‘Şeytan (aleyhillanet)’ olarak etiketlenmiş yazılar

Navale  Sinne dize mevkisi(Nusaybin)

Hak teâla yaratacağı insanları kaleme bildirdi. Ondan levh öğrendi. Levh’den, İsrafil Aleyhis selam öğrendi, Cebrail aleyhis selama bildirdi. Sonra bütün melekler öğrendiler, sonra hak teâlanın kazası meydana çıktı.

Hak teâla nar’a emr etti. Nar havaya karıştı. Rüzgar hasıl oldu. Rüzgar ateşten sıcaklık aldı. Rengini alıp can’ın gıdası oldu. Hak teâlanın inayeti ve iradesi, canlıları bu karanlık aleme gönderince gıdalarını da rüzgara ısmarladı. Onlara, gıdalarını bu rüzgar vasitesiyle gönderdi.

Bununla birlikte binlerce meleğ’i de bu işe memur eyledi. Şöyle ki; bu melekler canlarının gıdası olan havanın insanların burun deliklerinden ciğerlerine kolaylıkla inmesine yardim eder.

Böylelikle insanların muhtaç oldukları en lüzümlü gıda olan hava’yı Hak Teâla onlara bedave bahş etti. Zahmetsizce insanların ciğerlerine gönderdi. Bu havaya kendi kokusunden verdi. Can bu kokuyu koklayıp taze hayat buldu.

İnsan bir saatte bin defa nefes alıp verir. Bir günde yirmi dört bin defa cana, Rahman’ den haber gelir, ruh’a, Rahman’den haberini, bedenın her noktasına, kemiklerin iliklerine kadar sirayet ettirmesi emr olunur.

Can, dost’tan bu haberi aldığı müddetçe beden hayata kalır. Bu haber kesilince, Can bu tenden gider. Asıl vatanına kavuşur. Beden haraketsiz kalır.

Ruh güneşi, Beden sarayına doğunca aza pencerelerinden bu güneşin ışıkları aksetmeye başladı. O kadar ki; her aza bu nurları kendinden sandı. Hepsı kendi güzelliğini ve kendi olgunluğunu söyleyıp iftihar etmeğe başladiler.

Göz;

-“Ben olmazsam alemi kim görürdü.” dedi.

Ayak:

-“Ben olmazsam nasıl ayakta durulurdu, ve ne ile yürünürdü.” dedi.

El Tutmasi ile,

Kulak işitmesi ile,

Lisan konuşmasıyle,

Velhasıl her aza kendi özelliğini öne sürüp, övündüler.

O esnada ruh, bunların bu konuşmalarını işitip;

-“(Eğer ben olmasaydım, hepiniz haraketsiz olur çürüyüp heba olurdunuz.)” dedi.

Ruh sözünü bitirir bitirmez, gaybden bir nida geldi;

-“(Ey ruh ve can. Eğer Cana’nın Cemalınden sana nur aksetmese, Celal cemalım hakkı için sen de beden gibi hemen fanı olurdun.”

Hak Teala, Adem (a.s.) a bütün mahlukların isimlerini öğretti. Adem (a.s.) ın vucud sarayını yaratıp, onu ruh ile şereflendirdiği ve süslediğinin hikmetini yukarıda kısaca beyan ettik. Şimdi bu hikmeti biraz daha açıklayacağız.

Devam edecek…..

Peygamberler Tarihi Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

 

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Şimdi Bu hikmeti biraz daha açıklayacağız:

Allah’u Teâlâ (c.c.) Hazretleri İsra Suresinin Yetmişinci ayet-i kerimesinde: (Biz İnsanlari Hayvanlar üzerine terkim ettik.) Buyuruyor.

Böylece hilafet tacını ve keramet elbisesini, Adem (a.s.) a verdi. Hak Teâlâ yarattığı mahlukatın hepsini meleklere arz edip: Eğer sadık iseniz, bunların isimlerinden haber verin.) buyurdu.

Müfessirler derler ki:

Alah-u Teâlâ (c.c.) Bakara suresinin otuzunca ayeti kerimesinde : ( Ben yeryüzünde halife halk edeceğim.) buyurduğu zaman bütün melekler endişe ettiler.

Şöyle ki:

Hak Teâlâ’nın yarattıklarınden bizden daha kiymetli ve alim varmı ki, Allah-u Teâlâ (c.c.), kudretinin büyüklüğünü göstermek için Adem (a.s.) i halk edip eşyanın isimlerini öğretmekle onu mükerrem kıldı. Dediler.

Hak Teâlâ evvela eşyanın isimlerini Adem (a.s.) a öğretip sonra bu eşyayi meleklere arz etti. Ve (Eğer sadık iseniz, bunların isimlerini söyleyiniz.) buyurdu.

Demek ki evvel yaratılmak kiymetli olmayı göstermez. Sonra melekler acizliklerini itiraf edip, (sen her şeyden münezzeh ve mukaddes bir padişahsın. Bize ne ilham ettinse onu biliriz. Başka bir şey bilmeyiz.) dediler.

Buradan iki şey anlaşıldı:

Biri;

Adem (a.s.) in fazileti, diğeri alimin şerefi ve alimin abid üzerine fazileti olduğu. Nitekim Hadisi şerifte sallallahu aleyhi ve selem:

-“(Alimin Abid üzerine fazileti, benim en aşağı mertebede olanın üzerine faziletim gibidir )” buyurdu.

Hak Teâla’nın, Adem (a.s.) a eşyanın isimlerini öğrettiğinden murad hani eşya olduğunda ihtilaf olundu.

Bazı Alimler .(Meleklerin isimleridir.) dedi. Bazıları ise, küçük büyük, kedi, köpek, çanak, çömlek gibi her şeyin isimlerini bildirdi dedi. Ayet-i Kerimede ki (külleha) kelimesi ile bu manayı kuvvetlendirdiler.Bu isimleri nasıl öğrettiği hakkında da ihtilaf olundu.

Bazıları dedi ki :

Hak Teâlâ (c.c.) ihtiyacları yarattıkçe isimlerini bildirdi. Böylece bütün eşyayı öğretmiş oldu. Bazılarına göre Cenabbi hak (c.c.) her şeyin ismini bir anda Adem (a.s.) in kalbine ilham etti. Her şeyi görüp kulanmadan bildi.

Hak Teâlâ (c.c.) her eşyanın en ince noktasının özelliklerini isimlerini, sıfatlarını, her türlü usül ve kanun ilimlerini ve her çeşit san’atı ve aletlerın nasıl kullandığını Adem (a.s.) in kalbine bildirdi. Sonra kıyamete kadar gelecek olan evladının konuşacağı lisanları ve kulanacağı lugatları ve her birinin ayrı ayrı isimlerini bildirdi.

Melekler Adem (a.s.)in faziletini itiraf ettiler ve Hak Teâlâ’nın emriyle bir taht yaptılar ki yedi yüz ayağı var idi. İki ayağının arası bir kaç yıllık yol idi. Adem (a.s.) i bu taht üzerine bindirdiler. Mübarek boynuna ve pazusuna cennet cevherleriyle süslenmiş zinetler ve parmaklarına cennetten yüzükler taktılar. Seadet elbisesini arkasına ve keramet tacını başına giydirdiler

Adem (a.s.) ne zaman tebessüm etse dişlerinin nuru, güneş ışığı gibi alemi aydınlatır ve nereye dönüp baksa, alnında Muhammed (Aleyhis selatu ves selam)) ın nuru, on dördüncü ay gibi ışık saçardı.

Velhasıl melekler Adem (a.s.) in hüsn-ü Cemaline hayran kaldılar ve onun suretinde Hak Teâlâ’nın kuvvet ve kudretini müşahede edip;

-“( Hak Teâlâ her şeyin en iyi ve en güzelini yaratıyor)” dediler. Ve bunu dillerinden düşürmediler.
Hak Teâlâ (c.c.) meleklere;

-“(Adem (a.s.) in tahtını boynunuza alıp gökleri ve etrafı gezdirin ve ARŞIN yanına bırakın.) diye emr etti. Melekler emri yerine getirdiler sonra melekler (Adem’e (a.s.) secde edin) buyurdu:

Önce Cebrail (a.s.) secde etti.

Sonra sıra ile Mikail,

İsrafil,

Azrail

ve sonra bütün melekler (aleyhimüsselam ) secde eylediler.

Önce bu dört Melek secde ettiği için Hak Teâla (c.c.) Cebrail (a.s.) i Peygamberlerine VAHİY göndermekle vazifelendirdi.

Erzak hanesinin anahtarını Mikail (a.s.) e verdi

Kur’anı kerim in tamamını İsrafil ‘in (a.s.) eline yazdı.

Azrail (a.s.) i de Sevgiliyi sevgiliye kavuşturan ölüme vasıta klıdı.

Diğer meleklere de günahsızlık berat-ı yazıldı.

İblis gururunden secde etmemiştir.

Nakl edilir ki:

Melekler secdede yüz yıl, bir rivayete göre beş yüz yıl kaldılar. Başlarını secdeden kaldırdılar. İblisi öylece duruyor ve Adem (a.s.) in tarafına bakıyor gördüler. İtaatlarına şükr edip bir daha secdeye vardılar.

Onun için namazda iki secde emr olundu. Hak Teâlâ İblis’e :

-“(Ey mel’un, Halifeme niçin secde etmedin.)” buyurduğunda

İblis:

-“(Ben ondan hayırlıyim. Beni ateşten, onu ise topraktan halk ettin. Ateş Latif saf ve ışıktır elbette topraktan yüksektir.)” deyip bu bozuk fikri ve yanlış kıyası ileri sürdü.

Böylece büyük hata etti. Zira toprak ateşten bir çok bakımlarden üstündür. (Tevazu edeni Hak Teâlâ yükseltir.) sözü buna bir delildir…

Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…
Fuad Yusufoğlu

dsc07053-fuadyusufoglu-baraj.JPG

Çağ-çağ Barajı (Nusaybin)

Süfyân-i Sevrî(r.a.) yı rüyada görüp;

-“Allahü Teâlâ (cc.) sana ne yaptı?” dediler

Süfyân-i Sevrî (r.a.):

-“Rahmet eyledi.”

-“Abdullah ibn Mubarek (r.a.) hali nasıldır?” dediler.

Süfyânî Servî (r.a.):

-“Allah-u Teâlâ (c.c.) yı görmesi için ona günde iki defa yol açarlar,” dedi.

Mâlik İbn Enes (r.a.) i rüyada görüp,

-“Allah-ü Teâlâ (c.c.) sana ne yaptı?” dediler.

Mâlik İbn Enes (r.a.);

-“Osman ibn Affan (r.a.) dan öğrendiğim bir sözle bana rahmet eyledi. Cenaza gördüğü zaman; “Sübhâne’l- hayyillezî lâ yemût.” Derdi.” Dedi.

Hasan-i Basri (r.a.) vefat ettiği gece, rüyada, göklerin kapılarının açıldığını ve

-“Hasan, Allah-û Teâlâ (c.c.) yı gördü, ondan razı oldu.” diye bir ses duyulduğunu gördüler.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) iblis (Aleyhilla’net) i rüyada çıplak gördü.

Cünayd-i Bağdadi (r.a.):

-“Adamlardan utanmıyormusun? “dedi.

Şeytan (Alayhila’net):

-“Bunlar adam değil. Adam Şevniziyye mescidinde olanlardır. Beni inletiyorlar, perişan ediyorlar.”Dedi.

Cünayd-i Bağdadi (r.a.) diyor ki;

-“Sabahlayın şevniziyye mescidine gittim. Kapıdan içeri girince, içerdekileri gördüm. Başlarını dizlerine koymuş tefekkür ediyorlardı. Hepsi birden:

-“O Mel’unun sözüne bakma.” Dediler.

Ebu Eyyub Sicistani (r.a.) fesad çi bir kimsenin cenazısını gördü. Namaz kılmamak için bir tepeye çıktı. O ölüyü rüyada gördüler:

-“Allah-û Teâlâ sana ne yaptı? Dediler.

-“Rahmet eyledi. Ve “Ebü Eyyub sicistane söyle, eğer Allâh-u Teâlânın rahmet hazineleri senin elinde olsa, bahillik eder, kimseye bir şey vermezdin.” Buyurdu. Dedi.

Rebi İbn Süleyman (r.a.) der ki;

İmam-i Şafi-i (r.a.) yı rüyada görüp;

-“Allah-u Teâlâ (c.c.) sana ne yaptı? Dedi

İmam-i Şafi-i (r.a.):

-“Beni bir kürsüye oturtup, üzerime altın ve inci serptiler.” Dedi.

Utbetil Ğulam (r.a.) ı rüyada görüp,

-“Allah-u Teâlâ(c.c.) sana ne yaptı? Dedim.

Utbetil Ğulam(r.a.):

-“Senin evinin duvarında yazılı olan duâ sebebiyle beni afv etti.Dedi.

Uyanınca evimin duvarında Utbetil Ğulam(r.a.) ın yazısı ile yazılmış şu duâyı gördüm:

“Ey delâlette kalmışlara hidayet veren,
“Ey günâhkârlara merhamet eden,
“Ey günâhkârların günâhlarını bağışlayan!
“Büyük tehlikede olan kuluna ve bütün Müslümanlara rahmet eyle!
“Bizi rızkına kavuşan yaşayanlardan eyle.
“Peygamberlerden,
“Sıddîklardan,
“Şehidlerden
“Ve temiz Müslümanlardan,
“Nimet verdiklerinden eyle.
“Âmin! Yâ Rabbe’l- âlemin!

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Utbetil Ğulam (r.a.) ın yazdığı bu dua hürmetine Günahlarımızı afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu