‘Ömer bin Abdulaziz’ olarak etiketlenmiş yazılar

Girnavas Cin tepesi (Nusaybin)

 

Baz-ül emced  şehid-ül Harameyn Muhammed el-Haznevi hazretleri (radiyallah-u anhu) nin kurban bayramında yanlarına gelen insanlara şöyle buyurdu;

 -”Değerli kardeşlerim;”

-”Müslümanların yeryüzünde çok büyük iktidarları vardı. Bir seferinde bir Müslüman Rumların eline esir düşmüştü. Bu haber Müslümanlara ve onların halifesi olan Ömer bin Abdülaziz (radiyallah-u anhu)  a ulaşınca O, Rum kralına bir mektüp gönderdi.”

 Mektubunda şöyle yazmıştı;

 -“Allah’ın kendisine izzet ve şeref verdiği bir müslümana, hiyanet ve hakaret ettiğini duydum. Bu mektubu alır almaz, ya o mü’mini hemen serbest bırakırsın ya da senin karşına önünde duarmıyacağın öyle bir orduyla gelirim ki, onun başı senin yanında, sonu ise benim yanımdadır.”

 -“Bunun üzerine Rum kralı yapacak bir şey bulamadı ve o Müslüman esiri srbest bıraktı.”

 -“Müslümanlar izzet ve şerefte çok ileri bir seviyedeydiler.”

 -“Günün birinde Mü’minlerin emiri olan, bir vezir gökyüzünde bir bulut görmüştü;”

 Bulut’a hitaben;

 -“Ey bulut yağmur olarak nereye istersen oraya yağ, istersen doğuya istersen batı’ya yağ, nereye yağarsan yağ, senin bereketini ben toplayacağım. Eğer Müslümanların diyarına yağarsan, O Allah için toplanan bir zekat olarak bize geri dönecektir. Eğer kafirlerin diyarına yağarsan o bize haraç olarak geri gelecektir.”

 -“Bizler dünyanın efendileriydik. Dünyada sözü geçenlerdik. Dinimize, akidemize, kuran’ımıza bağlı olduğumuz müddetçe biz insanların efendisi ve önderiydik. Fakat İslamdan uzaklaşacak olursuk o zaman zillete uğrayacak, zayıflayıp diğer milletler arasdında küçük bir nokta haline düşeriz.”

 -“Eğer bizler dinimize tekrar sarılırsak ve sıkıca bağlanacak olursak zayıf da olsak, kuvvetli de olsak zafer yine bizim olacaktır. Müslümanlar dinlerine sarıldıkları müddetçe, hep yükselmişlerdir. Raşid halifeleri dönemine bakınız. Ömer bin Abdülaziz  dönemine bakınız. Selahaddin-i Eyyübi dönemine bakınız, onlar dinlerine bağlı oldıukları için hep yükselmişler ve İslam’ı da hep yükseltilmişlerdir. Bu dönem bu yücelik biz dinimizi ve Allah’ı terk edip, kendi nefislerimize güvenene kadar bu şekilde devam etti. Hal böyle olunca  Allah-u Teâlâ bizi kendi nefslerimizle baş başa bıraktı. Allah’ın nefsiyle baş başa bıraktığı birinin ise başarılı olmasına imkan yoktur. Sorunlarımızın başımıza  gelen bela ve musibetlerin tek çözümü, tekrar dine dönüp Allahın emir ve yasaklarına uymamızdadır başka hiçbir çare yoktur.”

Ben Fuad Yusufoğlu olarak şunu da ilave ediyorum ki;

Osmanlılar dönemine bakınız. Dünya’da Amerika devletinden haraç alan tek devlet Osmanlı devletidir.

Şimdi siz söyleyin neredeeeeeeeeen nereye geldik.
Yorum sizin.

Fuad Yusufoğlu

dsc00290-fuadyusufoglu-divane.JPG

Divane…(Ayriyetten bu Divane’nin de bir öyküsü vardır)

Rivayet edilir ki,

Zahidlerden olan Zekeriye (r.a.) isminde biri hastalanıp ölüm yatağına düşer, eceli yaklaşan ve can çekiştiren bu zatın bir arkadaşı ziyaretine gelir ve ona KELİME-İ ŞAHADET telkin eder.

Zahid olan bu zat yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemez. Bunun üzerine arkadaşı ikinci defa telkin eder, yine yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemekten çekinir. Üçüncü defa telkin edince,

-“söylemem” diye haykırıp, arkadaşının yanından komaya girer.

Bir saat sonra hafiflik bulup komadan çıkar zahid yanındakilere şöyle der:

-“Siz bana bir şey söylediniz mi?

Yanında bulunanlar:

-“Evet “ derler.”Biz sana üç kere Kelime-i şahadet telkin ettik, fakat sen iki keresinde, söylemekten çekindin, üçüncü defada ise,’ben söylemem’ diye haykırdın.

Bunun üzerine zahid onlara şöyle der:

-“Yanında bir bardak su alarak İblis (aleyhilla’net) bana geldi. Sağ tarafımda durdu. Bardağı sallayarak bana

dedi ki:

-“Su istiyormusun?”

Ben:

-“Evet” dedim.

İblis (aleyhilla’net):

-“İsa (aleyhisselam) Allah’ın oğludur de.”Dedi.

Bunun üzerine ben ondan yüzümü çevridim. Sonra ayak tarafımdan geldi ve bana aynı sözü tekrarladı. Ben gene yüzümü çevirdim. Üçüncü def’a aynı sözü tekrarlayınca,

-“Ben söylemem.” Diye haykırdım.

Bunun üzerine İblis (aleyhilla’net) elindeki su kasesini yere çarpıp, benden çekilip, kaçarak gitti. Ben onun sözlerini kabul etmeyip red ettim.Yoksa sizin sözlerinizi değil. Benim Allah (c.c.) a ve Peygamber (a.s.v.) e imanım var deyip, Kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti.

Ömer bin Abdulaziz (r.a.) den rivayet edilmiştir:

Der ki;

-“Bazıları Allah (c.c.) a, şeytan (aleyhilla’net) ın, Adem oğlu nun kalbindeki yerini göstermesi için niyazda bulundu.

Bunun üzerine ru’yasında, dışından içi görünen billura benzeyen bir adam cesedi gördü. Sol omuzu ile kulağı arasında yerleşmiş kurbağa şeklinde bir şeytan gördü. Bu şeytan (aleyhilla’net) nın ince ve uzun bir hortumu vardı. Onu, Şeytan (aleyhilla’net), adamın sol omuzndan kalbine doğru uzatmış, kalbine sokmuş, ona vesvese veriyor, Allah (c.c.) ı zikrettiği zaman oradan kayıb oluyordu.”

Allah’ım ifsadı çok olan şeytanı bize musallet kılma. Bizi hased edici lisandan koru. Peygamberlerin sonu Muhammed Mustafa (s.a.v.) hürmetine, sana şükretmek ve seni zikretmekte bize yardım et. Salat-u Selam senin peygamberine ve onun aline olsun…

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan (aleyhilla’net ) ın şerrinden muhafeze buyursun. AMİN…

Fuad Yusufoğlu


dsc00140-beyaz-su-basi-fuadyusufoglu.JPG

Beyaz su Başı (Ava sipi)

Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.

Halife:

-“Bana nasihat et.”dedi.

Buyurdu ki:

-“Ben Çin’e bir yolculuğa çıkmıştım. O memleketin kral’ı sağır idi. Çok ağlıyor ve diyordu ki;

-’Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryad eden mazlumların sesini duyamadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz, ilân ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin.”dedi.

Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır, kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.

-”Ey Emirel Müminin; bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kral’ının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise Mü’minsin ve Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) in ehlibeytindensin. Senin şefkat ve merhametinin ne kadar icap ettiğini artık sen düşün.”Dedi.

Süleyman ibn Abdulmelik (r.a.) halife idi.

Birgün:

-“Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim. Kiyamette halim ne olur?” diye düşündü.

Zamanın alim ve zahidi olan Ebu Hazım (r.a.) a bir kimse gönderip

-“Orucun ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin” dedi.

O da kızarmış buğday kepeği gönderdi

Ve Ebu hazım (r.a.) a:

-“Ben gece bundan yerim.”dedi.

Halife Süleyman ibn Abdülmelik, bunu görünce ağladı ve kalbine büyük hal zahir oldu. Üç gün hiçbir şey yemeden oruç tuttu. Üçüncü günün akşamı, gönderilen o şeyle iftar etti.

Derler ki;

O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer ibn Hattab (r.a.) benzeyen Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) dünyaya geldi.

Bunun ise, Ebu Hazım (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin BEREKETİNDEN İSTİFADE etmek niyeti ile olduğunu bildirmiştir.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi sevgili Veli Kulları yüzü suyu hürmetine AFV eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc02162-ornek-girnavas-cin-tepesi.JPG

Girnavas Mevki-i -Uzaktan-(Nusaybin)

Ata Sülem-i (r.a.) çok korkanlardan idi Kırk sene gülmedi. GÖKYÜZÜNE BAKMADI. Bir defa göğe baktı ve korkusundan düştü. Her gece birkaç defa kendini yoklar, insanlık şeklinden çıkıp çıkmadığını araştırırdı. İnsanlara kıtlık ve bir bela gelse,

-“Benim yüzümden geliyor.” Derdi.

Ahmed İbn Hanbel (r.a.) der ki;

-“Korkudan bir kapının bana açılması için dua ettim. Kabul edildi. Korktum ve aklımı yitireceğimi sandım.

-“Ya Rabbi Dayanabileceğim kadar ver.” Dedim. Sonra sükünet buldum.

Ömer ibn Abdulaziz (r.a.) ın bir cariyesi vardı. Bir gün uykudan kalkınca:

-“Ey Emirel- mu’minin tuhaf bir r’uya gördüm.” Dedi.

Ömer ibn Abdulaziz (r.a.):

-“Haydi anlat.” Buyurdu.

Cariye şöyle anlattı:

-“Cehennem alevlenmiş, üzerinde sırat kurulmuş, halifeleri getirdiler. Önce Abdulmelik ibn Mervan’ı gördüm. Getirdiler,

-“Geç dediler.” Geçemedi, cehenneme düştü.

Ömer ibn Abdulaziz (r.a.):

-“Anlat .” buyurdu.

Cariye:

-“Sonra seni getirdiler. “ bunu söyler söylemez Ömer ibn Abdulaziz (r.a.) bir feryad etti. Kendinden geçti ve düştü. Cariye bağırıyor ve:

-“Allah(c.c.) a yemin ederim ki, sen sıratı selametle geçtin.” Diyordu. Cariye bağırıyor, o ise düşmüş çırpınıyordu.

Fasıl:

Bir kimse diyebilir ki, havf ve recanın fazileti hakkında haberler çoktur. Bu ikisinden hangi daha üstündür. Ve hangisi galib olmalıdır?

Bil ki;

Havf ve reca iki ilaç gibidir. İlaç için faziletli denmez, faydalı denir. Söylediğimiz havf ve reca, noksanlık sıfatlarındandır. İnsanın kemali Allah-u Teala (c.c.) sevgisine gömülmektir. Zikri, bütün varlığını kaplamaktır Sonunu da öncesini de düşünmemektir.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin.AMİN………

Fuad Yusufoğlu

dsc06110-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Kasyane (Nusaybin)

Buzu olan, sıcak havada susayınca, suyu onunla soğutup içmeyi çok sever. Bir kimse gelir ve altuna karşılık bu buzu almak ister. Altunun sevgisi soğuk su isteğini giderir.

Der ki;

-“Bu gün ılık su içeyim ve sabredeyim. Bu altunu ise hayatım boyunca yanımda kalır. Bunun yanımda kalması, eriyip su olan ve en çok yanımda bir gece kalan buzdan daha iyidir.

Altunu isteyip buzu istememesi, daha kıymetliyi istemek olup buna
zühd denir.

AÇIKLAMA;

Büyükler buyurmuşlardır;

-”Zühd” arapça harfleriyle ‘zeyn’- ‘h’-'d’ üç harften oluşmüştur.”

‘Zeyn’ yanı “z”=  (Terk-üz ziyneti) Ziynetin terki,”

‘h’= (Terkül Heva-i) Heva’nın terki,

‘d’ = (Terk-üd dünya) dünyanın terki, anlamına gelir.

Diğer bir rivayete göre;

-”‘zeyn yanı “z”= (Zade lil Mi’adi)= Ahiret (Kıyamet) için hazırlık yapmak

‘h’=(Hidayet-ül li din’ni) Dinde hidayet,

‘d’=( Devamün â’l a taâti) Salih amellerin devamlılığı anlamına gelir.)

Arifin dünyadaki halı de böyledir. Dünyanın geçici olduğunu, devamlı geçmekte olduğunu ve ölüm zamanının gelmekte olduğunu görür.

Ahiret ise, saf ve devamlı görüp ancak dünyayı terk etmekle ona kavuşacağını, onu elde edeceğini bilir.

Onun gözünde dünya aşağı görünür ve daha kiymetli olan ahirete kavuşmak için ondan el çeker. Bu hale zühd denir.

Bir şartla ki;

Bu zühd dünyada mübah olan şey’lerde olur. Haramlardan kaçmak zaten farzdır. Bu zühd varlıklı kimse için olmalıdır. Dünyalığı olmayan zühde kavuşamaz, ancak verilen bir şeyi almamakla kavuşabilir. Bu ise tecrübe etmeyince anlaşılamaz.

Çünkü;
Dünyalık elde edilince nefis bir başka şekil alabilir, ve eski halından dönebilir.

Diğer bir şart da, malı saklamayıp vermek, mevki ve makamı terk etmektir. Çünkü mutlak zahid, bütün dünya lezzetlerinden geçmiş, ahiret lezzeti isteyen kimsedir. Bu bir alışveriştir. Fakat bunda çok kar vardır.

Nitekim:

Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor ki;

-“Allah cennete karşılık mü’minlerden beden ve mal alır.” Ve yine buyurdu: -“Bu alışveriş size mubarek olsun. Sevininiz ki, bunda çok kazançlısınız.”Tevbe suresi Ayet 111

Bir kimse Abdullah İbn Mubarek (r.a.) e:

-“Ya zahid.”Dedi.

Abdullah İbn Mubarek (r.a.) buyurdu ki:

-“Zahid Ömer ibn Abdulaziz (r.a.) dır. Çünkü dünya malı onun elindedir. Bununla beraber zühd üzeredir. Benim zaten bir şey’im yoktur. Bana zahid demek nasıl doğru olabilir?

İbni Ebi Leyli, İbn Şebreme’ye:

-“Şu Ebu hanifeyi görür müsün? Bu dokamacı oğlu neye fevte versek tersini söyliyor.”

İbni şebreme (r.a.):

-“Bilmiyorum ki, dokumacı oğlu mudur, yoksa başka bir şey midir? Şu kadar biliyorum ki; Dünya yüzünü ona döndü, o ise ondan kaçıyor. Dünya yüzünü bizden çevirdi, biz ise onu arıyoruz.”Dedi.

Buzu altuna satmak her akıllının anlayabileceği kıymetli bir sermaye teşkil eder. Ahirete göre dünya altunun yanındaki buzdan daha aşağıdır. Fakat insanlar üç sebeble bunu görmüyorlar.

Birincisi: İman zayıflığı.

İkincisi: Bulundukları hale, şehvet ve arzularına esir olmaları.

Üçüncüsü:Tehir etmek ve sonra yaparım demeleridir.

Buna da sebep; bulunduğu halde şehvet ve arzularına esir olması, bunlardan kurtulamaması ve va’d edilen için elindekini vermeyi unutmasıdır.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri BUZU Alltunla değiştirip, bu geçici dünya sevgisine kanmayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc02154-2154-girnavas-selelasi.JPG

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Halife Hazreti Ömer (r.a.) Bir gece Medine sokaklarında dolaşırken bir evin önünde geçerken şu sözlere kulak misafiri olur.

Koyun sağan bir kadın kızına şöyle söyliyordu.

-”Kızım sütte biraz su kat.”

Kızı ona

-”Anneciğim Emiri-l mu’minin Hz.Ömer (r.a.) süte su katmayı yasaklamış bizi görürse cezalandırır.”dedi.

Annesi ;

-”Kızım Hz.Ömer (r.a.) nereden bizi görecek.” Dedi.

Kızı:

-”Anneciğim Hz.Ömer (r.a.) bizi görmezse Allah (c.c) bizi görür.”diyordu…

Bu sözleri duyan Hz.Ömer (r.a.) ses çıkarmadan eve gelir, ertesi sabah kulak misafiri olduğu eve gelir.”suyu sütte katma diyen kızı oğluna ister.”

İşte bu kızın neslinden Halife Ömer bin abdulaziz (r.a.) dünyaya gelir…

Süleyman bin Abdulmelik halife idi:

Bir gün;

-”Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim, kiyâmette halim nice olur.”diye düşündü.

Zamanın Alim ve zahidi olan Ebu hazım (r.a.) a bir kimse gönderip;

-“Orucunu ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin.” dedi.

Ebu Hazım (r.a.): Halife’ye kızarmiş buğday kepeği gönderdi ve;

-”Ben gece bunu yerim.”dedi.

Süleyman bin Abdulmelik bunu görünce ağladı ve kalbine büyük haller zahir oldu üç gün hiç yemek yemeden oruç tutu. Üçüncü günün akşamı gönderilen o şey ile iftar etti.

Derler ki;

O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer bin Hattab (r.a.) a benzeyen Ömer bin Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Bunun ise ebu Hazim (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin bereketinden istifade etmek niyetiyle olduğunu bildirmiştir.

Ömer bin Abdulaziz (r.a.) e

-”Tövbe etmenizin sebebi nedir.”diye sorduklarında.

Ömer Bin Abdulaziz (r.a.);

-”Bir gün bir köleyi dövmüştüm.”

Bana;

-”Sabahı kiyamet olacak son geceyi hatırla.” dedi. Kalbimde çok tesir etti.” dedi.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.), muhammed bin Ka’bil kurezi (r.a.) ye

-”Adalet nasıl olur? Bana anlat.” dedi.

Buyurdu ki

-” Müslümanlardan senden küçük olanlara baba, büyük olanlara oğul, senın gibi olanlara kardeş ol. Herkesİn cezasını, günah ve kuvvetine uygun yap. Sakın kızarak bır kamçı vurma yerin cehennem olur” dedi.

Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.

Halife:

-”Bana nasihat et.” dedi

Zahid Buyurdu ki;

-”Ben çine bir yolculuğa çıkmıştım o memleketin kıralı sağır idi, çok ağlıyor

Ve diyordu ki:

-”Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryat eden mazlumların sesini duymadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz ilan ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin” dedi.

Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.”

-”Ey emir’il mü’minin bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kafir kralının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise mü’minsin ve Resulullah’ın (s.a.v.) ehli beytindensin. Senın şefkat ve merhametinin ne kadar olması icab ettiğini, artık sen düşün.”

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) zamanında müslüman bir asker Rum Kralı olan hiristiyanlara esir düşmüştü. Halife hiristiyan krala bir mektup gönderdi.

Mektubun içerisinde şöyle yazılıydı.

-”İzzet şeref sahibi olan bir muslumani esir almışsin, ya o askeri serbest bırakırsın, yada sana öyle bir ordu göndereceğim ki; başı senin yanında sonu benim yanımda olsun.”

Rum kral’ı bunu duyunca korkup müslüman askeri serbest bıraktı.

Allah’u teala (c.c.) bizleri ve sizleri Bu mübarek zatların yüzü suyu hürmetine bağışlasın. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Girnavas -cin tepesi- Mevki-i (Nusaybin)

Ömer Bin Abdulaziz (Radiyallah-u anh)- 2

Emevi halifelerinin sekizincisi, Mervan’ın torunudur. 60 (M. 679) da Ya’ni Hazreti Muaviye (r.a.) nin vefatı yılında Medine’de doğdu. Babası Mısır valisi olunca, Mısır’a gittiler.

Babası oğlunu Medine’ye tahsile gönderdi. Enes Bin Mâlik (r.a.), Abdullah bin Ca’fer Tayyar (r.a.) ve Said bin Müseyyib (r.a.) ve başka âlimlerden ders aldı.

Babası ölünce amcası olan halife Abdülmelik bunu Şam’a getirdi. Kızı Fatima’yı buna verdi. 99 (M. 717) de amcası oğlu Süleyman vefat edince halife oldu.

Ömer Bin Abdülaziz (r.a.) çok âdil olup, İKİNCİ ÖMER (r.a.) demeğe layıktı. Hazreti Muaviye (r.a.) nin vefatından sonra, HUTBELERDE EHL-İ BEYT’E LA’NET OKUMAK ÂDET OLMUŞTU.

Ömer Bin Abdülaziz (r.a.) Halife olunca, ilk iş olarak bu batıl âdeti kaldırdı. Ehl-i Beyt’e karşı çok saygılıyıdı. Onlara devamlı yardım ederdi. 101’de kırk yaşında iken, kölesi tarafından zehirlendi.

Beyaz, ince ve nazik yüzlü, zaif, güzel sakallı, tatlı ve sevimli idi. Biniciliğe çok meraklıydı. Malatya şehrini Rumlardan yüzbin esir karşılığı satın aldı.

Hazreti Ömer (r.a.) in oğlunun torunudur. Hazreti Ömer (r.a.) in Ümmü Âsim (r.a.) in annesini oğlu Âsim (r.a.) a alması şöyle olmuştu;

Hazreti Ömer (r.a.) halifeliği zamanında bir gece Medine’de kol gezerken sabaha karşı bir evden,

Kadının birinin kızına;

-“Kızım süte su koy.” Dediğini işitti.

Kızın da;

-“Anneciğim Emir-ül mü’minin Hazreti Ömer (r.a.) ‘süte su katmayı’ yasak etti.” Cevabını verdiğini,

Ve annesinin;

-“Emir-ül Mü’minin Hazreti Ömer (r.a.) nereden bilecek.” Demesi üzerine

Kızı;

-“Anneceiğim Ömer (r.a.) görmüyorsa da Allah-u Teâlâ görüyor.” Dediğini işitti.

Hazreti Ömer (r.a.) bu hadise üzerine o kızı araştırıp, oğlu Âsim (r.a.) a nikah etti. Âsim (r.a.) ın bundan bir kızı oldu, Bundan da Ömer bin Abdülaziz (r.a.) dünyaya geldi.

<<<Ömer bin Abdülaziz (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas -Cin tepesi- Mevki-i (Nusaybin)

Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 3

Babası Abdülaziz bin Mervan (r.a.), adalet, insaf ve diyanet sahibi bir kimse idi. Mısır valiliğine tayin edilince, oğlunu da beraberinde götürdü. Ömer bin Abdülaziz (r.a.) orada mükemmel bir İslâm terbiyesi ile büyütülüp, yetiştiridi.

İlim ve fıkıh tahsili için Mendine’ye gönderildi. Enes bin Mâlik (r.a.), Abdullah bin Ca’fer-i Teyyar (r.a.), Said bin Müseyyib (r.a.), ve devrin başka âlim ve büyüklerinden ders aldı. Onların sohbetinde bulunup, kendilerinden Hadis-i Şerif dinledi.

Babası 85 (M. 705) de vefat edince amcası olan halife Abdülmelik 65-85 (M. 684-705) de O’nu şam’a getirdi ve kızı fatima (r.a.) yi ona nikahladı.

Ömer bin Abdülaziz çok ni’met ve servete sahipti. Yaratılışındaki cömertlik mürüvvetini bütün insanlara saçıyordu. Gayet faziletli, âlim, âdil ve eşine pek az rastlanan bir isandı.

Halife Velid bin Abdülmelik 86- 95 (M. 705-715) devrinde 87 (M. 706) Rebiulevvel ayında Harameyn (Mekke ve Medine) valiliğine ta’yin edildi.

Bu vazifesini yürütmek üzere Medine’ye gidip, oranın büyük âlimlerinden on kişi topladı.

Meclisteki âlimlere;

-“Ey Kardeşlerim. Ben ki Harameyn’in valiliğine değil hizmetçiliğine ta’yin olundum. SİZE KESİN SÖZ VERİRİM Kİ, BENİM ASIL MESLEĞİM ADALET YOLUNDA AYRILMAMAKTIR. Gerek zorbalık yapanın ve gerekse buna sebep olanın, yolsuzluk yapanın ve doğru yoldan ayrılanın yaptıklarını bana haber vermez iseniz, bunun ma’nevi mesûliyeti size aittir. Sizi ancak bana müşavir ve muâvin olmak üzere çağırdım. Kendi re’yimle bir iş görmek istemem. Her hususta sizinle müşavere yapacağım. Ayrıca me’murlarimin da ahaliye iyi hizmet etmeleri için onları teftiş ederek, bana yardımcı olacaksınız.” Dedi.

Bu âlimler de O’NUN BU İSTEKLERİNDEN DOLAYI MEMNUN OLUP, Daima yardımcı oldular. Hicaz’lılar; idaresinden, adaletinden çok memnundular.

Enes bin Mâlik (r.a.);

-“İmâmlık yapmakta Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) a, Ömer bin Abdülaziz (r.a.) den daha çok benzeyen kimse görmedim.” Buyurdu.

Ünü her tarafa yayıldı. Pek çok kimse kendi memleketini terk edip, Hicaz’a geldi.

Mescid-i Nebi’yi 88 (m. 707) de genişletmeye ve esaslı bir tamiratını yaptırmaya başladı. Genişletmede Mescid-i Nebi (a.s.v.) nin dört duvarı da yıkılıp, doğu tarafındaki zevcat-i tâhirât odaları mescide katıldı.

Hücre-i Se’âdetin dört duvarı yıkılıp, temelden yontma taşlarla yeniden yapıldı. TEMEL AÇILIRKEN HAZRETİ ÖMER (r.a.) İN BİR AYAĞI GÖRÜLDÜ. HİÇ ÇÜRÜMEMİŞTİ. Hücrenin etrafına ikinci bir duvar daha yapıldı. Bu duvar beş köşeliydi. Hiç kapısı yoktu. Duvarlar, direkler ve tavan altın ile süslendi. İlk olarak MİHRAB VE DÖRT MİNARE YAPTIRDI. Bu iş üç sene sürdü.

<<<Ömer bin Abdülaziz (r.a.) nın başka bir yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 4

Ömer Bin Abdülaziz (r.a.) 93 (M. 711) senesine kadar Harameyn vali’liği yaptı. Halife Süleyman bin Abdülmelik 96-99 (M. 715-717) iki oğlu olmasına rağmen ahidname yazıp, mühürleterek Ömer bin Abdülaziz (r.a.) i kendisine halef gösterdi. Bunu veziri Recâ’ya verdi.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.), Abdülmelik’in 99 (M. 717) Eylül ayında vefati ile veziri recâ emirleri toplayıp, mühürlü ahidnameyi açarak okudu.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) ahiret adamıydi Hilafetin ağır yükleri altına girmekten çok korkardı. İsmi okunduğu zaman şaşırıp kaldı. İstifa isteğinde bulunduysa da kabûl edilmedi.

Emirler Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in İslâm halifeliğine biât ettiler. Vezir Recâ, halifenin koluna girip, minbere çıkardı.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.), cenab-i Hakka hamd ve senedan sonra;

-“Ey insanlar! Bizimle beraber olacak kimsede şu beş şartı istiyorum. Bunlar; Bize halini bildirmiyecek olan halkımın hâlini anlatmak, hayırlı işlerde bize yardım ve hayra delalet eylemek, kimse hakkında gıybet etmemek ve boş şeyler ile meşgül olmamak. Bunlar yoksa bize yaklaşmasın.” Dedi.

Böylece, ikinci Halife Ömer bin Hattab (r.a.) yolunda olarak işe başladı. Halife Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in hallerini anlatmak için şairler ve hatibler hutbeler okudular. O’nun medh ve senâsını dillerde dolaştırdılar.

Zahidler ve fakihler dahı;

-“BİZ BU ZAT’IN SÖZÜNE AYKIRI FİİLİNİ GÖRMEDİKÇE ONDAN AYRILMAYIZ.” Dediler.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) halife olduktan sonra hilafet konağına götürülmek üzere alay atları getirdiler.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.);

-“Bunlar ne?”;

Diye sorunca;

-“Bunlar Hilafete mahsus bineklerdir.”

Cevabını işitince;

-“Kendi atım, benim halima daha muvafıktır.” Diyerek saltanat bineklerini geri çevirip, kendi hayvanına bindi.

<<<Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in başka bir yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

geliye Şam’e (Nusaybin)

Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 6

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) halife olduğu sene Medine-i münevverede bulunan, oğlu Abdülmelik’e şöyle yazdı;

-“ŞAHSIMDAN SONRA KENDİSİNE NASİHATTE BULUNUP, GÖZETİP, MUHAFAZA ETMEK MECBÛRİYETİNDE OLDUĞUM İLK İNSAN SENSİN. Hamd Allah-u Teâlâ’ya mahsustur. Allah-u Teâlâ bize çok lütuf ve ihsanda bulundu. O’ndan ihsan ettiği ni’metlere, karşı şükür yapabilme kuvveti vermesini dileriz. Allah-u Teâlâ’nın babana ve sana olan lütfunu hatırla. Kendine, gençliğine ve sıhhatına DİKKAT ET. Eğer Hamd (Elhamdülillah), tesbih (Sübhanallah), tehlil (Lâ ilâhe illallah) diyerek, dilini zikirle meşgül edebilirsen bunu yap.”

Ömer bin Abdülaziz hazretleri (r.a.), hilafet makamına geçtiği gün, zamanının tanınmış fıkıh âlimlerinden Sâlim bin Abdullah (r.a.), Recâ bin Hayve (r.a.) ve Muhammed bin Ka’b Kurazi (r.a.) yi da’vet edip,

Onlara;

-“Halk beni ne kadar bir ni’met olarak görüyorsa da ben bu halifelik makamını; taşıyamiyacağım bir yük ve çok ağır bir mes’ûliyet olarak görüyorum. Ben bu yükün altına girdim. Benim için çâre ve tedbir olarak nasihatlarınız nedir?” diye sordu.

Onlardan bir tanesi dedi ki;

-“Yarın kıyamet günü kurtulmak istersen, Müslümanların İHTİYARLARINI BABAN, GENÇLERİNİ KARDEŞİN VE KÜÇÜKLERNİ EVLADİN BİL. O ZAMAN BÜTÜN MÜSLÜMANLARA, KENDİ EVİNDEKİ, ANA-BABA, KARDEŞ VE EVLADIN GİBİ MUAMELE ETMİŞ OLURSUN.”

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) halife olunca, üzerine aldığı mes’uliyetin ağırlığından dolayı iki ay müddetle üzüntü ve keder içinde kaldı. Millet ve memleket işlerini adâletle idare etmekte ve hak sahiblerine haklarını iâde etmekte çok hassas davranıyor, kendisini hiç düşünmüyordu.

Hazreti Ömer bin Abdülaziz (r.a.), yakın dostu Hazreti Sâlim (r.a.) e;

-“Kardeşim Sâlim! Allah-u Teâlâ beni halifelik ile imtihan ediyor. Yemin ederim ki, kurtalamiyacağımdan korkuyorum. BANA DEDEM HAZRET-İ ÖMER (r.a.) İN MEKTUPLARINI, HAYATI HAKKINDA BİLİNENLERİ, MÜSLÜMANLARA VE GAYRİ MÜSLİMLERE OLAN HÜKÜMLERİNİ BİLDİR. DEDEM HAZRETİ ÖMER (r.a.) İ KENDİME NÜMÛNE KABUL ETTİM. O’NA GÖRE HARAKET EDECEĞİM.”Dedi.

Halifeliği zamanında yaptığı bütün işlerde gözleri önünde kıyamet gününü getirirdi. Halkının haklarını lâyıkıyla yerine getirmemekten çok korkuyordu. Halifeliğini adâlet ile yürütüp, HULEFÂ-İ RAŞİDİN’İN (Dört halife) YOLUNDAN AYRILMADI.

Önemli memüriyetlere dirayetli ve âdil bildiklerini ta’yin etti. Horasan’a Cerrah bin Abdullah el-Hakim (r.a.) i Basra’ya Adiy bin Ertet el-Fazara (r.a.) yı, Kufe’ye Abdulhamid bin Abdurrahman el- Kureşi (r.a.) yi, Hindistan’a Amr İbni Müslim (r.a.) i Cezire’ye (Mezopotamya) Ömer bin Humeyre el Fezari (r.a.) yi İspanya’ya Semh bin Melik el- Haftani (r.a.) yi ve Afrika’ya İsmail bin Abdullah (r.a.) i ta’yin etti.

<<<Ömer bin Abdülaziz (r.a.) ın başka bir yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu