için. Bu çok malı olmaktan ve yüz bin gümüş vermekten üstündür.”Buyurdu.

Şübheli maldan verileni almamalıdır. Kendisine yetecek kadarından fazlasını istememeli ve almamalıdır. Fakirlere hizmette bulunuyorsa, alabilir. Kalabalıkta alıp, gizlice veriyorsa, sıdıkların derecesidir. Eğer bunu yapmaya gücü yetmiyorsa, mal sahibine,

-“Bunu hakkı olanlara verin.” Demelidir. Ama verenin niyetine dikkat etmesi çok mühimdir. Hediye mi, sadaka mı veriyor? Hediye olanı minnet olmayacaksa kabul etmek sünnettir. Bir kısmının minnetli, diğerinin minnetsiz olacağını bilirse, minnet bulunmayandan fazlasını almamalıdır.

Bir kimse Resulüllah (Sllallahu aleyhi ve selem) a yağ ve bir koyun getirdi. Koyunu geri verdi, yağı kabul etti.

Bir kimse Feth-i Musuli (r.a.) ye elli gümüş getirdi. Buyurdu ki;

-“Hadisi şerifte geldi ki,-“Bir kimseye istemediği halde bir şey verirlirse, onu geri çevirmek Allah-u Teâla (c.c.) yı reddetmek olur.”

Bunun için bir gümüş aldı, diğerlerini almadı.

Hasan-i Basri (r.a.) de bu hadisi şerifi bildiriyor. Lakin bir kimse, bir gün bir kese gümüş ve güzel elbise getirip, kendisine verince kabul etmedi.

Ve;

-“İnsanlara ders veren ve onlardan bir şey alan, kiyamet günü kabul etmemesinin sebebi, ders okutmaktaki niyeti yalnız sevab kazanmak olduğu için idi. Ve buna ilim okutmakla kavuşulacağını bildiği için idi. İhlasını bozmak istemedi.

Büyüklerden biri, verilen bir şeyi almadı. Kendisine çıkıştılar.

Büyük zat:

-“Onlara merhamet eyledim. Çünkü onlar verdiklerini söylerler. Hem paraları, hem de sevabları gider.”Buyurdu.

Sadaka niyeti ile verilirse, sadaka alacak halde değilse almamalıdır. Muhtaç ise, almamazlık etmesi doğru değildir.

Hadisi şerif’te buyuruldu ki;

-“İstenmeden bir kimseye verilen şey Allah-u Teâla (c.c.) nın göderdiği rızıktır.”

Seriy-yi sakatı (r.a.) her ne zaman Ahmed bin hambel (r.a.) e bir şey gönderse, almazdı.

-“Ya Ahmed (r.a.) geri çevirmenin afetinden sakın.” Dedi.

Ahmed Bin Hambel (r.a.):

-“Bir daha söyle dedi.”

Sıriyyis sekatı (r.a.) tekrar söyledi. Ahmed bin hambel (r.a.) düşündü ve:
-“Bir ay idare ederim, bunu sakla o zaman alırım.”Dedi.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kanaat sahıbı olan kullarından eylesin. AMİN……..

Fuad Yusufoğlu