‘Mümin kime denir’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc08374-8374b-o-r-r-r-r.JPG

Çağ-Çağ deresi -BOR- (Nusaybin)

İmamı şibli (Allah rahmet etsin) der ki:

-“İlk günlerimde, uyku bastığında gözüme tuz sürerdim. Durum daha ağırlaşınca sürmeliği kızartır gözüme sürerdim.”

İbrahim Hakim-i (r.a.) şöyle dediği rivayet edilir.

-“Babamı uyku bastığı zaman denize girer yüzerdi. Denizdeki balıklar da etrafında toplanıp onunla birlikte yüzerdi.”

Vehb İbni Münebbeh (r.a.) in Allah’a gece uykusunu kendinden kaldırması için dua ettiği ve kendisine kırk gün uyku gelmediği söylenir.

Hasan El Halac (r.a.) ise, topuğundan dizine kadar kendine on üç paranga vurup öylece her gün bin rekat namaz kılardı .

Cüneyd Bağdadi (k.s.) ise ilk günlerinde, çarşıya gelir dükkanını açar, içeri girip perdesini çekerek, dört yüz rek’at namaz kılar, sonra evine dönerdi.

Habeşi bin Davud (k.s.) kırk sene yatsı abdestiyle kuşluk namazını kılmıştır.

Müslüman;

Daima temiz ve abdestli olmalıdır. Her abdesti bozulduğunda abdest almalı ve iki rek’at namaz kılmalı. Her oturduğu yerde kıbleye karşı oturmaya gayret etmeli.
Kendisinin Resulüllah (a.s.v.) ın huzurunda oturduğunu, imkanı dahilinde düşünmeli, kendini murakabe altına almalı.Ta ki, işinde ve haraketlerinde sükunet ve vakâr bulunup, Resulüllah (a.s.v.)ın sünnetine muhalif harakette bulunmasın.

Mu’min;

Eza ve cefaya tahammül göstermeli, kötülüğe, kötülükle mukabele etmemeli. Kötülük yapanların ıslahı ve bağışlanması için Allah (c.c.) a yalvarmalı.

Nefsi ve ameli ile kendini beğenmemeğe düşmemeli. Çünkü ucüp şeytanın sıfatındandır. Kendini daima hakir görmeli.

Salih kimseleri ise hürmet ve ihtiramla karşılamalı. Salih olan kimselere hürmet etmeyi bilmeyen kimseye, Allah (c.c.) onların sohbetini haram kılar. Kim ibadet ve taatın büyüklüğü ve muhteremliğini bilmezse, Allah (c.c.) onun kalbinden ibadet ve tâat zevkini alır.

Fudayl bin iyad (k.s.) a sorulur ve denir ki:

-“Ey ebu Ali, kişi ne zaman salih olur?”

Fudayl (r.a.) şu cevabı verir:

-“Niyetinde nasihat, kalbinde korku, dilinde doğruluk, azalarında amel-i salıh bulunduğu zaman.”

Allah-u Teala (c.c.) Mi’raç ‘ta Resülu Ekrem (Sallallahu aleyhi vesselam) efendimize şöyle buyurur:

-“Ey Muhammed (a.s.) eğer insanların en fazla ver’a sahibi olanı olmak istersen, dünyada zahid, ahiret için de rağbetli ol.”

Resulü Ekrem (Sallallahu aleyhi vesselam) der ki:

-“Ey Allah’ım, dünyada nasıl zahid olayım?”

Cenabi hak (c.c.) buyurur:

-“Dünyada yiyeceğin, içeceğin ve giyeceğin kadarını al, gerisini terk et.Yarın için hiçbir şey sağlama. Benim zikrime devam et.”

Resulüllah (Selallahu aleyhi vesselam) buyurur:

-“Ey Rabbım, ben senin zikrine nasıl devam edeyim?”

Allah(c.c.) buyurur:

-“İnsanlarda uzaklaş, yalnız uzlette yaşa. Uykunu namazla geçir. Yemeğin açlık olsun.”

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor:

-“Dünyada zühd, kalbi ve bedeni rahatlaştırır. Dünya yı sevmek ve ona rağbet etmek de GAM VE KEDERİ ÇOĞALTIR. Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Her hayır ve taatın başı ise dünyadan yüz çevirmek zühdü takvadır.”

Kalblerin Keşfi (İmam-ı Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya ya rağbet etmeyen ahreti için Daha çok çalışıp Say eden kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Kendi nefsini bilmek- 3

29 Haziran 2008

dsc00030-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Kasyane (Navale sipi)

Kendi nefsini bilmek- 3

O halde,

Ruha kadim (ezeli) diyenler yanılıyor. A’raz (sıfat) diyenler de yanılıyor. Çünkü A’RAZIN KIYAMI KENDİ İLE DEĞİL,TABİ OLMA ŞEKLİNDEDİR.

Ruh ise, insanın aslıdır. Bütün kalıp ona uymaktadır. Nasıl a’raz olabilir? Ruha cisimdir diyenler de yanılıyor. Zira cisim de, bölünebilir. Ruh ise bölünemez. Ama başka bir şey daha vardır ki, ona da ruh (can) derler. O bölünebilir. Belki o hayvanların ruhu olabilir.

Fakat bizim kalb dediğimiz ruh, Allah-u Teala (c.c.) yı tanımak, bilmek yeridir. Hayvanlarda bu yoktur. Bu ne cisim ne a’razdır. Belki melek cevherlerinden bir cevherdir. Onun hakikatini bilmek zordur. Onu şerh etmeye, uzun anlatmaya da izin yoktur. Başlangıçta bunu bilmeye hacet de yoktur.

Başlangıçta tutulacak din yolu mücahededir. Bir kimse şartlarına uyarak mücahede yaparsa, bu marifet kendiliğinden hasıl olur. Kimseden dinlemesine lüzüm kalmaz. Bu marifet Allah-u Teala (c.c.)nın buyurduğu şu hidayet cümlesindendir:

-“Rızamızı isteyip, zahir ve batın düşmanlarla cihad edenlere cennetlerimize kavuşma yollarını hidayet ederiz.” 29-Ankebut:69

Mücahedesini henüz tamamlamayanla, ruhun hakikati hakkında konuşmak doğru olmaz. Fakat mücahededen önce kalbin askerini bilmek lazımdır. Zira kalb askerini tanımayan, (nefsiyle) cihad edemez.

Beden kalbın ülkesidir. Bu ülkede kalbin çeşit çeşit askerleri vardır. Ayeti Kerimede,

-“Senin Rabbının askerlerni, Ondan başkası bilmez” 74-Müddessir:31. buyuruldu.

Kalb ahiret için yaratılmıştır. Onun işi saadeti aramaktır. Allah-u Teala (c.c.) yı tanımak, bilmek ise, Allah-u Teala (c.c.) nın yarattıklarını bilmekle ele geçer. Bu da bütün alemdir. Alemdeki acayip şeyleri tanımak, ona hisler (duygular) yoluyla gelir. Bu hisler ise, beden ile varlıkta durmaktadır.

O HALDE, MARİFET (tanımak) ONUN AVIDIR. Hisler de onun tuzağıdır. Beden binek hayvanıdır. Ve onun tuzağının taşıyıcısıdır.

Bunun için, onun bedene ihtiyacı vardır. Beden sudan, topraktan, sıcaklıktan ve rutübetten mürekkebtir. Bu yüzden zaif ve muhtaçtır. Helak olmasından korkulur.

İçerden, acıkma ve susama; dışarıden, ateş, su düşmanlar ile canavarların ve başka şeylerin kendini öldürmek istemeleri sebebiyle korkudadır. Açlık ve susama sebebiyle yemek ve içmek ister. Bunun için iki askere muhtaçtır. Biri zahirde, el ayak, ağız, diş mide gibi.

Diğeri batında, yemek ve içmek isteği gibi. DIŞARDEKİ DÜŞMANLARDAN KORUNMASI İÇİN İKİ ASKERE MUHTAÇTIR. Biri zahirde, el ayak silah gibi. Diğeri batında, hışım ve gazab gibi.

Görmediği gıdayı istemesi ve görmediği düşmanı defetmesi mümkün olmadığına göre, idrak etmeye, anlamaya ihtiyacı vardır. Bir kısmı zahirdedir. Beş duyu organı olan göz, burun, kulak, dil ve el gibi. Bir kısmı da batındadır.

Onlar da beştir.Ve yeri dimağdır:

Hayal kuvveti,
Düşünme kuvveti,
Ezberleme kuvveti,
Hatırlama kuvveti ve vehim kuvvetidir.

Bu kuvvetlerden her birinin HUSUSİ işleri vardır. Bir tanesine zarar
gelirse insanın işi, dünyada da ahrette de aksar.

Bu dışteki ve içteki askerler, KALBİN EMRİNDEDİRLER. Kalb ise hepsinin AMİRİ VE PADİŞAHIDIR.

Dile emir verince hemen konuşur.
Ele emredince tutar.
Ayağa emredince yürür.
Göze emredince bakar.
Düşünce kuvvetine emr verince, düşünür.
Hepsini onun isteğine ve emrine vermişlerdir. Böylece bedeni muhafeze ederler.

Bu, azığını alıncaya, avını elde edinceye, ahiret ticaretini bitirinceye ve kendi saadet tohumunu ekinceye kadar devam eder. Bu askerlerin Kalbe itaat etmesi, meleklerin Allah-uTaala (c.c.) ya itaat etmesine benzer ki, hiçbir emrine muhalefet edemezler. Hatta yaratılış icabi olarak ve isteyerek, emir olunanı

Kalbin askerlerini uzun uzun anlatmak çok sürer. Maksadı bir misal ile sana bildireyim: Beden bir şehre benzer.

Devam edecek…..

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri Kalb’ını islaha çalışan, çaba sarf eden ve Allah (c.c.) yolunda ömrünü harcayan kullarından eylesin.Amin….

Fuad Yusufoğlu