‘Sağlam itikad’ olarak etiketlenmiş yazılar

Hafka çino (şelale) Nusaybin

Beşinci Esas: İrade- 7

Mesabih (r.a.) şehrinde, Mevlana, imam Alâeddin, kaza ile kader arasındeki farkı beyan ederek der ki;

-“Kaza bütün mevcudatın, tafsilatsız, icmali olarak Levh-i mahfuz da var olmasıdır. Kader ise Allah’ın levh-i mahfuzda geçmişte icmalen var eylediği şeylerin âlemde yaratmasıyla meydana çıkmasıdır.

Bir kısım bilginler de kaza, özel tertip üzere mevcudatın nizamını iktiza eden inayeti ilahiye ve irade-i ezaliyedir.

Kader ise, ezeli iradenin eşyeya, kendilerine mahsus vakıtlarinda taalluk etmesidir. Dediler

Müslümanlar kader hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Onlardan bir kısmının görüşü şöyledir;

Hayır, şer filer ve sözler gibi âlemde cereyan eden her şey Allah’ın kaza ve kaderi iledir. Kulların bunda hiçbir muhtariyeti yoktur. Bu mezhebe olanlara CEBRİYE denir. Cebr, galebe çalmak ve zorlamaktır.
Bunun içindir ki, onlar Allah, kullarını fiilleri ve sözleri üzerine zorlar, kulların kendi fiilleri ve sözlerinde muhtariyeti yoktur derler.

Fiilerin ve sözlerin kullara isnat edilmesi (Değirmen döndü ve oluk aktı) sözümüzde (dönme) işini değirmene (akma) işini de oluğa isnadımızda olduğu gibi, cansız varlıklara olan isnadın aynıdır diye yanlış inanca saptılar. Bu mezheb batıldır.

Çünkü;

Onlar bu sözü, eğer kendilerini, üzerlerine Allah (c.c.) ın hitabı gelmeyen (Yani mükellef olmayan) delilere ve sabilere benzeterek üzerlerinden Allah’ın tekliflerini düşürmek isterlerse küfr etmişlerdir.

Zira;

Onların mezhebleri, kitabların ve peygamberlerin batıllığına iktiza eder. Hayır eğer o sözü, Allah’ı Ta’zim ve kendilerini tahkir temek ve Allah’ın kazasını defetmekten aciz olduklarından söylemiş iseler Ehl-i Sünnet vel’ Cemaatın itikadına muhalefet ettiklerinden bidatçıdırlar.

Müslümanların bir kısmı da şu görüşe gitmişlerdir:

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kaza ve Kader hakkında sağlam itikat üzere olan kulların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

ALTINCI ESAS: İşitme-Görme

Yüce olan Allah (c.c.) işidici ve görücüdür. O görür ve işitir. Ne kadar gizli olursa olsun işitilen her şey, O’nun işitmesi dışında olamaz. Ve ne kadar ince olursa olsun görülen hiçbir şey onun görmesinden gaip kalmaz.

O’nun işitmesine uzaklık mani olamaz. Görmesini karanlık gideremez. Allah, göz bebeği ve kapakları (gibi görme organına lazım olan hususlar) olmadan görür.

O, kulaklar ve delikleri olmaksizin işitir. Nasıl ki, aletsiz olarak yarattığı, aletsiz olarak yakaladığı ve kalbsiz olarak bildiği gibi. Zira, Allah(c.c.) ın zatı mahlukatın zatına, sıfatı da yaratıkların sıfatlarına benzemez.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sağlam bir itikad üzere haşreylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Onuncu Esas: Peygamberlik

Yüce olan Allah (c.c.) melekleri yarattı. Peygamberleri gönderip onları mu’cizelerle te’yid etti. Bütün melekler onun kullarıdır.

-“O’na ibadet etmekte asla kibirlenmezler ve yorulmazlar, gece-gündüz ara vermayerek O’nu tesbih ederler.”

Peygamberler Allah (c.c.) ın kullarına gönderdiği elçilerdir. Peygamberlere Allah’ın vahyi melekler vasitesiyle ulaşır. Peygamberler re’y-ü hevalarından komuşmazlar. Onlar kendilerine vahy olunanla konuşurlar.

Allah (c.c.) ümmi ve kureyş kabilesinden olan Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve selem) i bütün arap ve arap olmayana, ins ve cin’e Peygamber olarak göndermiş ve onun şeriatı ile bütün şeriatların hükmünü kaldırmıştır. Allah (c.c.) O’nu bütün beşerin efendisi ve seyidi yapmıştır.

Allah (c.c.), yalnız (Lailahe ilallaah) –Allah’tan başka ilah yoktur- diyenin imanını, (Muhammedün Resûlüllah) –Muhammed Allah’ın Resûlüdür- demedikçe kabul etmez.

Lailahe İllallah ile birlikte Muhammedün Resûlüllahı da söylediğinde imanı tamam ve kabul olur.

Allah (c.c.), Peygamberin kendi tarafından dünya ve ahretle ilgili emirlerde O’nu tasdik etmelerini kullarına mecbur kılmış ve ona tabi olmalarını, her hususta ona uymalarını kullarına emretmiştir.

Nitekim Allah (c.c.) Kur’an-i Kerimde buyuruyor;

-“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.” Haşr Suresi Ayet- 7

Peygamber, Sallallahu aleyhi ve selem, Allah’a yaklaştıracak hiçbir şeyi terk etmedi, hepsini insanlara bildirdi, Ve onun yolunu gösterdi.

Ve yine, Allah (c.c.) tan uzaklaştıracak, cehenneme yaklaştıracak olanları bildirip nehy etti ve yolunu gösterdi.

ONLAR ÖYLE ŞEYLERDİR Kİ, ONLARA MÜCERRED AKIL, REY VE ZEKA İLE ULAŞILAMAZ. ONLAR ÖYLE SIRLARDIR Kİ, ALLAH’IN HAZİNESİNDE OLAN O SIRLARA ANCAK PEYGAMBERLERİN KALBLERİ VAKIF OLUR.

Bütün hamdüsena, bizi irşad eden, bize hidayet ihsan eden, ve bize güzel isimlerini, yüce sıfatlarını izhar eden Allah (c.c.) içindir. Salat ve selam da Peygamberlerin sonu olan Muhammed Mustafa’ya aile ve sahabına olsun. Amin Yarabbelalemin.

Bu inançların hakikatları bulunan, kitabları bildiren son söz

Bil ki (Ey okuyucu)

Buraya kadar zikrettiğimiz Kur’an ilimlerinin yani; Kur’an ilimlerinden Allah (c.c.) a ve ahret gününe aid olan hususların hulasasıdır

Onlar, her müslümanın kalbinin dolu bulunması yani, İman etmesi ve kesin OLARAK TASDİK ETMESİ gerektiği inançların açıklanmasıdır. Bu inançların ardından açık iki rütbe vardır.

Devam edecek

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)
Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Peygamberlerine İMAN eden kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufğlu

Girnavas (Cin tepesi) -Nusaybin-

Onuncu Esas: Peygamberlik- 2

Bil ki (Ey okuyucu)

Buraya kadar zikrettiğimiz Kur’an ilimlerinin yani; Kur’an ilimlerinden Allah (c.c.) a ve ahret gününe aid olan hususların hulasasıdır

Onlar, her müslümanın kalbinin dolu bulunması yani, İman etmesi ve kesin OLARAK TASDİK ETMESİ gerektiği inançların açıklanmasıdır. Bu inançların ardından açık iki rütbe vardır.

1- Bu inançların esrarına dalmadan zahiri delillerini bilmek.

2- Akaidin, sırlarını, manalarının özünü, zevahirinin hakikatlarını bilmek. Bu rütbelerin her ikisini bilmek avam üzerine vacip değildir.

Yani, avam tabakasının ahrette kurtulmaları, bu derecelere yükselmelerine bağlı değildir. Bu derecelere bağlı olan ancak saadetin kemalidir.

İcmali imana sahip olup kesin bir tasdikte bulunan imanın delillerini ve tefsilatını bilemeyen kimse cehennem azabından kurtulabilir ve cennet ni’metlerine kavuşabilir, ancak icmali iman ve tasdikin delillerini bilemeyen kimse saadetin zirvesine ulaşamaz.

Mesele;

Bir beldeyi zorla feth eden bir kumandan, O beldenin halkından, öldürmediği, işkence vermediği ve fakat memleketinden çıkardığı kimse kurtulmuş ve necat bulmuştur.

Kumandanın, işkence çektirmediği memleketinden çıkarmaması ile beraber memleketinde çoluk çocuğu ile kalmasına ve geçimi hususunda çalışmasına musaade ettiği kimseler ise hem kurtulmuş, necat bulmuş ve hem de umdukları ni’metlere kavuşmuşlardır.

Kumandanın hiçbir eziyet yapmadığı gibi kendilerine memlekete yüksek makamlar verdiği kişiler de, hem kurtulmuş ve isteklerine nail olmuş ve hem de saadetin zirvesine ulaşmış olurlar. Sonra, saadetin dereceleri bir hususta münhasır olmaz.

Bil ki;

Ahrette insanlar derece bakımından bir çok kısımlara ayrılırlar. Bunlardan şerhi mümkün olan (Ki-tab-Ül-Tevbe) de de şerh ettik, orada ara

İki dereceden birincisi –bu, akaidin delilerini bilmekten ibaret olanlardır.- Onları bir yirmi yaprak kadar risale-i kudsiyyede zikrettik.

Bu risale, İhyaül-ulûm kitabımızın akaid kaidelerinin bölümlerinden bir bölümdür.

Marifet kokularından azıcık koklamak istersen;

Onların bir kısmını İhya’ül-Ulum kitabımızın,sabır, şükür, muhabbet bahislerinde ve tevekkül bahsının ilk bölümünde bulursun.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Peygamberlerine İMAN eden kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufğlu