‘mağfiret’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-u Kerhî (k.s.) bir bayram arifesi camiye giderken cami avlusunda oynayan çocukları görür. İçlerinden bir küçük kız mahzun bakışlarla diğer oynayan çocuklara bakmaktadır.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin dikkatini çeker:

-”Kızım niye sen de arkadaşların gibi oynamıyorsun” der .

Küçük kız ağlamaklı bir sesle:

-”Ben oynarsam elbiselerim kirlenir, yıkayacak ne annem, yeni elbise alacak ne de babam var.”

Maruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri küçük kızın elinden tutup o zamanın zengin tüccarlarından Sırrı-yı Sekati’ye (k.s.) götürür.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerini görünce hemen ayağa kalkar.

-”Buyurun efendim ne emriniz varsa yerine getirmeye hazırım” der.

Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri, ona küçük kızı göstererek;

-’‘Ya Sırrı bu kız yetimdir; yarın bayram, giyecek yeni bir elbisesi yok. Ona bir elbise dikebilir misin?” der.

Sırrı-yı Sekati (k.s):

-“Baş üstüne efendim.” der ve en güzel kumaştan küçük yetim kıza bir elbise dikmeye başlar.

Bayram sabahı Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri kızı alıp Sırrı’nın dükkânına gider.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) onları kapıda karşılar.

-”Buyurun efendim elbise hazır” der.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri bu harakete çok sevinir ve ellerini açıp:

-”Ya Rabbi Bu kulunun kalbinden dünya sevgisini çıkar” diye dua eder.

Maruf-u Kerhi (k.s.) daha oradan ayrılmadan Sırr-ı Sekati’de bir garip haller olur. Aradan çok kısa bir zaman geçmeden;

Sırr-ı Sekati (k.s.) sanki bir ruya’dan uyanır gibi kendi kendine düşünür:

-”Benim bu kadar malım, mülküm var hâlâ terzilik yapıyorum. Vallahi, yemin olsun bütün malımı muhtaç olan fakirlere dağıtacağım.” diyerek bütün malını fakirlere dağıtır.

Hemen Tevbe-i nasuh ederek büyük mutasavvuf âlimi olan Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerine talebe olur. Aradan uzun seneler geçer Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin vefatından sonra onun yerine geçer. Zamanla talebeleri çoğalır etrafa yayılır.

Sırrı-yı Sekati hazretleri (k.s.) nin Talebeleri onu hep ağlarken görürler.

Ona çok yakın bir talebesi sorar:

-”Efendim! biz bu kadar sene senin yanındayız,  seni hep ağlarken görüyoruz bunun sebebi hikmetini bize söyliyebilir misiniz?” diye sorar .

Talebelerinin ısrarlarına cevaben:

-”Ben bir gün ‘Elhamdülillah’ dedim. Keşke bu ‘Elhamdülillah’ kelimesini söylemeseydim diye tam otuz yıldır ağlıyorum Allah’tan (c.c.) beni affetmesi için dua ediyorum” dedi.

Talebeleri daha çok hayret etti.

-”Efendim ‘Elhamdülillah kelimesi Allah’ı zikir etmektir bunda bir şey yoktur ki” dediler.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri şöyle anlatmaya başladı:

-“Ben Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin talebesi olmadan evvel çok zengindim.Yaz aylarından bir gün öğleleyin  Evde istirahat ediyordum.

Kapımı çalan bir kişi:

-”Ya Sırrı pasajda yangın çıkmış, yangın dükkânlarına doğru gidiyor.” dedi.

Ben de alelacele  evden çıktım. dükkanlarımın akibetini öğrenmek için acele ediyordum.

Yolda bana rastlayan bir başka kişi:

-”Ya Sırrı, bütün dükkânlar yandı, yangın tam senin pasajına gelince söndü” dedi.

Ben de o zaman gayri ihtiyari ‘Elhamdülillah’ dedim.

Şimdi ise o mübarek zat olan Ma’ruf-i Kerhi’nin (k.s.) talebesi olduğumdan günden beri düşünüyorum, ve kendi nefsime diyorum ki; benim dükkânlarım yanmadığı için Allah’a hamd ederek Elhamdülillah’ dedim. Demek ki o zaman kendimi tek düşünerek müslüman kardeşlerimin zararını düşünemedim” diye tekrar ağlamaya başladı.

Talebeleri de onunla beraber ağlamaya başladılar.

Ve şöyle dediler:

-“Allah’ı zikir maksadıyla bir kelimeyi manasını düşünmeden söylemiş ve 30 yıldır ağladığı halde hâlâ unutamamış. Bu kadar günahlardan sonra, bizim halimiz ne olacak?”

<<<Sırrı-yı Sekati (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli; Yüksek ver’a sahibi olan bu mübarek zatlar hürmetine afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ nehri  Hafka Çino (şelale)

Yeryüzünde dört kısım evliya vardır:

Birincisi:

Kendisi Allah (c.c.) evliyası olduğunu bilir, onun etrafındaki insanlar da veli olduğunu bilir.

İkincisi:

Kendisi Allah’ın evliyası olduğunu bilir, onun etrafındaki insanlar onun veli olduğunu bilmez.

Üçüncüsü:

Kendisinin veli olduğunu bilmez. Etrafındaki insanlar O’nun veli olduğunu bilirler, bir şeyler sezerler.

Dördüncüsü:

İnsanlar veli olduğunu bilmez Kendisi de veli olduğunu bilmez.Yalnız Allah (c.c.) bilir. Onun için kapımıza gelen insanlara karşı hoşgörülü olmamız gerekir.

Büyüklerimiz buyurmuşlardır ki:

-“Her kimi görürsen Hızır bil, her geceyi Kadir gecesi bil.”

Misafir (k.s.) isminde Allah’ın (c.c.) bir evliyası vardı. Çoğu zaman ailesinden ayrı inzivaya çekilir, günlerce tek başına Allah (c.c.) a ibadetle meşgul olurdu. Bir gece ansızın eve gelir,

Hanımına şunları söyler:

-“Hanım bu gece her kim ailesiyle ilişkiye girerse Allahu Teala (c.c.) Hazretleri onlara salih veli çocuklar nasip eder.”

Hanımı ona itiraz eder.

-“Bahil olma, bu bana söylediklerini halka da söyle. Evin damına çık, herkese seslen.”

Misafir (k.s.) dama çıkar:

-“Ben binitimi hazırladım, her kim binitini hazırlarsa binsin.” diye nidâ eder.

Rivayet edilir ki:

O sese icabet edenlere Allah (c.c.) o gecede kırk evliyayı ana rahmine halk etti.

Aradan zaman geçmiş, Misafir (k.s.) ın hanımı hamile kalmış, Allahın sevgili kullarından Seyyah birkaç velî seyahat hâlindeyken, Misafir’in (k.s.) köyüne uğramışlar. Evlerinin önünden geçerken bakmışlar ki: Misafir (k.s.) hanımı hamile, evinin önünü süpürüyor. Hanımının yanından geçerken hafif bir sesle:

-“Esselâmun Aleykum.” Diyerek  yollarına devam ederler.

Aradan zaman geçer;

Misafir (k.s.) ın hanımı doğum yapar. Doğan çocuğa ADE’ ismini verirler

Dört beş yıl sonra Seyyah olan Allah’ın (c.c.) evliyaları tekrar Misafirin (k.s.) köyüne uğrarlar, manevî nazarlarla etraflarına bakarlar, görürler ki dört beş yaşında oğlan bir çocuk arkadaşları ile oyun oynuyor. Hemen tanımışlar,

Çocuğun Yanına gidip:

-“Esselâmun Aleykum.” demişler.

Henüz çocuk yaşta olan Ade’ bin Misafir (k.s.):

-“Aleykümesselâm, Aleykümesselam.” diye cevap vermiş.

Seyyah olan Allah’ın evliyaları çocuğa:

-“Biz sana bir sefer selâm verdik, sen ise selamımıza iki sefer cevap verdin. bunu sebebi hikmeti nedir?” diye sorarlar.

Henüz çocuk yaşta olan Ade’ bin Misafir (k.s.):

-“Şayet İsa (Aleyhisselam) hürmetine edepsizlik olmasaydı, ben anamın karnında iken, sizler köyümüzden geçip, anneme selam verdiğinizde, o zaman ben size cevap verecektim. Bir sefer sizlere selâm borcum vardı. İşte şimdi onun için iki sefer selamınıza cevap verdim.” dedi.

Bu mübarek zatın ismi Ade (Adiyy) bin Misafir (k.s.) diye kitaplarda geçer. Zamanla çok büyük bir evliya olur.

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu mübarek veli zatların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin.. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Tevbe- 4

27 Haziran 2008

dsc02134-girnavas-fuad-yusufoglu.JPG

Girnavas mevki-i Cin tepesi (Nusaybin)

Peygamber (a.s.v.) şöyle buyurmuştur:

-“Günah’tan pişman olup tövbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir.”

Rivayet edilir ki:

Adamın biri, her ne zaman günah işlerse, günahını bir deftere yazardı. Bir gün, gene bir günah işledi. Günahını yazmak için defterini açtığında, defterde bir şey bulamadı. Ancak defterinde,Yüce Allah (c.c.) ın şu mealdeki sözünü buldu:

-“…İşte Allah(c.c.) bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.) çok yarlığayaci, çok esirgeyicidir.”(El Furkan,25/70)

Yani Allah (c.c.) iman ve tövbe eden, kimselerin, şer davranışını imana, zina ameleni afva, masiyetini de ismet ve taata çevirir.

Gene rivayet edilir ki:

Ömer ibni el Hattab (r.a.) bir gün Medine sokaklarından geçerken, elbisesinin altında şarap dolu sürahi taşiyan bir gençle karşılaştı.

Ömer (r.a.) gence:

-“Elbisenin altında taşıdığın nedir ey genç?” diye sordu:

Genç Şaraptır demeye utandı ve içinden hemen şöyle dua etti:

-“Ey Allah’ım, beni Ömer (r.a.) in yanında utandırma, rezil etme. Onun yanında benim ayıbımı ört. Ben bundan sonra hayatımda asla şarap içmeyeceğim.”

İçten yaptığı bu niyazden sonra genç dedi ki:

-“Ey Mü’minlerin emiri, benim taşıdığım şey Sirkedir.”

Ömer (r.a.) dedi ki:

-“Göster bana, bakayım.”

Bunun üzerine genç elbisesini açıp yanında bulunduğu şeyi gösterince , Hz. Ömer (r.a.) Şarabın sirke olduğunu gördü.

İşte bak Ey Mü’min;

bir mahluk diğer bir mahluktanutandığı için tövbe etti de, Allah (c.c.) Teala onun tövbesinin ihlasla yapıldığını bildiği için tövbesini kabul edip, Şarabini sirkeye çevirdi. Eğer, günahkar olan bir kul, kötü haraketlerinden yapmış olduğu ihlasla tövbe ederse onun günahlarını Cenab-ı Hak (c.c.) sevaba çevirir.

Ebu Hüreyre (r.a.) den şöyle rivayet edilmiştir. der ki:

-“Bir gece Resülullah (a.s.v.) ile yatsı namazını eda ettikten sonra sonra eve gitmek üzere çıktım. Bir de baktım ki yolda bir kadın,”

Bana dedi ki:

-“Ey ebu Hureyre (r.a.), ben bir günah işledim.Acaba Tövbe etsem olur mu?

Bunun üzerine kadına sordum.

-“Günahın nedir?

Kadın:

-“Ben zina yaptım ve zinadan meydana gelen çocuğu da öldürdüm.”

Kadına şöyle cevab verdim:

-“Sen Helak oldun, çocuğu da öldürdün. Allah(c.c.) a yemin ederim ki, senin için tövbe yoktur.”

Bunun üzerine kadın baygınlık geçirip yere düştü. Ben yoluma devam ettim.Yolda giderken kendi kendime, Resülullah (a.s.v.) aramızda olduğu halde ben fetva veriyorum. Olmaz böyle şey deyip Resulullah (a.s.v.)’ e muracaat ettim. O’na durumu bildirdim.

Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:

-“Sen helak oldun, kadını da helak ettin. Sen nerde, şu ayet-i kerimeler nerde?

-“Onlar ki Allah (c.c.) ın yanında başka bir tanrı daha ( katib) tapmazlar. Allah(c.c.)’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar (dan birini) yaparsa cezaya çarpar.” (El Furkan- 25/68)

-“Kiyamet günü de azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedi bırakılır.” (El Furkan-25/69)

-“Meğer ki (şirkden) tövbe ve iman edip iyi amel ve haraket de bulunan kimseler ola. İşte Allah (c.c.), bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah (c.c.),çok yarlığayaci çok esirgeyicidir.” (El Furkan-25/70)

Bunun üzerine hata ettiğimi anladım. Resulullah (s.a.v.) ın yanında ayrıldım ve:

-“Bana fetva soran kadını bana kim gösterir diye haykırdım.”

Çocuklar da Ebu Hüreyre (r.a.) delirdi diye konuşuyorlardı. Koştum kadına yetişerek durumu bildirdim.

Sevincinden öyle bağırdı ki, sonra şöyle dedi:

-“Benim bir bahçem vardır. Onu Allah (c.c.) ve Peygamberi (a.s.v.) için sadaka olarak bağışladım”

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah Teala (c.c.) bizleri ve sizleri; Günahlarını bilen ve günahlarının bağışlanması için ihlasla Tövbe eden kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu


dsc00150-beyaz-su-basi-fuadyusufoglu.JPG

Navale sipi (Beyaz su) Nusaybin

Ebu Kulabe (r.a.) Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) in yanına gitti.

Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):

-“Bana nasihat et.”dedi.

Ebu Kulabe (r.a.):

-“Adem (Aleyhisselam) dan bugüne kadar senden başka Halife kalmadı.”

Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):

-“Biraz daha nasihat et.”dedi.

Ebu Kulabe (r.a.) buyurdu ki;

-“Senden sonraki ilk Halife, senin sermayen olacaktır.”

Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):

-“Biraz daha söyle.”

Ebu Kulabe (r.a.) buyurdu ki;

-“Eğer Allah-u Teala (c.c.) seninle ise, neden korkuyorsun? Yok eğer seninle değil ise, kime sığınabilirsin?”

Halife Ömer ibn Abdulaziz (r.a.):

-“Bu sözün bana yetişir.” Dedi.

Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) e:

-“Tevbe etmemizin sebebi nedir?” diye sorduklarında

Halife Ömer ibn Abdülaziz (r.a.):

-“Bir gün bir köleyi dövmüştüm.”

Bana:

(-”Sabahi kiyamet olacak son geceyi hatırla’ ) dedi.

-”Kölenin bu sözü, kalbime çok t’esir etti. Dedi.

Büyüklerden biri Halife Harun Reşid’i Arafat’ta, yalınayak, başı açık, kızgın kum ve taşlar üzerinde durup:

-“Ya Rabbi sen sensin, ben benim. Benim işim daima GÜNAH İŞLLEMEK, senin işin ise daima MAĞFİRET ETMEKTİR. Bana merhamet eyle.”derken gördü.

Din büyüklerimiz buyuruyor ki;

-“Yeryüzünün kudretli padişahının, yedi kat göklerin ve bütün Alemlerinen kudretli padişahı önünde nasıl yalvardığına DİKKAT ediniz!”

Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) Ebu Hazım (r.a.) a:

-“Bana nasihat ver.”dedi.

Ebu Hazim (r.a.) Buyurdu ki:

-“Toprak üstünde uyu ve ölümü unutma. Ölümü sana hatırlatacak her şey’e DİKKAT et, Ölümü hatırlatmayandan ise uzak ol! Çünkü ÖLÜM çok yakın olabilir.”

Devam edecek…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Daima ölümü Hatırlayan ve ona göre Amel-i Salih işleyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Duâ’nın önemi- 3

12 Temmuz 2008

dsc00309-fuadyusufoglu-navale-resin-sonu.JPG

Navale reş’ın bittiği yer Beyaz suyun başı (Nusaybin)

Sahihi Buharı ve Müslim’de Ebu Hüreyre (radiyallah-u anhu) rivayet edilir:

Hazret-i Seyyid-il Mürselin (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

-“Şiddetli Beladan, bedbaht olmaktan kötü iş işlemekten ve düşmanımı sevindirmekten sana sığınırım.”

O halde dua  belaleri def eder. Bedbahtlığı giderir, kaza-i muallakı tebdil eder. Mu’minler daima Allah-u teala(c.c.) ya yalvararak ve hatta ağlayıp sızlıyarak dua etmelidir.

Munacaat:

Ey vasıtasız yaratan Ey Ezelden var olan Ey Kalblerdeki zulmeti gideren Ey cesedlere RÜYET veren Gül bahçesinin bülbülleri sana hamd ve sena nameleri eder. Gülistanın gülleri, senin ni’met ve ihsanlarını söyler.
İlahi:
Olgun ve saf kalbler hürmetine; Cennetteki kusursuz huriler hürmetine; kuvvetli iman ve yakın sahıbleri hürmetine; kalbini dünya çer- çöplerine bağlamıyan Allah’ın veli kullalarının hürmetine; beni şehvete esir olmaktan, nefsimin peşinde koşmaktan muhafeze eyle. DÜNYANIN TATLI GÖRÜNÜŞÜNE ALDANMAKTAN KORU.

Naklolunur ki;

Hasan-el Basri (r.a.) bir cenazenin arkasından kabristane gitti. Meyyit’i defn ettikten sonra bir köşeye oturup murakabeye daldı. Ferezdak adlı bir şair vardı ki, fısk ve fucuruyla meşhür idi. Uzaktan bakıyor ve çok ağliyordu.

Hasan-i Basri (r.a.) Ferezdak’a:

-“Niçin ağliyorsun?”

Ferezdak:

-“Ey İmam. Kendi perişan halıma ağliyorum. Halk bana bakıp, ne kötü kimsedir derler. Sana bakıp, ne iyi kimsedir derler. Eğer Hak teala (c.c.) nın muamelesi, halkın dedikleri gibi olursa, halim çok fena.”

Hasan-el Basri (r.a.):

-“Ey Ferezdak Güvendiğin hiçbir amelin varmı ki ona bağlansan bari.” dedi.

Ferezdak:

-“Üç şeyim var. Onlarla ümid varım.”

-“Birincisi: yetmiş yıl İslamda sakal ağartım.”

-“İkincisi: Allah-u Teala (c.c.)yı bir bilirim.”

-“Üçüncüsü: Günahkar olduğumu biliyorum.”

Bir zaman sonra Ferezdak vefat etti. Hasan-i Basri (r.a.) rü’yasında, Ferezdak’ı cennet de geziyor gördü:

-“Ey Ferezdak Hak Teâla (c.c.) sana neyledi.”

Ferezdak:

-“Ya İmam Hak Teala (c.c.) beni, yetmiş yıllık tevhidime bağışlayıp afv etti.”

İlahi;
Adem (Aleyhisselam) ı, topraktan yaratıp, hilafet makamına geçirdin. Bizlere, karşılıksız keramet tacını giydirdin. Lutfunu bizden eksik etme. Biz düşkünlerin elinden tutup kaldır.

İlahi;

Kullarının dünyada dört şeyi var. İkisi kötü, ikisi iyidir. Kötü olanların biri ahirette de kötüdür. Bunlardan biri küfr, diğeri günahlardır. Küfr, günahtan daha kötüdür.
İyi olanların biri ahirette de iyidir. Bunlardan biri İman, diğeri taattır. İman taattan üstündür.

Ya Rabbi

O İki kötünün daha kötüsü olan küfrü terk ettik. Ve iki iyinin en iyisi olan iman hürmetine günahlarımızı afvedip, kusurlu ibadetlerimizi kabul eyle.. AMİN…

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala haretleri (c.c.) bizleri ve sizleri günahlarımızı kendi rahmetiyle afv-u mağfiret eylesin….AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08824-sonbahar-da-girnavas-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas Şelallesi -Uzaktan görünüş- (Nusaybin)

Bil ki;

Havf (Allah’tan korkmak) büyük makamlardandır. Fazileti, sebep ve neticelerine bağlıdır. Sebebi anlatılacağı gibi ilim ve marifettir. Bunun için Allah-u Teâla hazretleri (c.c.):

-“Allah’tan ancak, Âlim kulları korkar.” Fatır suresi Ayet 28.

Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem):

-“Hikmet ve ilmin başı Allah (c.c.) korkusudur.” Buyuruyor.

Neticesi ise, iffet, verâ ve takvadır. Bunların hepsi de saadetin anahtarıdır. Çünkü şehvet ve arzular terk edilmedikçe ve bu yolda sabredilmedikçe, saadet yolu bulunamaz.

Şehvet ve arzuları korku gibi hiç bir şey yakıp yok edemez. Bunun için Allah-u Teâla (c.c.) kendisinden korkanlar için hidayet, rahmet, ilim ve rızayı üç ayete topladı.

Ve:

-“Hidayet ve rahmet Allah için günahlardan kaçanlardır.”, “Allah’tan ancak âlim kullar korkar.” Fatır suresi Ayet: 28.

-“Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdır.”Beyyine suresi Ayet: 8.

Resulullah (Sallallahu aleyhive sellem) Buyurdu:

-“Allah-u Teala den korkandan her şey korkar. Allah’tan korkmayanı, her şey’le korkuturlar.”

Yahya bin Muâz (r.a.) buyuruyor:

-“Mü’minın günahı; korku, ceza ve rahmet ümidi arasında, iki aslan arasında kalmış tilki gibidir.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu:

-“Zavallı insan, cehennemden fakirlik gibi korksaydı, cennete girerdi.”

Kendisine:

-“Kıyamette kim daha emindir?”dediklerinde

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Bugün daha çok korkandır.”

Aişe Validemiz (r.a.) buyurdu:

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Kur’an-i Kerimde:

-“Yaparlar ve korkarlar.” Buyurulması ne içindir?

Ben:

-“Hırsızlık ve zina mıdır?” dedim.

Resulüllah (Sallalahu aleyhi vesellem):

-“Hayır, namaz kılarlar, oruç tutarlar ve kabul olmadı diye korkarlar demektir.” Mu’minun suresi ayet: 60.

Muhammed bin Münkedir (r.a.) ağladığı zaman, vucudunu gözyaşı ile siler ve:

-“Duydum ki, gözyaşı değen yeri cehennem ateşi yakmaz.”derdi.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Yalnız O’ndan korkup günah işlemeyen kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu