Açıklama:
Bu sitedeki yazılardan "Fıkıh" kategorisine ait olanlarının tümü aşağıdaki alt guruplar altında toplanmıştır. Kırmızı başlıklar o alt gurupların etiketleridir. Altlarında ikişer tane en son yazılar bulunmaktadır. Bir etiket altındaki yazıların tümü için kırmızı başlıklara tıklamalısınız.

» Kelime- Şehadet

Halid bin Velid (Radiyallah-u Anhu)- 3

Seb’-ül Mesacid (Yedi mescidler) MEDİNE

Halid bin Velid (Radiyallah-u Anhu)- 3

Ben Resulullah (s.a.v.) a gitmek için toparlanırken;

-“Acaba oraya giderken bana kim arkadaş olabilir.”

Diye düşünüyordüm.

-“Yolda Safvan bin Ümeyye (r.a.) ye rastladım. Vaziyeti ona anlattım. O teklifimi redetti. Daha sonra İkrime bin Ebû cehil (r.a.) e rastladım. O da aynı şekilde davetimi red edince evime gittim.”

Hayvanıma binip Osman bin Talha (r.a.) nın yanına gittim.

-“Ona da aynı şekilde, Müslüman olmak üzere, hazret-i Peygamberimiz (s.a.v.) e gideceğimizi, kendisinin de gelmesini söyledim.”

Tereddütsiz kabul etti.

-“Ve ertesi günü seher vakti beraberce yola çıktık. Hadde denilen yere vardığımızda Amr bin As (r.a.) ile karşılaştık. O da Müslüman olmak için Medine’ye geliyordu. Hep beraber medine’ye vardık. Elbisemin en güzelini giyip Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) le görüşmeye hazırlandım.”

O sırada kardeşim Velid (r.a.) geldi ve;

-“Acele et. Çünkü Peygamberimiz (Sallallahu alayhi ve sellem) e sizin geldiğinizi haber verilmiş ve O’da çok sevinmiştir. Şimdi sizi bekliyor.” Dedi. Ben de acele ile O Yüce Peygamber (s.a.v.) in huzuruna vardım.

Selam verdim;

-“Allah’dan başka ilah olmadığına ve senin de Allah’ın Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.” Dedim.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Sana hidayet eden, doğru yolu gösteren Allah’a hamd olsun.” Buyurdu.

Sonra günahlarımın affı için Allah-u Teâlâ’ya duâ etmesini istedim.

Benim için duâ etti

Ve;

-“İslamiyet, kendisinden önce işlenmiş olan günahları kesip atar.” Buyurdu.

Diğer iki arkadaşım da Müslüman oldular.

-“Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bana kendi evinin yanında bir yer verdi. Beni savaşta hep süvari birliklerinin başına kumandan tayin etti. Daha sonra Mekke’de iken gördüğüm ruya’yı Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) e anlattım.”

O da;

-“Görmüş olduğun o ferahlık yer, Allah-u Teâlâ’nın, seni müşriklikten İslamiyet’e erdirmesidir.” Buyurdu.

Hazret-i Halid bin Velid (r.a.) in Müslüman olması hicretin sekizinci yılında oldu. Müslüman olduktan sonra Medine’de yerleşti.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Halid bin Velid (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mikdâd bin Esved (Radiyallah-u anh)- 6

Kuba camisi (Medine-i Münevvere)

Mikdâd bin Esved (Radiyallah-u anh)- 6

Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.) tekrar sordu;

-“Fakat o adam benim kolumu kesmiş, ondan sonra da Kelime-i Şehadet getirmişti. Böyle olduğu halde O’nu öldürmeyeyim mi?”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) O’na tekrar şu cevabı verdi;

-“O’nu öldürme! O’nu kelime-i Şehadet getirdikten ve böylece Müslüman olduktan sonra öldürecek olursan, O’nun şehadetten evvelki haline dönersin, O’da senin öldürmeden evvelki haline döner.”

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.) i çok severdi. O’nu kendi amcasının kızı Hazret-i Dıbâa (r.anha) ile evlendirmiştir. O, hayatının bir kısmını Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte geçirmiştir.

Bu hususta rivayet ettiği bir hadis-i şerif, O’nun bu halini tasvir etmektedir.

Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.) buyurdu ki;

-“Bir gün iki arkadaşımla birlikte, yorgunluk ve açlıktan gözlerimiz kararmış, kulaklarımız sağırlaşmıştı. Eshab-i Kiram (r.anhüm) dan bir kaçına müracaat ettik. Fakat kendilerinde ikram edecek bir şeyleri bulunmadığı için bizi kabul etmediler.”

Biz de kalkıp;

-“Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) a gittik. Bizi alarak hâne-i seadetine (Mübarek evine) götürdü.”

Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize bakarak;

-“Bunları sağınız da aranızda taksim ediniz!” buyurdu.

Biz, hergün bu keçileri sağar, keçilerin sütünü aramızda taksim eder, kendi payımızı içer, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in hissesini de saklardık.

-“Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem), geceleyin gelir, uyuyanları uyandırmayacak bir şekilde uyanık olanlara selam verir, namaz kıldığımız yerde namazını kılar ve ondan sonra da sütünü alıp içerdi.”

Bir gece şeytan bana musalat oldu ve bana dedi ki;

-“Ey Mikdâd! Bu gece Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) Ensar (r.anhüm) ın evine gidecek, onlar O’na türlü ikramlarda bulunacaklar. O’nun da bu sütü içmeye ihtiyacı kalmayacak. O alde sen şu sütü içiver!”

Bu sözler, içimden bir türlü çıkıp gitmedi. Nihayet ben de kalkıp Resulullah (s.a.v) için ayırdığımız hisseyi içtim.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Mikdâd bin Esved (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

» Namaz

Dinde kırk Esas: Namaz- 8

Bore Veysike (Şeş Ça’vi deresi başı) NUSAYBİN

Dinde kırk Esas: Namaz-8

Üçüncü Esas:

Namazda muhafaza edilmesi gereken esaslardan üçüncüsü, namazın ruhunu muhafaza etmendir.

Namazın ruhu, ihlas, namazın tümünde kalb huzuru ve namaz kılarken kalbin namazın manaları ile muttasıf olmasıdır. Rükû ve secdeyi ancak kalbinin zahiri haraketine uygun olarak huşu içinde iken edâ edersin.

Zira esas maksad bedenin huşu ve (Hudu’u) değil kalbin hudu’u ve huşuudur. Sen “Allahü Ekberr” (Allah her şeyden büyüktür.) dediğin zaman kalbinde ondan büyük bir şeyin bulunmaması gerekir.

Ve “Yüzümü Allah’a yöneltim” dediğinde de tam manası ile Allah’a yönelmeli ve bütün varlığınla Allah’tan başkasından yüzünü çevirmelisin.

“Elhamdülillah” dediğinde kalbin Allah’ın ni’metlerine karşı olan şükür ve ni’metlerine olan şükrün sevinci ile dolmuş olmalıdır.

“Ve iyyake nestei’n” (Ancak senden yardım taleb ederiz.) dediğinde de, kendi za’fın ve aczinin şuuruna ermelisin ve ne senin ne de senden başkasının elinde hiçbir şey bulunmadığını idrak etmelisin.

Sen Namaz kılarken, namazın evvelinden sonuna kadar kalbini namaza bağlaman için nefsinle savaş.
Zira kişi namazında ancak namazdan anladığı kadar sevab alır. Eğer namaz kılarken kalbini namaza bağlıyamiyorsan (Ben seni ancak böyle olduğunu zan ederim)

Öyle ise bak, eğer Gaflet içinde geçirdiğin mikdar iki rek’at farz kadar ise, namazını iade etme, fakat iyi bil ki nafile namazlar, farz namazlarını telafi eder.

Binaenaleyh kalb huzuru gelinceye kadar iki rek’at kadar nafile kıl, gaflet ziyadeleştikçe nafile namazlarını fazlalaştır.. Taki, kalbın huzura kavuşsun.

Allah’ın nafile namazlarının farz namazlarının telâfisi olması hususunu senden kabul buyurması sana olan rahmetidir. İşte bunlar namazda riayet edilmesi gereken esaslardır.

Dine kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Dinde kırk Esas: Namaz- 7

kasyan ziyareti (Navale)

Dinde kırk Esas: Namaz-7

İkinci Esas;

Namazada önemle riayet edilmesi gereken hususlardan ikincisi namazın sünnetlerinin, zahiri amelleri, zikirleri ve tesbihlerini itina ile yerine getirmektir.

Ta ki bütün sünnetleri ve adabı, bedenle yapılan zahiri haraketleri ile namazı edâ etmiş olasın.

Namazda işlenenlerden her birinde bir sır ve onun kalbe tesiri vardır. Nasıl ki, zahirir temizliğin kalbe olan tesirine işaret ettik.

Ancak bunların kalbe olan te’siri daha çok kuvvetlidir. Biz bunları kısa olarak açıkladık. Onun tefsilatı uzar.

Sen bunları yerine getirdiğinde(Esrarını bilmesen de bile) faydasını görürsün. İlacı içen kimse, ilacın hangi maddelerden yapıldığını (terkibini) ve ilacın hasyalığı ile olan munesebetini bilmediği halde ilaçtan faydalandığı gibi,

Bil ki Ey okuyucu;

Şübhesiz namaz, bütün mahlûkatın Rabbisi olan Allah’ın şekillendirdiği bir surettir.

Allah (c.c.) hayvanı suretlendirdiği gibi namaz’ı da suretlendirmiştir. Namazın ruhu, niyet, ihlas ve kalb huzurudur. Namazaın bedeni, görünen amellerdir.

Namazaın asıl azaları erkânlar, kemal azaları da ekrânların haricindeki kısımlardır. İhlas ile niyet namazda “ruh”, kıyam ile kuud ise beden mesabesindedir.

Ruku, sucud, baş, el ve ayak karşılığıdır. Ruku, sucudu iyi yapmak, güzel bir şekilde sükün içinde eda etmek azaların, şekillerinin ve renklerinin güzelliği mesabesindedir.

Namazda zikirler ve tesbihler, kulaklar gözler ve onlardan başka, başta ve diğer organlarda bulunan duyu organları yerini tutarlar.

Namazda zikirlerin anlamlarının bilinmesi ve kalb huzuru içinde bulunmak, duyu organlarındaki duyma kuvveti mesabesindedir. İşitme, görme, koklama, tatma ve tutma kuvvetlerinin kendi organlarında bulunduğu gibi

Ve bil ki;

Namazın aslı, ta’zim ve ihtiramdır. Namazın adabını ihmal etmek ta’zim ve ihtirama zıttır.

Devam edecek…

Dine kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

» Zekât

Zekat- 13

Kasyan şelalesi (Nusaybin)

Sadaka vermenin Fazileti;

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Bir hurma bile olsa sadaka veriniz. Çünkü fakiri canlandırır ve suyun ateşi söndürüp yok ettiği gibi günahları yok eder.”

İsa Aleyhis selam buyurdu;

-“Dilenciyi ümidsiz eden, yahut kapısından kovanın evine, melekler yedi gün uğramaz.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) iki işe kimseye bırakmaz, kendi eliyle yapardı. Fakire sadakayı kendi eliyle verirdi. Gece abdest suyunu kendi koyardı ve üzerini örterdi.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve selem Buyurdu ki;

-“Bir müslümana elbise yapan, o elbise onun sırtında durduğu müddetçe, Allah-u Tâlâ’nın hıfzında (korumasında) olur.

Hazreti Aişe anamız (radiyallahu anha) elli bin altın sadaka verdi ve eski gömleği yamalayıp giydi.

İbni Mesud (r.a.) buyuruyor ki;

-“Bir kimse yetmiş sene ibadet etti. Sonra öyle bir günah işledi ki, ibadetleri yok oldu. Sonra bir fakire uğradı ve ona bir dilim ekmek verdi. Onun o günahı afv edildi ve yetmiş senelik ameli de kendisine verildi.”

Lokman Hekim (a.s.) oğluna;

-“He ne zaman bir günah işlersen, arkasından sadaka ver ve tevbe et.” Derdi

Abdullah Bin Ömer (r.a.) sadaka olarak şeker verirdi ve derdi ki;

-“Allah-u teâlâ buyuruyor: Sevdiğiniz (mal) den infak etmedikçe iyilerden olamazsınız.” Ali-i İmran Suresi ayet- 92 ‘Allah-u Teâlâ biliyor ki, ben şekeri çok seviyorum.”

Hasan-i Basri (r.a.) bir köle satıcısını güzel bir cariye ile gördü, Buyurdu ki;

-“iki dirheme satarmısın?”

Satıcı;

-“Hayır .” dedi.

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ, bu cariyeden çok daha güzel olan Cennet hurilerini iki hurma tanesine satıyor.” Yani sadaka verene veriyor.

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri sadaka veren Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Zekât- 12

geliye Şam-e Ziyareti (Nusaybin)

ALTINCI VAZİFE:

Minnet etmemelidir. Yani yaptığı iğiliğe karşılık beklememelidir. Minnetin aslı cahillikten
Fakire iyilik ettiğini, ona bir nimet verdiğini, fakirin kendi eli altında olduğunu zanneder.

Böyle sanmasının alameti, fakirin kendisine fazla hizmet yapmasını, işini görmesini, önce selam vermesini ve her şeyde daha çok hürmet etmesini beklemesidir.

Eğer bir kusur ederse ona önceden yaptığı iyiliği çok görüp ve hatta,

-“Ben ona şöyle iyilikte bulundum,”der. Buda cahilliktendir. Hakikatte ise fakir ondan zekat kabul etmekle ona iyilik etmiştir.

Kalbini cimrilik pisliğinden temizlemiştir. Eğer hekim kendisini bedava tedavi etse, ona minnet eder.

Çünkü o para vermek istemiyor ve helakini istiyor. Elindeki zekat malı da haelakıia ve kötülüğüne sebep olur.

Bir fakir sebebiyle temizlenip kurtulunca, ona yalvararak zekat vermesi icap eder.

Bir diğeri de, peygamber efendimiz (sallalahü aleyhi ve sellem) buyuruyor:

-“Sadaka önce Alahü Teâlâ’nın lütuf eline, sonra fakirin eline düşer.’’

Demek ki, zekâtı hakikatte Allahu Teâlâ’ya veriyor ve fakir bunu almakla Allah-u Teâlâ‘nın vekili oluyor. O halde yalvararak fakire vermelidir, başına kakarak değil. Zekatın hakikati hakkında üç sırrı öğrendikten sonra başa kakmanın cahillik olduğu anlaşılır.

Minnetten, başa kakmaktan kaçmak, kurtulmak için geçmiş büyükler o kadar illeri gitmişlerdir ki, fakirin huzurunda ayakta durup, tevazu ederek. Büzülerek ona zekatı takdim etmişlerdir.

Sonra da,

-“Bunu benden kabul et.” diye yalvarmışlardır. Bazılarıda elini alttan tutup, para yukarı gelmek üzere fakire uzatmışlar ve fakirin elinin üstte kalmasını etmişlerdir. Çünkü,’’Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır.’’, buyurulmuştur.

Zekatı yalvararak vermek yakışır. Hazret-i Aişe ve ümmü seleme (Radıyallahü anhüma) bir fakire bir şey gönderdiler ve

-‘’Nasıl dua edeceğini unutma’’, diye gönderdikleri kimseye tenbih ettiler.

Çünkü her duaya bir duaya karşılık vermeliler ki, karşılık akım kalsın ve sadaka hâlis olsun. Fakirden dua istemeye uğraşmazlardı ki, bir iyilik temin ettim diye akıllarına gelmesin. Hakikatte iylik yapan fakir olmuştur. Çünkü, seni bu yükten, bu düşüncelerden kurtardı.

YEDİNCİ VAZİFE:

Malından iyi, güzel ve helal olmanı vermelidir. Çünkü şübheli olan ibadete layık olmaz. Allah-u teâlâ temizdir, ancak temizi kabûl eder.

Allah-u Teâlâ buyurdu;

-“Alçak ve aşağı şeyden nafaka vermediği kasd etmeyin. O aşağı şey’i size verseler almazsınız.

Kendinizin göz yummandan alıcısı olmadığınız âdi şeyleri sadaka olarak vermeyiniz.” Bakara suresi Ayet- 267

Bir kimse misafirin önüne kötü bi,r şey koyarsa, onunla alay etmiş veya ehemmiyet vermemiş olur. Ya en fenasını Allah-u Teâlâ’ya vermek ve en iyisini O’nun kullarına vermek nasıl caiz olur? En kötü vermenin işareti, kötülükle vermeleridir.

Kalbe iyi gelmeden verilen sadakanın kabul olmayacağından korkulur.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;

-“Bir dirhem gümüş sadaka verir ve binlerce dirhemden kıymetli olur. Bu da, en iyisini vermek ve seve seve vermekle olur.

Devam edecek…

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri sadaka veren Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

» Oruç

Oruç- 13

Kasyan şelalesi (Navala sip-i)

Orucun sünnetleri altıdır:

1- Sahuru geciktirmek,
2- İftarı acele ve hurma veya su ile etmek,
3- Öğleden sonra misvak kullanmamak,
4- Sadaka vermek, yemek vermek,
5- Çok kur’an-i Kerim okumak,
6- Bilhassa kadir gecesi’nin içinde bulunduğu Ramazanın son on günü itikâfta olmak

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bu on günde yatağını dürer, ibadet elbisesini giyerdi. Ehl-i beytinden ibadetten baş kaldıran olmazdı.

Kadir Gecesi, Ramazanın ya yirmi birinci, ya yirmi üçüncü, ya yirmi beşinci veya yirmi yedinci gecesidir. Yirmi yedinci gece olsa, daha kuvvetlidir.

En iyisi bu on gündeki İTİKÂFİ devamlı yapmaktır. Eğer devamlı itikaf yapacağım diye adak yaptıysa, kazâ-yı hâcetten başka bir sebeple dışarı çıkmaması ve abdest alma zamanından fazla orada kalmaması lazımdır.

Cemaze namazı, hasta ziyareti,şahidlik yahut abdestini yenilemek için dışarı çıksa, itikâfi kesilmiş olur. Mescide elini yıkamak, yemek ve yatmakta bir sakınca yoktur. Kazâ-yı hâcetten dönünce niyetini yenilemelidir.

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Oruc’un Farz ve sünnetlerine riayet eden Ve orucunu bi hakkan tutan Salih kullarından eylesin. Amin.
Fuad Yusufoğlu

Oruç- 12

Kasyan dağları (Nusaybin)

Orucun farzları;

Orucun farzları altıdır:

1-Ramazan ayının ilk gününü aramaktır.

Yirmi dokuz veya otuz gün olduğunu ancak bununla anlayabilir. Âdil bir şahidin sözüne güvenilir. Bayram için ise iki Şâhidden az olmaz.

Doğru sözlü olduğunu bildiği bir kimseden hilali gördüğünü duyunca, oruca başlamsı farz olur. İSTERSE KADİ O KİMSENİN SÖZÜYLE HÜKMETMİŞ OLMASIN. On altı fersahlık (yaklaşık olarak 100 km.) uzaktaki bir başka şehirde yeni ay görmüşlerse, burada olanlara, yani ayı görmeyenlere oruç farz olmaz. Mesafe bu kadardan az olursa oruca başlamaları farz olur.

2- Niyettir.

Her gece niyet etmek lazımdır. Hatırına, bunun Ramazan oruc’u olduğunu, farz olduğunu ve farzı edâ ettiğini getirmelidir.

Bunu hatırlayan müslümanın kalbı niyetsiz olmaz. Şübheli gecede (Şaban ayının otuzuncu yahut Ramazan’nın birinci gecesi iyi bilinmezse):

-“Ramazan ayı gelmiş ise niyet ettim oruç tutmaya.” Dese,

Bu niyet doğru olmaz. Şübhesini, sözüne güvendiği bir kimsenin sözü ile giderinceye kadar bu niyet olmaz. Son gece is caizdir. Evet bu da şübhelidir ama, esas olan Ramazanın henüz geçmemiş olmasıdır.
Bir kimseyi karanlık bir yerde bıraksalar, düşünce ve gayretiyle vakti bulmaya çalışırsa ve buna göre oruç tutsa doğru olur.

Geceden niyet etse ve niyetten sonra imsaktan önce bir şey yese niyeti bozulmaz. Hatta, hayzının kesileceğini anlayan kadın, niyet etse ve sonra hayızı kesilse, ORUCU SAHİH OLUR.

3- Bile bile vücudun içine hiçbir şey sokmamaktır:

Kan aldırmanın, sürme kullanmanın, kulağın için bir şey sokmanın, zekeri ucuna pamuk koymanın zararı yoktur. Çünkü iç dediğimizde bir şeyler olmalıdır. Beyin, karın, mide mesâne gibi.

İstemiyerek vucuduna bir şey girse, Mesele uçan bir sinek, veya yoldaki toz, yahut boğazına kadar ulaştırdığı abdest suyunu yutsa, orucu bozulmaz. Ama sabah olmamıştır veya akşam olmuştur zanederek yese, sonra sabahtan sonra veya akşamdan önce yemiş olduğunu anlasa orucunu kazâ etmesi lazımdır.

4- Hanımıyla cima’ etmemektir:

Eğer hanımıyla guslü icabettirecek kadar oynarsa, oruç bozulur. Fakat oruçlu olduğunu unutmuşsa bozulmaz. Gece cima’ etse, sabahtan sonra yıkansa câizdir.

5- Hiçbir şekilde kendisinden meni çıkmasını istememektir:

Cima’ etmeden hanımıyla oynasa, genç olsa ve meni gelme korkusu bulunsa, meni gelse orucu bozulur!

6- Zorla kusmamaktır:

İstemeyerek kusarsa, orucu bozulmaz. Nezle veya başka bir sebeple, boğazında kalmış suyu çıkarıp atsa zarar vermez. Çünkü bundan kaçınmak zordur. Ancak o su, ağzına gelse ve sonra yutsa orucu bozulur.

Devam edecek…

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri ORUCUNU Bİ HAKKAN tutan Salih kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

» Hac

Hac’dan alınacak ibretler

Navala sipi (kasyan dağları)

Hac’dan alınacak ibretler;

Hac’dan alınacak ibretler şöyledir: Bu yolculuğa, bir bakımdan ahret yolculuğuna benzetmişlerdir. Çünkü bu yolculuktan maksat hâne, yani Kâbe’dir.

Ahret yolculuğunda maksat ise kâbe’nin sahibidir. O halde, bu yolculuğun hazırlık ve hallerden, o yolculuğun hallerini akla getirmelidir.

Çoluk çocuğuna ve dostlarına Allah’a ısmarladık dediği zaman, bunun son nefesteki ayrılığa benzediğini düşünmelidir. Önce kalbi bütün bağlantılardan kurtarıp evden çıktığı gibi, ömrünün sonunda da böyle olacağını, yolculuk kolay gelse de, kalbin her şey’den ayrılacağını bilmelidir.

Yolda yemek için her türlü yiyecek aldığı gibi ve sahrada eziyet çekmemek için her ihtiyatı gözettiği gibi, Kıyamet sahrasının daha uzun ve tehlikeli olduğunu aklına getirmelidir.

Orada azığa ihtiyaç çoktur. Bu azığı tedârik etmelidir. Çabuk bozulan şeylerin bozulacağını ve işe yaramıyacağını bildiği için yanına almadığı gibi, riya ile karışmış olan her tâatın de ahret azığı olamıyacağını anlamalıdır.

Deveye (bineye) binip yürüdüğü zaman tabutu hatırlamalıdır. Çünkü, o yolculukta muhakak tabuta binme zamanı gelecektir. Bu yolculuğun o yolculuğa azık olması lazımdır.

Kâbe’ye yaklaşıp elbisesini çıkardığı zaman ve bir beyaz kumaş olan “ihrâmi” giydiği zaman, kefeni hatırlamalıdır. Çünkü o yolculuğun elbisesi de, bu dünyanın elbisesine uymayacaktır.

Ali Bin Hüseyin (r.a.) ın ihram giyerken yüzü sararır, vucudunu titreme alırdı. Ve “Lebbeyk” diyemezdi.

-“Niçin Lebbeyk diyemiyorsun?” dediklerinde

Ali Bin Hüseyin (r.a.);

-“Lebbeyk dersem, korkarım ki, Lebbeyk ve Sa’deyk kabul edilmez derler.”

Bunu dedi ve deveden düşüp, kendinden geçti.

Ahmed ibn Ebilhavari (r.a.) Ebu Süleyman-ı Darani (r.a.) ın müridi idi. Anlatır ki;

-“Ebu Süleyman (r.a.) o zaman Lebbeyk diyemeyip bayıldı. Bir mil gitikten sonra kendine gelince

Buyurdu ki;

-“Allah-u teâlâ (c.c.), Musa Aleyhis selam’a vahiy gönderip; ‘Ümmetinin zalimlerine söyle, ismimi dillerine almasınlar, beni anmasınlar. Çünkü beni ananı ben de anarım, eğer Zalim olursa, onu la’netle anarım.”Buyurdu.

Yine Ebu Süleyman-i Darani (r.a.) buyurdu ki;

-“Duydum ki, hac nafakası sübheli olup, lebbeyk diyene: Elinde olanları sahiblerine vermeyince Lebbeyk ve sa’deyk’ın kabul edilmez. Derler.”

Bir kimsenin bundan ibret yolunu anlayabilmesi için haccın ibret ve düşündürdüklerinden bu kadarını anlattık. Bu işte anlayışın temizliği, arzunun çokluğu ve uğraşmanın fazlalığı miktarınca böyle manalar herkese gösterilir ve her birinden nasibini alır. İbadetinin canlılığı bununla olup, sûretten uzak olur.

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hac farizesini zamanında yapan Salih kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Hac’cın inceliklerin sırları- 2

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Haccın inceliklerin sırları- 2:

İşte, Müslümanlar bu şevk ve arzu sebebiyle çoluk çocuğunu, malını ve vatanlarını bırakıp, sahralardaki tehlikelere katlandılar ve kula yakışır şekilde o huzura çıkmaya yüz döndüler.

Bu ibadetle kendilerine, akılların almayacağı işler emredildi. Şeytanı Taşlamak! Sefâ ve Merve arasında koşmak gibi. Bunun de sebebi, aklın erebildiği ise nefsin de yakın olmasıdır.

Çünkü her işi ne için yaptığını bilmek ister. Zekatta fakirlere iyilik, namazda âlemlerin yaratıcısının karşısında küçülmek, oruçta nefsin isteklerini ve şeytanın askerini kırmak olduğunu bilir.

Tabiatı icabı akla uygun hareker etmesi mümkündür. Halbuki, kullukta en yüksek derece, kalbinde en ufak bir uygunsuzluk meydana gelmeden, yalnız emre uyarak iş yapmaktır.

İşte taş atmak ve sa’y etmek, yalnız kulluk etmekten başka bir şey değildir. Bunun için Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) hac hakkında ve bilhassa lebbeyk hakkında;

-“Hac için, doğru olarak kul ve köle gibi davran.” Buyurdu.

Bunun kulluk ve kölelik diye isim verdi. Bu gibi işlerden maksadın ne olduğunu merak edenler, işlerin hakikatından haberdar değildir. Çünkü bundan maksat, maksatsızlık; bundan haber, habersizliktir. Kulluk ancak böyle anlaşılır. Kul yalnız emrolunduğuna bakar.

Aklın ve yaratılışın bundan başka bir nasibi yoktur. Hatta kendini tamamen aradan çekmelidir. Çünkü saâdeti, yokluğundan ve nasibsizliğindendir. Böylece kendinden, Hak’dan ve O’NUN EMRİNDEN BAŞKA BİR ŞEY KALMAZ.

Devam edecek…

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hac farizesini zamanında yapan Salih kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu