‘mucize’ olarak etiketlenmiş yazılar

fuadyusufoglu_dsc053401-hop-baraji.jpg

Hürmüz nehri (Hop barajı)

Her insan fıtrat üzerine doğar:

Bu hallerin Peygamberlere mahsus olduğu zan edilmesin. Zira bütün insanların cevheri, fıtratta buna uygundur.

Şöyle ki;

Hiç bir demir yoktur ki, kendisinden saf halında iken alemin görüntüsünü içine alan bir ayna yapılmasın. Ancak pas, onun cevherine işler ve onu ziyan eder.

Bunun gibi, dünya hırsı, şehvet ve günahların gaalib geldiği ve yerleştiği bir kalb, buna kavuşamaz. Kir ve pas derecesine iner. Böylece bu liyakat ve uygunluğu gider.

Hadisi şerif’te;

-“Her çocuk, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra babaları ve anneleri Yahudi, hiristiyan ve putperest yaparlar.”

Bu liyakatın umumi olduğunu Allah-u Teala (c.c.) şöyle haber veriyor:

-“Ben sizin Rabbınız değimliyim? Hepsi: Elbette şehadet ederiz ki, sen bizim Rabbımızsın.” dediler.”A’raf-172.

Şöyle ki;

Aklı olan bir kimseye birisi dese ki;

-“İki birden çok değimlidir?”

Cevabında;

-“Şüphesiz çoktur.” der.

Her ne kadar aklı olan kimse bunu kulağiyle hiç duymamış olsa da, dilli ile hiç söylememiş olsa da, içi bununla doludur, bunu tasdik ve kabul etmektedir.

Bu insanların fıtratında olduğu gibi, Allah-u Teala (c.c.) ‘yı bilmek de aynı fıtrattandır.

Şöyle ki, Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor:

-“Eğer kafirlere, gökleri ve yerleri kim yarattı diye sorarsan, onlar, Allah (c.c.) yarattı diyeceklerdir” A’raf: 172 buyuruluyor.

Bu aklı deliller ve tecrübe ile bilinmektedir. Sadece Peygamberlere mahsus değildir. Zira, Peygamber de, bir insandır. Ayeti Kerime de

-“De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim.”Kehf:110 buyuruldu.

Fakat kendisine bu yol açılan kimseye, eğer bütün insanların kurtuluşunu gösterirlerse, kendisine gösterilen yola insanları çağırır, davet ederse, kendisine gösterilen bu yola ŞERİAT denir.

O kimseye de, PEYGAMBER Denir. Ondan hasıl olan hallere MUCİZE denir.

İnsanları davetle meşgul olmazsa, ona VELİ denir. Hallerine de KERAMET denir.

Keramet sahibi olan her velinin, insanlarla ve davetle meşgul olması vacib değildir. Belki, kudret-i Hak onun davetle meşgul olmaması yolundadır.

Fakat bu şeriatın kuvvetli ve yeni olduğu, başkalarının davetine lüzum kalmadığı zamanlar için doğrudur. Yahut da davetin başka bir şartı vardır ki, bu velide yoktur. O halde evliyanın velayetine ve kerametine itikadın sağlam olsun.

Biliniz ki, ilk yapılacak iş mücahededir. (nefse,istemediklerini yaptırmak, çok ibadet yapmak gibi.) İrade, istek burada işe yarar. Fakat her eken biçemez, her giden ulaşamaz, her arayan bulamaz.

Şu kadar var ki, daha kıymetli olan işin, şartlarıda (elde edilme yolları) çoktur. Onu bulmak daha güçtür.Bu ise, marifet makamında insanın en şerefli derecesidir.

Mücahede etmeksizin (bu yollardan geçmeden ve pişmeden) bir mürşid (yol gösterici.) olmaksızın, bunu istemek doğru olmaz. Bu ikisi olur, fakat bir uygunsuzluk varsa yahut ezelde o kimseye bu saadeti nasip etmemişler ise, maksadına kavuşamaz.

Zahiri ilimlerde imamlık derecesine kavuşmak ve bütün ihtiyarı (kendi isteği ile) olan işlerde böyledir.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Veli Kullarını seven ve onların kalbinde yer alan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Celil ve Leys’ten rivayet edilir.

Der ki;

Adamın biri İsa (Aleyhis selam) ile arkadaş oldu.

Ona:

-“Seninle beraber olup sana arkadaş olayım.”

Beraber yürüdüler. Bir nehir kenarına geldiler. Oturup yemek yemeğe başladılar. Yanlarında bulunan üç yufka ekmeğin ikisini yediler, üçüncüsü kaldı. İsa (Aleyhisselam) kalkıp nehirden su içmeye gitti. Su içtikten sonra geri yerine dönünce üçüncü ekmeği bulamadı.

İsa (Aleyhisselam) adama:

-“Ekmeği kim aldı?” Sorunca:

Adam:

-“Bilmiyorum.”dedi.

İsa (Aleyhisselam) arkadaşiyle kalkıp yola revan oldu.

İsa (Aleyhisselam) yanında iki yavrusu bulunan bir geyik gördü. Yavrulardan birini çağırdı. Yavru geldi. İsa (Aleyhisselam) onu kesti, pişirdi ve arkadaşı ile beraber yediler.

Sonra geyik yavrusuna:

-“Allah (c.c.) ın izniyle kalk.” Dedi.

Geyik yavrusu kalkıp gitti.

İsa (Aleyhisselam) Dönüp adama dedi ki;

-“Sana bu mu’cizeyi gösterenin hakkı için soruyorum. Ekmeği kim aldı?”

Adam:

-“Bilmiyorum.”dedi.

Sonra Yürüdüler,

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya sevgisinin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN……..

Fuad Yusufoğlu

dsc08296-girnavas-goletifuadyusufoglu.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Adam:

-“Bilmiyorum.” Dedi.

Sonra yürüdüler bir dereye vardılar, İsa (Aleyhisselam) adamın elinden tuttu, suyun üzerinden yürüyerek geçtiler. Suyu geçtikten sonra;

İsa (Aleyhisselam) adama:

-“Sana bu mu’cizeyi gösterenin Hakkı için soruyorum. Ekmeği kim aldı?” dedi.

Adam:

-“Bilmiyorum.” diye cevab verdi.

Yola devam ettiler. Bir ovaya varıp oturdular. İsa (aleyhisselam) kumları toplayıp bir tepe yaptı.

Sonra ona:

-“Allah (c.c.) ın izniyle ALTIN OL. Dedi.

Kum tepesi ALTIN OLDU. İsa (Aleyhis selam) altını üçe taksim etti.

Ve:

-“Biri benim, biri senin, üçüncüsü ekmeği alanın .”dedi.

Adam:

-“Ekmeği alan benim .”dedi.

İsa (Aleyhisselam):

-“Altının hepsi senin olsun.” Dedi. Ve adamdan ayrılıp gitti.

O adam altınların yanında iken, ovaya iki adam geldi. Onu öldürüp elindeki altınları ondan almak istediler.

O gelen adamlara:

-“Altınlar üçümüzündür aramızda taksim edelim. Ancak sizden birini gönderip şehirden yiyecek getirsin yiyelim.”dedi.

İçlerinden birini şehre yiyecek almağa gönderdiler. Şehre giden adam kendi kendine:

-“Ben neye bu altınları üçe böleyim. Ben şehirden alacak olduğum yiyeceğe zehir koyup onları öldüreyim ve altını alayım.” Dedi. Ve öyle yaptı.

O şehre gidince de diğer ikisi:

-“Biz ona altınların üçte birini neye verelim. O şehirden döndüğü zaman onu öldürelim ve altınları aramızda bölüşelim.”dediler.

Şehre gideni, döndüğünde öldürdüler. Getirdiği yiyeceği yediler ve onlar da öldüler. Böylece altın ovada kaldı. Adamlar da orada ölü olarak bulundu.

Bu halde iken İsa (Aleyhisselam) havarilerine:

-“İşte bu dünyadır. Ondan sakınınız.”dedi.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri dünya sevgisinin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN……..

Fuad Yusufoğlu

Tren Garı (Nusaybin)

Ebû Hureyre (Radiyallah-u anhu)- 6

Bu hususta kendisi şöyle anlatmıştır;

-“Bir gün açlığa dayanamayarak evimden çıkıp mescide gittim. Günlerce bir şey yememiştim. Oraya varınca bir gurup Eshabın da orada olduğunu gördüm.”

Yanlarına varınca;

-“Bu saatte niçin geldin Yâ Ebâ Hureyre.” Dediler.

Ben de;

-“Açlık beni buraya getirdi.” Dedim.

Onlar;

-“Biz de açlığa dayanamıyarak buraya çıkıp geldik.” Dediler.

Bunun üzerine hep birlikte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın huzuruna gittik.

Huzuruna varınca Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem);

-“Bu saate buraya gelmenizin sebebi nedir?” buyurdu.

Biz de;

-“Açlık Ya Resulallah (s.a.v.)” dedik.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) bir tabak hurma getirdi. Hepimize ikişer tane hurma verdi. Ben birini yedim, birini sakladım.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) görüp;

-“Niçin onu da yemedin?” buyurdu.

Ben;

-“Birini de anneme ayırdım.” Dedim.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Onu da ye sana annen için iki tane daha vereceğiz.” Buyurdu.

Annem için iki hurma daha verdi.

Yine Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatmıştır;

-“Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) a bir kâse süt hediye getirildi. Ben o gün çok açtım.”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) bana;

-“Git Eshab’-ı Suffa’yı çağır.” Buyurdu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Hureyre (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu