‘İbadet’ olarak etiketlenmiş yazılar

Leyl

28 Mart 2008

Kasyane navala sipi (Nusaybin)

Seleften bazılarından rivayet edilir ki:

-“Allah (c.c) çok sadık olan kullarından birine şöyle ilham eder:”

-”Benim kullarımın içinde öyle kullarım vardır ki, onlar beni severler, ben de onları severim.”

-“Onlar bana müştaktırlar, ben de onlara müştakım.”

-“Beni zikrederler, bende onları zikrederim. (zikirlerini kabul ederim)

-“Onlar bana bakarlar, bende onlara bakarım.”

-“Eğer sen de onların yolundan gidersen seni severim.”

-“Eğer onların yolundan ayrılırsan, sana öfkelenirim.”

O salih kul Allah’a şöyle niyazda bulunur:

-”Ey Rabbım, onların alametleri nelerdir?

Allah (c.c.) buyurdu:

-”Müşfik bir çobanın koyunlarını koruduğu gibi, onlar kendilerini gündüzün şerrinden korurlar.”

-“Güneş battığında kuşun yuvasına kavuşmağa iştiyak ettiği gibi, onlar da güneşin batmasına müştak olurlar.”

-“Onları gece bürüyüp örttüğü, karanlıklara karıştığı, yatakların serildiği ve her seven sevdiği ile baş başa kaldığı zaman, benim için divane dururlar. Yüzlerini bana çevirirler benim kelamımla bana münacat ederler.”

-“Benim ni’metlerime şükrederek bana boyun eğerler. Kimi feryat eder, kimi ağlar, kimi Ah-u zar eder, kimi şikayetçi olur.”

-“Kimisi ayakta, kimi oturmuş, kimi rükuda, kimi secde de benim için meşakkatlara katlanmaları nazarımdan kaçmaz.”

-“Beni sevdiklerinden, bana ettikleri şikayetlerden haberdarım onlara ilk önce verdiklerim üç tür:”

1-Onların kalbine kendi nurumdan veririm. Benim onlardan haberdar olduğum gibi onlar da benden haberdar olurlar.”
2-Gökler ve yerin içinde ne varsa hepsi onların sevap defterlerinde bulunsa, bunları onlar için az görürüm.”
3-Onlara teveccüh ederim. Ben kime teveccüh edersem, ona ne vereceğimi hiç bir kimse bilemez.”

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah’u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri geceleri yatmayıp zikirle geçiren sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine affeylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Zikir

28 Nisan 2008

Girnavas tepesinden Nusaybin’in görünüşü: (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Davud (a.s.) mescidinde oturup Zebur okurken yerde kızıl bir kurt gördü. İçinden şöyle söyledi:

-”Aceba Allah’u teala bu kurdu yaratmakla ne murad buyurmuştur?”

Bunun üzerine Allah kurda izin verdi. Allah’ın kudretiyle, kurt konuşmaya başladı

Ve dedi ki:

-“Ey Allah’ın Nebisi, güdüzüm (ü öğrenmek istiyorsan) Rabbim bana hergün bin kere Subhanallahi vel hamdulillahi ve lailaha illallahu vallahu ekber” dememi ilham etti. Gecemi (sorarsan ) Rabbim bana her gece bin defa “Allahümma salli ala Muhammed En-Nebiyil ümmiyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.” dememi bana ilham etti. Sen ne diyorsun ki, ben senden istifade edeyim?

Bunun üzerine Davd Aleyhis selam kurdu hakir görmesinden pişman oldu ve Allah’tan korkarak bağışlanmasını istedi. Allah’a tevekkül etti.

Zehr-ür Riyazda Peygamberimiz (a.s.) den şöyle bir hadis nakleder.

-”Cennet ehli, cennete girdiği zaman melekler onları her türlü nimetlerle karşılarlar. Onlara oturaklar ve yataklar hazırlanır. Her türlü yemekler ve meyveler takdim edilir. Bu çeşit nimetlerle beraber onlarda bir hayret görülür.”

Bunun üzerine Allah (c.c.) Buyurur:

-”Ey kullarım bu hayret nedir ? Burası durgunluk ve hayret yeri deyildir “

Cennettekiler derler ki;

-”Bize verilen bir vaad vardı. Onun vakti geldi.”

Bunun üzerine Allah’u Teala Meleklere şöyle emreder.

-”Yüzlerden perdeleri kaldırın “

Melekler derler ki:

-”Ey Rabbımız, onlar dünyada sana isyan etmişlerdi Seni nasıl görürler?

Bunun üzerine Allah’u teala (c.c.) buyurur:

-”Perdeleri kaldırın. Çünkü onlar dünyada bana kavuşma isteğiyle secde ederlerdi. Zikr ederlerdi. Ağlarlardi.”

Bunun üzerine perdeler kaldırılır Cennettekiler Cemâl-i İlâhi’ye bakar, Allah Azze ve celleye secde ederek yere kapanırlar.

Allah’u teala (c.c.) kullarına buyurur:

-”Kullarım başınızı kaldırın. Zira burası ibadet yeri deyil, belki ikram yeridir.”

Sonra Allah keyfiyetsiz olarak onlara teccelli eder ve şad olmaları için

-”Ey kullarım, selamet üzerinize olsun. Ben sizden raziyim. Siz benden razımısınız?” buyurur.

Cennet ehli de.

-”Ey Rabbımız biz senden niye razı olmayalım? Bizim gözün görmediği, kulağın işitmediği ve hiç bir kimsenin kalbinden geçmeyen nimetleri verdin.” derler…

Şu ayeti Celile bu hususu beyan ediyor:

-”Allah onlardan razi oldu. Onlar da Allah’tan razı oldular”

-”Çok esirgeyici Rab (lerin) den bir de selam(var) dır.”

İmami Ğazali (Mükaşafetül kulub)

Allah-u teala hazretleri bizleri ve sizleri Kıyamet günü Rüsvay olmayan kullarınden eylesin. Kendi cennetinde cemalını bizlere göstermeyi nasip eylesin. Amin….

dsc00098-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Taat’ın manası:

Allah-u Teala (c.c.) nın farzlarını yerine getirmek, haramlardan kaçınmak ve Allah (c.c.) ın hudutlarında durmak demektir.

Mucahid (r.a.):

-“Dünyadan nasibini de unutma.”El –Kassas suresi ayet- 28/77 mealındeki ayeti celileyi açıklarken şöyle der:

-“Buradaki ”Nasip” ten maksat, kulun Allah (c.c.) a itaat etmesidir.”

Bil ki Ey Okuyucu:
Taatın aslı,
Allah (c.c.) ı bilmek,
Allah (c.c.) tan korkmak,
Allah (c.c.) ın Rahmetinden ümit var olmak
Ve bütün haraketlerini Allah (c.c.) için Murakabe etmektir.

Kul bu dört hasletten yoksun kaldığı zaman, İmanın hakıkatını idrak edemez.

Çünkü:

Tâat ancak Allah (c.c.) ı ve onun varlığını bildikten sonra sahih olur. Her şeyin yaratıcısı olduğuna, her şeyin bildiğine, her şeye kadir olduğuna, mahlukatın ilminin O’nu ihate edemiyeceğine, Katiyetle inanmak lazımdır. O’nu tasavvur bile edemiyeceğini, O’nun benzeri olmadığını bilmekle olur.

Bir A’rabi, MUHAMMED BİN Ali bin Hüseyn (r.a.) e şöyle der:

-“Sen Allah (c.c.) a ibadet ederken O’nu gördün mü?”

Muhammed Bin Ali (r.a.):

-“GÖRMEDİĞİME İbadet edici DEĞİLİM.” Dedi.

A’rabi:

-“Onu nasıl gördün,”dedi

Muhammed bin Ali (r.a.):

-“Onu bizim maddeleri gördüğümüz gibi gözler görmez.

Fakat:
O’nu, İmanın hakikatiyle Kalpler görür.
O duyularla idrak edilmez.
O insanlara benzemez.
O alemetlerle bulunmuştur.

KENDİ ZATINA MAHSUS ALEMETLERİ VARDIR.
Takdir ve hükümlerinde asla zülm etmez.
İŞTE O Allah (c.c.) tır.
İbadete layık tek İlah Ancak O’dur.
Yeryüzü ve göklerin RABBI O’dur.

Bunun üzerine A’rabi şöyle der:

-“Allah (c.c.) ahkamini nereye koyacağını daha iyi bilir.”

Ariflerin bazısına İlm-i batından soruldu:

Şöyle cevab verdi:

-“O Allah (c.c.) ın sırlarından öyle bir sırdır ki, Onu sevdiklerinin kalbine koyar. Ona ne melek ve ne de beşer Muttali olabilir.”

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri hakkiyle kendisine taat ve ibadet eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Girnavas’tan Nusaybin’in bir başka görünüşü

Tabiinin meşhur hadis âlimlerindendir. Aslen İranlıdır. Kendisine Tâvûs-i Himyeri de denir. Kendisi Eshabi kiramdan yetmiş kişiyi gördüğünü söylerdi.

Hazreti Tâvûs bin Keysan, büyük bir hadis alimi olup, aynı zamanda da fıkıh ve tefsir ilminden pek ileri dereceye sahipti. Sika (güvenilir, sağlam) olduğunda, hadis-i şerif âlimleri söz birliği etmişlerdir.

Hadis-i şerif ilmini; Hazreti Aişe anamız (radiyallahu anha), Hazreti Abdullah ibn-i Ömer, hazreti Ebu Hüreyre, Hazreti Abdullah bin Amr, Hazreti Zeyd bin Erkam gibi güzide Sahabe-i kiram “Aleyhimürrıdvan” den öğrendi.

Kıraat ilmini Hazreti İbni Abbas (r.a.) den tâlim etti. Bu hususta eşine çok az rastlanan bir bilgiye sahibti.
Hazreti Tâvûs (r.a.) dan oğlu Hazreti Abdullah, Hazreti Zühri, Hazreti İbrahim bin Meysere, Hazreti Amr, Hazreti Mücahid (r.a.) gibi büyük zatlar hadis-i şerif rivayet ettiler.

Hazreti Tâvûs (r.a.), Allah-u Teâlâ’ya yalvarmaktan zevk alan bir zat idi. İbadet, bedenleri için gıda, kalbleri için hayat idi. Uzun zaman ayakta ibadet etmekten yorulmazlardı. Çok namaz kıldığı için, alnında secde yeri izi olmuştu.

Bir kimse bir şey sorarsa bütün tefarruatiyla anlatır, başka kimseye sormaya lüzum bırakmazdı.
Hazreti Tâvûs bin Kesyan (r.a.), yatağına yattığı zaman, sağa sola döner rahat edemez, bunun üzerine kalkar sabaha kadar namaz kılar ve:

-“Âbidlerin uykusu, cehennemi hatırlamaktır..” derdi. Böyle kırk sene yatsı namazın abdesiyle sabah namazını kılmıştır. Kırk defa hacca gitti.

Duası kabul olan zâtlardandı. O derece cesur ve kuvvetli kalbe sahibti ki, öldürüleceğini bilse bile gayri meşru bir işi asla yapmaz ve dalkavukluğa kaçacak bir sözü hiç kullanmazdı.

Hazreti Tâvûs (r.a.) ateşten çok korkar, gördüğü yerde aklını kayıbedecek gibi olurdu. Çünkü ateşi görünce cehennemi hatırlardı. Bir defa, ocaktan çıkan alevi görünce bayıldı.

Hazreti Tâvûs bin Keysan (r.a.), hacca gitmelerinden birini şöyle anlatır:

-“Hacca gitmiştim. Yanımda bir de çocuk vardı. Binecek bir hayvanı ve yiyecek bir şeyi yoktu.”

-“Ey çocuk, senin yiyeceğin var mı?” dedim.

Çocuk:

-“En iyi yiyecek takvadır. Kerimlerin evine giderken yiyecek götürmek uygun değildir.” Dedi.

İhram kuşandığımızda hepimiz “LEBBEYK” dediğimiz halde, çocuk söylemiyordu.”

-“Niçin söylemiyorsun?” dedim.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bu veli kullar hürmetine amellerimizi kendi rızası istikametinde kabul buyursun. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Geliye Şame (Navale ) Nusaybin

Utbet-ül Ğulam (Radiyallah-u anh)- 3

Dua şöyle idi:

-“Ey sapmışları doğru yola ileten, ey günahkarlara merhamet edip aciyan! Ey düşenlere yardım eden Allahım! Günahkar olan bu kuluna ve bütüm müslüman kardeşlerime merhamet eyle. Bizi öldükten sonra, Peygamberler, sıddıklar, şehidler ve Salih kullarınla haşreyle.”

Utbet-ül Ğulam (r.a.) hazretleri, unu hamur yapar, onu güneşte kurutur, sonra yiyip,

-“Ahretin çeşitli ve lezzetli ni’metleri hazırlanıncaya kadar, bu dünyada kuru ekmek parçası ile bir miktar tuz yeter.” Der, sıcakta ısınmış olan testisinden de biraz su içerdi.

Yakınlarından birisi;

-“Ekmeğini biz pişirip, sana soğuk su getirsek ne iyi olur, niçin böyle kendin yiyip, sıcak su içiyorsun?” dediklerinde:

Utbet-ül Ğulam (r.a.):

-“Bu kadar bana kâfi. İşte bu kadarcık bir şeyle açlığın ve susuzluğun şiddetini kırmış oluyorum.” Dedi.

Utbet-ül Ğulam (r.a.) anlatır:

-“Canım et istediği halde yedi sene almadım. Fakat sonunda bir miktar alıp pişirdim. Sonra bir çocuğa rastladım. Onun babası ölmüş, yetim kalmıştı. Elimdeki eti ona verdim.”

Bu manzarayı görenler, Utbet-ül Ğulam (r.a.) ın

-“Yoksulları, öksüzleri, esirleri severek yedirirler.” Mealındeki ayeti kerimeyi okuyup, ondan sonra et yediğini görmedik. Dediler.

Müslim Abadanı (r.a.) ı anlatır:

Salih el Mürri (r.a.), Utbet-ül Ğulam (r.a.), Abdulvahid bin Zeyd (r.a.) ve Müslim el-Esvari (r.a.) bize gelip, deniz kenarına indiler.Kendilerini bir akşam yemeğe davet ettim. Herkes sofraya oturmuştu. Bu sırada görünmiyen birisi:

-“Ebedi ve ni’metler yurdu olan cennetten dünyanın geçici zevkleri, nefsin arzu ve istekleri seni alıkor.” Diye konuşmuştu

Utbet-ül Ğulam (r.a.) bunu duyunca düşüp bayıldı. Yemekte bulunanlar bir şey yemeden kalktılar.

Utbet-ül Ğulam (r.a.) ın, bir gece sabaha kadar:

-“Ya Rabbi! Bana azab da etsen, merhamet de etsen seni seviyorum.” Dediği söylenir.

Anlatılır ki;

Utbet-ül Ğulam (r.a.) bir kumruyu görünce :

-“Eğer Allah-u Teâlâ’ya benden daha çok itaat ediyorsan, gel elime kon” dediği zaman kumru gelip eline konardı.

Utbet-ül Ğulam(r.a.) ın mahzun ve garip bir hali vardı. Bu yönüyle Hasan-i Basri (r.a.) ye çok benzerdi. Onun da mahzun bir durumu vardı. O, yatsı namazını kılar bir miktar uyur, sonra kalkıp sabaha kadar yatmazdı.

Utbet-ül Ğulam (r.a.) hazretleri evinin kapısını daima kapalı tutar, ancak geceleri açık bulundururdu. Şehid olmasından sonra evine girdiler orada şu manzarayı gördüler. Kazılmış bir kabir, boyuna geçirilebilen bir zincir.

Rebah el Kaysi (r.a.) denen zat anlatır:

Utbet-ül Ğulam ile beraberdik. Kendisine bir miktar hurma almıştı. Akşam vakti sıralarında, rüzgar esmeye başladı. Bunun üzerine Utbet-ül Ğulam (r.a.):

-“Ya Rabbi! Canım istediği halde bir seneden beri hurma almamıştım. Fakat hurma yeme isteği bana gâlip geldi. Yemek için aldım.” Dedikten sonra, aldığı hurmaları yemeyip, tekrar fakirlere dağıttı.

Anbese-i Havâs (r.a.) anlatır:

Utbeyt-ül Ğulam (r.a.) beni ziyaret ederdi. Bir gece yanımda kaldı. Seher vakti şiddetli bir şekilde ağladi.

Sabah olunca, ona;

-“Bu gece beni çok korkuttun. Niçin öyle ağladın?” dedim.

Utbet-ül Ğulam (r.a.) Şöyle cevab verdi;

-“Ey Anbese! Günahlarım çok. Yarın kiyamet günü Huzur-u ilahiye nasıl varırım.” Dedi.

Ve bu sırada neredeyse yıkılacaktı. Onu hemen kucakladım:

-“Utbe! Utbe!” diye bağırdım.

Bana hafif bir sesle cevab verdi.

-“Kiyamet günü halimin ne olacağı hatırıma geldikçe kendimi kayıbediyorum.” Dedi. Sonra ağlamağa başladı. Onun bu ağlayışı beni de ağlattı.

O mahzun bir sesle, göz yaşları dökerek, Allah-ü Teâlâ’dan, lütuf ve ihsanını dilerdi. O kur’an-i kerim okuduğu zaman ağlar, başkalarını da ağlatırdı. Allah-ü Teâlâ’nın korkusundan göz yaşları dinmezdi.

İslam alimleri ansiklopedisi.

Allahu Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Utbet-ül Ğulam ın yaptığı dua hürmetine afv eylesin.Amin…
Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ deresi (Haci Latif bahçesi) -Bor-e Veysike-

Allah-u Teâlâ’yı zikir;( Hatırlamak, Anmak)

Bütün ibadetlerin özü ve aslı Allah-u Teâlâ’yı hatırlamaktır. İslamın direği Namaz’dır ve namaz’dan da maksat Allah-u Teâlâ’yı zikir ve anmaktır.

Allah-u Teâlâ buyuruyor;

-“Namaz’ı dosdoğru kıl (ve kıldır). Allah’ı zikretmek elbette en büyük (İbadet) tır. Ankebut suresi ayet 45.

Kur’an-i kerim okumanın ibadetlerin en faziletlisi olmanın sebebi, Allah-u Teâlâ’nın kelâmı, sözü olması, Allah-u Teâlâ’yı hatırlatıcı olması ve içerisindekilerin hepsinin Allah-u Teâlâ’yı anmayı, hatırlamayı tazelemesi, yenilemesidir.

Oruç’tan maksat, şehvet ve arzuları kırmaktır. Böylece şehvet ve istek sıkıntılarından kurtulan kalb, temizlenir ve “zikir” edilecek yer olur.

Kalb arzularla dolu olunca, zikir etmesi mümkün olmaz ve zikir ona te’sir etmez. Beytullah’ı (Kâbe’yi) ziyeret olan hacdan maksat, hâne (ev) sahibini hatırlamak ve O’nu görmeyi, O’nunla konuşmayı candan istemektir.

Devam edecek…

Kimyay-i saadet (İmam-i ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dilleri ve kalbleri her zaman zikir’le iştigal eden Salih kullardan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bore Beşire Mecido Girnavas mevki-i Nuasaybin

Abdullah bin Amr bin Âs (Radiyallah-u Anhu);

Eshab-i Kiramın büyüklerinden Amr bin Âs (r.a.) ın oğlu babasından önce iman etmekle şereflendi.

Adı Abdullah bin Amr bin Âs bin Vail bin Haşim bin Said bin Sehm bin Amr bin Haris bin Ka’b bin Lüey el-Kureyşidir.

Müslüman olmadan önce adı Âs idi. Peygamberimiz (s.a.v.) Abdullah olarak değiştirdi. Künyesi, Ebû Muhammed ve Ebû Abdurrahman’dır.

Annesi, Râite binti Münebbih bin Haccac bin Âmir bin Huzeyfe bin Sa’d bin Zehm’dir. Hanımı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in amcası oğlu, Abdullah bin Abbas (r.a.) kızı Umre (r.anha) idi. O Salih hanımdan oğlu Muhammed dünyaya geldi.

Abdullah bin Amr bin Âs (r.a.) babası Amr bin Âs (r.a.) dan 12 (oniki) yaş küçüktü. Yaklaşık 100 yaşında iken 65 (M. 684) yılında Şam’da vefat etmiştir.

Vefat tarihi ve yeri hakkında değişik rivayetler bulunup, Mekke, Tâif, Filistin ve Mısır’da da denilmiştir.

Eshab-i Kiram (r.anhüm) arasında büyük âlim, ibadet ve zühdü çok olan bir zatdı. Kur’an-i Kerim’in tamamını ezberleyen hafızlardandı.

Resulullah Efendimiz (s.a.v.) den çok hadis-i rivayet etmiştir. Ömrünün tamamını ibadet yapmakla geçitmiştir.

Gece sabahlara kadar namaz kılar, gündüzleri de oruç tutardı. Kur’an-i Kerim’i, çok okurdu. Hatta o kadar ki, geceleri lambayı söndürür, daima ağlardı. Ağlamaktan gözleri hastalanmış, ömrünün sonuna doğru görmez olmuştu.

Annesi, Abdullah bin Amr bin Âs (r.a.) için göz ilacı ve sürme yapar, o’na verirdi.

Abdullah bin Amr bin Âs (r.a.), Bedir ve Uhud harbinden başka bütün harplerde Hazret-i Peygamberimiz (s.a.v.) in yanında bulunmuştur.

İlk iki harbe, yaşının küçük olması sebebiyle katılmadı. Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında bir çok gazâlara ve seriyyelere süvari olarak katıldı.

Son derece cömert olduğundan eline geçen her şeyi, hemen dağıtır ve herkesi memnun ederdi.

Katıldığı harplar hakkında, açıklayıcı geniş bilgi bulunmamakla beraber, bir çok Hadis-i Şerif’te, onun harbe katılacak askerleri ta’lim ile harbe hazırlamak gibi mühim vazifeleri ifâ ettiği anlaşılmaktadır.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Amr bin Âs (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu