‘Mazhar-ı Cân-ı Cânân (Radiyallah-u anhu);’ olarak etiketlenmiş yazılar

27- Fuad Yusufoğlu Mazhar-i-Can-i-Canan (r.a.) nın mübarek türbeleri

Mazhar-i Can’ı Cânân ile halifesi Abdullah Dehlevi (r.a.) mübarek kabirleri

Mazhar-ı Cân-ı Cânân (Radiyallah-u anhu);

Evliyanın büyüklerinden. İnsanları Hakka da’vet eden, doğru yolu göstererek hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliyye” denilen âlim ve velilerin “yirmiyedincisidir.”

İsmi Şemseddin Habibullah’dır. Babası Mirza Can’dır. O’nun ismine izafeten “Cân-i Canân” denilmiştir. 1111 (M. 1699) veya 1113 (M. 1701) senesinde Ramazanı şerifin onbirinde Cum’a günü doğdu. 1195 (M. 1781) senesinde Delhi’de şehid edildi.

Kabri, Şah Cihan Câmii yakınındaki Dergah Camii’nde olup, oradaki “dört kabir’den biridir.” Talebesi Abdullah-ı Dehlevi (r.a.) nin de kabri oradadır.

Hazret-i Ali (r.a.) nin soyundan olup, seyyiddir. Yirmisekiz batında soyu Hazret-i Ali (r.a.) ye ulaşır. Ceddi Umerâdan olup, Teymuriyye sultanlarına yakınlıkları vardı. Bütün dedeleri, mürüvvet, adâlet, şecâet (çömertlik) ve dine son derece bağlı olmalarıyla tanınmış olup, beğenilen ve medhedilen bütün üstün vasıflara sahib idiler.

Ayrıca her biri, Devlet idaresinde mevki ve makam sahibi idiler. Babası Mirza Can (r.a.), mevki ve makamı terk edip, fakirliği ve kanâatı tercih etti. Servetini Allah için fakirlere dağıttı.

Kızının nikahı için ayırdığı yirmibeşbin rub’iyye miktarındaki altını, bir dostunun şiddetli bir sıkıntıda olduğunu işitince, tamamen ona hediye etti. Babası memleketinde, merhameti, üstün ahlakı, insani meziyetlerinin üstünlüğü ile tanınmış bir zat idi.

Zamanın murşid-i kamillerinden olan Şah Abdurrahman Kâdiri’nin sohbetinde kemâle gelmiştir.

Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri (r.a.), daha küçük yaşta iken alnında rüşd ve hidayet nûr’u parlıyordu. Zekâsının ve fehminin (anlayışının) parlaklığını gösteren firâset erbâbı, onun yüksek bir fıtrata sahib olduğunu söylerlerdi.

Babası, onun terbiye ve ta’liminde, ilim öğrenmesi hususunda çok dikkat göstermiştir. Daha küçük yaşta iken ilim, ma’rifet öğrenmeye ve çeşitli mahâretler kazanmağa başlamıştı. Kıymetli ömrünü çocukluğundan i’tibaren gayet iyi değerlendirip, hebâ etmemiştir. İlim ve ma’rifeti yanında ayrıca çeşitli san’at ve maharetleri öğrenmişti.

Kendisi şöyle demiştir;

-“Çocukluğumda İbrahim Aleyhisselam’ı rü’yamda görüp, çok iltifat ve ihsanlarına kavuştum. Yine Çocukluğumda Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık (r.a.) ı ne zaman hatırlayıp ismini ansam, mübarek sûreti karşıma çıkardı. Ruhaniyetini gözümle görürdüm. Bana çok iltifatlarda bulunurdu.”

Yine şöyle buyurmuştur;

-“Çocukluğumda idi. Bir kimse babamla konuşuyordu İmâm-i Rabbani hazretlerinden bahsettiler. Ben o anda İmâm-i Rabbani hazretleri (r.a.) nin ruhaniyetlerini gördüm. Ban oradan kalkmam için işaret etti. Bu hali babama söyledim.”

Babam dedi ki;

-“Anlaşıldıki, sen onların yolundan istifade edeceksin.”

-“Allah-u Teâlâ benim tinetime sünnet-i seniyyeye ittiba’ etme hasletini yerleştirmiş.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Mazhar-ı Cân-ı Cânân (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu