‘İmam-i azali (r.a.) menkibeleri.’ olarak etiketlenmiş yazılar

Uhud Şehidliği (Abdullah bin Cahş ile Dayısı Hamza radiyallah-u anhum mezarları)

Bu güne kadar İmam-i ĞAZALİ (r.a.)Kitaplarından alıntı alarak ve siz sevgili kardeşlerime, Sevgili yeğenlerime bir nebze olsun ışık tutmaya vesile olmuşsan ne mutlu bana.

Acebe İmam-i Ğazali kimdir?

İşte bu Mübarek zat hakkında kısa da olsa bazı biligiler vermek istiyorum.(Gerçi hepiniz biliyorsunuz da gene bilgilerinizi tazelemek amaciyle hatırlatmak maksadiyle bilgi vermek üzere.)

Burada:

İmam-i Ğazali (r.a.) muhakkak tanıtmak lazım gelirse: Onun ismi, lakabı ve nisbeti:

Hüccet-ül İslam diye geçer. İmam-i ebu Hamid Muhammed bin Muhammed El Ğazali (Allah-c.c.-onun ruhunu takdis buyursun, kabrini nurlandırsın.) dır.

Kendisi ile cennete ulaşılan dinin yoludur diye geçer.

Munakaşasız İslam TASAVVUF ÜSTAD’LARININ ÜSTADIDIR.

Hikmeti ile inananların gizli hallerinden haberdar olan bir vaiz’dır.

İmam-i Ğazali (r.a.):

Horosan şehirlerinden Tus şehrinde hicri 450, Miladi 1058 yılında dünyaya geldi. Babasının san’atı, yün eğirmek ve onu Tus’teki dükanında satmak idi.

Babası Salih ve ilmi seven bir zat idi. Bunun içindir ki, Ölümü yaklaştığında hayır ehli ve tasavvuf ehlinden olan arkadaşına İki oğlunun, yani hal tercümesi yapılan Muhammed ile kardeşi Ahmed’in okutulmaları hususunda vasiyet ederek:

Dedi ki;

-“Onları okut ve onlara bıraktığım malı tahsilleri uğrunda harcamaktan çekinme. Ben okur yazar olmadığımdan derin teessüf içindeyim, benim kavuşmadığıma şu iki yavrumun kavuşmasını çok arzularım.”

Arkadaşı vasiyetini yerine getirdi. Ve onların malı bitip geçimlerinin temininde güçlüğe düşünce, bir yurda girerek yurt öğrencileriyle geçimlerinin temini hususunda onlara yol gösterdi.

Çocuklar yurda intisap ettiler ve bu husus onların saadet yükselmelerine sebep oldu.

İmam-i Ğazali (r.a.) bu hususu nakl ederek:

-“Biz ilmi Allah (c.c.) tan başkası için istedik, fakat Allah (c.c.) ilmin ancak kendisi için olmasını diledi.”dedi.

Ğazali (r.a.) ın babası alimlerle oturur, onlara hizmet eder ve alimlere ihsan ve ikramda bulunurdu. Sözlerinden müteessir olup ağlardı. Can-u gönülden, Allah (c.c.) a kendisine Alim bir evlad vermesi için niyaz ederdi. Va’az meclislerinde bulunup ağlar ve Allah (c.c.) ın kendisine bir va’iz olan evlad ihsan etmesini niyaz ederdi.

Allah (c.c.) her iki duasını kabul buyurdu, bunun içindir ki Ebu Hamid yaşıtlarının en Alimi ve ehli, zamanının imâmı, kendi sahasının otoritesi idi.

Bu hususa kendisini muvafık ve muhalif olan da tanıklık etti. Gerçek şahsiyetini onu isteyen ve istemeyen kabul etti.

Kardeşi Ahmed (r.a.) ise öyle bir vaiz idi ki, Va’zı ile kalbler yumuşar ve va’zı ile tüyler ürperirdi. İRŞADI İLE DE İNSANLAR TAP TAZE BİR HAYATA KAVUŞURLARDI.

Devam edecek….

Fuad yusufoğlu

Şehidlik (UHUD DAĞI)

Ebu Hamid (Ğazali) (r.a.) küçüklüğünde, köyünde Ahmed bin Muhammed el Razikani (r.a.) den biraz fıkıh okuyup sonra Cürcan’a gitti. Orada, İmam-i Ebi Nasr El İsmail (r.a.) den talikat yazdı. Sonra Tus’a döndü.

Dönüşünde hırsızlar onun ve arkadaşlarının yolunu keserek yanlarında bulunanları aldılar.

Gazâli (r.a.), hırsızların reislerine giderek, kendisinden selâmet dilediği, Allah için kendisine yalnız kitablarının verilmesini rica etti. Onların faidelenecekleri bir şey olmadığını söyledi.

Bunun üzerine, hırsızların reisi ona;

-“ Senin o talikatın nedir?” dedi.

İmam-ı Gazâli (r.a.) ona:

-“ O torbadaki kitablardır ki, onları işitmek, yazmak ve içindeki ilimleri öğrenmek için (yabancı illere) hicret ettim.” dedi.

Bunun üzerine reis güldü ve:

-“ Sen onlardaki ilimleri bildiğini nasıl iddia edersin ki, biz onları elinden alınca bilmekten yoksun olup ilimsiz kaldın.” dedi.

Sonra bazı arkadaşlarına emrederek torbayı ona telsim etti.

Gazâli (r.a.)hırsızların reisinin sözünden faidelenerek dedi ki:

-“Şu konuşan Allah, onunla beni işimde irşad etmek için konuşturdu.” Vaktâ ki Tus şehrine ulaştı, üç sene çalışmaya yöneldi ta ki yazdıklarını ezberledi.

Ve dedi ki:

-“Ben öyle oldum ki, yolum kesilse de ben ilimsiz kalmam.”

İmam-ı Gazâli (r.a.) hırsızların reisinin sözü gibi gerçeği söyledi hakikaten: ”İlim çantanın içindeki kitabların ihtiva ettiği değil, ilim ancak dimağın kavradığıdır.”

İmam-ı Şafii (r.a.) buyurdu ki:

-“İlim benimledir, nerede bulunursam bana tabidir. Sandığın içinde değil, sinem onun kabıdır. Eğer evde olursam ilim benimle evdedir. Yahut ben çarşıda olsam ilim de çarşıdadır.”

Sonra, Gazâli (r.a.) Nişabur’a gelerek İmam-ı Haremeyenden ders aldı. Gece – gündüz çalışarak, Şafii mezhebinde din esaslarında, fıkıhta, cedel ve mantık bilimlerinde parladı.

Gazali (r.a.) Hikmet-i, Felsefeyi okuyup onları hazm ederek erbablarının sözlerini çok iyi anlayıp davalarını iptal için onlara reddiyede bulundu. Bu fenlerin her birinde çok güzel teliflerde bulundu. İlimlerden telif ettiği şeyi yerli yerine yerleştirmeyi başardı.

İmam El- haremeyn’in irtihalinden sonra (Kâdi) Askere çıkarak vezir Nizamülmülk’le görüşmek istedi ve onun meclisinde bilginler ve imamlarla münaza’ada bulunarak muhaliflerini susturdu.

Hepsinin katında sözü zahir oldu ve bilginler onun üstünlüğünü itiraf ettiler.

Sahib onu Bağdad’a davet ederek onu ta’zimle karşıladı. Hicrî 484. yılında Bağdad’taki mektebi’nin tedrisini ona verdi.

Nizamiyede ders okuttu. Sözünün güzelliği, lisanının fesahatı, fadlının kemali ince nüktesi ve hoş işaretleriyle halkın hüsnü kabulune mazhar oldu. Onu halk çok sevdi ve başlarına tac ettiler.

Gazali (r.a), derecesinin yüksekliği, örnek olarak gösterilen şanının büyüklüğü ve isminin şöhreti sebebi ile ilim öğrenmek için kendisine müracaat edildiği müddetle öğretimle meşgul oldu.

Sonra, dünyadaki şan ve yüksek derecesini bırakıp attı. Ve hacc ederek Hicrî 488, yılının Zil Ka’de ayında Şam’a yöneldi. Eğitimde kardeşi ona vekâlet etti.

Gazâlî, (r.a.)Beyti Makdis’e bir müddet kalarak, Dımışk’a döndü. Kendisine nisbet le bugün Gazâlîye diye bilinen camii Emevi’deki zaviyesinde itikafa girdi. Kalın elbise giydi. Yemek ve içmesini azalttı.

Hakkında, (İHYA’YI OKUMAYAN DİRİLERDEN DEĞİLDİR.) denilen İhya kitabını yazmaya başladı. Gazâli (r.a.) o zamandan beri meşhedleri, mescidleri ve kabristanları ziyaret ederdi.

Tenha yerlere sığınıp nefsini terbiye etmek üzere nefsiyle, iyi kişilerin savaştığı gibi savaşır ve ona en maşakkatlı ibadetleri yüklerdi. Nefsini çeşitli taatler ve ibadetlerle imtihan ederdi.

Bunun için varlığın kutbu ve her varlıklar için genel bir bereket kaynağı ve Allah’ın rızasına ulaşılacak bir vesile oldu. Sonra Bağdad’a dönerek orada va’z meclisi kurdu.

Ehli hakikat ve tasavvufun dili üzere konuşarak ihya kitabından bahsetti. Sonra Horosan’a döndü. Nişaburdaki Nizamiye mektebinde az bir zaman ders okuttu. Sonra Tus şehrine dönerek evinin yanında fakihlere bir mekteb ve ehli tasavvuf bir mahal ittihaz etti.

Vakitlerini, Kur’an-ı Kerim’i hatm etmek, ehli tasavvufla oturmak, öğrencilere ders vermek, namaz kılmak, oruç tutmak ve bunlardan başka ibadetlerdeki vazifelerine taksim etti.

Nihayet Milâdİ 1111. Hicri 505. yılın C.Ahirin 14. Pazartesi günü irtihal eyledi. Ve Tus şehrinin dışındaki Tabiran kabristanında defnolundu.( Allah ondan razı olsun.) AMİN…

Allah-u Teala Hazretleri Bizleri ve sizleri İmâm-i Ğazali hazretleri (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hurmetine AFV eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu