‘Namaz’ın ruhu’ olarak etiketlenmiş yazılar

Nusaybin(çağ-Çağ santralı)

Buraya kadar anlattıklarımız namazın sûretidir. Bu sûretin bir hakikati vardır ki; o da namazın ruhudur, özgürlüğüdür.

Namazın hareketlerine ve hakikati vardır. Eğer ruh asıl olmasa, ölü insan gibi olur. Yani ruhsuz beden gibi olur. Eğer asıl olursa, edebleri ve lazım gelen şeyleri tamam olmazsa, gözü oyulmuş, kulağı ve burnu kesilmiş adam gibi olur. Eğer hareketlerine riayet edilir, ruh ve hakikati onunla olmazsa, gözü olup görmeyen, kulağı olup duymayan insana benzer.

Namazın ruhunun asıl huşu ve kalbin bütün namazda hazır olmasıdır. Çünkü namazdan maksat kalbi Allah-ü Teâlâ (c.c.) ile bulundurmak, heybet ve tazim yoluyla Allah-ü Teâlâ’yı zikretmektir.

Hususen Allah-ü Teâlâ,

-“Beni hatırlamak için namaz kıl.” Buyuruyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

-“Birçok insanlar vardır. Namazdan nasiblerini sıkıntı ve eziyetten başka bir şey değildir.”

Bu da vücudu namazda olup, kalbi gafil olanların namazıdır.

Yine (a.s.v.) buyurdu ki:

-“Birçok insanlar vardır ki, namazlardan onda bir veya altıda birden fazlası yazılmaz. Herkesin namazından yazılan, kalbi hazır olduğu kısımlardır.”

Yine (a.s.v.) buyurdu ki:

-“Bir kimseden ayrılır gibi namaz kıl”

Yani kendine ve isteklerine veda et, onlardan ayrıl. Hatta Allah ü Tealadan gayri olan her şeyden uzaklaş, bütün varlığını namaza ver.

Bunun içindir ki, Hazreti Aişe (r.a.) buyuruyor:

-“Resulullah (a.s.v.) bizimle konuşuyordu. Bizde onunla konuşuyorduk. Namaz vakti gelince, bizi tanımadığını söyledi. Bu, Allahü Teâlâ’nın azameti, büyüklüğü ile olan meşguliyet ve Allah ü Teâlâ’ya tutkunluğu sebebi ile idi.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

“Kalbin hazır olmadığı namaza Allah ü Teâlâ (c.c.) bakmaz.”

İbrahim (a.s.) namaz kıldığı zaman, kalbinin darabanı iki mil uzaktan duyuluyordu.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlri ve sizlri namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin İlçesinin Suriye’den görünüşü

Hz. Ali (r.a.) namaz için kalktığı zaman vücudu bir titreme alır, yüzünün rengi değişir ve

-“Yedi kat göklere ve yere arzedilen ve onların onların taşıyamadıkları emanetin zamanı geldi” derdi.

Süfyani Servi (r.a.) der ki:

-“Namaz’ı huşu ile kılmayanın, namazı doğru olmaz”

Hasanı Basri (r.a.) diyor ki,

-“Kalbin hazır olmadığı namaz, cezaya daha yakındır.”

Muaz İbn Cebel (r.a.) diyor ki,

-“Namaz’da kasten sağında, solunda kimler vardır diye bakanın namazı olmaz.”

Ebu Hanife ve Şafii (Rahmetullahi aleyhimâ) ve birçok alimlerin, ilk tekbiri alırken kalbin hazır olması yetişir, diye buyurmaları zaruri sebeple verilmiş bir fetvadır.

Çünkü;

İnsanlarda gaflet galib vaziyettedir. Bunun esas manası boynu kılıçtan kurtulur demektir. Ahret için azık olmaya layık değildir. Ahiret için azık olan, orada faydasını gördüğü, kalbin hazır olduğu kısımlardır.

Bütün bir namazda, ilk tekbirden fazla kalbi hazır olmayan kimse, hiç namaz kılmayanlardan daha iyidir. Fakat halinin daha kötü olacağından korkulur. Çünkü, hizmette gevşek davranana, gelişi güzel hareket edene, belki de hiç hizmet etmeyenden daha çok kızarlar.

Bu sebepten Hasanı Basri (r.a.) diyor ki,

-“Bu namaz cezaya daha yakındır.”

Hatta hadisi şerifte geldi ki Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki:

-“Kötülüklerden ve günahlardan namazın men etmediği kimse, o namazdan Allahü Tealadan uzak olmaktan başka hiçbir fayda göremez.”

O halde buradan anlasıldı ki, namazın ruhundan maksat kalbin daima hazır olmasıdır. Tekbir alırken hazır olmaktan başka kalbi hazır olmayanın namazın nasibi bir nefesten fazla değildir. Nefes almaktan başka hayat eseri olmayan kimseye benzer.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlri ve sizlri namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu