‘tefekkür’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc08333-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

İnsanı zülmet ve cehalet içerisinde yaratılmışlardır. Bu cahillik içinde kendini bu zulmetten, karanlıktan çıkarmak ve ne yapması gerektiğini ve bunlara hangi yoldan gideceğini bilmesi için bir nura, ışığa muhtaçtır.

Maksada kavuşmak için dünya tarafından mı, ahiret tarafından mı gidileceği, yahut kendisiyle mi, yoksa Allah-u Teala (c.c.) ile mi meşgül olması gerektiği ancak marifet nuru ile anlaşılır.
Marifet nuru ise tefekkürden meydana gelir. Karanlıkta yolda yürüyemeyen bir kimse, çakmak taşı ile elindeki mum sebebi ile halı değişir, görmeye başlar.

Yolu yol olmayandan ayırır ve yürümeğe başlar. Bunun gibi asıl olan o iki ilim ve onların birleşmesinden meydana gelen üçüncü ilim, iki çakmak taşı gibidir.

Tefekkür çakmak taşlarını birbirine vurmak gibidir. Marifet ise onlardan meydana gelen ışık gibi olup onunla kalbin halı eğişir, kalbin hali değişince iş ve ameller değişir ve mesela ahiretin daha iyi olduğunu görüp; sırtını dünyaya, yüzünü ahirete döner.

O halde marifete tabi, marifet de tefekküre tabidir. Demek ki tefekkür bütün iyiliklerin aslı ve anahtarıdır. Üstünlüğü bununla ortaya çıkar.

Düşünce meydanı sonsuzdur. Çünkü ilimlerin sonu yoktur. Hepsinden düşünmek caizdir. Fakat din için olmayanları anlatmak maksadımızın dışındadır. Din ile ilgisi olanları uzun anlatmakla sonu gelmeyeceğinden hülasetten anlatabiliriz.

Din için lüzumlu olan işlerden maksadımız; kul ile Allah-u Teala (c.c.) arasında olan işlerdir. Bu kendi yolu olup bununla Allah-u Teal(c.c.) ya kavuşur.

Kulun tefekkürü ya kendin de, yahut Allah-u Teala (c.c) da olur. Allah-u Teala (c.c.) da olursa, ya zatında, ya sıfatlarında ya fiillerinde ve yarattıklarındaki şaşılacak şekillerde ve hallerde olur.

Kendisini düşünür veya Allah-u Teala (c.c.) nın, sevmediği kendi sıfatını tefekkür ederse; bu düşünce ve tefekkür onu Allah(c.c.) tan uzaklaştırır. Bu günahtır ve insanı helaka götürür.

Bu düşünce ve tefekkürü Allah-u teala (c.c.) nın sevdiklerinde ve O’na yaklaştıran şeylerde olursa tat olur. Ve kurtuluşa sebep olur.

O halde hulasamızın mevzuu bu dört meydandır. Bu da aslında ikidir. İyi ve kötü olanlar.

Kul, bir aşık gibidir. Düşüncesi, ya maşukunun cemalında ve güzel endamında; yahut işlerinde, sözlerinde, ahlak ve huyunda olur.

Kendi hakkında düşünmesi, ya maşukunun yanında daha kıymetli olmak, yahut da onun sevmediği bir şeyden sakınmak için olur. Aşk ile olan her düşünce bu dört şey’in dışında olmaz. Din aşkını ve Allah (c.c.) sevgisini düşünmek de böyledir.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri ibret almak için iyi şeylerde tefekkür eden kullardan eylesin. AMİN…

Fuad Yusfuoğlu

Tefekkür – 2

14 Temmuz 2008

dsc08854-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas mevki-i (Cin tepesi)

Yeryüzünde çeşitli hayvanlar vardır. Bir kısmı yürür, bir kısmı uçar, bir kısmı sürünür, kimi iki ayaklı, kimi dört ayaklıdır. Bazısının da çok ayakları vardır.

Havadaki kuşlara ve yerdeki böceklere bakın. Hepsinin şekli ayrı, görünüşü başkadır. Hepsinin görünüşü birbirinden güzeldir. Hepsine lazım olan şeyler verildi.

Her birine kendi yemeğini nasıl elde edeceği öğretildi. Yavrusunu koruyup nasıl büyüteceği, yuvasının nasıl yapacağı öğretildi.

Karıncaya bakın. Vaktinde gıdasını nasıl topluyor. Eğer buğdayı bulup taşıyamazsa ortadan kırıp ikiye bölüyor.

Örümceğe bakın,yuvasını nasıl yapıyor. Ve bunu yapmak için geometri kaidesine nasıl dikkat ediyor. Tükürüğünden iplikler yapıp iki duvar arasını örüyor.

Bir taraftan yapmağa başlayıp diğer tarafta götürüyor. Sonra iplikçiği boynuna alarak, boynu üzerine indirip bazısını uzak, bazısı yakın olmuyor. Düzgün bir şekil meydana geliyor. Sonra kendini bir köşesinde baş aşağı sarkıtıp bekliyor.

Ta ki bir sinek uçsun da kendisine gıda olsun. Yaptığı ağ sineğin ayak ve kanatlarına dolanıp uçmasına mani olunca hemen üzerine atılıyor, bunu yiyor ve bir diğerini avlamağa koyuluyor.

Arıya bakın, evini altı köşeli yapıyor. Çünkü dört köşe yapsa köşeler işe yaramayacak ve boş kalacaktı. Daire gibi yuvarlak yapsa deliklerin dışı boş kalacaktı.
Şekiller içerisinde daireye altıgenden daha yakın olan yoktur. Matematikçilerin sözü böyledir.

Allah-u Teala (c.c.) kendi lütuf ve rahmetiyle bu küçük hayvana öyle inayette bulunmuştur ki, ona en doğrusunu ilham eylemiştir.

Sivrisineğe de ilham eyleyip gıdasının senin kanında ve deri’nde olduğunu bildirmiştir. Ona ince uzun ve içi boş bir hortum verip, senin derini onunla deler ve kanını emer.

Bunun yanında ona bir his verip elini hareket ettirdiğin zaman kendisini yakalayacağını bilip kaçar. Ona iki de kanat lütfedip uçmasını, çabuk kaçmasını ve çabuk geri gelmesini sağlamıştır.

Eğer ona fazl ve inayetin den akıl ve dil vermiş olsaydı öyle şükrederdi ki, insan şaşırıp kalırdı.

Lakin o yine de hal diliyle şükür ve tesbih ediyor.

-“Fakat siz onların tesbihlerini iyi anlamazsınız.” Buyuruldu. İsra suresi Ayet 44.

Hayvanlardan hiçbir hayvan yoktur ki; lisanı hal ile kendisini yaratanın Celalini medh etmesin. Belki bütün bitkiler de aynı şekilde söylemektedir. Hatta alemin zerrelerinden bir zerre yoktur ki, aynı sözü söylemesin. Fakat insanlar bunu duyamazlar.

Nitekim Allah-u Teâla (c.c.):

-“Şüphe yok ki, onlar işitmekten azl edilmişlerdir. Buyuruyor. Ve yine buyuruyor:” hiçbir şey hariç değil, hepsi O’nu hamd ile tsbih eder. Fakat siz onların tespihini iyi anlayamazsınız.”

Bu da harikuladeliklerden sonsuz bir alem dir; anlatılması mümkün değildir.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi ayetlerinde tefekkür eden ve bu tefekkürü kendisine ibret kabul edip ve halis ameller işleyen kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür – 3

14 Temmuz 2008

dsc08335-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten hayırlıdır.”

Kuran-i Kerim’de bir çok yerlerde işin sonunu düşünmek ve ibretle bakmak emrolunuyor. Bütün bunlar tefekkürdür.

Tefekkürün faziletini bilen kimse hakikatini ve nasıl olduğunu bilmeyebilir. Tefekkür hangi şey’de olur, niçin olur? Ve neticesi nedir? Anlamayabilir.

O halde bunu açıklamak gerekiyor. Biz önce, faziletini, sonra hakikatini ve niçin olduğunu, en sonra da hangi şey’lerde olacağını anlatacağız.

Tefekkürün Fazileti:

Bir saati bir senelik ibadetten üstün olan bir işin derecesi pek büyük olur.

Hz. Aişe anamız (Radiyallah-u anha) buyuruyor ki;

-“Resulüllah (aleyhis selam) namaz kılıyor ve ağlıyordu. Namazdan sonra,

-“Niçin ağlıyorsun? Allah-u Teâla (c.c.) senin her şey’ini afv etmiştir.” Diye sordum.

Buyurdu ki;

-“Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün birbiri arkasından gelmesinde, akıllı kimseler için ayetler, işaretler vardır.” Ali İmran suresi Ayet:190.”-“ Ayeti kerimesi, bana indirilmiş iken nasıl ağlamam”

Bundan sonra:

-“Bu ayeti okuyup tefekkür etmeyene yazıklar olsun.” Buyurdu.

İsa (Aleyhis selam) a;

-“Ey Ruhullah, yeryüzünde senin gibisi var mı?

İsa (Aleyhis selam);

-“Evet vardır.
-“Sözleri zikir,
-“Susması fikir
-“(Düşünce) ve bakışı ibret almak için olan benim gibidir.” Buyurdu.

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Gözlerinize ibadetten pay veriniz.”

Sahabeleri (r.a.);

-“Bunu nasıl yapalım.” Dediklerinde,

Resulüllah (Aleyhis selam) buyurdu ki;

-“Kur’ani kerim’i Mushaf tan okumakla, onu tefekkür eylemekle ve ondaki akıllara durgunluk veren hallerden ibret almakla.”

Ebu Süleyman-ı Darani (r.a.) diyor ki;

-“Dünyayı tefekkür, ahiret’te perde olur. Ahiret’i tefekkürün neticesi, hikmet ve kalbin hayat bulması olur.”

Davud-i Tai (r.a.) göklerin melekütunu tefekkür eder ve ağlardı. Hatta bir gün ağlarken damdan komşusunun avlusuna düştü. Komşusu sıçrayıp kılıcını alıp yanına gitti. Eve hırsız geldi zanetmişti. Onu görünce,

-“Seni buraya kim attı.”Dedi.

Davud-i Tai (r.a.):

-“Kendimden geçmiştim, bilmiyorum.” Buyurdu.
Devam ededcek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Gün ve gecelerini tefekkürle geçiren ve bu tefekkürlerden ibret alan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 4

14 Temmuz 2008

dsc08826-fuadyusufoglu-girnavs.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Tefekkür’ün hakikatı;

Kendisini düşünüp kötü amel ve sıfatlarının ne olduğunu anlayıp, kendini bunlardan temizlemesidir.

Bu günahlar ya dıştan olur, yahut da içinde bulunan kötü ahlaklardan doğar.

Bunlar pek çoktur. Açıkça işlenen günahların bir kısmı dil, göz, el ve diğerleri gibi yedi uzuvla alakalıdır. Bir kısmı da bütün bedenle ilgilidir. İçteki pislikler böyledir. Bunların her birinde üç düşünce hali bulunur.

Birincisi:

Filan iş filan sıfat iyimidir, kötü müdür, bilinmez. Çünkü bu yerlerin hepsi açık değildir, ancak tefekkür ile anlaşılır.

İkincisi:

Kötü ise ben bu sıfatta mıyım, değil miyim, bilinmez Çünkü nefsin sıfatı, tefekkür olmadan kolay kolay anlaşılmaz.

Üçüncüsü:

Eğer bu sıfatta ise bundan kurtulmanın çaresini arar.

O halde her sabah bir müddet bunu düşünmeli ve ilk düşüncesi görülen günahlar olmalıdır. Dilini düşünmeli, bu gün bir çok şeyler konuşacak, belki gıybet ve yalana düşebileceğini düşünüp önceden bundan sakınmak çarelerini aramalıdır.

Bunun gibi haram yemek tehlikesi ortada varsa ondan nasıl kaçacağını düşünmelidir. Bunun gibi vucudunun bütün azalarını araştırmalı ve hepsine teât ettirmeyi düşünmelidir. Bu düşünceyi bitirince sevablar hakkında düşünüp hepsini yerine getirmelidir.

Mesela:

Bu dil zikir etmek ve Müslümanları rahat ettirmek için yaratılmıştır. Ben şu zikri yapabilirim ve şu güzel sözü söyleyip bir kimseyi sevindirebilirim.

Göz, tuzak olmak, yanı ahiret saadetini yakalamak için yaratılmıştır. Bununla saadete kavuşurum, bu gözle filan âlime tazim saygı ve filan fasıka hakaret ve alçaklık ile bakıp gözden hakkını öderim.

Mal, Müslümanların rahatlığı için yaratılmıştır. Şu malı sadaka veririm. İhtiyacım olsa da sabrederim. Müslümanları kendime tercih ederim, demelidir.

Bu ve bunun gibi sözleri her gün düşünmelidir. Böyle bir saatlık düşünce ile bütün ömrünü günahla geçirmiş olduğunu anlayabilir. Bunun için bir saat tefekkür bir senelik teât ten daha iyi oldu. Çünkü faydası bütün ömrü içine almaktadır.

Bedenle yapılan iyilik ve günahların tefekkürünü böyle yaptıktan sonra sıra kalbe gelir.

Kötü huylarını düşünür, kalbinde hangisinin bulunduğunu ve kurtuluşuna sebep olanlardan hangisinin kendisinde bulunmadığını düşünüp kötü huyları temizlemeye, kurtuluşuna sebep olanlardan kendisinden bulunmayanları istemeğe koyulur.

Fakat bunun da anlatılması uzun sürer.

İnsanı helaka götüren ondur. Bunlardan kurtulursa ahlakı düzelir; Bunlar da:

Bahillik, Kibir, Ucb, Riya, Haset, Açgözlük, Çok yemek, Çok konuşmak istemek, Mal sevgisi, Ve makam sevgisidir.

Saadete sebep olanlar da ondur: Bunlar da:

Günahına pişman olmak, Belaya sabretmek, Ni’mete şükür etmek, Kazaya razı olamk, Havf ve recada aynı olmak, Dünyada zühd ile yaşamak, Taatlarde ihlaslı olmak, İnsanlarla iyi geçinmek Ve Allah-u Teala (c.c.) yı sevmekir.

Bunların her birinde tefekkür olunacak şeyler vardır.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri günlerini her zaman Tefekkürle geçiren kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 5

14 Temmuz 2008

33girnavasilkbaharkk1.jpg

Aynı manzara  (İlk bahar)

dsc088588858girnavask1.jpg

Aynı manzara  (kış)

Bir başka tefekkür Allah-u Teâla (c.c.) hakkında tefekkürdür. Tefekkür ya zat-ı İlahide veya sıfatlarında veya fiil san’atlarında olur.

Tefekkürün en büyük makamı, Zat-ı İlahi ve sıfatlarında olandır. Fakat insanlar buna dayanamadıklarından ve akıllar buna ulaşamadığından şeriat bunu yasak etmiş ve

-“Zat-ı İlahi’yi düşünmeyiniz, onu anlayamazsınız.” Demiştir.

Bu zorluk Allah-u Teâla (c.c.) nın Celalının örtülü olmasından değil, belki çok açık olmasındandır. Çok nurludur. İnsanın gözü ise zayıftır, bu nurun karşısında insan gündüz uçamayan yarasa gibidir.

Çünkü yarasanın gözü zayıf olup güneş ışığına dayanamıyor. Ve gözünü açık bakamıyor. Fakat akşama doğru güneşin te’siri kararmaya başlayınca, yarasa da gözünü açıp bakabiliyor. İnsanların avamı da böyledir.

Fakat sıddıklar ve din büyüklerinde bakacak kuvvet vardır. Ama onlar da devamlı bakamazlar. İnsan güneşe bakabilir. Fakat devamlı bakarsa kör olacağından korkar. Bunun gibi büyüklerin devamlı bakışında da akılları kaçırma korkusu olur. O halde büyüklerin Allah-u Teâla (c.c.) dan ve sıfatlarından bildiklerini, avamın anlayacağı sözler dışında söylemelerine izin yoktur.

Mesela:

Allah-ü Teala (c.c.) Âlimdir, dileyicidir ve söyleyicidir derse, o bunlardan kendi sıfatlarına yakın bir şey anlar. Bunlar birer teşbihtir. Yalnız şu kadar söylemelidir ki, Allah-u Te3ala (c.c.) sözü insan sözü insan sözü gibi harf ve ses olmayıp hem O’nunla beraberdir ve hem de O’ndan ayrıdır.

Allah-u Teâla (c.c.) nın Yarattıklarından bulunan şaşılacak şeylerde Tefekkür:

Var olan her şey’i Allah-u Teâla (c.c.) var etmiştir. Hepsinde şaşılacak haller bilinmeyen vasıflar ve intizam vardır. Göklerin ve yerin zerrelerinden hiçbir zerre yoktur ki, kendini yaratanı tesbih, takdis etmesin.

-“İşte sonsuz kudret, işte sonsuz ilim.” Demesin. Bunlar anlatabilenlerden daha uzundur. Belki bütün denizler mürekkep, ağaçlar kalem ve bütün mahluklar katip olsa ve uzun seneler oturup yazsalar, yazacakları söylenmesi icap edenin yanında pek az kalır.

Nitekim Kur’an-i Kerimde,

-“Ey Habibim, de ki; Rabbimin sözleri için deniz mürekkeb olsa, Rabbimin sözleri bitmeden deniz biter. İkinci bir deniz getirsek yine biter.” Kehf Suresi Ayet 109 buyuruluyor.

Fakat kısaca biliniz ki;

Yaratılanlar iki kısımdır. Bir kısmından bizim hiç haberimiz yoktur. Onları düşünemeyiz.

Nitekim Allah-u Teâla (c.c.) buyuruyor ki;

-“Cinsleri, yerden biten şey’lerden ve insan cinsinden ve onların bilmedikleri şeylerden yaratan Allah her şey’den münezzehtir.” Yasin Suresi Ayet 36

Bizim bildiklerimiz de iki kısımdır. Biri arş, kürsi, melekler, cinler, şeytanlar ve böyle şeyler olup gözle görülmeyenlerdir. Bunlarda tefekkür çok kısa ve çok zordur. O halde gözle görülenlere kaldık.

Bunlar da;
Gökyüzü
Güneş
Ay
Yıldızlar
Yer ve yer üzerinde bulunan
Dağ
Sahra
Şehir ve denizler
Dağlarda ve toprakta bulunan cevher ve madenler
Yeryüzünde bulunan bitkiler
Karada ve denizde yaşayan
İnsan hariç bütün hayvanlardır.
İnsan ise bambaşka bir yaratıktır. Gökle yer arasında bulunan
Bulut
Yağmur
Kar
Dolu
Gök gürültüsü
Şimşek

Gök kuşağı ve havada meydana gelen hadisatın hepsi bu tefekkürün mevzuu olup bunlar da düşünebilir. Çünkü bunlar Allah-u Teâla (c.c.) nın manalı Sanatlarıdır.

O halde bunlardan bazısına kısaca temas edelim. Bunların hepsi Allah-u Teâla (c.c.) nın ayet ve işaretleri olup, bunlara bakmayı ve tefekkür etmeyi emretmiştir.

Allah-u Teâla (c.c.);

-“Göklerdeki ve yerdeki bir çok alametleri geçerler ve onlara bakmazlar.” Yusuf Suresi ayet 105. Buyuruyor.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Her zaman Tefekkür eden ve bu tefekkürlerinden ibret alan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 6

14 Temmuz 2008

dsc08836-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Allah-u Teâla (c.c.) buyuruyor ki;

-“Göklerin ve yerin melekutundeki Allah’ın yaratıklarına niçin bakmazlar.” A’raf suresi: Ayet 185.

Kur’an-i kerimde böyle ayetler çoktur. Böyle ayetlere bakıp tefekkür et. Sana benliğinden yakın olan birinci ayetten, senin yeryüzündeki her şey’den daha şaşılacak bir halde olduğun, senin ise bundan haberin olmadığın anlaşılmaktadır.

Bir Ses; -“Kendinize bakın, azamet ve celali görürsünüz.” diyor.

Ayet-i Kerimede:

-“İçinizdedir, niçin görmüyorsunuz.” Zariyat Suresi : Ayet 21. Buyuruluyor.

O halde kendi evvelini düşün, bu alem’e nereden geldin, sen bir damla sudan yaratıldın. O bir damla su önce babanın beline ve annenin göğsüne koydu. Sonra bunu senin yaratılma tohumun yaptı. Bunun için erkek ve kadın arasına, bir araya gelme arzusunu koydu. Ana rahmin de yer hazırladı.

Erkeğin belindeki sudan tohum yaptı. Tohumun yerine atılması için, ikisi arasına şehvet koydu. Hayız kanından o tohuma su verdi ve seni nufte ve hayız kanından (yumurtadan) yarattı. Allak denen bu kan parçasını orada durdurdu. Sonra mudğa denen et halına döndürdü. Daha sonra ona ruh verdi. Bundan sonra bu bir halde bulunan kan ve sudan deri, et, damar, sinir ve kemik gibi şeyler yarattı.

En sonra vucudunun bütün azalarını yarattı. Yuvarlak bir baş, iki uzun el ayak yarattı. Sonra onun üstünde göz, kulak, ağız, burun, dil ve diğer azaları yarattı.

Vucudunun içinde mide, böbrek, dalak, rahim, mesane ve her biri başka şekilde olan barsaklar yarattı. Bunların her birini birkaç kısma ayırdı. Her parmakta üç boğum, her uzuvda deri, et damar, sinir ve kemik yarattı.

Bu iki bademden daha büyük olmayan gözde, yedi tabaka ve her tabakayı başka şekilde yarattı. Bunlardan birine ziyan gelirse göz görmez. Eğer gözdeki incelikleri acayip halleri beyan etmeğe kalkarsak ayrı bir kitap yazmak icab eder.

Biraz da bu ince sudan, kuvvetli ve sert kemiği nasıl yarattığını düşün. Ve bu kemiklerin her uzva mahsus şekil ve ölçülerine dikkat et. Kimi yuvarlak, kimi uzun, kimi yayvan, kiminin ortası boş, kiminin içi ilik doludur. Hepsini bir araya getirdi. Her birinin sayısında, şeklinde ve görünüşünde, bir veya bir çok hikmetler vardır. Bunun gibi kemikleri senin vucudunu ayakta tutan direkler eyledi.

Her şeyi onun üzerine yaptı. Omurları birbirlerine kaynatmış olsaydı, belini bükemezdin. Birbirinden ayrı olsalardı

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu hikmetleri ayan, beyan olan Ayetleri tefekkür edip, kendilerine ders çıkaran ve bu dersleri tatbik eden kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 7

14 Temmuz 2008

dsc06474akekeeilkbahar1.jpg

Aynı manzara-AŞKE KEŞE-(yaz)

dsc06323akekeeyaz1.jpg

Ayni manzara-AŞKE KEŞE- (kış)

Her şeyi onun üzerine yaptı.

Omurları birbirlerine kaynatmış olsaydı, belini bükemezdin. Birbirinden ayrı olsalardı belini doğrultamaz, ayakta duramazdın. Bunun için bunlara haraket vermek için birbirine girme şeklinde yarattı. Bir araya getirdi,

Hepsini damar ve sinirlerle bağlayıp kuvvetlendirdi. Her omurun başında, birbirine kenetlenmesi için birbirine giren girinti ve çıkıntılar yarattı.

Bütün başta elli beş kemik yaratıp ince bağlarla birbirine bağladı. Böylece bir tarafına zarar gelirse diğerlerinin sağlam kalmasını ve hepsinin kırılmamasını temin etti.

Dişlerinin bir kısmını yayvan yaratıp öğütme vazifesi verdi. Bazısını ince ve keskin yaratıp yediği şey’leri kesip parçalamak ve sonra öğütücü dişlere göndermek şeklinde yarattı.

Boynu yedi omurden yaratıp, kas ve sinirler ile kuvvetlendirip başı onun üzerinde bulundurdu.

Sırtı yirmi dört omurdan yaratıp boynu onun üzerine koydu. Sonra
göğüs kemiklerini yarattı. Bütün bedene iki yüz kırk sekiz kemik yarattı. Hepsini anlatmak uzun sürer. Hepsinin hikmeti ve başka faydası vardır. Hepsi senin işlerini doğru yapmak için yaratıldı.

Bütün bunları, bu bir işe yarmayan sudan yarattı. Kemiklerden biri olmazsa bir iş yapamazsın, fazla olsa yine yapamazsın. Ayrıca bu kemiklerin ve azaların kımıldamasına, haraket etmesine ihtiyaç vardır.

Bütün bedeninde beş yüz yirmi yedi adale yaratıp her birine ayrı şekil verdi. Bazıları balık şeklinde, ortası şişkin, uçları ince, bazıları küçük, bazıları büyük olup et, sinir ve kendini koruyan tabakadan yarattı. Bunlardan yirmi dördü gözünü ve gözkapaklarını haraket ettirmen içindir. Diğerlerini buna kıyas eyle. Hepsini anlatmak uzun sürecek.

Sende üç menba yaratıp; onlardan bütün vucuduna akan dereler yaptı.

Birisi beyin olup; ondan sinirler çıkar ve bütün bedene yayılır. His ve haraket bununla olur. Bundan sırtındaki omurların içerisinde bir kanal akıtıp sinirleri içten, özden uzak eylemedi. Yoksa kuruyabilirdi.

İkinci menba ciğerdir. Ondan bedenin yedi uzvuna

Devam edecek….

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu hikmetli ayetleri tefekkür edip kendilerine ders çıkaran ve bu dersleri tatbik eden kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 8

15 Temmuz 2008

dsc08337-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Sende üç menba yaratıp; onlardan bütün vucuduna akan dereler yaptı.

Birisi beyin olup;

Ondan sinirler çıkar ve bütün bedene yayılır. His ve haraket bununla olur. Bundan sırtındaki omurların içerisinde bir kanal akıtıp sinirleri içten, özden uzak eylemedi. Yoksa kuruyabilirdi.

İkinci menba ciğerdir.

Ondan bedenin yedi uzvuna damarları gönderip, gıda sevk etmiştir.

Üçüncü menba yürektir.

Ondan da bütün bedene damarlar açıp rûh-i hayvânî’nin bu kanalla bütün vucuda gitmesini sağlamıştır.

O halde bu uzvunu düşün ve böylece her birinin nasıl ve niçin yaratıldığını tefekkür eyle.

Gözü yedi tabakadan yarattı, ona çok güzel renk verdi. Altında, üstünde göz kapakları yaratıp onu kaplamalarını ve silmelerini te’min etti. Uzun ve siyah kirpikler yaratıp onu daha güzel eyledi.

Ve gözün görmesini bunlarla kuvvetlendirdi. Göze tozların girmesine mani eyledi. Ve gözü bunların arasından dışarıyı görür şekilde yaptı. Yukardan gelen toz ve çöplerden gözü bunlarla korudu.

Bütün bunlardan daha şaşılacak vaziyete göz bebeğini yaratıp, göklerin ve yerlerin görülmesini rahatlıkla ona verdi. Gözünü kapayıp açınca bir anda göğün uzaklıklarını görebilesin.

Gözün ve aynanın bir şeyi görmesi ve göstermesindeki incelikleri ve acayıp halleri izah etmeye kalkarsak ciltlerle kitap olur.

Kulağı yarattı ve içine hiç bir haşerat girmemesi için içinde salgı yarattı.

Sonra sesleri toplamak ve kulak yoluna iletmek için kulak kepçesini yarattı. Onu eğri ve dalgalı yaratıp uyurken içeri giren bir haşeratın yolunu uzun edip bir şekilde uyandırmasını te’min etti.

Eğer ağız, burun ve diğer azaları böyle anlatmaya kalkarsak uzun sürecek.

Maksadımız, yol göstermek ve her birinde ne için olduğunu düşünmeyi bildirmektir. Bunda da kendisi yaratanın hikmet, azamet, lûtuf, rahmet, ilim ve kudretini anlayıp, kendisinin tepeden tırnağa kadar şaşılacak hâller içerisinde olduğunu düşünmesidir.

İnsanın içindeki ve dimağ hazinesindeki duygu ve kuvvetleri hepsinden daha acayibtır. Hatta göğsüne ve karnında olanlar da böyledir.

Mideyi daima kaynayan sıcak bir tencere gibi yapıp yemekler onda pişiyor.

Ciğer bunu kan yapıp uzuvlara gönderiyor. Safra kesesi bu kanın köpüğü olan safrayı tutuyor.

Dalak da bu kandaki lenfi tutup hastalıkları önlüyor. Böbrek suyunu ayırıp mesâneye gönderiyor. Rahim ve tenâsül aletlerindeki acayiplikler de böyledir.

Devam edecek….

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu hikmetli ayetleri tefekkür edip kendilerine ders çıkaran ve bu dersleri tatbik eden kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 9

15 Temmuz 2008

dsc08836-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Dalak da bu kandaki lenfi tutup hastalıkları önlüyor. Böbrek suyunu ayırıp mesâneye gönderiyor. Rahim ve tenâsül aletlerindeki acayiplikler de böyledir.

İnsanda acayıb manalar ve görme, işitme, akıl ve ilim kuvvetleri yaratıyor. Daha neler neler yaratıyor.

Sübhanallah! bir kimse bir duvarda güzel bir resim görse, bunu yapan ressamın maharetine hayret ediyor, onu pek çok methediyor.

Bir damla sudan vucudun içinde ve dışında bu inceliklerin meydana gelmesi ne kalem, ne de bir ressamın işidir. Bunları görüp de şaşmamak ahmaklıktır.

O’nun ve ilminin kemâlına kendini verip dalmamak, O’nun Cemal, Kemal, Şefkat ve rahmetine şaşıp kalmamak nasıl olur. Anne rahminde iken gıdaya ihtiyacın olunca ağzını açmadan midene bir miktar o kandan indirmese helak olurdun. Böylece göbek yolundan sana gıda verdi. Ana rahminden çıkınca göbeği bağlayıp ağzını açtı.

Sana yetecek kadar gıdayı annen vasıtasiyle verdi. Vucudunun zayıf ve nâzik ve yemeklere dayanmadığı o zamanda, lâtif gıda olan anne sütü ile besledi. Ana göğsünde çocuğu emzirecek meme yaratıp çocuğu boğmayacak şekilde ince kanallardan sütü geçirdi. Göğsünde bir bez yaratıp, kendisine gelen kırmızı kanı beyaza çevirip, temizleyip ve süzüp sana gönderiyor.

Annenin kalbine bir şefkat verip, seni bir saat aç görse huzuru ve rahatı kaçar. Süt emerken dişe ihtiyaç olmadığı için annenin göğsünü yaralamamak için dişi önceden yaratmadı. Yeme kuvveti hasil olunca sert şeyleri yemek için dişi yarattı.

şte bunları görüp kendini yaratanın azameti karşısında kendinden geçmemek, O’nun kemal, lûtüf ve şefkatına hayran olmamak Cemâl ve Celâline aşık olmamak ne büyük körlüktür.

Devam edecek….

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu hikmetli ayetleri tefekkür edip kendilerine ders çıkaran ve bu dersleri tatbik eden kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür- 10

15 Temmuz 2008

dsc08855-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Eğer kendinden başkasındaki acayiblikleri görmek istersen yeryüzüne bakıp, onu senin için nasıl yaydıklarını, etrafını nasıl rahat eylediklerini düşün.

Dağlarını sağlam eylemişler. Sert taşlar altından leziz sular çıkarmışlardır. Ve çıkarken de hep birden değil, ağır ağır çıkar.

Sert taşlarla sular tutulmasa idi, her taraf su dolardı. Yahut ovaları su basardı.

Bahar vaktinde etrafı bir seyret ve taş gibi olan yeryüzünün yağmurlar başlayınca nasıl canlandığını, ipek gibi yedi renge, belki binlerce renge büründüğünü, yerden çıkan bitkilerin ve bunlardaki çiçeklerin ve açılan güllerin her birinin başka bir renkte, başka bir güzellikte olduğunu tefekkür et.

Sonra ağaçları ve meyveleri düşün. Her birinin güzelliği, şekli, kokusu ve faydası ayrı ayrıdır.

Hatta ismini bilmediyin bir çok otlara nice faydalar yerleştirilmiştir. Biri acı, biri tatlı, biri de ekşidir. Biri hastayı iyi eder, diğeri sağlamı hasta eder. Kimi insanı hasta olmaktan korur.

Kimi zehir gibi insanı götürür. Biri safrayı harekete getirip, diğeri ise çalışmaz hâle getirir. Biri damarlardaki lenfi dışarı çıkarır, biri lenfevî hastalıklar yapar.

Kimi sıcaktır, kimi soğuktur. Kimi neş’e verir, kimi üzüntüyü arttırır. Kimini sen yersin, kimini hayvan, kimini de kuşlar yer.

Bunun gibi binlerce söylenebilir. Ve bunların her birinde binlerce acayib hâller bulunur. Bunları tefekkür edip Kudretin kemâlini görüp, akıllar donup kalır. Bunun da sonu gelmez.

Dağların ve yerin altına yerleştirilmiş kıymetli ve nefis emanetlerdir. Bunlara madenler deriz.

Bunlardan bir kısmı altun, gümüş, lal, firûze, yeşim ve billûr gibi süs ve ziynet eşyasıdır.

Demir, bakır, pirinç, kalay gibi bir kısmı da alet ve kap yapmak içindir. Diğer işlerde kullanılan madenler de vardır.

Tuz, kükürt ve asfalt gibi bunların en aşağısı tuz olup yemeğe lezzet verir. Bir şehirde tuz bulunmazsa bütün yemekler işe yaramaz. Bütün insanlar hasta olup ölüm tehlikesi baş gösterir.

O halde Allah-ü Teâlâ (c.c.) nın rahmet ve lûtfuna bakın ki sana gıda verecek yemeği verdikten sonra, onu lezzetlendirecek hiçbir şey’i de esirgemedi.

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bu tefekkürden ibret alan kullarında eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu