‘Allahın veli kulları’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Nefse ceza vermek;

Tamim’i Dari (r.a.) bir defa uykuya dalıp yatsı namazını kaçırmıştı. Nefsine ceza olarak bir sene uyumamaya ahd etti.

Talha (r.a.) anlatır:

-“Birisi soyunmuş kızgın kumlar üzerinde dönüyor ve (-“Ey murdar sabaha kadar geceyi boş geçirdin senin elinden ne zaman kurtulacağım.”) Diyordu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) oradan geçiyordu:

-“Niçin böyle yapıyorsun?” buyurunca:

Adam:

-“Nefsim bana hakim olmak istiyor.” Dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Gök kapıları senin için açıldı. Allahu Teâlâ, melekler seninle övünüyor.”

Sonra eshabına:

-“Gidin nasibinizi ondan alın.” Buyurdu.

Hepsi gidip;

-“Bize dua edin efendim.” Dediler.

Adam hepsine tek tek dua eyledi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem):

-“Hepsine birden dua eyle.” Buyurdu.

Adam:

-“Yarabbi onların azığını Takva eyle ve hepsini doğru yolda bulundur.” Dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) da :

-“Ya Rabbi onu tasdik eyle, yanı diline daha iyi dua ihsan et.” Diye dua edince,

Adam:

-“Ya Rabbi hepsinin yerini cennet eyle.” Dedi.

Ahnef bin Kays (r.a.) gece kandili eline alır parmağını aleve tutar ve;

-“Falan gün niçin öyle yaptın, filan şeyi niçin yedin.” Derdi.

Dinini kayıran büyükler böyle yapmışlar.

Mucahede:

Bazıları nefisleri gevşeklik ve kabahat yapınca ceza olarak çok ibadet ederlerdi.

Abdullah bin Ömer (r.a.) bir namazda cemaata yetişmesydi o gece uyumazdı.

Abdullah bin Ömer (r.a.) bir gün hava kararıp iki yıldız görününceye kadar akşam namazını geciktirmişti. Namazı bu kadar gecıktirdiği için iki köle azad eyledi.

Böyle yapanlar çoktur.

Nefsine ibadetleri seve seve yaptırmayan kimseye en iyi ilaç çok ve seve seve ibadet eden kimsenin yanında bulunmaktır. Onun ibadetleri zevkle yaptığını görünce kendi de alışır.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Devam edecek…

Allah-u Teâla hazretleri; bizleri ve sizleri bu mubarek veli zatların yüzü suyu hurmetine, afv eylesin. İbadetlerimizi zevk ile yapmayı ihsan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Revda-i Şerif’in Eshab-i suffa (r.anhüm) ciheti

Birisi diyor ki;

-“İbadet yapmak için nefsime tembellik gördüğüm zaman Muhammed bin Vasi (r.a.) in zevkle ibadetine bakıyor. Bu sebeple nefsimin bir hafta içinde, ibadetleri seve seve yaptığını görüyorum

Bilgili, akıllı ve ihlaslı böyle bir Allah adamını bulamiyanlar Allah adamlarının, Salih insanların hayatını okumalıdırler.

Bir kimse Davud-İ Tai (r.a.) hazretlerine:

-“Evinizin çatısının direği kırılmış.” Deyince

Davud-i Tai (r.a.);

-“Yirmi senedir buradayım bir kere ona bakmış değilim.” Dedi.

Ahmed bin Zerrin (r.a.) sabahtan ikindi namazına kadar oturur bir tarafa bakmazdı.

Sebebini sorduklarında:

-“Allah-u Teala gözleri dünyadaki intizama, zerreden göklere kadar her şeydeki inceliklere, ve onun kudret ve azamatine, ibret ile bakmak için yarattı. İbret almadan bakana bir hata yazılır .” dedi.

Ebu Derda (r.a.) diyor ki;

-“DÜNYADA ÜÇ ŞEY İÇİN YAŞAMAK İSTERİM.

-“Uzun gecelerde namaz kılmak için,
-“Uzun günlerde oruç tutmak için,
-“Sözleri kalblere deva olan Salih kimselerin yanında oturmak için.”

Aklama bin Kays (r.a.) a ;

-“Nefsine neden bu kadar azap ediyordun ?” diye sorduklarında;

Aklama bin Kays (r.a.);

-“Onu çok sevdiğim için, onu cehennemden korumak için.” Derdi.

-“Sana bu kadar sıkıntı emrlolunmadı? Dediklerinde;

Aklama bin Kays (r.a.);

-“Yarın başını dövüp, niçin yapmadın dememek için. Elimden geldiği kadar yapıyorum.” Cevabını verirdi.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) buyurdu ki;

-“Sırrı el sakatı (r.a.) den acayip kimse görmedim. Doksan sekiz sene yaşadı, ölüm zamanı hariç hiç kimse sırtını yere koyduğunu görmedi.

Süfyan-i Servi (r.a.) diyor ki;

-“Bir gece Rabia-tül Adaviye (r.a.) da misafir kaldım. Namaza durup sabaha kadar namaz kıldı. Bende bir odada sabaha kadar namaz kıldım.”

Kendisine:

-“Sabaha kadar namaz kılmamızın şükrünü ne ile yapalım deyince.”

Rabia-tül Adaviye (r.a.) da;

-“Yarın o’nun için oruc tutmak olacak.” Dedi.

İmam-i Gazali (kimya-yi Saadet.)

Allah-u Teala hazrertleri bizleri ve sizleri Hesaba çekilmeden, hesabımızı kendimizin yapmayı, tekrar günah işlemeyen ve tövbe-i nasuh la tövbe eden kullarından eylesin…Amin…

Fuad Yusufoğlu

Cömertlik

17 Mayıs 2008

Sera’mdan yetiştirdiğim GÜL (Nusaybin)

Malı olmayanın hali, hırs değil kanaat olmalıdır. Malı olanın ise cimrilik değil, cömertlik olmalıdır.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

-”Cömertlik; Cennete bir ağaçtır. Cömert olan kimse onun dalına tutunur ve onu Cennete kadar götürür. Cimrilik; Cehennemde bir ağaçtır. Bahil olanı (cimriyi) Cehenneme kadar götürür. “

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-”Allah’u teala (c.c) iki hasleti sever: Cömertlik ve güzel huy. İki hasleti ise sevmez: Cimrilik ve kötü huy.”

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu:

-”Allah’u teala (c.c) cimri ve kötü huylu bir veli yaratmamıştır.”

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;

-”Cömertin günahını, kusurunu afvediniz. Çünkü onun bir sıkıntısı olursa, yardımcısı Allah’u Teala (c.c) olur.”

Arabistan da cömertliği ile meşhur bir adam ölmüştü. Yoldan aç dönen insanlar kabrinin başına gittiler. Aç olarak uyudular. İçlerinden birisinin bir devesi vardı. O Kimse ölüyü ru’yasında gördü:

Kendisine;

-”Senin bu deveni, benim en iyi deveme satar mısın?” dedi

Adam:

-”Satarım “dedi.

Diğer deve için kendi devesini verdi. Ölen ve ruyada görülen o zat deveyi kesti. Uykudan uyanınca deveyi kesmiş buldular. Tencereyi getirip pişirdiler ve yediler. Döndükleri zaman bir kervana rastladılar. Kervandan birisi o devenin sahibine seslendi ve ismini söyleyip,

-”Filan ölüden bir deve satın aldın mı? dedi.

Adam:

-”Aldım ama ruyada idi deyip başından geçenleri anlattı.”

Adam kendi develerden en iyisini gösterip;

-”O iyi deve budur. Buyurun “.

Ben de:

-”Ru’ya da gördüm” dedim.

Adam:

-”Bende ruyada babamı gördüm. “

Babam bana;

-” Eğer benim oğlum isen benim bu devemi filan kimseye ver buyurdu. ” .

Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed Ğazali (Kimya-yi saadet.)

Allah’u teala hazretleri (c.c.) cennet kapısına Kendi kudret kalemiyle şöyle yazmış: (-”Ente haramın âla deyyüz ve âla Bahil.”) Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri cömert olan sevgili kulların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv edip ADN cennetine o mubarek veli kullarına komşu eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

Cömertlik- 2

17 Mayıs 2008

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Ebul Hasan Medain (r.a.) i Buyuruyor :

Hasan, Hüseyin ve Abdullah bin Cafer (Ridvanıllahı aleyhim ecmain.) Hacca gittiler. Deveyi bir yere otlatmaya bıraktılar. Aç ve susuz oldukları halde ihtiyar bir kadının yanına gidip,

-“İçecek bir şeyin var mi ? “ dediler,

İhtiyar kadın;

-”Var.” dedi.

Bir koyun vardı, sağdı ve sütünü onlara verdi .

-”Yiyecek bir şeyin varmıdır?” dediler

İhtiyar kadın;

-”Yoktur, bu koyunu kesin yiyin.” dedi. Koyunu kestiler yediler .

Ve;

-“Biz Kureyşdeniz. Bu seferden dönünce yanımıza gel sana iyilik yapalım.” dediler. Ve gittiler.

Kadının Kocası eve dönünce kızdı ve

-“Koyunu tanımadığın insanlara verdin.” Dedi..

Bir zaman geçti

İhtiyar kadın ve kocası Fakirlik yüzünden Medine’ye düştüler. Yiyecek bir şey satın almak için deve gübresi toplayıp sattılar.

Günleri böyle geçiyordu. Bir gün ihtiyar kadın bir mahalleye gitti. Hazreti Hasan (r.a.) evinin kapısı önünde duruyordu. Onu tanıdı.

Ve;

-“Ey nine beni tanıyor musun? “ buyurdu.

İhtiyar kadın;

-”Hayır.” dedi

-”Ben senin filan zamandeki misafirinim.” Buyurdu.

Sonrada bin koyun ve bin altın vermelerini söyledi. Onu kendi kölesiyle Hazreti Hüseyin (r.a.) yanına gönderdi.

Hazreti Huseyin (r.a.)

-”Kardeşim sana ne verdi?” Buyurdu.

İhtiyar kadın;

-”Bin koyun ve bin altın verdi.” dedi.

Hazreti Hüseyin (r.a.) da o kadar vermelerini söyledi. Ve kölesiyle Abdullah Bin Cafer (r.a.) gönderdi.

Abdullah (r.a.);

-”Sana ne verdiler.” Dedi

İhtiyar kadın;

-”İki bin koyun ile iki bin altın.” dedi.

O da iki bin koyun ve iki bin altın verdi

-“Eğer önce bizim yanımıza gelseydin, onlara sıkıntı vermezdiniz.” Emr eti iki bin koyun ve iki bin altın verdiler.

Kadın bu nimetlerle kocasının yanına geldi…

Kab (r.a.) buyuruyor:

-”Her gün herkese iki Müvekel melek vardır, seslenir:

-”Ya Rabbi, malı korur gözetirse malını telef eyle, Hayra harcarsa karşılığını ver.” derler…

Ebu Hanıfe (r.a.) Buyuruyor :

-”Bahil adil bilmem ve şahidliğinı kabul etmem. Çünkü: Bahillik ona mani olur ve hakkından fazlasını alır.”

Yahya bin Zekeriye (a.s.) Şeytanı gördü:

-”Kime daha düşmansın, kimi daha çok seviyorsun?” dedi.

Şeytan (aleyhil’lanet);

-”Bahil olan zahidı de çok severim çünkü bütün canını dişine takarak çalışır, ve bahilliği, yaptıklarını yok eder. Cömert olan günahkari hiç sevmem. Çünkü: istediğini yer, istediği yere gider, ama korkarım ki cömertliği ona rahmet eder ve tövbe ede.”

Abdullah bin Cafer (r.a.) bir defe yolculıkta bir hurma bahçesine uğradı.

Bahçenin bekçisi siyahi bir köle idi. Köleye üç parça ekmek getirdiler. Bir köpek geldi, birini ona attı köpek onu yedi, öbürünü de attı onu de yedi, üçüncüsünü de attı, onu da yedi.

Abdullah bin Cafer (r.a.) buyurdu.

-”Senin ücrettin nedir” dedi.

Köle;

-”İşte bu gördüğün üç parça ekmek.” dedi.”

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-”Niçin hepsini köpeye verdin?” Buyurdu.

Köle;

-”Burada köpek yok idi. Bu köpek uzak yerden gelmiş idi. Aç durmasını istemedim. Dedi.”

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-”Sen bugün ne yiyeceksin? Buyurdu.

Köle;

-”Sabredeceğim, bir şey yemiyeceyim.”dedi.

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-“Sübhanallah, aşırı cömerdim diye beni ayıpliyorlar, bu köle benden daha cömerttir.” Buyurdu.

Abdullah bin Cafer (r.a.) Bunun üzerine o köleyi satın aldı . O hurmalığı da satın aldı. O köleyi azad eyleyip hurmalığı ona bağışladı.

İmami Şafi’i (r.a.) Mekke ‘ye gitti, yanında on bin altın vardı. Mekke’nin dışında çadır kurdu. O altınları eteğine doldurup kendisine SELAM verene bir avuç altın verdi.Yatsı namazına kadar böyle yaptı. Eteğin de bir tane bile kalmamıştı…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah’u Teala Hazrertleri (c.c.) bizleri ve sizleri bahilkten koruyup, Cömert kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Cin tepesi (Nusaybin)

 

Baz-ül emced  şehid-ül Harameyn Muhammed el-Haznevi hazretleri (radiyallah-u anhu) nin kurban bayramında yanlarına gelen insanlara şöyle buyurdu;

 -”Değerli kardeşlerim;”

-”Müslümanların yeryüzünde çok büyük iktidarları vardı. Bir seferinde bir Müslüman Rumların eline esir düşmüştü. Bu haber Müslümanlara ve onların halifesi olan Ömer bin Abdülaziz (radiyallah-u anhu)  a ulaşınca O, Rum kralına bir mektüp gönderdi.”

 Mektubunda şöyle yazmıştı;

 -“Allah’ın kendisine izzet ve şeref verdiği bir müslümana, hiyanet ve hakaret ettiğini duydum. Bu mektubu alır almaz, ya o mü’mini hemen serbest bırakırsın ya da senin karşına önünde duarmıyacağın öyle bir orduyla gelirim ki, onun başı senin yanında, sonu ise benim yanımdadır.”

 -“Bunun üzerine Rum kralı yapacak bir şey bulamadı ve o Müslüman esiri srbest bıraktı.”

 -“Müslümanlar izzet ve şerefte çok ileri bir seviyedeydiler.”

 -“Günün birinde Mü’minlerin emiri olan, bir vezir gökyüzünde bir bulut görmüştü;”

 Bulut’a hitaben;

 -“Ey bulut yağmur olarak nereye istersen oraya yağ, istersen doğuya istersen batı’ya yağ, nereye yağarsan yağ, senin bereketini ben toplayacağım. Eğer Müslümanların diyarına yağarsan, O Allah için toplanan bir zekat olarak bize geri dönecektir. Eğer kafirlerin diyarına yağarsan o bize haraç olarak geri gelecektir.”

 -“Bizler dünyanın efendileriydik. Dünyada sözü geçenlerdik. Dinimize, akidemize, kuran’ımıza bağlı olduğumuz müddetçe biz insanların efendisi ve önderiydik. Fakat İslamdan uzaklaşacak olursuk o zaman zillete uğrayacak, zayıflayıp diğer milletler arasdında küçük bir nokta haline düşeriz.”

 -“Eğer bizler dinimize tekrar sarılırsak ve sıkıca bağlanacak olursak zayıf da olsak, kuvvetli de olsak zafer yine bizim olacaktır. Müslümanlar dinlerine sarıldıkları müddetçe, hep yükselmişlerdir. Raşid halifeleri dönemine bakınız. Ömer bin Abdülaziz  dönemine bakınız. Selahaddin-i Eyyübi dönemine bakınız, onlar dinlerine bağlı oldıukları için hep yükselmişler ve İslam’ı da hep yükseltilmişlerdir. Bu dönem bu yücelik biz dinimizi ve Allah’ı terk edip, kendi nefislerimize güvenene kadar bu şekilde devam etti. Hal böyle olunca  Allah-u Teâlâ bizi kendi nefslerimizle baş başa bıraktı. Allah’ın nefsiyle baş başa bıraktığı birinin ise başarılı olmasına imkan yoktur. Sorunlarımızın başımıza  gelen bela ve musibetlerin tek çözümü, tekrar dine dönüp Allahın emir ve yasaklarına uymamızdadır başka hiçbir çare yoktur.”

Ben Fuad Yusufoğlu olarak şunu da ilave ediyorum ki;

Osmanlılar dönemine bakınız. Dünya’da Amerika devletinden haraç alan tek devlet Osmanlı devletidir.

Şimdi siz söyleyin neredeeeeeeeeen nereye geldik.
Yorum sizin.

Fuad Yusufoğlu

Beyaz su başı -ava sipi- (Nusaybin)

Naklolunur ki;

Hayri Nessah (k.s.) Hazretlerının müridleri, bir kiliseye uğrayıp sonra şeyhın huzuruna geldiler.

Hayrı Nessah (k.s.) sordu:

”-Nerede idiniz ?

Müridleri;

“-Bir kiliseye uğradık

Hayri Nassah (k.s.);

“-Bana ne hediye getirdiniz ?

Müridleri;

“-Kiliseden ne hediye getirilir ? dediler.

Bunun üzerine Hayri Nessah (k.s.) buyurdu ki :

“-Benimle gelin, ne hediye getirıleceğini size göstereyim.”

Beraber gittiler, kiliseye vardılar Kafirler hazreti İsa Aleyhis selam’in tasviri resmini duvara çizmişlerdi. Şeyh hazretleri yüzünü o resme dönüp

-(“Sen mi söyledin bu insanlara ki, Allah’u Teala (c.c.) den ayrı olarak, beni ve annemi Mabud tutunuz.”) Mealindeki ayeti kerimeyı okudu .

Bunun üzerine O resim yere döküldü ve duvarın her zerresi

-(“Leilaha ilallahu vahdehu leşerike leh.”) diyerek feryada başladı. Orada bulunan kafirlerin hepsi bu hadiseyı görünce Müsluman oldular..

Nakledilir ki;

Fasık ve facir bir kimse bir gün hasta oldu. Öleceğinin yaklaştığını anladı. Amel defterinde bir iyilik görmeyip hep günahlarla dolu olduğunu müşahede etti…

Cun-u gönülden bir (ah) etti ve dedi ki;

“-Ey dünyanın ve Ahiretın sahibi afv et şu fakır kulunu ki; ne dünyası vardır ne de ahireti.”

Bu şekilde can verdi. Akşam oldu Basra sakineleri rüyalerinde gördüler ki;

-“Filan yerde bir veli vefat etti. Kim onun cenaze namazını kılarsa bütün günahları afv olup, cümle ibadetleri kabul olur.”

Sabah oldu halk toplandı. Namazını kılıp defn ettiler. Akşam oldu Basra evliyasınden bir zat rüyasında o kimsenin Cennetin orta yerinde oturduğunu gördü

Dedi ki;

“-Sen dünyada çok perişan bir halde idin. Bu makama ne ile geldin ? “

O zat cevab verdi:

“-Baktım ki ömrüm azaldı. Öleceğim yaklaştı amelime baktım hiç hayırlı amelim yok. Sahibimizin (c.c.) Rahmet hazinesine baktım. Uçsuz bucaksız buldum.”

-”Vakte ki: benı kabre koydular.”

Keremi bol olan Allah (c.c.) buyurdu ki:

“-Ey günahkar kul. abidlerin ibadeti bana faydası olmaz. Asilerin isyanı, bana zarar vermez. Benim rahmet hazinelerim günahkarlar içindir üzülme senı afv ettim.”

-”Ey Rabbımız! Bugun bizde asi ve müflislerdeniz Rahmetinden bizi mahrum eyleme. Amin.”

Nakledilir ki;

Bir gün bir fakir eski elbise ile bir padişahın meclisine girdi. Padişah bu dervişin gelmesini beyenmedi.

Padişah yakınlarından birisi dedi ki;

“-Ey derviş Padişahın huzuruna böyle eski elbise ile gelmenin ayıb olduğunu bilmez misin ?”

Fakir:

“-Padişah huzuruna eski elbise ile girmek ayıp değildir. Fakat Padişahın huzurundan eski elbise ile çıkmak ayıptır.”dedi.

Padişah bu sözden hoşlanıp çok ihsan yaptı. Kiymetli elbiseler vererek gönderdi..

-“İlahi! Biz fakırleri de huzurundan çıplak gönderme kiyamet gününde, Enbiya ve evliyalar taclar giydikleri vakit bizleride Habibi Aleyhis selam’in Hürmetine mahrum eyleme. Amin.”

Mearicün Nübüvve (altıparmak)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri bizleri ve sizleri Yarın kiyamet gününde herkesin nefsi nefsi dedikleri bir zamanda Habibi (a.s.v.) nin şefaatına nail eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

İhlas- 3

01 Haziran 2008

Beyaz suyun siyah suyla karıştığı yer(Aşağıdan görünüşü)

Beyaz suyun siyah suyla karıştığı yer (Yukarıdan görünüşü)

İbrahim Havas (k.s.) anlatır:

Bir sene hac’ca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle yola çıkıp ne zaman Kabe’i şerif tarafına gitmek istedimse gayri ihtiyari ters istikamete doğru gidiyordum

Allah’u teala (c.c.) nın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeğe karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde bir takım insanlar toplanmıştı.

Yaklaştım.:

-“Niçin toplandınız .” Dedim.

Köşkün kapısında bulunanlardan biri;

-”Rum Kayserının kızı delirmiş çare bulmak için doktorlar toplandı.” dediler.

Bunda bir hikmet olsa gerekir Dedim. Orada Kayserın kızını on dördüncü Ay gibi nurlu bir şekilde gördüm.

Bana baktı, Selam verdim

-”Aleyküm selam ey İbrahim Havas.” dedi.

Ben;

-”Beni nereden tanıyorsun ? ” dedim.

Kız:

-”Canımı Canana teslim etmek istedim ve Hak Teala’nın (c.c.) sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim.”

Buyurdu ki:

-”Üzülma yarın İbrahim Havas dostumu sana gönderirim”

Ben;

-”Peki hastalığın nedir ?” dedim.

Şöyle cevab verdi:

-”Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarı ile Gökyüzüne baktım. Hak (cela ve ala ) hazretleri teceli ederek beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Allah Ahad ve Resul’u Ahmed) Kelimesi dilime, manası Kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik alameti, bana da deli dediler.”

Ben;

-”Bizim diyara gelmek istermisin?” Dedim.

Kız;

-”Sizin diyarde ne vardır?” Dedi.

Ben de;

-”Mekke, Medine, Beytül Mukaddes oradadır.”dedim.

Bunun üzerine bana

-”Sağ tarafıma bak. “Dedi.

Sağ tarafına Baktım.

Bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytül Mukaddes karşımda duruyor gördüm.

Az sonra

-”Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddı aştı.” dedi. Ve kelime-i şehadet getirip, ruhunu teslim etti.”

İlahi

Biz fakır kullarını son nefesimizde geniş olan Lütfüne ve büyük Keremine mazhar kıl Ruh kuşumuzun “Rabbine rucu et” nidasiyle Melekler aleminden uçmak nasib eyle….

Mearicün Nübüvve (ALTİ PARMAK)

Allah bizleri ve sizleri Evliyaullah olan sevgili kulların yüzü suyu hürmetine Afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

…İbret…

02 Haziran 2008

Cennettül-baki-kabristani (Medine-i münavvara)

Bu mezarlıkta Peygamberimiz (s.a.v.) in ehli beytinden ve Sahabe-i kiram (Rıdvanullahı Teâlâ aleyhi ecmain ) den onbin kişiler bulunuyor.

Naklolunur ki;

Malik Bin dinar (k.s.) Hazretleri kabristandan geçerken bir mevta’yı defn ettiklerini gördü:

Yere oturdu. Çok ağladı.

Kendi kendine dedi ki:

“-Ey Malik yakın zamanda sen de bunun gibi olursun. Ölüm sana da gelecektir.

Sonra dervişlerine döndü ve:

“-Ben ölünce kefene koymayın, ayağıma ip takın. Yüzüm üzerine sürükleyin. Kabir yanına getirin.”

Ve deyin ki:

-”(İlahi İşte Kaçkın Malik’i getirdik.’)

-”Kiyamet kopunca başımı kabirden çıkardığım zaman bakın ki;”

-”Yüzüm siyah mı olmuştur, yoksa beyaz mı?”

-”Kitab verilirken bakın Kitabımı sağdan mı verirler, soldan mı?”

-”Mizana bakın sevablarım mı ağır gelir günahlarım mı?”

”Ey günahkarlar, şimdi dostlarımdan ayrılınız” kelime-i İlahisi söylenince bakın ki Cennet yoluna mı gidiyorum, Cehennem yoluna mı?”

Malik Bin dinar bu vasiyetini, böylece tamamladı. Derinden bir ah çekti. Ve canını Huda’ya teslim etti.

Sonra bir ses işitildi:

“-Malik bin Dinar bütün tehlikelerden kurtuldu, Rahman’ın Rahmetine kavuştu.”

-“İlahi biz fakır kullarını son nefesimizde geniş olan lûtfuna ve büyük keremine mahzar kıl. Ruh kuşumuzun (-“Rabbine rücu et”) nidasıyla melekler aleminden uçmak nasib eyle… Amin.”

Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah bizleri ve sizleri Evliyaullah olan sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine Afv eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Dünya sevgisi

19 Haziran 2008

Navala sipi (Kelehke şeyh atman) Nusaybin

Hükemaden biri der ki:

-”Dünyadan sana verilen her şey, senden önce başkasına verilmişti. Senden sonra da başkasına verilir. kalbini ona nasıl bağlarsın?

Çünkü;

Dünyadan nasibin kuşluk ve akşamdan fazla değildir. Bu kadar zaman için kendini helak etme Dünyada mümkün mertebe ORUÇLU ol (sakın), ahirette orucunu aç (her nimeti ye) Çünkü dünyanın sermayesi hevâ, kârı ise cehennemdir.”

Hasen-i Barsi (r.a.) buyurur :

-”Dünyadan giden hiç kimse yoktur ki, ölüm zamanında üç hasret boğazını tutmasın :

-“Topladı doyamadı,
-“Umduğuna kavuşamadı,
-“Ahiret azığını gerektiği gibi hazırlamadı.”

Kimyay-ı Saadet (İmami Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya sevgisinin şerrinden korusun. Amin

Fuad Yusufoğlu

İslam Hakikatı

19 Haziran 2008

Siyah Vadi-Navala Reş- (Nusaybin)

Nakl olunur ki:

Kiyamet günü mizan kurulur. Ameller tartılır. Bir kimsenin günahı ağır gelip Cehenneme emredilir. Melekler o kimseyi cehenneme götürürler. Cehennnem kapısını büyük bir taşın kapanmış olduğunu görürler

Taş dile gelir der ki:

-”Habibi Ekrem’in ( s.a.v.) mubarek başı için yemin ve kasem ederim ki, bir gün bu kimse beni göstererek: (şu taş şahidim olsun ki, Allah’u teala birdir. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem Allah’u tealanın hak peygamberidir) dedi.”

Bunun üzerine hitab-i İlahi geldi:

-”Bu kimseyi bu taşın şehadetine bağışladım.”

Hak teâla bir taşın şehadetiyle, cehenneme müstehak olan bir kulunu azad ederse, biz fakirleri de habibinin şefaatiyle cehennemden elbette azad eder inşaallah

Rivayet olunur ki,

Bir Nasrani ile bir Müslüman din mevzuunda munakaşa ettiler.

Müslüman:

-”İkimiz de elimizi ateşe koyalım. Hak batıldan ayrılsın. İkisi de ellerini ateşe koydular. İkisinin de elleri yanmadı.

Müslüman hak teâlaya teveccüh edip niyaz etti .

-”Ya rabbi habibin dini mubini için benim elim yanmadı. Lakin nasraninin eli de niçin yanmadı.

O mumine ilham oldu ki;

-“Senin elin habibimin muhabbeti sebebiyle, o nasraninin eli de
senin elin bereketi ile yanmadı.

-”Ey derviş bir nasraninin eli, bir ümmeti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) in muhabbeti bereketi ile yanmayınca, kıyamet gününde Habibullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şefaatiyle Hak teala bu ümmeti elbette yandırmaz inşallah.”

Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teala Hazretleri bizleri ve sizleri Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Şefaatına nail eylesin…Amin…
Fuad Yusufoğlu