‘Şibli (r.a.)’ olarak etiketlenmiş yazılar

Güzel Ahlakın hakikati

25 Haziran 2008

Çağ-Çağ deresi şelalesi (Nusaybin)

Güzel ahlakın hakıkatı nedir ve nasıldır? Bu hususta çok sözler söylenmiştir. Her biri karşılaştığı kadarını söyleyebilmiştir. Hepsini söylememişlerdir.

Mesele;

Biri diyor ki;

-“Alnı açık olmaktır.”

Biri de;

-“İnsanların sıkıntılarına katlanmaktır.” Diyor.

Bir başkası da;

-“Karşılık beklememektir.“ diyor.

Bunun gibi çok şeyler söylenmiştir. Bunların hepsi güzel ahlakın, iyi huyun dallarıdır. Hakikati ve tamamı değildir.

Biz hakikatını ve tamam olma sınırını açıklayalım.

İnsan iki şeyden yaratılmıştır.

Biri ;

VUCUD olup, gözle görülebilir.

Öteki de;

RUH olup, KALB GÖZÜ OLMADAN ANLAŞILMAZ.

Bunların her ikisinin de kötülük ve iyilikleri vardır. Birine güzel ahlak, diğerine güzel yaratılış denir. Güzel ahlak batının (ruhun ve kalbın) suretinden ibarettir. Nitekim güzel yaratılış da zahir suretten ibarettir.

Yalnız gözün veya yalnız ağzın güzel olmasıyla yüz güzel olmayıp, burun ağız ve göz hepsinin güzel ve mütenasib olmasıyle güzel olduğu gibi

Kalb’de, İLİM, HIŞM, ŞEHVET ve ADALET kuvvetleriyle bir araya gelmeyince güzel olmaz.

İlim kuvveti:

Bununla zekiliği demek istiyoruz. Bunun güzelliği sözlerin doğrusu ile yalanını kolayca ayırmasıdır. İşlerde ki iyiliği kötülükten, itikatta Hakkı batıldan ayırmasıdır. Nitekim Allahu Teala (c.c.):

-”Hikmet (ilim) verilen kimseye, elbette çok hayır verilmiştir.”Buyurdu. Bakara -269

Gazap Kuvvetinin iyiliği:

Şeriatın emrinde olmak, şeriatın emri ile kalkmak ve oturmaktır.

Şehvet kuvvetinin iyiliği:

Serkeşlik etmemek, şeriatın ve aklın dışına taşmamaktır. Böylece şeriata uymak, akıl ve şeriatla ona kolay gelir.

Adaletin İyiliği:

Gazab (kızgınlık ) ve şehveti (arzuları) din ve aklın işaret ve yol göstermesi altında zapt etmektir.

Bunlardan her biri kötü olunca, her birinden kötü huylar ve fena işler meydana gelir. Her birinin kötülüğü iki şekilde olur. Biri haddı aşmakla, diğeri de az, eksik olmakladır.

İlim kuvveti Haddi aşarsa, ilmini kötü yolda kullanır buna cerbeze denir. Eksik oluncada budalalık ve aptalıklar yapar. Ortada olursa ondan iyi çareler, doğru görüşler, doğru düşünceler ve kuvvetli ferasetler meydana gelir.

Hışm ( gazab –Kızgılık ) kuvveti haddi aşarsa, ona tehevvür (korkusuzluk) denir.

Az ve eksik olursa, yüreksiz ve cesaretsiz derler.

Ortada olursa, Yanı ne az nede çok olursa, buna cesaret denir.

Cesaretten kerem, yüksek himmet, yürekli olma, hilm soğukkanlılık, acelesizlik ve hışmıni yenmek ve buna benzer ahlaklar doğar.

Korkusuzluktan ise, herkese bağırmak, kendini beğenmek, büyük görmek, sert davranmak kendini tehlikeye atmak ve bunun gibi huylar ortaya çıkar.

Az olursa, kendini aşağı görmek, zavallı, biçare, alçak himmetli ve zelil olmak sıfatları doğar.

Şehvet kuvveti çok fazla olursa, buna hırs denir. O zaman o kimseden hayasızlık, rezillik, mürüvvetsizlik, namussuzluk,

hased, zenginlerden sıkılmak, fakirleri beğenmemek ve bunun gibi huylar ortaya çıkar.

Eksik olursa, gevşeklik, namertlik, hissizlik, ihmalkarlık gibi huylar doğar.
Ortada olunca: İffet denir. Ondan haya, kanaat, cömertlik, sabır, zerafet ve uygunluk huyları görünür.

Bunların her birinin iki ucu vardır. Her iki ucu da kötü ve çirkindir. İkisi arasında iyi, güzel ve beğenilen vardır. İki uc arasındaki bu orta yer, KILDAN DAHA İNCEDİR. Sirat-i Müstakim ( doğru yol) bu ortadır. İncelikte de Ahiretteki sırat gibidir.

Bu sırat üzerinde doğru yürüyen, yarın sırat köprüsü üzerinde korkusuz olarak yürür. Bunun için Allah-u Teala (c.c ) her ahlak ve huyda ortayı emretti. Ve iki ucundan men ve zecr eyledi. Ve

–“Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf, ne de sıklık yaparlar. ( harcamaları) ikisi arası ortalama olur.” Buyurdu. Furkan -67

Allah-ü Teala (c.c.) Peygamberimiz (a.s.v.)”Elini hiç vermiyecekmiş gibi bağlama ve hepsini verip yanında bir şey kalmayacak kadar da açma.” Buyuruyor. İsra-29

O halde, bilmiş ol ki;

En güzel ahlaklı, tam manasiyle, bu söylediklerimizi her iki uctan uzak ve doğru olarak bulundurandır. Tıpkı güzel yüzde, her yerin düzgün, doğru, mütenasib ve iyi olması gibidir. İnsanlar burada dört kısma ayrılmışlardır.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali )

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Güzel Ahlaklı olmayı ve güzel ahlaklı olan kullarıyla arkadaş olmayı nasıb eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Muhabbet

28 Haziran 2008

dsc08238-girnavas-cin-tepesi-nusaybin.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Rabia-tül Adeviye (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) i sevdiğini söylediğin halde ona isyan edersin.
Yemin ederim ki, bu kiyas acayiptir.
Sevginde sadık olsaydin, O’na itaat ederdin.
Şüphesiz ki, seven sevdiğine itaat edendir.
Gerçekten sevenin alameti, sevdiğine uymak, onun istemediği haraketlerden kaçınmaktır.”

Rivayet edilir ki;

Bir topluluk İmami Şibli ( rahmetüllahi alyhi) in yanına girerler.

Şibli (r.a.) hazretleri onlara:

-“Siz kimsiniz?” diye sorar.

Onlar cevap verirler:

-“Biz seni sevenleriz.”

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara döner ve taş atmaya başlayınca, Şibli (r.a.) den kaçmaya başlarlar.

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara şöyle buyurur:

-“Bakınız benden kaçiyorsunuz. Eğer beni gerçekten sevmiş olsaydınız , benim belamdan kaçmazdınız?”

Şibli (r.a.) Hazretleri der ki;

-“Ehli Muhabbet, sevgi kasesinden içerler, yer yüzü ve şehirler onlara dar gelir. Allah(c.c.) ı tam manasiyle bilirler. O’nun azametinden korkarlar, kudretine hayran olurlar. Allah (c.c.) sevgisi kasesinden içerler de O’nun ünsiyet denizine dalarlar. O’na münacatla lezzet duyarlar.

Sonra Şibl i (r.a.) hazretleri şu beyti söyledi:

-“Ey Mevlam, Seni yad etme sevgisi, beni sarhoş etti .”
-”Hiç sevip de sarhoş olmayanı gördün mü?”

Denilir ki;

Deve sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez. O’na daha evvel yüklenen yükün kat kati yüklense aldırış etmez. Çünkü kalbi sevgilisini yad etmeye hücum ettiği zaman yemi sevmez, sevgilisine olan iştiyakından dolayı yükün ağırlığına aldırış etmez.

Şimdi siz düşünün;

Deve sevgilisi için şehevi isteklerini terk edip ağır yüke tahammül ediyor. Size Allah (c.c.) için, Allah (c.c.) haram kıldığı şehevi isteklerden kaçınıp onları terkt etmez mi?

Allah (c.c.) için yeme – içmeyi terk ettiniz mi? Hiç kendinize Allah (c.c.) için ağır yük yüklediniz mi? Eğer bu zikredilen hayırlı işlerden birini yapmadınızsa, sizin davanız, dünyada ve ahrette hiçbir faydası olmayan manasız bir isimden ibarettir. Bunun ne Allah (c.c.) katında ve ne de insanlar yanında Kıymeti vardır.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu-keremallahu vecheh) buyurur ki;

-“Cennete muştak olan kimse, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan da Şehevi isteklerden kendini men eder, Ölümü iyi bilen kimseye dünya lezzetleri hakir görünür.”

İbrahim Havas (k.s.) sevgi ve muhabbetten sorulunca der ki:

-“Kötü iradeleri mahvetmek, bütün kötü sıfatları ve istekleri yakmak, ve nefsi işaretler denizinde boğmaktır.”

Üç şeyi kim iddia eder de üç şeyden temizlenmez se o kimse aldanmıştır:

1-Allah (c.c.) ı zikretmekte lezzet duyduğunu iddia edip, dünya SEVGİSİNİ terk etmezse,

2-Amelleri İHLASLA, sırf Allah (c.c.) için yaptığını iddia eder, fazla insanların kendisine hürmet etmesini severse,

3-Allah (c.c.) sevdiğini iddia eder, fakat kendi nefsinden vaz geçmezse, o kimse aldanmıştır.

Kalblerin Keşfi (İmam-ı Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri kendi muhabet aşkıyla dolan Sevgili kullar hürmetine afv –u mağfiret eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Aşk- 3

28 Haziran 2008

dsc09051-kasyan-navale-fuadyusufoglu.JPG

Kasyane Navale sipi (Nusaybin)

Meşayihten bazısına:

Aşık kimdir, hali nedir diye sorulunca :

Şöyle cevab verdi:

-“O insanlarla, az haşır neşir olur.
Çok kere yalnız kalmayı sever.
Daime tefekkür içindedir.
Konuşmaz, daima sukut eder.
Baktığı zaman görmez,
çağırıldığı vakit işitmez,
kendisine konuşulduğunda anlamaz.
Başına bir felekat geldiğinde üzülmez.
Çıplak ve pejmürde olduğunu anlamaz.
Ne söylediğini bilmez.
Allah (c.c.) tan başkasından korkmaz.
O tenha yerde sırf Allah (c.c.) a bakar,
onunla ünsiyet kesb ederek O’na münacatta bulunur.
Dünya ehli ile dünyalıklar için çekişmez.

Sevgi,
Tabiatın lezzet alınan şeye meyl etmesinden ibarettir. Bunun yerleşip kuvvetlenmesine AŞK denir. Aşık sevdiğine tam manasiyle bağlı olur, malını onun yolunda harcar.

Yusuf (a.s.) ın aşkından dillere destan olan Züleyha’yi görmuyor musun?

Yusuf (a.s.) karşı beslediği sevgiden malını, mülkünü, güzelliğini, hatta yetmiş deve yükü CEVAHİR ve gerdanlıklarını feda etti. Bunların tümünü Yusuf(a.s.) ın sevgisi uğruna harcadı.

-“Ben bugun Yusuf (a.s.) u gördüm“ diyen herkese bir gerdanlık verirdi. Kendisinde bir şey kalmadı.

Denilir ki;

AŞK perdeleri yırtmaktır.

Sırları keşfetmektir.

vecd ise şevkin galebe çalmasından ve zikrin tadını kendinde bulmasından, ruhun acze düşmesidir.

Hatta azalarından bir aza kesilse, onun acısını hissetmez anlamaz

Rivayet edilir ki;

Hallacı-Mansur (r.a.) u on beş gün haps ederler. İmam Şibli (r.a.) ona gelerek:

-“Ey Mansur, Muhabbet nedir?” der.

Mansur (r.a.) cevab verir:

-“Bana bugün sorma, yarın sor.”

Ertesi gün olur. Mansur (r.a.) u zindandan çıkarırlar. Onu öldürmek için bir meydana götürürler. Bu sırada Mansur (r.a.) yanından geçen Şibli (r.a.) ye şöyle seslenir:

-“Ey Şibli, muhabbetin evveli yanmak, sonu da ölmektir.”

Halac-ı Mansur (r.a.) öyle bir görüşe sahip idi ki,

Onun nazarında Allah (c.c.) tan başka ne varsa fani ve batıldır. Öyle bir bilgiye sahip idi ki, muhakkak Allah (c.c.) Hak olandır. Bu görüş ve bilişi ona Hak’tan başka her şeyi unutturdu. Hata kendi ismini bile.

Kendisine sen kimsin diye sorulduğunda ;

-“Ben Hak’ım.” diye cevap verdi.” İşte bu yüzden de öldürüldü.

Rivayet edilir ki;

Gerçek sevgi ve muhabbet üç hasletle belli olur:

1-Seven kimse, sevdiğinin sözünü başkasının sözüne tercih eder.
2-Sevdiğinin yanında bulunmayı, başkasının yanında bulunmaya tercih eder.
3-Seven kimse sevdiğinin kendisinden hoşnut olmasını başkasının rızasına tercih eder.

Gene rivayet edilir ki;

Leyla’nın uğruna deliren Mecnun’a sorulur:

-“Senin ismin nedir?

Mecnun:

-“Leyla’dır,” der.

Bir gün mecnuna derler ki;

-“Leyla ölmedi mi?”

Mecnun:

-“Hayır Leyla ölmedi, o benim kalbimdedir. Ben LEYLAYIM.”der.

Mecnun bir gün Leyla’nın evine uğrar, göğe doğru bakar.

Bunun üzerine kendisine şöyle denilir:

-“Ey mecnun, göğe bakma. Leyla’nın evinin duvarlarına bak. Olur ki orada Leyla’nı görürsün.”

Mecnun:

-“Leyla’nın evine, gölgesi düşen yıldız bana yeter.” der.

Rivayet edilir ki:

Bir gün İsa (a.s.) bahçe sulamakta olan bir delikanliye uğrar. Genç,İsa (a.s.) a şöyle der:

-“Kendi sevgisinden, bana zerre miktarı vermesini Rabbinden dile.”

İsa (a.s.):

-“Zerre miktarına gücün yetmez.“ buyurur.

Genç:

-“Zerre miktarının yarısını“ der.

Bunun üzerine İsa Aleyhisselam Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulunur:

-“Ey Allah’ım ona senin muhabbetinden zerrenin yarısı kadar ihsan buyur.” Bu niyazdan sonra İsa (a.s.) çekip gider.

Uzun bir müddetten sonra İsa (a.s.) o yerden geçer ve genci soruşturur. İsa Aleyhisselam’a o gencin delirdiğini ve dağa çıktığını haber verirler. Bunun üzerine İsa Aleyhisselam Allah (c.c.) a, onu kendisine göstermesi için niyaz da bulunur.

İsa Aleyhisselam genci dağ içinde bir kayanın üstünde göğe yönelmiş olarak bulur. Kendisine selam verir. Fakat selamını genç almaz. Bunun üzerine İsa Aleyhisselam ona:

-“Ben İsa’yım“ diye seslenir.

Bunun üzerine Allah’u Teala (c.c.) İsa Aleyhisselam’a vahy eder. Buyurur:

-“Kalbinde benim muhabettimden zerre mikdarının yarısı bulunan kimse, insanların sözünü nasıl işitir. ey isa? İzzet ve Cellâlım hakkı için, eğer o delikanliyi testere ile biçsen, bunu anlamaz.”

Mükaşefet-ül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri, bizleri ve sizleri Muhabbet Aşkıyla Divana olan Salih Kullar hürmetine FİRDEVS Cennetine Resülullah (Aleyhisselatu vesselam) ile komşu eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Aşk- 4

28 Haziran 2008

fuadyusufoglu_dsc063451-girnavas.jpg

Girnavas (Cin tepesi) şelalesi

Rivayet edilir ki;

Munafık ve cimri olan bir adam karısına hiç bir şey sadaka vermemesini söyler. Verdiği takdirde kendisini boşayacağını yemin eder.

Bir gün evinin kapısına bir dilenci gelerek şöyle der:

-“Ey ev halkı, Allah (c.c.) hakkı için bana bir şey vermezmisiniz?”

Bunun üzerine kadın dilenciye üç pide verir. Dilenci giderken onu ev sahibi olan munafık karşılar ve ona:

-“Bu pideleri sana kim verdi diye sorar.”

Dilenci:

-“Bana falan evden verdiler.” der.

Dilencinin gösterdiği ev o adamın evidir. Munafık eve gelir karısına:

-“Ben sana kimseye bir şey vermemeni yeminle söylememiş mi idim?”

Kadın:

-“Ben bunu Allah (c.c.) için verdim.”diye cevab verir.

Bunun üzerine adam, gidip tandırı yakar. Tandır tam kızardığı zaman karısına şöyle der:

-“Kalk, Allah (c.c.) için kendini tandıra at.”

Bunun üzerine kadın kalkar, ziynetlerini alır. Bunu gören munafık;

Adam;

-“Ziynetlerini bırak “ der

Kadın da şöyle cevab verir:

-“Seven kimse, sevdiği için süslenir, ziynetlenir. Ben sevdiğimi ziyarete gidiyorum” der,

kendini tandıra atar.

Munafık tandırı kapatıp çekip gider. Kadın orada üç gün kaldıktan sonra münafık gelip tandırın kapağını açar.

Kadını Allah (c.c.)ın kudretiyle sapa sağlam bulur. Bu halden adam taaccüp eder. Bu sırada kendisine hafiften şöyle dendiğini işitir:

-“Sen ateşin, bizim sevdiklerimi yakmadağını bilmiyor musun?”

Rivayet edilir ki,

Firavunun karısı Asiye (r.a.) imanını Firavundan gizliyordu. Firavun Asiye (r.a.) nin imanına muttali olduğunda, ona çeşitli şekilde işkence yapılmasını emretti.

Firavun Asiye (r.a.) ye

-“Dininden dön”, dedi.

Asiye(r.a.) ise dininden dönmedi. Bunun üzerine sopalar getirip vucudunun mühtelif yerlerine vurmalarını emretti. Dininden dön deyince Asiye (Radiyallahu anha) şu cevabı verdi:

-“Sen ancak benim nefsime hükmedebilirsin. Kalbim ise Allah’mın muhafazası altındadır. Bütün azalarımı kessen, bu ancak benim Allah (c.c.)a olan sevgimi artırır.”

Bu sırada Musa Aleyhisselam yanından geçiyordu. Asiye (r.a.) Musa (a.s.) seslenerek şöyle dedi:

-“Ey Musa, bana haber ver, Rabbin benden razımı dır? Yoksa benden razı değimli dir?”

Musa Aleyhisselam buyurdu:

-“Ey Asiye, göklerde melekler seni iştiyakla bekliyorlar. Allah (c.c.) ise seninle övünüyor. Allah (c.c.) tan dilediğini iste. Bütün dileklerin kabul edilecektir.”

Bunu üzerine Asiye (r.a.) şu münacaatta bulundu:

-“Ey Rabbim, bana yanında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavundan ve onun fena amelinden kurtar. Beni o zalimler topluluğundan kurtar.” Et-Tahrim: 66/11

Rivayet edilir :

Firavunun karısına güneşin altında durdurarak işkence yapılıyordu. Onlar ayrıldıkları zaman melekler kanatlarını ile Asiye (r.a.) yi gölgeliyorlardı.

Ebu Hüreyre (r.a.)den şöyle bir rivayet vardır:

-“Firavun karısını dört çivi ile çivileyip yere yatırdı. Göğsünden on iki yarık açtı ve onu güneşe doğru çevirip bıraktı. Bunun üzerine Asiye (r.a.) başını semaya kaldırıp şöyle niyazda bulundu:

-“Ey Rabbim, bana yanında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavundan ve onun kötü amelinden kurtar. Beni o zalimler güruhundan kurtar.”

Hasan barsı (r.a.) da şöyle der:

-“Allah (c.c.) asiye’yi en güzel şekilde kurtardı. ONU CENNETİNE KALDIRDI. ASİYE (R.A.) ORADA YER VE İÇER.”

Bu hadisten anlaşılıyor ki, mihnet ve musibetler anında, Allah (c.c.) tan yardım istemek, ona sığınmak, Belâlerden kurtarmasını O’ndan dilemek, Salihlerin gidişatından ve mu’minlerin adetindendir.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Yüce Rabbımız: Biz senin aciz kulunuz Sen ise Mevlamızsın. Yaradanımızsın. Resulullah (a.s.v.) AŞKI Hürmetine bizleri rusvay etme Rahmetinle Af-vu mağfiret eyle.AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc08328-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Şelalesi (Nusaybin)

Şibli (r.a.), Süfyan-i Servi (r.a.) nın yanına geldi. Kendisini murakabeye oturmuş, sesiz, haraketsiz bir halde gördü. Vucudunun bir kılı bile kımıldamıyordu.

Şibli (r.a.):

-“Bu güzel murakabeyi kimden öğrendin?” dedi.

Süfyan-i Servi (r.a.):

-“Kediden öğrendim. Onu bir fare deliğinin ağzında, benim bu halimden daha haraketsız avını kollarken gördüm.”dedi.

Amellerden sonra yapılacak muhasebedir. Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli, Sermayeyi kardan ve zarardan ayırmalıdır.

Sermaye farzlardır. Kar da sünnettir ve nafilelerdir. Ziyan ise günahlardır. İnsan ortağına aldanmamak için onunla hesaplaştığı gibi, nefse karşı daha uyanık davranmak lazımdır.

Fakat insanlar, kendilerini hesaba çekmiyorlar. Eğer her gün günah işlediğinde odasına bir taş koysa, kısa zamanda dolardı.

Eğer omuzlarımızdaki katib melekler, her günahı yazmak için ücret isteselerdi, malımızın hepsini vermemiz lazım gelirdi.

Fakat Gaflet ile, çeşitli düşünceler ile bir kaç subhanallah desek, tesbihi alır, sayarız ve yüz kere söyledik deriz de her gün boşuna nice şeyler söyleriz bunları saymayız.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hesaba çekilmeden önce kendilerini hesaba çeken kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc06534gnenbat1.jpg

Güneşin Batışı (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Yusuf (Aleyhisselam) Mısır ülkesine ve hazinelerine malik olup hükümdarlık tahtına geçtiğinde kendilerine yapılacak olan merasime giderken yanında memleketinin büyükleri ve ileri gelenlerinden on iki bine yakın insan vardı.

Azizi’in karısı, Yusuf (Aleyhisselam) u görmek için geçeceği yolun yüksek bir yerinde oturdu.

Ve şöyle dedi;

-“Ma’siyet sebebiyle hükümdarları köle yapan, kendisine itaat etmek sebebiyle de köleleri hükümdar yapan Allah (c.c.) ı tesbih ederim.”

Hırs ve şehvet, hükümdarları köle yapar. İşte bu da ifsatçıların cezasıdır. Sabır ve takva ise köleyi Hükümdar tahtına oturtur.

Allah-u Teala (c.c.) nın kur’an da kendisinden haber verdiği gibi Yusuf (Aleyhisselam) a şöyle buyurdu;

-“Kim, Allah’tan korkar, (belalara) sabrederse, muhakkak Allah, iyi haraket edenlerin mükafatını zayi etmez.” Yusuf suresi: Ayet 12/90

Cüneyd-e Bağdadi (r.a.) der ki;

-“Bir gece uyandım. Zikretmek için kalktım. Fakat daha önce bulduğum tadı bulamadım. Tekrar uyumak istedim uyuyamadım. Kalkıp oturdum, fakat bir türlü oturamiyordum. Huzursuz idim. Dışarı çıktım. Bir de baktım ki, yolda elbisesine bürünmüş bir adam vardı.”

Beni hissedince:

-“Ey Eba Kasım, benim için vaktin var mı?”

Ben de;

-“Ey Efendim sözleşmesiz mi? Dedim.”

O da;

-“Evet .”dedi.

O bana;

-“Allah (c.c) tan bana gelmen için senin kalbini bana çevirmesini istedim.”

Ben de;

-“Allah (c.c.) istediğini yaptı ne istiyorsun? Dedim.

O da;

-“Nefsin hastalığı ne zaman onun ilacı olur.” Dedi.

Ben;

-“Nefis heva ve hevesine muhalefet ettiği zaman.” Dedim.

Bunun üzerine nefsine yönelerek ona dedi ki;

-“İşit. Ben sana aynı cevabı yedi kere tekrarlamıştım. Sen kabul etmemiş.’İlle Cüneyd (r.a.) ın ağzından işiteceğim demiştin.’ İşte işittin.”

Sonra çekip gitti. Onun kim olduğunu anliyamadım.

Mükaşefetil Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendi nefsine hâkim olan ve şehevi hastalıklardan kurtulmak için nefis ve hevesine muhalefet eden kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu