‘Nakşibendi silsilesi’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09799-cami-minaresi-tarihi.JPG

Zeynelabidin Cami-i Minaresi

dsc09794-zeyneabidin-cami-i-00.JPG

Zeynelabidin Cami-i  avlusu

Selman-ı Farisi (Radiyallah-u anhu);

Eshabi kiramın büyüklerindendir. Aslen İranın İsfahan yakınlarındaki bir köyde doğup büyüdü. Gençliğinde Mecusi iken, hiristiyan olmuş ve çeşitli kiliselerde ibadet ve hizmet etmiştir. Bu kiliseden bir tanesi Hiristiyanlık aleminde Dünyan’ın ilk üniversitesi olan Nusaybin üniversitesi dir. Eshab-i Kiram büyüklerinden, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in (-”Selman Ehl-i beytimizdendir.”) müjdesine mazhar olmuş. İnsanları hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşmalarına vesile olan ve kandilerine “silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin “ikincisidir.”

Ebel ferec (r.a.) buyurdu ki:

-”Adullah bin Abbas (r.a.) nın yanında idim bana selman-i Farisi (r.a.) nın hayatını şöyle anlattı.”

Selman (r.a.) anlatıyor:

-”Ben önce mucusi idim. Bir hiristiyan kilisesine rasladım. Onların ibadetlerini görünce içim ısındı.

kendilerine;

-”Bu dinin aslı nerededir?” dedim.

bana;

-”Bu dinin aslı Şam’dadır.”dediler.

Ben;

-”Peki.”dedim

Önce kervanla Şama geldim. Şam’da hiristiyan dininin en büyük alimini sordum bana bir alimi tarif ettiler onun yanına gittim. Ona durumu anlattım.

Onun yanında kalmak istediğimi, ona hizmet edeceğimi söyleyip ondan bana Nasraniliği öğretmesini Allah’u tealayı (c.c.) tanıtmasını rica ettim. Oda kabul etti. Bende ona hizmet etmeye, kilisenin işlerini yapmaya başladım. Bana dini bilgiler öğretmeye başladı. Fakat sonradan onun kötü kimse olduğunu anladım.

Çünkü:

Hiristiyanların, fakiırlere vermesi için getirdikleri Sadaka  altın ve gümüşleri kendine alır, fakirlere vermezdi .

Böylece şahsına 7 küp altın ve gümüş biriktirdi. Fakat bunu benden başka kimse bilmezdi. Bir müddet sonra o âlim vefat etti. Nasraniler onu defn etmek için toplandılar.

Onlara:

-“Neden buna bu kadar hürmet ediyorsunuz? O hürmete layık bir insan değildir.” Dedim.

Onlar da:

-“Sen bunları nereden çıkarıyorsun “dediler. Ve bana inanmadılar.

Bende biriktirdiği altın ve gümüşlerin yerlerini bildiğim için onlara gösterdim. Nasraniler 7 küp altın ve gümüşü çıkardılar.

Ve:

-“Bu defne ve techize layık bir kimse değildir.” Dediler.

Bir yere atıp üzerini taşla kapattılar.

Sonra onun yerine başka bir alim geçti. Çok alim ve zahid bir kimse idi. Dünyaya hiç ehemmiyet vermezdi. Ahirette tâlib bir kimse olup, hep ahirreti için çalışıyordu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg2711-eski-ravda-000.JPG

Revda-i Muttahhara (eski)

cimg6156-ravda-yeni-000.JPG

Ravda-i Muttahhara (Yeni)

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) -2

çok ibadet ederdi. Onu çok sevdim ve uzun zaman yanında kaldım. Onun ve kilise’nın hizmetini yapar, onunla ibadet ederdim.

Vefat zamanı geldi.

Ben ona:

-“Ey benim efendim; uzun zamandan beri yanınızdayım ve sizi çok sevdim. Sen vefat edince ben ne yapayım. Bana tavsiye eder misin?” Diye sordum…

Bana:

-“Oğlum Şam’da insanları islah edecek kimse yok. Kime gitsen seni ifsad ederler. Fakat Musul’da bir zat vardır. Ona gitmenı tavsiye ederim,”dedi.

Bende;

-“Peki efendim.”dedim.

O zat vefat edince Şam’dan, Musul’a gittim. Onun tarif ettiği zatı buldum. Başımden geçenleri anlattım. Beni hizmetine kabul etti. O’da diğer zatlar gibi çok kiymetli zahıd, abid bir kimse idi. Onun vefat zamanında aynı soruları o’na da sordum.

O’da bana;

-“Nusaybin’de bir zat vardır.” Diye tavsiye etti.

O vefat edince sonra ben de derhal Nusaybin’e gittim. Bahsedilen kimseyi bulup yanında kalmak istediğimi söyledim. İsteğimi kabul etti. Ve bir müddet de onun hizmetinde bulundum. Bu zat da vefat etmek üzere iken beni başka birisine göndermesini söyledim.

Bu sefer bana Amuriye’deki bir Rum şehrinde bulunan başka kimseyi tarif etti. Tarif edilen bu son şahsıda bulup hizmetine girdim.

Uzun bir zamanda onun yanında kaldım. Artık onun da vefati yaklaşmıştı. O’na da beni birine havale etmesini rica edince

-“Vallahı şimdi böyle bir kimse bilmiyorum. Fakat Ahır zaman Peygamberin (s.a.v.) gelmesi yaklaştı. O arablar arasdından çıkacak vatanından hicret edip, taşlık içinde hurması çok olan bir şehre yerleşecek. Alametleri şunlardır; hediye’yi kabul eder, sadakayı kabul etmez, iki omuzu arasında Nübüvvet mührü” vardır.” Diyerek alametlerini saydı.

Yanında bulunduğum son zat de vefat edince onun tavsiyesi üzerine Arap diyarına gitmeğe hazırlandım.

Bir Müddet ben Amuriye’de çalışıp : bir kaç öküz ile birlikte bir kaç koyun sahibi olmuştum. Beni Kelb Kabilesinden bir kafile Arap beldesine gitmek üzere idi.

Onlara dedim ki:

-“Bu sığırlar ve koyunlar sizin olsun; beni Arap vilayeti’ne götürün.” Dedim. Kabul edip kafilelerine aldılar.

Vadiyül Kura denilen yere gelince bana ihanet ettiler. Bana köle diyerek, beni bir yahudiye sattılar.

Yahudinin bulunduğu yerde Hurma bahçeleri gördüm. Ahir zaman peygamberi (a.s.v.) in hicret edeceği yer herhalde burasıdır diye düşündüm. Fakat kalbim oraya ısınmadı.

Devam edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg6190-mescidil-kibleteyn-000.JPG

Mescidil Kıbleteyn (Medin-i Munavvara)

Selman-i Farisi (Radiyallah-u anhu) -3

Bir müddet yahudi’nın hizmetine kaldım. Sonra beni köle olarak amcasının oğluna sattı. Oda beni alıp Medine’ye getirdi. Medine’ye varınca sanki bu beldeyi önceden görmüş gibiydim. Öylesine ısındım.

Artık günlerim Medine’de geçiyor. Beni satın alan Yahudi nin bağında, bahçesinde çalışıp ona hizmetçilik yapıyordum. Bir taraftan de asıl maksadıma kavuşmak arzusuyla bekliyordum.

Bir gün beni satın alan Yahudinin bahçesinde bir hurma ağaç üzerinde çalışıyordum. Sahibimin yanında biri ile bir ağaç altında oturup konuşmakta idi.

Bir ara dediler ki :

-“Evs ve Hazreç kabileleri helak olsunlar. Mekke’den bir kimse geldi Peygamber olduğunu söyliyor.”

Ben bu sözleri işitince kendimden geçip, az kalsın ağaçtan yere düşüyordum.

Hemen aşağı inip o şahsa:

-“Ne diyorsun.” Dedim.

Sahibim bana bir tokat vurdu ve:

-“Senin nene lazım ki; soruyorsun.? Sen işine bak. “ dedi.

O gün akşam olunca bir miktar hurma alıp hemen Kuba’ya vardım Resullullah (a.s.v.) ın yanına girip;

-“Sen Salih bir kimsenın yanında fakirler vardır, bu hurmaları sadaka getirdim.” Dedim.

Resullullah (a.s.v.) yanında bulunan Ashabe:

-“Geliniz hurma yeyiniz.” Buyurdu. Onlarda yediler, kendisi asla yemedi.

Kendi kendime:

-“işte bir alamet buldum. Sadaka kabul etmiyor.” dedim.

Eve dönüp bir miktar hurma daha Resullullah (a.s.v.) a getirdim.

-“Bu hurmalar hediyedir.” Dedim. Bu defe yanın deki ashab ile birlikte yediler.

-“İşte ikinci alamet budur.” dedim.

Getirdiğim hurmalar 25 tane kadardı. Halbuki yenen hurma çekirdekleri bin kadar di. Resullullah (a.s.v.) mucizesiyle hurma artmıştı. Kendi kendime bir alameti daha gördüm. Dedim.

Resulullah (a.s.v.) ın yanına ikinci defa varışımde bir cenaze defn ediyordu. Nübbüvvet mührünü görmeyi arzu ettiğim için yanına yaklaştım.

Benim muradımı anlayıp, Gömleğini kaldırdı. Mübarek sırtı açılınca Nübüvvet mührünü görür görmez; varıp öptüm. Ve ağladım. O anda Kelime-i Şehadet söyliyerek Müslüman oldum.

Sonrada Resüllullah (a.s.v.) uzun yıllarden beri başımden geçen hadiseleri bir bir anlattım. Halima teaccup edip, bunu eshabi kirama da anlatmamı emir buyurdu.

Ashabi kiram toplandi bende başımden geçenleri bir bir anlattım.

Selman-i Farısi (r.a.) İman ettiği zaman arap lisanı bilmediği için tercuman istemişti. Gelen Yahudi tercuman Selman-i Farısi (r.a.) nın Peygamberimiz (a.s.v.) in meth etmesini, aksi şekilde söyliyordu.

O esnade Cebrail (a.s.) gelip Selman’nın (r.a.) sözlerini doğru olarak Resüllullah (a.s.v.) a bildirdi. Yahudi durumu anlayınca Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

Devam Edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

Birinci dünya savaşı sırasında fransız askerlerinin Suriye den görünüşü

Kamışlının Fransızlar tarafından kuruluşu

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 4

Selman-e Farisi Veya bazı rivayetlerde olduğu gibi Selman-i farisi (r.a.) Müslüman olduktan sonra, köleliği bir müddet devam etti.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-Kendini kölelikten kurtar Ya Selman.” Buyurmasi üzerine sahibine gidip,

Azad olmak istediğini söyledi. Buna zorla razı olan Yahudi;

-”Üç yüz hurma fidanı dikerek, yetiştirip ve hurma verir hale getirmesi, kırk Rükye altın (O zaman ki; ölçüye göre bir miktar altın) vermesi şartiyle kabul etti.

Selmane Farisi (r.a.) bunu Resulullah (a.s.v.) haber verdi..

Resülulah (a.s.v.) eshabina:

-“Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. onun için Üç yüz hurma fidanı topladılar.

Resulullah (a.s.v.):

-“Bunların çukurlarını hazır edip tamam olunca bana haber verin “buyurdu.

Çukurları hazırlayıp haber verince; Resulullah(a.s.v.) teşrif edince kendi mübarek elleriyle, o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz.Ömer (r.a.) dikmişti. Hz.Ömer (r.a.) diktiği hurma hariç bütün hurma fidanları Allah (c.c.) ın izniyle o sene hurma verdi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve selam meyve vermeyen O bir tane hurmayi de söküp, kendi mübarek elleriyle yeniden dikti. Diktiği hurma ayni anda hurma verdi .

Bundan sonra Selman-e Farisi (r.a.) ehli suffa arasına katıldı. Selman-e Farisi (r.a.) uzak diyarlarden geldiği için eshabi kiramdan birisiyle kardeşlık kurması emir buyurulunca ; Hz.Ebu Derda (r.a.) ile kardeş oldu. Hendek savaşınden itibaren bütün gazalara katıldı.

Selman-e Farisi (r.a.) veya Peygamber (a.s.v.) buyurduğu gibi; Selmanul hayr ( hayırlı Selman) Hendek savaşından sonra hendek kazma fikrini açtığı için, Hendek savaşındeki gayret ve hizmetinden dolayı Resülullah (a.s.v.) ona bu Lakabı taktı..

Selman-e Farisi (r.a.) Müslüman olup kölelikten kurtulduktan sonra, geçimini sağlamak için ince hurma dallarından sepet örüp, satarak geçimini temin ederdi. Kazancının bir kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıtırdı. Resülullah (a.s.v.) yakınlarından olup; bazı geceler huzurunda bulunarak baş başa saatlarca sohbetinde kalırdı.

Eshabi kiram (r.a.) tarafından da çok sevilip, hürmet görürdü. Selman-e Farısı (r.a.) Dünyaya hiç rağbet etmezdi. Ayakta duramiyacak hala gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur; dil ile zikrederi. Dili yorulduğu zaman da Allah-u Teala(c.c.) nın yarattığı şeylerdeki hikmetleri düşünürdü ki;

Bu tefekkürün Peygamber (a.s.v.) in buyurduğu;

-“ Bir saat tefekkür bin sene ibadetten hayırlıdır” hadisi şerifle iştigal olurdu…

Selman-e Farisı (r.a.) ehli suffa içerisinde Resülullah (a.s.v.) en yakın olan Kendısı idi. Hz. Aişe Anamız (Radiyallahu Anha) buyurdular ki;

-”Selman-e Farısı (r.a.) geceleri uzun zaman Resülullah (a.s.v.) ile beraber kalırdı. ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse Resülullah (a.s.v.) yanında bizden fazla kalırdı.

Peygamberimiz (a.s.v.);

-“Allah-u Teala (c.c.) bana dört kişiyi sevdiğini bildirdi.; bu dört kişiyi sevmemi emretti.

Bunlar;

Hz.Ali (r.a.),
Ebu Zer Gifarı (r.a.) ,
Mikdad bin Esved (r.a.)
Ve Selman-e Farisi (r.a.)“ buyurdular..

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi
Fuad Yusufoğlu

dsc02191-girnavas-tan-nusybinin-gorunusu.JPG

Girnavas tepesinden Nusaybin’in görünüşü

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 5
Selman-e Farisi (r.a.) Hz.Ebu Bekir (r.a.) devrinde de onun sohbetinden bir an ayrılmayan; Hz Ömer (r.a.) zamanında da İran fethine katılmıştır. İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde; Selman-e Farisi (r.a.) nın çok büyük hizmetleri olmuştur.

İran‘liler hakkında büyük malumat sahıbı idi. Çünkü Kendisi İran’liydi, İran’lileri kendi lisaniyle Dine davet ediyor; Onlara islamiyeti anlatıyordu…

İslam Ordusu İran’nın Medayin şehrini aldıklarında Hz. Ömer (r.a.) onu Medayin valısı yapmıştı. İlmi, Basireti, Vazifesındeki Adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok sevilip, sayılırdı. Böylece; İslâmiyet orada sür’atla yayıldı…

Selma-e Farisi (r.a.) Hz Ömer (r.a.) zamanında; Medayin valısı iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşşekkül bir hırka vardı. Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılardı, diğer parçasını da giyerdi.

Resülullah (a.s.v.) Sıdk ve muhabbeti sebebiyle eshabı kiramın (r.a.) seçkinleri arasında; Resülullah (a.s.v.) Tarafından dahil edildi…

Mühacırler; Ensar arasında; Selman-e Farısı (r.a.) (bazı rivayetlere göre Selman-i farısi ) Mühacır’lerden mi? Yoksa Ensar ‘den mi? Meselesinden ihtilaf çıkınca;

Peygamberimiz (a.s.v.):

-“Selman Bizdendir. Ehli beytimdendir.”buyurdu..

Selman-e Farisi (r.a.) hikmetli bazı sözleri :

“-Üç şey beni ağlattı:

Birincisi

Resülullah (a.s.v.) vefatı. Bu ayrılığa dayanamadım, Durmadan ağlıyorum..

İkincisi:

Kabirden kalktığım zaman; Halim nice olur; Onu bilmediğim için ağliyorum.

Üçüncüsü:

Allah-u Teala (c.c.) ın beni hesaba çektiği zaman Cennetlikmiyim? Cehennemlikmiyim? bilmiyorum O zaman halim ne olur ağlıyorum…

“-Namaz bir ölçektir. Kim dolu dolu ölçer onu hakkiyle kılarsa büyük ecir ve mükafatlara kavuşur; Kim ki eksik ölçerse adabına uygun kılmazsa Allah-u Teala(c.c.) nın buyurduğu veyl cehennemi hatırlasın.”

Ebu Vail diyor ki:

-“Bir arkadaşimla Selman (r.a.) ziyaretine gittik. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz tuz gerirdi.”

Arkadaşım:

-”Şu tuzun yanında biraz da SAĞTER ( Kekik gibi bir ot) olsaydı.” dedi.

Bunun üzerine Selman-e Farisi (r.a.) matarasını rehin vererek; o otu aldı geldi.

Yemeği bitirince

Arkadaşım:

-”Bize verdiği ni’mete kanaat ettiğimiz için Allah(c.c.) a Hamd ederiz.” Dedi…

Selman (r.a.);

-“Eğer kanaat etseydin benim matara rehin olmazdı.”buyurdu.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah(c.c.) ondan ebeden razı olsun…Amin…

Şu anda bizim bu şirin sınır kasabasında Onun ismiyle anılan (SELMAN-İ PÂK) Cami-i diye küçük bir mescid var. Bu camı Onun makamı Hürmetine inşa edilmiştir.

Daha Müslüman olmadan evvel Nusaybin ‘e gelen Selman-i Farisi (r.a.) burada mukim olduğu için bu isim verilmiştir…Allah (c.c.) Ona rahmet eylesin… O nun makamının hemen yanında bulunan Hazreti Hüseyin (r.a.) 12. oğlu olan Zeynelâbidin (r.a.) Hakkında kısa da olsa bazı bilgileri vermek istiyorum…


Allah-u Teala Hazretleri bizleri ve sizleri bu mübarek eshabı kiram (r.a.) hürmetine afv eylesın…Amin…
Fuad Yusufoğlu

DSC_0653  Fuad Yusufoğlu Ravda-i Mutahhara (Sallallahu aleyhi ve sellem)

Revda-i Mutahhara (Sallallahu aleyhi ve sellem)

Kasım bin Muhammed (Radiyallah-u anhu)

Tabiin’in büyüklerinden, Medine-i Münevvere’deki yedi büyük âlimden biri. İnsanları hakka da’vet eden onlara doğru yolu gösterip, hakiki saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliye” denilen büyük âlim ve velilerin üçüncüsüdür.

Adı Kasım bin Muhammed bin Ebû Bekr-i Sıdık et-Teymi’dir. Babası Muhammed, Hazret-i Ebû Bekir’in oğludur. Annesi Sevde (r.anha), Yezdücerd’in kızı olduğundan, İmâm-i Zeynelabidin ile teyze çocuklarıdır.

Babası Mısır’da şehid edilip küçük yaşta yetim kalınca, halası ve Peygamberimiz (s.a.v.) in mübarek hanımı Hazret-i Âişe (r.anha) nin yanında büyüdü.

Tabiin devrinde ve Hazret-i Osman (r.a.) ın hilafeti zamanında 31 (M. 653) yılında doğdu ve101 (M. 721) veya 106 (M. 725) yılında Mekke ile Medine arasında “Kudeyd” denilen yerde hacca veya umreye giderken vefat etti.

Kasım Bin Muhammed (r.a.), Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık (r.a.) ın torunudur. Eshab-i Kiram’dan birçoğuna yetişmiş ve onlardan birçok ilim öğrenip başta halası Hazret-i Âişe (r.anha), Ebû Hureyre, Abdullah bin Abbas, ve Abdullah ibn-i Ömer Hazret-i Muâviye (r.anhüm) gibi meşhur sahabilerden hadis-i şerif rivayetinde bulunmuştur.

Kendisinden de, Tabiin’in büyüklerinden oğlu Abdurrahman, Sâlim bin Abdullah, İmâm-i Şa’bi, akranlarından İbn-i Amr, Yahya bin Said ve Sa’d bin Said el-Ensari, Abdullah bin Ömer, Sa’d bin İbrahim, Abdullah bin Avn (r.anhüm) ve daha birçoğu hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

Tasavvuf ilminde mütehassıs idi. Vera’ ve takva’da (Allah’ın haram ettiklerinden sakınıp kaçmada) eşi yoktu.

Dedesi Ebû Bekr-i Sıdık (r.a) Peygamber efendimiz (s.a.v.) den ve Peygamberlerden sonra insanların en üstünü oldu. Resulullah (s.a.v.) daki bütün üstünlükler, ilimler ve feyizler onda toplanmış ve her bakımdan üstün olmuştur. Kalbe, ruha ait ilimlerin kaynağı idi.

Resulullah (s.a.v.) ın Peygamberlik vazifelerinden biri de, Kur’an-i kerim’in ma’nevi hükümlerini, ya’ni Allah-u Teâlânın zat’ına ve sıfatlarına ait ma’rifetleri, yüksek bilgileri, ümmetinin kalblerine akıtmaktı.

Resulullah efendimiz (s.a.v.), tasavvuf ilminin bu yüksek ma’rifetlerinin hepsini, Hazret-i Ebû Bekr-i Sıdık (r.a.) ın kalbine akıttı. O ruh ilminde de bir mütahassıs oldu. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıdık (r.a.) da Resulullah (s.a.v.) dan aldığı bu feyizleri, Eshab-i Kiram’dan Selman-i Farisi (r.a.) nin kalbine akıttı. Ruhu yükselten ve onu besleyen bu ma’rifetlere, Kasım bin Muhammed (r.a.) da, Selaman-i Farisi (r.a.) nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir ruh mütahassısı olmuştu.

Silsel-i Âliye büyüklerinden dördüncüsü olan İmâm-i Ca’fer-i Sadık (r.a.) da, bunun sohbetinden feyz aldı (Bakınız, Ca’fer-i Sâdık).

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin üçüncüsü olan Kâsım bin Muhammed (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC01640   Fuad Yusufoğlu Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Kasım bin Muhammed (Radiyallah-u anhu)- 2

Kâsım bin Muhammed (r.a.), hadis ve fıkıh ilminde zamanın en yükseği idi. İlimde ve takvada eşine rastlanmıyacak bir yüksekliğe erişmişti.

Büyük hadis ve fıkıh âlimlerinden Yahya bin Said (r.a.);

-“Medine’de Kâsım (r.a.) dan üstün bir kimseye yetişmedik.” Derken,

İbn-i Sa’d (r.a.) da; “Tabakat” adındaki eserinde;

-“Kâsım, hadis ilminde “sika” (güvenilir) bir ravi, fıkıh ilminde yüksek bir âlim ve her bakımdan imâm, önder olan zattı. Çok hadis-i şerif bilirdi. Takva ve verâ’ sahibi idi.” Diyerek kendisini medh etmekte, övmektedir.

Ebâ’z-Zenâd (r.a.) da;

-“Ben Kâsım (r.a.) dan daha çok hadis ve fıkıh bilen bir kimse görmedim.” Demektedir.

Yine büyük hadis âlimlerinden Süfyan İbn-i Uyeyne (r.a.) de, Kâsim bin Muhammed (r.a.) in de devrinin en büyük âlimi olduğunu söylemiştir.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.) de;

-“Eğer birini yerime “halife” seçmem icab etseydi Kâsım (r.a.) ı seçerdim.” Dediği rivayet edilmiştir.

Ömer bin Abdülaziz (r.a.), halifeliği zamanında Kâsım bir Muhammed (r.a.) i halası Hazret-i Âişe (r.anha) ye ait olan ne kadar hadis-i şerif ve başka rivayetler biliyorsa, onların hepsini toplamakla görevlendirilmiştir.

Hatta Ömer bin Abdülaziz (r.a.) bir keresinde, ilmin yok olup, âlimlerin son bulması endişesi üzerine Medine valisi Ebû Bbekir bin Muhammed bin Hazne’ye mektup yazarak şöyle demiştir.

-“Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın hadis-i şeriflerini, sünnetlerini, Amre binti Abdurrahman el-Ensari’nin ve Kâsım bin Muhammed (r.anhüm) rivayetlerini araştır ve yaz! Zira ben ilmin yok olup, âlimlerin de tükenmesinden korkuyorum.”

Amre ve Kâsım bin Muhammed (r.a.nhüm) in her ikisi de Hazret-i Âişe (r.anha) nin talebesi olup, O’nun Resulullah (s.a.v.) tan rivayet ettiği hadis-i şerifleri en iyi bilenlerdi.

Kâsım bin Muhammed (r.a.), hadis-i şerifleri hem ma’nasına ve hem de lafzlarına, harflarına dikkat ederek rivayet ederdi. Halbuki Tabiin’den bazı hadis âlimleri hadis-i şerifleri ma’nası ile rivayet etmekte bir beis görmüyorlardı. Fakat tabiinden muhaddislerin çoğu hadis-i şeriflerin, Peygamber efendimiz (s.a.v.) den işitildiği şekilde rivayet edilmesi üzerinde ittifak etmişlerdir.

Kâsım bin Muhammed, hadis-i şerif rivayet ederken en ince noktalarına kadar dikkatli haraket eder, bir harfın bile değiştirilmesini uygun görmezdi.

Kâsım bin Muhammed (r.a.), fıkıh ilminde de yüksek bir âlimdi. Medine’de yetişen ve kendilerine “fukaha-i seb’a” adı verilen yedi büyük âlimlerinden birisiydi.

Allah ve Resulü adına konuşmanın ve dini mes’elelerde fetva vermenin mes’uliyetini en iyi şekilde idrak edenlerdendi.

Yahya bin Said (r.a.) in bildirdiği şu sözleri bunu açıkça göstermektedir;

-“İnsanın, Allah’ın hakkını bildikten sonra cahil olarak yaşaması, bilmediği şeyi söyleyerek fetva vermesinden hayırlıdır.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin üçüncüsü olan Kâsım bin Muhammed (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC03374   Fuad Yusufoğlu Mardin İli'nin Gündüz (Uzaktan) görünüşü

Mardin İli’nin ayni yerden gündüz (Uzaktan) görünüşü

Kasım bin Muhammed (Radiyallah-u anhu)- 3

Halbuki, Abdurrahman bin Ebû Zenâd (r.a.) O’nun hakkında;

-“Peygamberimiz (s.a.v.) in sünnetini Kâsım bin Muhammed (r.a.) den daha iyi bilen birisini görmedim. Hatta öyle idi ki, sünneti bilmeyeni âlim saymazdı.” Diyor.

Kendisine bir mes’ele sorulunca;

-“Anlamıyorum, bilmiyorum!” derdi.

O’na sormayı çoğalttıkları zaman da;

-“Vallahi, sorduğunuz her şeyi bilmiyoruz. Şayet bilseydik, sizden saklamazdık. Çünkü bildiklerimizi saklamamız bize helâl olmaz.” Derdi.

Dini mes’eleler hakkında çok hassas davranır, ancak açık olanları hakkında fetva verirdi. Her sabah Mescid-i Nebi’ye gelir, iki rek’at namaz kılar, sonra Resulullah (s.a.v.) ın minberi ile kabri arasında oturur, kendisine sorulan mes’elelere fetvâ verirdi.

Nitekim mezheb imâmlarından Mâlik bin Enes (r.a.) de onun hakkında;

-“Kâsım (r.a.), bu ümmetin, fakıhlarında idi.” Buyurmuştur.

Kâsım bin Muhammed (r.a.), çok mütevazi, alçak gönüllü idi.

Bir gün köylünün birisi O’na gelip;

-“Sen mi daha çok biliyorsun, Sâlim bin Abdullah mı?” diye sordu.

O’na cevap olarak;

-“Burası Sâlimin evidir.” Deyip başka bir şey konuşmadı.

Muhammed bin İshak (r.a.) bunun hakkında;

-“O benden daha iyi bilir deyip, yalan söylemeyi veyahut ben ondan daha iyi bilirim diyerek kendisini üstün göstermeyi istemedi.” Derdi.

Halbuki Kâsım bin Muhammed (r.a.), her ikisinden daha çok âlimdi.

Ebû Eyyûb-i Sahtiyanı (r.a.) de;

-“Ondan daha faziletli bir kimse görmedim.” Derdi.

İmâm-i Buhâri (r.a.) de;

-“Zamanın en faziletlisiydi.” Demiştir.

Hazret-i Âişe (r.anha) Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in yağmur yağdığını gördüğü zaman;

-“Allahım! Onu bereketli, mübarek eyle!” diye duâ ettiğini bildirdi.

Resulıullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Muhakkak ki, Allah-u Teâlâ sizn herbirinizi, yavrunuzu beslediğiniz gibi yiyecekle rızıklandırır. Hatta onu Uhud dağı kadar yapar.”

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir keresinde;

-“Sizden öncekilerden mahşerde gölgelenecek olanların kimler olduğunu biliyor musunuz?” deyince,

Eshab-i Kirâm (r.anhüm);

-“Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Onlar, kendilerine haklarından bir şey verildiği zaman kabul ederler. Kendilerinden bir şey istendiğinde hemen verirler ve insanlar hakkında kendileri için olan hüküm gibi hüküm verirler.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin üçüncüsü olan Kâsım bin Muhammed (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC04912   Fuad Yusufoğlu Mardin şehrinin gece (Uzaktan) görünüşü

Mardin İli’nin ayni yerden gece (Uzaktan) görünüşü

Kasım bin Muhammed (Radiyallah-u anhu)- 4

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Bir kimse, bir kadının güzelliğine bakmak isteyip de, ondan gözünü çevirirse, Allah-u Teâlâ onun kalbine ibadet zevkini sokar ve böylece ibadetin tadını bulur.”

Kâsım bin Muhammed (r.a.) şöyle bildiriyor;

-Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) in eshabından birisi’nin gözleri görmeyip, a’mâ oldu.”

Bu zat şöyle dedi;

-“Ben Peygamberimiz (s.a.v.) i görmek için gözlerimin görmesini istiyordum. Fakat şimdi Resulullah (s.a.v.) ahrette irtihal etti. Allah’a yemin ederim! Eğer Yemen’deki Tübâle beldesinin geyiklerinin bir geyiğindeki gözler bende olsa artık buna sevinmem.”

İmâm-i Buhâri (r.a.), Kasım bin Muhammed (r.a.) in;

Bülüğa erdiğimiz günden beri hep üç rek’at vitir namazı kılındığını gördük.” Dediği naklediyor.

Kâsım bin Muhammed (r.a.), şöyle bildiriyor;

-“Bir gün halam Hazret-i Âişe (r.anha) nin yanına vardım.”

O’na;

-“Ey Ana! Bana Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in kabrini aç!” dedim.
Bunun üzerine bana Hücre-i Seâdeti açtı. Üç kabir gördüm. Pek yüksek değillerdi. Pek yerle beraber de değillerdi. Üzerlerine kızılca bahta taşcağızları dökülmüştü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in şeferli kabri hepsinden ilerde idi.Hazret-i Sıdık (r.a.) ın başı, Fahri kâinat hazretleri’nin mübarek sırtı hızasında, Hazret-i Ömer (r.a.) in başı da Resulullah (s.a.v.) in ayağı hizasında idi.”

Yine Kâsım bin Muhammed (r.a.) anlatıyor;

-“Adetim üzere yine bir gün sabah namazını kıldıktan sonra halam Hazret-i Âişe (r.anha) yi ziyarete gittim.”

O kuşluk namazını kılıyor ve namazında;

-“Allah, lütuf edip bizi kavurucu azâbdan korudu.” Ayet-i kerimesini okuyor, ağlıyor ve durmadan tekrar ediyordu. Beklemekten usandım. O bitirmedi, ben de bırakarak çarşıya çıktım.”

Kendi kendime;

-“İşimi bitireyim, sonra ziyaretine giderim.” Dedim

İşimi bitirip döndüğümde yine aynı halde âyet-i kerimeyi tekrar ederek ağlamakta olduğunu gördüm.

Buyurdular ki;

-“Bizden önce yaşayan büyüklerimiz, başa gelen musibetleri güzellikle karşılamayı, kendilerine verilen ni’metleri de tezellül (alçak gönüllülük) ederek karşılamayı severlerdi.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Silsile-i Âliye’nin üçüncüsü olan Kâsım bin Muhammed (radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ca’fer-i Sadık (Radiyallah-u anh)

İslâm âlimlerinin göz bebeklerinden olup,“Seyyid” ve “Oniki İmâm’ın altıncısı,” Hazreti Ali (Radiyallah-u anh ve keremallah-u vecheh) ın torunun torunu olup, Eshab-i Kiramı görmekle şereflenen “Tabiin” devrinin yükseklerinden ve evliyanın büyüklerinden olup, “Silsele-i âliye’nin dördüncüsüdür.”

Künyesi,Ebû Abdullah’tır. Tahir, Fadil gibi bir çok lakabi vardır. En Meşhuru Sadık’ dır.

Baba Muhammed Bakır, onun babası İmâm-i Zeynelabidin, onun babası da Hazreti Hüseyin (r.a.) ve onun babası da Hazreti Ali (r.a.) dır.

Annesi Ümmü Ferve’dır. Annesinin babası Kasım, onun babası Muhammed ve onun babası da Hazreti Ebû bekr-i Sıddık’tır. Annesinin annesi, Abdurrahman bin Ebû Bekr (r.a.) ın kızı Esmâ (Radiayallah-u anha) dır.

83 (19 Nisan Çarşamba M. 702) Senesinde Rebiul-evvel ayının onyedisinde Pazartesi günü Medine-i Münevverede doğdu. Altmiş beş senelik ömrünün otuz dört senesinde İmâmlık yaptı. 148 (6 Eylül Cuma’ M. 765) Senesinde Recep ayının onbeşinde Pazartesi günü Mekke’de vefat etti. Kabri Cennet-ül-Baki’de olup, babası ve dedesi yanındadır.

Câ’fer-i sadık hazretleri (r.a.), temiz ve yüksek bir nesebe (soya) sahip olduğu gibi        ‘g ü l    y ü z l ü’   ve tatlı diliydi. Bedeni sanki Nur saçıyordu.

Yüzünün renginde beyaz ve kırmızı karışmış olup, tatlı bir çehresi vardı. Kuvvetli ve orta boylu idi. Kısa ve şişman değildi. Saçı kumrala yakındı. Hazreti Ali (r.a.) ye çok benzerdi. On evladı olup, yedisi erkek, üçü kız idi.

Oğulları; Mûsa Kâzım (r.a.), İshak (r.a.), Muhammed (r.a.), İsmail (r.a.), Abdullah (r.a.), Abbas (r.a.) ve Ali (r.a.) dır. Evladlarının hepsi zamanın süsü, âlimi ve üstünlerinden olup, evliyanın rehberiydiler. Musa Kazım (r.a.) oniki imâmın yedincisidir.

İmâm-i Ca’fer ilmi, oniki imâmdan ‘beşincisi’ olan babası Muhammed Bâkır (r.a.) den öğrendi. İlim ve fazilette zamanın       ‘b i r      t a n e s i oldu. Bütün din bilgilerinde olduğu gibi, zamanın bütün fen ilimlerinde de söz sahibiydi.

Yetiştirdiği talebeler, cebir ve kimya ilimlerinde temel sistematiğini kurmuşlardır. Fizik ve kimya ilimlerinin konusunu teşkil eden madde ve onlar üzerindeki bilgisi, o kadar çoktu ki, bu hususlarda zamanında yaşayan herkese akıl-ilim hocalığı yapardı.

Kimya’nın babası sayılan Cabır (r.a.) de Ca’fer-i Sadık (r.a.) ın talebesidir. İmâm-i Ca’fer (r.a.) in en meşhur talebesi, Hanefi mezhebinin kurucusu ve Ehl-i sünnetin reisi olan İmâm-i A’zam Ebu Hanife Numan bin Sabit’tir (r.a.).

Devam edecek…

<<<İmâm-i Ca’fer (r.a.) hakkında başka bir yazı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Sadık (radiyallah-u anh) ın yüzü suyu  hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu