‘Akaid’ olarak etiketlenmiş yazılar

Tevekkül

11 Temmuz 2008

dsc00284-fuadyusufoglu-navale-res.JPG

Navale reş -DİVANA-(nusaybin)

İbrahim bin Edhem (r.a.) ile Şakik el Belhi (r.a.) Mekke’de karşılaşırlar.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) Şakik El Belhi (r.a.) ye:

Rızık temini için Niçin çalışmadığını ve bu hale düşmesine neyin sebep olduğunu sorunca.

Şakik El Belhi (r.a.):

-“Bir zamanlar sahrada yolculuk yapıyordum. Sahrada iki kanadı kırılmış bir kuş gördüm. Kendi kendime ‘Bak bakalım. Bu kuş nereden besleniyor’ dedim. Ve oturdum kuşun yakınında. Bir de baktım ki, gagasında bir çekirge bulunan kuş geldi. Ağzındaki çekirgeyi kanatları kırık olan kuşun ağzına bıraktı. Bunun üzerine ben de kendi kendime şöyle dedim”:

-“Şübhesiz ki bu kuşa, bu kuşu beslenen Allah (c.c.) nerede olursam olayım bana rızık vermeye Kadirdir. Beni besler.”

-“Ve çalışmayı terk edip, ibadet ile meşgül oldum.”

Bunun üzerine İbrahin Bin Edhem (r.a.) ona şöyle der:

-“Sen niçin sakat olan kuşu besleyen sağlam kuş olmiyorsun. Ta ki ondan üstün olasın. Sen Resülullah (a.s.v.) ın:

-“Veren el, alan elden hayırlıdır.” Buyurduğunu işitmedin mi? Ve işlerinin hepsinde derecelerin en üstünü istemek Mü’minin şiarındandır. Mü’min işte böyle, Allah (c.c.) ın iyi kullarının derecelerine yükselir.”

Şakik El Belhi (r.a.) İbrahim Bin Edhem (r.a.) ın hizmetinde bulunan Huzeyfe (r.a.) e İbrahim Bin Edhem (r.a.) den gördüğü en acayıp şeyi anlatmasını isterler:

Huzeyfe şöyle anlatır:

-“Bir zaman Mekke yolunda günlerce kalmış, yiyecek bir şey bulamamıştık. Sonra Küfe’ye girerek harap bir mescide konmuştuk.”

İbrahim Bin Edhem (r.a.) bana:

-“Ey Huzeyfe, seni aç görüyorum.”

Ben de:

-“O büyüğümün gördüğüdür.”dedim.

Bunun üzerine bana:

-“Bir kalem ile bir kağıt getir.”dedi.

Ben de getirdim.

Besmeleden sonra “Her halde maksud sensin, her manada işaret olunan sensin.” Yazdı.

Ve sonra şunları ilave etti.

Ben Hamd eden, ben şükreden, ben zikredenim.
Ben acım ben kayıp’ım, ben utangacım.
O altı tanedir, ben yarısını tazmin ederim.
Yarısını da sen tazmin et Allah’ım.
Senden başkasını medh etmem ateşten bir alevdir,
İKİ KULUNU ATEŞTEN KURTARMAK ANCAK SENDEDİR.”

Bunları yazdıktan sonra kağıdı bana verdi ve şöyle dedi:

-“Git Kalbini Allah (c.c.) tan başkasına bağlama ve kağıdı ilk karşılaştığın adama ver.”

Çıkıp gittim. İlk karşılaştığım adam, bir katır üzerine binmiş giden birisi idi. Ona kağıdı verdim. Adam kağıdı alıp okuyunca ağlamaya başladı

Ve;

-“Bunu yazan nerededir.?” dedi.

Ben de:

-“Filan mesciddedir.” Dedim.

Bunun üzerine bana içinde altıyüz dinar bulunan bir kese uzatıp verdi.
Biraz sonra başka bir adamla karşılaştım. Ona bu katır üzerinde gidenin kim olduğunu sordum.

Bana:

-“O bir hiristiyandır.” Dedi.

Sonra İbrahim Bin edhem (r.a.) e gelip hadiseyi anlattım:

Bana:

-“O paraya ilişme bir saat sonra onun sahibi gelecek.” Dedi.

Bir saattan sonra o adam gelip İbrahim Bin Edhem (r.a.) elini öperek Müslüman oldu.

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İbrahim Bin edhem (r.a.) ın Yüzü suyu hurmetine Afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00370-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Kelime-i Tevhid

“Kelime-i tevhid” ifadesi kelime ve tevhid sözcüklerinden oluşan bir isim tamlamasıdır.

Kelime + Tevhid = Kelime-i Tevhid

“Kelime”, söz anlamına gelir. “Tevhid” ise Allah’ın bir ve tek olması demektir.

Kelime-i tevhid Türkçede “Tevhid cümlesi” olarak ifade edilebilir. Kelime-i tevhid söyleyen kişi şunlara inandığını açıklamış olur;

Allah dışında inanıp boyun eğilecek hiçbir varlık yoktur. O, ibadet edilmeye layık tek ve biricik ilâhtır. Hazreti Muhammed (a.s.v.) O’nun eliçisidir.

İnsanlar bu sözü inanarak söylerlerse “Mü’min “olurlar.

Diyanet vakfı yayınları.

Kelime-i Şehadet;

“Kelime-i Şehadet” ifadesi de kelime-i tebhid gibi iki sözcükten oluşan bir isim tamlamasıdır.

Kelime + Şehadet= Kelime-i şehadet

“Şehadet “ sözcüğü, bir şey’in gerçekliğini doğrulama, tasdik etme anlamına gelir.

Kelime-i Şehadet ile Kelime-i Tevhid yakın anlamlara ve farklı söyleyiş biçimlerine sahip iki ifadedir.

Kelime-i şehadet;

-“Ben kabul ederim ki, Allah’tan başka İlah yoktur. Ve yine kabul ederim ki, Muhammed (a.s.v.), O’nun kulu ve elçisidir.” Anlamına gelir.

Diyanet vakfı yayınları.

 

 

Naklolunur ki:

Kıyamet günü mizan kurulur. Ameller tartılır. Bir kimsenin günahı ağır gelip Cehenneme emredilir. Melekler o kimseyi Cehenneme götürürler. Cehennem kapısını büyük bir taşın kapamış olduğunu görürler.

Taş dile gelir der ki;

-“Habib-i Ekrem (Sallallahu aleyhive sellem) ın mübarek başı için yemin ve kasem ederim ki, bir gün bu kimse beni göstererek (Şu taş şahidim olsun ki ; Allah-u Teâlâ birdir. Muhammed mustafa (aleyhisselatu ve sellam) Allah-ü Teâlâ (c.c.) nın hak peygamberidir.) dedi.

Bunun üzerine hitab-i İlahi geldi:

-“Bu kimseyi bu taşın şehadetine bağışladım.”

Hak Teala (c.c.) bir taşın şehadetiyle, cehenneme müstehak olan bir kulunu azad ederse, biz fakirleri de Habibi (a.s.v.) nın şefaatiyle cehenemden elbette azad eder.

Naklolunur ki:

Hazreti Emiril Mü’minin Ömer ibn-ül Hattab (Radiyallahu anhu) ı vefatından sonra ru’yada gördüler.

Ve:

-“Hak Teâlâ hazretleri (c.c.) sana ne muamele etti?”diye sordular.

Hazreti ömer (r.a.):

-“Beni bir serçeye bağışladı. Bir çocuk, onu bağlamış idi. Elinden kurtardım, salıverdim. Hak Teâlâ hazretleri (c.c.) beni afv etti.”

İmam-i Ali (radiyallahu anhu) vefatından sonra görüp halınden sual ettiklerinde:

-“Hak Teâlâ (c.c.) beni bir karınca için afv etti. Karınca suya düşmüş idi. Onu sudan alıp kuru yere koymuş idim” buyurdu.

İmam-i Azem Ebu Hanife (r.a.) halınden sordular.

Buyurdular ki:

-“Kaleme bir sinek konmuş idi. Kendisi uçuncaya kadar kovmadım. Onun için Allah (c.c.) beni afv etti.”

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Hepiniz şahid olun ki;
Ben fuad yusufoğlu günahkar bir kul olarak; Şahadet ederim ki; Allah (c.c.) bir’dir. Muhammed (Aleyhis selatu ve sellam) onun Resulü ve habib’idir.

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Son nefesimizde Kelime-i tevhid üzere Ahirete intikal etmeği nasıb-u muyesser eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

çağ-Çağ deresi (bor) Nusaybin

Akâid ilmi;

Akâid “akide” kelimesinin çoğuludur. Akid ise sözlükte düğüm bağlamak, düğümlemek ve kesinlikle inanılan şey anlamına gelir.

Buna göre;

“İslam akâidi” İslam dinin’de kesinlikle inanılan hususlar manasına gelir ki bunlara; “İman esasları” da denir.

Buna göre iman esaslarını ihtiva eden ilme de “akaid ilmi” denir.

Nitekim Seyyid Şerif Cürcanı (r.a.) de “Akaid”i tanımlarken “İslam dininin ameli değil, itikadi hükümlerini ihtiva eden ve bunlardan bahseden bir ilim” olarak ifade etmiştir. (Ta’rifat).

Hangi devirde ve hangi metodla olursa olsun iman esaslarından bahseden ilim “akaid ilmi”dir. Bu tür kitablara da “akaid kitabları” denir. Fakat hususi ma’nada “akaid” iman esaslarından kısa olarak bahseden bir ilim olmuştur.

Akaid ilmi, Allah’ın varlığından, sıfatlarından, fiillerinden bahseden bir ilimdir. Her ne kadar nübüvvet ve ahret ile ilgili konular da anlatılmakta ise de bunlar, İlah’i fiilere râcidir. Zira bütün itikadi meselelerin konusu Yüce Allah’tır.

Akaid ilminin gayesi, taklidden kurtulmak, tahkiki iman derecesine ulaşmaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları (Dini kavramlar sözlüğü)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri tam bir imanla ve halis bir akide ile Ahrete gitmeyi nasıb eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu


Bütün hamdü Sena Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) a mahsustur. Salat-u Selam da Muhammed aleyhis selam’a, bütün aline olsun.

Belki dersin ki;

İkinci kısımda beyan ettiğin ayetler, çeşitli ilimler ve amellere müştemildir. Onların maksatlarını ayırt etmek, başlıbaşına onlardan her birinde düşünmek mümkün olması onların cümlelerini tafsilatlı olarak şerh etmek mümkün değil mi? ki, İnsanlar ilim ve ameldeki saadet bablarını tafsilatlı olarak bilsin ve düşünmek, çalışmakla onların anahtarlarını elde etmek müyesser olsun.

Derim ki;

Evet o mümkündür. Zira ayetlerin maksadının tümü:

1-İlimler,

2- Amellere taksim olunur.

Ameller de zahir ve batın olarak iki kısımdır.

Batını ameller de ikiye ayrılır.

a) Tezkiye
b) Tahliye.

O ayetlerin maksadı dört kısımdır.

1- İlimler

2-Zahiri ameller

3-Onlardan uzaklaşıp temizlenmek vacib olan ahlak-ı mezmume

4-Benimsenmesi vacib olan güzel ahlak.

Her kısımda ON asıl vardır. Bu kısmın da ismi (Dinde kırk esas kitabı) dır. Dileğen onu başlıbaşına yazar, zira o, Kur’an ilimlerinin hülâsasına müştemildir.

Birinci kısım, ilimler ve esasları hakkındadır ki, onlar da: ONDUR.

1-Allah(c.c.) ın zatı
2-Allah’ın noksan sıfatlardan tenzih,
3-Allah’ın Kudret sıfatı,
4-Allah’ın ilim sıfatı,
5-İrade sıfatı,
6-Allah’ın işitme ve görme sıfatları,
7- Allah’ın kelam sıfatı,
8-Fiiller,
9-Ahiret günü,
10-Nübüvvet. Yani Peygamberlik.

Devam edecek…

DİNDE Kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kelime-i Tevhid üzere Ahrette göç etmeyi nasib eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Bor) Nusaybin

Birinci ESAS : ALLAH (C.C.) IN ZAT’I

Hamd edenlerin Hamdi, gönderilen peygamberinin lisanı üzerine indirilen kitab (Kur’an) ile kullarına kendini tanıtan Allah (c.c.) a mahsustur ki,

O:

-“Zatında BİR’dir. Ortağı yoktur. TEK’dir. Onun benzeri yoktur.

Samed’dir. (Herkesten zengindir, kimseye muhtaç değildir, bütün yaratıklar O’na muhtaçtır) O’nun hakkında bunun zıddı tasavvur olunmaz. Yalnızdır, Dengi ve Naziri yoktur.

Kadim’dir, varlığının başlangıcı yoktur.

Ezeli’dir bidayeti yoktur. Varlığı devamlıdır, sonu yoktur.

Ebedidir, nihayeti yoktur.

Kayyumdur (Her şey onunla kaim ve her şeyin varlığı ondandır.) Kendisine ınkıta arız olmaz.

Daimdir. O’nun için Helak yoktur. Daima Celal sıfatları ile muttasıftır. Zamanların bitimi ve ecellerin munkarız olması ile, O’nun hakkında yokluk ve ayrılık ile hükmedilemez bilakis O, evvel, ahır, zahir, batın ve her şeyi hakkiyle bilendir.

Devam edecek….

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sağlam bi ittikad üzere kılsın. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ nehri (nusaybin) -BOR-

İkinci ESAS: TAKDİS HAKKINDADIR.

Allah musavver bir cisim değildir. Mahdud ve mukadder cevher de değildir. O, ne miktarda ve ne de parçalanmayı kabul etmekte cisimlere benzemez. O, cevher olmadı ve kendisine cevherler de hulûl etmez.

Allah (c.c.) araz olmadığı gibi arazlara da mahal olmaz. Hiçbir varlığa benzemez, hiçbir varlık da ona benzemez. O’nun gibi bir şey olmadı, o da bir şeyin benzeri değildir. O’nu mikdar, hudud almaz, canibler ihtiva etmez ve cihetler ihata edemez. Gökler O’nu kucaklayamaz. O, irade ettiği anlamda ve buyurduğu vechile arşa istiva etmiştir.

Öyle ki, Allah (c.c.) bu istivada temastan ve istikrardan, mekan tutmak ve ayrılıp intikal etmekten münezzehtir. Arş O’nu taşımaz, bilakis Arş ve hamelei arş onun kudretinin lutfu ile taşınırlar. O’nun kudretinin penceresindedirler. O, Arşın fevkinde ve toprağın nihayetine kadar her şeyin fevkindedir. O, fevkinde oluşla Arşa ve göğe yakın olmaz. Bilakis O, dereceleri toprağa yükseltip yaklaştırdığı gibi Arşa dereceleri yükseltip yaklaştırır.

Bununla beraber O, her varlığa yakındır. O, Kullarına şah damarından da yakındır. O, her şey’e şahittir. Zira zatı cisimlerin zatına benzemediği gibi yakınlığı da cisimlerin yakınlığına benzemez. O, hiçbir şeye ve hiçbir şeyde kendisine hulûl etmez.

Zaman onu içine almasından münezzehtir, mekanın da onu ihtiva etmesinden beridir. O, zaman ve mekân yaratılmadan evvel vardı. O, zaman ve mekân yaratılmadan önce ne idiyse şimdi de O’dur.
Yarattıkları O’nu sıfatları ile tanır. Zatında kendisinden başka varlık bulunmadığı gibi kendisinden başkasında Zâti bulunmaz.

Tağyir ve intikalden münezzehtir. Sonradan var olanlarla mahal olmaz, kendisine arızı şeyler gelmez. Bil’akis Celal sıfatlariyle daim ve ve zevalden münezzehtir.

Sıfatları tam olup daha fazla KEMAL İSTEMEKTEN MÜSTAĞNİDİR. Zatında varlığı akıllarla bilinmiştir. Kendisinden, iyi kişilere bir lütuf ve ni’met olarak, ve Zati İlahiyesine bakmakla ni’metleri tamamlanmaş olmak üzere, Zati ahirette, gözlerle görülecektir.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Sağlam bir itikatla Ahrete göç etmeyi Müyyeser eylesin. Amin…

Fuad Yusufuğlu

Çağ-çağ deresi (Bor) Nusaybin

Üçüncü ESAS: KUDRET

Cenab-i Hak (c.c.) Ezeli ve ebedi hayat ile DİRİ’diri

Kadir’dir kudretine karşı çıkacak hiçbir kuvvet tasavvur edilemez.

Cebbar’dır. Kahir’dir, O’na ne kusur ve ne de acz gelmez. O’nu uyuklama ve uyku tutamaz. O’na ölüm ve fanilik arız olmaz. Allah Mülk, Meleküt, İzzet ve Ceberut sahibidir.

Kudret, Saltanat, Kahretme, Yaratma ve Emretme O’na aittir.

Gökler O’nun yed-i kudretinde dürülmüş ve yayılmıştır. Yaratıklar O’nun kudretinin pençesindedir. O, yaratmakta ve yoktan var etmekte tektir. Mahlukatı ve amellerini yaratıp, onların rızıklarını ve ecellerini takdir etmiştir.

Mukadder olan hiçbir şey O’nun kudreti dışına çıkamaz. Hadiselerden hiç biri de onun kudreti harıcında cereyan edemez. Allah’ın mukadderatı sayılamaz ve malûmatının nihayeti yoktur.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tam bir imanla zinetlendirsin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas civari görüntüsü (Nusaybin)

Dördüncü ESAS: İLİM

Cenab-i Allah (c.c.) Ma’lumatın tümünü bilicidir. Allah’ın ilmi yerlerin dibinden göklerin zirvesine kadar cereyan eden her şey’i kuşatmıştır. Yerde ve gökte zerre kadarı (dahi) O’nun ilminden haric ve uzak kalamaz.

Hatta Allah, kara karıncanın karanlık gecede katı taşın üzerindeki hareketini bilir, zerrenin hava içindeki uçuşunu idrak eder. O, açık – kapalı her şey’i bilendir.

Allah Kadim ve ezeli ilmi ile gönüllerde gizlenenlere ve hatıralardan geçenlere muttali olur. O, daima bu sıfatla mevsuftur.

O’nun bilmesi, zatında yeni hasıl olan ve değişen bir ilimle değildir. O’nun bütün olup, olacağı bilmesi ezeli ve ebedi ilmiyledir.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere her zaman zikirle çarpan salim bir kalb ihsan eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Nusaybin’de Güneşin doğuşu

Beşinci ESAS: İRADE

NOT:

iRADE VE KADER ÇOK TEHLİKELİ VE ZOR BİR KONU OLDUĞU İÇİN KISIM KISIM OLARAK AÇIKLAMAYA KARAR VERDİM

Fuad yusufoğlu

Kainat, Allah’ın iradesi ile var olmuştur. Hadisatın müddebiri O’dur. Mülk ve melekütte (Madde ve Mana alemimde) az, çok, küçük, büyük, hayır, veya şer, menfaat, veya zarar, İman veya küfür, İrfan veya inkar, kartuluş veya hüsran, fazlalık veya noksan, taat veya isyan, ancak O’nun hükmü ve dilemesi, takdir ve kazasiyle cereyan eder.

Allah’ın dilediği olur, dilemediği olmaz. Bakanın yüz çevirmesi, ansızın hatıra gelen Allah’ın iradesi dışına çıkamaz. Yaratan ve iade eden (öldükten sonra tekrar dirilten) O’dur.

O istediğini yapar. Hükmünü red edecek, O’nun yaptığını durduracak bir kuvvet yoktur.

Kulun O’na isyandan uzak kalması ancak O’nun rahmeti ve tevfiki iledir. Kulun Allah’a itaat etmesindeki kuvveti ancak Allah’ın yardımı ve iradesiyledir.

İnsanlar, cinler, melekler ve şeytanlar toplanıp âlemdeki bir zerreyi haraket ettirmek veya durdurmak isteseler bunu yapamazlar. O’nun iradesi, sıfatları cümlesinden olup zati ile kaimdir.

Allah (c.c.) sıfatları ile daima böylece mevsuftur. O eşyanın, takdir buyurduğu vakitlerinde vucuda gelmesini ezelde irade buyurmuştur.

Eşya, Allah’ın ezelde irade buyurduğu gibi vucuda gelmiş bu geliş ne bir an önce ve ne de bir an sonra vaki olmuştur. Bilakis, hiçbir değişiklik olmadan Allah’ın ilmi ve iradesine uygun olarak vaki olmuştur.

Allah (c.c.) aman bekleyişine ve düşünceler silsilesine muhtaç olmadan hadisatı idare eder. Bunun içindir ki, bir şey, başka bir şey’i işlemekten O’nu meşgül etmez.

Şübhesiz, bu makam, yani: İrade ve kader bahsi ayakların kaydığı bir konudur. O’nda bir çokların ayakları kayarak, sapıtmışlardır. Zira bu..

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bozuk ittikad sahibi olan insanların kaydığı bu Denizden sağ saliman Sağlam bir itikatla geçmeyi halas eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-ÇAĞ DERESİ (NUSAYBİN) -Bor-

Beşinci ESAS: İRADE- 2

Şübhesiz, bu makam, yani: İrade ve kader bahsi ayakların kaydığı bir konudur. O’nda bir çokların ayakları kayarak, sapıtmışlardır. Zira bu konunun tahkikinin tamamı, tevhid denizinin arkasındeki büyük bir denizinin dalgasına uzanır.

Onlar, münakaşa ve çekişme ile o dalgayı taleb ettiler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ise, buyurdu ki;

-“Bir kavim hidayete erdikten sonra, ancak (Kader ve İrade hakkında) münaklaşaya tutuşurlarsa sapıtırlar.”

Onlar (Kader ve İrade konusunda münakaşa edenler) Te’vil ehlinden olmadıkları halde Kur’an ayetlerini te’vil ederek deliller getirdiler.

Eğer herkes te’vil makamına nail olsaydı, Resulullah(Sallallahu aleyhi ve selem) İbni Abbas (r.a.) a dua ederek:

-‘Ey Allahım, onu dinde Fakih yap ve o’na te’vili öğret.’ Buyurmazdı.

Hazreti Yakub (a.s.), Hazreti Yusuf (a.s.) için:

-“Rabbin seni öğlece (ruyada gördüğün gibi) beğenip seçecek, sana hadiselerin te’vilini öğretir.” Yusuf suresi ayet 6 Buyurmazdı

Bu ayetin tefsirinde Kellaf (r.a.) der ki;

-“Hadiselerin te’vilinden Allah(c.c.) ın kitablarının manaları ve Peygamber(a.s.v.) ın sünnetleri ve insanların ayetlerdeki anlıyamadıkları incelik ve derinliği murad edilmesi caizdir. O (Yusuf) insanlara ayetleri ve peygamberlerin sünnetlerini tefsir ve şerh eder. İhtiva ettikleri hükümleri öğrenmekte insanlara rehber olur. Ancak bu konuda bir çoklarının ayakları kaydı ve sapıttılar.”

-“Çünkü onlar, sırf fitne aramak ve te’viline yeltenmek için O’nun müteşabih olanlarına tabi olanlara uyarlar. Halbuki, onun te’vilini ancak Allah (c.c.) bilir ve bir de ilimde RUSUH bulunanlar bilir. Başkaları bilemez. Kader ve irade konusunda münakaşada bulunanlar ilimde rusuh bulmuş yani yüksek derecelere ulaşmış değillerdir. Bilakiz onlar aciz ve ilimde noksandırlar.”

-“İlimde noksan oldukları için bu işin künhünü düşünmeye takatları yetmedi. Ve diğer ilimde noksan ve kusurlu olanlarla ağızları gemlendi ve takatlarının yetmediği konulara dalmaktan men’edilerek onlara : “

Denildi ki;

-“Susun, siza bunun için yaratılmadınız -‘Allah (c.c.) işlediği şeyden sorulmaz, inanlar ise sorulurlar.’

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri bilgi sahibi olmadan boş konuşmayan diline sahib olan Salih kullarının yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi Gündük köyü

Beşinci ESAS: İRADE-3

Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki;

-“Biz kader hakkında münakaşa ederken Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) üzerimize çıkageldi. Resülullah (Sallallahu alyehi ve selem) kızdı, hatta mübarek yüzü kızardı;

Buyurdu ki;

-“Siz bununla mı emrolundunuz? Yahud ben size bununla mı gönderildim? Sizden önce geçenler ancak bu mevzuda münakakaşa ettikleri zaman helak oldular. Size bu hususta yeminle söylerim ki, Kader ve irade hakkında münakaşa ve müneza’a etmeyiniz.”

Ebu Cafer (r.a.) den rivayet edilmiştir. Demiştir ki;

Ben Yunus bin Ubeyda (r.a.) ya şöyle dedim.

-“Ben bir kavme uğradım ki onlar kader hakkında münakaşa ve münaza’a ediyorlardı.”

Bunun üzerine Yunus bin Ubeyd (r.a.) dedi ki;

-“Onlar eğer günahlarının kaygısına düşmüş olsalardı Kader hakkınde münakaşa ve münaza’ada bulunmazlardı. Bir kısım insanların kalbi Allah (c.c.) ın nurunda iktibas edilen bir nur ile doludur. Kandillerin yağları çok parlaktır, hatta ona ateş dokunmadan ziye verir.Işık üzerine ışık olarak parlar. Rablarinin nuru ile önlerine Mâna aleminin bütün semtleri aydınlanır. Hadisatı oldukları gibi idrak ederler.”

Onlara denir ki;

-“Suküt edin, Allah’ın adabiyle edeblenin. kaderden bahs edildiği vakit diliniz tutun, konuşmayın.”

Bunun içindir ki Hazreti Ömer (r.a.) Kaderden sorulduğu vakit, cevab vermedi,

ve sorana dedi ki;

-“Kader çok derin bir denizdir. Sakın ona dalma.”

Soruyu soran tekrarlayınca,

Hazreti ömer Radiyallah-u anh şöyle cevab verdi.

-“O, karanlık bir yoldur. O yola sulük etme.”

Vatka ki, adam soruyu üçüncü defa tekrarladı

Hazreti Ömer radiyallah-u anh O’na dedi ki;

-“Kader Allah(c.c.) bir sırrıdır. Onu araştırma.

Gayıp aleminin sırlarını öğrenmek isteğen kimse, muhabbet, ihlas, sıdk, düşmanlarından kaçınmak ve emirlerine boyun eğmekle, onları razı edecek şeylerde gayret ederek kapılarında dursun, izlerinden gitsin.

Devam edecek…

Dinde kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Kadarle ilgi konulara dalmadan, münakaşa ve münaz’a etmeden kader hakkında sağlam bir itikada sahib olan kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu