‘Keramet ehli veli kullar’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Sultanıl Arifin (r.a.) Bir gün sohbetinde bulunanlara:

-“Kalkınız Allah-u Teâlâ (c.c.) nın veli kullarından birini karşılamaya çıkalım.” Buyurup kalktılar.

Yola çıktıklarında, İbrahim bin Şeybe-i Hirevi (r.a.) ile karşılaştılar.

Hazreti Batezid (r.a.) ona;

-“Hatırıma seni karşılamak ve Allah (c.c.) katında sana şefaat etmek geldi.” Buyurdu.

İbrahim bin Şeybe-i Hirevi (r.a.);

-“Efendim siz bütün mahlukata şefaat etseniz yine fazla sayılmaz.” Dedi.

Bayezid-i Bistam-i (r.a.) bir gün talebeleriyle giderken delilerin bulunduğu bir timarhanenin önünden geçiyorlardı.

Talebelerinin birisi, orada, delilerin tedavileri için bir şeyler yapmaya çalışan Baştabibe yaklaşıp;

-“Günah hastalığı ile hasta olanlar için bir ilacınız var mıdır?.” Diye sordu.

Baştabib cevap veremeyip susunca, ayağı zincirle bağlı delilerden biri Bayezid (r.a.) ın teveccühü ile şöyle dedi.

-“O derdin İlacı şöyledir:

Tevbe kökünü istiğfar yaprağıyla karışıtırıp, kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyle iyice dövmeli. Sonra insaf eleğiyinden eleyip, gözyaşıyla hamur etmeli. Daha sonra Aşkullah ateşinde pişirip, muhabbet-i Muhammediyye (Sallallahu aleyhi ve sellem balından katarak, gece gündüz kanaat kaşığıyla yemelidir.

Devam edecek…

İslam âlimleri Ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (s.a.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeteyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusyabin

İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu)- 7

İbrahim-i Havvâs hazretlri (r.a.), nehrin kenarında hurmalıkların olduğu yerde oturup, hurma liflerinden zenbil örüp, gayri ihtiyarı elinde olmadığı halde nehre atıyordu. Bu hal dört gün devam etti.

Sonunda

-“Bu işin hikmeti nedir?” Ben niçin böyle yaptım?”

Diyerek nehrin akıntısına doğru yürümeye başladı. Derken nehrin kenarında oturup ağlayan yaşlı bir kadına rastladı.

Kadına;

-“Valide, niçin ağlıyorsunuz?” diye sorunca

Kadın;

-“Evladım beş yetim çocuğum var. Onlara yedirecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Dört gündür bu nehirden, yapılmış zenbiller akarak geliyordu. Bunları alıp satıyor, geçimimizi sağlıyorduk. Bugün gelmedi.” diye cevab verdi.

Bunları işiten İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) hikmetini anladı..

Ve kadına;

-“Şimdi sen müşterih ol. Evinizi bana gösteriniz, Geçiminizi ben haledeceğim.” Buyurdu.

Hamidi Esved hazretleri (r.a.) anlatır;

-“İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) ile beraber yedi gün yolculuk yaptım. Yedi gün zarfında hiçbir şey yiyip içmedim. Daha sonra yürüyecek takatım kalmadl.

Durumumun farkına vararak buyurdu ki;

-“Evladım! Sana ne oldu?”

Ben de;

-“Efendim yürüyecek halim kalmadı.” Dedim.

İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.)

-“Acıktın mı, Susadın mı?” diye sordu.

Ben;

-“Susadım efendim.” Dedim.

Bu sözüm üzerine;

-“Şu nehirden su iç de gel.” Dedi.

Hemen nehre vardım. Suyundan içip, abdest aldım. Hayatımda bu kadar tatlı ve soğuk su içmemiştim. Kendisi gelip hiç içmedi.

Daha sonra arkama dönüp baktığımda, nehir olan yer kupkuru bir ova idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kelehke şeyh Atman (Navale)

Fudayl Bin İyâd (Radiyallah-u anh)- 7

Fudayl Bin İyâd (r.a.) buyurdu ki;

-“Ömer bin Abdulaziz (r.a.) i halife yaptıkları zaman, Salim Bin Abdullah, Reca bin Havye ve Muhammed bin Kab’ı çağırdı

Ve;

-“Ben bu işe düştüm, kurtuluş çarem nedir?” diye sordu.

Onlar da;

-“Yarın kıyamet gününde azaptan kurtulmak istiyoran Müslümanlardan yaşlıları baban yerine koy, gençleri kardeş olarak kabul eyle, çocukları da kendi çocukların gibi düşün! Kadınları ise kız kardeşin ve annen olarak kabul eyle. ONLARA BABANA, ANNENE, KARDEŞİNE VE ÇOCUKLARINA YAPTIĞIN GİBİ MUAMELE EYLE.” Dediler.

Halife Harun Reşid;

-“Biraz daha söyle.” Dedi.

Fudayl bin İyâd (r.a.) buyurdu ki;

-“İSLAM ÜLKESİ SENİN EVİN GİBİDİR. İNSANLARI EV HALKIN GİBİDİR. BABALARINA LÜTUFLA, KARDEŞLERİNE VE ÇOCUKLARINA İYİLİKLE MUAMELE EYLE!” Buyurdu.

Sonra devam ederek buyurdu ki;

-“KORKARIM ŞU GÜZEL YÜZÜN ATEŞLE YANAR VE ÇİRKİNLEŞİR. GÜZEL YÜZLERDEN NİCELERİ CEHENNEMDE ÇİRKİNLEŞİR VE EMİRLERDEN (BAŞKANLARDAN) NİCELERİ ORADA ESİR OLUR.”

Halife Harun Reşid;

-“Biraz daha söyle.” Dedi ve hüngür hüngür ağlayıp feryad etti.

Fuadyl bin İyâd Hazretleri (r.a) buyurdu ki;

-“ALLAH-U TEÂLÂ’DAN KORK VE O’NA NE CEVAB VERECEĞİNİ DÜŞÜN. CEVABLARINI ŞİMDİDEN HAZIRLA! ÇÜNKÜ KIYAMET GÜNÜ, ALLAH-U TEÂLÂ SANA MÜSLÜMANLARIN HEPSİNDEN TEK TEK SORACAKTIR. HEPSİ İÇİN ADÂLET İSTİYECEKTİR. EĞER BİR GECE BİR İHTİYAR KADIN, EVİNDE BİR ŞEY YEMEDEN YATARSA, YARIN (Kıyamette) SENİN ETEĞİNE YAPIŞIR VE SANA HASIM (Düşman) OLUR.”

Halife Harun Reşid, ağlamaktan kendinden geçti. Veziri Fudayl-i Bermeki;

-“Ey Fudayl! Yetişir! Emir-ül Mü’mini öldüreceksin.” Dedi.

Fudayl bin İyâd hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“Sus Ey Haman! O’nu sen ve kavmin helak eylediniz, ben değil.”

Bu söz Halife Harun Reşid’in ağlamasını daha da artırdı.

Ve Bermeki’ye;

-“Sana Hâman demesi, beni Fir’van yerine koyduğundandır.” Dedi.

Sonra Halife Harun Reşid, Fudayl bin İyâd (r.a.) a;

-“Birisine borcun var mıdır?.” Dedi.

Fudayl bin İyâd (r.a.);

-“Evet Allah (c.c.) a borcum var. O da itaattır. Huzuruna böyle borçlu çıkarsam vay halima.” Buyurdu.

Halife Harun Reşid;

-“İnsanlara borcun var mı demek istiyorum.” Dedi.

Fuadyl Bin İyâd (r.a.);

-“ALLAH-U TEÂLÂ’YA ŞÜKÜRLER OLSUN Kİ, BANA ÇOK Nİ’METLER VERDİ, HİÇ ŞİKAYETİM YOKTUR.” Buyurdu.

Bunun üzerine Halife Harun Reşid Fudayl (r.a.) ın önüne 1000 (bin) altın koyup;

-“Bunlar helaldır. Annemin mirasındandır.” Dedi.

Fudayl bin İyâd (r.a.) buyurdu ki;

-“Bütün bu nasihatlarımın sana faydası olmadı. Ben sana Müslümanların malını geri ver sen bana veriyorsun.” Söyledi ve yanından kalkıp gitti.

Halife Harun Reşid de çıkıp gitti.

Her ne zaman Fuadyl (r.a.) nın ismi yanında anıldığında Halife;

-“Ah! Ne insandır o! Hakikatten mert insandır.” Diyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Fudayl bin İyâd hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bakisyan (Beylik) köyü Nusaybin

Ali bin Fudayl iyâd (Radiyallah-u anh)- 2

Bir gün Ali bin Fudayl iyâd (r.a.) bir kimsenin;

-“O gün insanlar, Âlemlerin Rabbi için (O’na hesab vermek için kabirlerinden) kalkacaklar.” Mutaffifin suresi- 6 ayet-i kerimesini okumakta olduğunu duydu.

Bunun tesiri ile bayıldı ve yere düştü.

Bir gün Ali bin Fudayl ağlıyordu;

-“Seni ağlatan nedir?” diye sorduklarında

Ali bin Fudayl (r.a.);

-“Bana zülm edene, yarın Allah-u Teâlâ’nın huzuruna çıkıp da, hiçbir sebep yokken niçin zülmettiği kendisine sorulunca, hiçbir cevap veremiyecek olan kimseye acıyorum da onun için ağlıyorum.” Buyurdu.

Hazreti Fudayl bin İyâd (r.a.) a, oğlu Ali (r.a.) nin;

-“Yalnız başıma öyle bir yerde olsam ki, ben insanları görsem, ama insanlar görmeseler.” Dediğini söylediler.

Hazreti Fudayl bin İyâd (r.a.);

-“Keşki, oğlum Ali (r.a.), sözünü tamamlasaydı ve deseydi ki; (-“Öyle bir yerde olsam ki, insanlar beni, bende insanları görmesem.” Buyurdu.

Ali bin Fudayl bin İyâd (r.a.) babasından bir müddet önce vefat etti.

Vefat etmesinin sebebi şu idi ki;

Ali bin Fudayl (r.a.), Kur’an-i Kerim’den bir sureyi sonuna kadar dinlemeye tahammül edemez düşüp bayılırdı.

Bir defasında birisi;

“EL-KÂRİA” Suresini okudu. Ali bin Fudayl (r.a.) bunu dinlerken düşüp bayıldı. Baktılar ki RUHUNU TESLİM ETMİŞ.

<<bakınız Fudayl bin İyâd (r.a.)>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ali bin Fudayl bin İyâd (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri (Mardin)

Cünayd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 3

Cüneyd-e bağdad’i hazretleri (r.a.) şöyle anlatıyor;

-“Hocam Sırrı-ye Sekati (r.a.) bana bir meclis kurup, insanlara ilim öğretmemi, nasihat etmemi söylerdi. Fakat ben, kendimi bu işe layık bulmayıp, nefsimi kötülerdim.”

-“Bir cum’a gecesi Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) i rü’yada gördüm.”

Bana;

-“Ey Cüneyd! İnsanlara nasihat et. Zira senin sözün halkın kalblerinin rahatlık ve ferahlık bulmasına sebebtir. Allah-u teâlâ senin sözünü, insanların kurtuluşa ermesi için sebep kılmıştır.” Buyurdu.

Uyandım, sabahleyin erkenden Hocamın yanına vardım. Ben hiçbir şey söylemeden;

-“Peygamberimiz efendimiz (Sallallayhu aleyhi ve sellem) tarafından vazifelendirilmedikçe, insanlara ilim öğretmekten çekindin.” Dedi.

-“Ertesi gün bir meclis kurup, insanlara Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) yolunu anlatmaya başladım.”

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) in meclis kurup insanlara ilim öğretmekte olduğu, kısa zamanda her tarafa yayıldı. Herkes bu sohbetlere gelip istifade etmeye başladı.

Bir gün bir genç, Cünayd (r.a.) ın sohbet ettiği meclise gelip, Cüneyd (r.a.) e şöyle dedi;

-“Ey Ustad hazretleri, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki; “Mü’minin ferasetinden korkunuz. Çünkü o, Allah-u Teâlâ’nın nuru ile bakar.” Bunun manası nedir”

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) bir müddet sustu Sonra başını kaldırıp;

-“Müslüman ol. Müslüman olmak zamanın geldi.” Buyurdu.

Meğer o genç hiristiyan imiş. Hemen “Zünnarını” kesip orada Müslüman oldu.

İmam-i Yafi-i (r.a.) buyuruyor ki;

-“İnsanlar bu hadisde, Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) nın bir kerameti var zaneder. Halbuki, bu hadisede onun iki kerameti vardır.”

-“Birisi, o gencin hiristiyan olduğunu bilmesi, diğeri de, gencin Müslüman olma vaktinin geldiğini bilmesidir.”

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ye;

-“İhlası kimden öğrendiniz? Diye sordular.

O da cevabında buyurdu ki;

-“Mekke-i Mükkeremede bulunuyordum. Bir berber gördüm.”

Ona;

-“Allah rızası için benim saçlarımı düzeltebilirmisin? Dedim.

Berber;

-“Elbette .” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Cüneyd-i Bağdadi (Radiyallah-u anh) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri Su sarnıçı (Mardin)

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 9

Bir gün sohbetinde bulunanlardan bir kimse, kendisini imtihan için yanına geldi ve sual sordu.

Cüneyd (r.a.);

-“Bu suale söz le mi, yoksa Ma’nevi olarak mı cevab verelim?” dedi.

O kimse;

-“İki şekilde de cevap ver.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’, hazretleri (r.a.);

-“Keşke kendi kendini deneseydin. O zaman beni denemeye lüzüm görmezdin. Ma’nevi cevap istiyorsan şöyledir ki, sen böyle yapmakla artık yolumuzdan ayrıldın. Bilirmisin ki Allah-u teâlâ’nın dostlarını tecrübe etmeye, onları yaralamağa senin gücün yetmez.” Buyurdu.

Bunun üzerine o kimsenin yüzü, sim-siyah olup, kalbinde bulunan bir parça yakîn de kayıboldu.

O kimse çok pişman olup yaptığına tevbe etti. Çok istiğfar etti. Cünayd (r.a.) yine de o kimseye merhamet edip tevecüh etti ve o kimsenin hâli bundan sonra daha düzgün oldu.

Bağdad’daki Halife bir gün Ruveym bin Ahmed (r.a.) e;

-“Edebin noksandır.” Dedi.

Ruveym (r.a.) cevabında;

-“Benim mi edebim noksandır? Ben Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ile yarım gün beraber olup sohbet ettim. Onunla yarım gün birlikte bulunan kimseden edepsizlik kalır mı? dedi.

Kelâm ehlinden İbn-i Küllab, bozuk fırkalar hakkında reddiyeler yazıyordu. Bazı kimseler ona tasavvuf ehlini de yazmasını söylediler;

-“Bunların reisleri kimdir?” diye sordu.

Onlar;

-“Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) dir” dediler.

İbn-i Küllab Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) ya birisini gönderip görüşlerinin ne olduğunu öğrenmesini söyledi.

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) buna buyurdu ki;

-“Bizim yolumuz, Bâkî olanı, fani olandan ayırmak, Bâkî olan için, fâidesi olmayan her şeyden uzak durmaktır.”

Bu cevap, İbn-i Küllab’a gelince;

-“Bu nasıl bir şeydir ki, bizim bunu anlamamaız dahi imkansız.” Deyip Hazreti Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) nin bulunduğu meclise gitti.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) ne tavhid hakkında bir sual sordu.

Cüneyd (r.a.), in verdiği cevabtan hayrette kalıp;

-“Bu cevabı tekrarlarmısınız?” dedi

Cüneyd (r.a.) daha değişik bir şekilde cevab verdi.

İbn-i Küllab ‘ın hayreti daha da artıp;

-“Bu cevabıda tekrarlarmisiniz?” dedi.

Cüneyd (r.a.) bu sefer de daha başka bir şekilde cevab verdi.

İbn-i Küllab;

-“Söylediklerinizi kavrayabilmem, ezberlemem imkansız bari bunları söyleyin de yazayım.” Dedi.

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.);

-“Eğer bütün bunları söyleyen ben olsaydım yazdırırdım.” Buyurdu.

Bunun üzerine İbn-i Küllab, Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin büyüklüğünü kabul edip ve O’na hayranlığını itiraf etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri veli kullar hürmetine günahlarından dönüp tevbe eden ve Salih ameller işleyen kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri (Su sarnıçı) Mardin

Cüneyd-i Bağdad’i (Radiayallah-u anh)- 10

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin bir talebesi vardı. Bütün iyilik ve ve fâziletler onda mevcuttu.

Sonradan gelmesine rağmen Cünryd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) onu pek ziyade seviyor, diğer talebeleri ise bu hali çekemiyorlardı.

Talebelerinin bu hâli Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.) ye malum oldu. Talebelerinin eline birer tane kuş verdi

Ve buyurdu ki;

-“Her biriniz bu kuşları kimse görmedik bir yerde boğazlayıp getirsin.”

Hepsi de kendilerine verilen kuşları aldılar, varıp ıssız bir mahalde boğazlayıp getirdiler. Yalnız o talebesi kuşu boğazlamadan getirdi.

Cüneyd-i Bağdad’, hazretleri (r.a.);

-“Niçin boğazlamadın?” buyurdu.

Talebesi;

-“Hocam! Siz kuşları kimse görmedik bir yerde boğazlayın demiştiniz. Ben ise ıssız bir yer bulamadım. Her yeri Allah-u Teâlâ görüyor.” Deyince

Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“Arkadaşınızın ferâsetini gördünüz mü?”

Talebelerin hepsi de tevbe ettiler ve boyunlarını büküp, Cünayd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) den afv edilmelerini dilediler.

Ebû Amr isminde bir zat şöyle anlatıyor;

-“Bir sene hacca gidiyordum, vedalaşmak için Cüneyd (r.a.) e uğradım. İhtiyacım olmadığı halde, bereket olarak yanımda bulunması için kendilerinden bir dirhem borç istedim. Fakat yanlarında hiç para olmadığını da biliyordum.”

-”Bana bir müddet baktılar. Sonra cebinden bir dirhem çıkarıp bana verdiler. Hacca gittim. Döneceğim zaman;”

-”Medine-i Münevverede aklıma geldi ki, Cüneyd (r.a.) ye bir yüzük alıp hediye götüreyim. Yüzüğü aldım. Bağdad’a döndüm.”

-”Cüneyd (r.a.) in ziyaretine gittim. Fakat yüzüğü evde unuttum;”

-“Neyse şimdi yüzükten hiç bahsetmem sonra tekrar ziyeret ettiğimde yüzüğü takdim ederim.” Dedim

O’nu ziyaret ettiğimde;

-“Efendim! Hacca giderken sizden ödünç aldığım bir dirhemi iâde etmek istiyorum.” Dedim

Cüneyd-i Bağdad’i (r.a.);

-“Biz onu, Medine-i Münevvere’den getirip de evde unuttuğumuz yüzük gibi unutmadık. O zaman hediye etmiştik.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri veli kullar hürmetine günahlarından dönüp tevbe eden ve Salih ameller işleyen kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e veysike (Nusaybin)

Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)- 5

Bir gün ikindi vakti yanına bir misafir geldi. Tencerede bir parça et vardı. Eti pişirip misafira ikram edeyim diye düşündü.

Fakat, yemeği hazırlamak için de misafirin yanından ayrılmadı. Nihayet akşam vakti oldu. Namazlarını kıldılar. Kendisi de, misafiri de oruçlu idiler. Nihayet evde bulunan bir kuru ekmek ve bir miktar suyu misafira ikram için hazırladı.

Baktı ki, etin bulunduğu tencere Allah-u Teâlâ’nın izni ile kaynıyor ve et yemeği çok güzel pişmiş, yemeği misafire ikram etti. İftar ettiler.

Misafir olan kimse dedi ki;

-“Hayatımda bu kadar lezzetli bir yemek yemedim.”

Rabi’a-tül Adaviyye (r.anha);

-“Her halinde Allah-u Teâlâ’yı hatırlayan ve sadece O’nun rızasını istiyenlere işte böyle yemek pişirirler.” Buyurdu.

Rabi’a-tül Adaviye (r.anha) nın hacca gitmek arzusu çoğaldı. Bir kafileye katılarak yola çıktı.

Yolda merkebi ölünce kafiledekiler;

-“Eşyalarınızı bizim hayvana yükleyeylim.” Dediler.

Rabi’a (r.a.);

-“Ben Allah-u Teâlâ’ya tevekkül ederek yola çıktım. Siz yolunuza devam ediniz. Ben yavaş yavaş gelirim.” Dedi.

Ve kervan yoluna devam etti.

Rabiâ (r.anha);

-“Ya Rabbi! Çok aciz olduğumu görüyorsun, biliyorsun. Beni evine da’vet ettin ama bineğim yarı yolda öldü. Koca çölde yalnız kaldım. Durumu sana havale ettim.” Diyerek eşyalarını yükledi.

Rabi’a’nın bu yalvarışından sonra Allah-u Teâlâ merkebi diriltti. Rabi’a (r.anha) buna çok sevindi.

Bir gün, Rabi’a-tül Adaviyye (r.a.) ye yemek yapmak istediler, fakat soğan yoktu. Komşundan alalım dediler.

Rabi’a-tül adaviye (r.a.nha);

-“Kırk senedir Allah-u Teâlâ’dan başkasından bir şey istememek üzere söz verdim. Zararı yok, yemek soğansız olsun.” Buyrudu.

Rabi’a (r.a.) sözünü yeni bitirmişti ki, bir kuş ayaklarındaki soğanları oraya bırakıp gitti.

Bunu gören Rabi’a (r.anha);

-”Bu İlahi bir imtihandır. Allah-u Teâlâ’nın azabından emin değilim, korkuyorum.” Deyip yemeği değil kuru ekmeyi yedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Rabi’a-tül Adaviyye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu