‘Kadın evliyalar’ olarak etiketlenmiş yazılar

Bor-e Gündük (Nusaybin)

Fatıma-i Nişaburiyye (Radiyallahu anha)

Hatun evliyaların büyüklerinden olup, Horasanlıdır. Mekke-i Mükerreme’de otururdu. Bâyezid’-i Bistamı hazretlerin (r.a.) nın medh ve iltifatına mazhar olmuştur.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) kendisine birçok mes’elelerde danışmıştır. 203 (Miladi. 818) senesinde Mekke-i Mükerreme’de vefat etmiştir.

Bayezid-i Bistami hazretleri (r.a.) onun hakkında der ki;

-“Ömrümde bir hatun tanıdım. O Fatima-i Nişaburiyye (Radiayallahu anha) dir. KENDİSİNE HERHANGİ BİR KONUDA HABER VERMEK İSTESEM, ONA ÂYÂN OLUR VE O ŞEYİ BANA BİLDİRİRDİ.”

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ise onun için şunları söylemiştir;

-“Mekke-i Mükerreme’de bir hatun vardır. Adı Fatima-i Nüşaburiyye’dir. Bu veliye hanım, Kur’an-i kerim’in mâ’nâ ve esrarından öyle şeyler söylerdi ki, bana hayret verirdi.”

Bu Eyliyâ hâtun, Allah-u Teâlâ’ya öyle aşık ve Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) e öyle sevgi beslerdi ki, bir sohbet esnasında olanlardan bahsedilirken dayanamayıp vefat etti.

Fatıma-i Nişaburiyye (Radiyallahu anha) Buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’yı zikr ettiğin, andığın zaman, Allah-u Teâlâ’nın seni gördüğünü düşün ve zikre devam et.”

Yine Fatima-i Nişaburiyye (Radiayallah-u anha) buyurdu;

-“Sıdk ve takva sahibleri bu zamanda bir derya içindedirler. O deryanın dalgaları onlara çarpmaktadır. O derya içinde boğulmuşçasına Allah-u Teâlâ’ya “dua” ve feryad ederler. Kâdir-i mutlak olan Hak Teâlâ’dan saâdet ve necât taleb ederler. Kim, Allah-u Teâlâ’yı düşünerek amel ve ibadet yaparsa, o kimse ihlas sahibidir.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri bu Veliye Hatun olan Fatima-i Nişaburiyye hatırı için günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufığlu

DSC05602   Fuad Yusufoğlu Hop köyü (Mağarası)

Hop köyü (mağarası)

Fâtima binti Müsennâ (Rahmetullahı alayha);

Endülüs’ün İşbiliyye şehrinde yetişen hanım evliyadan. İsmi, Fâtima binti Müsennâ (r.anha) dır. 7. Asırda yaşamıştır.

Muhyedin i Arabi hazretleri (r.a.) Ruh-ül kuds isimli eserinde şöyle anlatıyor;

-“Ben, Fâtima binti Müsennâ (rahmetullahi aleyha) ya yetiştim. On sene sohbetlerine devam ettim. Dikkat ettim, hiçbir şey yemiyordu. İnsanlar yemek olarak kapısının önüne bir şeyler koyarlarsa, onlardan ölmeyecek kadar yerdi. Ben yanında oturduğumda, yüzüne bakmağa utanır, haya ederdim. 90 yaşının üzerinde olduğu halde, kendisini gören çok genç zanederdi. Kendi halınde yaşardı. Dünya ile alakası yoktu. Kimseden bir şey istemezdi. Bir ihtiyacı olsa, görülmesi icab eden bir işi meydana çıksa, Fatiha-i şerif’eyi okur, Allah-u Teâlâ’nın izni ile o şey hemen halolurdu. Onun kalması için, kendi elimle hurma dallarından bir ev yaptım. Orada kalırdı. Huzuruna benden başka kimsenin girmesine müsâade etmezdi.”

-“Niçin sadece ona izin veriyorsunuz?” diye sual edildiğinde,

Cevaben buyurdu ki;

-“Başkaları yanıma geldikleri zaman yarım olarak gelirler. Ya’ni kendileri gelirler, fakat kalbleri; işlerinin, dünyalıklarının, evlerinin, ailerinin yanında kalıyor. Ancak Muhyeddin İbn-i Arabi benim evladımdır. Gözümün nûrudur. Yanıma geldiği zaman, tam gelir. Oturduğu zaman tam oturur. Diğerleri gibi, geride bir şey bırakmaz. Düşünceleri, kalbi geride olmaz.”

Fatimâ binti Müsennâ hazretleri (Rahmetullahı alayha), her an Allah-u Teâlâ’yı düşünürdü. Hep onu hatırlardı.

-“Ente, ente.” (Sensin, sensin) senden başka her şey boştur.” Derdi.

Onun halini ve durumunu anlamayanlar, kendisine (haşa) ahmak derlerdi.

Hakkında böyle uygunsuz şeyler söylendiğini haber alınca;

-“Asıl ahmak, Rabbini tanımayanlardır.” Buyururdu.

Fâtima binti Müsennâ (Rahmetullahı aleyha), o zamanda bulunanlar için âleme, Allah-u Teâlâ’nın bir rahmeti idi.

Bir Ramazani şerif bayramı akşamı, Fâtima binti Müsennâ (Rahmetullahı alayha), bulunduğu beldenin camisinin önünden geçiyordu. O caminin müezzini Ebû Âmir isminde bir kimse idi ve elindeki sopa ile Fâtima binti Müssenâ (Rahmetullahı aleyha) ya vurdu. O da müezzin’e baktı ve bir şey söylemeden ayrılıp gitti. Gönlü incinmişti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi,

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri duları müstecap olan Fâtime binti Müsennâ (Rahmetullah-i aleyha) nin dularının yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC01662  Fuad Yusufoğlu Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Fâtima binti Müsennâ (Rahmetullahı alayha)- 2

Kırık gönülle evine ibadet ve tâatine devam etti. Kendisini sopa ile vuran müezzin sabah namazını okumaya başlayınca,

Fâtima binti Müsennâ (r.aleyha) o müezzin için Allah-u Teâlâ’ya duâ etmeye başladı. Biliyordu ki, Allah-u Teâlâ bir veli kulunu inciten kimseyi mutlaka cezalandırır.

Müezzin’in başına bir belâ gelmesinin yakın olduğunu bildiği ve belâya düçar olmaması için şöyle duâ etti.

-“Ya Rabbi! Şu gecenin son vaktinde, herkes uyurken kalkıp senin ismini, Kelime-i şehadeti, Kelime-i tevhidi söyleyen, senin ve Habibi (s.a.v.) nin ismini zikreden, senin da’vetini, emrini, senin kullarına bildiren şu kimseyi, bana yaptığı sebebiyle cezalandırma! Onu affet. Beni kırmış olduğu için ona ceza verme! Amin!”

O gün (Ramazan bayramı günü), fıkıh âlimleri toplanarak Vâli ile bayramlaşmaya gittiler.

Ebû Âmir ismindeki o müezzin de, dünyalık bazı menfaatler te’min etmek niyetiyle âlimler ile beraber vâli’nin yanına gitti.

Vâli onun kim olduğunu sordu;

-“Caminin müezzinidir.” Dediler.

Vâli;

-“Sizinle beraber buraya gelmesi için ona kim izin verdi?” dedi.

Bunun maksadını anlamıştı, hemen kendisini dışarı attırdı. Daha sonra âlimler bunu içeri alınması için şefaat ettiler, nihayet içeri alındı. Bu hal, Fâtima binti Müsennâ (r.aleyha) ya anlatıldığında, o da akşamki hâdiseyi ve sabah ezanı okunurken yaptığı duâyı anlattı.

Ve;

-“Ben onda olan hakkımdan vazgeçtim. Yani hakkımı ona helal ettim. Allah-u teâlâ’ya duâ ettiğim için o, bu kadarlık bir kovulma ile işi atlatmış oldu. Ben hakkımdan vazgeçmemiş olsaydım, o müezzin mutlaka öldürülürdü.” Buyurdu.

Muhyedin-i Arabi (r.a.), Fütuhat-ı Mekkiyye kitabında şöyle anlatıyor;

-“Birgün Fâtima hazretleri (r.aleyha) nin yanında oturuyorduk.”

Bir kadın gelerek;

-“Ey kardeşim! Benim kocam, Endülüste Şeriş (yahut Şerş) beldesinde bulunuyor. Haber aldım ki, orada birisi ile evlenmiş. Siz bu hale ne dersiniz?” dedi.

Ben de o kadına;

-“Siz ona kavuşmak (ulaşmak) istiyorsunuz değil mi?” dedim.

Kadın;

-“Evet.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi,

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri duları müstecap olan Fâtime binti Müsennâ (Rahmetullah-i aleyha) nin dularının yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC01666  Fuad Yusufoğlu Girnavas mevki-i (Nusaybin)

girnavas mevki-i (Nusaybin)

Fâtima binti Müsennâ (Rahmetullahı alayha)- 3

Bunun üzerine Fâtima hazretleri (r.aleyha) ne dönerek;

-“Ey anaciğım! Bu kadıncağızın söylediklerini duydunuz ne dersiniz?”

Fâtima binti Müsennâ (r.aleyha);

-“Ey evladım! Bu kadının arzusu, ihtiyacı nedir?” dedi.

Ben de;

-“Kocasının gelmesi” dedim.

Fatiha-i şerif’e ve başka şeyler okudu. Ben de onunla beraber okudum.

Fâtima binti Müsennâ (rahmetullahi aleyha);

-“Fatiha-i şerife’den, bu kadının kocasını getirmesini istedim.” Buyurdu.

Okuduğu Fatiha, Allah-u Teâlâ’nin izni ile insan suretine (şekline) geldi.

Ona;

-“Ey Fatiha-ul-Kitab! (Fatiha suresi) Şeriş şehrine git! Bu kadının kocasını getir! Gelmek istemezse bile sen bırakma! Mutlaka getir!” dedi.

Aradaki mesafa çok uzun olmasına rağmen,

-“Allah-u Teâlâ’nın izni ile o kadının kocası bir anda evine geldi. Çoluk çocuğu çok sevindiler. Böylece, Faâtima binti Müsenna hazretleri (r.aleyha) nin bir kerametine daha şahid olduk.”

Fâtima binti Müsennâ hazretleri (r.aleyha), Muhyedin-i Arabi’yi çok severdi.

Kendisine;

-“Ben senin ma’nevi annenim. Nûr ise senin normal annendir.” Buyurdu.

Muhyeddin-i Arabi hazretleri (r.a.) nin annesinin ismi Nûr idi ve sık sık Fâtima (r.aleyha) yi ziyaret ederdi.

Fâtima hazretleri (r.aleyha) Nûr hatuna;

-“Ey Nûr! Bu Muhyeddin benim evladımdır. Senin de baban gibidir. ona dikkat et ve kendisini üzme!” derdi.

İslam âlimleri ansiklopedisi,

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri duları müstecap olan Fâtime binti Müsennâ (Rahmetullah-i aleyha) nin dularının yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i Yakın köylerin görüntüsü

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)

Zühd ve takvası, kerem ve cömertliği ile meşhur hanım evliyadan. İsmi, Nefise binti Hasen olup, Hazreti Ali (r.a.) nin dördüncü göbekte torunudur. ‘Tâhire ve Kerimet-üt-dareyn’ lakabları vardır.

145 (M. 762) senesinde Mekke-i Mükerrem’de doğdu. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbas bin Abdülmuttalib’dir. 208 (M. 823) de Mısır’da Kahire şehrinde vefat etti.

Medine-i münevvere’de yerleşti. Seyyidet Nefise (r.a.), İmâm-i Cafer-i Sadık (r.a.) ın oğlu İshak-i Mu’temen (r.a.) ile evlendi. Bu evlilikten Kasım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.

Tefsir, Hadis ve başka ilimlerde âlim idi. Halk bunun büyüklüğünü kabul ederdi.

Seyyidet Nefise (r.a.) ümmi olmasına rağmen çok hadis-i şerif öğrenmişti. Kur’an-i Kerim’i ezbere bilirdi. Çok kerametleri görüldü. Kabr-i şerif-i zamanımıza kadar ziyaret edilmekte ve istifade edilmektedir.

Seyyidet Nefise (r.a.), otuz def’a Hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibadetle geçirirdi ve üç günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiçbir şey yemezdi.

Seyyidet Nefise (r.a.) nin zamanında günümüze kadar Mısır’da bulunanlar ve bütün mü’minler için BEREKET OLDUĞU İSLÂM ÂLİMLERİ BUYURMUŞLARDIR.

Kendini, günahı çok ve dua etmeğe yüzü yok bilerek;

-“Hastam iyi olursa veya şu işim hasıl olursa, sevabı Seyyidet Nefise (r.a.) hazretlerine olmak üzere, Allah rızası için üç yasın okumak veya bir koyun kesmek nezrim (adağım) olsun.” Deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrube edilmiştir.

Burada Allah-u Teâlâ’nın rızası için Kur’an-i kerim okunup veya fakirlere dağıtılmak üzere koyun kesip sevabı Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) ye bağışlanmakta, onun şefaatı ile, Allah-u Teâlâ hastaya şifa vermekte, kazayı belayı gidermekte, dua’yı kabul etmektedir.

Zevci ve evladı ile beraber Mısır’a yerleşmek için Medine-i Münevvere’den ayrıldılar. Gelmekte olduğunu haber alan halk yollara dökülüp, kendilerine çok hürmet gösterdiler.

Herkes onların kendi evlerinde misafır etmek istiyorlardı. Abdullah-ı Cessas (r.a.) adında veli bir zatın kullanılmayan boş bir evi vardı.

Oraya yerleştiler.

Herkes bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifade etmek için, Mısır’ın her tarafından ziyarete gelirlerdi. Ziyaretine gelenlerin sayısı haddı aşınca, onlarla mşgül olmanın, her an Allah-u Teâlâ’ya ibadet etmesine ma’ni olabileceğini düşündü. Tekrar memleketi olan Hicaz’a dönmeye karar verdi.

Herkes çok üzülüp yalvardılar ise de kabul etmedi. Nihayet bu durumu Mısır emiri Sırrı bin Hakem’e azrettiler. Mısır emiri bu durumu haber alınca doğruca Hazreti Seyyidet Nfise (r.a.) nin yanına gelip, Mısır’dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu.

Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) cevabında;

-“Mısır’da ikamet etmek istiyorum. Lakin ziyaretçilerim çok fazladır. Ben zaif bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyaretçilerle meşgül olmak mecburiyetinde kalmam, her an Allah-u Teâlâ’ya ibadet yapmama mâni oluyor.” diye cevap verdi.

Bunu dinleyen Mısır emiri;

-“Falan yerde şahsıma ait geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim. Lütfen kabul ediniz.” Dedi.

Seyyidet Nefise (r.a.) bunu kabul edince, Mısır emiri çok sevindi.

Seyyidet Nefise (r.a.);

-“Haftada sadece Çarşamba ve Cumartesi günleri ziyaretime gelsinler. O iki gün onlarla meşgül olurum. Diğer günlerde hep ibadet yapmakla meşgül olamak istiyorum.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Sonbahar’a geçiş manzarası)

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)- 2

Rivayet edilir ki;

Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) zamanında Mısır’da, dört tane kız çocuğundan başka kimsesi bulunmayan ihtiyar bir kadın vardı. Bunlar iplik eğirirler, her Cum’a ihtiyar kadın ipliği pazara götürüp, yirmi dirheme satardı.

On dirheme, iplik yapmak için pamuk, kalan on dirhem ile de yiyecek bir şeyler satın alır, gelecek Cum’a’ya kadar bunlarla idare ederlerdi.

Yine bir Cum’a günü, ihtiyar kadıncağız bir hafta müddetince eğirdikleri ipliği, kırmızı bir beze sarıp, çarşıda satmak için yola çıktı.

Bohçeyı başında taşıyordu. Yolda giderken büyükbir kartal gelip, ipliklerin bulunduğu bohçayı kaparak kaçtı. Kadıncağız da düşüp bayıldı. Kadın kendine geldiğinde olanları hatırlayıp ağlamağa başladı.

Başına toplananlara halini anlatıp;

-“Bir hafta boyunca çocuklarım nafakasız ne yaparlar.” Diye sızlandı.

Oradakiler kendisine;

-“Falan yerde Seyyidet Nefise isminde bir hanım evliya vardır. Sen halini ona arzet, bakalım ne diyecek.” Dediler.

Kadın gelip Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) ye durumu anlattı.

Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) , ellerini açıp dua etti.

Kadına da;

-“Sen şimdi evine git. Allah-u Teâlâ her şeye kâdirdir.” Buyurdu.

Kadıncağız da evine gitti.

Kısa bir müddet sonra Seyyidet Nefise (r.a.) ye bazı kimseler gelerek;

-“Biz deniz yolculuğunda idik. Gemimiz bir ara su almaya başladı. Ne yaptıysak su giren yeri kapatamadık. Sizi vesile ederek, Allah-u Teâlâ’ya dua edip bizleri o sıkıntıdan kurtarmasını istedik. O sırada büyük bir kartal göründü. Pençesinde büyük kırmızı bir bohça vardı. Gemimizin üzerine gelince, bohçayı bırakıp gitti. Bohçayı açtık. İçinde çok miktarda iplik vardı. Bunlarla gemimize su sızan yeri iyice kapattık. Bundan sonra selametle memleketimize geldik. Bu hâlimize şükür için, size hadiye olarak şu beşyüz dirhemi getirdik.”

Seyyidet Nefise (r.a.) , Allah-u Teâlâ’ya şükredip ağladı. Sonra o ihtiyar kadını yanına istedi.

Kadın gelince Ona;

-“Kartalın kaptığı iplikleri kaça satacaktın?” dedi.

Kadın;

-“Yirmi dirheme.” Deyince,

Seyyidet Nefise (r.a.) ona beşyüz dirhemi verip hadiseyi anlattı. Ve;

-“Allah-u teâlâ senin her dirhemine 25 kat ihsan etti.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Sonbahar manzarası)

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)- 3

Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) nin, Yahudi olan bir kadın komşusunun, haraket edemiyen kötürüm bir kızı vardı.

Annesi hamama gitmek istedi. Kızı da onunla gitmek arzusu edince

annesi;

-“Olmaz, sen evde yalnız kal, otur.” Dedi.

Çocuk;

-“Bari sen gelinceye kadar komşumuzun yanında kalayım.” Dedi.

Kadın Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) ye gelip çocuğunun arzusunu bildirince o da izin verdi.

Kadın çocuğunu getirip gösterilen bir odaya bıraktı ve kendisi de hamama gitti. Kötürüm kız otururken Hazreti Seyyidet nefise (r.a.) diğer tarafta abdest alıyordu ve abdest suyu kötürüm kızın yanından akıyordu.

Allah-u teâlâ’nın hikmeti, o kızın aklına yanından akıp giden abdest suyundan biraz alıp ayaklarına sürmek geldi.

Ve düşündüğünü yaptı.

Hemen sıhhate kavuştu. Sanki hiç hasta değilmiş gibi ayağa kalkıp yürümeye başladı. Seyyidet Nefise (r.a.) bu olanlardan habersiz, öbür tarafta namaz kılıyordu.

KIZ GELEN SESLERDEN, ANNESİNİN HAMAMDAN GELMİŞ OLDUĞUNU ANLAYINCA, HEMEN EVLERİNİN KAPISINA GİDİP, KAPIYI ÇALDI.

Annesi kapıya gelip, kim olduğunu sorunca;

-“Senin kızınım.” Dedi.

Hemen kapıyı açıp, kızını sapa sağlam olarak karşısında görünce;

-“Nasıl oldu da iyileştin? Anlat!” dedi.

Kız olanları anlatınca, kadın hüngür hüngür ağlayıp;

-“Vallahı bizim dinimiz batıl’dır. Onun dini haktır.” Dedi.

Hemen gidip Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) in elini öptü, ayaklarına kapandı kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldu.

Hazreti Seyyidet Nefise (r.a.) de bu hâle sevinip, bu ihsanından dolayı Allah-u Teâlâ’ya hamd sena etti.

Sonra kadın evine gitti. Kızının babasının ismi Eyyub olup, kavminin ileri gelenlerden idi. Akşama eve gelip kızının sağlam hâlini görünce, sevincinden aklı gidecek gibi oldu.

Hanımı Hadiseyi ve Müslüman olduğunu anlatınca kendisinden geçer gibi oldu

Ve;

-“Ya Rabbi! Sen dilediğine hidayet verirsin. Vallahi, İslam dini haktır. Bizim şimdiye kadar bulunduğumuz din batıldır.” Dedi.

Sonra Hazreti Seyyidet nefise (r.a.) nin hânesine gelip, yüzünü gözünü kapının eşiğine sürdü ve kelime-i Şehadet getirip Müslüman oldu.

Kızının iyileşmesi ve annesinin, babasının Müslüman olmaları hadisesi, kısa zamanda her tarafa yayıldı ve komşu yahidilerden bir çoğu da iman etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu


Baverne Yolu (Nusaybin)

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)- 4

Hiristiyan bir kadının genç bir oğlu vardı. Bu genç, bir sefere çıktı ve yolda esir düştü. Annesi kiliselere gidip çok araştırdı ise de, oğlundan bir haber alamadı.

Bir gün kocasına;

-“Bu şehirde Seyyidet Nefise (r.a.) isminde, dua’sı makbul olan bir hanım varmış, ona git. Belki çocuğumuzun bulunması için dua eder. Eğer onun duası hürmetine oğlumuz bulunursa, ben de o hanımın dinini (İslâmiyeti) kâbul edeceğim.“ dedi.

Kocası gelip, Hz. Seyyidet (r.a.) i buldu ve durumlarını anlattı.

O da, dua etti.

Adam eve gelip hanımına;

-“Oğlumuzun bulunması için dua etti.” Dedi.

Gece olunca evlerinin kapısı çalındı. Kadın kalkıp kapıyı açınca, oğluyla yüz yüze geldi. Kadın hem hayret etti, hem de çok sevinip, nasıl geldiğini sordu.

Genç:

-“Nasıl geldiğimi ben de bilmiyorum. Ancak, beni bağladıkları zincirin üzerinde bir el gördüm ve, “BUNU SALIN. BUNA SEYYİDET NEFİSE ŞEFAAT ETMİŞTİR” diye bir ses duydum. Zincirlerim çözüldü ve birden kendimi burada gördüm.” Diye anlattı.

Gencin anlattıklarını dinleyen annesi hemen Müslüman oldu.

Bir zaman Nil nehrinin suyu iyice çekildi (azaldı). Öyle oldu ki, Mısırlılar ihtiyaçlarını karşılayamaz oldular, susuz kaldılar.

Kendisine müracaat edip,

-“Ne yapalım?” diye sordular.

Onlara bir parça bez verdi. Bezi nehre sokup çıkardıklarında, su çoğalmaya başladı ve normal seviyesine yükseldi.

Zalim bir kimse, eziyet etmek için bir adamı çağırttı. O adam Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) nin gidip yardım istedi. Kurtulması için dua ettikten sonra:

-“Gidiniz. Allahu Teala, seni zalimlerin gözünden saklar.” Buyurdu.

Adamcağız, zalim kimsenin adamları ile beraber, onun huzuruna vardılar.

Zalim:

-“O kimse nerdedir?” diye sordu.

Muhafızları;

-“Huzurunuzda duruyor.” Dediler.

Zalim;

-“Benimle alay mı ediyorsunuz? Ben onu göremiyorum.” Dedi.

Adamları:

-“Bu adam buraya gelmeden önce Hz. Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) nin yanına gidip dua istedi. O da, buna dua etti ve GİDİNİZ ALLAHU TEALA SENİ ZALİMLERİN GÖZLERİNDEN SAKLARBuyurdu” dediler.

Zalim kimse bunları duyunca:

-“Demek ben zalimim.” Dedi.

Yaptığı işlere çok pişman oldu. Başını eğip tevbe ve istiğfar etti. Biraz sonra başını kaldırdığında, o kimseyi karşısında duruyor gördü. Yanına çağırıp ona sarıldı. Kendisine kıymetli elbiseler ve başka hediyeler verip yolcu etti. Sonra da Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) hazretlerine yüz bin dirhem gönderip:

-“Bu, Allahu Teala’ya tevbe etmesine vesile olduğunuz kulun şükran borcudur.” Dedi. O da bu paranın hepsini fakirlere dağıttı.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Bar-e Gündük) Nusaybin

Seyyidet Nefise (Radiyallah-u anha)- 5

İmam-ı Şafiî (r.a.) ve başka âlimler, kendisini perde arkasından ziyaret eder ve sohbetlerinden istifade ederlerdi.

Bir zaman İmam-ı Şafiî hazretleri (r.a.) hastalandı. Talebelerinden birisini Seyyidet Nefise’ye (radiyallahu aleyha) gönderip, hasta olduğunu, şifa bulması için, Allahu Teala’ya dua etmesini istedi.

O talebe gelip Seyyidet Nefise’ye (radiyallahu anha) durumu arzetti. O da, dua etti. Talebe henüz hocasının yanına dönmeden İmam-ı Şafiî iyileşti.

Başka bir zaman İmam-ı Şafiî yine hastalandı. Yine bir talebesini, dua için Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) ye gönderdi.

Hz. Seyyidet Nefise (radiyallahu anha):

-“Allahu Teala ona çok rahmet etsin.” Buyurdu.

Talebe gelip bunu hocasına arzedince İmam-ı Şafiî (r.a.), bu hastalığının vefat hastalığı olduğunu anladı vasiyetini yaptı.

Cenazesinde Hz. Seyyidet Nefise’nin (radiyallahu aleyha) bulunmasını da vasiyet etti. Hz. İmâm-ı Şafiî (r.a.) vefat ettiğinde, Seyyidet Nefise (radiyallahu aleyha) çok zayıf olduğu için gelemedi. Cenazeyi Seyyidet Nefise  (radiyallahu anha) nin bulunduğu yere getirdiler. Cemaatin en gerisinde durup, cenaze namazında imama uydu.

Namazdan sonra bir ses duyuldu ki:

-“Allahu Teala, İmam-ı Şafiî (r.a.) nin ve onun namazında bulunan Seyyidet Nefise (r.a.) nin hatırı için, cenaze namazında bulunan bütün kimseleri affetti.” Diyordu.

Seyyidet Nefise’nin (radiyallahu anha) kardeşi Yahya’nın, Zeyneb isminde bir kızı vardı. Bu Zeyneb dâima, halası Seyyidet Nefise (radiyallahu anha) nin hizmetinde bulunurdu.

Şöyle anlatıyor:

-“Kırk sene hizmetinde bulundum. Lakin bir defa uyuduğunu ve bir defa yemek yediğini görmedim.”

Bir gün kendisine:

-“Halacığım, nefsine çok zorluk veriyorsun.” Dedim.

O da bana:

-“Ben nefsime çok zorluk vermiyorum. Nefs çok zorluk çeker, beden çok ibadet ederse, kurtulmak ümidi çoğalır.” Buyurdu.

Evinin önünde, kendisi için bir kabir kazmıştı. Kabre iner, orada namaz kılardı. Orada altı bin (6000) hatim okumuştu. Vefatı yaklaştığı sırada oruçlu idi. Hastalığı ağırlaşınca kendisine, orucunu bozabileceklerini söylediklerinde

Onlara:

-“Siz ne diyorsunuz? Ben otuz senedir oruçlu olarak vefat etmem için dua ediyorum.” Buyurdu.

En’am Sûresini okumaya başladı:

-“Düşünen ve hakkı kabul edenlere, Rableri katında Cennet vardır. (En’am-127) ayet-i kerimesine gelince vefat etti.

Cenazesi çok kalabalık oldu. Şehirli- köylü, büyük-küçük toplanıp ağladılar ve kendi eliyle kazdığı kabrine defnettiler. Derb-üs-Siba’ denilen yerde medfundur. Kabri üzerinde bir nûr ve heybet vardır. Her taraftan ziyaretine gelinir.

İmam-ı Şafi hazretleri (r.a.):

-“ Ehl-i beyt içinde tasarrufu en fazla olanı, Hz. Seyyidet Nefise (r.a.) dir.” Buyurdu.

Zevci, cenazesini Medine’ye götürmek istedi ise de, halk çok ısrar edip vazgeçmesini istediler. Nitekim rü’yada Peygamber Efendimizi (sallallahu aleyhi ve selem) görüp, kendisine:

-“Mısır’lıları kırma. Seyyidet Nefise’nin (radiyallahu anha) bereketi ile ora halkına rahmet iner.” Buyurunca, cenazeyi Medine’ye nakletmekten vazgeçti.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Seyyidet nefise radiyallah-u anha veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Termik Santral (Nusaybin)

Rabi’a-tül Adaviyye (radiyallah-u anha)

Tabiinin büyük hanım evliyalarden. Babası İsmaildir. Dünyaya düşkün olmaması ve ibadetleri ile meşhur olan bir hatundur. 135 (M.752) de Kudüs civarında vefat etti.

Babası İsmail’in üç kızı vardı. Bir tane daha doğunca adını Rabi’a (Dördüncü) koydu. Babası İsmail efendi çok fakir olduğundan, Rabi’a (r.a.) doğduğu gece evde ihtiyaç olan şeylerden hiç biri yoktu. Bu duruma annesi çok ağlayıp mahzun oldu.

Efendisine;

-“Filan komşuya gidip, bir miktar kandil yağı isteyebilir misin?” dedi.

Hazreti Rabi’a nın babası, Allah-u Teâlâ’dan başka kimseden bir şey istememeğe söz vermişti. Bununla beraber hanımını üzmemek için o komşunun evine giti. Kapıya elini sürdü ve geri dönüp,

Hanımına;

-“Kapı açılmadı.” Deyince hanımı ağladı.

O da çok üzüldü. Babası, başını dizine dayadı ve öylece uyuya kaldı. RÜ’YASINDA Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) i gördü.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) kendisine buyurdu ki;

-“Hiç üzülme. Bu kızın öyle bir hanım olacak ki, ümmetimden YETMİŞBİN Kişiye şefaat edecek. Yarın bir kağıda şöyle yaz; (-“Sen her gece Pygamber efendimiz (a.s.v.) e yüz salavat-i şerife, Cuma’ geceleri de dört yüz salavat gönderirdin. Bu Cum’a gecesi unuttun. Bunun kefareti olarak, bu yazıyı sana getiren zatta dörtyüz altını HELAL PARANDAN ver.” Sonra; -“Basra valisi İsa Zadan’a git. O yazıyı ver.”)

Hazreti Rabi’a (r.a.) nın babası uyandığında, peygamber efendimiz (a.s.v.) i görmenin şevkiyle ağlıyordu.

Hemen kalktı, denileni yaptı. Vali mektubu alınca, Resulullah (a.s.v.) ın kendisini hatırlamanın şükrü için, binlerce altını fakirlere sadaka olarak verdi. Hazreti Rabi’a (r.a.) nın babası İsmail efendiye de mektubta yazılanı ve ona ilave olarak pek çok altını da sadaka verip, bir ihtiyacı olursa tekrar gelmesini tenbih etti.

Hazreti Rabi’a (r.a.) nın babası, altınları aldıktan sonra lüzümlü ihtiyaçlarını temin etti. Böylece geçimleri rahatlamış oldu, Ve kızlarına rahatça bakıp çok güzel edeb ve terbiye ile büyüttüler.

Rabia-tül Adaviyye (r.anha.) biraz büyümüştü ki, annesi ve babası vefat etti. Üstelik Basra’da kıtlık ve fevkalade pahalılık oldu. Bu hengamede Rabi’a-tül Adaviyye (r.a.) nın ablaları dağıldılar. KİMSESİZ KALAN RABİ’A’YI ZALİM BİR KİMSE YAKALADI VE HİZMETÇİ OLARAK İŞ GÖRDÜRDÜ. Daha sonra da köle olarak altı gümüş karşılığında bir ihtiyara sattı.

O ihtiyarın hizmetçisi olarak, gösterilen zor işleri dahi sabırla yapmağa çalışıyordu. Çok sıkıntılı günler geçirdi. Çok zahmetler çekti. Fakat isyan etmedi. ALLAH-U TEÂLÂ’NIN TAKDİRİNE RAZI OLDU.

Edebi fevkalade idi. Bir gün karşısına bir na mahrem (yabancı) çıktı. Ondan sakınayım diye hızla giderken düşüp kolu kırıldı.

Acz ve kırıklık içinde, mahzun olmuş bir kalb ile Allah-u Teâlâ’ya yalvardı.

-“Ya Rabbi!… Garib ve kimsesizim….

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Rabi’a-tül Adaviyye (Radiyallah-u anha) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu