‘mekke’ olarak etiketlenmiş yazılar

Ana baba hakkı

24 Haziran 2008

Çağ-Çağ deresi (Bor)

Adamın biri, dedi ki;

-“Ey Allah (c.c.) Resulu (Sallallahu aleyhi ve sellem), ben Allah yolunda cihad yapmak istiyorum.”

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) sordu;

-“Annen sağmıdır?”

Adam:

-“Evet.” dedi.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Annenin ayaklarına kapan (ona iyi bak) cennet oradadır.

(Taberani rivayet etmiştir.)

Biri Resülıllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) a sordu;

-“Ey Allah Resülu (s.a.v.), Ana ve babanın evlad üzerindeki hakkı nedir?”

Resülullah (a.s.v.) :

-“Onlar senin cennet’in ve cehennem’indir.” buyurdu:

(İbnı Maceh rivayet etmiştir.)

Bir adam Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) a gelir ve der ki;

-“Ben büyük bir günah işledim.Tövbe edersem Allah beni bağışlarmı?”

Resülullah (Salallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Annen hayatta mı ?”

Adam:

-“Hayır.” dedi.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Teyzen varmı dır?”

Adam:

-“Evet vardır.” Dedi

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

-“Teyzene iyilik yap.” buyurdu.

(İbni hibban ve Hakim rivayet etmişler…)

Biri sordu:

-“Ey Allah’ın Resülu, (Sallallahu aleyhi ve sellem); anam, babam öldükten sonra onlara iyilik yapacak bir şey var mıdır?”

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular:

-“Anne, babaya dua etmek, vaat edip yerine getiremedikleri şeyi öldüklerinden sonra yerine getirmek, ancak ana baba ile sağlanan akrabalık bağlarını koparmamak, onların dostlarına ikramda bulunmak.”

(Ebu Davud ve ibni Maceh rivayet ederler.)

Bir gün Hazreti Ömer (r.a.) ın oğlu Abdullah (r.a.) a Mekke yolunda bir köylü arap rastlar. Abdullah bin Ömer (r.a.) ona selam verir ve binmiş olduğu binite onu bindirir. Başındaki sarığı çıkarıp ona verir, yanında bulunan Malik bin Dinar (k.s.) der ki;

Biz Abdullah (r.a.) a dedik ki;

-“Alah (c.c.) sana iyilik versin. Onlar köylü araplardır. Az bir şeye razı olurlar.”

Bunun üzerine Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der;

-“Bunun babası Ömer bin hatap (r.a.) (babamın) dostu idi. Ben Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın şöyle buyurduğunu işittim.”

-“Sila-i Rahim İyiliklerin en iyisi, evladın babasının dostunun ailesine iyilik yapmasıdır.”

(Müslim Rivayet etmiştir..)

İbni Hıbban Ebu bürde’den rivayet eder. der ki;

Medine’den gelmiştim. Abdullah bin Ömer (r.a.) bana geldi. Ve dedi ki;

-“Ben sana niçin geldim biliyormusun?”

Ben:

-“Hayır.” Dedim.

Abdullah (r.a.) dedi ki;

-“Ben Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın şöyle buyurduğunu işittim.

-“Kim Babasının kabrini ziyaret etmek isterse. Babası öldükten sonra babasının kardeşlerini ziyaret etsin.” Babam Ömer (r.a.) ile senin babanın arasında kardeşlik ve dostluk vardı. Bunun için seni ziyaret etmek istedim.”

Mükaşefatül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah’a şükür etmem lazim gelir, Elhamdulıllah. Rahmetli babam vefat etmeden evvel bana şu dua’yı yapmıştı
-“Oğlum Fuad! Eline toprak alsan Alllah (c.c.) aldığın bu toprağı altına çevirsin.” Demişti. Amin…Allah (c.c.) gani gani rahmet eylesin. Amin…

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Anne baba haklarına Raiyet eden ve onların dualarına, rızalarına kavuşan kullarınden eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

çağ-çağ deresi (Bor-e Veysike)

Tavafın edebleri- 2

“Rükn-i Yemâni’ye” gelince;

-“Ya Rabbi! Küfürden, fakirlikten, kabir azabından hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınıyorum. Dünyada ve ahrette zelil olmaktan sana sığınıyorum. Ya Rabbi. Dünya ve ahrette bize iyilik ver. Rahmetinle bizi kabir ve cehennem azabından koru.” Demelidir

Yedi defa dönmeye “Şavt” denir. (Tavaf esnasında Kâbe’nin etrafında bir kere dönmeye denir.)

Üç şavtta sevinçle, koşarcasına yürümelidir. Kâbe’nin yakını kalabalık ise sür’atli yürümesi için biraz daha açıktan gitmelidir. Diğer dört savt’ta yavaş yürümelidir.

Her dönüşte “Hacerü’l-Esved’i” öpmeli. “Rukn-i Ymâni’ye” elini kaldırmalıdır. Kalabalıktan bunları yapamazsa eliyle işaret etmelidir. Yedi şavt bitince Kâbe ile Hacerü’l-Esved arasında durup; karnını, göğsünü ve yüzünü sağ tarafından Kâbe’nin duvarına dokundurup iki, eli de başının altında olduğu halde duvara dayanmalıdır. Yahut da Kâbenin örtüsüne dokunlalıdır. Buraya “Mültezim” denir.
Dua’lar burada kabul edilir.

Burada iken;

-“YA RABBİ! EY KÂBE’NİN SAHİBİ, BOYNUMU CEHENNEM ATEŞİNDEN KORU. Bütün kötülüklerden beni uzak tut. Verdiğin rızka kanaat ihsan eyle, verdiğinde bereket ver.” Demelidir.

Sonra da Makaam’ın arkasına geçip iki rek’at namaz kılmalıdır. Buna tavaf’ın iki rek’atı denir. Tavaf bununla tamam olur. Birinci rekatta Elham ve kul ya eyyühe’l-kafirün… İkinci rek’ata Elham ve Kulhüvallahü… surelerini okumalı, namazdan sonra “Dua” etmelidir.

Şavt sayısı yedi olmayınca, yani yedi defa dönmeyince bir tavaf olmaz. Her yedi defa da bu iki rek’at namazı kılmalı, sonra “Hacerü’l-Esved’e yanaşıp öpmeli ve tavafı bununla bitirip “Sa’y” ile meşgül olmalıdır.

Devam Edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere tavafı tam erkaniyle yapan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navale Reş’ın sonu, iki suyun birleştiği yer (Nusaybin)

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh);

Meşhur sahabi. İlk Müslüman olanlardandır. İsmi, Cündeb bin Cünade’dir. Müslüman olmadan önce Künyesi Ebû memle idi. Müslüman olunca Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) O’na Ebû Zer künyesini verdi. Lakabı Mesih-ül İslâm’dır. Beni Ğifar kabilesinden olup, doğum tarihi bilinmemektedir. 32 (M. 652) senesinde Medine civarındaki ‘Rebeze’ denilen yerde vefat etti.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.), Mekke’nin ticaret yolu üzerinde yaşamakta olan Beni Ğıfar kabilesindendir. Bunlar Arabistan’da bulunan diğer kabileler gibi Cahiliye devrinin her çeşit kötülüğünü işliyor ve putlara tapıyorlardı. Ticaret kervanlarını çevirip, yağmacılık yapmalarıyla tanınmışlardı.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) de çevresinin tesiriyle bir müddet kervan soygunlarına katılmıştı. Kavmi arasında atılganlığı ve cesareti ile şöhret bulmuş, gücü kuvveti ve yiğitliği ile o çevrede pek meşhur olmuştu.

Fakat o bütün bunlardan bir tad almıyor, zavallı insanların elleriyle yonttuğu putlara ilah diyerek tapmasına şaşırıyor, putlardan nefret ediyordu.

Nihayet bir gün her şeyin tek bir yaratıcısı olduğuna inanarak, yol kesme işinden vazgeçti.

İnanlardan uzak bir hayat yaşamaya ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için kendisine yol gösterecek bir rehber aramaya başladı. Üç sene böylece devam etti.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) Hidayet’e adım adım yaklaşmakta iken, Muhammed (Aleyhis selam) a Allah-u Teâlâ tarafından Peygamberlik verilmişti.

Artık insanlar birer ikişer Müslüman olmakla şerefleniyor, İslâm’ın nuru âlemi aydınlatmaya başlıyordu. “İslâm’ın doğuş” haberi gün gittikçe çevrede yayılıyor, müşrikler ise engellemek için çareler arıyordu.

Nihayet bu haber Beni Ğıfâr kabilesinin yurduna da ulaştı. Mekke’den gelen biri Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) nin “Lailahe illallah” dediğini işitince,

-“Mekke’de bir zat var, senin söylediğin gibi “Lailahe illallah” diyor ve Peygamber olduğunu bildiriyor.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Hangi kabileden olduğunu sordu.”

Adam;

-“Kureyş’tendir.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) bu haberi işitir işitmez kardeşi Üneys’i Mekke’ye gönderip bir haber getirmesini istedi.

Üneys, Mekke’ye gidip Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in mübarek cemali, sohbeti ve ihsanları ile şereflendi. Hayran kaldı. Sonra tekrar memleketine döndü.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş ile Navala sipi (Nusaybin)

Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anh)- 2

Üneys, Mekke’ye gidip Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in mübarek cemali, sohbeti ve ihsanları ile şereflendi. Hayran kaldı. Sonra tekrar memleketine döndü.

Kardeşi Ebû Zer hazretleri (r.a.);

-“Ne haber geirdin?” diye sorunca

Karedeşi Üneys;

-“Efendimiz, Vllahi öyle yüce bir zatı gördüm ki, hep hayrı, iyiliği emr edip, kötülüklerden sakındırıyor.”dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.);

-“Peki insanlar o’nun hakkında ne diyorlar?” dedi.

Zamanın meşhur şairlerinden olan kardeşi Üneys şöyle cevap verdi;

-“Şair, Kahin, Sihirbaz diyorlar. Fakat o’nun söyledikleri ne kahinlerin sözüne ne de Sihirbazların sözüne benzemiyor. O’nun söylediklerini şairlerin her çeşit şiirleriyle karşılaştırdım. Onlara hiç benzmiyor, hiç kimsenin sözüyle ölçülemez. Vallahı O zat hakkı bildiriyor, doğruyu söyliyor, O’na inanmayanlar yalancı ve sapıklık içindedirler.” Dedi.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) kardeşinin getirdiği haber üzerine hemen Mekke’ye gitmeye ve Peygamberimiz (s.a.v.) i görüp Müslüman olmaya karar verdi. Eline bir deynek ve biraz da azık alarak büyük bir şevkle Mekke yoluna düştü.

Mekke’ye varınca halini kimseye anlatmadı.

Çünkü bu sırada müşrikler peygamberimiz (s.a.v.) e ve yeni Müslüman olanlara şiddetli düşmanlık yapıyorlar ve bu düşmanlıklarını safha safha ilerletiyorlardı. Bilhassa Müslüman olup da, kimsesiz ve garip olanlara işkence yapıyorlardı.

Ebû Zer Ğıfâri (r.a.) de Mekke’de kimseyi tanımıyordu. Garip ve yabancı idi. Bu bakımdan kimseye bir şey sormadan Kâ’be’nin yanına varıp oturmuştu. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) i görmek için bir işaret arıyordu.

Akşam üstü bir sokak köşesine çekildi. Hazret-i Ali (r.a.) Ebû Zer (r.a.) i gördüi Garip olduğunu anlayarak alıp evine götürdü. Halinden bir şey sormadığı gibi Hazret-i Ebû Zer (r.a.) de sırrını açmadı.

Sabah olunca tekrar Kâ’be’ye gitti. Akşama kadar dolaştığı halde hiçbir ip ucu elde edemedi. Eski oturduğu köşeye gelip oturdu.

Hazret-i Ali (r.a.), o gece yine oradan geçerken, Ebû Zer (r.a.) i görünce;

-“Bu biçare hâlâ evini öğrenememiş.” Diyerek tekrar evine götürdü.

O gece de orada kaldı.

Ebû Zer (r.a.) Sabahlayın yine Beytullah’a gitti, sonra oturduğu köşeye çekildi. Hazret-i Ali (r.a.) tekrar evine da’vet edip götürdü.

Nereden ve ne için geldiğini sordu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Zer Ğıfâri (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu