‘Allahın veli kulları’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-u Kerhî (k.s.) bir bayram arifesi camiye giderken cami avlusunda oynayan çocukları görür. İçlerinden bir küçük kız mahzun bakışlarla diğer oynayan çocuklara bakmaktadır.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin dikkatini çeker:

-”Kızım niye sen de arkadaşların gibi oynamıyorsun” der .

Küçük kız ağlamaklı bir sesle:

-”Ben oynarsam elbiselerim kirlenir, yıkayacak ne annem, yeni elbise alacak ne de babam var.”

Maruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri küçük kızın elinden tutup o zamanın zengin tüccarlarından Sırrı-yı Sekati’ye (k.s.) götürür.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerini görünce hemen ayağa kalkar.

-”Buyurun efendim ne emriniz varsa yerine getirmeye hazırım” der.

Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri, ona küçük kızı göstererek;

-’‘Ya Sırrı bu kız yetimdir; yarın bayram, giyecek yeni bir elbisesi yok. Ona bir elbise dikebilir misin?” der.

Sırrı-yı Sekati (k.s):

-“Baş üstüne efendim.” der ve en güzel kumaştan küçük yetim kıza bir elbise dikmeye başlar.

Bayram sabahı Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri kızı alıp Sırrı’nın dükkânına gider.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) onları kapıda karşılar.

-”Buyurun efendim elbise hazır” der.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri bu harakete çok sevinir ve ellerini açıp:

-”Ya Rabbi Bu kulunun kalbinden dünya sevgisini çıkar” diye dua eder.

Maruf-u Kerhi (k.s.) daha oradan ayrılmadan Sırr-ı Sekati’de bir garip haller olur. Aradan çok kısa bir zaman geçmeden;

Sırr-ı Sekati (k.s.) sanki bir ruya’dan uyanır gibi kendi kendine düşünür:

-”Benim bu kadar malım, mülküm var hâlâ terzilik yapıyorum. Vallahi, yemin olsun bütün malımı muhtaç olan fakirlere dağıtacağım.” diyerek bütün malını fakirlere dağıtır.

Hemen Tevbe-i nasuh ederek büyük mutasavvuf âlimi olan Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerine talebe olur. Aradan uzun seneler geçer Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin vefatından sonra onun yerine geçer. Zamanla talebeleri çoğalır etrafa yayılır.

Sırrı-yı Sekati hazretleri (k.s.) nin Talebeleri onu hep ağlarken görürler.

Ona çok yakın bir talebesi sorar:

-”Efendim! biz bu kadar sene senin yanındayız,  seni hep ağlarken görüyoruz bunun sebebi hikmetini bize söyliyebilir misiniz?” diye sorar .

Talebelerinin ısrarlarına cevaben:

-”Ben bir gün ‘Elhamdülillah’ dedim. Keşke bu ‘Elhamdülillah’ kelimesini söylemeseydim diye tam otuz yıldır ağlıyorum Allah’tan (c.c.) beni affetmesi için dua ediyorum” dedi.

Talebeleri daha çok hayret etti.

-”Efendim ‘Elhamdülillah kelimesi Allah’ı zikir etmektir bunda bir şey yoktur ki” dediler.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri şöyle anlatmaya başladı:

-“Ben Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin talebesi olmadan evvel çok zengindim.Yaz aylarından bir gün öğleleyin  Evde istirahat ediyordum.

Kapımı çalan bir kişi:

-”Ya Sırrı pasajda yangın çıkmış, yangın dükkânlarına doğru gidiyor.” dedi.

Ben de alelacele  evden çıktım. dükkanlarımın akibetini öğrenmek için acele ediyordum.

Yolda bana rastlayan bir başka kişi:

-”Ya Sırrı, bütün dükkânlar yandı, yangın tam senin pasajına gelince söndü” dedi.

Ben de o zaman gayri ihtiyari ‘Elhamdülillah’ dedim.

Şimdi ise o mübarek zat olan Ma’ruf-i Kerhi’nin (k.s.) talebesi olduğumdan günden beri düşünüyorum, ve kendi nefsime diyorum ki; benim dükkânlarım yanmadığı için Allah’a hamd ederek Elhamdülillah’ dedim. Demek ki o zaman kendimi tek düşünerek müslüman kardeşlerimin zararını düşünemedim” diye tekrar ağlamaya başladı.

Talebeleri de onunla beraber ağlamaya başladılar.

Ve şöyle dediler:

-“Allah’ı zikir maksadıyla bir kelimeyi manasını düşünmeden söylemiş ve 30 yıldır ağladığı halde hâlâ unutamamış. Bu kadar günahlardan sonra, bizim halimiz ne olacak?”

<<<Sırrı-yı Sekati (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli; Yüksek ver’a sahibi olan bu mübarek zatlar hürmetine afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ nehri  Hafka Çino (şelale)

Yeryüzünde dört kısım evliya vardır:

Birincisi:

Kendisi Allah (c.c.) evliyası olduğunu bilir, onun etrafındaki insanlar da veli olduğunu bilir.

İkincisi:

Kendisi Allah’ın evliyası olduğunu bilir, onun etrafındaki insanlar onun veli olduğunu bilmez.

Üçüncüsü:

Kendisinin veli olduğunu bilmez. Etrafındaki insanlar O’nun veli olduğunu bilirler, bir şeyler sezerler.

Dördüncüsü:

İnsanlar veli olduğunu bilmez Kendisi de veli olduğunu bilmez.Yalnız Allah (c.c.) bilir. Onun için kapımıza gelen insanlara karşı hoşgörülü olmamız gerekir.

Büyüklerimiz buyurmuşlardır ki:

-“Her kimi görürsen Hızır bil, her geceyi Kadir gecesi bil.”

Misafir (k.s.) isminde Allah’ın (c.c.) bir evliyası vardı. Çoğu zaman ailesinden ayrı inzivaya çekilir, günlerce tek başına Allah (c.c.) a ibadetle meşgul olurdu. Bir gece ansızın eve gelir,

Hanımına şunları söyler:

-“Hanım bu gece her kim ailesiyle ilişkiye girerse Allahu Teala (c.c.) Hazretleri onlara salih veli çocuklar nasip eder.”

Hanımı ona itiraz eder.

-“Bahil olma, bu bana söylediklerini halka da söyle. Evin damına çık, herkese seslen.”

Misafir (k.s.) dama çıkar:

-“Ben binitimi hazırladım, her kim binitini hazırlarsa binsin.” diye nidâ eder.

Rivayet edilir ki:

O sese icabet edenlere Allah (c.c.) o gecede kırk evliyayı ana rahmine halk etti.

Aradan zaman geçmiş, Misafir (k.s.) ın hanımı hamile kalmış, Allahın sevgili kullarından Seyyah birkaç velî seyahat hâlindeyken, Misafir’in (k.s.) köyüne uğramışlar. Evlerinin önünden geçerken bakmışlar ki: Misafir (k.s.) hanımı hamile, evinin önünü süpürüyor. Hanımının yanından geçerken hafif bir sesle:

-“Esselâmun Aleykum.” Diyerek  yollarına devam ederler.

Aradan zaman geçer;

Misafir (k.s.) ın hanımı doğum yapar. Doğan çocuğa ADE’ ismini verirler

Dört beş yıl sonra Seyyah olan Allah’ın (c.c.) evliyaları tekrar Misafirin (k.s.) köyüne uğrarlar, manevî nazarlarla etraflarına bakarlar, görürler ki dört beş yaşında oğlan bir çocuk arkadaşları ile oyun oynuyor. Hemen tanımışlar,

Çocuğun Yanına gidip:

-“Esselâmun Aleykum.” demişler.

Henüz çocuk yaşta olan Ade’ bin Misafir (k.s.):

-“Aleykümesselâm, Aleykümesselam.” diye cevap vermiş.

Seyyah olan Allah’ın evliyaları çocuğa:

-“Biz sana bir sefer selâm verdik, sen ise selamımıza iki sefer cevap verdin. bunu sebebi hikmeti nedir?” diye sorarlar.

Henüz çocuk yaşta olan Ade’ bin Misafir (k.s.):

-“Şayet İsa (Aleyhisselam) hürmetine edepsizlik olmasaydı, ben anamın karnında iken, sizler köyümüzden geçip, anneme selam verdiğinizde, o zaman ben size cevap verecektim. Bir sefer sizlere selâm borcum vardı. İşte şimdi onun için iki sefer selamınıza cevap verdim.” dedi.

Bu mübarek zatın ismi Ade (Adiyy) bin Misafir (k.s.) diye kitaplarda geçer. Zamanla çok büyük bir evliya olur.

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu mübarek veli zatların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin.. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Allah’a Teslimiyet

28 Şubat 2008

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

İki genç ilim tahsili yapmak, bir mürşit bulmak için bir yolculuğa çıkarlar. Uzun bir yolculuktan sonra bir mürşidin yanında ilim öğrenmeye çalışırlar. Aradan uzun yıllar geçer. Allahu teâlâ ( c.c.) o iki gence çeşitli hikmetler verir.

Bir gün gençlerden bir tanesi başını göğe kaldırıp Levh-i mahfuz‘a bakar. Levh-i mahfuz’da cehennemlik olanların isimlerinin içinde mürşidinin ismini görür. Çok üzülürler.

İsmi cehennemliklerin arasında bulunan bir insanın yanında kalmak istemezler. Hocalarının yanına gidip buradan ayrılmak için izin isterler.

Hocaları:

-”Çocuklar! Daha ilminizi bitirmediniz. Ayrılmayın, öğrenecek daha çok şeyiniz var.” diye ısrar ettiyse de talebeler ayrılmak isterler.

Hocaları:

-”Çocuklar! Sakın siz Levh-i mahfuz’daki cehennemlik olanların isim listesi içinde benim ismimi görmüş olmayasınız?”

Öğrenciler bunu duyunca şaşkın şaşkın bakakaldılar

Hocaları;

-”Şayet bunun için gidiyorsanız, gitmeyin. Ben tam 20 yıldır bu yazıyı her gün görüyorum, ama ümidimi Yüce Rabbimden hiç kesmiyorum. Benim görevim Allah’a kulluk etmektir. Allah’ın (c.c.) hikmetini sorgulamak değildir.” der.

Öğrenciler daha da çok hayrete düşerler.

Ertesi sabah gene Levh-i mahfuz’a bakarlar ki mürşitlerinin ismi cennetlik insanların içinde yer almış. Hep beraber Allah’a (c.c.) şükür secdesi yapmışlar.

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri halis ve muhlis kullarından eylesin. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Tefekkür

03 Mart 2008

Karanfil

Allah Teala (c.c.) Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor:

-”Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde (ve uzayıp kısalmasında) temiz akıl sahipleri için elbet ibret vardır.”

Bu ayeti okuyup da O’nu düşünmeyen kimseye yazıklar olsun.

Hasan-i Basri (r.a.) şöyle der:

-”Allah (c.c.) ı bir saat düşünmek, bir geceyi ibadetle geçirmekten hayırlıdır.”

Ömer Bin Abdulaziz (r.a.) şöyle buyurmuş:

-”Allah’ın (c.c.) nimetleri hakkında düşünmek, ibadetin en efdalidir.”

Bir zaman Ebu Şureyh (r.a.) yolda yürüyordu, bir kenara oturdu ve elbiselerine bürünerek ağladı.

Kendisine;

-”Seni ağlatan nedir?” diye sorulunca

Şöyle cevap verir:

-”Ömrümün bitişine, amelimin azlığına ve ecelimin yaklaşmasına ağlıyorum.”

Hasan-i Basri (r.a.):

-“Aklı olanlar daima zikirden fikre, fikirden zikre geçerler. Ta ki kalplerinin konuşmasını isterler. Kalpleri de konuşur.”

Davud el-Tai Hazretleri (k.s.) mehtaplı bir gecede damının üzerinde bulunuyordu. Göklerin ve yerin sırları hakkında düşünüyordu. Göğe bakarken ağlıyordu, bir ara komşusunun bahçesine düştü. Ev sahibi onu hırsız sanarak yatağından sıçradı. Elinde kılıcıyla üzerine yürüdü. Davud (r.a.) u gördüğünde geri döndü.

Kılıcını yere bırakıp şöyle dedi:

-”Seni damdan atan nedir?”

Davud el-Tai (r.a.) şöyle cevap verdi:

-”Bunu anlamadım, farkında değildim.”

Allah’ın bir evliyası yolda yürürken düşmemek için bir kadının omzuna dayandı.

Onu görenler;

-”Bu nice iştir?” dediler.

Kendisi:

-”Düşmemek için duvara dayandığımı sandım, farkında değilim.” dedi.

Mükâşefet ül-Kulûb (İmam-i Gazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri hakkıyla tefekkür eden salih kullarından eylesin. Âmin

Salavat

04 Mart 2008

Çağ-Çağ Nehri (Nusaybin)

Bir gün Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve selem) dışarı çıktı, halinde bir neşe alameti vardı. Buyurdu ki;

-“Cebrail (Aleyhisselam ) geldi ve dedi ki: Allah-uTeala (c.c.) buyuruyor: Ümmetinden birisi sana salavat okuyunca benim ona on rahmet vermemi, sana selam verince, ona on defa selam (selamet) vermemi beğenmez misin?”

Yine (s.a.v.) buyurdu:

-“Çok olsun, az olsun bana salavat getiren kimseye meleklerin hepsi salavat getirir.” T.(1/279)

Ve yine (s.a.v.) buyurdu:

-“Bana salavat okuyan kimseye on iyilik yazılır ve on kötülüğü silinir. N.İbn.Hibban(1/279)

Ve yine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu:

-“Bir kimse yazdığı bir şey’de, bana da salavat yazarsa, benim ismim o kitabda kaldığı müddetçe melekler onun için istiğfar ederler.(Taberani)

Dünya niyeti ile bir mübahı terk etmek, yine dünyadandır. Böyle işlerle uğraşırsa başka şeylere düşer. Hatta helaldan çok yiyen, muttekilerin derecesine eremez. Çünkü helal ile doyunca, şehvet harakete gelir. Caiz olmayan şeyler yapabilir.

Kadınlara, kızlara bakmak tehlikesi doğurabilir. Dünya ehlinin malına, servetine, bağ ve apartmanlarına imrenerek bakmak da, dünya hırsını harakete getirir. Onlar gibi olmak ister. Ve haram toplamaya başlar.

Bunun içindir ki, Resulullah Aleyhisselatu ve selam :

-“Dünya sevgisi, bütün günahların başıdır.” Buyurdu.

Yanı mübah olan şeylere düşkün olmak, kalbi dünyaya çevirir. Bunu da günah işlemeden yapamaz. Hatta Allah-u Teala (c.c.) yı unutmaya başlar.

Bütün kötülüklerin başı ise KALBİN Allah-u Teala (c.c.) den gafil olmasıdır.

Süfyan-i Servi (r.a.) gayet süslü bir evin kapısı önünden geçiyordu. Yanında birisi vardı. O eve baktı.

Süfyan-i Servi (r.a.)

-“Bakma “dedi.”Ve Eğer siz buna bakmasaydınız, onlar bu kadar masraf etmezlerdi. Bunun israf günahına siz de ortak oluyorsunuz.” Buyurdu.

Ahmed bin Hanbel (r.a.) e caminin ve evin duvarlarını sıva etmeği sordular. Buyurdu ki;

-“Yer için olur. Bu da toz toprak kalkmayacak kadar olmalıdır. Ama duvarları yapmayı iyi görmem. Çünkü süse kaçmaktır.”

Din büyükleri buyurmuşlardır ki;

-“Dar ve ince elbise giyenin, dini de dar ve ince olur.” Bu babın hulasası, harama düşmek korkusuyla helalden elini çekmektir.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) yi hapsetmişlerdi. Günlerce aç kalmıştı. Müridlerinden olan bir kadın iplik parası ile hazırladığı yemekten gönderdi. yemedi.

Kadın gücenip;

-“Helal para ile hazırladığımı biliyorsunuz, niçin yemediniz?” dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.)

-“Evet, yemek helal idi fakat zalimin tabağı içinde getirdiler.” buyurdu.

Yemeği zindancıların tabağında getirmişlerdi. Bundan sakınmasının sebebi, bir zalim eli ile kendisine vermeleri idi. O elin kuvveti haramdan gelmiş olabilirdi.

Sıdıkların vera’ı en yüksek derecedir. Fakat bunun hakıkatını bilmeyenler vesveseye düşer.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Helal kazancı kendine şiar eden ve helal lokma peşinde sa’y eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Süfyan-ı Sevri (r.a.) tavaf ederken bir adamın her ayak kaldırışında ve yere basmasında Resulüllah (s.a.v.) a salâvatı şerife getirdiğini görünce

Ona:

-“Ey falan, sen tesbihi ve tehlili bırakıp Peygambere (s.a.v.) salâvat getirmeye yöneldin. Bu hususta bir bildiğin mi var?” diye sorar.

Adam şöyle cevap verir:

-“Sen kimsin? Allah seni affetsin.”

Süfyan (r.a.):

-”Ben Süfyan-ı Sevrî’yim.” deyince

Adam:

-“Eğer sen zamanının en zahitlerinden olmasaydın ben sana durumumu anlatmaz, seni sırrıma muttali kılmazdım.” diyerek anlatmaya başlar:

Ben, babamla Beytullah’ı ziyaret etmek amacıyla yola çıkmıştım. Yoldaki konaklardan birindeydik ki babam hastalandı. Ona lazım olan hizmette bulundum. Babam vefat edince yüzü simsiyah kesildi.

Ben “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek yüzünü örttüm.

-”Gözüme uyku geldi, müteessir bir halde uyudum. Rüyamda öyle bir adam gördüm ki onun kadar temiz yüzlü, temiz elbiseli, güzel kokulu birini hayatımda hiç görmemiştim. Bu zat bir ayağını kaldırıp diğerini yere basarak yürüyordu. Babama yaklaşınca yüzündeki örtüyü kaldırıp elini yüzüne sürdü. O anda babamın simsiyah olan yüzü birden bembeyaz kesildi.”

Sonra tam dönüp gideceği sırada eteğine yapıştım.

-“Ey Allahın kulu sen kimsin ki Cenab-ı Hak (c.c.) seninle şu gurbet diyarında babama lütf-u ihsanda bulundu?” diye kendisine sordum.

O mübarek zat şöyle cevap verdi:

-“Sen beni bilmiyor musun? Ben Kur’anın sahibi, Muhammed Bin Abdullah’ım. Baban heva ve hevesine çok uyuyor fakat bana çok salavat getiriyordu. Kendisine bu hal geldiğinde benden yardım istedi. Ben ise bana çok salâvat getirenlerin yardımına koşarım.”

Sonra hemen uyandım. Bir de baktım ki babamın yüzü bembeyaz olmuş.

Amr İbni Dinar ve Ebu Safer’den bir rivayete göre; Rasulallah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Bana Salât-u Selam göndermeyi unutan kimse Cennetin yolunu şaşırmıştır.”

Kimya-yı Saadet ( İmam-ı Gazali )

Allahu Teala (c.c.) dilimizden Salât-u Selamı eksik etmesin. Bizleri ve sizleri Cennet ehlinden eylesin. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Hac farizasını yerine getirenler bilir:

Medine-i Münevvere’ye vardıklarında namaz, tesbih ve dualardan sonra konuşmaz daima salâvat-i şerif getirirler. Bir bakıma oranın duası budur.

Adamın birisi Peygember Efendimize (s.a.v.) salâvat getirmezmiş. Bir gece rüyasında Nebiyyi Zişan Efendimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem) i görür. Fakat Resulullah (s.a.v.) kendisine hiç iltifat etmez.

Bunun üzerine adam der ki:

-”Ey Allah’ın Rasulü sen bana kızdın mı?”

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

-“Hayır.” buyurur.

Adam :

-“Öyle ise niçin bana bakmıyorsunuz?”

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

-“Çünkü ben seni tanımıyorum.”

Adam :

-“Beni nasıl tanımazsınız? Ben sizin ümmetinizden biriyim. Âlimler sizin ümmetinizi ananın çocuğu bilmesinden daha iyi bildiğinizi anlatırdı.”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

-“Gerçek söylemişler: Fakat sen bana salât-u selam getirmez, beni yad etmezsin. Benim ümmetimi tanımam onların bana getirdikleri salât-u selam kadarıncadır.”

Sonra adam uyanır ve düşünür. Rasulullah’a (s.a.v.) her gün yüz kere salât-u selâm getirmeyi kendisine vacip kılar. Bunu da fiilen yapar.

Sonra bir gece rüyasında Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona şöyle buyurur:

-“Şimdi seni biliyorum. Sana şefaat ederim.”

Çünkü o adam Resulallah’ı sever bir hal almış oldu.

Yüce Allah (c.c) buyurmuştur:

-“Habibim de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı örtsün. Çünkü Allah çok yarlıgayıcı çok esirgeyicidir.”

Kadının biri Hasan-i Basri (r.a.) ye gelerek dedi ki:

-“Benim genç bir kızım vardı vefat etti. Onu rüyamda görmek istiyorum. Bana bir şeyler öğret de onu yaparak kızımı göreyim.”

Bunun üzerine Hasan-i Basri (r.a.) kadına bu husus için bir şeyler öğretti. Kadın kızını rüyasında üzerinde katrandan bir elbise, boynunda demir halkalar ve ayakları parandaya vurulmuş bir halde gördü.

Bunu Hasan-i Basri (r.a.) bildirince Hasan-i Basri çok üzüldü.

Bir müddet geçtikten sonra Hasan-i Basri (r.a.) kızı cennette başında taç olduğu halde gördü.

Kız Hasan-i Basri’ye şöyle dedi:

-“Beni tanıdınız mı? Ben sana gelip hakkımda şöyle diyen kadının kızıyım.”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Eski halinden gördüğüm bu hale nasıl döndün?” diye sordu.

Kız şöyle cevap verdi:

-“Mezarlığımızdan bir adam geçti. Resul-i Ekrem’e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir kere salât-u selam getirdi. Kabristanda beş yüz elli kişi azap içinde idi. Şöyle bir nida geldi:

-“Bu adamın salât-u selâmı hürmetine onlardan azabı kaldırın.”

Kimya-yı Saadet (İmam-ı Gazali)

Allah-u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Rasulullah’ın (s.a.v.) yüzü suyu hürmetine affetsin ve şefaatine nail eylesin. Âmin.

Vera

09 Mart 2008

Girnavas –Cin tepesi- Şlalesi- (Nusaybin)

Bir gün Peygamber Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve selem) dışarı çıktı. Halinde bir neşe alameti vardı.

Buyurdu ki:

-“Cebrail (Aleyhisselam) geldi dedi ki: Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor: Ümmetinden birisi sana salâvat okuyunca benim ona on rahmet vermemi, sana selam verince, ona on defa selam (selamet) vermemi beğenmez misin?”

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Çok olsun, az olsun bana salâvat getiren kimseye meleklerin hepsi salavat getirir.” T. (1/279)

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Bana salâvat okuyan kimseye on iyilik yazılır ve on kötülüğü silinir.” N. İbn Hibban (1/279)

Ve yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Bir kimse yazdığı bir şeyde bana da salavat yazarsa, benim ismim o kitapta kaldığı müddetçe melekler onun için istiğfar eder.” Taberani

Dünya niyeti ile bir mubahı terk etmek yine dünyadandır. Böyle işlerle uğraşırsa başka şeylere düşer. Hatta Helalden çok yiyen muttakilerin derecesine eremez. Çünkü helal ile doyunca, şehvet harekete gelir. Caiz olmayan şeyler yapabilir. Kadınlara, kızlara bakmak tehlikesi doğurabilir. Dünya ehlinin malına, servetine, bağ ve apartmanlarına imrenerek bakmak da, dünya hırsını harekete getirir. Onlar gibi olmak ister. Haram toplamaya başlar.

Bunun içindir ki Resulullah Aleyhisselatu vesselam:

-“Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.” diye buyurdu.

Yani mubah olan şeylere düşkün olmak kalbi dünyaya çevirir. Bunu da günah işlemeden yapamaz. Hatta Allah-u Teala’yı (c.c.) unutmaya başlar. Bütün kötülüklerin başı ise kalbin Allah-u Tealadan gafil olmasıdır.

Süfyan-i Sevri (r.a.) gayet süslü bir evin kapısı önünden geçiyordu. Yanında birisi vardı. O eve baktı.

Süfyan-i Sevri (r.a.):

-“Bakma” dedi. Ve “Eğer siz buna bakmasaydınız, onlar bu kadar masraf etmezdi. Bunun israf günahına siz de ortak oluyorsunuz.” buyurdu.

Ahmed bin Hanbel’e (r.a.) cami’nin ve evin duvarlarını sıva etmeyi sordular.

Buyurdu ki:

-“Yer için olur. Bu da toz toprak kalkmayacak kadar olmalıdır. Ama duvarları yapmayı iyi görmem. Çünkü süse kaçmaktır.”

Din büyükleri buyurmuşlardır ki:

-“Dar ve ince elbise giyenin dini de dar ve ince olur.”Bu babın hûlasası harama düşmek korkusuyla helalden elini çekmektir.

Zünnun-i Mısrî’yi (r.a.) hapsetmişlerdi. Günlerce aç kalmıştı. Müritlerinden olan bir kadın iplik parası ile hazırladığı yemekten gönderdi. Yemedi.

Kadın gücendi

-“Helal para ile hazırladığımı biliyorsunuz, niçin yemediniz?” dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.);

-“Evet, yemek helal idi fakat zalimin tabağı içinde getirdiler.” buyurdu.

Yemeği zindancıların tabağında getirmişlerdi. Bundan sakınmasının sebebi, bir zalim eli ile kendisine vermeleri idi. O elin kuvveti haramdan gelmiş olabilirdi. Sıddıkların vera’ı en yüksek derecededir. Fakat bunun hakikatini bilmeyenler vesveseye düşer.


Kimya-yı Saadet (İmam-ı Gazali)


Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Helal kazancı kendine şiar eden ve helal lokma peşinde sa’y eden kullarından eylesin. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Helal kazanç

15 Mart 2008

Seyid Bahaaddin bahçesi- Kasyane- (Nusaybin)

Dünya;

Ahiret yolunun konağı olunca ve insan bu yolda yemeğe, içmeye ve giyinmeye muhtaç olunca, bu da insanın çalışıp kazanması olmadan mümkün olmayınca çalışmanın edeplerini elbette bilmesi, soruşturması lazım gelir.

Kendini ve çoluk çoluğunu kimseye muhtaç etmemek onların ihtiyacını helalden kazanmak dinimizde cihat sayılır. Çünkü helal kazanç ibadet etmekten daha üstündür.

H.z. isa (Aleyhis Selam.) bir adama

-”Ne iş yapiyorsun?” dedi.

Adam :

-“İbadet ediyorum “dedi

İsa (Aleyhis Selam):

-”Yemeğin nereden geliyor” buyurdu

Adam:

-“Benim bır kardeşim var o getiriyor “dedi

İsa (Aleyhis Selam) :

-“Kardeşin senden çok ibadet ediyor. “buyurdu.

Lokman (a.s.) oğluna vasiyet etti.

-”Ey oğlum helal kazanmaktan el çekme;”

-”Fakir ve insanlara muhtaç olan kimsenin dini az, aklı zayıf ve mürüvveti yok olur. İnsanlar ona hakaret gözü ile bakarlar.”

-”Helal lokma yemenın sevabı çoktur. Çalıştığın helal ise senın çocukların o paradan nemalanarak gelişirler. O zaman uzuvları Allah yolunda hareket ederler.”

Haram lokma yiyenlerın 7 azası, istese de istemese de günah işler

Helal lokma yiyenlerın bütün bedeni ibadet eder. Hayır işlemesi kolay ve tatlı olur.

Abdullah bın Tusteri (r.a.) buyuruyor:

-“İmanın hakikatına varmak için 4 şey lazımdır:

1-Bütün farzları edeple yapmak,
2-Helal yemek,
3-Görünen ve görünmeyen haramlardan sakınmak,
4-Sonuncusu da ölünceye kadar bunlara sabretmek.

Büyük alimlerden birisi:

-“Nereden geldiğini anlamadan bir şey yemezdi. Bir gün annesi ona bir bardak süt verdi. Sütü nereden aldığını, parasını nereden verdiğini ve kimden aldığını sordu. hepsini anlayınca bu koyun nerede otlamış dedi. Müslümanların hakkı olan bir yerde otlamıştı sütü içmedi.

Annesi: Ona

-”Oğlum Allah (c.c.) sana merhamet eder, iç.” dedi.

Büyük Alim annesine;

-”Günah işlemekle Allah (c.c.) ın Rahmetine kavuşmak istemem” dedi” ve içmedi

Kimya-yı Saadet İmam-i Ğazali

Allah’u Teala hazretleri (c.c) bizleri ve sizleri helal rızık peşinde koşan, helal rızık yiyen ve çocuklarını helal rızıkla besleyen kullarından eylesin...AMİN…

Manen kâr ve zarar

19 Mart 2008

Seyyid Bahaaddin bahçesi (Navale)- Geliyi Şam-i mevkisi

 

 

Kamil-i mükemmel olan murşidim, Melek ahlaklı beşer lakabı ile meşhur olan Şeyh Alaaddin el-Haznevi (k.s.) bir sohbetlerinde şöyle buyurdu;

-”İskender El-Zülkarneyn ordusuyla birlikte bir sefere çıkar. Karanlık bir bölge olan (Taristan) den geçerken, askerlerinin ayakları bazı cisimlere takılır.”

Ardından şöyle bir ses işitilir;

-”Yerdeki bu cisimlerden payını alan da pişman olacak, almayan da pişman olacak!..”

Askerlerden bir kısım:

-”Madem ki pişman olacağız, neden alalım?” dediler.

Askerlerın diğer kısmı ise meraklarından:

-”Alsak da, almasak da madem ki pişman olacağız, bari biraz alalım.” dediler.

Karanlık (taristan) bölgeden çıktıktan sonra, aldıkları cisimlere baktılar. Az sonra cisimlerin her birinin mücevherat parçaları olduklarını görürler.

Yerdeki mücevheratı almayan askerler:

-”Keşke biraz alsaydık da mahrum olmasaydık.” dediler.

Yerdeki mücevheratları alan askerler ise:

-”Keşke biraz daha fazla alsaydık.” diye pişman oldular.

Dünyada iyi amel işlemeyen insanın ahiretteki hali, mücevheratları almayan askerlerin akibeti gibi olacaktır:

-”Keşke birazcık iyi şeyler yapsaydım..”der.

Bu bir pişmanlıktır.

Dünyada salih amel işleyen, insanın ahiretteki durumu ise, mücevheratları alan askerlerin hali gibi olacaktır:

-”Keşke daha çok iyi amel işleseydim de, daha fazla kazançlı çıksaydım.” der.

Murşidim Şeyh Alaaddin El- haznevi (k.s.) biraz durakladikten sonra;

-”Bu da bir pişmanlıktır. Ama ve lakin az da olsa salih ameller işleyen insanların hali ile hiç salih ameller işlemeyen insanların hali arasında çok büyük bir fark olacaktır. az da olsa salih ameller işeleyenler pişman olacakları gibi hiç salih amel işlemeyenlerin pişmanlığı daha da çok olacak. İşte asıl bedbahtlık ve nedamet budur.

Cüneyd Bağdadi (r.a.) der ki;

-“İmam Şafi-i (r.a.), dünyada gerçeği söyleyen müridlerdendi. Bir gün, bir din kardeşine; öğüt verdi, Allah’ın azabı ile onu korkuttu ve şöyle dedi:

-”Ey kardeşim, dünya kaygan bir yerdir.”

-“Dünya ne kadar mamur olursa olsun, sonu harap olacaktır.”

-“Dünyada yaşayanlar, er geç kabri ziyaret edeceklerdir.”

-“Dünyada toplu olanlar ayrılmaya mahkumdur.”

-“Dünya zenginliğinin sonu fakirliktir.”

-“Dünyada çok mal kazanmak itibar sağlar.”

-“Dünyadaki güçlükler kolaydır.”

-“Ey kardeşim, Allah’a yönel, Allah’ın verdiği nimete razı ol. Fani dünyadan, baki olan ahiretine boş gitme.”

-“Zira dünyada yaşaman, yıkılmaya yüz tutan duvar gibidir.”

-“Amelini çoğalt.”

-“Uzun emelleri kısalt…”

Bazı ehl-i hikmet der ki:

-”Dünyada sahip olduğun hiçbir şey yoktur ki, senden önce onun bir sahibi olmasın.”

-“Senden sonra da onun bir sahibi olacaktır.”

-“Dünyada gece ve gündüz yeyip içeceğinden başka bir şey elde edemezsin. Öyle ise seni dünyaya olan ihtirasın helak etmesin.”

-“Dünyayı terk et, âhiret için hazırlan.”

-“Dünya malının başı hevay-i nefistir, onun kokusu da Cehennem ateşidir…”

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri cehennem ateşinden korusun. Amin

Fuad Yusufoğlu