‘Kaza ve kader’e iman’ olarak etiketlenmiş yazılar

 

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Allah-u Teala hazretleri kuranı kerimde şöyle buyuruyor:

-”(Ey Adem oğulları şeytan a tapmayınız. O size apaçık bir düşmandır. Ve bana kulluk edın, doğru yol budur, diye size and vermedim mi.) buyuracak Yasın 60-61…

-”(Böyle iken o sizden bir çok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?) Yasin 62

-”İşte bu size vad edilen cehennemdir.) Yasın 63

İşte sevgili yeğenlerim, sevgili kardeşlerim…

Madem ki:

Bizim bir düşmanımız var. Onu gelin hep birlikte iyice tanıyalım…

Şeytan (aleyhıllanet) hakkında uzun bir yazı hazırladım. Sizleri fazla sıkmamak için kısa bölümler halınde arz edeceğim. Allah (c.c.) bizleri şeytanı bilen ve de onun oyunlarına kanmıyan kullarından eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Hak teâla (c.c.) Meleklere;

-”(Ben topraktan insan halk edeceğim)” buyurdu.

Ve yine meleklere;

-“(Ben yer yüzünde Halife halk edeceğim)” buyurdu.

Buradaki meleklerden murad, bütün meleklerdir.

Dehhak (Rahmetüllahı aleyh) İbni Abbas (r.a.) den rivayetle, burada hususi taifeler kastedildiği söylemiştir.

Açıklaması şöyledir ki,

Allahü Teala (c.c ) Adem aleyhısselamden evvel yeryüzünde cinlerin babası olan Can’ı ve evladını yarattı. Sonra evlad-ı can isyan ettiler. Hak subhanehu ve teâla bir kısım melekleri, bunları helak etmeleri için yeryüzüne gönderdiler.

Azrail (aleyhis selam) başkanları idi.

Yeryüzüne gelip bunları öldürdüler ve yeryüzünden çıkardılar.

Senin Rabbın meleklere dedi ki:

-“(Biz arz de bir halife yaratacağız) Mealındeki ayeti kerimede buyurulan meleklerden murad bunlardır.

Allahu teala (c.c.) kur’anı kerimde Hicr suresi 27. nci ayeti kerimesinde (Adem’den önce cinlerin pederi olan Can’ı ateşten yarattık.) buyurdu.

Bu ateş bir büyük ateştir ki, hem nuru hem dumanı vardır Nurdan melekleri, zülmetten cinleri halk etti.

Cinlerin babasına (Dumas) yahut (Tarnus) derlerdi…

Melekler nurdan yaratıldıkları için ibadete başladılar. Cinler zulmetten halk olunduklarından küfr, isyan ve tuğyan ettiler.

Zamanla çoğaldılar. Hak Teala bunlar bir şeriat gönderdi. Taata ve ibadete çağırdı. Tarnus ve evladı itaat edip Hak teala’ya ibadette koyuldular.. Nice müddet bu halde devam ettiler. Altı bin otuz yıl, yahut beşbin yirmi yıl, Muhyiddin-i Arabi (k.s.) ya göre dört bin yirmi yıl geçti.

Bu müddetlerın sonlarına doğru, inat ve isyana başladılar. Zira ateşin zülmet kısmınden yaratılmışlardı. Kibr edip ibadeti bıraktılar. Hak teala büyüklerinı çeşitli cezalerle helak eyledi. Zaifleri şeriatten ayrılmamışlerdi. İbadete devam ediyorlardı. Onun için sağ ve salim kaldılar.

Hak teala kendi cinslerınden (Hülyanıs) namında birini bunlara vali tayın edip yeni bir şeriat emretti. İlkin itaat ettilerse de, uzun bir devir geçtikten sonra, bunlar da asi oldular. Hak teala bunların da kibr edenlerini helak edip, doğru yolda olanları sağ kaldı.

Bunların başına (Halet) adında bir cini hakim etti. Üçüncü bir devir geçti. Yine doğru yoldan ayrıldılar. Hak teala’nın gazabına uğradılar. Salihlerden az kimse kaldı.

Zamanla çoğaldılar içlerinde (Hamüs) adlı birisi en iyileri idi. Onu kendilerine Vali yaptı. Bütün ömrü boyunca Emri bil Ma’ruf Mehy-ı anıl münker ve şeriatın hükümlerini uyguladı. Ömrü tamam olunca Hak tealanın rahmetıne kavuştu.

Bunun vefatınden sonra Can’ın kötü evlatleri küfran-i ni’met edip fesat yolunu tuttular. Hak teala onlara nasihatçıler gönderdi. Asla fayda etmedi. Dördüncü devir de nihayet buldu.. Hak Tealâ (c.c.) hikmeti gereğince melekler gönderip onların çoğunu katlettiler arda kalanlar, adalarda harabelerde saklandılar, dağıldılar.

Devamı edecek…

Mearicün Nübüvve Altıparmak (Peygamberler tarihi)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri (Mardin)

Bülüğa erişmiyenleri melekler esir ettiler. Onlardan biri Azazil idi… Melekler göğe çıkıp aralarınde büyüyüp, günden güne ilerledi. Öyle oldu ki: Meleklerin muallimi oldu.

Bazıları derler ki,

“Onun babası Hablis adında arslan suretinde idi. Annesının adı Teblis idi. Kurt süretinde idi. Baştan babasına isyan etti. Sonunda onun için bu belaya düştü.”

Bir rivayete göre göğe çıkmasına sebep Can evladı helak olunca fesatlerınden ötürü, Azazil onlardan ayrılıp, bir köşede ibadetle meşgül oldu..

Şöyle ki:

Onun edebinden ve ibadeti çokluğundan melekler dua edip

-”Böyle kimsenin meleklerle beraber olması uygundur” dediler. Hak teala meleklerin bu dileğini kabul buyurup. onu dünya göğüne çıkardı.

Burada da o kadar ibadet etti ki İkinci gök melekleri bunu kendi yanlarına istediler. Hak Teala buyurdu. Böylece yedinci göğe kadar yükseldi.

Cennet meleklerın reisi olan Rıdvan:

-”Ya Rabbi bütün gök tabakalarındaki melekler onun ibadetiyle haz duydular birkaç gün de cennettekiler ondan istifade etsinler” dedi. Hak teala kabul buyurup Azazil’i cennete aldı. İbadetine devam etti. Arşı Alada yakuttan bir minber üzerinde oturur melekler başı ucunda nurdan bayrak tutarlardı.

Bu vaziyette meleklere vaaz verirdi. Etrafına o kadar melek toplanırdı ki; Adedini Allah-u Teala bilir idi.
Azazil böylece ibadette nice yıllar devam etti.

Bir zaman geldi ki yeryüzünde vaktiyle helak olan kavminden sağ kalıp, öteye beriye dağılanlar ve dağlarda yaşayanlar zamanla çoğaldılar. Öyle ki; yeryüzünü doldurdular. Lakin hak tealaya nasıl ibadet edileceğini bilmezlerdi. Azazil bunları hak yoluna çağırmak için hak Teala’dan izin istedi. Kabul olup bir kısım melekler ile beraber yeryüzüne indiler. O kavmı doğru yola davet ettiler. Az kimse itaat etti.

Bunun üzerine Azazil Cehlut Bin Belanet isminde salih bir kimseyi o kavmin büyüklerine gönderdi. Elçi emre uyarak o kavme geldi. Doğru yola davet etti. Lakin dinlemeyip şehid ettiler. Azazilin haberi olmadı. Elçi geç kalınca bir başkasını daha gönderdi. Onu da şehid ettiler o da gelmeyince Azazil birbiri ardınca bir çoklarını gönderdi. Hepsini şehid ettiler.

En son gönderilen (Yusuf bin Yasif ) adında biri, bir hiyle ile ellerinden kurtulup Azazile geldi. Vaziyeti anlattı. Azazil Hak tealaden izin isteyip meleklerle beraber o kavmın üzerine yürüdü. Çoğunu öldürdü. Kalanı etrafa dağıldıler. Azazil yeryüzünü bunlarden temizleğince Hak Teala yeryüzünün idaresini de ona verdi.

Azazil kah göklerde Hak tealaya ibadet eder, kah cennette taatla meşgül olurdu. Ne zaman kı yerin ve göklerin idaresini kendisine verildi, benlik sıfatı zahir oldu. Kendine gurur geldi.

Kendi kendine dedi ki:

-”Eğer Hak Teala benim işimi başka bir kimseye verirse O’na İbadetten geri dururum. Zira İlim ve Amel bakımından benden üstün kimse yoktur. Benden başka bu hilafet işine layık kimse olamaz.”

Bu halde iken meleklerden bazıları Levh-i Mahfuza baktılar, gördüler ki: Allah-u Teala’ya yakın olanlardan birisi pek yakında gadab-ı İlahiye uğrayıp mel’un olur ve tard edilir…..

Bu halde iken meleklerden bazıları Levh-i mahfuza baktılar, gördüler ki, Allah-u Teâlaya yakın olanlardan birisi pek yakında gadab-i ilahıye uğrayıp mel’un olur ve tard edilir.

Derhal Azazil’in huzuruna geldiler.Azazil onları üzüntülü görüp sebebini sual edince , melekler gördüklerini haber verdiler ve bu bela’nın kendilerinden birine gelmemesi için dua istediler..

Azazil:

-Bu bela bize ve size değildir. Ben o yazıyı senelerdir görüyorum kimseye söylemedim, dedi.

Onlar dua etmesi için ısrar ettiler.

Azazil, el kaldırıp:

“-Ya Rabbi, bunları bu beladen emin eyle,” dedi….

Gururundan kendisini söylemedi ve kalbine azıcık bile korku gelmedi. Bunun için ebediyyen mahrum ve hüsrana mübtele oldu. O bela  kendisine geldi. Azazil’ın bir adı, İblis idi.

Devam edecek…..

Mearicün Nübüvve Altıparmak (Peygamberler tarihi)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…

Fuad yusufoğlu

Dara harabeleri (Mardin)

Rivayet olunur ki

İblis, cennet’e varıp kapısında şu yazıyı yazılmış gördü (Benim bir kulum vardır. Onu çeşitli ni’metlerle mükerrem kıldım.Yerden göğe, gökten cennete ilettim. Sonra ona bir şey emretsem yapmaz.)
İblis bu yazıyı okuduktan sonra bin yıl devamlı,bütün ibadet ve itaatını bırakıp hakkında yazı
yazılan o kimseye la’net etti.

Bir rivayette iblis ,Levh-i mahfuza baktı.(Euzu billahi mineşşeytanır ‘racim) yazılmış gördü.

“-Ya Rabbi, şeytan kimdir ? dedi.

Hak Teâla buyurdu ki:

“-Kullarımdan bir kuldur ki; ona nice ni’metler veririm, o ise benim emrimi dinlemez.Ben de onu ZELİL VE HAKİR eder, onu tard ederim.

İblis:

“-İllahi onu bana göster, Onu helak edeyim,” dedi.

Hak Teala buyurdu ki;

“-Yakında görürsün.”

Rivayet olunur ki:,

Yerde ve gökte bin yıl secde ettiği yerden başının kaldırdığı zaman (İblis’e lanet ) yazısını gördü.

Azazil, cin taifesinin bakıyesı olan tebaası ile birlikte yeryüzünde yerleştiler. Bu vafasız toprağa gönül bağladılar. Ayeti kerimede (Ben yeryüzünde halife halk ediciyim) bunlara buyuruldu. Bunun üzerine Melek’ler (Ya Rabbi, yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökenlerimi yaratacaksın.) dediler.

Melekler halife kelimesinden ötürü böyle düşünüp söylediler. Zira fesad etmiyenlere Halife lazım olmaz.

Halife yaratmaktan murad günah ve isyan edilmesi ise,Hak Teala cinleri niçin helak etti.Eğer murad itaat ise, (Biz seni tesbih, tahmid ve takdis ederiz ) dediler.

Hak teala bunlara cevaben: (sizin bilmediğinizi ben bilirim..) buyurdu.

Melekler bu cavabı alınca söylediklerinden pişman oldular günahlarını bildiler. Bizi alakadar etmiyen şeyi niçin söyledik deyip günahlarıunı afv ettirmek için bin sene Kürsiyi tavaf eylediler. (LEBEYK ALLAHAUMME LEBBEYK .SENDEN AFV VE MAĞFİRET DİLERİZ ) Dediler.

Revdatül ülemada der ki :

Melekler gadab-i iİlahiden korkularından her gün arşı tavaf edip ağlayıp sızlayarak Allah-u Tealanın Gadabından yine O’na sığınırlardı.Hak Teala onlarda hoşnut olup hallerine acıdı. Ve

“-Ey meleklerim. Sizler mağfiretmı istermisiniz ? buyurdu.

Melekler;

“-İsteriz Ya Rabbı. Biz bilmediğimiz işe karıştık Afv edip gadabınden bizi emin eyle dediler.

Hak Teala buyurdu ki:

“-Arşın altında bir nehir vardır. Ondan abdest alın.”

Melekler abdest aldılar.

Hak Teala buyurdu ki: şu duayı okuyun.:

(Sübhanake Allahumme ve bihamdike .Eşhedu enla ilahe ille ente esteğfiruke ve etubu ileyke.)

Melekler dediler ki

“-Ya Rabbi bu amelin sevabı nedir?”

Hak teâlâ;

“-Ellerin, ayakaların, yüzlerin işlediği ve bil cümle bütün günahları afv edip temizlerim.” Buyurdu.

Melekler;

“-Ey Rabbımız bu ihsan bize mi mahsustur. Yoksa her kim bu ameli işlerse mağfiretin ile müşerref olur mu?” dediler.

Hak Teala :

-Bu Amel Ümmeti Muhammed (a.s.) ‘e mahsustur.Bu Ümmetten bir kimse çok günahkar olsa, Abdest aldığı gibi onu bütün günahlarından temizlerim ve cennetime koyarım buyurdu.

Nakl olunur ki:

Hazreti Cebrail (a.s.) yaratıldığı zaman kendine baktı. Hüsnü cemalının ve nur’aniliğinin şükranesi olarak iki rekat namaz kıldı .

Otuz bin yılda eda edip, dedi ki:

“-Ya Rabbi, benim gibi amel eden kulun varmı dır?

Hak Teala’den hitab geldi ki:

“-Ya Cebrail, ahir zamanda bir taife gelir .Az zamanda iki rekat namaz kılarlar. Kalb meşgületiyle ve çok eksiklerle kıldıkları o iki rekat namazı, senin şu kıldığınla değiş dedi.

Cebrail (a.s.)

“-Böyle ise nasıl değişeyim? dedi.

Hak Teala buyurdu:

“-Sen hiç bir ihtiyacın ve hiç bir manin yok iken ibadet ediyorsun. Bu kolaydır. Lakin onlar zayif bünyeleriyle bir çok maniler ile ibadet ederler Bir taraftan çoluk çocuk, bir taraftan mal toplama fikri diğer taraftan düşman, şeytan ile cihad ediyorlar. Bütün bunları dinlemeyip namazlarını eda ederler. Bunların sevabı fazla olması ihsanıma ve hikmetime uygundur.

Devam edecek….

Mearicün Nübüvve Altıparmak (Peygamberler tarihi)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Büyükler buyurmuşlardır ki;

-”Gönül Allah-u Teala’nın nazar ettiği bir yerdir Çalış oraya gir. Hak Teala’nın nazarına kavuşursun. Bir veli’nın gönlünden düşmek Arş ‘den Yer’e düşmekten daha kötüdür.”

İblis Kalıpten çıkıp gördüklerini anlattı. Dedi ki;

“-İçerisi şehir gibidir Dolaşmak kolaydır, lakin bir hazıne gördüm, içine giremedim. Sırrına da
vakıf olamadım. Bu sebepten canım sıkıldı Kalbim kıvrıldı.

Sonra dedi ki;

“-Ey arkadaşlar. Eğer HÂK TEÂLA bunu bizden daha kiymetli tutarsa siz ne yaparsınız.

Oradakiler:

-”Kabul eder tabi oluruz..”dediler.

İblis kalbinden geçirdi ki;

-”Eğer bunu tercih ederse ben ASİ olurum. Eğer bani tercih ederse onu helak ederim.”

Halbukı Hak Teala kur’anı Kerim’de (Ben sizin gizli ve aşikar işlerinizi bilirim.) buyurdu.

Hâk Teâla, Adem (a.s.) ın kalıbına Ruh vereceği zaman Cebrail (a.s.) a :

“-Habibi’min Nuru’nu getir Adem (a.s) ın iki kaşı arasına EMANET olarak koy. Buyurdu.

Büyükler buyurmuşlardır ki;

-”Avcılar bir avuç toprak altına yem koyup tuzak hazırlarlar. Kuş o yemi görüp tuzağa tutulur.

Hak Teala da Adem (a.s.) ın toprağına o NUR’U koydu. Ruh kuşu onu görüp meyletti. Böylece ruh bedene tealluk etti.

Adem (a.s.) ın vucudu Hak Teala’nın kudretiyle tamam oldu. Hak Teala alem-i emr’den olan ruh’a

“-Şu yaratmış olduğum cesede gir.” Diye emr etti.

Ruh baktı. Karanlık bir yer gördü. Özür dileyip girmek istemedi. Hak Teala üç kere hitab etti..Ruh özür diledi.

Sonunda Hak Teala:

“-İstemiyerek gir, istemiyerek çık.” Buyurdu.

Çünkü ruh latiftir Madde değildir. Cesed ise madde olduğu için ruh girmek istemedi. Lakin bu cesedin alnında .Sultan-i Embiya’nın ışığı ile göz pınarından zevk ve şevk ile cesede girdi. Adem (a.s.) dimağı hayat buldu..

Ruh yüzyıl dimağ içinden döndü sonra vucudu dolaşmaya başladı. Her nereye gitse saksı gibi olan beden et ve kan olup canlandı. Gözüne ulaşınca görmeye başladı.. kendi bedenine baktı. Henüz vucudunun bazı yerleri balçık idi. Lakın alnındeki nurdan ışıl ışıl parliyordu.

Rivayet olunurki;

Adem (a.s.) mübarek gözlerini açınca arşa baktı. Orada ; Orada (Le İlâhe İlallah Muhammedün Resülullah, Ümmetün müznibetün ve Rabbun Ğafur) Yazılmiş gördü. İki şey düşündü. Habibullahın şanını, yüksekliğini ve ümmetinin günahkarlığını. Hayret etti.

Hak Teala’den sual etti.:

“-Ya Rabbi, bu kimdir ki ismini kendi ismin ilen yan yana yazdın?”

Hak Teala buyurdu ki ;

“-Evladınden bir peygamberdir. Senden yahud evladınden bir zelle sadır olsa, onun şefaatiyle afv ederim.
Adem (a.s.) hatırına şöyle geldi ki; (Babanın oğula şefaat etmesi daha uygun olurdu. Acebe niçin aksı oldu ?)

Hâk Teâla Cebrail aleyhısselam’a buyurdu ki;

“-Ya Cebrail, çabuk koş, yetiş. Adem’i o düşünceden kurtar. Yoksa helak olur.

Cebrail (a.s.) bir anda geldi Adem (a.s.) göğsünü yardı. O endişenin yarısını çıkarıp toprağa gömdü.Yarısı Adem (a.s.) in kalbinde kaldı.Yere gömülen yarıden, bir ağaç meydana geldi. Sonra bu ağaç hataya sebep oldu. Kalbınde kalan yarıdan nefs-i emare hasıl oldu.

Ondan sonra ruh kulağa ve dimağın tamamına geldi o zaman aksırdı ve

-”(ELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN )”Dedi.

Hak Teala(c.c.) de: (Yerhamüke Rabbüke velihaza halaktuke ya adem.) Yanı: (Ey adem.seni bunun için halkettim. Nimetimi yemeden şükrettin.Bende seni günah etmeden afv ettim) buyurdu.

Hak Cella ve ala hazretleri, Adem (a.s. ) in hılkatınde günaha vesile olacak sebepleri bilir ve ilacını, günah hasıl olmadan buyurdu ki bu onun merhametindendir.

Devam edecek……

Peygamberler Tarihi Mearicün Nübüvve (Altı parmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…

Fuad yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Rivayet olunur ki:

Adem (a.s.) rahmet kelimesini işitince (eyvah) dedi. ve elini başına koyup ağladı. Musibet zamanınde böyle yapmak evladıne adet oldu.

Hak Teala Buyurdu ki:

“-Ya Adem, niçin “eyvah” dedin ve ağladın?”

Adem Aleyhisselam:

“-Ey Rabbim, gözümü açtım (ümmetün müznibetün)Yani günahkar ümmet yazısını gördüm. Kullarını duymağa başladım.(Yerhamüke rabbüke) Rabbin sana acısın kelamını işittim. Bundan anladım ki, bu ümmet isyan eder .İsyan ise cezayı gerektirir. Ben ise cezaya dayanamam.” dedi.

Hak Teâlâ’dan hitap geldi ki;

“-Ya Adem, (ümmetün müznibetün) yazısına baktın. Hemen sonra, (ve rabbün gafur.) Allah’u teala çok afv edicidir, yazısını görmedin mi?

-”Ey aziz, Hak teala, Adem aleyhisselamın çamurumu kendi kudret eliyle yoğurdu.Bunun gibi ruh vereceği zaman kimseyi vasıta yapmadı. (Ona kendi ruhumdan üfledim) buyurdu. Hak tealanın kimseyi bu işte kimseyi vasıta yapmamasının nedeni budur ki: Alem-i emrdendir.

Alem-i emr ulvidir, yüksektir.Beden ise, alem-i aktandır.Alem-i halk, suflidir, alçaktır. Aradaki mesafe çoktur.Yolda düşmanı fazladır.Ruh o ulvi alemden bu sufli aleme inerken düşmandan zarar görmesin ve rabbine yakınlığın lezzetini unutmasın diye hak teala bizzat kendisini bedene iletti.

Ruh İnsan bedenine girince, baktı ki; karanlık bir yer ve ateş, hava, su, toprak gibi tıpkı birbirine zıt maddelerden yapılmış.

Kendi kendine

(-”Bu bina ebedi kalmaz, çabuk çöker.”) dedi.

Sonra dört taraftan vahşi hayvanların kendisine saldırdığını gördü. İnsan tabiatında bulunan kötü huylar ve kötü sıfatlar birer hayvan suretinde saldırdı.

Şehvet, Akrep suretinde ,gazab; yırtıcı hayvan şeklınde idi. Her sınıf hayvan orada idi ve hep birden hücüma geçtiler Yedi başlı bir ejderha ruha kast etti. Önünden ve arkasınden sinek ve arılar gibi hamle yaptılar. Nazlı ruh uzun müddet alemlerde durup durup, Hak Teala’ye yakınlık peyde etmiş iken, bu vaziyet karşısında geldiği yere dönmek istedi. Lakin kendi kendine gidemezdi.

Çaresizlik içinde bir kere (ah) etti. O Ah’ den buhar yükseldi, Dimağa erişti. Bir kere aksırdı. Bu aksırma ile vucuduna haraket gelip, her a’zasi canlandi. Alemi temaşeya başladi.

Yeri rengarenk çiçeklerle süslü, göğü, sayısız yıldızlarla nurlu gördü. Alemdeki bu büyük san’ati ve incelikleri seyretti.Sonunda (Hak Teala’nın zatının nurunu müşahededen mahrum kaldımse, bari onun varlığını ve büyüklüğünü gösteren sıfatlarının nurlarını müşahede ederim.) dedi.

Ruh Adem (a.s.) in cesedine yerleştikten sonra zaman zaman HakTeala’ye yakınlığını ve eski makamlarını hatırlayıp üzüldü. Bu keder kafesini parçalayıp alışmış olduğu eski vatanına dönmek isterdi.Onun için ruh’u, çocuk avutur gibi kah meleklerle beraber yaparlar, kah bağlarda, bostanlarda gezdirip oyalarlardı. Böylece eski vatanına olan iştiyakı biraz sakin oldu.

Zaman zaman Hazret-i Rabbil İzzetten selam getirirler ve çeşitli vaadler ve türlü müjdeler verirlerdi. Böylece ruh, bu fani dünyada bir kaç gün, alemin kokuları ile diri kaldı.

Şeyh Verkasni (k.s.) Fatiha’nin şerhinde der ki;

“-Ruh bu cisim ile hiç yakınlık peyda etmedi. Onu sevemedi. Çünkü ayni cinsten değildiler. Biri alem-i emr’den, diğeri Alem-i Halk’tan idi. Lakin sonsuz kudret sahibi olan Allah-u Teâlâ, birbirine hiç benzemiyen, birbirinin zıddı olan ruh ile bedeni birbirine yaklaştırdı. Bu yaklaşma (Agah olun, Ruh de emr de o Allah (c.c.) içindir.) kavliyle oldu. Ruh kuşu beden kafesine kendi isteğiyle girdi.

Devam Edecek….

Peygamberler Tarihi Mearicün Nübüvve (Altı parmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Navale  Sinne dize mevkisi(Nusaybin)

Hak teâla yaratacağı insanları kaleme bildirdi. Ondan levh öğrendi. Levh’den, İsrafil Aleyhis selam öğrendi, Cebrail aleyhis selama bildirdi. Sonra bütün melekler öğrendiler, sonra hak teâlanın kazası meydana çıktı.

Hak teâla nar’a emr etti. Nar havaya karıştı. Rüzgar hasıl oldu. Rüzgar ateşten sıcaklık aldı. Rengini alıp can’ın gıdası oldu. Hak teâlanın inayeti ve iradesi, canlıları bu karanlık aleme gönderince gıdalarını da rüzgara ısmarladı. Onlara, gıdalarını bu rüzgar vasitesiyle gönderdi.

Bununla birlikte binlerce meleğ’i de bu işe memur eyledi. Şöyle ki; bu melekler canlarının gıdası olan havanın insanların burun deliklerinden ciğerlerine kolaylıkla inmesine yardim eder.

Böylelikle insanların muhtaç oldukları en lüzümlü gıda olan hava’yı Hak Teâla onlara bedave bahş etti. Zahmetsizce insanların ciğerlerine gönderdi. Bu havaya kendi kokusunden verdi. Can bu kokuyu koklayıp taze hayat buldu.

İnsan bir saatte bin defa nefes alıp verir. Bir günde yirmi dört bin defa cana, Rahman’ den haber gelir, ruh’a, Rahman’den haberini, bedenın her noktasına, kemiklerin iliklerine kadar sirayet ettirmesi emr olunur.

Can, dost’tan bu haberi aldığı müddetçe beden hayata kalır. Bu haber kesilince, Can bu tenden gider. Asıl vatanına kavuşur. Beden haraketsiz kalır.

Ruh güneşi, Beden sarayına doğunca aza pencerelerinden bu güneşin ışıkları aksetmeye başladı. O kadar ki; her aza bu nurları kendinden sandı. Hepsı kendi güzelliğini ve kendi olgunluğunu söyleyıp iftihar etmeğe başladiler.

Göz;

-“Ben olmazsam alemi kim görürdü.” dedi.

Ayak:

-“Ben olmazsam nasıl ayakta durulurdu, ve ne ile yürünürdü.” dedi.

El Tutmasi ile,

Kulak işitmesi ile,

Lisan konuşmasıyle,

Velhasıl her aza kendi özelliğini öne sürüp, övündüler.

O esnada ruh, bunların bu konuşmalarını işitip;

-“(Eğer ben olmasaydım, hepiniz haraketsiz olur çürüyüp heba olurdunuz.)” dedi.

Ruh sözünü bitirir bitirmez, gaybden bir nida geldi;

-“(Ey ruh ve can. Eğer Cana’nın Cemalınden sana nur aksetmese, Celal cemalım hakkı için sen de beden gibi hemen fanı olurdun.”

Hak Teala, Adem (a.s.) a bütün mahlukların isimlerini öğretti. Adem (a.s.) ın vucud sarayını yaratıp, onu ruh ile şereflendirdiği ve süslediğinin hikmetini yukarıda kısaca beyan ettik. Şimdi bu hikmeti biraz daha açıklayacağız.

Devam edecek…..

Peygamberler Tarihi Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

 

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Şimdi Bu hikmeti biraz daha açıklayacağız:

Allah’u Teâlâ (c.c.) Hazretleri İsra Suresinin Yetmişinci ayet-i kerimesinde: (Biz İnsanlari Hayvanlar üzerine terkim ettik.) Buyuruyor.

Böylece hilafet tacını ve keramet elbisesini, Adem (a.s.) a verdi. Hak Teâlâ yarattığı mahlukatın hepsini meleklere arz edip: Eğer sadık iseniz, bunların isimlerinden haber verin.) buyurdu.

Müfessirler derler ki:

Alah-u Teâlâ (c.c.) Bakara suresinin otuzunca ayeti kerimesinde : ( Ben yeryüzünde halife halk edeceğim.) buyurduğu zaman bütün melekler endişe ettiler.

Şöyle ki:

Hak Teâlâ’nın yarattıklarınden bizden daha kiymetli ve alim varmı ki, Allah-u Teâlâ (c.c.), kudretinin büyüklüğünü göstermek için Adem (a.s.) i halk edip eşyanın isimlerini öğretmekle onu mükerrem kıldı. Dediler.

Hak Teâlâ evvela eşyanın isimlerini Adem (a.s.) a öğretip sonra bu eşyayi meleklere arz etti. Ve (Eğer sadık iseniz, bunların isimlerini söyleyiniz.) buyurdu.

Demek ki evvel yaratılmak kiymetli olmayı göstermez. Sonra melekler acizliklerini itiraf edip, (sen her şeyden münezzeh ve mukaddes bir padişahsın. Bize ne ilham ettinse onu biliriz. Başka bir şey bilmeyiz.) dediler.

Buradan iki şey anlaşıldı:

Biri;

Adem (a.s.) in fazileti, diğeri alimin şerefi ve alimin abid üzerine fazileti olduğu. Nitekim Hadisi şerifte sallallahu aleyhi ve selem:

-“(Alimin Abid üzerine fazileti, benim en aşağı mertebede olanın üzerine faziletim gibidir )” buyurdu.

Hak Teâla’nın, Adem (a.s.) a eşyanın isimlerini öğrettiğinden murad hani eşya olduğunda ihtilaf olundu.

Bazı Alimler .(Meleklerin isimleridir.) dedi. Bazıları ise, küçük büyük, kedi, köpek, çanak, çömlek gibi her şeyin isimlerini bildirdi dedi. Ayet-i Kerimede ki (külleha) kelimesi ile bu manayı kuvvetlendirdiler.Bu isimleri nasıl öğrettiği hakkında da ihtilaf olundu.

Bazıları dedi ki :

Hak Teâlâ (c.c.) ihtiyacları yarattıkçe isimlerini bildirdi. Böylece bütün eşyayı öğretmiş oldu. Bazılarına göre Cenabbi hak (c.c.) her şeyin ismini bir anda Adem (a.s.) in kalbine ilham etti. Her şeyi görüp kulanmadan bildi.

Hak Teâlâ (c.c.) her eşyanın en ince noktasının özelliklerini isimlerini, sıfatlarını, her türlü usül ve kanun ilimlerini ve her çeşit san’atı ve aletlerın nasıl kullandığını Adem (a.s.) in kalbine bildirdi. Sonra kıyamete kadar gelecek olan evladının konuşacağı lisanları ve kulanacağı lugatları ve her birinin ayrı ayrı isimlerini bildirdi.

Melekler Adem (a.s.)in faziletini itiraf ettiler ve Hak Teâlâ’nın emriyle bir taht yaptılar ki yedi yüz ayağı var idi. İki ayağının arası bir kaç yıllık yol idi. Adem (a.s.) i bu taht üzerine bindirdiler. Mübarek boynuna ve pazusuna cennet cevherleriyle süslenmiş zinetler ve parmaklarına cennetten yüzükler taktılar. Seadet elbisesini arkasına ve keramet tacını başına giydirdiler

Adem (a.s.) ne zaman tebessüm etse dişlerinin nuru, güneş ışığı gibi alemi aydınlatır ve nereye dönüp baksa, alnında Muhammed (Aleyhis selatu ves selam)) ın nuru, on dördüncü ay gibi ışık saçardı.

Velhasıl melekler Adem (a.s.) in hüsn-ü Cemaline hayran kaldılar ve onun suretinde Hak Teâlâ’nın kuvvet ve kudretini müşahede edip;

-“( Hak Teâlâ her şeyin en iyi ve en güzelini yaratıyor)” dediler. Ve bunu dillerinden düşürmediler.
Hak Teâlâ (c.c.) meleklere;

-“(Adem (a.s.) in tahtını boynunuza alıp gökleri ve etrafı gezdirin ve ARŞIN yanına bırakın.) diye emr etti. Melekler emri yerine getirdiler sonra melekler (Adem’e (a.s.) secde edin) buyurdu:

Önce Cebrail (a.s.) secde etti.

Sonra sıra ile Mikail,

İsrafil,

Azrail

ve sonra bütün melekler (aleyhimüsselam ) secde eylediler.

Önce bu dört Melek secde ettiği için Hak Teâla (c.c.) Cebrail (a.s.) i Peygamberlerine VAHİY göndermekle vazifelendirdi.

Erzak hanesinin anahtarını Mikail (a.s.) e verdi

Kur’anı kerim in tamamını İsrafil ‘in (a.s.) eline yazdı.

Azrail (a.s.) i de Sevgiliyi sevgiliye kavuşturan ölüme vasıta klıdı.

Diğer meleklere de günahsızlık berat-ı yazıldı.

İblis gururunden secde etmemiştir.

Nakl edilir ki:

Melekler secdede yüz yıl, bir rivayete göre beş yüz yıl kaldılar. Başlarını secdeden kaldırdılar. İblisi öylece duruyor ve Adem (a.s.) in tarafına bakıyor gördüler. İtaatlarına şükr edip bir daha secdeye vardılar.

Onun için namazda iki secde emr olundu. Hak Teâlâ İblis’e :

-“(Ey mel’un, Halifeme niçin secde etmedin.)” buyurduğunda

İblis:

-“(Ben ondan hayırlıyim. Beni ateşten, onu ise topraktan halk ettin. Ateş Latif saf ve ışıktır elbette topraktan yüksektir.)” deyip bu bozuk fikri ve yanlış kıyası ileri sürdü.

Böylece büyük hata etti. Zira toprak ateşten bir çok bakımlarden üstündür. (Tevazu edeni Hak Teâlâ yükseltir.) sözü buna bir delildir…

Mearicün Nübüvve (Altıparmak)

Allah-u Teâla bizleri ve sizleri Şeytan Aleyhilla’net in şerrinden korusun..AMİN…
Fuad Yusufoğlu

Nusaybin’de Güneşin doğuşu

Beşinci ESAS: İRADE

NOT:

iRADE VE KADER ÇOK TEHLİKELİ VE ZOR BİR KONU OLDUĞU İÇİN KISIM KISIM OLARAK AÇIKLAMAYA KARAR VERDİM

Fuad yusufoğlu

Kainat, Allah’ın iradesi ile var olmuştur. Hadisatın müddebiri O’dur. Mülk ve melekütte (Madde ve Mana alemimde) az, çok, küçük, büyük, hayır, veya şer, menfaat, veya zarar, İman veya küfür, İrfan veya inkar, kartuluş veya hüsran, fazlalık veya noksan, taat veya isyan, ancak O’nun hükmü ve dilemesi, takdir ve kazasiyle cereyan eder.

Allah’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Bakanın yüz çevirmesi, ansızın hatıra gelen Allah’ın iradesi dışına çıkamaz. Yaratan ve iade eden (öldükten sonra tekrar dirilten) O’dur.

O istediğini yapar. Hükmünü red edecek, O’nun yaptığını durduracak bir kuvvet yoktur.

Kulun O’na isyandan uzak kalması ancak O’nun rahmeti ve tevfiki iledir. Kulun Allah’a itaat etmesindeki kuvveti ancak Allah’ın yardımı ve iradesiyledir.

İnsanlar, cinler, melekler ve şeytanlar toplanıp âlemdeki bir zerreyi haraket ettirmek veya durdurmak isteseler bunu yapamazlar. O’nun iradesi, sıfatları cümlesinden olup zati ile kaimdir.

Allah (c.c.) sıfatları ile daima böylece mevsuftur. O eşyanın, takdir buyurduğu vakitlerinde vucuda gelmesini ezelde irade buyurmuştur.

Eşya, Allah’ın ezelde irade buyurduğu gibi vucuda gelmiş bu geliş ne bir an önce ve ne de bir an sonra vaki olmuştur. Bilakis, hiçbir değişiklik olmadan Allah’ın ilmi ve iradesine uygun olarak vaki olmuştur.

Allah (c.c.) aman bekleyişine ve düşünceler silsilesine muhtaç olmadan hadisatı idare eder. Bunun içindir ki, bir şey, başka bir şey’i işlemekten O’nu meşgül etmez.

Şübhesiz, bu makam, yani: İrade ve kader bahsi ayakların kaydığı bir konudur. O’nda bir çokların ayakları kayarak, sapıtmışlardır. Zira bu..

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bozuk ittikad sahibi olan insanların kaydığı bu Denizden sağ saliman Sağlam bir itikatla geçmeyi halas eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-ÇAĞ DERESİ (NUSAYBİN) -Bor-

Beşinci ESAS: İRADE- 2

Şübhesiz, bu makam, yani: İrade ve kader bahsi ayakların kaydığı bir konudur. O’nda bir çokların ayakları kayarak, sapıtmışlardır. Zira bu konunun tahkikinin tamamı, tevhid denizinin arkasındeki büyük bir denizinin dalgasına uzanır.

Onlar, münakaşa ve çekişme ile o dalgayı taleb ettiler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ise, buyurdu ki;

-“Bir kavim hidayete erdikten sonra, ancak (Kader ve İrade hakkında) münaklaşaya tutuşurlarsa sapıtırlar.”

Onlar (Kader ve İrade konusunda münakaşa edenler) Te’vil ehlinden olmadıkları halde Kur’an ayetlerini te’vil ederek deliller getirdiler.

Eğer herkes te’vil makamına nail olsaydı, Resulullah(Sallallahu aleyhi ve selem) İbni Abbas (r.a.) a dua ederek:

-‘Ey Allahım, onu dinde Fakih yap ve o’na te’vili öğret.’ Buyurmazdı.

Hazreti Yakub (a.s.), Hazreti Yusuf (a.s.) için:

-“Rabbin seni öğlece (ruyada gördüğün gibi) beğenip seçecek, sana hadiselerin te’vilini öğretir.” Yusuf suresi ayet 6 Buyurmazdı

Bu ayetin tefsirinde Kellaf (r.a.) der ki;

-“Hadiselerin te’vilinden Allah(c.c.) ın kitablarının manaları ve Peygamber(a.s.v.) ın sünnetleri ve insanların ayetlerdeki anlıyamadıkları incelik ve derinliği murad edilmesi caizdir. O (Yusuf) insanlara ayetleri ve peygamberlerin sünnetlerini tefsir ve şerh eder. İhtiva ettikleri hükümleri öğrenmekte insanlara rehber olur. Ancak bu konuda bir çoklarının ayakları kaydı ve sapıttılar.”

-“Çünkü onlar, sırf fitne aramak ve te’viline yeltenmek için O’nun müteşabih olanlarına tabi olanlara uyarlar. Halbuki, onun te’vilini ancak Allah (c.c.) bilir ve bir de ilimde RUSUH bulunanlar bilir. Başkaları bilemez. Kader ve irade konusunda münakaşada bulunanlar ilimde rusuh bulmuş yani yüksek derecelere ulaşmış değillerdir. Bilakiz onlar aciz ve ilimde noksandırlar.”

-“İlimde noksan oldukları için bu işin künhünü düşünmeye takatları yetmedi. Ve diğer ilimde noksan ve kusurlu olanlarla ağızları gemlendi ve takatlarının yetmediği konulara dalmaktan men’edilerek onlara : “

Denildi ki;

-“Susun, siza bunun için yaratılmadınız -‘Allah (c.c.) işlediği şeyden sorulmaz, inanlar ise sorulurlar.’

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bilgi sahibi olmadan boş konuşmayan diline sahib olan Salih kullarının yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi Gündük köyü

Beşinci ESAS: İRADE-3

Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki;

-“Biz kader hakkında münakaşa ederken Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) üzerimize çıkageldi. Resülullah (Sallallahu alyehi ve selem) kızdı, hatta mübarek yüzü kızardı;

Buyurdu ki;

-“Siz bununla mı emrolundunuz? Yahud ben size bununla mı gönderildim? Sizden önce geçenler ancak bu mevzuda münakakaşa ettikleri zaman helak oldular. Size bu hususta yeminle söylerim ki, Kader ve irade hakkında münakaşa ve müneza’a etmeyiniz.”

Ebu Cafer (r.a.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki;

Ben Yunus bin Ubeyda (r.a.) ya şöyle dedim.

-“Ben bir kavme uğradım ki onlar kader hakkında münakaşa ve münaza’a ediyorlardı.”

Bunun üzerine Yunus bin Ubeyd (r.a.) dedi ki;

-“Onlar eğer günahlarının kaygısına düşmüş olsalardı Kader hakkınde münakaşa ve münaza’ada bulunmazlardı. Bir kısım insanların kalbi Allah (c.c.) ın nurunda iktibas edilen bir nur ile doludur. Kandillerin yağları çok parlaktır, hatta ona ateş dokunmadan ziye verir.Işık üzerine ışık olarak parlar. Rablarinin nuru ile önlerine Mâna aleminin bütün semtleri aydınlanır. Hadisatı oldukları gibi idrak ederler.”

Onlara denir ki;

-“Suküt edin, Allah’ın adabiyle edeblenin. kaderden bahs edildiği vakit diliniz tutun, konuşmayın.”

Bunun içindir ki Hazreti Ömer (r.a.) Kaderden sorulduğu vakit, cevab vermedi,

ve sorana dedi ki;

-“Kader çok derin bir denizdir. Sakın ona dalma.”

Soruyu soran tekrarlayınca,

Hazreti ömer Radiyallah-u anh şöyle cevab verdi.

-“O, karanlık bir yoldur. O yola sulük etme.”

Vatka ki, adam soruyu üçüncü defa tekrarladı

Hazreti Ömer radiyallah-u anh O’na dedi ki;

-“Kader Allah(c.c.) bir sırrıdır. Onu araştırma.

Gayıp aleminin sırlarını öğrenmek isteğen kimse, muhabbet, ihlas, sıdk, düşmanlarından kaçınmak ve emirlerine boyun eğmekle, onları razı edecek şeylerde gayret ederek kapılarında dursun, izlerinden gitsin.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Kadarle ilgi konulara dalmadan, münakaşa ve münaz’a etmeden kader hakkında sağlam bir itikada sahib olan kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu