‘Adem aleyhisselam’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağçağ-Barajı Nusaybin

Tefsir alimleri ve tarıh yazarları buyurmuşlardır ki:

Allah-u Teala Adem (a.s.) ı yaratmak istediği zaman toprağa şöyle emr etti:

“-Senden bir bölük halk yaratsam gerekir .Bunlardan bir kısmı bana itaat eder . Diğeri ise asi olur. Mut’ileri Cennet’e, Asileri Cehennem’e koyarım

Zavallı toprak, yalvararak dedi ki;

“-Ya Rabbi itaat edenlere diyeceğim yok.Lakin isyan edenlerin cehenneme gireceklerinden çok korkuyorum…Yer bunu söyledi ve çok ağladı Halen yer yüzündeki kaynak ve nehirler o ağlamanın eseridir..

Hak Teala Cebrail (a.s.):

“-Gidip yerden bir miktar toprak getir diye emretti..

Cebrail (a.s.) yere geldi Toprak alacağı sırada, yer feryat edip;

Cebrail aleyhisselam yere geldi. Toprak alacağı sırada yer feryat edip ;

“-Allah-u Tealının büyüklüğüne sığınırım.Bu gün benden bir şey alma. Zira yarın cehenneme girerler. Dedi ve çok yemin verdirdi.

Cebrail Aleyhisselam yerin bu halına acıyıp toprak almadı. Boş el ile Hak Teala’ya rucü etti.

Allah-u Teâlâ (c.a.);

“-Niçin boş geldin.” Buyurdu.

Cebrail Aleyhisselam:

“-Ya Rabbi sana malumdur ki emrini yapmamak niyet etmedim. Keremine güvenerek yerin ağlayıp sizlamasına acıdım. Onun için toprak almadım.” Dedi.

Sonra Mikail Aleyhisselam’a emrolundu. O da yere indi. Lakin o da yer’e şefkatınden boş döndü. Özür diledi .

Sonra İsrafil Aleyhissealm‘a emrolundu. O da toprak almadan döndü.

En son Azrail Aleyhisselam’a emrolundu. Azrail Aleyhisselam yere indi. Her kıt’adan bir miktar toprak alıp taif ile Mekke-i Mükerreme arasına koydu.

Kırk arşın yüksekliğinde bir yığın oldu. Bir rivayete Azrail Aleyhisselam toprağı alacağı zaman yer feryad etti.

Hak Teâlâ‘den nida geldi ki;

“-Ey Zemin üzülme senden aldığımı güzel bir şekilde sana iade edeceğim. Cansız toprak alıp, Arif-i billah gönderirim. Siyah toprak aldım. Ay yüzlü beyaz azalı olarak iade ederim.”

Velhasıl bu toprak dünyanın her yerinden alındı. Çeşitli renkleri vardı. Onun için İnsanoğlu da çeşitli renk ve şekillerde ve çeşitli tabiat ve huylarda halk olundu.

Sonra bu toprak yığınının üzerine bir parça bulut gönderdi. Kırk gün yağmur yağdırdı. Bir rivayete kırk yıl yağdırdı. Otuz dokuzu gam denizinden, biri ferahlık denizinden yağdı.

Onun için İnsanoğlunun üzüntüsü çok, sevinci azdır. Sonra kırk sabah Adem aleyhisselam’ın çamurunu kudretiyle yoğurdu.

Cebrail (a.s.) a lütfü izzetten hava getirmesini,

Mikail (a.s.) a ateş getirmesini emir buyurdu.

Getirip koydular.

Bir rivayete hak Teâla yetmiş bin meleğe emretti. Cennetten su getirdiler o toprağa döktüler. Sonra bir parça buluta emr olundu.Kırk yıl yağmur yağdırdı. Siyah renkli bir çamur oldu. Sonra kudret güneşi ile o çamuru kuruttu. Bir rivayette o çamur kurumadan.Vucut azaları yapıldı. Sonra kurudu.

O kadar kuru oldu ki vurulduğu zaman saksi gibi ses verirdi. Sonra azası şekillendi. Burada kudret-i ilahiye’nin eseri fazla oldu.

Bir rivayete Adem (a.s.) başını Kâbe toprağından Gerdanını Beytül Mades toprağınden, mübarek arkasını ve karnını Hint toprağınden elerini meşrık’ten ayaklarını Mağripten, diş, sinir damar ve kemiklerini başka yerlerin toprağınden halk etti.

Adem (a.s.) kalıbı tamamlandıktan sonra kırk yıl yerde durdu. Bu müddet zarfında Hak Teala meleklere, giderek Adem (a.s.) ın kalıbını ziyaret etmelerini emretti. Melekler onun suretının güzelliğine ve ilgi çekilen duruşuna hayran oldular. Zira o şekilde bir mahluk hiç görmemişlerdi.

Bir gün İblis daha kovulmadan evvel tebasıyle gezerken Adem (a.s.) ın kalıbını görmek için uğradılar.

Görünce hayret edip nasıl bir şey olduğunu merak ettiler. İblis parmağıyle hafifçe dokundu. Muazzem bir ses çıktı. Bu ses yabancı birinin eli dokunduğu için idi.

İblis;

“-Üzülmeyin, içi boştur. dedi. sonra Sabredin ben karnını deleyim içinde ne vardır size haber vereyim. deyip karnını deldi.

İçine girdi. Gökler alemınde gördüğü her şeyi orada gördü. Bir de acayıp mahzen gördü. Kapısı kilitli idi. İçine girmek için ne kadar uğraşdı ise de giremedi. Adem (a.s.) in kalıbı onu red etti. Koğuldu.

Devam edecek…

Peygamberler tarihi Mearicün Nübüvve (Altı parmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Navale  Sinne dize mevkisi(Nusaybin)

Hak teâla yaratacağı insanları kaleme bildirdi. Ondan levh öğrendi. Levh’den, İsrafil Aleyhis selam öğrendi, Cebrail aleyhis selama bildirdi. Sonra bütün melekler öğrendiler, sonra hak teâlanın kazası meydana çıktı.

Hak teâla nar’a emr etti. Nar havaya karıştı. Rüzgar hasıl oldu. Rüzgar ateşten sıcaklık aldı. Rengini alıp can’ın gıdası oldu. Hak teâlanın inayeti ve iradesi, canlıları bu karanlık aleme gönderince gıdalarını da rüzgara ısmarladı. Onlara, gıdalarını bu rüzgar vasitesiyle gönderdi.

Bununla birlikte binlerce meleğ’i de bu işe memur eyledi. Şöyle ki; bu melekler canlarının gıdası olan havanın insanların burun deliklerinden ciğerlerine kolaylıkla inmesine yardim eder.

Böylelikle insanların muhtaç oldukları en lüzümlü gıda olan hava’yı Hak Teâla onlara bedave bahş etti. Zahmetsizce insanların ciğerlerine gönderdi. Bu havaya kendi kokusunden verdi. Can bu kokuyu koklayıp taze hayat buldu.

İnsan bir saatte bin defa nefes alıp verir. Bir günde yirmi dört bin defa cana, Rahman’ den haber gelir, ruh’a, Rahman’den haberini, bedenın her noktasına, kemiklerin iliklerine kadar sirayet ettirmesi emr olunur.

Can, dost’tan bu haberi aldığı müddetçe beden hayata kalır. Bu haber kesilince, Can bu tenden gider. Asıl vatanına kavuşur. Beden haraketsiz kalır.

Ruh güneşi, Beden sarayına doğunca aza pencerelerinden bu güneşin ışıkları aksetmeye başladı. O kadar ki; her aza bu nurları kendinden sandı. Hepsı kendi güzelliğini ve kendi olgunluğunu söyleyıp iftihar etmeğe başladiler.

Göz;

-“Ben olmazsam alemi kim görürdü.” dedi.

Ayak:

-“Ben olmazsam nasıl ayakta durulurdu, ve ne ile yürünürdü.” dedi.

El Tutmasi ile,

Kulak işitmesi ile,

Lisan konuşmasıyle,

Velhasıl her aza kendi özelliğini öne sürüp, övündüler.

O esnada ruh, bunların bu konuşmalarını işitip;

-“(Eğer ben olmasaydım, hepiniz haraketsiz olur çürüyüp heba olurdunuz.)” dedi.

Ruh sözünü bitirir bitirmez, gaybden bir nida geldi;

-“(Ey ruh ve can. Eğer Cana’nın Cemalınden sana nur aksetmese, Celal cemalım hakkı için sen de beden gibi hemen fanı olurdun.”

Hak Teala, Adem (a.s.) a bütün mahlukların isimlerini öğretti. Adem (a.s.) ın vucud sarayını yaratıp, onu ruh ile şereflendirdiği ve süslediğinin hikmetini yukarıda kısaca beyan ettik. Şimdi bu hikmeti biraz daha açıklayacağız.

Devam edecek…..

Peygamberler Tarihi Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın doğduğu ev (Eski resim)

Muhammed (Aleyhis selam);

Allah-u Teâlâ’nın bütün dünyadaki insanlar arasında, her bakımdan, en üstün, en güzel, en şerefli olarak yarattığı ve bütün insanlara Peygamber olarak seçip gönderdiği, son ve en üstün Peygamber.

Her şey O’nun hürmetine yaratıldı. O, Allah-u Teâlâ’nın Resulü, son Peygamber. Allah-u Teâlâ bütün Peygamberlerine ismi ile hitap ettiği halde, O’na Habibim (Sevgilim) diyerek hitap etmiştir.

Allah-u Teâlâ bir i hadis-i Kudside;

-“Sen olmasaydın, sen olmasaydin, hiçbir şeyi yaratmazdım!”

Bütün mahlukatı O’nun şerefine yaratmıştır. Allah-u Teâlâ kullarına razı olduğu yolu göstermek için çeşitli kavimlere zaman zaman Peygamberler göndermiştir.

Muhammed Aleyhis selam’ı ise son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinlere gönderdi. Bunun için Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) “Hatem-ül Enbiyâdır.”

Her Peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden her bakımdan üstündür. Muhammed Aleyhis Selam ise her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden Kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların her bakımından en üstünü, en faziletlisidir. Hiçbir kimse hiçbir bakımdan O’nun üstünde değildir.

Allah-u Teâlâ her şeyden önce Muhammed Aleyhis Selam’ın nûrunu yarattı.

Eshab-i Kiram’dan Abdullah bin Cabir (r.a.);

-“Ya Resulallah, Allahın her şeyden evvel yarattığı şey nedir, bana söyler misin?” deyince,

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu;

-“Her şeyden evvel senin Peygamberinin yani benim nûrumu kendi nûrundan yarattı. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne semâ (gökler), ne arz (yeryüzü), ne güneş, ne ay, ne insan, ne de cin vardı.”

Âdem Aleyhis Selam yaratılınca Arş-ı A’la’da nur ile yazılmış ‘Ahmed’ ismini gördü.

-“Ya Rabbi bu nur nedir?” diye sorunca

Allah-u Teâlâ;

-“Bu senin zürriyetinden bir Peygamberin nûrudur ki, Onun ismi göklerde Ahmed’ ve yerlerde ‘Muhammeddır. Eğer O, olmasaydı seni yaratmazdım.” Buyurdu.

Âdem Aleyhis Selam yaratılınca alnına Muhammed Aleyhis selam’ın nûru kondu ve O nûr, O’nun alnında parlamaya başladı.

Âdem Aleyhis selam’dan itibaren babadan oğula intikal ederek asıl sahibi Muhammed Aleyhis Selam’a ulaştı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu