‘adaletle hüküm etmek’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc00368-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

İnsanlara hâkim olmak büyük bir iştir.

Adâletle, doğrulukta olursa yeryüzünde Hak Teâlâ (c.c.) nın halifesi olur.

Adâlet ve şefkatten uzak olunca da şeytanın halifesi olur.

Çünkü;

Vali’nin (devlet reisinin) zulmünden daha büyük fesat sebebi yoktur. İnsanlara hâkim olmak, onları idare etmenin aslı ilim ve ameldir. Hükümdârlık ilmi uzundur.

Kısaca bilmesi lâzım gelenler şunlardır:

Hükümdâr;

Bu dünyaya ne için geldiğini bilmeli, ebedî yerini de bilmelidir. Dünya onun için bir konak yeridir; daima kalacağı bir yer değildir. İlk konağı ana rahmi, son durağı mezar olan bir yolcudur.

Ömründen geçen her yıl, her ay ve her gün, hakiki istirahat yerine kendisini yaklaştıran bir merhaledir. Herkes bu köprüden geçecektir. Hayat köprüsünü kurmakla zaman geçirip, gidilmesi icap eden yeri unutan akılsızdır.

Akıllı o kimsedir ki;

Geçici olan bu dünyada yol azığından başka bir şey’le uğraşmaz, dünyadan ihtiyacı ve zarureti kadarına kanaat getirir. Bundan fazlası öldürücü zehirdir. Öleceği zaman bütün hazinelerin toprak altında olmasını ister.

O hâlde dünya malı ne kadar çok toplanırsa, derdi ve ayrılık elemi o kadar çok olur. Kendi nasibi ise, kendine yetecek olandan fazla değildir. Diğerleri ise öbür dünya için günah ve vebâl olur.

Ölüm zamanında can vermesi de o kadar zor olur. Bu, kazandıkları helâlden olduğu zamandır. Eğer haramdan mal ve para toplamışsa, bunun azâb ve cezası çok şiddeti olur.

Allah-u Teala (c.c.) nın indinde âdil bir padişah olmaktan büyük ibâdet ve tâat yoktur.

Resulallah (s.a.v.) buyurdu ki:

“-Adil bir sultanın bir günlük adâleti, altmış senelik ibadetten üstündür.”

Kiyamet gününde arş-ı ilahının gölgesinde bulunacak yedi sınıf kimseden birincisi, ADİL SULTANLARDIR.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

“-Adil Sultan için her gün altmış müctehid-i sıddıkının ameli göğe çıkarılır.”

Dediğimiz adâlet on kaideyi gözetmekle elde edilir:

BİRİNCİ KAAİDE:

Bir işle karşılaştığı zaman kendini me’mur, başkasını âmir kabûl etmelidir. Kendisi için razı olmamalıdır. Eğer razı olursa hâkim olmakta hıyanet ve zulüm etmiş olur.

İKİNCİ KAAİDE: İşi olanların huzuruna gelmeyi gözetmelerini hor tutmamalı ve bunun tehlikesinden sakınmalıdır.

Devam edecek……….

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri Bizlere idare eden: Adaletle hüküm eden Adil hükümdarlari Başımıza hükümlü kılsın. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00371-fuad-yusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (NUSAYBİN)

İKİNCİ KAAİDE:

İşi olanların huzuruna gelmeyi gözetmelerini hor tutmamalı ve bunun tehlikesinden sakınmalıdır. Kendisinin göreceği bir müslümanın işi olduğu müddetçe, nâfile ibadetlerle uğraşmamalıdır. Zira Müslümanların işlerini görmek, bütün nafile ibâdetlerden üstündür.

Bir gün Ömer İbn Ablulâziz (Rahmetullahi Aleyh) ikindiye kadar insanların işlerini gördü. Yoruldu ve dermansız kaldı. Evine gidip bir saat dinlenmek istedi.

Oğlu:

-”Şu saatte ölmeyeceğinden emin misin? Bir kimsenin seninle bir işi olur ve sen bunda nasıl eksiklik yapabilirsin?” Deyince.

-”Doğru söylüyorsun” buyurup kalktı ve dışarı çıktı.

ÜÇÜNCÜ KAAİDE:

Şehvetleriyle, istekleriyle uğraşmayı kendine âdet etmemelidir. Güzel, süslü elbiseler giymek, tatlı leziz yemekler yemek gibi. Belki her şey’de kanaati gözetmelidir. Zira kanaatsiz adâlet olamaz.

Ömer İbn Hattab (r.a.) Selmân-ı Fârisi (r.a.) ye;

-”Benim hallerimden beğenmediğin bir şey duydun mu?” Diye sorunca

Selman-i Farisi (radiyallah-u anh);

-”Duydum ki sofranda iki kap yemek oluyor ve iki gömlek bulunduruyormuşsun, birini gündüz, birini gece giyiyormuşsun.” dedi.

Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh);

-”Daha başka bir şey duydun mu?” Deyince;

Selman-i Farisi (radiyallah-u anh);

-“Hayır” diye cevap verdi.

DÖRDÜNCÜ KAAİDE:

Elinden geldiği müddetçe bütün işlerinin esası, sertlik değil, rıfk ve yumuşaklık olmalıdır.

Resulullah (s.a.v.) buyurdu:

-“Emrimdekilere rıfk ile muamele eden padişaha, kıyâmette rıfk ile muamele ederler.”

Hişam İbn Abdülmelik halife idi. Büyük alimlerden olan Ebu Hâzım’dan

-“Bu işte kurtuluş tedbiri nedir?”diye sordu.

-“Aldığın her gümüşü ve parayı helâlden alasın ve yerine sarfedesin.” dedi.

Ve yine dedi ki:

-“Cehenneme dayanamayan, Cenneti daha çok sever.”

BEŞİNCİ KAAİDE:

Bütün halkını memnun ve razı etmeye uğraşmalıdır. Ve bunu şeriata uygun yapmalıdır.

Resulullah (a.s.v.):

-“Padişahların en iyisi sizi seven ve sizin kendisini sevdiğinizdir. En fenası da size düşman olup la’net eden ve sizin de ona düşman olup lanet ettiğinizdir.” Buyurdu.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-ii Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizlerin başına Adaletle hüküm eden Adil Hükümdarlar Nasib eylesin…AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc00382-fuadyusufoglu-nusaybin-girnavas-mevki-i.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

BEŞİNCİ KAAİDE:

Bütün halkını memnun ve razı etmeye uğraşmalıdır. Ve bunu şeriata uygun yapmalıdır.

Resulullah (a.s.v.):

-“Padişahların en iyisi sizi seven ve sizin kendisini sevdiğinizdir. En fenası da size düşman olup la’net eden ve sizin de ona düşman olup lanet ettiğinizdir.”Buyurdu.

ALTINCI KAAİDE:

Hiç kimsenin şeriata uymayan rızasını aramamalıdır. Çünkü şeriatın kabûl etmediği bir şey ile bir kimsenin kendisinden râzı olmamasından kendisine zarar yoktur.

Ömer bin Hattâb (radiyallahu anhu) buyurur:

-“Her sabah kalktığım zaman insanların yarısı benden razı olmazlar.” buyurur. Elbette kendisinden hak alınanlar hoşnud olmazlar. O hâlde herkes hoşnud ve memnun edilemez. Câhil o kimseye denir ki, Hak Teâlâ’nın rızasını, insanların rızası için bırakır.”

Hazret-i Muâviye, Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) ye mektup yazıp, nasihat istedi.

Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) şöyle yazdı:

-“Resûlallah (Aleyhissatâtü vesselâm) den duydum ki:

-“İnsanların rızasını değil Allahû Tealâ’nın rızasını arayandan, Allah razı olur. İnsanları da ondan razı eder. İnsanların rızasını arayandan, Allahû Tealâ razı olmaz ve insanları da ondan razı etmez.”

YEDİNCİ KAAİDE:

Başkanlığın çok zor olduğunu bilmelidir. Allahın kullarının işlerini iyi yapmak büyük bir iştir. Bunu yerine getirmeye uğraşan ve muvaffak olan en büyük saâdete kavuşmuştur. Bunun hakkını vermezse, kimsenin düşmediği felâkete duçâr olmuştur.

Resulallâh (Sallâllahû Aleyhi ve Selem) buyurdu ki:

-“İki kimse arasında hükmedip zulmederse, Allah’ın lâneti zalime olsun.

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Üç kimse vardır ki, yarın kıyamet günü Allahü Teâlâ onlara bakmaz:

Yalan söyleyen sultan,

Zina eden yaşlı

Ve kibirli fakir..”

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Kıyamet günü ümmetimden iki sınıf şefaate kavuşmaz: biri zâlim sultan, diğeri dinde taşkınlık yapıp hududu aşan bid’at sahibi.”

Ömer bin Hattâb (Radıyallahu Anh) bir cenazenin namazını kıldırmak istedi.

Bir başkası ileri geçti ve namazı kıldırdı. Mevtayı mezara koyunca elini kabrinin üzerine koydu ve

-“Ya Rabbi! Eğer ona azâb edersen, sana âsi olduğu içindir. Şayet rahmet edersen, senin rahmetine muhtaçtır. Ey mevta, ne mutlu sana ki, ne helife idin, ne tanınmış bir kimse idin, ne bir kâtip idin, ne yardımcı idin, ne de maliye memuru idin.” dedi,

Ortadan kayboldu.

Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh) onu aramalarını buyurdu. Bulamadılar. Hızır Aleyhisselâm idi dediler.

Resûlallah (Sallâllahu Aleyhi ve Selem ) buyurdu:

-“Kıyamet günü sultanları toplarlar ve: siz benim koyunlarımın çobanı idiniz. Yeryüzünün vilâyet ve memleket (valilik ve sultanlık) hazinesinin sahibi idiniz. Niçin benim emrettiğimden daha çok had vurdunuz ve ceza verdiniz?”

Derler ki:

-“Ya Rabbi! Senin emrini tutmadıkları için kızmıştık.”

-“Pekiyi, sizin kızmanız, benimkinden fazla mıdır? buyurur.”

Bir başkasını getirirler.

Ona;

-“Niye had cezasını az vurdun?”

-“Ona acıdım Ya Rabbi.” der.

-“Senin acıman, benim acımamdan çok mudur?” buyurur.

Her ikisini de yani fazla vuranı da, az vuranı da tutarlar ve Cehennemin bir köşesini onlarla doldururlar.

Hazret-i Ömer ( Radıyallâhu anh) kendi bekçisinin yerine gece dolaşırdı, Maksadı nerede bir eksiklik görse, onu tamamlamak idi.

HazretiÖmer (Radiyallah-u Anhu) Buyurdu ki:

-“Fırat nehrinin kenarında bir uyuz koyunu öldürürlerse, hesap günü olan kıyamet gününde onu benden soracaklarından korkarım.”

Halbukki onun öyle bir adâleti ve ihtiyatı vardı ki, hiç kimse o dereceye ulaşamaz.

SEKİZİNCİ KAAİDE:

Daima dinini seven ve kayıran âlimleri görmeye susamalı, nâsihatlerinl dinlemeyi candan istemeli ve dünyayı seven ve isteyen alimlerden kaçmalıdır.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri ameli Salih işleyen ve kendisine itaat eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00133-beyaz-su-basi-fuadyusufoglu.JPG

Subaşı (Ava sipi) Nusaybin

SEKİZİNCİ KAAİDE:

Şakîk-i Belhi (k.s.) Harun Reşid’in yanına gidince:

Halife Harun Reşid:

-“Zâhid olan Şakik sen misin?” Dedi.

Şakik-i belhi (k.s.)

-“Şakik benim, ama zahid değilim.” buyurdu.

Halife Harun Raşid:

-“Bana nasihat ed.”dedi.

Şakik-iBalhi (k.s.) buyurdu ki:

-“Allahü Teâla seni Hazret-i Sıddîk’in (radyallahu anh) yerine oturttu. Onun gibi, senden de sıdk (doğruluk) istiyor.”

-“Hazret-i Faruk’un yerine oturttu. Onun gibi, senden de hak ile bâtılı (doğru ve yanlışı) ayırmanı istiyor.”

-“Hazret-i Zinnureyn’in (Osman’ın ) (radıyallahu anh ) yerine oturttu. Onun gibi, senden de hayâ ve kerem istiyor.”

-“Hazret-i Ali’nin (radıyallahu anh) yerine oturttu. Onun gibi senden de ilim, cömertlik ve âdâlet istiyor”

Harun Reşid:

-“Biraz daha nasihat et.” dedi.

Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki:

-“Allahü Tealâ’nın bir binası vardır.”
-“Ona cehennem denir.”
-“Seni o binanın kapıcısı yaptı ve sana üç şey verdi:

Beytü’l Mala aid mal,
Kılıç,
Ve kamçı.

-”Bunları sana verdi ve bu üç şey ile insanları Cehenneme yaklaştırma, buyurdu. Bir iş için yanına gelirlerse, senden bir şey isterlerse, vermemezlik etme. Allahü Tealâ’nın emrine uymayanları bu kamçı ile cezalandır. Haksız yere, bir kimseyi öldüreni ölenin velisinin izni ile bu kılıçla öldür. Bunları yapmazsan Cehenneme gidenlerin öncüsü sen olursun, diğerleri senin arkandan gelir.”

Harun Reşid:

-“Biraz daha nasihat buyurun”dedi.

Şakik-i Belhi (k.s.) Buyurdu ki:

-“Kaynak sensin, memurların, etrefındaki nehirler gibidir. Menba’ berrak olursa, nehirlerdeki bulanıklığın zararı olmaz. Ama menba’ bulanık olursa, nehirlerin berraklığı düşünülemez.”

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla Hazretleri (c.c.) Bizlere Adaletle hüküm eden, Hükümdarlar nasib eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu


dsc00140-beyaz-su-basi-fuadyusufoglu.JPG

Beyaz su Başı (Ava sipi)

Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.

Halife:

-“Bana nasihat et.”dedi.

Buyurdu ki:

-“Ben Çin’e bir yolculuğa çıkmıştım. O memleketin kral’ı sağır idi. Çok ağlıyor ve diyordu ki;

-’Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryad eden mazlumların sesini duyamadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz, ilân ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin.”dedi.

Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır, kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.

-”Ey Emirel Müminin; bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kral’ının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise Mü’minsin ve Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) in ehlibeytindensin. Senin şefkat ve merhametinin ne kadar icap ettiğini artık sen düşün.”Dedi.

Süleyman ibn Abdulmelik (r.a.) halife idi.

Birgün:

-“Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim. Kiyamette halim ne olur?” diye düşündü.

Zamanın alim ve zahidi olan Ebu Hazım (r.a.) a bir kimse gönderip

-“Orucun ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin” dedi.

O da kızarmış buğday kepeği gönderdi

Ve Ebu hazım (r.a.) a:

-“Ben gece bundan yerim.”dedi.

Halife Süleyman ibn Abdülmelik, bunu görünce ağladı ve kalbine büyük hal zahir oldu. Üç gün hiçbir şey yemeden oruç tuttu. Üçüncü günün akşamı, gönderilen o şeyle iftar etti.

Derler ki;

O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer ibn Hattab (r.a.) benzeyen Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) dünyaya geldi.

Bunun ise, Ebu Hazım (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin BEREKETİNDEN İSTİFADE etmek niyeti ile olduğunu bildirmiştir.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi sevgili Veli Kulları yüzü suyu hürmetine AFV eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Ömer bin Abdüaziz (Radiyallah-u anh)- 12

İnsanlara olduğu gibi hayvanlara da merhametliydi. Bir katırı vardı. Bunu pazarda çalıştırır, gelen parayla da ihtiyaçlarını temin ederdi.

Katırı çalıştıran işçisi, bir gün normaldan fazla para getirince;

-“Neden böyle fazla para geldi?” dedi.

İşçi;

-“Pazar kalabalık ve bereketliydi.” Cevaba karşılık,

Halife Ömer bin Abdülaziz (r.a.);

-“Hayır, böyle değil. Sen katırı çok çalıştırıp, yordun. Katırı, üç gün dinlendir.”emrini verdi.

Bir gece O’na misafir geldi. O bir şey yazıyordu. Misafiri da yanında oturuyordu. Lambanın yağı azaldı. Sönecek gibi oldu.

Misafir;

-“Ya Emir-ül-mü’minin! Kalkıp lambaya yağ koyayım mı?” deyince,

Halife Ömer bin Abdüzlaziz (r.a.);

-“Misafirine iş gördürmek, insanın mürüvvetine yakışmaz.” Buyurdu.

Misafir;

-“O halde hizmetçiği kaldırayım mı?”

Ömer bin Abdülaziz (r.a.);

-“O da olmaz, daha akşamın ilk uykusundadır.”

Ömer bin Abdülaiziz (r.a.) kalkıp, lambaya yağ doldurdu.

Misafir bu hali görünce hayretle;

-“Ama bu işi kendin yaptın, neden?” deyince

Halife ömer bin Abdülaziz (r.a.) Buyurdu ki;

-“Ömer’dim. Yaptım, bitirdim, yine Ömer’im. İNSANLARIN ALLAH KATINDA HAYIRLISI TEVAZU SAHİBİ OLANLARIDIR.”

Halife Ömer bin Abdülaziz (r.a.) bir gün hanımına;

-“Bir dirhemin var mı? Biraz üzüm alalım.” Dedi.

Hanımı;

-“Senin gibi bir Sultanın bir dirhemi olmazsa, benim olur mu?” deyince

Ömer (r.a.) hanımına;

-“Doğru söyliyorsun ey Fatima! Fakat böyle olması, Cehennemde kızgın zincirleri boğazımda taşımadan iyidir.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Ömer bin Abdüaziz (Radiyallah-u anh)- 13

Ömer bin Abdülaziz Hazretleri (r.a.), oğlunun BİN dirheme bir yüzük taşı satın aldığını haber aldı. Hemen oğluna mEktup yazarak, o yüzük taşını satmasını ve bin kişinin karnını doyurmasını emretti. Ayrıca iki dirhemlik bir yüzük kullanmasını,

Ve yüzüğün üzerine;

-“Allah-u Teâlâ haddını bilene merhamet eylesin.” Diye yazmasını istedi.

Bir gün etrafındakiler Ömer bin Abdülaziz (r.a.) e;

-“İnsanların en ahmak olanı kimdir? Diye sorunca,

Ömer bin Abdülaziz (r.a.);

-“ÂHİRETİNİ DÜNYA İÇİN SATAN, AHMAKTIR, ÂHİRETİNİ BAŞKASININ DÜNYASI İÇİN SATAN İSE DAHA AHMAKTIR.” Buyurdu.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) hazretleri, hutbe okurken kalbine ucb (kendini beğenmek) hâli gelirse hutbeyi yarıda keser, yazı yazarken olursa o kağıdı yırtardı.

Ve;

-“Allah’ım nefsimin şerrinden sana sığınırım.” Derdi.

Halife’nin yer altında bir mahzeni vardı. Gece olunca oraya iner, boynuna demir bağlardı. Sabaha kadar böylece, Allah-u Teâlâ’nın korkusuyla göz yaşı döker ve O’na yalvarırdı.

Abdullah bin Iyaş (r.a.) basından şöyle nakleder;

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) yanındaki toplulukla beraber bir cenazeyi defn etmişlerdi. Herkes gitmiş, fakat Ömer bin Abdülaziz (r.a.) ba’zı yakınları ile beraber orada kalmıştı.

Yanındakiler O’na;

-“Ey mü’minlerin emiri! Sen bu cenazenin sahibi misin de, burada kaldın? Halbuki falanca cenazeleri için böyle beklememiştin” dediler.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) onlara şöyle cevab verdi;

-“Kabir bana arkamdan şöyle seslendi;”

(-“Ey Ömer bin Abdülaziz! Dostlarını ne yaptığımı hiç sormuyorsun.)” Dedi.

Ben de;

-“Söyle ne yaptın.” Dedim

Bana;

(-“Kefenlerini yırtım, vucutarını parçaladım. Kanlarını emdim. Etlerini yedim.”) dedi

Tekrar şöyle seslendi;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Ömer bin Abdüaziz (Radiyallah-u anh)- 14

Tekrar şöyle seslendi;

(-“Ey Ömer bin Abdülaziz! Bana o dostlarının mafsallarını ne yaptığını hiç sormuyorsun.”) deyince

Ona;

-“Ne yaptın?” diye sordum.

Bana;

(-“Onların ellerini kollarından ayırdım. Kollarını pazularından, pazularını omuzlarından, kalçalarını uyluklarından, uyluklarını dizlerinden, dizlerini ökçelerinden, ökçelerini ayaklarından ayırdım.” Dedi.

Kabirden bu sözleri naklettikten sonra, Ömer bin Abdülaziz (r.a.), ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu;

-“Dünya ne kadar aldatıcı. Dünyada üstün ve kıymetli makam ve mevki sahibi olmak, hiç faide vermiyor. GENÇ OLAN İHTİYARLIYOR. HER CANLI SONUNDA ÖLÜYOR. Geçici ve aldatıcı olduğunu bildiğiniz halde sakın dünya lezzetleri ve zevkleri sizi aldatmasın. Birkaç günlük dünya hayatındeki geçici lezzetlere sarılıp, ahireti unutan, aldanmıştır.”

-“Hani nerede bizden önce bu dünyada yaşayanlar. Hani onlar, büyük ve modern şehirler kurmuşlardı. Büyük ve derin kanallar kazmışlar ve barajlar yapmışlardı. Onlar, bir göz açıp kapama denecek kadar, az bir müddet dünyada kaldılar. Burada, sıhhatlerine güç ve kuvvetlerine aldandılar. Bu yüzden günahlar işlediler.”

-“Halbuki, herkes onlara mallarının çokluğundan dolayı, ‘keşke, onun serveti gibi bizim de olsa’ diyorlardı. Şimdi onların hali ne oldu. Toprak onların bedenlerini yedi. Kemikleri kurtlara azık oldu. Fakat onlar, dünyada iken, kuvvetli bir aile içerisinde idi. EVLERİ, GÜZEL EŞYALARLA DÖŞELİ VE HİZMETÇİLERİ VARDI. Herkes kendisine ikramda bulunuyor, aciz kaldığı işlerde kendisine yardımcı oluyorlardı.”

Kabir yine Ömer bin Abdülaziz (r.a.) şöyle dedi;

-“Sen kabirlere uğradığın zaman, dünyada iken zengin olanlara, ‘ZENGİNLİĞİNİZDEN NE KALDI’, Fakirlere de, ‘FAKİRLİĞİNİZDEN NE KALDI’ diye sor. Yine onlara, dünyada kendileriyle güzel güzel konuştukları dillerini sor. ‘NE OLDU KONUŞAN DİLLERE? NİÇİN SUSUYORLAR.’ O dünya güzelliklerini kendileriyle seyretikleri gözlerine de sor. NİÇİN ŞİMDİ BAKMIYORLAR? Hani nerede o nazik tenleri, nerede o güzel yüzleri. Bu çukurun kurtları onlara ne yaptı. Hani burada yatanların o güzelim renkleri, etlerine ne oldu. Niçin o yüzler toprak olmuş. Nerede o güzellikler. İşte onların uzuvları tamamen ortaya çıkmış, paramparça olmuş. Halbuki dünyada güzel bir hayatları vardı.

-“Dünyaya dalıp, Salih amel yapmadılar. Ahretti unuttular. Onun için hazırlık yapmadılar. FAKAT ÖLÜM KENDİLERİNİ YAKALAYIVERDİ. Dostlarından ayrıldılar. Burada şu sesiz sedasiz, yere geldiler. Vucutları çürüdü. Başları boyunlarından ayrıldı, a’zaları parça parça oldu. Gözbebekleri yanaklarına akıp gitti. Ağızları kan ve irinle doldu. Haşareler, kurtlar, böcekler, bedenleri üzerinde gezer oldu. Bir müddet sonra, kemikleri de çürüdü. Onlar, dünyadaki rahatlıklarını bırakıp, bu dar yere geldiler. Arkalarında bıraktıkları, hanımları başkalarıyla evlendi. Çocukları yetim kaldı. Yollarda, şurada, burada kimsesiz, sahipsiz dolaşır oldu.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas mevki-i) Nusaybin

Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 16

Hazreti Ömer bin Abdülaziz (r.a.) sulh, sükün idaresini çekemiyenler vardı. Bunlar Ehl-i bid’attan HARİCİLER VE MENFAATI ZEDELENENLERDİ. Halifenin hayatına kıymak için çareler aradılar. Nihayet hizmetçi kölesini BİN ALTINLA kandırarak, bu mubarek zatı zehirlettiler.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) zehirlendiğini anlayınca kölesini çağırdı;

-“Ben sana bir fenalık yapmadığım halde bu ihaneti bana niçin yaptın? Doğru söyle, seni affedeyim.” Deyince,

Köle yaptığı bu çirkin harakete pek pişman olup, üzüldü. Köle ağlayarak yerlere kapandı, yalvararak;

-“Ya Emir-el-mü’minin! Bana BİN ALTIN vermek suretiyle bu ihaneti yaptırdılar.” Dedi.

Halife Ömer bin Abdülaziz (r.a.) altınları getirterek, devlet hazinesine gönderdi. KÖLEYİ AFFETİ.

Hasta halındeyken, kayın biraderi Mesleme bin Abdülmelik ziyaretine geldi. Hazreti Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in üzerinde bir gömlek vardı.

Kızkardeşi fatima (r.anha) ya;

-“Emir-ül-mümininin elbisesini yıkayınız.” Dedi.

Tekrar geldiğinde gömleyin yıkanmamış olduğunu görerek kardeşi Fatima (r.anha) ya;

-“Ben size gömleği yıkayınız, diye emretmedim mi?” deyince (Bütün teb’asının hayat seviyesini yükseltip, İKİBÜÇÜK YIL bile sürmeyen hilafetinin sonunda yirmi beş yıl zekat verilecek kimse bulanamamış olmasına rağmen) aldığı cevab hayret vericidir.

Fatima (r.anha);

-“VALLAHİ BAŞKA GÖMLEĞİ YOK Kİ, ONU GİYDİRELİM DE, BUNU YIKAYALIM.”

Yine yakınları dediler ki;

-“Beyt-ül mal’dan âilene bir şeyler vasiyet et, senden sonra onlar sıkıntıya düşmemeli.”

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) nın cevabı akıllara durgunluk, tüyleri ürpertecek kadar müthiştir.

-“ÇOCUKLARIM ŞU İKİ TİP İNSANLARDAN BİRİSİ OLACAKTIR. İYİ, SALİH İNSAN VEYA KÖTÜ ŞERİR İNSAN. SALİH İNSAN OLURLARSA, KUR’AN-İ KERİM’İN A’RAF SURESİ, YÜZDOKSANALTINCI (196) ÂYET-İ KERİMESİNDE BUYURULAN;

(-“Ey Resulum! Müşriklere de ki; size karşı benim yardımcım, Kur’an-i kerim’i indiren Allah’tır ve O bütün Salihlere de yardımcıdır.” AYETİ YETİŞİR. KÖTÜ İNSAN OLURLARSA, O TAKDİRDE BEN ONLARI, GÜNAH İŞLEMELERİ İÇİN GÜÇLENDİREMEM.”

Çocuklarına dönerek;

-“Evlatlarım! İki ihtimal var. Ya sizi zengin edeceğim; o takdirde babanız Cehennemi boylayacak. Yahut da fakir kalacaksınız; babanız Cennete gidecek. Babanızın Cennete girmesi şartıyla fakir kalmanızı, O’nun Cehennemi boylaması şartıyla zengin olmayı tercih edin. Şimdi yanımdan ayrılın ve benden sonra SAKIN BEYT-ÜL MAL MES’ULLERİNİ TA’CİZ ETMEYİN. ŞUNU İYİ BİLİN Kİ, SİZE VERİLMESİNİ VASİYET ETTİĞİM PARA MİKTARI SADECE Yirmibir DİNÂRDIR.”

Hazreti Ömer bin Abdülaziz (r.a.) nin hastalığı ağırlaşınca tabib çağırdılar.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaşe Akbe mevki-i (Midyat)

Ömer bin Abdülaziz (Radiyallah-u anh)- 19

Hazreti ömer bin Abdülaziz (r.a.) in vefatından sonra Halife Zeyd ibn-i Melik, Fatima binti Abdülmelik (r.a.) in Beyt-ül-mal’deki ziynet ve mücevherlerini iâde etmek isteyince;

Fatima (r.a.) O’na sadakatini şöyle ifade eder;

-“Vallahi kabul etmem. Ben Ömer’e sağlığında itâat edip de, vefatından sonra isyan etmem.”

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) in vefatına bütün teb’ası üzüldü. Cenaza arkasında ağlayan bir rahibe sordular;

-“Bu kimse senin dininde değildi. Neden ağlıyorsun?”

Rahibin cevabı şu oldu;

-“BEN ŞUNUN İÇİN AĞLİYORUM; YERYÜZÜNDE BİR GÜNEŞ VARDI. ŞİMDİ BATTI…

Mus’ab bin A’yun (r.a.) anlatır;

-“Hazreti Ömer bin Abdülaziz (r.a.) halife iken Kirman’da koyun güderdim. Koyunlar ile kurtlar birlikte dolaşırlardı. BİR GECE ANSIZIN KURTLAR KOYUNLARA SALDIRDI. İÇİMDEN; ‘ŞU ÂDİL HALİFE VEFAT ETMİŞ OLAMALI’ DEDİM.”

-“Araştırıldı;”

-“Hazreti ömer bin Abdülaziz (r.a.) ın o gece vefat ettiği anlaşıldı.”

VEFATINI CİNNİLER DE HABER VERDİ.

Yunus bin Ebû şebib (r.a.);

-“Ömer bin Abdülaziz (r.a.) halifeliğinden önce gördüm. Etli ve gürbüz bir kimse idi. Halife olduktan sonra da gördüm. Öyle zayıflamıştı ki uzaklardan kaburga kemiklerini saymak mümkün idi.”

Hazreti Ömer bin Abdülaziz (r.a.), Ehl-i Beyt’e çok hürmet, izzet ve ikramda bulunduğundan, Hazreti Ali (r.a.) nin torunu Fatima binti Hüseyin (r.anha) buyurdu ki;

-“Ömer bin Abdülaziz (r.a.) kalsaydı biz bir şeye muhtaç olmazdık.”

Büyük evliye ve âlimlerden Süfyan-i Servi (r.a.) ve İmâm-i Şafi-i (r.a.) buyurdular;

-“HALİFELER BEŞTİR; EBU BEKİR (r.a.), ÖMER (r.a.), OSMAN (r.a.), ALİ (r.a.) İle ÖMER BİN ABDÜLAZİZ (r.a.) dir.”

Fıkıh âlimlerinden Meymun ibni Mihran (r.a.) buyurdu ki;

-“Âlimler, Ömer bin Abdülaziz (r.a.) ın yanında talabeydi.”

Hocası meşhur fıkıh âlimlerinden Mücahid (r.a.) buyurdu ki;

-“BİZ, ÖMER BİN ABDÜLAZİZ (r.a.) E ÖĞRETMEK İÇİN GELDİK. HALBUKİ DAİMA ONDAN ÖĞRENİR OLDUK.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ömer Bin Abdülaziz (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu