‘On iki İmâm’ olarak etiketlenmiş yazılar

DSC_0684 Fuad Yusufoğlu Ravda-i Mutahhara (Medine)

Ravda-i Mutahhara (Medine)

Ali Rıza (Radiyallah-u anhu);

On iki İmâm’ın “sekizincisi”. Muhammed Cevâd Taki’nin babasıdır. Nesebi; Ali Rıza bin Mûsâ Kâzım bin Ca’fer-i Sadık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynel Ağabeydin bin Hüseyin bin Ali Ebi Tâlib (r.anhüm) dir.

153 (M. 770) senesi Rabi-ül-âhir ayının onbirinci Perşembe günü, Medine-i münevvere’de doğdu. 203 (M. 818) senesi Ramazan-i şerif’in yirmibirinci Perşembe günü elli yaşında iken Tûs (Meşned) de vefat etti.

Namazını halife Me’mûn kıldırdı. Me’mûn, İmâm-i Ali Rıza hazretleri (r.a.) ni çok sever ve sayardı. Kerimesini (kızını) nikah edip, İmâmi kendine damat yaptı. Yerine halife olmasını emir ve ilan edip, paralara ismini yazdırdı. Fakat, İmâm önce vefat etti.

Bâyezid-i Bistâmi ve Ma’ruf-i Kerhi hazretleri (r.anhüm) İmâmın sohbeti ile şereflenip kemâle geldiler.

Künyesi, babasının künyesi gibi Ebü’l Hasan’dır.

Mûsâ Kâzım hazretleri;

-“Ona kendi künyemi bağışladım.” Buyurmuşlardır. Lâkabı Rızâ’dır.

Babasına dediler ki;

-“Hâlife Me’mûn ondan razı olduğu için mi oğlun Ali’yi “Rıza” diye çağırıyorsun?”

Cevabında;

-“Hayır, Allah-u Teâlâ ve Resûlü (s.a.v.) razı oldukları içindir.” Buyurdu.

O’na uyanlar ve muhalifleri de ondan razıydı.

İmâm-i Mûsa Kâzım (r.a.) ın üstün talebelerinden bir şöyle anlattı;

-“Bir gün İmâm-i Mûsâ Kâzım (r.a.) “Mağrib (Fas) tüccarlarından gelen oldu mu?” diye sordu.”

Bizler;

-“Bilmiyoruz.” Dedik.

O da;

-“Gelmiştir.” Buyurdu.

Atlara binip gittik.

-”Orada cariye satan bir Mağrib’li vardı. Bize yedi tane cariye gösterdi. İmâm hazretleri hiçbirini kabul etmedi. Bir tane daha olduğunu, hasta olduğu için göstermediklerini öğrendik.”

Hazret-i İmâm bana;

-“Yarın gel. Ne kadar ücret isterse kabul edip o cariye’yi al.” Buyurdu.

Ertesi gün Mağribli’nin yanına vardım;

-“Dün isteyip da hasta olduğu için göstermediğimiz cariyeyi istiyorum.” Dedim.

Mağrib’li yüksek bir fiat söyleyip;

-“Daha aşağı olmaz.” Dedi.

Ben de;

-“O fiyata kabûl ettim.” Dedim.

Mağribli tüccar bana;

-“Bunu kimin için alıyorsun?” diye sorunca

Ben;

-“Dünkü beraber geldiğimiz zat için.” Dedim.

Tüccar;

-O kimlerdendir?. Dedi.

Ben;

-“Beni Hâşim’dendir.” Deyince

Mağribli tüccar, bu cariye hakkında şöyle anlattı;

-“Ben bu cariyeyi Mağrib’ın uzak beldesinden aldım.”

Bir kadın bana;

-“Bu cariyeyi kimin için aldın?” dedi.

Ben de;

-“Kendim için aldım.” Diye söyleyince,

O kadın;

-“Hayır! Bu senin olacak bir cariye değildir! Bu cariye, yeryüzünün en kıymetli zatınındır! Bunların bir çocuğu olur. O büyüyüp yetişince, yeryüzünün en âlimi olacaktır.” Dedi.

Daha sonra cariyeyi Mûsâ Kâzım (r.a.) a getirdim. Bu cariye’den İmâm-i Ali Rızâ (r.a.) dünyaya geldi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ali Rıza hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC06924  Fuad Yusufoğlu Cennet-ül-Baki' kabristanlığı

Cennet-ül Baki’ kabristanlığı (Medine-i Münevvere)

Muhammed Cevâd Tâki (Radiyallah-u anhu);

On iki İmâm’ın “dokuzuncu.” Künyesi, Ebû Ca’fer olup, İsmi Muhammed Cevâd bin Ali bin Mûsâ Kâzım bin Ca’fer-i Sadık bin Muhammaed Bâkır bin Zeynel Abidin bin Hüseyin bin Ali Ebi Tâlib (r.anhüm) dir.

Tâki lakabı ile meşhurdur.

195 (M. 810) tarihinde, Receb ayının onunda Medine-i Münevvere’de doğdu. 220 (M. 835) yılında Zilhicce ayının altısında Bağdad’da vefat etti. Kabri, dedesi Mûsâ Kâzım hazretleri (r.a.) nin kabrinin arkasındadır.

Muhammed Cevâd (r.a) Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in torunu olup, Hazret-i Ali ile Hazret-i Fâtima (r.anha) nın evladlarındandır. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in torunlarından olduğu için “Seyyid”dir.

Muhammed Cevâd Tâki (r.a.) daha küçük yaşta, büyük ve derin bir âlim olmuştur. İmâmlığı onaltı sene iki ay ondört gündür. Halife Me’mûn, kızı Ümmü Fadl’ı Muhammed Cevâd ile evlendirmiş, Medine’ye göndermiştir.

Her yıl Halife Me’mûn, Muhammed Cevâd (r.a.) a onbin dirhem gönderirdi. Ali Naki ve Musa isiminde iki oğlu, Fâtima ve Emmâme isminde iki de kızı vardı. Muhammed Cevâd (r.a.) ın menkıbeleri ve kerâmetleri çoktur.

Şöyle anlatılır;

-“Birgün halife Me’mûn ava çıkarken, çocukların oynadığı sokaktan geçti. Geçtiği esnada, bütün çocuklar sokaktan kaçtı. Yalnız İmâm-i Taki (r.a.) olduğu yerden ayrılmadı.”

Bunun üzerine Halife Me’mûn ona yaklaşarak;

-“Ey çocuk! Bütün çocuklar kaçtığı halde sen neden kaçmadın?” diye sorunca

İmâm-i Taki (r.a.);

-“Ey Emir-ül-mü’minin, yol dar değil ki kenara çekilip genişleteyim. Suçum yok ki, senden korkup kaçayım. Senin suçsuz kişileri incitmeyeceğine inanıyorum.” Diye cevap verdi.

Bu güzel yüzlü ve doğru sözlü çocuk halifenin hoşuna gitti.

Ona;

-“Sen kimin oğlusun?” diye sorunca,

İmâm-i Taki (r.a.);

-“İmâm Ali Rıza’nın oğluyum.” Diye cevap verdi.

Halife, İmâm-i Ali Rıza (r.a.) yı rahmetle andı.

-“Halife bir müddet gittikten sonra, av kuşu olan doğan’ı bir gölün yanında serbest bıraktı. Doğan bir süre sonra, pencesinde yarı canlı bir balıkla geri döndü. Halife bu duruma şaşırdı. Av dönüşü yine aynı yoldan döndüler.”

İmâm-i Taki (r.a.) nin bulunduğu yere gelen halife;

-“Ey Muhammed! Benim av kuşumun ne avladığını biliyor musun?” diye sorunca

İmâm-i Taki (r.a.);

-“Evet ey Halife, Allah-u Teâlâ suda küçük bir balık yarattı, halifenin av kuşu da bunu avladı ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın sülalesinin kerametleri meydana çıksın.” Diye cevap verdi.

Halife Me’mûn hayret içinde Muhammed Cevad (r.a.) ın yüzüne baktı ve;

-“Sen gerçekten İmâm-i Ali Rızâ (r.a.) nın oğlusun.” Dedi.

İmâm-i Taki (r.a.) ye ihsan ve ikramda bulunarak, onu yanına aldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Muhammed Cevâd Tâki hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC06926 Fuad Yusufoğlu Cennet-ül Baki' mezarlığı

Cennet-ül Baki’ Kabristanlığı (Medine-i Munevvere)

Ali Nâki (Radiyallah-u anhu);

On iki İmâm’ın “Onuncusu.” Muhammed Cevâd Tâki (r.a.) nin oğludur. Künyesi Ebü’l Hassen’i Askeridir. “Hadi” lakabi ile meşhurdur. 204 (M. 829) yılı Recep ayının onüçünde Medine’de doğdu. 254 (M. 868) de Bağdad’ın Samarra nahiyesinde vefat etti. Kabri oradadır.

Ali Naki (r.a.) Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in torunu olup, Hazret-i Ali (r.a.) ile Hazret-i Fatimâ (r.anha) nın evlatlarındandır. Hazret-i Hüseyin (r.a.) in torunlarından olduğu için “Seyyid’dir.

Asıl adı, Naki bin Muhammed Cevad Tâki bin Ali bin Mûsa Kâzım bin Ca’fer-i Sadık bin Muhmammed Bâkır bin Zeynel Âbidin bin Hüseyin bin Ali Ebi Talib’dır.

Devamlı ibadetle meşgul olup, dünyadan elini çekmişti. İmâmlığı otuz yıl, altı ay, yirmiyedi gündür. Hasen-i Askeri, Hüseyin ve Ca’fer adında üç oğlu ve bir de kızı vardı. İmâm-i Ali Naki (r.a.) nin bir çok menkıbeleri vardır.

-“İmâm-i Ali Naki hazretleri (r.a.) birgün Samarrâ civarında bir köye gitmişti.”

Bir köylü kendisni aradı.

-“Falan köye gitti.” Dediler

Köylü de o köye gitti ve Naki hazrteleri (r.a.) nın huzuruna vardı.

Naki Hazretleri (r.a.) köylüye sordu;

-“Bir isteğin mi var?”

Köylü;

-“Hazret-i Ali bin Ebi Talib (r.a.) in sevenlerindenim. Benim çok borcum vardır. Çok zaman geçmesine rağmen borçlarımı ödeyemedim. Bu borcun ağır yükünü kaldıracak sizden başka kimse bilmiyorum.” Deyip, köylü arama sebebini anlattı.

İmâm-i Naki hazretleri üzülmemesini söyleyip köylüyü o gece misafir etti.

Sabahlayin köylüye buyurdu ki;

-“Sana bir söz söyleyeceğim, o sözü aynen yerine getireceksin.”

Köylü;

-“Başüstüne efendim.” Dedi.

İmâm-i Naki hazretleri bir kağıda;

-“Bu köyünün borcu benim borcumdur.” Diye yazıp köylüye verdikten sonra,

Buyurdu ki;

-“Ben yakında Samarra’ya döneceğim, bir cemâat içinde otururken bu kağıdı getir. Borcunu benden yavaşça iste!” Bunun üzerine köylü oradan ayrıldı.

Bir müddet sonra İmâm-i Naki hazretleri (r.a.) Samarrâ’ya döndü.

Bir gün halife ve yakınları ile otururken köylü geldi. Kağıdı çıkarıp borcunu istedi.

İmâm-i Naki hazretleri (r.a.) çok yumuşak konuşup özürler beyân etti ve ileride birgün ödeyeceğini söyledi.

Bunu Halife Mütevekkil duydu. Otuzbin akçeyi hemen İmâm’a gönderdi. Va’d edilen gün köylü geldi. Otuz bin akçayı köylüye verdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ali Nâki hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

DSC05221  Fuad Yusufoğlu Baki' Kabristanlığı

Baki’ kabristanlığı (Medine-i Munavvara)

Hasan Bin Ali Askeri “İmâm-i Askeri” ( Radiyallah-u anhu);

On iki İmâm’ın “Onbirincisi”. İmâm-i Ali Naki (r.a.) nın oğludur. Künyesi Ebû Muhammed, lakabı Zeki, Halis, Sirac’dır. Babasının olduğu gibi, kendisi de “Askeri” ismi ile meşhur olmuştur. 232 (M. 846) yılı Rabi-ül-evvel’in dördüncü gününde Medine-i münevver’de dünyaya geldi. 261 (M. 875) senesinde Bağdad’da vefat etti. Samarra’da babasının yanında defn edildi.

İmâm-i Askeri hazretleri (r.a.), cesur, kerim, cömerd ve âlim bir zattır. Yalnız bir oğlu olup, o da on iki İmâmın “Onikincisi” ya’ni sonuncusu olan Muhammed Mehdi hazretleri (r.a.) dir. Bir çok kerametleri vardır.

Kendisini çok sevenlerden bir zat anlatır;

-“Zindan’a düşmüştüm. Zindan çok dar ve ayağımdaki zincirler de çok ağır idi. İmâm-i Askeri hazretlerine bir mektub yazarak sıkıntımı anlattım. Mektubta geçim sıkıntımın da olduğunu yazacaktım, fakat utandığım için yazamadım.”

İmâm-i Askeri hazretleri, mektuba verdikleri cevabta;

-“Bu mektubu aldığım gün, öğle namazını evinde kılacaksın.” Diye yazmış.

Hakikattan o gün öğle üzeri, beni zindandan çıkarıp serbest bıraktılar.

-“Sevinç içinde evime geldim, namazımı kıldım. Kapım çalındı, kapıyı açtığımda İmâm-i Askeri hazretleri (r.a.) nin hizmetçisi ile karşılaştım. Bana yüz altın ile bir mektub bıraktı.”

Mektubu açtığımda şunların yazılı olduğunu gördüm;

-“Ne zaman bir ihtiyacın olursa iste! İstediğin şeye, Allah-u Teâlâ’nın izniyle kavuşursun.”

İmâm-i sevenlerden biri, başından geçen bir hadise’yi şöyle anlatır.

-“İmâm-i Askeri hazretleri (r.a.) ne bir mektub yazarak bazı şeyler sordum. Bahar hummasından da soracaktım. Fakat unutmuştum. Daha sonra suâllerimin cevabı geldi.”

Suâllerimin cevabından sonra şöyle yazmışlar.

-“Bu suallere beraber bahar hummasını da soracaktın, fakat unuttun.”

-“O’nun cevabını da verelim.”

-“Ey ateş! İbrahim’in üzerine soğuk ve emin ol.” Âyet-i kerimesini yazıp, hummalı hastanın boynuna asılırsa şifa bulur.” Buyurdu.

-“Dedikleri gibi yaptım. Hastam şifa buldu..”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Hasan Bin Ali Askeri “İmâm-i Askeri” hazretleri (Radiyallah-u anhu) nın yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu