‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

Allah (c.c.) için Sevgi

30 Haziran 2008

dsc00844-cag-cag-baraji-nusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah (c.c.) için sevmek nasıl olur:

Mektep, yolculuk ve aynı mahallede bulunmak sebebiyle olan dostluk, görüşme ve alışkanlık, Allah (c.c.) için sevme değildir. Yüzü güzel, sözü tatlı veya kalbine hoş geldiği için bir kimseyi sevmek de, Allah (c.c.) için değildir. Makam, mal veya dünya maksatlarından bir maksat için bir kimseyi sevmek de, Allah (c.c.) için değildir.

Bütün bunlar Allah-u Teala (c.c.) ya ve ahirete inanmayanlardan meydana gelir. Allah(c.c.) için olan dostluk ve sevgi, imansız ele geçmez.

Bu da iki derecedir:

Birinci derece:

Bir kimseyi, onun yapabileceği bir şeyden dolayı sever. Ama bu şey de dini bakımdan olur ve Allah (c.c.) için yapılır. Üstadını, ilim öğrettiği için sevmek gibi. Bu Allah (c.c.) için olan SEVGİDİR. Ama bunda da maksat makam ve mal değil, ahiret olmalıdır. Maksat dünya olursa bu sevgi Allah (c.c.) için olmaz.

Üstad, talebesini ilim okuttuğu için severse ve ona ilim öğretmekle Allah-uTeala (c.c.) nın razı olduğunu bilirse, Sevgisi Allah(c.c.) için olur. Makam ve kiyafeti için severse, Allah (c.c.) için sevmiş olmaz.

Bir kimse sadaka verir ve fakirlere sadaka vereni severse, yahut fakirleri misafir edeni, yedireni, içireni, çeşit çeşit yemekler hazırlayanı severse , Allah (c.c.) için sevmiş olur. Hata kendisine yiyecek ve giyecek verip, fazla ibadet etmek için yardımda bulunanı sevmesi, Allah (c.c.) için olur. Çünkü maksadı, ibadet için daha çok zaman bulmaktır. Alimlerden ve abidlerden bir çoğu bu maksatla zenginlerle sevişirdi. Her ikisi de Allah-u Teala (c.c.) nın sevgili kullarından olurlardı.

Hatta;

Kendisini GÜNAHTAN KORUDUĞU İÇİN HANIMINI SEVMEK BİLE, ALLAH (C.C.) İÇİN OLUR. YAHUT HANIMINI, KENDİSİNE DUA EDECEK BİR ÇOCUK DÜNYAYA GETİRMEK İÇİN SEVERSE, YİNE ALLAH (C.C.) İÇİN SEVMİŞ OLUR. HANIMINA VERDİĞİ HER NAFAKA SADAKA OLUR.

Hatta hizmetçisini iki sebeple sever.

Bir: hizmetini yapar.

Diğer de, daha fazla ibadet etmesi için, başka şeylerle meşgül eylemez. İbadet için olduğundan Allah (c.c.) rızası için olur ve bununla sevaba kavuşur.

İkinci Derece:

Bu daha yüksektir. Bir kimseyi yalnız Allah-uTeala (c.c.) için sevmek olup, ondan hiç bir fayda düşünmez. Ne ilim öğrenir, ne de ilim öğretir, ne de dinine hizmet ve yardım için herhangi bir iyilikte bulunur. Onu yalnız, Allah-u Teala (c.c.) ya itaat ettiği için, Allah-uTeala (c.c.) yı sevdiği için sever. Bu da Allah (c.c.) sevgisidir ve daha kiymetlidir.

Çünkü Allah-u Teala (c.c.) yı çok sevdiği için, böyle sevgiye kavuşmuştıur. Nihayet aşk derecesine çıkınca, aşıklar gibi sevgilisinin köyünü, mahallesini sever. EVİNİN DUVARLARINI SEVER. HATTA SEVGİLİSİNİN KÖYÜNÜN KÖPEKLERİNİ, DİĞER KÖPEKLERDEN DAHA ÇOK SEVER. Böyle olunca, sevgilisinin sevdiklerini, sevgilisini sevenleri, sevgilisinin sözünü dinleyenleri, kapıcı ve köleleri, akrabasını, yakınlarını da zaruri olarak sever.

Çünkü:

Onunla alakası olan herkese, sevgisi de sirayet eder. Aşk ne kadar fazla olursa, sevgiliye ve onunla alakalı olanlara sirayeti de o kadar çok olur.

Demek ki,

Bir kimsede Allah (c.c.) sevgisi galip olursa, hatta aşk derecesine çıkarsa, onun kullarını sever. Bilhassa Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiklerini çok sever. Bütün yaratılmışları çok sever. Çünkü var olan her şey, mahbubunun, sevdiğinin kudret ve san’atının eserleridir.

Aşık, maşukunun kudret ve san’atını da sever. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) e taze bir meyva getirdiklerinde hürmet edip gözüne sürdü.

Ve;

-“Allah (c.c.) a dönmek zamanı yakındır.” Buyurdu.

Allah-u Teala (c.c.) yı sevmek de iki çeşittir.

Biri:

Dünya ve ahiret ni’metleri için,

Diğeri;

Yalnız Allah (c.c.) sevmek olup araya hiçbir vasıta konmaz. Bu ise daha üstündür. BUNU KİTABIMIZIN DÖRDÜNCÜ RÜKNÜNDE MUHABBET ASLINDA ANLATACAĞIZ.

Muhakkak ki, Allah-u Teala(c.c.) yı sevmenin kuvveti, iman kuvveti derecesindendir. İman ne kadar kuvvetli olursa, sevgi o kadar kuvvetli olur. O zaman Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiklerine ve beğendiklerine de sirayet eder.

Sevgi fayda için olsaydı vefat eden peygamberler, evliye ve alimler sevilmezdi. HALBUKİ HEPSİNİN SEVGİSİ MU’MİN’LERİN KALBİNDE BAKİDIR.

O halde;

Alimleri, seyyidleri, sofileri, zahidleri, abidleri, bunlara hizmet edenleri ve dostlarını seven, Allah (c.c.) için sevmiş olur. Fakat, sevgi, sevdiği kimse için makamını ve malını feda etmekle anlaşılır. Sevgide imanı o kadar olanlar vardır ki, Ebu Bekri’s-Sıddık (Radiyallahu anh) gibi bütün malını bir anda verirler. Bazıları da malının yarısını verirler. Hazreti Ömer ( radiyallahu anh). Bazıları da az bir şey verirler. Az da olsa, hiç bir müslümanın kalbi, bu sevgiden mahrum değildir.

Allah (c.c.) için Düşmanlık Nasıl Olur?

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Sadece kendi rızasını gözeterek Sevmeği ve sevilmeyi İhsan buyursun. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00845-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah(c.c.) için duşmanlık nasıl olur.

Allah-u Teala (c.c.)ya itaat edenleri Allah (c.c.) için seven kimse, zaruri olarak kafirleri, zalimleri, asileri ve fasıkları yine Allah (c.c.) için düşman tutar.

Çünkü,

Bir kimseyi seven, onun dostlarını da sever, düşmanlarına da düşman olur. Allah-u Teala (c.c.) kafirleri, zalimleri, asileri ve fasıkları sevmez.

O halde bir Müslüman fasık olursa, Müslümanlığı için sevilir, fıskı için de düşman bilinir. Böylece o kimse hem sevilir hemde sevilmez. Hususen bir kimse oğlunu sever, onun kayırır, diğer oğlunu döver ve ona eziyet eder. Oğlunu bir bakıma sever, bir bakımdan ise sevmaz. Bu ise imkansız değildir.

Bir kimsenin üç oğlu olup biri gayet zeki, akıllı ve babasının her emrini yerine getirir, diğeri aptal ve itaatsız, üçüncüsü de, aklı az, fakat itaatkar olsa, birini sever birini sevmez, birini de bir yönden sever, bir yönden sevmez. Sevmesi ve sevmemesini, bu çocuklara karşı olan haraketlerinde belli eder.

Birini ikramda, iyilikte bulunur, diğerine kötülük eder, kızar bağırır. Üçüncüsüne de, bazen iyi, bazen kötü muamele eder. Kısacası Allah-u Teala (c.c.) ya isyan edip muhalefet edeni, kendine yapmış gibi kabul edip, mühalefeti miktarınca onu düşman bilmek, emirlere uyması kadar da sevmek lazım olur.

Ona karşı böyle olduğunu, onunla görüşmede oturup kalkmada ve konuşmada belli etmelidir. Allah (c.c.) ı dinlememesinden dolayı onu azarlamalıdır. Fıskı daha çok kimse ile oturmak haddı aşar, ziyana yaklaşırsa, kalkıp gitmeli, ondan uzak olmalıdır. Zalim olanlara ise fasıktan daha sert davranmalıdır. Ancak, yalnız kendine zülmedeni afvetmek ve ondan gelene katlanmak daha iyidir.

Büyüklerin ahlakı bu hususta çeşit çeşit idi. Bazıları, şeriata bağlılıkları ve salabet-i diniyyeleri sebebi ile bu kafir, zalim, asi ve fasıklara sert davranmakla çok illeri gittiler.

Ahmed bin Hanbel (r.a.) bunlardan idi.

Hari-i muhasibi’ye kelam ilminde bir kitab yazıp, mu’tezile’yi red ettiği için kızdı ve buyurdu ki;

-“Kitabında daha çok onların şübhelerini bildiriyor ve sonra cevab veriyorsun. Halbuki bir kimse o şübheleri okuyup, o şübheler kalbine yerleşebilir.”

Yahya bin muin (r.a.);

-“ Ben kimseden bir şey istemem, fakat sultan bana bir şey verirse alırım.” Deyince ona da kızdı. Ve hatta onunla konuşmayı kesti. Nihayet gelip kendisinden özür diledi ve;

-“Latife ve şaka olsun diye söylemiştim.” Deyince

-“Sultandan bir şey alıp yemek din alakalı bir mes’eledir. Din ile oynanmaz, şaka edilmez.” Cevabını verdi.

Bazıları da hepsine şefkat ve rahmet nazarı ile bakarlardı. Bunu yaparken de, her şey’in kaza ve kadar ile olduğunu, hepsinin Allah-u Teala (c.c.) nın kuvvet ve kudreti altında, zavalı birer yaratık olduğunu düşünürlerdi. Bu da kiymetlidir.

Fakat ahmaklar, cahiller burada aldanır. İmanları zayıf ve şeriata bağlılığı gevşek olanlar kendini Allah-u Teala (c.c.) nın kaza ve kadarına razı sanır. Halbuki bu rıza ve bağlılığın alameti vardır. Bir kimseyi döverler, malını alırlar, hakaret ederler, alay ederler de, hiç kızmaz. Hata bunlara acırsa, kazayı rızası olduğunu anlaşılır.

Mesele Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi veselem) mübarek dişini şehid ettikleri ve yüzüne kanlar aktığı halde (Uhud’da) o yine

-“Ya Rabbi, kavmime hidayet ver, onlar anlamiyorlar.” Buyurdu.

Ama kendine yapılınca kızmak , Allah-u Teala(c.c.) ya yapılınca susmak, dinde gevşeklik olup, nifak ve aptallıktır. Kaza ve kaderle alakası yoktur. O halde, kazaya rızası böyle kuvvetli olmayanın, fasıkın fıskına kalbinde düşmanlık duymayanın imani zayıf ve fasıkı sevdiği anlaşılır.

Mesele bir kimse senin sevdiğine dil uzatsa, kötü söz söylese de sen kızmazsan, bu senin onu sevmediğini gösterir.

Allah-u Teala(c.c.) ya muhalefet edenler çeşit çeşittir. Onlara kızmak ve şiddetli davranmak da farklı olur.

Birince derecede. KAFİRLERDİR…

Devam edecek…….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Hisleriyle değil Kalblerinden gelen manevi değerle, akıllarıyla haraket eden ve İslamiyatı yaşayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00856-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Birinci derecede; Kafirlerdir. Harb ehli iseler, onlara Düşmanlık farzdır. Onlara yapılacak iş, öldürmek ve köle etmektir.

İkinci Derecede. ZIMMİLARDIR: Bunlara düşmanlık da farzdır. Onlara yapılacak muamele, onları aşağı tutmak ve kiymet vermemektir. İlerleme yollarını kısmaktır. Onlarla dostluk etmek çok çirkindir, mekruhtur. Hata haram bile olabilir. Bahusus Allah-uTeala(c.c.);

-“Allah-u Teala’ya ve kiyamet gününe inananlar, Allah’a ve Resuluna muhalefet edenleri sevmez.” Buyururyor.Mücadile – 22

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Allah-u Teala’ya ve kiyamet gününe inananlar, Allah(c.c.) ın düşmanları ile dost olamazlar, onları sevemezler.” Hele onlara itimat edip, onları müslumanların başına ta’yin etmek, İslamiyet ile alay etmek, Müslümanlığı aşağı tutmak olup büyük günahlardandır.

Üçüncü Derece. Bid’at sahibleridir;

İnsanları bid’atlara çağırırlar. İnsanları ona yaklaştırmamak için Bid’at sahibine düşman olduğunu açıkça söylemek, bildirmek lazımdır. Bid’at sahibine selam vermemeli, onunla konuşmamalı, selamını almamalıdır. Zira insanları bid’ate çağırmakla şerri yaymaktır. Fakat cahil olur ve bid’ata çağırmaz, bid’atı yaymazsa zararı az olur.

Dördüncü Derece, İnsanlara eziyet veren bir günahtır:

Zülmetmek, yalan yere şahidlik etmek, taraf tutarak hüküm vermek, Müslümanları hicivli şiirlerle, alaylı yazılarla kötülemek, gıybet etmek, Müslümanları birbirine düşürmek gibi günahlardır.

Bunları yapanlardan kaçmak, uzak durmak, onlara sert davranmak gayet makbul bir iştir. Onlarla sevişmek ise gayet çirkin ve kerih bir iştir. Açık fetvalara göre haram değildir

Beşinci Derece:

Şarap içen, günah işleyen bir kimse, başkalarını rahatsız etmezse bunun işi diğerlerinden ehvendir. Böylelerine, kabul etmek ümidi varsa güzellikle, tatlı dille nasihat etmek, kabul etmez ümidinde ise, ondan uzak durmak daha iyidir. Selamını almamalı, lanet etmemelidir. Peygamber efendimiz (Salllallahu aleyhi veselem) zamanında bir kimse birkaç defa şarap içmişti. Bunun için had cezası verilmişti. Ashab-i Kiramdan birisi, ona lanet etti ve:

-“Bunun bu kötü işi ne kadar zaman devam edecektir.”

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-“Öğle söyleme, ona şeytanın yaptığı düşmanlık yetişir, onun hakkında sen de şeytana yardımcı olma.” Buyurdu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kötü huylardan kurtulmayı ve Amel-i Salih la amel etmeyi nasib eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

La’net etmek

30 Haziran 2008

dsc00847-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Bil ki;

La’net etmek, kötüdür. Hayvana, insana, elbiseye, neye olursa olsun böyledir.

Resulullah (Aleyhisselat-u vesselam) buyururyor;

-“Mu’min La’net etmez.”

Seferde hanımı Resulullah (a.s.v.) la beraber idi. Bir deveye la’net etti.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu;

-“O devenin üstündeki her şeyi alın. Kafileden çıkarın. Zira mel’undur.” Bir müddet deve öyle dolaştı. Kimse yanına yaklaşmadı.

Bir gün Ebu Bekri’s sıdık (Radiyallah-u anhu) bir şeye La’net etti. Resulullah (a.s.v.) işitti ve üç defa;

-“Kabe’nın sahibinin hakkı için sen sıdık sın, lanet yoktur.” Buyurdu.

Ebu bekri’s sıddık;

-“Tövbe ettim, tövbe ettim dedi. Ve kefaret için bir köle azad etti.

Büyüklerden biri buyuruyor ki;

-“Kiyamet günü amel defterinden ya Lailahe illallah kelimesi, yahut da bir kimseye lanet yükselir. Lailahe illallah kelimesinin yükselmesini severim.”

Bir kimse, Resulullah (a.s.v.) a

-“Bana vasiyet buyurun.” Deyince

Resulullah (a.s.v.);

-“La’net etme.” Buyurdu.

Nueyman-i Ensarı çok şakalaşırdı. Çok şarap içerdi. Her zaman Resaulullah (a.s.v.) ın huzuruna getirilip nâlin ile döverlerdi. Bir defasında sahabeden biri,

-“Allah (c.c.) sana la’net etsin. Ne zamana kadar böyle içecek?” dedi.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Lanet etme, Allah-u Teala (c.c.) yı ve Resulunu seviyor”

O kimsenin bir adeti vardı. Her ne zaman Medine’ye bir taze meyve gelirse, alır Resulullah (a.s.v.) ın huzuruna getirir ve;

-“Bu hediyedir.” derdi.

Satın aldığı kimse parasını istese, Onu Resulullah (a.s.v.) ın huzuruna getirir;

-“Meyveyi bu yedi, parasını ondan iste.” Derdi.

Resulullah (a.s.v.) tebessüm eder ve değerini verirdi. Sonra Resulullah (a.s.v.);

-“Peki niçin getirdin?” derdi.

Nueyman-i Ensarı;

-“Param yoktu. Sizden başkasının da yemesini istemedim, ne yapayım.” Derdi.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi rızası istikametinde Salih Ameller işleyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00853-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Resulullah (a.s.v.) şakalaşmayı yasaklamıştır. Az olmak şartı ile arada bir yapmak mubahtır. Şart iyi huylu, güzel ahlaklı olmaktır. Ve yine şarttır ki, adet ve meslek halına getirlmemeli ve doğru söylemelidir.

Çünkü;

Fazla şaka ve mizah vaktı öldürür ve çok güldürür. Çok gülmek ise kalbı karartır. Heybet ve vakarı giderir. Hatta böyle kimseden uzak durmaya başlarlar.

Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Ben mizah (şaka) konuşurum, fakat doğru konuşurum.”

Yine (a.s.v.) buyurdu ;

-“Başkalarını güldürmek için bir söz söyleyen, Süreyya yıldızından yere düşmekten daha çok, kendi derecesinde düşer.” Çok güldüren her şey kötüdür. Gülmek, tebesümden fazla olmamalıdır.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu;

-“Benim bildiğimi siz bilseniz, az güler, çok ağlarsınız.”

Bir kimse, diğer bir kimseye dedi ki;

-“Biliyormusun ki, şübhesiz cehennemden geçilecektır. Nitekim Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri;

(-“Sizden her biriniz ondan geçecektir.”) Buyuruyor. Meryem-71

-“Oradan tekrar çıkılacağını biliyormusun?”

Arkadaşı;

-“Hayır bilmiyorum.” Dedi.

Bunun üzerine,

-”Gülmek nedir ve gülmeye sebep nedir?” dedi.

Ata-i Sülemi (r.a.) kırk sene gülmedi. Veheb ibn Verd (r.a.) Ramazan bayramı günü bir gurup kimselerin güldüklerini, eğlendiklerini gördü.

Buyurdu ki;

-“Eğer bu insanları afv etmişler ve oruçlarını kabul etmişlerse, bu işleri, şükür edenlerin işi değildir. Kabul etmemişlerse bu işleri, Allah(c.c.) tan korkanların işleri değildir.”

İbni Abbas (r.a.) buyurdu;

-“Günah işleyip de gülen, cehenneme gider ve daima ağlar.”

Muhammed ibn Vasi (r.a.) Buyurdu;

-“Bir kimse cennette ağlarsa, halina şaşılır mı?”

-“Şaşılır “ dediler.

-“O halde dünyada gülen ve yerinin cennet veya, cehennem olduğunu bilmeyene daha çok şaşılır.”

Haberde geldi ki;

Bir köylü bir deveye binmiş bir şey sormak için, Resulullah (Aleyhisselat-u Vesselam) yanına yaklaşmak istedi. Ne kadar gitmek istediyse de, deve geriye sıçradı

Ashabi Kiram (Rıdvanıllahı aleyh);

-“Ya Resulullah, o adam düştü ve öldü.”

Dediklerinde,

-“Evet, sizin ağzınız da onun kanından doldu.” Buyurdu. Yanı ona gülmüştünüz.

Ömer bin Abdulaziz (r.a.) buyurdu;

-“Allah (c.c.) tan korkunuz ve mizah eylemeyiniz. Zira kalblerde kin doğurur. Ve ondan kötülük doğar. Bir yere toplanınca Kur’an-i Kerimden konuşunuz. Bunu yapamazsanız, iyi kimselerin iyi hallerinden bahsediniz.”

Ömer (r.a.) buyurur;

-“Bir, kimse, kimle şakalaşırsa, onun gözünde küçülür. Ve heybetsiz olur.”

Resulullah (a.s.v.) Süheyb (r.a.) e;

-“Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?” buyurunca

Süheyb (r.a.);

-“Ağrıyan tarafla yemiyorum.” Dedi.

Bu cevaba Resulullah (a.s.v.) tebessüm buyurdular.

Havvat ibn Cübeyr (r.a.) kadınlara meyili idi. Bir gün Mekke yolunda kadınlardan bir gurupla duruyordu. Resulullah(a.s.v.) oradan geçti. Havvat çok utandı

Resulullah (a.s.v.);

-“Ne yapıyorsun?” buyurdu.

Havvat ibn Cübeyr (r.a.);

-“Azgin bir devem var. Bu kadınlardan devemi zaptedecek bir ip istiyorum.” Dedi. Sonra gitti.

Resulullah (a.s.v.) efendimiz kendisini görünce ;

-“O itaatsız deve, nihayet azgıncılıktan vazgeçti mi? Buyurdu.

Havvat (r.a.) der ki;

-“Utandım, başımı önüme eğdim ve sustum. Bundan sonra ne zaman beni görse, Bunu söylerdi. Hatta bir gün merkep üzerinde geliyordum. İki ayağımı da merkebin bir tarafında bulunduruyordum.

Resulullah(a.s.v.);

-“Ya filan, azgın devenin akibeti ne oldu?” buyurdu

Dedim ki;

-“Seni Peygamber olarak gönderen Allah-u Teala’ya yemin ederim ki Müslüman olduğumdan beri azgınlık yapmadı.

Resulullah (a.s.v.);

-“Allahü Ekber.Ya Rabbi, Ebu Abdullah’a hidayet ver.” Buyurdu.

Böyle latifelar arada sırada sünnet olup, adet halına getirmek caiz değildir.

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi rızası istikametinde Salih Ameller işleyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Hased etmek

01 Temmuz 2008

dsc02077-kucuk-sellale.JPG

Küçük şelale (Nusaybin)

Hışmın yanı gazabın, kızgınlığın galib olması, kötü bir huydur. Bunun aslı ateştendir.Yarası kalb’de olur. Soyu şeytana çıkar.

Nitekim Kur’anı kerimde Şeytan hakkında:

-“Beni ateşten yarattın, Adem’i ise topraktan yarattın.” Sad: 76 dediği bildiriliyor.

Ateşin işi;

Haraket etmek, dalgalanmak, rahat durmamak olduğu gibi,

Toprağın işi de;

sakin ve rahat durmaktır. O halde üzerinde gazab galib olan kimsenin, Adem (Aleyhisselam) den daha çok, şeytanla ilgisi olduğu anlaşılır.

Bunun için İbni Ömer (r.a.) Resulullah (s.a.v.) a

-“Beni Allah-u Teala(c.c.) nın gazabından uzaklaştıracak şey nedir?” diye sorunca;

Resulullah (s.a.v.);

-“Kızmamandır.”Buyurdu.

-“Bana, beni ümitlendirecek kısa bir nasihat verin” deyince

Resulullah (s.a.v.);

-“Kızma.” buyurdu.

Ne kadar sorduysa böyle buyurdu.

Fudeyl ibn iyad Süfyan-i servi ve bu büyüklerden bir gurup (Rahmetullah-ı aleyhim) söz birliği ile bildiriyorlar ki;

-“Kızgınlık zamanında hilm sahibi, intikam alma vaktinde sabredici olmaktan üstün hiçbir iş yoktur.”

Ömer ibni Abdulaziz (r.a.) e bir kimse kötü sözler söyledi. O ise başını önüne eğdi ve;

-“Beni kızdırmak ve şeytanın te’siri ile kibirlenmek, Sultan olmak hesabiyle yerimden kalkmak ve seni dövmek, kıyamet’te ise mükafatımı gidermek istiyorsun. Bunu asla yapmam.” Buyurdu.

Resulullah (a.s.v.); buyurdu ki;

-“Mu’min kindar olmaz.”

Kin ise hışmın çocuğudur. Sana kötülük yapana, iyilik yapmandan daha büyük fazilet yoktur. Bunu yapamazsan bari kötülük yapanı afv et. Çünkü Afvın da fazileti büyük ve çoktur.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Üç şey vardır ki, onlara yemin edebilirim:”

-”Sadaka vermekle mal hiç eksilmez,”

-”Bir kimseyi afv edene Allah-u Teala (c.c.) kıyamet’te elbette daha çok verir.”

-”İsteme ve dilenme kapısını kendine açmayanlara, Allah-u Teala (c.c.) fakirlik kapısını açmaz.”

Hased eden şuna benzer ki;

Duşmanını vurmak için bir taşı havaya atar, düşmanına gelmez, geri döner ve kendi sağ gözüne gelir ve gözünü kör eder. Sonra daha kuvvetli atar, yine geri gelir ve öbür gözünü de kör eder. Sonra daha kuvvetli atar, yine geri gelir ve başını yarar. Bu böyle yapmaya devam eder. Duşmanına ise hiçbir zarar gelmez. Duşmanı onu görür ve güler. Bu hased edenin hali ve şeytanın yaptırmasıdır.

Bütün bunlar hasedin afetleridir. Ayrıca el ile, dil ile harakete geçip GİYBET eder. Ve yalan söyler, Allah-u Teala (c.c.) dan geleni kabul etmezse, zulmü günahı çok fazla olur.

O halde, hasedin öldürücü zehir olduğunu bilen, aklı varsa hasad yapamaz.

Ameli ilaç:

Mucahede ile hased köklerini kalbden kazımaktır. Çünkü hasedin sebebi, kibir, ucb, düşmanlık, makam ve emretmek sevgisi ve bunun gibi şeylerdir. Kızgınlık faslında anlattığımız gibi bu kök ve temelleri mucahede ile kalbden söküp atmak gerekmektedir.

Bunun müshili hasedin bulunmasıdır. Ama hased ortaya çıkınca hased buyuran her şey’e muhalefet etmekle, onu teskin etmelidir.

Kalbinde bir kimseye ta’n (ayıblama) olursa onu övmeli, kibir olursa, kendini küçük görmeli, başkasının ni’metinin elden çıkmasını istediği zaman, o kimseyi sevmelidir. Giybet edeceği yerde o kimseyi övmekten, herkesin duyması için onun güzel işlerini medhetmekten herkes duyunca memnun olmaktan duşmanlığı kesmekten tesirli ilaç olmaz.

Nitekim Allah-u Teala (c.c.);

-“Kötülüğü iyi hasletle mukabele et. O zaman seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sana dost ve akraba olur.” Fussılet-34

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala(c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Hased, kibir, ucb denen belalerden muhafeze eylesin. O kibr’in, ucb’un ve hased’in yerine Kalbimize SEVGİ yerleştirsin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Evlenmenin edebleri

01 Temmuz 2008

dsc00594-beyaz-su-ile-siyah-suyun-birlestigi-yer.JPG

Beyaz suyun Siyah suyla karıştığı yer (Aşağıdan görünüşü)

dsc00336-beyaz-suyun-siyah-suyla-birlestigi-yer.JPG

Beyaz suyun Siyah suyla birleştiği yer (Yukaridan görünüşü)

Evlenmek de, yemek gibi dine yardım edicidir. Din için, insanın yaşaması lazım olup, yemeksiz ve susuz hayat olmayacağı gibi, insan cinsinin ve neslinin devamı da lazımdır. Bu da evlenme olmaksızın olmaz.

O halde evlenme vucudun aslı, yemek ise ayakta tutucusudur. Evlenmenin mübah olması şehvet için değil, bunun içindir. Hata şehveti, bu arzuya iktizası meydana gelmesi için yaratılmıştır. Böylece evlenirler ve din yolu yolcuları dünyaya gelir. Din de devam eder. Çünkü bütün insanlar, din için yaratılmıştır.

Ayet-i Kerimede:

-“Ben (Azimüşşan) cinleri de insanları da (başka bir hikmetle değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.” Buyuruldu.Zariyat – 56

İnsanlar ne kadar çok olursa , Allah-u Teala’nın kulları ve Peygamber Efendimizin (a.s.v.) ümmeti o kadar çok olur.

Bunun için Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu:

-“Evleniniz, çoğalınız. Kiyamette diğer peygamberlerin ümmetlerine sizin çokluğunuzla övünürüm. Hatta, ana rahmina düşen çocukla bile övünürüm.”

O halde Allah-u Teala’ya kulluk etmekte kulların sayısını artırmak niyeti ile evlenmenin sevabı çok olur. Bunun için baba hakkı büyüktür. Hoca hakkı da büyüktür. Çünkü baba dünyaya gelmesine, hoca da doğru yolu bulmasına sebep olur.

Bahusus bazıları,

-“Evlenmek, nafile ibadetlerle uğraşmaktan üstündür.” Buyurdular.

Evlenmenin dine yardımcı olduğu anlaşılınca edeblerini bildirmek de ehemmiyet kazanır. Bunu açıklamak üç kısımda olur.

BİRİNCİ KISIM:

Evlenmenin Faydaları:

Birinci fayda: Çocuk yetiştirmektir. Çocuk sebebiyle dört çeşit sevab vardır.

Birinci sevab:

Bir insanın vücud bulması ve neslin devamı gibi, Allah (c.c.) ın sevdiği bir şeye çalışmaktır. Ne için yaratıldığını bilen, Allah-u Teala (c.c.) nın bunu sevmesinden hiç şübhesi kalmaz. Allah-u Teala (c.c.), ekmeğe, müsait toprağı, buna ekilecek tohumu, bir çift öküz ve ziraat aletlerini kendi kuluna verince ve ona bir sebep gönderip ziraatla uğraşmasını te’min edince, kulda bir parça akıl varsa, dil ile konuşmuyorsa da, Allah-u Teala (c.c.) bundan maksadının ne olduğunu anlar.

Rahmi mübaşeret (cima) aletlerini ve çocuk tohumunu erkeklerin kuyruk sokumunda, kadınların göğüslerinde yaratan Allah-u Teala (c.c.) şehveti, arzuyu da erkek ve kadın birleşmesine sebep kıldı. Bundan maksadın ne olduğunu anlamıyacak akıllı bir kimse yoktur.

Bir kimse tohumu boşa kullanır ve bir hile ile şehvetini teskin ederse, yaratılış sebebinden başka yerde kullanmış olur.

İkinci Sevab:

Peygamber efendimi (a.s.v.) e uymaya çalışmalı ve kiyamette onun övünmesi, ümmetinin çok olması, niyetine dikkat etmelidir. Bunun için çocuğu olmayan ve olmamış kadınla evlenmeyi yasak etmiştir.

Üçüncü sevab:

Çocuk tarafından kendisine dua edilir.

Hadisi şerifte Resulullah (a.s.v.) buyurudu ki;

-“Öldükten sonra sevabi kesilmeyen iyi işlerden biri de, Salih evlad yetiştirmektir. Babası ve annesi öldükten sonra böyler evladın ettiği bütün dualar, babasına ve annesine ulaşır.”

Yine Hadisi Resulaullah (a.s.v.) şerifte;

-“Duaları nurdan tabaklar içerisinde ölülere sunarlar, bunun için çok rahata kavuşurlar.” Buyurudu.
Dördüncü sevab:

Devam edecek……

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah- Teala (c.c.) Hazretleri bizlere ve sizlere Salih evladlar ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Evlenmenin faydaları

01 Temmuz 2008

dsc02183-ilk-bahar-gir-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas (Cin tepesi) Nusaybin

DÖRDÜNCÜ FAYDA:

Kadın evi düzeltir, gelene gidene hizmet eder, yemek pişirir ve çamaşır yıkar. Erkek bunlarla meşgül olursa, ilim ve ibadetten geri kalır. Bunun için din yolunda kendisine iyi bir arkadaş olur.

Bu sebeple Ebu Süleymen-i Daranı buyurdu:

-“İyi kadın dünyadan değil, ahrettendir.” Yani ahretle meşgül olman için seni bir çok işlerden kurtarır.

Hazreti Ömer-ul Faruk (r.a.) buyuruyor:

-“İmandan sonra, iyi kadından daha büyük Nİ’MET YOKTUR.”

BEŞİNCİ FAYDA:

Kadınların huylarına ve onların ihtiyaçlarını te’mine sabreylemek, din işlerinde onlara dikkat etmektir. Bu da mucahedesiz tamam olmaz. Bu mucahede, en üstün ibadetlerdendir.

Hadisi Şerifte (a.s.v.):

-“Çoluk çocuğuna verilen nafaka, sadakadan üstündür.” Buyuruldu.

Büyükler demişlerdir ki;

-“Çocukları ve hanımı için HELAL kazanmak, abdalların, Allah(c.c.) adamlarının işidir.”

Abdullah ibn Mubarek (Radiyallah-u Anhu) büyüklerle cihadde idi. Sordu:

-“Benim içinde bulunduğumuz bu işten (cihadden) daha faziletli bir iş varmıdır?”

-“Bundan daha faziletli hiçbir şey bilmiyoruz.” Dediler.

Abdullah ibn Mubarek (r.a.) buyurdu:

-“Ben biliyorum. Bir kimsenin çoluk çocuğu olsa, onlara iyi baksa, gece uyanınca, üstlerini açılmış görse ve üzerlerini örtse, bu işi cihadden daha üstündür.”

Bişr-i Hafi (r.a.) buyurdu ki;

-“Ahmet ibn Hambel’de üç fazilet var ki, bende yoktur: Onlardan bir tanesi, o kendi ve çoluk ve çocuğu için HELAL’I gözetir, bense, yalnız kendim için dikkat ederim.”

Hadisi şerif’te (a.s.v.) :

-“Günahlardan bir günah vardır ki, ailesinden çektiği sıkıntıdan başka bir şey ona kefaret olmaz.” Buyuruldu.

Büyüklerden birinin hanımı ölmüştü. Ne kadar evlenmeye zorladılarasa da, kabul etmedi.

Buyurdu:

-“Yalnızlıkta kalbimi daha huzurda ve emniyette buluyorum.” Bir gece ru’yada gördü ki, göklerin kapıları açılmış, insanlar birbiri arkasından inip havada yürüyorlardı.

Yanına yaklaştıklarında içlerinden biri,

-“Bu o uğursuz adam mıdır?”

İkincisi:

-“Evet.”

Üçüncüsü:

-“Bu o uğursuz adam mıdır?”

Dördüncüsü:

-“Evet .”dediler. Onların heybetinden, sebebini sormaktan korktu. En arkada bir çocuk vardı.

O çocuğa,

-“Bunlar kime uğursuz diyorlar?” diye sordu.

Çocuk cevabında dedi ki;

-“Sana diyorlar, çünkü, bundan önce senin ibadetlerin, mücahidlerin amellerinden olup, göklere çıkarılıyordu. Şimdi bir hafta oluyor ki, seni mücahidler gurubundan çıkardılar. Ne yapacağını ben bilmem.”

Uykudan uyanınca mücahidlerden olmak için derhal evlendi. Evlenmenin faydaları bunlardır. Bu yüzden evlenmeye itibar edilmelidir.

EVLENMENİN ZARARLARI:

Evlenmenin zarları üç’tür:

Birinci Zarar:

Helal kazanmaktan aciz olabilir.

Devam edecek….

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri helal-ı haram-ı birbirinden ayıran ve HELAL rızık peşinde koşan kullarından eylesin AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Evlenmenin Zararları

01 Temmuz 2008

dsc02184-fuad-yusufoglu-girnavas-tepesi.JPG

Girnavas (Cin Tepesi) Nusaybin

Evlenmenin zararları üçtür:

Birinci Zarar:

Helal kazanmaktan aciz kalabilir. Bilhasa böyle zamanda çoluk çocuk sebebiyle şübhelilere yahut harama düşebilir. Bu ise kendinin ve çoluk çocuğunun din bakımından helakine sebep olur, Evlenmenin üstünlüğü buna mecbur etmez.

Hadisi şerifte (a.s.v.) buyuruldu:

-“Kulu, kiyamet günü Mizan başına getirirler. Onun her biri, birkaç dağ büyüklüğünde iyi amelleri bulunur. Ona çoluk çocuğunun nafakasını nereden kazandığı sorulur. Bu yüzden bütün iyi amelleri gider. Sonra bir melek: ‘Bu o kimsedir ki, çoluk çocuğu bütün iyiliklerini yedi, hesabi bundan soruldu” der.”

Bildirildi ki,

Kiyamette, bir kimsenin İLK DAVACISI çoluk çocuğu olur.

Derler ki;

-“Ya Rabbi ondan Hakkımızı sen al. Bize HARAM yedirdi, bizim ise bundan haberimiz yoktu. Bize öğrenmemiz gereken şeyleri öğretmeyip, bizi cahil bıraktı.”

O halde, miras malı olmayan yahut Helalden kazanmayan kimsenin evlenmesi doğru değildir. Ancak evlenmezse, ZİNA yapacağını yakinen biliyorsa evlenmelidir.

İkinci Zarar:

Çoluk çocuğunun hakkını, iyi huylu olmadan, onların olmayacak işlerine sabretmeden, onlara gelecek sıkıntılara katlanmadan ve onların işlerini yerine getirmeden, ödemiş olamaz. Bunu da herkes yapamaz. Onları üzüp günaha girmiş veya onlardan uzak durmuş olabilir.

Hadisi şerifte (a.s.v.) buyuruldu;

-“Çoluk çocuğundan kaçan, firar eden köle gibidir. Yanlarına dönmedikçe Namaz ve orucu makbul olmaz.”

Velhasıl her insanın bir nefsi vardır. Kendi nefsine hakim olmayanın, emri altında bir başkasını almaması daha iyidir.

Bişr-i Hafi (r.a.) ye;

-“Niçin evlenmiyorsun?” dediler.

Bişr-i Hafi (r.a.) Buyurdu ki:

-“Erkeklerin kadınların üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”Bakara 228 Ayet-i kerimesinden korkuyorum.”

İbrahim bin Edhem (r.a.) buyurdu:

-“Kadına ihtiyacım olmayınca, niye evleneyim. Bir kadını kendime niçin söyleteyim?”

Üçüncü Zarar:

Çoluk çocuğun işlerini düşünme ve çare aramaya kendini çok verip, Allah-u Teala(c.c.) yı anmaktan seni alıkoyan her şey helakına sebep olur. Bunun için Allah-u Teala(c.c.) buyurdu;

-“Ey İman edenler, Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah (c.c.) ı anmaktan alıkoymasın.” Munafikun – 9

O halde Peygamber efendimiz (a.s.v.) gibi, çoluk çocuğun meşguliyeti, Allah-u Teala (c.c) yı hatırlamaya engel olmasa evlenebilir. Bir kimse evlenince zikir ve ibadetle meşgul olmayacağını ve haramdan tamamen korunamayacağını bilirse, evlenmemesi daha faziletli olur.

Zinadan korkuyorsa, evlenmesi daha iyi olur. Zinadan korkmayanın evlenmemesi daha iyidir. Fakat helal kazanabilen, insanlara acıma ve şefkat hususunda kendinden emin olan ve evlenmesinin Allah’ın zikrine mani olmayacağını veya evlenmezse Allah (c.c.) in zikriyle meşgul olamayacağını bilen kimsenin evlenmesi daha iyidir.

Nikah akdi;

Devam edecek…

Kimya-yi- Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala(c.c.) bizleri ve sizleri çoluk çocuğunun nafakasını HELAL yolla kazanan ve onlara Helal lokma yediren Kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kesb (Helal kazanç)

01 Temmuz 2008

dsc02188-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas (cin tepesi) nusaybin

KESB: (helal para kazanmak);

Dünya, ahiret yolunun konağı olunca ve insan bu yolda yemeye, içmeye ve giymeye muhtaç olunca, bu da insanın çalışıp kazanması olmadan mümkün olmayınca, kesbin (çalışıp kazanmanın) edeblerini bilmek lüzumu doğuyor.

Zira bütün gücünü dünya meşgüliyetine veren, büyük ziyandadır. Bütün varlığını ahrete veren de, büyük kazançtadır. Fakat ikisinin ortası, en uygunu, hem dünyaya hem de ahrette çalışmaktır. Niyet ahiret için olmalıdır. Dünyada çalışma, ahiret işini rahatlıkla yapmak için olmalıdır. Kesbin bildireceğimiz hüküm ve edeblerini beş kısımda anlatacağız inşallah-ü Teâlâ

1-KESBİN FAZİLETİ VE SEVABI:

Kendini ve çoluk çocuğunu kimseye muhtaç etmemek, onların ihtiyacını HELAL’den kazanmak, dinde cihad sayılan şeylerdendir. Çok ibadet etmekten daha üstündür.

Bir gün Peygamber Efendimiz (Seallalh-u Aleyhi vesselem) eshabi ile oturuyordu. Sabah erkenden bir genç hızlı hızlı, yanlarından geçti ve dükkanına gitti.

Sahabe (r.a.);

-“Yazık, keşke bu erken vakitte din işine baksaydı.” Deyince

Resulullah (Aleyhisselat-u Vesselalam) buyurdu:

-“Öyle söylemeyiniz. Eğer başkalarına muhtaç olmamak için, yahut babasını, annesini, çocuklarını veya hanımını kimseye muhtaç etmemek için gidiyorsa, Allah yolundadır. Övünmek için, desinler için, ve zengin olmak için gidiyorsa, şeytanın yolundadır.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“İnsanlara muhtaç olmayıp, dünyalığını HELAL’den kazanan veya komşularına ve akrabalarına iyilik yapan, kıyamet günü yüzü ondördüncü gecedeki ay gibi olur.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Doğru sözlü tüccarlar, kıyamet’te, sıdıklar ve şehidlerle beraber kalkarlar.”

Ve yine (a.s.v. buyurdu):

-“Ticaretle uğraşınız. Zira insanların rızkının onda dokuzu ticarettedir.”

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Dilencilik kapısını kendine açana , Allah-u Teala (c.c.) yetmiş fakirlik kapısı açar.”

İsa (Aleyhis selam), bir adam görüp,

-“Ne iş yaparsın.” Dedi.

Adam:

-“İbadet ederim.”dedi.

İsa (a.s.):

-“Yemeğin nereden gelir” buyurdu.

Adam:

-“Benim bir kardeşim var yemeğimi o verir.”dedi.

İsa (a.s):

-“Kardeşin senden daha çok ibadet ediyor” buyurdu.

Hazret Ömer (Radiyallah-u anhu) buyruyor:

-“Helal kazanmaktan elinizi çekmeyiniz ve Allah-u Teala rızkımızı versin demeyiniz. Allah-u Teala (c.c.) gökten altın ve gümüş göndermez.”

Lokman (a.s.) oğluna vasiyet etti ve dedi ki;

-“Helal kazanmaktan el çekme; Fakir ve insanlara muhtaç olan kimsenin dini az, aklı zayıf ve mürüvveti yok olur. İnsanlar ona hakaret gözü ile bakarlar.”

Büyüklerden birine sordular:

-“Çok ibadet eden mi, yoksa emniyet olunan tüccar mı, daha üstündür?”

-“Emniyet edilen tüccar üstündür. Çünkü o cihatdedir. Terazı ile alışveriş yaparken şeytan onu aldatmak ister. O şeytanın dediğini yapmaz.” Buyurdu.

Hazreti Ömer (r.a.) buyuruyor:

-“Çarşıda çoluk çocuğum için HELAL kazanırken ölümün bana gelmesini istemekten, ölümü daha çok istemediğim yer yoktur.”

Ahmet bin Hanbel (r.a.) e sordular:

-“Camide ibadetle meşgül olup, Allah-u Teala (c.c.) rızkı verir, diyen hakkında ne buyrurursunuz?”

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) Buyurdu:

-“O cahil bir kimsedir, şeriatı bilmiyor, Çünkü;”

Peygamber efendimiz (Aleyhisselat-u Vesselam):

-“Allau Teala (c.c.) benim rızkımı kılıcımın gölgesi altına bağlamıştır. Yanı Allah (c.c.) yolunda harb etmeğe bağlamıştır.” Buyurdu.

Evza-i (r.a.), İbrahim Edhem (r.a.) ı gördü, boynunda hurma torbası vardı.

-“Senin bu kazancın ne zamana kadar devam edecek? Arkadaşların sana lazım olanı verirler.” Dedi.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Buyurdu:

-“Öğle söyleme. Çünkü hadisi şerif’te (a.s.v.) Helal kazanmak için, beğenilmeyen bir yerde bulunana cennet vacip olur.”buyurdu.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Bizlere ve sizlere Helal rızık peşinde koşan ve helal kazanç sağlayan kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu