‘makbul dualar’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-u Kerhî (k.s.) bir bayram arifesi camiye giderken cami avlusunda oynayan çocukları görür. İçlerinden bir küçük kız mahzun bakışlarla diğer oynayan çocuklara bakmaktadır.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin dikkatini çeker:

-”Kızım niye sen de arkadaşların gibi oynamıyorsun” der .

Küçük kız ağlamaklı bir sesle:

-”Ben oynarsam elbiselerim kirlenir, yıkayacak ne annem, yeni elbise alacak ne de babam var.”

Maruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri küçük kızın elinden tutup o zamanın zengin tüccarlarından Sırrı-yı Sekati’ye (k.s.) götürür.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerini görünce hemen ayağa kalkar.

-”Buyurun efendim ne emriniz varsa yerine getirmeye hazırım” der.

Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri, ona küçük kızı göstererek;

-’‘Ya Sırrı bu kız yetimdir; yarın bayram, giyecek yeni bir elbisesi yok. Ona bir elbise dikebilir misin?” der.

Sırrı-yı Sekati (k.s):

-“Baş üstüne efendim.” der ve en güzel kumaştan küçük yetim kıza bir elbise dikmeye başlar.

Bayram sabahı Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri kızı alıp Sırrı’nın dükkânına gider.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) onları kapıda karşılar.

-”Buyurun efendim elbise hazır” der.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri bu harakete çok sevinir ve ellerini açıp:

-”Ya Rabbi Bu kulunun kalbinden dünya sevgisini çıkar” diye dua eder.

Maruf-u Kerhi (k.s.) daha oradan ayrılmadan Sırr-ı Sekati’de bir garip haller olur. Aradan çok kısa bir zaman geçmeden;

Sırr-ı Sekati (k.s.) sanki bir ruya’dan uyanır gibi kendi kendine düşünür:

-”Benim bu kadar malım, mülküm var hâlâ terzilik yapıyorum. Vallahi, yemin olsun bütün malımı muhtaç olan fakirlere dağıtacağım.” diyerek bütün malını fakirlere dağıtır.

Hemen Tevbe-i nasuh ederek büyük mutasavvuf âlimi olan Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerine talebe olur. Aradan uzun seneler geçer Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin vefatından sonra onun yerine geçer. Zamanla talebeleri çoğalır etrafa yayılır.

Sırrı-yı Sekati hazretleri (k.s.) nin Talebeleri onu hep ağlarken görürler.

Ona çok yakın bir talebesi sorar:

-”Efendim! biz bu kadar sene senin yanındayız,  seni hep ağlarken görüyoruz bunun sebebi hikmetini bize söyliyebilir misiniz?” diye sorar .

Talebelerinin ısrarlarına cevaben:

-”Ben bir gün ‘Elhamdülillah’ dedim. Keşke bu ‘Elhamdülillah’ kelimesini söylemeseydim diye tam otuz yıldır ağlıyorum Allah’tan (c.c.) beni affetmesi için dua ediyorum” dedi.

Talebeleri daha çok hayret etti.

-”Efendim ‘Elhamdülillah kelimesi Allah’ı zikir etmektir bunda bir şey yoktur ki” dediler.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri şöyle anlatmaya başladı:

-“Ben Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin talebesi olmadan evvel çok zengindim.Yaz aylarından bir gün öğleleyin  Evde istirahat ediyordum.

Kapımı çalan bir kişi:

-”Ya Sırrı pasajda yangın çıkmış, yangın dükkânlarına doğru gidiyor.” dedi.

Ben de alelacele  evden çıktım. dükkanlarımın akibetini öğrenmek için acele ediyordum.

Yolda bana rastlayan bir başka kişi:

-”Ya Sırrı, bütün dükkânlar yandı, yangın tam senin pasajına gelince söndü” dedi.

Ben de o zaman gayri ihtiyari ‘Elhamdülillah’ dedim.

Şimdi ise o mübarek zat olan Ma’ruf-i Kerhi’nin (k.s.) talebesi olduğumdan günden beri düşünüyorum, ve kendi nefsime diyorum ki; benim dükkânlarım yanmadığı için Allah’a hamd ederek Elhamdülillah’ dedim. Demek ki o zaman kendimi tek düşünerek müslüman kardeşlerimin zararını düşünemedim” diye tekrar ağlamaya başladı.

Talebeleri de onunla beraber ağlamaya başladılar.

Ve şöyle dediler:

-“Allah’ı zikir maksadıyla bir kelimeyi manasını düşünmeden söylemiş ve 30 yıldır ağladığı halde hâlâ unutamamış. Bu kadar günahlardan sonra, bizim halimiz ne olacak?”

<<<Sırrı-yı Sekati (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli; Yüksek ver’a sahibi olan bu mübarek zatlar hürmetine afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ nehri  Hafka Çino (şelale)

Yeryüzünde dört kısım evliya vardır:

Birincisi:

Kendisi Allah (c.c.) evliyası olduğunu bilir, onun etrafındaki insanlar da veli olduğunu bilir.

İkincisi:

Kendisi Allah’ın evliyası olduğunu bilir, onun etrafındaki insanlar onun veli olduğunu bilmez.

Üçüncüsü:

Kendisinin veli olduğunu bilmez. Etrafındaki insanlar O’nun veli olduğunu bilirler, bir şeyler sezerler.

Dördüncüsü:

İnsanlar veli olduğunu bilmez Kendisi de veli olduğunu bilmez.Yalnız Allah (c.c.) bilir. Onun için kapımıza gelen insanlara karşı hoşgörülü olmamız gerekir.

Büyüklerimiz buyurmuşlardır ki:

-“Her kimi görürsen Hızır bil, her geceyi Kadir gecesi bil.”

Misafir (k.s.) isminde Allah’ın (c.c.) bir evliyası vardı. Çoğu zaman ailesinden ayrı inzivaya çekilir, günlerce tek başına Allah (c.c.) a ibadetle meşgul olurdu. Bir gece ansızın eve gelir,

Hanımına şunları söyler:

-“Hanım bu gece her kim ailesiyle ilişkiye girerse Allahu Teala (c.c.) Hazretleri onlara salih veli çocuklar nasip eder.”

Hanımı ona itiraz eder.

-“Bahil olma, bu bana söylediklerini halka da söyle. Evin damına çık, herkese seslen.”

Misafir (k.s.) dama çıkar:

-“Ben binitimi hazırladım, her kim binitini hazırlarsa binsin.” diye nidâ eder.

Rivayet edilir ki:

O sese icabet edenlere Allah (c.c.) o gecede kırk evliyayı ana rahmine halk etti.

Aradan zaman geçmiş, Misafir (k.s.) ın hanımı hamile kalmış, Allahın sevgili kullarından Seyyah birkaç velî seyahat hâlindeyken, Misafir’in (k.s.) köyüne uğramışlar. Evlerinin önünden geçerken bakmışlar ki: Misafir (k.s.) hanımı hamile, evinin önünü süpürüyor. Hanımının yanından geçerken hafif bir sesle:

-“Esselâmun Aleykum.” Diyerek  yollarına devam ederler.

Aradan zaman geçer;

Misafir (k.s.) ın hanımı doğum yapar. Doğan çocuğa ADE’ ismini verirler

Dört beş yıl sonra Seyyah olan Allah’ın (c.c.) evliyaları tekrar Misafirin (k.s.) köyüne uğrarlar, manevî nazarlarla etraflarına bakarlar, görürler ki dört beş yaşında oğlan bir çocuk arkadaşları ile oyun oynuyor. Hemen tanımışlar,

Çocuğun Yanına gidip:

-“Esselâmun Aleykum.” demişler.

Henüz çocuk yaşta olan Ade’ bin Misafir (k.s.):

-“Aleykümesselâm, Aleykümesselam.” diye cevap vermiş.

Seyyah olan Allah’ın evliyaları çocuğa:

-“Biz sana bir sefer selâm verdik, sen ise selamımıza iki sefer cevap verdin. bunu sebebi hikmeti nedir?” diye sorarlar.

Henüz çocuk yaşta olan Ade’ bin Misafir (k.s.):

-“Şayet İsa (Aleyhisselam) hürmetine edepsizlik olmasaydı, ben anamın karnında iken, sizler köyümüzden geçip, anneme selam verdiğinizde, o zaman ben size cevap verecektim. Bir sefer sizlere selâm borcum vardı. İşte şimdi onun için iki sefer selamınıza cevap verdim.” dedi.

Bu mübarek zatın ismi Ade (Adiyy) bin Misafir (k.s.) diye kitaplarda geçer. Zamanla çok büyük bir evliya olur.

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu mübarek veli zatların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin.. Âmin.

Fuad Yusufoğlu

Duaların kıymeti

11 Temmuz 2008

 


Dua çok büyük bir ibadettir;

Tirmizi, Ebu Hüreyre (radiyallahu anhu) den rivayetle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Dert ve belaya uğradığı zaman duasının kabul olmasını istiyen, dert gelmediği zamanlar da çok dua etsin.”

Dua’yı çok yapınca Allah-u Teala’ya yakınlık peyda olur. Böylece rıza-i ilahi elde edilir. Sıkıntılı zamanlarda da dua’yıda kabul eder.

Münacat;

Ey büyük sultan, ey ibadete layık Rahman! Rıza-i şeifin, talibleri için büyük devlet. Cemal-i ilahin aşıklar için büyük ni’met. İkramlarının haddi yoktur. Ni’metlerine nihayet yok.

İşitmek ve görmek diye iki pencere vardır. Bunlarla hikmetinin sırları müşahede edilir..

İki ışık kaynağı vardır. Ay ve Güneş. Bunlarla kudret ve azametin belli olur.

İlahi! Herkesten yüz çevirip, kalblerini sana bağlayan seçilmişler hürmetine;

Dilleri her an seni zikreden bülbüller hürmetine;

Bizi bir an gaflette bırakma. Her adımımızda sana yaklaşmak nasib eyle!

Günahlarımızı, gözümüzün yaşı ile temizle. Kalblerimizi dünya çerçöplerinden kurtarıp ışıklandır!..

Gönlümüzü bozuk fikirlerden boşaltıp, ihlas süsü ile zinetlendir!

Kısa aklımıza hakikatlari anlamak nasib eyle.

Kararmış kalblerimize senin aşk ve muhabbetini ihsan eyle!

İlahi! Gerçi çok günahkarız. Fakat dilimiz (La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah) kelimesini söyler. Kötü işlerimizi bu güzel kelimemiz hürmetine afv eyle!

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altı parmak)

Siz sevgili kardeşlerimden Dua’larınızı istirham ediyorum.

Sevgilerimle

Fuad Yusufoğlıu

Duâ’nın önemi

11 Temmuz 2008

dsc00299-fuadyusufoglu-navale-res.JPG

Navale Reş (Nusaybin)

Tirmizi (r.a.) de ve İbni Mace (r.a.) de Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilir;

Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Hak Teala(c.c.) nın indinde Duâ’dan kiymetli bir şey yoktur.”

O Halde Hak Teala (c.c.) bir kuluna Duâ etmeyi ve kendisine karşı alçalarak yalvarmağı ihsan ederse, o kulundan razı olduğunun alametidir.

MUNACAAT:

Ey hiç bir şeye benzemeyen Padişah! Ey hareket ve durmaktan Münezzeh İlah!

Zatın, cihetten ve taraftan beridir. Sıfatın, noksanlıktan ari’dir. Ebrarın (İyilerin) nefislerini günah eserlerinden temizleyen sensin. Zikredenlerin kalbleri ancak Zikrin ile sükünet bulur. Ariflerin sineleri senin ma’rifetin ile genişler.

İlahi!

Senin aşkının ateşi ile yanmış kalbler hürmetine:

Muhabbet kadehinden içerek, müşahede-i cemalin nuru ile aydınlanan kalbler hürmetine:

Geceleri gaflet uykusunda olmayıp, seher vaktinde zikreden iştiyaklı kalbler hürmetine;

Bu dalalet vadisinde, ahır zaman fitnesinden bizi koru! Cehalet zulmetinden nefsin ve şaytan (aleyhill’anet) saptırmasından bizi muhafeze eyle!

İnayetini bize arkadaş eyle! Sana kavuşturan ameli bize bildir!

Bizim isyanımızdan sana asla ziyan gelmez. İbadetimizden de fayda gelmez. Sen bunlara muhtaç değilsin. Günahlarımızı afv edip; noksan ibadetlerimizi kabul eyle! Son nefesimizde imandan ayırma! Amin.

Nakllolunur ki;

Şuayıb peygamber (salavatullahı ala nebiyyine ve aleyhi) Musa (aleyhis selam) ı, koyunlarını gütmek için yardımcı aldı.

Asa lazım oldu. Hazreti Şuayıb (aleyhis selam) evinde çok Asa vardı. Bunların içinde, Adem (aleyhis selam) ın Cennetten getirdiği Asa da vardı. Bu asa Adem (aleyhis selam) dan sonra Peygamberlerden geçip Şuayıb (Aleyhis selam) gelmişti. Onu, bereketlenmek için yanında bulundurur ve hürmet ederdi. Kimseye vermezdi.

Musa (Aleyhis selam) ı asa alması için eve gönderdiği zaman, Adem (Aleyhis selam) ın (RAYİDE) İsmindeki bu asa dile gelip:

-“Ya Musa, beni al. Ben senin içinim.” Dedi.

Musa (aleyhis selam) buasa’ aldı. Şuayıb (aleyhis selam) a getirdi.

Şuayıb (aleyhis selam):

-“Ya Musa! Bu asa çok uludur. Hazret-i Kelimullah için gelmiştir. Bunu yerine koy. Başka asa al.” Dedi.

Musa (aleyhis selam) geri döndü. Onu bırakıp başka asa almak isteyince;

O asa tekrar dile gelip:

-“Ya Musa! Beni al,” dedi.

Hazret-i Şuayıb (aleyhis selam) yine geri gönderdi. Bu şekilde dört def’a gitti geldi.

En sonunda Musa (aleyhis selam) dedi ki;

-“Bu asa der ki: ‘Ya Musa, ben senin içinim. Beni al.”

Şuayıb (aleyhis selam) hayret etti. Bilmiyordu ki, Kelimullah koyunlarını gütmeğe me’mur ettiği bu kimsedir.

Hak Teala (c.c.) bir melek gönderdi. O Melek asa’yı yere sapladı. Dört parmak içeri girdi.

Melek:

-“Hanginiz bunu yerden çıkarırsa, asa onundur. O alsın.” Dedi.

Şuayıb (Aleyhisselam);

Bütün kuvvetiyle asa’yı çıkarmak istediyse de çıkaramadı. Musa (Aleyhis selam) asa’yı kolayca çıkardı.

O zaman Musa (aleyhis selam) ın Kelimullah olduğunu anladı.

Bu kıssada iki hisse vardır.

Birincisi:

Asa, Musa (aleyhisselam) a

-“Ben senin içinim” dedi. Şuayıb (aleyhisselam) bu halı bilmediği için bu asa’yı ona vermek istemedi.

Hazret-i Hak celle ve ala hazretleri, kur’anı kerimde:

-“Siz benim kullarım ve evliyamsınız. Ben sizin rabbınızım” buyurdu.

Şeytan (aleyhill’anet) bunu istemedi. Kulları şaşırtmak istedi.

İkincisi:

Melek Asa’yı yere sapladı. Şuayıb (aleyhis selam) gibi bir büyük peygamber onu çıkaramadı.

İman ağacını Allah-u Teala hazretleri (c.c.) kalbimizin zeminini dikmiş ve inayet suyu ile sulayıp hidayet güneşi ile yetiştirmiş. Kökü yerde, budakları semaya varmış. Böyle bir ağacı yerinden çikarmaya Şeytan (aleyhill’anet) ın gücü yetmez.

İlahi; Ona (Şeytan) a bu kuvveti verme ki, İman Fidanımızı kalbimizden çıkarmasın. Amin….

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan (aleyhill’anet) ın şerrinden muhafeze eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Duâ’nın önemi- 2

12 Temmuz 2008

dsc00304-fuadyusufoglu-navale-res.JPG

Navale reş’ın sonu (Nusaybin)

Sahih-i Müslim’de Tarık bin Eşim Eşcai (Radiyallahu anhu) dan rivayet edilir.

Bir kimse İslama gelse Hazret-i Resül-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) o kimseye namazı öğretir, sonra şu dua’yı okumasını emrederdi:

-“Ya Rabbi Beni Afvet. Bana acı ve doğru yolda bulundur. Bana sıhhat ver. Rızkımı kolaylıkla gönder.”

Naklolunur ki,

Çok fakır bir aşık, maşukunun devlethanesi karşısında bir gece inliyerek ağlayıp sızlıyordu. Maşuk ise pencerede perde arkasında bakıp hiç aldırmadı.

O şehrin Valisi de bir köşeden seyr edip hayret ederdi. Sabah oldu. Aşık oradan ayrılıp gitti. Vali o kimsenin yanına gelip halınden sorunca:

Fakir dedi ki:

-“O bana muhtaç değil, ben ise ona muhtacım. İzzet makamında olanların halı öyle olur. Zillet le olanların ki ise böyle.”

MUNACAAT:

“İlahi Eğer lutfun bizi kulluğa kabul ederse, sekiz cennetten daha çok kiymetlidir. Eğer kahrın bizi red ederse, yedi cehennem bunun yanında bir kıvılcım gibi kalır.

“İlahi Senin aşkının şerbetinden içen arifler hürmetine, Cemal-i ilahıni müşahade eden aşıklar hürmetine, bizi dostlarından ayırma. Cennete cemalıni görmekten bizi mahrum eyleme.”

Naşirevan’ın bir köpeği vardı. Ona atlas’tan kaftan yapıp giydirmişti. Bir gün ava çıktı. Köpek avı yakalamağa gitmedi. Başka bir köpek koştu avı aldı.

Av arkadaşları dediler ki;

-“Bu köpeğe giydirdiğin kaftanı alıp şu köpeğe giydirelim.”

Naşirevan:

-“Allah (c.c.) korusun. Bu köpeğe giydirdiğim kaftanı ondan çıkarmak bana yakışmaz.” Dedi.

“İlahi Bize iman kaftanını ve irfan gömleğini kereminden giydirdin. Günahımız sebebiyle bizi çıplak bırakma.”

Naklonulunur ki;

Hatem hazretleri (r.a.) arabın büyüklerini ziyafete davet etti. Ansızın davetliler arasında çıplak bir fakir de kapıya geldi. Hatem (r.a.) o fakirin ellinden turup içeri aldı. Ve baş köşe ye oturttu.

Davetliler:

-“Ey Hatem (r.a.) ne yapıyorsun?” dediler.

Hatem (r.a.):

-“Sizin her birinizi mevkileriniz, şöhretleriniz bu yerlere geçirdi. Bu çıplak fakir ise benim Kerem’im bu yere layık gördü.” Dedi.

“-İlahi Hatem (r.a.) bir mahluk iken, kerem edip o fakiri terk etmedi. Baş köşeye geçirdi. Sen ise kerem sahiblerinin en cömerdisin ve kimseye muhtaç değilsin. Kıyamet gününde takva sahibleri ihtişam ile buraklara binerler, gelirler. Sedirler üzerinde otururlar. O gün biz fakirleri de onların yanında bulundur. Bizi o büyüklerden ayırma. AMİN.”

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İman’dan, mahrum etmesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Duâ’nın önemi- 3

12 Temmuz 2008

dsc00309-fuadyusufoglu-navale-resin-sonu.JPG

Navale reş’ın bittiği yer Beyaz suyun başı (Nusaybin)

Sahihi Buharı ve Müslim’de Ebu Hüreyre (radiyallah-u anhu) rivayet edilir:

Hazret-i Seyyid-il Mürselin (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki;

-“Şiddetli Beladan, bedbaht olmaktan kötü iş işlemekten ve düşmanımı sevindirmekten sana sığınırım.”

O halde dua  belaleri def eder. Bedbahtlığı giderir, kaza-i muallakı tebdil eder. Mu’minler daima Allah-u teala(c.c.) ya yalvararak ve hatta ağlayıp sızlıyarak dua etmelidir.

Munacaat:

Ey vasıtasız yaratan Ey Ezelden var olan Ey Kalblerdeki zulmeti gideren Ey cesedlere RÜYET veren Gül bahçesinin bülbülleri sana hamd ve sena nameleri eder. Gülistanın gülleri, senin ni’met ve ihsanlarını söyler.
İlahi:
Olgun ve saf kalbler hürmetine; Cennetteki kusursuz huriler hürmetine; kuvvetli iman ve yakın sahıbleri hürmetine; kalbini dünya çer- çöplerine bağlamıyan Allah’ın veli kullalarının hürmetine; beni şehvete esir olmaktan, nefsimin peşinde koşmaktan muhafeze eyle. DÜNYANIN TATLI GÖRÜNÜŞÜNE ALDANMAKTAN KORU.

Naklolunur ki;

Hasan-el Basri (r.a.) bir cenazenin arkasından kabristane gitti. Meyyit’i defn ettikten sonra bir köşeye oturup murakabeye daldı. Ferezdak adlı bir şair vardı ki, fısk ve fucuruyla meşhür idi. Uzaktan bakıyor ve çok ağliyordu.

Hasan-i Basri (r.a.) Ferezdak’a:

-“Niçin ağliyorsun?”

Ferezdak:

-“Ey İmam. Kendi perişan halıma ağliyorum. Halk bana bakıp, ne kötü kimsedir derler. Sana bakıp, ne iyi kimsedir derler. Eğer Hak teala (c.c.) nın muamelesi, halkın dedikleri gibi olursa, halim çok fena.”

Hasan-el Basri (r.a.):

-“Ey Ferezdak Güvendiğin hiçbir amelin varmı ki ona bağlansan bari.” dedi.

Ferezdak:

-“Üç şeyim var. Onlarla ümid varım.”

-“Birincisi: yetmiş yıl İslamda sakal ağartım.”

-“İkincisi: Allah-u Teala (c.c.)yı bir bilirim.”

-“Üçüncüsü: Günahkar olduğumu biliyorum.”

Bir zaman sonra Ferezdak vefat etti. Hasan-i Basri (r.a.) rü’yasında, Ferezdak’ı cennet de geziyor gördü:

-“Ey Ferezdak Hak Teâla (c.c.) sana neyledi.”

Ferezdak:

-“Ya İmam Hak Teala (c.c.) beni, yetmiş yıllık tevhidime bağışlayıp afv etti.”

İlahi;
Adem (Aleyhisselam) ı, topraktan yaratıp, hilafet makamına geçirdin. Bizlere, karşılıksız keramet tacını giydirdin. Lutfunu bizden eksik etme. Biz düşkünlerin elinden tutup kaldır.

İlahi;

Kullarının dünyada dört şeyi var. İkisi kötü, ikisi iyidir. Kötü olanların biri ahirette de kötüdür. Bunlardan biri küfr, diğeri günahlardır. Küfr, günahtan daha kötüdür.
İyi olanların biri ahirette de iyidir. Bunlardan biri İman, diğeri taattır. İman taattan üstündür.

Ya Rabbi

O İki kötünün daha kötüsü olan küfrü terk ettik. Ve iki iyinin en iyisi olan iman hürmetine günahlarımızı afvedip, kusurlu ibadetlerimizi kabul eyle.. AMİN…

Devam edecek…

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala haretleri (c.c.) bizleri ve sizleri günahlarımızı kendi rahmetiyle afv-u mağfiret eylesin….AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Duâ’nın önemi- 4

12 Temmuz 2008

dsc00324-navale-resin-sonu-navale-sipinin-basi.JPG

Navale reş’ın sonu (Nusaybin)

Naklolunur ki;

Bir gün, bir fakir, eski elbise ile bir padişahın meclisine girdi. Padişah bu dervişin gelmesini beğenmedi.

Padişah yakınlarından birisi dedi ki;

-“Ey derviş Padişahların huzuruna eski elbise ile gelmenin ayıb olduğunu bilmez misin?”

Fakir:

-“Padişah huzuruna eski elbise ile girmek ayıb değildir. Fakat Padişah huzurundan eski elbise ile çıkmak ayıbtır.”

Padişah bu sözlerden hoşlanıp çok ihsan yaptı. Kiymetli elbiseler vererek gönderdi.

MUNACAAT:

İlahi;

Biz fakirleri de huzurundan çıplak gönderme. Kiyamet gününde, Enbiya ve Evliyalar, Taclar giydikleri vakit bizleride Habibi (sallallahu alaeyhi vesellem) hürmetine mahrum eyleme.

İlahi;

Doğru yolda giden kullarının hürmetine; fakirlik halında sıkıntı çekip, halını belli etmiyen mücahidler hürmetine; sinelerimizi Ma’rifet nurunla aydınlat ve kalblerimizi keramet ile fetheyle.
İlahi;
Eğer bizden hesab istersen halimiz malumdur. Kiyamet gününde bizi hesaba çekmeyip, lütfünle mu’amele eyle.

İlahi;

Fakir, müflis ve muhtaclara ihsan etmek, kerem sahiblerinin şanındandır. Sen Kerem sahiblerinin en cömerdisin. Biz fakir ve muhtaçları mahrum eyleme.

Rivayet olunur ki;

Büyüklerden biri, bir kimsenin eline hediyeyi verip;

Der ki;

-“Bunu mektebe götür, çocuklardan en güzel hangisi ise ona ver.”

O kimse mektebe geldi. Hediyeyi kendi oğluna verdi.

Dediler ki;

-“Niçin kendi oğluna verdin?”

Dedi ki;

-“Ondan daha güzel görmedim.”

Bunun gibi Kıyamet gününde Allah-u Teala (c.c.) rahmet hediyesini Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem) nın şefaat eline verir o da Ümmetinin asilerine teslim eder.

Allahu- Teala (c.c.) buyuruyor:

-“Ey Habibim Bu kadar müflisler arasında kendi ümmetini seçtin Öyle ise Ümmetin Cennetime girmedikçe Cennet bana hoş gelmez.”

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala Hazretleri(c.c.) bzileri ve sizleri Kendi rahmetiyle afv-u mağfiret eylesin…Amin….

Fuad Yusufoğlu

dsc00321-fuadyusufoglu-navale-sipi-seri-ave.JPG
Beyaz su ile siyah suyun birleştiği yer (Nusaybin)

Abdullah Bin Mes’ud (Radiyallah-u Anhu) Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

-“Cenabı Allah (c.c.) ın varlıkta 300 er’i var ki; Onların kalbleri Adem (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”

-“Yine varlıkta Allah (c.c.) ın 40 Er’i var ki; Onların kalbleri Musa (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”

-“Yine varlıkta Allah (c.c.) ın 7 Er’i var ki; Onların kalbleri İbrahim (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”

-“Yine Varlıkta Allah (c.c.) ın 5 Er’i var ki; Onların kalbleri Cebrail (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”

-“Yine Varlıkta Allah (c.c.) ın 3 Er’i var ki; Onların kalbleri Mikail (a.s.) ın kalbine bağlıdır.”

-“Yine Varlıkta Allah (c.c.) ın 1 Eri vardır ki; Onun kalbi İsrafil (a.s.) ın kalbina bağlıdır.”

-“Bu Bir Er ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Üç’lerden birisini kor.”

-“Üç’lerden biri ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Beşler’den birisini yerine kor.”

-“Beşler’den biri ölürse, Allah-u teâla (c.c.) yerine Yedi’lerden birisini yerine kor.”
-“Yedi’lerden birisi ölürse Allah-u Teâla (c.c.) yerine Kırk’lardan birisini yerine kor.”
-“Kırk’lardan birisi ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Üçyüz’lerden birisini yerine kor.”
-“Üç yüz’lerden birisi ölürse, Allah-u Teâla (c.c.) yerine Halktan birisini yerine kor.”

-“Allah-u Teâla (c.c.) bunlarla canlandırır, öldürür, yağmur yağdırır, bitki yeşertir. Musibet ve belaları bu Ümmet’ten Def’eder.

Abdullah Bin Mes’ud (r.a.) denildi ki;

-“Allah (c.c.) nasıl bunlarla canlandırır. Ve öldürür.”

Abdullah (r.a.) Dedi ki;

-“Çünkü bunlar halkın çoğalmasını istiyorlar,(dua ediyorlar) bunun için çoğaliyor, zalimlere de Beddua ediyorlar bunun için kırılıp mahv oluyorlar. Yağmurun yağmasını isterler, bunun için yağmur yağar.
Bitkinin bitmesini isterler, bu sebeple yerden bitki biter.
Dua ederler. Allah(c.c.) da o sebeple bela ve musibeti def eder.“

Ebu Nuaym, İbni asakir ve muteber hadis imamlarından başka kimseler rivayet etmiştir.

Tenvir-ül Kulub

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Kendi sevgili kulları olan bu Er’ler hürmetine, kötü huylu insanların şerrinden, dünya afet ve belalardan kazalardan, muhafaza eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dua’nın edebleri;

16 Kasım 2008

Bor-e Şeş ça’vi derresi başı (Nusaybin)

Dua’nın edebleri;

Yalvararak tazarrû ile yapılan “dua”, Allah-u Teâlâ’ya yaklaştıran amellerdendir.

Peygambere Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryor ki;

-“Dua ibadetin özüdür.”

Bu şunun içindir ki, İbadetten maksat, kulluk etmektir. Kulluk ise, kendinin zavallı olduğunu ve Allah-u teâlâ’nın büyüklüğünü birlikte görmek ve bilmektir.

Dua’da bu ikisi de vardır. Dua ne kadar tazarrû ile olursa, o kadar iyi olur. Dua’da sekiz edebe dikkat etmelidir;

1-Kıymetli vakitlerde ‘dua’ etmeye gayret etmelidir. Arefe, Ramazan, Cum’a, sabah erken ve gece yarısı gibi.

2-Kıymetli hâlleri gözetmelidir. Askerlerin harbe gitmesi ve gelmesi, farz namazları gibi,

Hadisi şerifte bildirildi ki, gök kapıları böyle zamanda açılır. Bunun gibi ezanla ikamet arasında, oruçlu olduğu zaman ve kalbinde incelik hisettiği zamanlarda ‘dua’ etmelidir. Çünkü kalbdeki incelik rahmet kapısının açık olduğuna işarettir.

3-Bir kimsenin iki elini kaldırıp, başkasına ‘dua’ etmesidir. Hadisi şerifte buyuruldu ki, Resulullah (sallalahu aleyhi ve sellem);

-“Duâ eden üç şeyden boş kalmaz; Ya günahı afv edilir, ya o anda ona bir hayır gelir. Yahud ilerde bir hayır gelir.”

4-Dua’da tereddüt etmemelidir. Kalbinde, dua’sının hemen kabûl edildiğini tutmalıdır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor;

-“ALLAH-U TEÂLÂ’YA ÖYLE BİR HALDE DUA EDİNİZ Kİ, DUANIZIN KABÛL EDİLDİĞİNİ YAKİNEN BİLESİNİZ.”

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dua’nın edebleri- 2

16 Kasım 2008

Haci Latif bahçesi Bor-e Veysike-(Nusaybin)

Dua’nın edebleri- 2

5-Yalvararak ve huşü’-i kalb ile ‘duâ’ etmelidir. Hadisi şerifte Reaulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);
-“Gaafil olan kalbden yapılan dualar dinlenmez.” Buyuruldu.

6-Dua’yı çok yapmalı, tekrar söylemeli, ardını bırakmamalıdır. Kaç defa ‘dua’ ettim, duam kabûl olmadı, dememelidir. Çünkü kabûl vaktini ve işini Allah-u teâlâ daha iyi bilir.

Dua’sı kabûl olunca;”Allah-u Teâlâ’ya hamd olsun ki, verdiği ni’met sebebiyle iyi işler tamam oluyor.” Demek sünnettir. Kabûl geç olursa “Her halde Allah-u teâlâ’ya hamd olsun.” Demelidir.

7-Önce tesbih okumalı ve salavat getirmelidir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) dua’dan önce,

-“Subhane rabbiyel aliyyil a’le’l- Vehhab” derdi. (Ahmed)

Ve yine (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;

-“Dua edecek olan kimse, önce bana salavat okusun.ÇÜNKÜ BU ‘DUA’ MUHAKKAK KABUL EDİLİRve Allah-u Teâlâ iki duadan birini kabul, diğerini red etmekten daha üstündür.”

8-Tevbe etmeli, zulmünden vazgeçmeli ve kalbini tamamen Allah-u teâlâ’ya vermelidir. Çünkü red olunan dua’ların çoğu, kalbin gafletinden ve günahların zulmetindendir.

Kâ’bü’l-Ahbâr diyor ki;

Beni İsrailin bulunduğu yerde kıtlık oldu. Musa Aleyhis selam bütün ümmetiyle üç defa yağmur dua’sına çıktılar. Kabul edilmedi. Sonra Musa Aleyhis selam’a vahiy geldi;

-“Aranızda söz taşıyan birisi var, o tevbe etmeyince duanızı kabul etmem.”

Musa Aleyhis selam dedi ki;

-“Ya Rabbi! O kimdir, onu aramızdan atalım.”

Allah-u Teâlâ buyurdu;

-“Ben söz taşımayı yasak ederken, kendim nasıl söz taşıyıcılık ederim.”

Bu İlah’i emir üzerine Musa Aleyhis selam şöyle buyurdu;

-“Söz taşımaktan tevbe ediniz.”

Hepsi tevbe ettiler ve yağmur yağmaya başladı.

Mâlik bin Dinar (r.a.) der ki;

-“Beni israil’de kıtlık olmuştu. İki defa yağmur duasına çıktılar. Kabul edilmedi. Peygamberlerine vahiy geldi ki;’ O insanlara söyle ki, dışarı çıkmışlar, dua ediyorlar. Halbuki bedenleri pis, mideleri haram dolu, elleri de haksız yere kana boyanmıştır. Bu şekilde dua’ya çıkmak banim gazabımı arttırdı ve benden uzak oldunuz.”

Kimyay-i saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden her zaman “İstiğfar” eden Salih kullarından eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu