‘İhlas’ olarak etiketlenmiş yazılar

Allah korkusu- 2

22 Mart 2008

Kasyane- Navale sipi- (Nusaybin)

Kıyamet günü bir kul getirilir. Günah ve sevabı tartılır. Günahları ağır gelince cehenneme atılması emredilir.

Bu arada gözlerinin kirpiklerinden bir kıl şöyle der:

“-Ey Rabbim, senin peygamberin Muhammed (s.a.v.) kim Allah korkusundan ağlarsa, Allah’u Teala o gözü cehennem ateşine haram kılar.” Buyurmuştur. Ben ise senin korkundan dolayı dünyada iken ağladım.”

Bunun üzerine Allah’u Teala (c.c.) o kimseyi affedip, dünyada iken ağlayan o bir kirpik teli bereketi sebebiyle cehennem ateşinden kurtarır.

Cebrail (a.s.) de:

-”Filan oğlu filan bir kirpik sebebiyle kurtulmuştur.” diye durumu ilan eder.

Anlatılır ki, Muhammed ibni Münzir (r.a.) ağladığı zaman yüzünü ve sakalını göz yaşları ile mesh eder.

Ve derdi ki:

-”İşittim ki cehennem ateşi, göz yaşları değen yeri yakmazmış.”

Hasan-i  Basri (r.a.) zamanında fısku fıcurla meşhur olan Ferezdak isminde bir kimse varmış.

Bir gün Hasen-i  Basri (r.a.) hazretleri bir mezarlıkta defin işiyle uğraşiyordu. Bir duvar dibinde uzaktan onu seyr edenFerezdak kendi kendine şöyle düşündü…

-”Hasan-i  Basri (r.a.) nın  arkasından bu kadar insan yürüyor herkes ona salih insan diyor, Benim için insanlar bak şu günahkar, asi diyorlar ” dedi.

Duygulanıp İçin için ağlamaya başladı.

Hasen-i  Basri (r.a.) hazretleri onu görünce

-”Ey Ferezdak niçin ağlıyorsun? ” diye sorunca

Ferazdak:

-”Efendim! Ben kendimle sizi mukayese ediyor daha dünyada iken sizin için ne iyi insan, benim için ne fena insan diyorlar. Aceba ahirette benim halım nice olur diye onu düşünüyorum ve kendi halima ağliyorum.” dedi.

Şeyh Hasan-el Basri (r.a.) hazretleri oradan ayrılır.

Ferazdah kendi kendine düşünür. Ve:

-”Bu kadar günahla yarın nasıl Yüce Rabbımın huzuruna çıkacağım.” derinden bir ah çekip tevbe eder.

Gece ferezdak vefat eder. Vefat ettiği gece Hasan-i  Basri (r.a.) hazretleri rüyasında Allah tarafından ilham gelir :

-”Benim bir veli kulum bu gece vefat etti yarın namazını kıl en güzel şekilde defn et.” buyurdu.

Sabahlayın kalktığında Ferezdak’ın vefat ettiğini görür. Namazını kılar ve güzel bir şekilde onu defn eder…

Mükaşefetül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkup göz yaşı döken halis kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

İhlas

22 Nisan 2008

Sera’mdan yetiştirdiğim bir gül (Nusaybin)

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-”Allah’u teala hazretleri Buyuruyor ki: İhlas benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulun kalbine yerleştiririm.”buyurdu.

Muaz bin cebel (r.a.) buyurdu ki:

-”İhlas ile amel et, az de olsa yetişir.”

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) kendini kamçı ile döver

Ve;

-”Ey nefsim, İhlas üzere ol, kurtulursun” derdi.

Ebu Süleyman (r.a.) diyor ki;

-”Ömründe bir adım ihlasla atmış olana müjdeler olsun. Çünkü onunla Allah’u teala den başkasını istememiştir.”

Büyükler den birini ru’yada gördüler.

-“Allahu teala sana ne yaptı.” diye sordular.

Buyurdu ki:

-”Onun için yaptığım şeyi sevab defterinde gördüm, hata yoldan kaldırdığım bir nar tanesi bile. Külahimda bulunan bir ipek telini günah kefesinde gördüm. Yüz altın kiymetinde merkebim ölmüşti, onu sevab kefesinde görmedim. Halbu ki evimde ölen kediyi sevab kefesinde görmüştüm.”

Allah’u teala’ya.

-”Ya Rabbi, kediyi sevap kefesinde görüyorum de merkebi görmiyorum”dedim.

Allah (c.c.);

–“O gönderdiğin yerdedir diye bir ses geldi. Ölünce, Allah’ın la’netine git,” dedin. -”Allah yolunda deseydin o nu da bulurdun.” buyurdu.

-”Allah’u teâlâ (c.c.) için sadaka vermiştim. Fakat insanlar görmüşlerdi. İnsanların görmesine sevinmiştim. Onu ne lehimde nede aleyhimde gördüm.”

Biri anlatır :

-“Allah yolunda denizde harbe gitmiştim, bir arkadaşim bir heybe satiyordu. Alayım işime yarar, filan şehirde satıp biraz para kazanırım.” dedim.

O gece ru’yamda gördüm ki:

-“Gökten iki kimse indi. Biri diyerine, gazilerin ismini yaz; ve yine yaz ki, filan kimse görmek için, filan kimse ticaret için, filan kimse gösteriş için, desinler diye harbe gitmiştir.

Sonra bana baktı ve;

-”Filan kimse ticaret için gelmiştir yaz” dedi.

Dedim ki:

-“Allah!  Allah… Benim halime bir bakın, Ticaret yapacak bir şeyim yoktur. Ben Allah rızası için gelmiştim.”

Meleklerden birisi;

-“Ey şeyh, O heybeyi kâr için satın almadın mı?”dedi

Bunu duyunca ağladım ve;

-“ Ben kattiyen tüccar değilim,” dedim.

Diğer Meleğe;

-”Allah yolunda harbe gelmiştir. Yolda kâr etmek için bir heybe satın almıştır. yaz, Allah’u Teala (c.c.) o nun hakkında nasıl dilerse öyle hüküm etsin”dedi.

Bunun için demişlerdir ki ihlasla geçen bir saat, ebedi kurtuluşur. İhlas çok aziz dir

Demişlerdir ki:

-”İlim tohumdur,”
-”Amel bitkidir,”
-”İhlas ise onun suyudur…””

Ebu Hamıd Muhammed bin Muhammed Ğazali (Kimya-yi saadet)

Allahu teâlâ hazretleri (c.c.) bizlerin ve sizlerin Amellerini tam bir ihlas’la kabul eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

İhlas- 2

22 Nisan 2008

Kasyane –Navale-hürmüz nehri (Nusaybin)

Adamın biri Hasan-i Basri hazretlerine (r.a.) der ki:

“-Ben Allah’a ibadet ve taâttan zevk alamiyorum:

Hasan-i Basri hazretleri (r.a.) şöyle cevab verir:

-”İhtimal ki sen Allah’ tan korkmiyan birinin yüzüne baktın.”

Bil ki;

İbadet edip, kulluk yapmak yaratıkların tümünü, Allah’a terk etmenle olur.

Kamil-i mükemmil olan mürşidim BAZ lakablı İzzeddin El-Hazbevi (k.s.) şöyle buyurdu:

-”Adamın birinin çuvalı kayıbolur. Kimin aldığını bilmez. Bir gün namaz kılarken çuvalın kimde olduğunu hatırlar.

Namazı bitirdikten sonra kölesini çağırıp:

-”Filan oğlu filana git çuvalı ondan geri al.” der.

Bunun üzerine köle efendisine şöyle der:

-”Efendim, Çuvalı kimde olduğunu ne zaman hatırladınız?

Efendisi:

-”Namazda iken hatırladım.”der.

Köle:

-”Ey efendim, sen Allah’a ibadet etmiyor belki çuvalı arıyordun.

Kölenin bu güzel cevabı ve sağlam itikadı yüzü suyu hürmetine adam onu azad eder.

Akıllı olana Yaraşan, dünyayı terk etmek, ibadeti Allah için yapmak, geleceğini düşünmek ve âhiret için hazırlıkta bulunmaktır.

Rivayet edilir ki:

Bir adam namaza durur. Fatihayı okumaya başlar “Allah’ım yalnız sana ibadet ederiz.“ayetine geldiğinde Allah!ın huzurunda olup gerçekten ona ibadet ettiğini anlar.

Bunun üzerine hafiften kendisine

-”Yalan söyliyorsun Sen Allah’a değil ancak halka tapıyorsun.” diye bir ses işitir.

Adam tövbe edip insanlardan uzaklaşır. Kalbinden insanları çıkarır sonra tekrar namaza durur

-”Yalnız sana ibadet ederiz “Mealindeki ayete gelince yine ‘yalanci sen Allah’a değil ancak
malına ibadet ediyorsun’ diye bir ses duyar.

Bunun üzerine ne kadar malı varsa hepsini sadaka olarak dağıtır. Sonra yine namaza durur.

Ayni ayete geldiğinde, ‘yalancı sen Allah’a değil elbisene ibadet ediyorsun’ diye yine aynı ses işitir.

Bunun üzerine elbisesini de sadaka olarak verir Sonra gene namaza başlar: Ayni ayete geldiğinde

-”Doğru diyorsun, hakikaten sen şimdi Allah’a ibadet ediyorsun ” diye kulağına ses gelir.

İmam-i Ğazali (Kalblerin keşfi)

Allah’u teala hazretleri bizleri ve sizleri Kendi rızası için İbadet etmeyi nasib eylesin. Amin…..

Fuad Yusufoğlu

İhlas- 3

01 Haziran 2008

Beyaz suyun siyah suyla karıştığı yer(Aşağıdan görünüşü)

Beyaz suyun siyah suyla karıştığı yer (Yukarıdan görünüşü)

İbrahim Havas (k.s.) anlatır:

Bir sene hac’ca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle yola çıkıp ne zaman Kabe’i şerif tarafına gitmek istedimse gayri ihtiyari ters istikamete doğru gidiyordum

Allah’u teala (c.c.) nın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeğe karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde bir takım insanlar toplanmıştı.

Yaklaştım.:

-“Niçin toplandınız .” Dedim.

Köşkün kapısında bulunanlardan biri;

-”Rum Kayserının kızı delirmiş çare bulmak için doktorlar toplandı.” dediler.

Bunda bir hikmet olsa gerekir Dedim. Orada Kayserın kızını on dördüncü Ay gibi nurlu bir şekilde gördüm.

Bana baktı, Selam verdim

-”Aleyküm selam ey İbrahim Havas.” dedi.

Ben;

-”Beni nereden tanıyorsun ? ” dedim.

Kız:

-”Canımı Canana teslim etmek istedim ve Hak Teala’nın (c.c.) sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim.”

Buyurdu ki:

-”Üzülma yarın İbrahim Havas dostumu sana gönderirim”

Ben;

-”Peki hastalığın nedir ?” dedim.

Şöyle cevab verdi:

-”Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarı ile Gökyüzüne baktım. Hak (cela ve ala ) hazretleri teceli ederek beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Allah Ahad ve Resul’u Ahmed) Kelimesi dilime, manası Kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik alameti, bana da deli dediler.”

Ben;

-”Bizim diyara gelmek istermisin?” Dedim.

Kız;

-”Sizin diyarde ne vardır?” Dedi.

Ben de;

-”Mekke, Medine, Beytül Mukaddes oradadır.”dedim.

Bunun üzerine bana

-”Sağ tarafıma bak. “Dedi.

Sağ tarafına Baktım.

Bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytül Mukaddes karşımda duruyor gördüm.

Az sonra

-”Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddı aştı.” dedi. Ve kelime-i şehadet getirip, ruhunu teslim etti.”

İlahi

Biz fakır kullarını son nefesimizde geniş olan Lütfüne ve büyük Keremine mazhar kıl Ruh kuşumuzun “Rabbine rucu et” nidasiyle Melekler aleminden uçmak nasib eyle….

Mearicün Nübüvve (ALTİ PARMAK)

Allah bizleri ve sizleri Evliyaullah olan sevgili kulların yüzü suyu hürmetine Afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

…İbret…

02 Haziran 2008

Cennettül-baki-kabristani (Medine-i münavvara)

Bu mezarlıkta Peygamberimiz (s.a.v.) in ehli beytinden ve Sahabe-i kiram (Rıdvanullahı Teâlâ aleyhi ecmain ) den onbin kişiler bulunuyor.

Naklolunur ki;

Malik Bin dinar (k.s.) Hazretleri kabristandan geçerken bir mevta’yı defn ettiklerini gördü:

Yere oturdu. Çok ağladı.

Kendi kendine dedi ki:

“-Ey Malik yakın zamanda sen de bunun gibi olursun. Ölüm sana da gelecektir.

Sonra dervişlerine döndü ve:

“-Ben ölünce kefene koymayın, ayağıma ip takın. Yüzüm üzerine sürükleyin. Kabir yanına getirin.”

Ve deyin ki:

-”(İlahi İşte Kaçkın Malik’i getirdik.’)

-”Kiyamet kopunca başımı kabirden çıkardığım zaman bakın ki;”

-”Yüzüm siyah mı olmuştur, yoksa beyaz mı?”

-”Kitab verilirken bakın Kitabımı sağdan mı verirler, soldan mı?”

-”Mizana bakın sevablarım mı ağır gelir günahlarım mı?”

”Ey günahkarlar, şimdi dostlarımdan ayrılınız” kelime-i İlahisi söylenince bakın ki Cennet yoluna mı gidiyorum, Cehennem yoluna mı?”

Malik Bin dinar bu vasiyetini, böylece tamamladı. Derinden bir ah çekti. Ve canını Huda’ya teslim etti.

Sonra bir ses işitildi:

“-Malik bin Dinar bütün tehlikelerden kurtuldu, Rahman’ın Rahmetine kavuştu.”

-“İlahi biz fakır kullarını son nefesimizde geniş olan lûtfuna ve büyük keremine mahzar kıl. Ruh kuşumuzun (-“Rabbine rücu et”) nidasıyla melekler aleminden uçmak nasib eyle… Amin.”

Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah bizleri ve sizleri Evliyaullah olan sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine Afv eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Navale Reş (Nusaybin)

Hocası:

-“Bunca zamandır buraya gelip gidiyorsun. Dershânede oturduğun yerin üstüneki rafı diyorum.” Deyince,

Hazreti Bayezid-i Bıstamı (r.a.);

-“Efendim, mubarek sohbetinizi dinlemekteki dikkat ve edebe riayetten dolayı şu ana kadar başımı kaldırıp etrafa bakmış değilim.” Diye cevab verdi.

Hocası bu söz karşısında:

-“Madem ki durum böyledir senin işin tamamdır. Şimdi artık Bistam’a dönebilirsin ve bizden öğrendiklerini başkalarına öğretebilirsin.” Buyurdu.

Bir gün kendisine:

-“Murşidin kimdir?” diye sordular.

Bayezid-i Bıstami (r.a.):

-“ Bir kadın.” Dedi.

-“Bu nasıl olur?” dediler.

Bayezid-i bıstami (r.a.) cevabında şöyle buyurdu:

-“Bir gün Allah-u Teâlâ’nın sevgisi ile, kendimden geçmiş olarak yolda yürüyordum. Bir kadın gördüm. Elinde bulunan bir çuval unu, taşımam için bana ricada bulundu. Gücüm yetmez diye düşündüm.
Orada kafes içinde bulunan bir arslana işaret ettim. Kafes açılıp, arslan geldi. Un çuvalını yükledim.

Fakat açıktan keramet göstermiş olduğum için de çok korktum. Ve mahcup oldum.

Kadının beni tanıyıp tanımadığını öğrenmek için;

-“Pazara varınca kimi gördüm diyeceksin?” dedim.

Kadın:

-“Zalim Bayezid-i Bıstam (r.a.) ı gördüm diyeceğim.” Dedi.

Ben hayretle:

-“Neden?” diye sordum.

Kadın şöyle cevab verdi;

-“Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bu aslanı yük taşımak için yaratmadığı halde, sen niçin yük yükledin? Bu zülüm değil de nedir? Bunu, insanlar sana kerâmet sahibi desinler diye yapmış isen çok fena.”

Bunun üzerine çok ağlayıp istiğfar ettim. Bundan sonra benden fevkalâde bir hal meydana gelse,

-“Lailâhe illallah Muhammedün resûlullah, Nuh neciyullah, İbrahim Halilullah, Musa kelimullah, İsa Ruhullah, yazısını veya bir nur görüyorum. Böylece, benden meydana gelen hallerin doğru olduklarının, Allah-u Teâlâ tarafından tasdik olunduğunu anliyorum.”

Hazreti Bayezid-i Bıstamı (r.a.) Allah-u Teâlâ’nın aşkı ile öyle bir halde idi ki, O’ndan başka hiçbir şeyi tanımazdı.

Yırmı yıl yanında bulunan ve hiç ayrılmayan talebesine her çağırdığında;

-“Yavrum ismin nedir?” diye sorardı.

Bir defasında, o talebe dedi ki;

-“Efendim. Yirmi yıldır hiç ayrılmadan, hizmetinizde bulunmakla şerefleniyorum. Lâkin her defasında ismimi sormanızın hikmetini amlıyamadım.”

Hazreti Bayezid Bistani (r.a.);

-“Evladım kusura bakma her defasında ismini soruyorum. Allah-u Teâlâ’nın muhabbeti kalbime gelince, beni öğle bir hal kaplıyor ki, O’ndan başka her şeyi unutuyorum. Senin ismini de hatırımda tutmaya çalışıyorum. Fakat böyle hal olunca unutuyorum. Sen hiç üzülme.” Buyurup talebesinin gönlünü aldı.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri Bizleri ve sizleri Sultan-ül Arifin Bayezid-i Bistamı (r.a.) nın yüzü suyu hürmetine İbadetle geçen Huzur dolu günler ihsan eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Divana -Navala reş- (Nusaybin)

Bir gün yakınları kendisine,

-“Efendim, filan yerde büyük bir zat var. Fazilet ve keramet sahibi bir velidir.” Dediler ve daha başka sözlerle o zatı çok medh ettiler.

Bunun üzerine Hazreti Bayezid-i Bistamı (r.a.),

-“Madem öyledir. O halde o büyük zâtı ziyarete gitmemiz lazlm oldu.” Buyurdular.

Talebelerinden bazıları ile birlikte tarif edilen zatın bulunduğu yere geldiler. Bayezdi-i Bistami (r.a.) bildirilen zatın mescide gitmekte olduğunu gördü ve kıblaya karşı tükürdüğünü müşahade etti. GÖRÜŞMEKTEN VAZGEÇİP DERHAL GERİ DÖNDÜ.

Sonra o kimse hakkında şöyle buyurdu:

-“Dinin hükümlerini yerine getirmekte, sünneti seniyeye uymakta ve edebe riayette zayıf olan birisine, nasıl olur da keramet sahibi denilir. Böyle bir kimsenin, Allah-u Teâlâ’nın evliyasından olması mümkün değildir.”

Bayezid-i Bistami hazretleri (r.a.) ya:

-“Bu yüksek makamlara nasıl kavuştunuz?” diye sordular.

Cevabında şöyle anlattı:

-“Bir gece herkesin uyuduğu bir sırada, Bistam’dan çıktım. Ay her tarafı aydınlatıyordu. Gidiyor iken, aniden karşıma çok heybetli bir makam gördüm. Onsekiz bin alem O’nun heybeti yanında bir zerre gibi kalıyordu. Aklım başımdan gitti. Beni fevkalade bir hal kapladı. O halde iken

-“Ya Rabbi, bu kadar büyük, bu kadar güzel bir dergah acebe niçin böyle boş?” dedim.

Bir nida geldi ki:

-“Bu dergahın boşluğu, kimse gelmediği için değil, belki gelenlerin layık olmadığı ve uygunsuzluğu sebebiyle gelenleri bizim kabul etmeyişimizdendir.”

Bir an, herkesin bu huzura kavuşması için şefaatçi olayım diye kalbime geldi. Fakat, bu şefaat makamının Sultan-ül Enbiyâ Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi ve selem) efendimize mahsus olduğunu hatırlayıp, benim öyle düşünmemin, bu şefaat makamına karşı edebe riayetsizlik olacağını anlayıp, o düşüncemden vazgeçtim.

Bir ses duydum:

-“Ey Bayezid, Sultan-ül Enbiya’ya olan muhabbetin ve edebe riayetin sebebiyle, biz de senin edebini ve mertebeni yükseltiyoruz. Kıyamete kadar (‘Sultan-ül Arifin’ diye anılırsın).” buyuruyordu.

Sultan-ül Arifin, Bayezid-i Bistam (r.a.) yi bir gece uyku bastırıp, sabah namazına uyanamadı. Namazını kaza edip o kadar ağladı ki, bir ses işitti.

-“Ey Bayezid, bu günahını afv eyledim. Bu pişmanlık ve ağlama da, ayrıca yetmişbin namaz sevabı ihsan eyledim.” Diyordu.

Aradan birkaç ay geçtikten sonra onu yina uyku bastırdı. Şeytan gelip, Hazreti Bayezid (r.a.) ın mubarek ayağından tutarak uyandırdı

Ve:

-“Kalk namazın geçmek üzeredir.” Dedi.

Bayezid (r.a.) Şeytan’a:

-“Ey Mel’un! Sen hiç böyle yapmazdın. Herkesin namazının geçmesini, kazaya kalmasını isterdin. Şimdi nasıl oldu da beni uyandırdın?” buyurunca

Şeytan (Aleyhil’lanet) şu cevabı verdi:

-“Birkaç ay önce Sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntünün sebebiyle çok ağlayıp inladiğin için ayrıca yetmiş bin namaz sevabı almıştın. Bu gün, onu düşünerek seni uyandırdım ki, sadece vaktin namazının sevabına kavuşasın. Yetmiş bin namaz sevabına kavuşmayasın.”

Devam edecek….

İslam  âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere Gizli bir hazine olan Kanaat ihsan eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

 

Navala reş  Divana (Nusaybin)


Bayezid-i Bistamı hazretleri (r.a.) şöyle anlatıyor:

-“Benim zamanımda binlerce veli vardı. Hepsi de ibadet, riyazet, keşif ve keramet sahibi idi. Fakat asrın kutubluğu, ümmi bir demircinin üzerinde idi. Ben bu işin sır ve hikmetine karşı hayretler içindeydim. Çoluk çocuğunun nafakası için geceli gündüzlü örs başından ayrılmayan demirciyi görmek istedim.”

-“Bir gün dükkanına gittim. Selam verdim. Beni görünce çocuklar gibi sevindi. Ellerime sarıldı, uzun uzun öptü ve benden dua rica etti. Henüz keşif âlemine girmemiş olduğu için kendi makamından habersizdi.

Benden dua isteğince dedim ki:

-“Ben senin ellerinden öpeyim de, sen bana dua et! Sizin duanıza muhtaç olan benim!”

O ise cevab verdi:

-“Benim sana dua etmemle, içimdeki dert hafiflemez ki!”

Bunun üzerine ben de:

-“Derdin nedir? Söyle bir çare arayalım?” dedim.

Kendisi:

-“Acaba kıyamet gününde, bunca insanın hali ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok.” Dedikten sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. Beni de ağlattı.

O vakit içimden bir nidâ duydum:

-“Bunlar nefsim, nefsim diğenlerden değil, ümmetim, ümmetim diyenlerdendir.”

Hemen içimdeki, hayret silindi. Kutupluk makâmının bu demirciye niçin verildiğini sezdim. Anladım ki, böyleleri, sevgili Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) in kalbine her an bağlıdır. Onun hakikatıne mazhardır.

Demirciye dedim ki;

-“İnsanların azap çekmesinden sana ne?”

Demirci de:

-“Bana mı ne? Benim fıtratımın mayası, şefkat suyuyla yoğrulmuştur. Cehennem ehlinin bütün azabını bana yükleseler de, onları bağışlasalar, ben saadete ererim ve derdimden kurtulurum.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere Sultan-ül Ârifin olan Beyazid-i Bistami hazretleri (radiyallah-u anhu) nin yüzü hürmetine Salih ameller ihsan eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Navala reş sonu (Nusaybin)

O, namazda okunmak için, farz miktarından fazla sûre âyet bilmiyordu.

Bilmediklerini öğrettim. Ben de kırk yıldır elde edemediğim ma’navi derecelere yükseldim. İçim feyz-i ilahi ile doldu. O vakit iyice anladım ki, kutupluk sırrı başka bir ma’na imiş.”

Bayezid-i Bistami Hazretleri (r.a.), kabristanda çok dolaşırdı. Bir gece yine Kabristanda gezerken, gece bekçisi elindeki sopayla vurdu.

Bayezid (r.a.):

-“Lahavle vela kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.” Dedi.

Bekçi birkaç kere daha vurunca sopa kırıldı.

Bayezid hazretleri (r.a.) eve dönünce talebelerine sopanın fiatını sordu. O kadar parayı bir keseye koyarak, bir miktar da tatlı ile beraber bir talebesiyle, o bekçiye gönderdi. Bir de mektub yazarak bekçiye vermesini söyledi.

Mektub şöyle idi:

-“Muhterem bekçi efendi, belki beni hırsız sanarak dövdün. Kabahat bendedir. Gece kabristanda gezmasaydim, dövmezdin. Gönderdiğim parayla kendine bir sopa al! Sopanın kırılma üzüntüsünün kalbimden gitmesi için de,YOLLADIĞIM TATLIYI YE! Allah-u Teâlâ’nın Selami üzerine olsun.”

Genç bekçi mektubu okuyunca, gelip özür dileyerek tevbe etti. Onunla birlikte birkaç bekçi daha hak yola girdi.

Bir gün Yusuf-i Bahirani isminde bir zat kendi kendine düşündü ki,

-“Bayezed-i Bistam-i hazretlerinin (r.a.) yanına gideyim. Eğer açıktan bir keramet gösterirse veli olduğunu kabul edeyim, böylece O’nu imtihan etmiş olayım.”

Bu düşünce ile Hazreti Bayezid-i Bistam-i Hazretleri (r.a.) nin bulunduğu yere geldi.

Hazreti Bayezid (r.a.) onu görünce buyurdu ki;

-“Biz kermaetlerimzi, talebelerimizden Ebû Sa’id Râi (r.a.) ye havale ettik. Sen ona git.”

Bu kimse gidip Ebû Sa’id Râi (r.a.) yi sahrada buldu. Kendisi namaz kılıyor, koyunlarına da, kurtlar bekçilik ediyordu.

Namaz bitince, gelen kimse kendisinden taze üzüm istedi. Oralarda üzüm bulunmazdı. Ve zamanı da değildi.

Ebû Sa’id Râi (r.a.) asasini ikiye bölüp, bir parçasını gelen kimsenin tarafına, diğer kısmını da kendi tarafına dikti. Allah-ü Teâlâ’nın izniyle, hemen o parçalar asma oldu ve taze üzüm verdi.

Fakat Ebû Sa’id (r.a.) tarafında bulunan üzümler beyaz, gelen kimsenin tarafında bulunan üzümler siyah renkte idi. O kimse, üzümlerin renklerinin farklı olmasının sebebini sordu.

Ebû Sa’id Râi (r.a.):

-“Ben Allah-u Teâlâ’dan, yakin yolu ile istedim. Sen ise imtihan yolu ile istedin. Dolayısıyle, renkeleri de niyetlerimize uygun olarak meydana geldi.” Buyurdu.

Ve O kimseye bir kilim hediyye edip, kayıbetmemesini tenbih etti. O kimse kilimi alıp, Hacca gitti. Fakat kilimi, Arafat’da kaybetti. Çok aradı ise de bulamadı.

Hacdan dönüşünde, Bistam’a Bayezid hazretleri (r.a.) nin yanına uğradı. Bakti ki kaybettiği kilimi Hazreti Bayezid(r.a.) in önünde duruyor.

Bu hadislere şahid olduktan sonra, böyle yüce bir zattan, keramet istediğine çok pişman oldu. Tevbe ve istiğfar edip, Bayezid-i Bistam-i hazretleri(r.a.) nin talabeleri arasına katıldı.

Bayezid-i Bistam-i Hazretleri (r.a.) Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir devesi vardı. Azığını ve eşyasını o deveye yüklemişti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bzilere ve sizlere Evlyaullah hakkında Sağlam ittikad’a sahib olan kullarından eylesin. Amin..

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Bor) Nusaybin

Bir defasında Hazreti Bayezid (r.a.) ın kalbine şöyle ilham olundu;

-“Ey Bayezid! Hazinelerim, başkaları tarafından yapılan ibadetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın.”

Hazreti Bayezid (r.a.);

-“Ya Rabbi! Hazinende bulunmayan şey nedir?” Kalbime ilham olundu ki;

-“Acizlik, zavalılık, çaresizlik, zillet ve ihtiyaç.”

Bayezidi Bistam-i (r.a.) bir defasında şöyle anlattı;

-“Bizim ruhumuzu, semalara götürdüler. Cenneti, Cehennemi gösterdiler. Hiçbir şey’e bakmadım. Hep Allah-u Teâlâ (c.c.) yı düşünüyordum. Nice makaman geçirdiler. Nihayet ezeliyyet ağacını gördüm.

Sonra;

-“Ya Rabbi! Sana gelebilmem için beni benliğimden kurtar..” diye yalvardım.

Bana bildirildi ki;

-“Ey Bayezid! Benliğinden kurtulup bana yaklaşman, sevgili Peygamberim’e tabi olmana bağlıdır. Onun ayağının tozunu, gözüne sürme yap. Onun bildirdiği hükümlere uymaya devam et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bayezid’in Mi!racı.” denir)

-“Bulunduğunuz şu derecelere nasıl kavuştunuz?” diye kendinse sordular.

Bayezid-i Bistam-i (r.a.) cevabında;

-“Her yerde Alla-u Teâlâ’nın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle.” Buyurdu.

Bayezid-i Bistam-i Hazretleri (r.a.) bir gün, talebelri ile birlikte, gayet dar bir sokaktan geçiyorlardı. Hazreti Bayezid (r.a.) karşıdan bir köpeğin gelmekte olduğunu gördü, ve geri çekilip köpeğe yol verdi.

Talebelerinden birinin hatırına şöyle geldi;

-“İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim üstadımız, Sultan-ül Arifindir. Hemde etrafındekiler onun, her biri çok kıymetli sadık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, üstadımızın bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acebe nedir?”

Bunun üzerine Hazreti Bayezd-i Bistam-i (r.a.) buyurdu ki;

-“Şu köpek , hal lisani ile ban dedi ki,’ Sana Sültan-ül Arifin olmak hıl’atini ve bana köpeklik postunu giydirdiler. Bunun tersi de olabilirdi.’ BUNUN ÜZERİNE BEN DE ONA YOL VERDİM.”

Bayezid-i Bistam-i (r.a.);

-“ On iki sene nefsimin ıslahi için çalıştım.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (s.a.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeteyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu