‘muhabbet’ olarak etiketlenmiş yazılar

Muhabbet

28 Haziran 2008

dsc08238-girnavas-cin-tepesi-nusaybin.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Rabia-tül Adeviye (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) i sevdiğini söylediğin halde ona isyan edersin.
Yemin ederim ki, bu kiyas acayiptir.
Sevginde sadık olsaydin, O’na itaat ederdin.
Şüphesiz ki, seven sevdiğine itaat edendir.
Gerçekten sevenin alameti, sevdiğine uymak, onun istemediği haraketlerden kaçınmaktır.”

Rivayet edilir ki;

Bir topluluk İmami Şibli ( rahmetüllahi alyhi) in yanına girerler.

Şibli (r.a.) hazretleri onlara:

-“Siz kimsiniz?” diye sorar.

Onlar cevap verirler:

-“Biz seni sevenleriz.”

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara döner ve taş atmaya başlayınca, Şibli (r.a.) den kaçmaya başlarlar.

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara şöyle buyurur:

-“Bakınız benden kaçiyorsunuz. Eğer beni gerçekten sevmiş olsaydınız , benim belamdan kaçmazdınız?”

Şibli (r.a.) Hazretleri der ki;

-“Ehli Muhabbet, sevgi kasesinden içerler, yer yüzü ve şehirler onlara dar gelir. Allah(c.c.) ı tam manasiyle bilirler. O’nun azametinden korkarlar, kudretine hayran olurlar. Allah (c.c.) sevgisi kasesinden içerler de O’nun ünsiyet denizine dalarlar. O’na münacatla lezzet duyarlar.

Sonra Şibl i (r.a.) hazretleri şu beyti söyledi:

-“Ey Mevlam, Seni yad etme sevgisi, beni sarhoş etti .”
-”Hiç sevip de sarhoş olmayanı gördün mü?”

Denilir ki;

Deve sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez. O’na daha evvel yüklenen yükün kat kati yüklense aldırış etmez. Çünkü kalbi sevgilisini yad etmeye hücum ettiği zaman yemi sevmez, sevgilisine olan iştiyakından dolayı yükün ağırlığına aldırış etmez.

Şimdi siz düşünün;

Deve sevgilisi için şehevi isteklerini terk edip ağır yüke tahammül ediyor. Size Allah (c.c.) için, Allah (c.c.) haram kıldığı şehevi isteklerden kaçınıp onları terkt etmez mi?

Allah (c.c.) için yeme – içmeyi terk ettiniz mi? Hiç kendinize Allah (c.c.) için ağır yük yüklediniz mi? Eğer bu zikredilen hayırlı işlerden birini yapmadınızsa, sizin davanız, dünyada ve ahrette hiçbir faydası olmayan manasız bir isimden ibarettir. Bunun ne Allah (c.c.) katında ve ne de insanlar yanında Kıymeti vardır.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu-keremallahu vecheh) buyurur ki;

-“Cennete muştak olan kimse, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan da Şehevi isteklerden kendini men eder, Ölümü iyi bilen kimseye dünya lezzetleri hakir görünür.”

İbrahim Havas (k.s.) sevgi ve muhabbetten sorulunca der ki:

-“Kötü iradeleri mahvetmek, bütün kötü sıfatları ve istekleri yakmak, ve nefsi işaretler denizinde boğmaktır.”

Üç şeyi kim iddia eder de üç şeyden temizlenmez se o kimse aldanmıştır:

1-Allah (c.c.) ı zikretmekte lezzet duyduğunu iddia edip, dünya SEVGİSİNİ terk etmezse,

2-Amelleri İHLASLA, sırf Allah (c.c.) için yaptığını iddia eder, fazla insanların kendisine hürmet etmesini severse,

3-Allah (c.c.) sevdiğini iddia eder, fakat kendi nefsinden vaz geçmezse, o kimse aldanmıştır.

Kalblerin Keşfi (İmam-ı Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri kendi muhabet aşkıyla dolan Sevgili kullar hürmetine afv –u mağfiret eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Muhabbet’in İlaci

15 Temmuz 2008

dsc07057-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Muhabbet;

En yüksek makam olunca, ilacını bilmek de mühim olur. Bir güzele aşık olmak isteyenin, ondan başka her şey’den kesilmesi, yüz çevirmesi lazımdır.

Onun yüzünü görünce devamlı ona bakar. ELLİ AYAĞI, SAÇI ÖRTÜLÜ OLSADA YİNE GÜZELDİR. Onları da görmeye uğraşır. Gördüğü her güzellik, ona bağlılığını artırır. Buna devam edince, az veya çok bir meyil, kendisinde hasil olur. Allah-u Teâla (c.c.) yi sevmek de böyledir.

Birinci şart:

Yüzünü dünyadan çevirmek ve kalbini, dünya sevgisinden temizlemektir.

Çünkü;

Allah-u Teâla (c.c.) nın sevgisinden başka sevgi, onu sevmeye mani olur. Bu ekin ekilecek toprağı, dikenlerden ve zararlı otlardan temizlemek gibidir.

Bundan sonra O’nu tanımak ister. Kemâl ve Cemâl kendiliğinden sevgili ise de O’nu sevmeyen, tanımadığı için sevmez.

Sıddîk ve Fâruk’u (Radıyallah-ü anhümâ) tanıyan, onları sevmemezlik edemez. Çünkü onları öven haberler ve onların menkibeleri kendiliğinden sevgilidir.

Mârifet’e kavuşmak, temizlenmiş toprağa tohum ekmek gibidir. Bundan sonra, devamlı zikir ve fikir tohumun açılması ve büyümesine yardım eden su gibidir.

Bir kimse, bir kimseyi severek çok anarsa, şüphesiz onunla bir ünsiyet, yakınlık peyda olur.

Bir Mü’minde, muhabbetin esasınde bir şey vardır. Aralarındeki fark üç sebepten ileri gelmektedir.

Birincisi:

Dünya sevgisinden ve onunla meşgül olmada farklıdırlar. Bir şey’in sevgisi, diğer bir şey’in sevgisine noksanlık verir.

İkincisi:

Mârifette (tanımakta) ayrıdırlar. Bir cahilin Şafiî’yi sevmesi onu kısaca, büyük alim bildiği içindir. Fakat onun ilminin tafsîlinden haberi olan bir alim, onu daha çok sever. ÇÜNKÜ ONU, CAHİLDEN DAHA İYİ TANIR.

Üçüncüsü:

Ünsiyetin elde edilmesine sebep olan zikir ve ibadette farklıdırlar. Muhabbetin farklı olmasının sebebi bunlardır. Fakat onu onu hiç sevmeyen, hiç tanımayandır.

Görünen güzellik, yaratılış icabı sevildiği gibi, kalb sûretinin güzelliği de, bunun gibi sevgilidir. O halde Muhabbet, mârifetin sermayesi, meyvesidir.

Mârifeti tam olarak elde etmenin ise iki yolu vardır.

Birinci yol:

Tasavvufçuların yoludur. Bu da mücahede etmek ve devamlı zikir ile kalbi temizlemek olup, kendini ve Allah-u Teâla (c.c.) dan başka her şey’i unutur.

Bundan sonra, onun kalbinde öyle işler meydana gelmeye başlar ki, bunlara Allah-u Teâla (c.c.) nın azameti gayet açık olarak görünür. Müşâheda makamına çıkar.

O kurulan bir tuzağa benzer. Bazen av düşer, yakalar bazen de düşmez. Yakalayamaz. Bazen fare, bazen da kartal düşer. Aradaki fark büyüktür. Saâdet rızık miktarıncadır.

İkinci yol:

Mârifet ilmini öğrenmektir. Kelam ve diğer ilimleri öğrenmek değil, Bunun da başlangıcı, tefekkür kısmında işaret ettiğimiz gibi Allahu Teâla (c.c.) nın yarattıklarındeki nizam ve halleri düşünmektir.

Bu uzun bir ilimdir. Fakat arif bir üstad bulunca zeki olanların buna kavuşması mümkündür. Anlayışı az olanlar buna kavuşamaz.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allahu Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbetti anlayan ve o muhabbetli kullar arasında gezip, onların oturuşundan ve ilimlerinden dersler çıkaran kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc06665-fuadyusufoglu-navale.JPG

Kasyan Navale sipi (Nusaybin)

Muhabbet çok kıymetli bir cevherdir.

Muhabbet dâvası etmek, seviyorum demek kolaydır. Fakat her seviyorum diyenin sevenlerden olduğunu zannetmeyin.

Muhabbetin nişan ve alâmetleri vardır. Bunları kendinde aramalıdır. Bunlar; yedi alâmettir.

Birinci alâmet:

Ölümü kötü görmez. Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlayı görmek isteğen ölümü kötü görmez.”

Büveytî (r.a.) zâhidlerden birine,

-“Ölümü seviyormusun?” dedi.

Zâhid duarkladı.

Büveytî (r.a.):

-“EĞER SADIK OLSAYDIN ÖLÜMÜ SEVERDİN.” Dedi.

Fakat sevgi olduğu halde ölmeyi değil, erken ölmeyi istemeyebilir. Çünkü ölüm için azığı henüz hazırlamamıştır. Hazırlayıncaya kadar ölümü istemez. Bunun alameti de azık toplamakta çok büyük gayret göstermektir.

İkinci alâmet:

Allah-u Teala (c.c.) nın sevdiğini, kendi sevdiklerine tercih eder. O’na yaklaşmaya sebep olan şey’leri terk eylemez. Mahbubundan uzaklaşmaya sebep olan şey’lerden kaçınır. Bu Allah-u Teala (c.c.) yı bütün kalbi ile seven bir kimsedir.

Nitekim Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki:

-“Allah-u Teala (c.c.) yı bütün kalbi ile seven bir kimseyi görmek istiyorsanız, Huzeyfe (r.a.) nın kölesi Sâlim (r.a.) e bakınız.”

Demek ki bir kimse bir günah işlerse muhıb olmadığını göstermez. Ama sevgisi de bütün kalbiyle değildir. Buna delilimiz şudur ki;

Nuayman (r.a.) a şarap içmesi sebebiyle birkaç defa had vurdular. Bir kimse ona la’net etti. Resulüllah (Sallallahu aleyhi vesellem: Buyurdu ki;

-“La’net etme, O Allah (c.c.) ı ve Resûlünü seviyor.”

Fudeyl İbn İyyad (r.a.) buyurdu ki;

-“Sana Allah-u Teala (c.c.) seviyormusun dediklerinde cevab verme. Çünkü Hayır dersen kâfir olursun. Seviyorum dersen işlerin Allah(c.c.) adamlarının işlerine benzemiyor.”

Üçüncü Alâmet:

Allah-u Teâla(c.c.) yı daima kalbinde bulundurmak ve zorlamaksızın buna kendini vermektir. Çünkü bir şey’i seven kimse onu anar. Sevgi tamam olunca artık onu hiç unutmaz

Devam edecek….

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbeti hakiki olarak kavrayan ve Kalbden seven kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc07029-fuadyusufoglu-nuaybin.JPG

Üçüncü Alâmet:

Allah-u Teâla(c.c.) yı daima kalbinde bulundurmak ve zorlamaksızın buna kendini vermektir. Çünkü bir şey’i seven kimse onu anar. Sevgi tamam olunca artık onu hiç unutmaz.

O halde kalbini zorla zikir üzerinde bulunduruyorsa, asıl sevdiğinin, zikri kalbine galib olan şey olmasından korkulur. Allah-u Teâla (c.c.) nın sevgisi galib olmayabilir. Fakat onun sevgisinin sevgisi galib olabilir ve sevmek isteyebilir. Sevgi başkadır, sevgiyi istemek başkadır.

Dördüncü Alâmet:

Kur’an-i kerim’i ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i ve onunla ilgisi olan her şey’i sevmektir. Sevgi kuvvetli olunca bütün insanları sever. Çünkü hepsi o’nun kullarıdır Belki bütün mahlukatı sever. ÇÜNK HEPSİNİ O YARATMIŞTIR. Nitekim, bir kimse bir kimseyi sever ise; Onun kitab ve yazılarını da sever.

Beşinci Alâmet:

halvet ve münâcatı çok istemelidir. Bir an evvel akşam olmasını bütün engellerin aradan kalkmasını ve halvette Allah-u Teâla (c.c.) yı münâcât etmesini ister.

Uyku ve konuşmayı gece gündüz halvetinen çok severse sevgisi zayıf olur.

Dâvud Aleyhis selam’a vahiy gelip;

-“Ya Dâvud, İnsanlardan hiç kimse ile ünsiyet etme, benden kesilirsin. Bilhassa iki kimse ile, Biri sevap kazanmakta acele edip buna geç kavuşursa tembellik eder. Öteki de beni unutup kendi haline kanaat eder. Bunu tanımanın nişanı şudur ki; Onu kendi haline bırakırım ve onu dünyaya hayran ederim.”

Altıncı Alâmet:

İbadetleri kolay yapar, ibadetler kendisine ağır gelmez. Büyüklerden bir diyor ki;

-“Yirmi senedir canımı dişime takıp ibadet ettim Sonra yirmi sene o ibadetten zevk aldım.”

Sevgi kuvvetlenince ibâdetteki lezzet hiçbir yerde bulunmaz. Nerede kaldı ki zor gelsin.

Yedinci Alâmet:

Allah-u Teâla (c.c.) ya itaat eden bütün kulları sever. Hepsine, merhametli ve müşfik olur. Bütün âsileri ve kafirleri düşman tutar. Nitekim Sûre-i Feth’de Peygamber efendimizin (Sallallahu aleyhi ve selem) ashabını överken,

-“Kafirlere karşı çok şiddetli ve sert, kendi aralarında çok merhametli ve şefkatlidirler.” Feth suresi Ayet 29

Peygamberlerden biri:

-“Ya Rabbi, Senin evliya ve sevgili kulların kimlerdir?” diye sorunca

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.);

-“Çocuğun annesine tutkun olduğu kadar Bana tutkun olanlar. Kuşun yuvasına sığınması gibi Benim zikrime sığınanlar. Günah işleyenlere karşı kızgın, korkusuz, kaplan gibi olanlar.” Buyurdu.

Bu ve böyle misaller çoktur. Sevgisi tamam olanda hepsi bulunur. Bir kısmı bulunursa sevgisi de o derece olur.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Muhabbeti hakiki olarak kavrayan ve Kalbden seven kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Veysike’den Nusaybin’in görünüşü (Bizim Mahalle)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 4

Ma’rûf-i Kerhi (r.a. buyurdu ki;

-“Dünya dört şeyden ibarettir.”

-“1-Mal,”
-“2-Söz,”
-“3-Uyku,”
-“4-Ve yemek.”

-“Mal; İnsanı Allah-u Teâlâ’ya isyan ettirir.”
-“Söz; İnsanı Allah-u Teâlâ’dan oyalar,”
-“Uyku; İnsana Allah-u Teâlâ’yı unutturur.”
-“Yemek ise, İnsanın kalbini katılaştırır.”

Sırrı-yi Sekati (r.a.), buyurdu ki;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi şöyle söylerken işittim;

-“Kim kibirli olur, kendini büyük görürse, Allah-u Teâlâ onu yere vurur, Kim ki, Allah-u Teâlâ ile münazea ederse (karşı gelirse) Allah-u Teâlâ ona gazab eder. Kim Allah-u Teâlâ’ya hile yapmaya kalkarsa, O Allah-u Teâlâ’ya boyun eğer (hilesinden vazgeçer) Kim Allah-u Teâlâ’ya Tevekkül eder o’na sığınır ve güvenirse; Allah-u Teâlâ (c.c.) onun yardımcısı olur. Kim Allah-u Teâlâ’ya tevazu ederse, Allah-u Teâlâ onu yükseltir.”

Ma’rûf-e Kerhi (r.a.) ye;

-“Dünya sevgisi kalbden nasıl çıkar?” diye sorulduğu zaman;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’ya karşı HALİS SEVGİ, TAM BİR MUHABBET VE HÜSN-Ü MUÂMELE Ya’ni; Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu işleri yapmak ve men ettiklerinden sakınmak ile.” Cevab verdi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Mertliğin âlameti üçtür;”

-“1.Hilafsız tam bir vefa,”
-“2.İstenmeden vermek ve kendisine cömertlik,”
-“3.İyilik yapılmadan başkalarını medh etmek.”

Bir adam Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ne gelerek;

-“Ey Efendim. Benim Allah-u teâlâ’ya nasıl kavuşacağımı bana öğretir misin?” dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) onun elinden tuttu ve padişahın kapısına getirdi. Kapının önünde ayağı kırık duran bir adam buldular.

Soru soran zat’a o kimseyi gösterip;

-“İşte bunun gibi olursan Allah-u Teâlâ’ya vasıl olursun.” Buyurdu.

Bununla, ayağının ikisi de kırık bir köle, efendisinin kapısının önünde nasıl durur hiçbir yere ayrılmazsa; bir kul da Allah-u teâlâ’nın kapısından her an bekler hiç ayrılmaz ve isyan etmezse, Allah-u Teâlâ’ya kavuşur demek istedi.

Bir kimse gelip kendisinden kalbının yumuşaması için dua etmesini istedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Ona;

-“Ey Kalbleri yumuşatan Allahım! Ölüm benim kalbimi yumaşatmadan sen benim kalbimi yumuşat. Diye dua et.” Buyurdu

Sırrı-yi Sekati hazretleri (r.a.);

-“Kavuştuğum bütün ni’metlere Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a) nin BEREKETİYLE KAVUŞTUM.”Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu