‘takva’ olarak etiketlenmiş yazılar

Allah’a Teslimiyet

28 Şubat 2008

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

İki genç ilim tahsili yapmak, bir mürşit bulmak için bir yolculuğa çıkarlar. Uzun bir yolculuktan sonra bir mürşidin yanında ilim öğrenmeye çalışırlar. Aradan uzun yıllar geçer. Allahu teâlâ ( c.c.) o iki gence çeşitli hikmetler verir.

Bir gün gençlerden bir tanesi başını göğe kaldırıp Levh-i mahfuz‘a bakar. Levh-i mahfuz’da cehennemlik olanların isimlerinin içinde mürşidinin ismini görür. Çok üzülürler.

İsmi cehennemliklerin arasında bulunan bir insanın yanında kalmak istemezler. Hocalarının yanına gidip buradan ayrılmak için izin isterler.

Hocaları:

-”Çocuklar! Daha ilminizi bitirmediniz. Ayrılmayın, öğrenecek daha çok şeyiniz var.” diye ısrar ettiyse de talebeler ayrılmak isterler.

Hocaları:

-”Çocuklar! Sakın siz Levh-i mahfuz’daki cehennemlik olanların isim listesi içinde benim ismimi görmüş olmayasınız?”

Öğrenciler bunu duyunca şaşkın şaşkın bakakaldılar

Hocaları;

-”Şayet bunun için gidiyorsanız, gitmeyin. Ben tam 20 yıldır bu yazıyı her gün görüyorum, ama ümidimi Yüce Rabbimden hiç kesmiyorum. Benim görevim Allah’a kulluk etmektir. Allah’ın (c.c.) hikmetini sorgulamak değildir.” der.

Öğrenciler daha da çok hayrete düşerler.

Ertesi sabah gene Levh-i mahfuz’a bakarlar ki mürşitlerinin ismi cennetlik insanların içinde yer almış. Hep beraber Allah’a (c.c.) şükür secdesi yapmışlar.

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri halis ve muhlis kullarından eylesin. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür

03 Mart 2008

Karanfil

Allah Teala (c.c.) Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor:

-”Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde (ve uzayıp kısalmasında) temiz akıl sahipleri için elbet ibret vardır.”

Bu ayeti okuyup da O’nu düşünmeyen kimseye yazıklar olsun.

Hasan-i Basri (r.a.) şöyle der:

-”Allah (c.c.) ı bir saat düşünmek, bir geceyi ibadetle geçirmekten hayırlıdır.”

Ömer Bin Abdulaziz (r.a.) şöyle buyurmuş:

-”Allah’ın (c.c.) nimetleri hakkında düşünmek, ibadetin en efdalidir.”

Bir zaman Ebu Şureyh (r.a.) yolda yürüyordu, bir kenara oturdu ve elbiselerine bürünerek ağladı.

Kendisine;

-”Seni ağlatan nedir?” diye sorulunca

Şöyle cevap verir:

-”Ömrümün bitişine, amelimin azlığına ve ecelimin yaklaşmasına ağlıyorum.”

Hasan-i Basri (r.a.):

-“Aklı olanlar daima zikirden fikre, fikirden zikre geçerler. Ta ki kalplerinin konuşmasını isterler. Kalpleri de konuşur.”

Davud el-Tai Hazretleri (k.s.) mehtaplı bir gecede damının üzerinde bulunuyordu. Göklerin ve yerin sırları hakkında düşünüyordu. Göğe bakarken ağlıyordu, bir ara komşusunun bahçesine düştü. Ev sahibi onu hırsız sanarak yatağından sıçradı. Elinde kılıcıyla üzerine yürüdü. Davud (r.a.) u gördüğünde geri döndü.

Kılıcını yere bırakıp şöyle dedi:

-”Seni damdan atan nedir?”

Davud el-Tai (r.a.) şöyle cevap verdi:

-”Bunu anlamadım, farkında değildim.”

Allah’ın bir evliyası yolda yürürken düşmemek için bir kadının omzuna dayandı.

Onu görenler;

-”Bu nice iştir?” dediler.

Kendisi:

-”Düşmemek için duvara dayandığımı sandım, farkında değilim.” dedi.

Mükâşefet ül-Kulûb (İmam-i Gazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri hakkıyla tefekkür eden salih kullarından eylesin. Âmin

Leyl

28 Mart 2008

Kasyane navala sipi (Nusaybin)

Seleften bazılarından rivayet edilir ki:

-“Allah (c.c) çok sadık olan kullarından birine şöyle ilham eder:”

-”Benim kullarımın içinde öyle kullarım vardır ki, onlar beni severler, ben de onları severim.”

-“Onlar bana müştaktırlar, ben de onlara müştakım.”

-“Beni zikrederler, bende onları zikrederim. (zikirlerini kabul ederim)

-“Onlar bana bakarlar, bende onlara bakarım.”

-“Eğer sen de onların yolundan gidersen seni severim.”

-“Eğer onların yolundan ayrılırsan, sana öfkelenirim.”

O salih kul Allah’a şöyle niyazda bulunur:

-”Ey Rabbım, onların alametleri nelerdir?

Allah (c.c.) buyurdu:

-”Müşfik bir çobanın koyunlarını koruduğu gibi, onlar kendilerini gündüzün şerrinden korurlar.”

-“Güneş battığında kuşun yuvasına kavuşmağa iştiyak ettiği gibi, onlar da güneşin batmasına müştak olurlar.”

-“Onları gece bürüyüp örttüğü, karanlıklara karıştığı, yatakların serildiği ve her seven sevdiği ile baş başa kaldığı zaman, benim için divane dururlar. Yüzlerini bana çevirirler benim kelamımla bana münacat ederler.”

-“Benim ni’metlerime şükrederek bana boyun eğerler. Kimi feryat eder, kimi ağlar, kimi Ah-u zar eder, kimi şikayetçi olur.”

-“Kimisi ayakta, kimi oturmuş, kimi rükuda, kimi secde de benim için meşakkatlara katlanmaları nazarımdan kaçmaz.”

-“Beni sevdiklerinden, bana ettikleri şikayetlerden haberdarım onlara ilk önce verdiklerim üç tür:”

1-Onların kalbine kendi nurumdan veririm. Benim onlardan haberdar olduğum gibi onlar da benden haberdar olurlar.”
2-Gökler ve yerin içinde ne varsa hepsi onların sevap defterlerinde bulunsa, bunları onlar için az görürüm.”
3-Onlara teveccüh ederim. Ben kime teveccüh edersem, ona ne vereceğimi hiç bir kimse bilemez.”

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah’u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri geceleri yatmayıp zikirle geçiren sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine affeylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

İhlas

22 Nisan 2008

Sera’mdan yetiştirdiğim bir gül (Nusaybin)

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-”Allah’u teala hazretleri Buyuruyor ki: İhlas benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulun kalbine yerleştiririm.”buyurdu.

Muaz bin cebel (r.a.) buyurdu ki:

-”İhlas ile amel et, az de olsa yetişir.”

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) kendini kamçı ile döver

Ve;

-”Ey nefsim, İhlas üzere ol, kurtulursun” derdi.

Ebu Süleyman (r.a.) diyor ki;

-”Ömründe bir adım ihlasla atmış olana müjdeler olsun. Çünkü onunla Allah’u teala den başkasını istememiştir.”

Büyükler den birini ru’yada gördüler.

-“Allahu teala sana ne yaptı.” diye sordular.

Buyurdu ki:

-”Onun için yaptığım şeyi sevab defterinde gördüm, hata yoldan kaldırdığım bir nar tanesi bile. Külahimda bulunan bir ipek telini günah kefesinde gördüm. Yüz altın kiymetinde merkebim ölmüşti, onu sevab kefesinde görmedim. Halbu ki evimde ölen kediyi sevab kefesinde görmüştüm.”

Allah’u teala’ya.

-”Ya Rabbi, kediyi sevap kefesinde görüyorum de merkebi görmiyorum”dedim.

Allah (c.c.);

–“O gönderdiğin yerdedir diye bir ses geldi. Ölünce, Allah’ın la’netine git,” dedin. -”Allah yolunda deseydin o nu da bulurdun.” buyurdu.

-”Allah’u teâlâ (c.c.) için sadaka vermiştim. Fakat insanlar görmüşlerdi. İnsanların görmesine sevinmiştim. Onu ne lehimde nede aleyhimde gördüm.”

Biri anlatır :

-“Allah yolunda denizde harbe gitmiştim, bir arkadaşim bir heybe satiyordu. Alayım işime yarar, filan şehirde satıp biraz para kazanırım.” dedim.

O gece ru’yamda gördüm ki:

-“Gökten iki kimse indi. Biri diyerine, gazilerin ismini yaz; ve yine yaz ki, filan kimse görmek için, filan kimse ticaret için, filan kimse gösteriş için, desinler diye harbe gitmiştir.

Sonra bana baktı ve;

-”Filan kimse ticaret için gelmiştir yaz” dedi.

Dedim ki:

-“Allah!  Allah… Benim halime bir bakın, Ticaret yapacak bir şeyim yoktur. Ben Allah rızası için gelmiştim.”

Meleklerden birisi;

-“Ey şeyh, O heybeyi kâr için satın almadın mı?”dedi

Bunu duyunca ağladım ve;

-“ Ben kattiyen tüccar değilim,” dedim.

Diğer Meleğe;

-”Allah yolunda harbe gelmiştir. Yolda kâr etmek için bir heybe satın almıştır. yaz, Allah’u Teala (c.c.) o nun hakkında nasıl dilerse öyle hüküm etsin”dedi.

Bunun için demişlerdir ki ihlasla geçen bir saat, ebedi kurtuluşur. İhlas çok aziz dir

Demişlerdir ki:

-”İlim tohumdur,”
-”Amel bitkidir,”
-”İhlas ise onun suyudur…””

Ebu Hamıd Muhammed bin Muhammed Ğazali (Kimya-yi saadet)

Allahu teâlâ hazretleri (c.c.) bizlerin ve sizlerin Amellerini tam bir ihlas’la kabul eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

Havf ve Reca- 3

25 Haziran 2008

Dara Harabeleri (Mardin)

Bil ki;

Havf (Allah (c.c.) tan korkmak ) büyük makamlardandır. Fazileti, sebep ve neticelerine bağlıdır. Sebebi anlatılacağı gibi İlim ve Ma’rifettir.

Bunu için Allah (c.c):

-“Alah’tan ancak, Alim kullar korkar” buyuruyor. 35 Fatır-28

Resulullah(a.s.v.);

-“Hikmet ve ilimin başı Allah (c.c.) korkusudur.”

Netice ise, İffet, ver’a ve takvadır .Bunların hepsı de SAADET’İN anahtarıdır. Çünkü şehvet ve arzular TERKEDİLMEDİKÇE ve de bu yolda SABREDİLMEDİKÇE Saadet yolu bulunmaz.

Şehvet ve arzuları korku gibi hiçbir şey yakıp yok edemez. Bunun için Alah’ u Teala (c.c.) kendisinden korkanlar için hidayet, rahmet, ilim ve rızayı üç ayette topladı.

Ve

-“Hidayet ve rahmet Allah(c.c.) için günahlardan kaçanlardır, Allah (c.c.) tan ancak alim kullari korkar.” 35 fatır-28 “ Allah onlardan razıdır, onlar da Allah(c.c.) den razıdır.” 98 Beyyinet -8. buyuruyor.

Havfın neticesi olan TAKVAYI Allah (c.c.) kendine izafe ediyor ve;

-“Kurbanınızda Allah (c.c.) a ulaşan et ve kan değil, kurbanda )”Takva üzere olmanız Allah (c.c.) içindir.” 22 Hac ; 37. Buyuruyor.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Kıyamette yüksek bir yerde topladıkları gün, uzak ve yakındakilerin duyabilecekleri bir ses der ki;

Ey insanlar sizi yarattığım günden beri bütün sözlerinizi işittim. Şimdi siz beni dinleyin. Dikkatlı dinleyin ki, yaptıklarınızı önünüze sereceğim.

Ey İnsanlar; kendi nesebinizi koydunuz. Ben de nesebemi koydum. Siz nesebinizi çektiniz ve benim nesebimi bıraktınız.

Ben;

-“Allah’ın katında en büyüyünüz, en MUTTAKKİ olanınızdır.” 49 Hücurat : 18 . dedim.

Siz hayır, büyük filan oğlu filandır, dediniz. Bu gün ben Nesebimi tutarım ve sizin nesebenizi atarım.Muttakkiler (Takva sahibleri Allah (c.c.) tan korkanlar ) nerede dir ?

Bunun üzerine;

Bir sancak açılır. İleri getirilir. Muttakkiler onun ardından gider. Hepsi hesabsiz cennet’te girerler. Bu sebeptendir ki Allah(c.c.) tan korkanların sevabı kat kattır.

Nitekim ayeti kerimede:

-“Hesaba çekileceğinden korkana; cennet’e iki derece vardır.” Buyuruldu.55 .Rahman 46.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“ Allah (c.c.) buyuruyor: İzzetim hakkı için bir kulda İki KORKU ve iki EMNİYET bulundurmam. Dünyada benden KORKARSA, Ahiret te onu EMİN ederim. Ahiret hususunda emin ise KORKUTURUM.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu;

-“Allah Teala (c.c.) den korkan dan her şey korkar. Allah(c.c.) tan korkmayanı, her şey ile korkutulur.”

Resullah (a.s.v.) yine buyurdu;

-“Sizin en akılınız, Allah(c.c.) tan çok korkanınızdır.”

Yine Resulullah (a.s.v.) buyurdu

-“Sineğin başı kadar gözünden yüzüne yaş akan kimsenin yüzünü Cehennem ateşi yakmaz.”

Yine Resulullah (a.s.v.) Buyurdu;

-“Allah (c.c.) korkusundan kulun tüyleri kalkarsa ve bu korkuyu düşünürse ağaçtan yaprak dökülür gibi günahları dökülür.”

Şibli (r.a.) buyuruyor;

“-Havf’ın (korkunun ) üzerimde galip olduğu bir günüm olmadı ki, O gün kalbime Hikmet ve İbret’ten bir pencere açılmamış olsun.”

Yahya Bin Muaz (r.a.) buyuruyor:

-“Mü’minin günahı; korku, ceza ve rahmet ümidi arasında, iki Arslan arasında kalmış tilki gibidir.”

Yine buyurdu;

-“Zavalli İnsan Cehennemden Fakırlık gibi korksaydi, CENNETE Girerdi.”

Kendisine;

-“Kıyamette kim daha emindir.” dediklerinde;

-“Bu gün Daha çok korkandır.” Buyurdu.

Hazreti Aişe (Radiyallahu anha) buyurdu;

-“Resulullah (a.s.v.) a Kur’ani kerimde “yaparlar ve korkarlar” buyurulması ne içindir. Hırsızlık ve zinamıdır?” Dedim.

Resulullah (a.s.v.)

-“Hayır namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekat verirler ve kabul olamdı diye korkarlar. “ demektir . 23-Mu’mınun:60.

Muhammed bin Münkedir (r.a.) ağladığı zaman vucudunu göz yaşı ile siler ve :

-“Duydum ki; göz yaşı değen yeri CEHENNEM ATEŞİ YAKMAZ. Derdi.

Sıdık (r.a.) buyuruyor;

-“Ağlayınız , ağlıyamazsanız kendınızı zorla ağlatınız .”

Kabül Ahber (r.a.) buyuruyor;

-“Allah (c.c.) yemin ederim ki; ağlayıp gözyaşımın yüzüme akmasını dağ kadar ALTIN SADAKA VERMEKTEN ÇOK SEVERİM

Kimya-yi Saadet (İmam-ı Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Kendisinden Korkan Ve Havf ve reca üzere olan Kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

dsc00152-nusaybin-beyaz-su-fuadyusufoglu.JPG

(Navale) Su başı (Nusaybin)

Ahlak düzeltmenin yolu:

Bu huyu kendinden atmak isteye için bir yol vardır. O da o huyun yapmak istediği her şeyi yapmamak, ona muhalefet etmektir. Zira şehveti, muhalefet etmekten başkası kırmaz. Her şey’i zıddı, tersi kırar,

Sıcaklıktan meydana gelen her hastalığın ilacı, soğukluktur. Hışm’den meydana gelen her hastalığın ilacı soğukkanlılık ve sukunettir

Tekebburden meydana gelen her hastalığın ilacı, tevazu ve alçalmadır.

Bahillıkten meydana gelenin de ilacı, mal vermektir.

Bütün huylar bunun gibidir.

O halde iyi işleri adet eden de, iyi huylar meydana gelir. Şeriatın iyi işleri yapmayı emretmesinin sırrı da budur. Zira bu iyi amellerden maksat, kalbi çirkin suretten, iyi surete çevirmektir. İnsanın zorla adet edindiği şey, onun tabiatı olur.

Bir çocuk daha başlangıçta mektepten ve ilim öğrenmekten kaçar ve ona zorla ilim okutulursa, onun tabiatı (huyu) olur. Büyüyünce ilimden zevk ve lezzet alsa da, oturup ilim öğrenmeye sabredemez.

Bunun gibi güvercinle oynayan, satranç veya kumar oynamayı adet edenler, tabiatları (huyları) olduğu için bütün dünya rahatlığını ve elinde olan her şey’i ona verirler. Bundan el çemezler. Hata tabiatına (huyuna) uymayanlar şeyleri yapa yapa tabiatı şeklini alır.

Hilekarlığa, dolandırıcılığa alışan, dayak da yese, eli de kesilse dayanır. Hata bununla iftihar da ederler. Bütün bunlar, adet etmenin neticesidir.

O halde tabiatın zıddı ve muhalifi, adet ile (çok yapılarak) tabiatın ayni oluyorsa, yemek ve içmenin bedene uygun olması gibi tabiata uygun olan şeylerin adet yoluyla tabiat edilmesi daha kolay olur. Allah-u Teala (c.c.) yı tanımak. O’na itaat etmek, şehvet ve gazabına hakim olmak insanın kalbinin tabiatına (yaratılışına ) uygundur.

Çünkü KALB melekler cinsindendir. Meyli bunun hilafına olan kimse, hasta olmuş, gıdası kalbini bozmuştur.

Bazı hastalar, yemeği sevmez ve kendine dokunan şey’leri ister. O halde Alah-u Teala(c.c.) yı tanımaktan ve O’na itaat etmekten başkasını seven hastadır. Nitekim: Allah-u Teala (c.c.) :

-“Kalblerinde hastalık vardır.(bakara-10) ve kurtuluş, Allah-u Tealaya selim kalb ile gelenlerdir.” (Şuara-88) buyuruyor.

Vucudun hasta olması, bu dünyada ölüme götürdüğü gibi, kalbin hasta olması da öbür dünyada ölmeye götürür. Hastanın nefsine muhalefet edip, Hekimin emri üzere acı ilaçları içmesinden başka kurtulma ümidi olmadığı gibi, Kalb hastalığının tedavisi için de nefsinin isteklerine uymayıp, şeriatın sahibinin (Alayhisselam) emrini kabul lazımdır.

ÇÜNKÜ:

İNSANLARIN KALBLERİNİN TABİBİ O’DUR.

Bedenin ve kalbin tedavisi bir yoldadır. Sıcağı soğutmak,yahut soğuğu ısıtmak gibidir. Bunun gibi KİBRİ çok olan kimse, zorla tevazu ederse şifa bulur. Bir kimsede tevazu galib olup, zilleti hadına gelirse uğraşarak kibirlenmekle şifa bulur.

Demek ki; güzel ahlakın üç sebebi vardır:

BİRİNCİSİ:

Asıl fıtrattır (yaratılıştır). Bu ise Allah-uTeala (c.c.) nin ihsanı ve fazlıdır. Bir kimse güzel huylu ve alçak gönüllü yaratılmış olur. Böyle insanlar çoktur.

İKİNCİSİ:

Zorla iyi işler yaparak, onları adet halına getirir.

ÜÇÜNCÜSÜ:

İşleri ve ahlakı iyi olan insanları devamlı görür. Ve onlarla arkadaşlık eder. Bu güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Bundan haberi bile olmaz.

Yaratılışında iyi huylu olmak, iyi kimselerle arkadaşlık etmek ve iyi işleri adet halına getirmek şeklınde olan bu üç saadete kavuşan, en yüksek dereceye ulaşır. Bu üçünden mahrum kalan, yanı fıtratı eksik olan, kötü kimselerle rkadaşlık eden ve kötü işleri kendine adet eden, şakilik (Asilik veya kafirlik) te en yüksek derecede olur. Bu ikisi arasında çok dereceler vardır.

Bazilerında iyilik, bazılarında kötülük bulunur. Herkesin saadet ve felaketi kendisindeki bu huylar ölçüsündedir.

-“Zerre kadar amel işleyen onu görür ve zere kadar kötülük işleyen onu görür.” Zülzal 7-8 Ayeti kerimedir.

Ameller, azalarla yapılıyorsa da, Bunlardan maksad KALBİ DEĞİŞTİRMEKTİR. Zira o aleme ancak kalb ile gidilebilir. Daima olgun ve güzel olması lazımdır ki, Allah-u Teala (c.c.) nın huzuruna layık olsun.

AYNA parlak ve passız olunca, Melekuttaki suretler de onda görünür. Hatta öyle bir cemali seyreder ki sıfatlarını duyduğu cennet o’nun yanında aşağı kalır. Her ne kadar bedenin de o alemden nasibi var ise de, Esas KALB’DİR, ve vucud ona tabidır. Beden Ayrıdır. Kalb de ayrıdr. Zira kalb, alemi melukttendir. Beden ise alemi şehadettendir.

Kalb bedenden ayrı olmakla beraber, kalbin onunla alakası vardır. Zira beden ile yapılan iyi bir işten kalbe bir nur ulaşır. O nur saadet tohumudur. Yaptığı her kötü işten kalbe bir zülmet iner. O zulmet şekavatin tohumudur. Bu alaka sebebi ile insanı bu dünyaya getirdiler. Böylece bu bedenden tuzak ve alet yapıp, kendi için kemal sıfatlarını elde eder.

Mesele

Yazı yazmak san’atı kalbin bir sıfatıdır. fakat bunu yapan parmaktır. Bir kimsenin yazısının iyi olmasını isterse, çaresi zorla çok yazı yazar. Böylece bunların arasında güzel yazı bulunabilir. İYİ OLAN YAZİNİN SURETİNI KALB ALIR ve parmağa yazdırır. Bunun gibi hariçteki, dıştaki iyi işten, kalbi iyi huy elde eder. Klabteki sıfat ve huy iyi olunca işler de o huya göre meydana gelir.

O halde bütün saadetlerin başlangıcı uğraşarak iyi iş yapmaktır. Bunun neticesi, meyvesi de, kalbteki sıfatlarını iyi etmektir. Sonra da onun nuru dışarıya vurur ve hayırlı işler istiyerek yapılır.

Bunun sırrı da kalb ile beden arasındaki ilgidir. Birbirlerine te’sir ederler. Bunu içindir ki, gaflet ile olan iş beyhude olmuş olur. Zira o iş, kalbi kendisinden gafil ederek hiç bir sıfat vermez.

Devam edecek…..

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Güzel ahlak ile Ahlaklandırılan Kullarından Eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Tevbe- 5

27 Haziran 2008

Çağ Çağ deresi şelalesi (Nusaybin)

Rivayet edilir ki,

Utbetil Ğulam ( k.s.) namında biri vardı. Kendisi fısk-ı fucur ehlinden idi. Şarap içmek, etrafı ifsad etmekle meşhur idi. Bu serhoş ve mufsid adam bir gün Hasan el–Basri (r.a.) ‘nin meclisine girdi. Hasan El-Basri (r.a.) yanında bulunanlara:

-“İman edenlerin, Allah (c.c.) ı ve hak’den ineni zikr için, kalblerinin saygi ile yumuşaması zamanı hala gelmedi mi? (El Hadid-57/16) Mealındeki Ayeti kerimeyi okuyup tefsir etti.

Sonra öyle güzel bir konuşma yaptı ki, kendisini dinleyenleri ağlattı. Bunun üzerine cemaatten bir genç kalkıp Hasan El – Basri (r.a.) ye dedi ki:

-“Ey Muminlerin muttakisi.Yüce Allah (c.c.) benim gibi Fasık ve facir olanı tövbe ettiği zaman, tövbesini kabul eder mi ?”

Hasan el – Basri (r.a.):

-“Evet. Allah-ü Teala (c.c.) senin fısk ve fucurundan dolayı tevbe edersen tevbeni kabul buyurur.”

Utbetil ğulam ( k.s.) bu sözü işittiği zaman yüzü sapsarı kesildi ve vucudu ürperek şidetle titredi. Ve öyle bir çığlık attı ki bayılıp yere düştü. Kendine geldiği vakit, Hasan el Basri (r.a.) ona yaklaşarak şu beyitleri söyledi:

Ey Arşın Rabbına karşı gelen ası genç
Gürültülü cehennemdir hazırlanan asilere ,
Öfkesi çoktur tutulduğu gün nasiyeler,
Ateşe dayanabilirsen Allah(c.c.)’a asi ol,
Eğer dayanamazsan günahtan uzak ol,
Haberin yoktur, günahlara dalmışsın,
Nefse zayıf düştün kurtulmaya çalış sen.

Bunun üzerine Utbetil Ğulam (k.s.), büyük bir çığlık atarak gene bayılıp yere düştü. Kendine geldiğinde şöyle dedi:

-“Merhameti bol olan Allah (c.c.), benim gibi günahkarı bağışlarmı?”

Hasan El Basri (r.a.) dedi ki:

-“Günahkar olan kulun tevbesini ancak Allah (c.c.) kabul eder.”

Bunda sonra Utbetil Ğulam (k.s.) başını kaşldırıp Allah(c.c.)‘a üç çeşit dua etti.

1-“Ey Allah’ım, eğer tevbemi kabul buyurup, günahlarımı affettin ise, bana iyi bir anlayış ve ezberleme ihsan et.Ta ki Kur’an-ı Kerimden ve ilimden işittiğimi kavrayayım”

2-“Allah’ım, eğer tevbemi kabul ettin isen, bana öyle güzel bir ses ver ki, Kur’an-ı Kerim okuduğumda duyan olursa kalbi yumuşasın.

3-“Allah’ım bana helal rızık ver, beni ummadığım yerden rızıklandır.

Cenab-ı hak onun duasını kabul buyurdu.

Anlayışı ve ezberi arttı. Kuran-ı Kerim okuduğu zaman her kim işitirse tevbe ederdi.

Her gün evine iki pide ile bir tabak çorba konurdu, kimin koyduğu bilinmezdi. Bu hal ölüme kadar devam etti. İşte Allah(c.c.) a yönelenlerin hali budur. Zira Allah (c.c.) , iyi amel edenlerin mükafatını zayi etmez.

Mükaşafetil Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah(c.c.) Bizleri ve sizleri bu fani dünyada GEÇİRDİĞİMİZ KISA HAYAT BOYUNCA Gaflet’en uyanıp Tövbe eden ve tövbesinde samimi olan sevgili kulların Yüzü suyu hürmetine afv eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

Dünya’nın iç yüzü

27 Haziran 2008

dsc00626-beyaz-suyun-siyah-suyla-birlestigi-yer.JPG

Navale-SİPİ- Nusaybin

Dünya sevgisi:

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında dünya’yı sevenleri şöyle izah ediyor:

Bundan ötürüdür ki, Hadisi şerifte bildirildi:

-“Kiyamet günü dünyayı şöyle şöyle vaziyette ihtiyar bir kadın şeklinde getirirler.”

Onu gören herkes:

-“Senden Allah (c.c.) sığınırız.” Derler.

O zaman onlara :

-“Uğruna kendinizi helak ettiğiniz dünya budur.” Denir. Onu görenler, o kadar mahcup olur, o kadar utanırlar ki, bu mahcupluk ve utanmadan kurtulmak için ateşe atılmak isterler.

Bu rezalet şuna benzer:

Anlatırlar ki,

Padişah oğlunu evlendirmiştir. Oğlan o gece önce şarap içip, sarhoş olunca zifaf arzusuyla dışarıya çıktı. Odaya girmek istedi, yolunu şaşırdı ve saraydan çıktı. Yoluna devam etti.

Bir yere geldi, içinde kandil yanan bir ev gördü. Hanımının odasına geldiğini zannetti. İçeri girince insanların uykuda olduğunu gördü. Ne kadar seslendiyse de cevab veren olmadı. Uyuyorlar zan eti. Üstünde yeni bir örtü bulunan birini gördü. Gelin budur dedi. Onun yanında yattı. Üstünden örtüyü kaldırınca, burnuna güzel bir koku geldi.
Kendi kendine:

-“ Şüphesiz Gelin budur, çünkü çok güzel kokuyor” dedi.

Sabaha kadar onunla mübaşeret eyledi. Dilini onun ağzına koydu. Bir yaşlılık hisetti. Zanettiki, kendsine yakınlık gösteriyor ve üzerine gül suyu döküyor. Sabah olup, kendine geldiği zaman, etrafına bakındı.

Orası putperestlerin mezarlığı idi. Uyuyanlar ölüler idi. Üstünde yeni örtü olup, gelin sandığı ise, o yakınlarda ölmüş ihtiyar, çirkin bir kadındı.

O güzel koku öldüğü zaman bedenine sürdükleri güzel koku idi. Dili ile hisettiği yaşlılıklar ise, onun pislikleri idi. Kendine bakınca, yedi azasını (yanı bütün vucudunu ) pislik içinde gördü.

Ağzında ve boğazında onun ağzının suyundan bir acılık ve fenalık buldu. Bu rezalet ve, bu mahcubiyet ve pislik içinde gömülmüş halinden utanıp ölmek istedi. Padişah yahut askerleri almaya geldiklerinde, kendisini görür diye çok korktu.

O düşünceler içerisinde iken Padişah ve kumandanları onu aramaya çıktılar, ve onu bu pisliğin ve alçaklığın içinde gördüler. O ise, bu alçaklık ve rezaletten kurtulmak için yerin dibine girmek istedi.

O Halda yarın kiyamet günü dünyayı sevenler, dünyanın lezzet ve şehvetlerini bu şekilde görürler. Şehvet ve arzularının çokluğundan kalblerinde kalan eser ve izler, o kimsenin boğazında, dilinde ve bedenindeki pislikler ve acılıklar gibidir.

Hata ondan da fenadır. Çünkü öbür dünyadaki işlerin tamamı ve zorluğu örnekle anlatmaya gelmez. Fakat bu ruha ve kalbe olan utanma ve mahcubiyet ateşi denen ateşlerden, bedenin habersiz olduğunu gösteren basit bir numunedir.

Kimya-yi Saadet (İmami Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu kötü dünya lerrinden muhafeza eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dünya Sevgisi- 2

27 Haziran 2008

dsc06304-cag-cag-deresi-nusaybin-fuadyusufoglu.JPG

Şeşça’vi deresi Başı (Nusaybin)

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında Dünya sevgisi Hakkında birkaç misalla şöyle açıklama yapıyor:

1-Misal;

Dünyanın birinci Büyücülüğü şöyledir;

Kendini sana devamlı kalacak şekilde gösterir. Halbuki O haraket eder ve devamlı senden kaçar. Fakat Tedrici ve gayet yavaş haraket eder. Dünya kendisine baktığın zaman haraketsiz görünen ve fakat daima yürüyen bir gölgeye benzer.

Bilirsin ki, ömrün devamli gidiyor ve tedrici olarak her an biraz daha azaliyor.İşte o dünyadır, senden kaçiyor, sana veda ediyor (senden ayrılıyor), sen ise bunu anlamiyorsun.

2-Misal;

Büyülerden biri de, kendini sana veriyor şeklinde göstermesi, seni kendine aşık etmesi, seninle kalacağını, bir başkasına varmayacağını ima etmesidir. Halbuki sonra aniden sana düşman kesilir. Bu erkekleri aldatıp, kendine aşık eyleyen, sonra evine götürüp öldüren, zehirleyen zalim bir dul kadına benzer.

İsa (a.s.) keşfinde dünyayi ihtiyar bir kadın şeklinde görüp sordu:

-“Kaç kocan vardır?”

Dünya:

-“O kadar çok ki sayamam.” Dedi.

İsa (Aleyhisselam):

-“Öldüler mi, yoksa seni boşadılar mı?” buyurdu.

Dünya:

-“Hayır belki hepsini ben öldürdüm.”dedi.

İsa (aleyhisselam) bunun üzerine:

-“Bu ahmaklara şaşarım ki, diğerlerine ne yaptığını görürler de yine seni isterler, hiç ibret almazlar.” Buyurdu.

3-Misal:

Dünyanın büyülerinden biri de, dışını süsleyip, bela mihnetleri örtmesi, dışına, yüzüne bakan cahilleri aldatmasıdır. Çirkin yüzünü örten, ipekli ve süslü elbiseler giyen ihtiyar bir kadına benzer.

Uzaktan onu görenler ona aşık olurlar. Ama yüzünden örtüyü kaldırınca pişman olur, üzülürler. Onun rezilliğini görürler.Hadisi şerifte geldi ki:

-“Kiyamet günü dünyayı yeşil gözlü, dişleri dökülmüş ihtiyar, çirkin bir kadın şeklinde getirirler;

İnsanlar ona bakınca :

-”Allah(c.c.) korusun Bu nedir? Böyle rezil, böyle çirkin “derler.

Onlara denir ki;

-”Bu uğruna birbirinizi kıskandığınız, Birbirinize duşman kesildiğiniz, kan döktüğünüz, Sıla-i rahmi terk ettiğiniz, ona aldandığınız Dünyadır.”Sonra onu cehenneme atarlar.

Dünya der ki:

-”Ya rabbi, beni sevenler nerededir?”

Allah-u Teala(c.c.) onların da getirilip cahenneme atılmasını emreder.

4-Misal:

Bir kimse dünyada bulunmadığından önceki ezeli ve içinde bulunmayacağı atideki seneleri ve ezelle ebed arasındeki bu birkaç günü (kendi ömrünü) hesap ederse, dünyanın bir sefer yolu olduğunu, birinci menzilinin beşik, son konağının mezar ve bunun arasında kaç konak bulunduğunu anlar.

Her yıl, bir konak gibi;

her ay bir fersah (yaklaşık olarak altı kilometre) gibi;

her gün, bir mil gibi ve her nefes bir adım gibidir.

O ise durmadan yürüyor.

Kiminin bu yoldan bir fersahi kalmış, kiminin daha az, kiminin daha çok kalmış. O ise daima burada kalacakmış gibi gamsız ve düşüncesiz oturmaktadır. On sene sonra bile kendine lazım olmayacak şey’leri düşünmekle meşgul olur. Halbuki on güne varmaz, taprak altında olacaktır.

5-Misal:

Dünya işlerinden insanın karşılaştığı kendisine az görünür, bununla meşguliyetinin uzun sürmiyeceğini zaneder. Belki de işlerinin yüz tanesinden bir tanesi ortaya çıkar ve ömrü o işte geçer.

İsa (a.s.) buyuruyor:

-“Dünyayı arayan, deniz suyu içene benzer. Ne kadar çok içerse, daha çok susar, içer içer, nihayet ölür. Fakat susuzluğu, harareti eksilmez.”

Bizim Peygamberimiz (Aleyhi efdalüssalati ve ekmelüttehiyyat) buyuruyor:

-“Bir kimsenin suya girip, ıslanmaması mümkün olmadığı gibi, dünyada olup da ona bulaşmamak mümkün değildir.”(C.zühd,3 H. Rikak;2)

6-Misal:
Dünyayi sevenler, dünya işleri ile meşgül olup ahreti unutanlar; Gemide bulunup, bir adaya yanaşıp kaza-yı hacet ve taharet için dışarıya çıkanlar gibidir.

Kaptan, bağırır ve der ki;

-“Hiç kimse fazla kalmasın. Temizlikten başka bir şeyle meşgul olmasın. Gemi hemen kalkacak.”

Onlar adaya dağılırlar. Akıllı olanlar, çabucak temizlenip geri dönerler. Gemiyi boş bulup daha güzel ve uygun bir yer tutup oraya otururlar.

Diğer bir grup, adanın güzelliğine acayipliğine şaşar, kalırlar. Onu seyre koyulurlar. Ondaki çiçeklere, tatlı tatlı öten bülbüllere, etraftaki süslü çakıl taşlarına bakar kalırlar. Geri dönünce gemide rahat bir yer bulamazlar, dar ve karanlık yerde otururlar. Oranın sıkıntısını çekerler.

Diğer bir grup, yalnız bakmakla kalmayıp, o süslü güzel çakıl taşlarını, çiçekleri toplarlar, beraberinde götürürler; gemide yer bulmazla, dar bir yere sıkışır, kalırlar ve çok defa o çakıl taşlarını omuzları üzerinde taşırlar. Bir iki gün geçince o güzel renkler solar, kararır, onlardan nahoş kokular gelmeye başlar. Atacak yer bulamazlar. Pişman olurlar, onların yükünü ve sıkıntısını omuzlariyle çekerler.

Bir başka grup, adanın güzelliğine şaşar ve öyle kalırlar. Gemiden uzak kalıp gemiyi kaçırırlar. Kaptanın sesini duymazlar. Adada kalırlar. Böylece bazısı açlıktan ölür. Bazısını yırtıcı hayvanlar öldürür.

Birinci grup;

Takva sahibi mü’minlere benzer, sondakiler de kafirlere. Zira kendilerini, Allah-u Tealayı (c.c.) ve ahreti unutturlar. Bütün varlıklarını dünyaya verdiler.
Ayeti kerimede,

-“Ahrete nisbetle ,dünya hayatını daha çok sevdiler.” buyuruldu. (Nahl-107).

Aralarında bulunan iki gurup, asiler gibidir. İmanın aslını korudular, fakat dünyadan el çekmediler. Bir kısmi fakirlikten pay aldı. Bir kısmı çok ni’metler toplayıp, yükü ağır oldu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Tesala (c.c.) bizleri ve sizleri dünyanın büyüsüne aldanmayan ve Salih Amaller işleyen kullarından Eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Gaflet- 1

28 Haziran 2008

dsc00446-kasyan-fuadyusufoglu.JPG

 

Mansur bin Ammar (r.a.) öğüt verdiği bir gence şöyle der:

-“Ey genç, Gençliğin seni aldatmasın. Nice gençler vardır ki, tevbeyi erteler. Uzun uzun amellere dalar. Ölümü hiç hatırlamaz ve şöyle der:

-“Ben yarın veyahut yarından sonra tevbe ederim.”

O böyle Gaflet içinde olup tevbe etmeden ölüm meleği gelir kendini mezarda bulur. Kabir de ona, ne mal, ne hizmetçi, ne çocuk, ne anne ve ne de baba fayda verir. Bunlardan hiç birinden fayda bulamaz. Nitekim Allah-u Teala (c.c.) buyurmuştur:

-“O gün ne mal, ne evlat fayda verir, nede oğullar, Meğer ki Allah (c.c.) a tamamen salim bir kalb ile geleneler ola.”(Eş-şuara-88-89)

Ey Allah’ım, bize ölmeden önce tevbeyi nasıb et. Bizi gafletten uyandır. Peygamberlerin büyüğü olan Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in şefaatına bizi nail et.

Gerçek mü’minin sıfatı odur ki, saatı saatına, günü gününe tevbe eder. İşlediği günahlara pişman olur. Dünyanın malından geçimine yeter kadrine razı olur. Dünya ile meşgul olmaz. Daima ahiret ameli ile meşgül olur. Allah(c.c.) a İhlasla İbadet eder.

Alimlerden biri’ne sorulur:

-“Kul tevbe ettiği zaman tevbesinin kabul olup olmadığını anlar mı?”

Alim cevaben der ki:

-“Buna kesin bir hüküm verilmez. Ancak kabul olunduğuna dair alametler ve işaretler vardır;

1-Kul, kendini günahtan korunmuş görür, günaha meyl etmez.

2-Kalbinden sevincin uzaklaştığını, Allah (c.c.) ın her işine şahid olduğunu görür.

3-Hayır yapan kimselere yaklaşır, fısk içinde bulunanlardan uzaklaşır.

4-Dünya kazancından azını çok görür, ahiret için çok çalışsa da ona az görünür.

5-Kalbini Allah (c.c.)ın kendisine farz kıldığı hususlarla meşgül olduğunu görür.

6-Dilini kötü sözlerden muhafaza eder. Daima düşünür, yapmış olduğu günahlardan pişmanlık duyup endişe içinde bulunur.

Rivayet edilir ki;

Adamin biri çölde gayet çirkin bir suret görür:

-“Sen kimsin?” Der.

O da:

-“Ben senin çirkin amelinim “ der

Adam:

-“Senin gibi çirkin amelden nasıl kurtulunur.”

Çirkin amel ise şöyle cevab verir;

-“Benden, Resülullah (a.s.v.) a Selat-u Selam getirmekle kurtulunur. Nitekim, Resül-i Ekrem (Sellallahu aleyhi vesellem) buyurmuştur:

-“Bana selat-ü Selam getirmek, sırat köprüsünde bir nurdur. Kim ki, Cuma günü bana seksen defa selat getirirse Allah(c.c) Seksen yıllık günahını bağışlar.

Mükaşefa tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) Bizleri ve sizleri Her zaman Resulullah (Aleyhisselat-ü vesselam) Aşkıyla kendinden geçen Kullar hürmetine Af-vü Mağfiret eylesin. AMİN..

Fuad Yusufoğlu