‘Ameli mezhebler’ olarak etiketlenmiş yazılar

DSC00282  Fuad Yusufoğlu Baki' kabristanından Ravda-i mutahhara'nın görünüşü

Baki’ kabristanından Ravda-i mutahhara’nın görünüşü (Medine)

İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u Anhu)- 9

Bunlardan bazıları şu zatlardır;

Muhammed bin İbrahim bin Dinar (r.a.), Ebû Haşim (r.a.) ve Abdulaziz bin ebi Hazım (r.a.). Bunların her birisi, dinde ehl-i ictihad sahibiydiler. Osman bin Hakem (r.a.), Abdurrahman bin Halid (r.a.), Muin Bin İsa (r.a.), Yahya bin Yahya (r.a.), Abdullah bin Mesleme-i Ka’buni (r.a.), Abdullah bin vehb (r.a.)… gibi daha nice talabeleri vardır.

Bütün bunlar, hadis ilminde Müntaz (seçilmiş) âlim olan İmâm-i Buhari (r.a.), Müslüm (r.a.), Eb-u Davud (r.a.), Tirmizi (r.a.), Ahmed Bin Hanbel (r.a.), Yahya bin main (r.a.) ve diğer hadis âlimlerinin Ustadlarıdır.

Celaleddin-i Siyuti (r.a.), İmâm-i Mâlik (r.a.) den Hadis rivayet eden 993 zatın isimlerini elif ba sırayla (kitabu Tezyin-il memalik bi menakibi Seyyidinel İmâm-i mâlik) adlı kitabında yazmıştır.

Mezhebi (İctihadı);

İmâm-i Mâlik (r.a.), herhangi bir dini mes’elenin hükmünü ta’yin için, Kur’an-i Kerim’e, Hadis-i şeriflere, Ümmetin icmaina ve lüzüm olduğunda kıyas’a müracaat ederdi.

Ayrıca Medine ehlinin ittifaklarını da, icmâ’dan başka, müstekil bir delil kabul ederdi.

İmâm-i Mâlik (r.a.) in bu üsüllara göre ictihad ederek çıkardığı, hükümlere, rivayet yolu veya Hicaz âlimlerinin yolu denir ki, bu yolun imâmı, İmâm-i Mâlik (r.a.) dir.

O ictihadleriyle Müslümanların işlerinde ve amellerinde uyacakları bir yol gösterdi. Bu yola Mâliki mezhebi denilmiştir. Ehli sünnet itikadından olan Müslümanlardan, amellerini, ya’ni ibadet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara MÂLİKİ denir.

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.), bütün MÜSLÜMANLARDAN TEK BİR İMAN İSTEMEKTEDİR. İslamiyette, İmân’da, i’tikadda tefrikaya, ayrılığa izin verilmemiştir.

Resulullah efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) in inandığı ve bildirdiği ve eshab-i kiram (Rıdvanallahı Teâlâ aleyhim ecmain) in naklettiği gibi imân eden Müslümanlara “EHL-İ SÜNMNET VE’L-CEMAAT” Veya kısaca ‘SÜNNİ” denir.

Sünni Müslümanlara, mezheb imâmi olan büyük İslâm âlimleri tarafından, Kur’an-i kerim ve hadis-i şeriflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan bazı ibadetlerin ve günlük muamelelerin tarifinde ve yapılışında gösterilen ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşturan yollara AMELİ MEZHEBLER (Veya fıkhı mezhebler) denilmiştir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u Anhu) nın mezarları

İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u anhu) – 10

Mezheb imâmi olan büyük İslam âlimlerinin aralarında dinin sahibi izin vermiş ve bu hal her zaman ve her yerde Müslümanların İslamiyete DOSDOĞRU Uymalarını te’min ederek Müslümanlar için RAHMET OLMUŞTUR.

Nitekim Hadis-i Şerif’te;

-“Âlimlerin mezheblere ayrılması rahmettir.” Buyuruldu.

İmâm-i mâlik (r.a.), talebelerinin ve kendisine suâl soranların, dini mes’elelerdeki müşküllerini halederken, ortaya koyduğu ve takip ettiği usûller, Mâliki mezhebinin temel kaideleri olmuştur.

Mezhebin hükümlerini ortaya koyarken takip ettiği usûl; diğer bütün müctehidlerin usûlune benzemekle beraber, ba’zı farklılıkları da vardı.

Bütün müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını Kur’an-i Kerim’de açık olarak bulamazlarsa, hadis-i şeriflere bakarlar, bunlarda da bulamazlarsa, bu iş için (icmâ) var ise, öyle yapılmasını bildirirler.

İcmâ,

Eshabi-i Kiram (r.a.) ın ve onlardan sonra gelen Tabiin denilen âlimlerin bir mes’eledeki sözbirliğine denir.

Bu işin nasıl yapılması lazım olduğu icmâ ile bilinmezse, müctehidler kendileri kıyasta bulunarak ictihad ederler.

Kıyas;

Kur’an-i Kerim’de ve hadis-i şeriflerde, hakkında açık bir hüküm bulunmayan bir işi, açık hüküm bulunan diğer bir işe benzeterek hükme bağlamaktır.

İMÂM-İ MÂLİK (r.a.), BU DÖRT DELİLDEN BAŞKA, MEDİNE-İ MÜNEVERRE’NİN O ZAMANKİ HALKININ SÖZBİRLİĞİNİ DE SENET KABUL EDERDİ.

-“Bu âdetleri, babalarından, dedelerinden ve nihayet Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem) tan görenek olarak gelmiştir.” Derdi.

Bu senedin, kıyastan daha üstün olduğunu söylerdi. Fakat diğer üç mezhebin imâmları Medine halkının adetini, dini hükümlere senet, vesika olarak almazdı.

İmâm-i Mâlik (r.a.) in ictihad usûlüne (Rivayet yolu) denir. Onun mezhebi daha çok Afrika’nın kuzeyinde yayılmıştır. Eskiden Hicaz ve Endülüs (İspanya) bölgelerinde yaygındı.

Mâliki mezhebinde en meşhûr fıkıh kitabı (Et-Tefri’ fi’l-furu) ve (El-İhkam-ül-fusul) kitablarıdır. Bunlar Arapçadır.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Aş’e bavarne (Nusaybin)

İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u Anhu)- 11

İmâm-i Mâlik (r.a.) in menkıbelerinden ve sözlerinden bir kısmı şunlardır;

İmâm-i şafi-i (r.a.) buyuruyor ki;

-“Âlimler anıldığı zaman İmâm-i Mâlik (r.a.) onlar arasında parlak bir yıldız gibidir. Benim üzerimde Minneti ve ihsani ondan çok olanı yoktur.”

Medine valisi, imâm-i Mâlik (r.a.) den, bir ictihadından vazgeçmesini istedi. Kabul etmeyince, kırbaçla vurdurdu.

Her vuruşta;

-“Ya Rabbi!, onları affet, çünkü onlar bilmiyorlar.” Diyordu.

Nihayet bayılıp düştü.

Sonra ayılınca da;

-“Şahid olunuz, ben hakkımı beni dövenlere HELAL ETTİM.” Dedi.

Halife, valinin cezalandırılması için kendisinden izin isteyince Ona;

-“Hayır, ben onu affettim.” Buyurdu.

Hazreti İmâm-i Mâlik (r.a.), ilim bakımından ne kadar yüksek ise, ahlak, zühd, takva ve kerem bakımından da öyle yüksek idi.

İmâm-i mâlik (r.a.), ilimde ve dinde çok edebliydi. Din bilgisine hürmet ve ta’zimi şaşılacak derecede fazlaydı.

Ebû Abdullah Mevlâ’l-Leysen (r.a.) şöyle anlatmıştır;

-“Rü’yamda Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem) i gördüm. Mescid’de ayakta duruyordu, insanlar da etrafını sarmıştı. İmâm-i Mâlik (r.a.) de önünde duruyordu. Resûlullah (a.s.v.) önünde misk dolu bir kap vardı. O misk’ten avuç avuç alıp, İmâm-i Mâlik (r.a.) e veriyordu. O da insanlara dağıtıyordu.”

Bunu Ebû Abdullah (r.a.) dan nakleden Matraf (r.a.);

-“Bu rü’yayı İmâm-i Mâlik (r.a.) in ilimdeki üstünlüğüne ve sünnet-i seniyeye bağlılığına yordum.” Demiştir.

Mesna bin Said el-Kesir (r.a.) şöyle demiştir;

-“İmâm-i Mâlik (r.a.) in şöyle buyurduğunu işittim.”

-“Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) i rü’yada görmediğim hiçbir gece geçmedi. Her gece Rü’yamda gördüm.”

Zehebi (r.a.), (Tabakat-ül Huffaz) kitabında Hazreti İmâm-i Mâlik (r.a.) i şöyle anlatıyor;

-“Uzun bir ömür, yüksek bir mertebe, parlak bir zihin, çok geniş bir ilim, keskin anlayış, sahih rivayet, diyanet, adalet, sünnet-i seniyyeye tâbi, fıkıhta, fetvada kaidelerin sıhhatında önde gelen bir zat idi. Fetva vermede aceleciliği sevmez, çok kere; ‘BİLMİYORUM’ derdi.

Ve;

-“İlim kalkanı bilmiyorum demektir.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Aş’e bavarne (Nusaybin)

İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u Anhu)- 12

Bir gün Halife Harun Reşid dedi ki;

-“Ya İmâm senin kitablarını çoğaltıp, her yere göndereceğim. Herkesin bunlara uymasını ve senin mezhebinde olmalarını emr edeceğim.”

İmâm-i Mâlik hazretleri (r.a.);

-“Ya halife, hadis-i şerifte; (“Ümmetimin âlimlerinin ihtilafi rahmettir.”) Buyuruldu. Âlimlerin ihtilafi Allah-u Teâlâ’nın rahmetidir. HEPSİ HİDAYET ÜZEREDİR. MÜSLÜMANLAR BU RAHMET’TEN MAHRUM BIRAKILAMAZ.”

Bunun üzerine halife bu arzusundan vazgeçti. Harun Reşid, İmâm-i Mâlik hazretleri (r.a.) den hergün evine gelip, oğlu Emin ile Me’mün’a ders vermesini istedi.

İmâm-i mâlik (r.a.) Buyurdu ki;

-“Ya Halife, uygun olanı çocuklarınızın bizim eve gelip gitmesidir. Allah-u Teâlâ, sizi daha aziz etsin! İlmi aziz ederseniz aziz olurusnuz; İlmi zelil ederseniz Zelil olursunuz. İlim bir kimsenin yanına gitmez, o ilimin yanına gelir.”

Bunun üzerine Halife İmâm-i mâlik hazretleri (r.a.) den özür diledi ve hergün çocuklarını İmâma göndererek ders aldırttı.

Eserleri;

‘Muvatta’ adındaki hadis kitabı çok kıymetlidir. Muvatta’yı kırk senede meydana getirmiştir. Başlangıçta içinde dörtbin hadis-i şerif varken, sonuna doğru bine indirmiştir.
Çok âlimler bunu şerh etmişlerdir. Bu şerhlerinden en meşhuru “El-Müdevvene” adlı eseridir. Bu kitab Hadis-i şerifleri fıkıh konularına göre içine almış olup, YAZILAN İLK HADİS KİBADIR. Bu kitabta ayrıca İmâm-i Mâlik (r.a.) in ictihad ettiği fıkhı mevzular da bulunmaktadır. Çeşitli tarihlerde basılmıştır.

Biri, Yahya bin el-Leysi (r.a.) nin rivayeti; diğeri de imâm-i Â’zam (r.a.) ın talabesi Muhammed şeybani (r.a.) tarafından yapılan iki rivayeti vardır.

Bu eserinden başka Abdullah bin Abdulhakim Mısrı (r.a.) tarafından rivayet edilen “Kitab-üs-sünen” adlı fıkha dair ve fetvalerini bildiren “Risale fil fetva” gibi eserleri vardır.

İmâm-i Mâlik (r.a.) in rivayet ettiği ve muvatta adlı meşhur eserine yazdığı hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır;

-“Bir kişi bir söz söyler de, o sözden dolayı Cehennem ateşine düşeceği hatırına gelmez. Bir kimse de bir söz söyler, bu sözünden dolayı Allah’ın kendisini Cennet’e koyacağı aklına gelmez.”

-“Kişinin malaya’niyi (faydasız şeyleri) terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.”

-“Her dinin bir ahlakı vardır. İslamın ahlakı da hayâdır.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i Mâlik (Radiyallah-u anhu) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bor-e Beşire Mecido (Girnavas) Nusaybin

İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)

Ehli sünnetin amelde dört hak mezhebinden bir olan, Şafi-i mezhebinin İmâm-i. İsmi Muhammed olup, nesebi şöyledir;

Muhammed bin İdris bin Abbas bin Osman bin Şafi’ bin Saib bin Ubeyd bin Abdülyezid bin Hâşım bin Müttalib bin Abdulmenaf’tır.

Künyesi; Ebu Abdullah’dır. Soyu Kureyş kabilesinden olup, hem anne , hem de baba tarafından Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in soyu ile birleşir.

Annesi tarafında soyu; Fatima binti Abdullah el-Mahud bin hasan el-Müsenna bin hasan bin Ali bin ebi Talib’e dayanır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in üçüncü dedesi Şafi’ (r.a.) Eshab-i kiramdandır. Bu dedesinin ismine izâfeten, ona “Şafi-i” denilmiş ve bu isimle meşhur olmuştur.

150 (M. 767) senesinde Gazze’de doğdu.204 (M. 820) de mısır da bir cum’a gecesi 54 yaşında vefat etti. Kabri şerif-i Kurâfe kabristanlığında büyük bir türbe içindedir.

İmam-i Şafi-i Hazretleri (r.a.); henüz beşikte iken babası vefat temiş. Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke’ye getirdi. Orada büyüdü. Yedi yaşına gelince Kur’an-i kerim’i ezberledi. Bundan sonra ilim öğrenmeye başladı.

Tahsili;

İmâm-i Şafi-i (r.a.) daha küçük yaşta iken Mekke’de bulunan zamanın meşhur âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmeye başlamıştır. Kendisi ilim öğrenmeye başladığı bu ilk günleri için şöyle demiştir;

-“Kur’an-i Kerim’i ezberledikten sonra devamlı mescid-i haram’a gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden pek çok istifade ettim. Fakat çok fakir idik, bir yaprak kağıt almaya bile gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim mes’eleleri, kemik parçaları üzerine yazardım.”

İmâm-i Şafi-i hazretleri (r.a.), Mekke’deki bu ilk tahsilinden sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını oğrenmek için çölde yaşayan “Huzey” kabilesinin arasına gitti. Orada da bilgisini ilerletip, ok atmayı öğrendi.

Bu hususta da şöyle demiştir;

-“Ben Mekke’den çıktım. Çölde “Huzeyl” kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasîhi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekke’ye döndüğüm zaman, bir çok rivayet ve Edebiyat bilgilerine sahip olmuştum.”

İmâm-i Şafi-i Hazretleri (r.a.) daha on yaşında iken, o zamanın en meşhur âlimi İmâm-i Mâlik (r.a.) in “ Muvatta” adlı hadis kitabını, dokuz gecede ezberlemiştir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas’tan Nusaybin’ın yakından görünüşü

İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 2

Gençliğin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke’deki Süfyan bin Uyeyne (r.a.), Müslim Bin Halid ez-Zenci (r.a.) gibi fakıh ve muhaddislerden ilim tahsil etti.

Hadis, fıkıh, lugat ve edebiyatta çok yükseldi. Mekke’li gençler arasında, ilimde parmakla gösterilen bir dereceye ulaştı.

İmâm-i Şafi-i hazretleri (r.a.) nin tahsilinde en önemli safha, imâm-i Malik (r.a.) e talebe olmasıyla başlamıştır.

Mekke’den Medime’ye gidip, İMÂM-İ MÂLİK (r.a.) den ders almasını şöyle anlatmıştır;

-“İlk zamanlar Mekke’de Müslim bin Halid (r.a.) den fıkıh öğrendim. O sırada Medine’de bulunan Malik bin Enes (r.a.) in büyüklüğünü ve Müslümanların İmâm-i olduğunu işittim.”

-“Kalbime geldi ki, onun yanına gideyim, talebesi olayım. Sonra onun meşhur eseri olan “MUVATTA” bir nushasını, Mekke’de birinden tekrar geri vermek üzere alıp ezberledim.”

-“Mekke valisi’ne gidip, birini Medine valisi’ne Malik bin Enes’e vermek üzere iki nektup alıp Medine’ye gittim. Medine’ye varınca, Medine valisi’ne gidip ona ait olan mektubu verdim. Ve Medine valisi ile birlikte İmâm-i Malik (r.a.) ın gittik.”

-“İmâm-i Malik (r.a.) dışarı çıktı. Uzun boylu ve gayet heybetli bir görünüşü vardı. Medine valisi, Mekke valisi’nin gönderdiği mektubu İmâm’a takdim etti.”

-“Mektubta;

-“Muhammed bin İdris, annesi tarafından şerefli bir kimsedir. Ve hali şöyle şöyledir…”

Diye yazılı olan kısmı okuyunca;

-“Sübhanallah! Resulullah (a.s.v.) ın ilmi şöyle mi oldu ki, mektub ile yazılıp, sorulup, taleb olunur.” Dedi.

Ben de durumumu ve ilim oğrenmek istediğimi anlatınca, Sözlerimi dinledikten sonra bana uzun uzun baktıktan sonra;

-“Adın nedir” dedi.

Ben;

-“Muhammed’dır.” Dedim

Bana;

-“Ey Muhammed.” Dedi.

-“İlerde büyük bir şanın olacak, Allah-u Teâlâ senin kalbine bir nur vermiştir. Onu Ma’siyyetle söndürme! Yarın birisi ile gel, sana Muvatta’yı okusun.” buyurdu.

Ben de;

-“Onu ezberledim. Ezberden okurum.” Dedim.

Ertesi gün İmâm-i Malik (r.a.) e gelip okumağa başladım. Her ne zaman İmâm-i üzme korkusundan okumağı bırakmak istesem, benim güzel okumam onu hayretler içerisinde bırakır;

-“Ey genç oku.” Derdi.

Kısa zamanda muvatta’yı bitirdim.

İmâm-i Şafi-i (r.a.), İmâm-i Malik (r.a.) ın yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas-CİN TEPESİNDE- KÜÇÜK BİR ŞELALE Nusaybin

İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 3

İmâm-i Şafi-i (r.a.), İmâm-i Malik (r.a.) ın yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmâm-i Mâlik (r.a.) onu himayesine alıp, dokuz yıl müddetle ilim öğretti.

İlimde yüksek bir ereceye ulaşan İmâm-i Şafi-i (r.a.) Mekke’ye dönünce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen’e götürüp kadılık vazifesini verdi. Beş yıl kadar bu görevi yaptıktan sonra, Bağdad’a giderek, ilmini ilerletmek için İmâm-i A’zam’ın (r.a.) talabesi olan İmâm-i Muhammed (r.a.) den ders almaya başladı.

İmâm-i Muhammed (r.a.) onu kendi himayesine alıp, yazmış olduğu kitablarını okutmak suretiyle, Irak’ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve Irak’ta meşhur olan rivayetleri öğretti.

İmâm-i Muhammed (r.a.) ayrıca İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin üvey babası idi. İmâm-i Şafi-i (r.a.) onun ilminden ve kitablarından çok istifade etmiştir.

İmâm-i Şafi-i (r.a.) bu hususta şöyle demiştir;

-“İlimde ve diğer dünya işlerinde, İmâm-i Muhammed (r.a.) kadar bana kimse faydalı olmamıştır.”

Ebû Ubeyd (r.a.) şöyle demiştir; İmâm-i Şafi-i (r.a.) dan duydum. Buyurdu ki;

-“İmâm-i Muhammed (r.a.) den öğrendiğim mes’elelerle ve ilimle, bir deve yükü kitab yazdım. Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım.”

-“Bütün insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kûfe âlimlerinin çocuklarıdır. Onlar da Ebû Hanife (r.a.) nın çocuklarıdır.”

Ya’ni bir babanın çocukları için lazım olan nafakayı kazanıp, çocuklarını beslemesi gibi, Ebû Hanife (r.a.) de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur. İmâm-i Şafi-i (r.a.) ayrıca Selim-i Râi (r.a.) sohbetine kavuşup, vilayet (Evliyalık) makamlarına da kavuştu.

Dersleri ve Talebeleri;

İmâm-i Şafi-i (r.a.), Bağdad’da İmâm-i Muhammed (r.a.) den aldığı dersleri tamamlayıp, mekke’ye döndü. Burada bir müddet inceleme ve araştırmalar yapıp, ayrıca talebelerine ders verdi.
Bilhassa hac mevsiminde çeşitli İslâm beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim öğrenirlerdi. Mekke’de bu ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Sonra tekrar Bağdad’a gitti.

Bu sırada bağdad İslâm âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan âlimler, İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye hürmet göstermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır.

Bağdad âlimleri dahi ondan ders almışlardır. Daha önce Mekke’de İmâm-i şafi-i (r.a.) ile görüşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hambel (r.a.) talebe olmuş, onun üstünlüğüne hayran kalmıştır.

Yine İmâm-i şafi-i (r.a.) ile emsâl olan İshak bin Râheveyh (r.a.) ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvalara hayran kalıyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) Nusaybin

İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 4

Ders ve fetvâ vermekte uyguladığı usûl, geniş olarak açıkladığı istinbat (kaynaklardan hüküm çıkarma) usûlü olan, “Usûl-i fıkıh ilmi” idi. O buna göre açıklamalarda bulunuyordu.

Güzel ve açık konuşması, ifade ve izah tarzı, munazara kuvveti ve te’sir bakımından çok güçlü idi.

İmâm-i Şafi-i (r.a.) Bağdad’da bulunduğu sırada (El Kitab-ül Bağdadiye) adını verdiği eserini yazdı.

İmâm-i şafi-i (r.a.) nin üstün şahsiyetine ve yüksek ilmine hayranlık duyarak, ondan ders alıp ilim öğrenen talebelerinden bir kısmı şunlardır.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.), İshak bin Râheveyh (r.a.), Ez-Za’ferani (r.a.), Ebu Sevr İbrahim bin Halid (r.a.), Ebu İbrahim Müzeni (r.a.), Rebi’ bin Süleyman-i Muradi (r.a.) gibi bir çok âlim.

Daha sonraki asırlarda, Şafi-i mezhebinde yetişmiş âlimlerden meşhur olanlardan bazıları da şunlardır;

Hadis âlimlerinden İmâm-i Nesâi (r.a.), Kelâm (akaid) âlimlerinden Ebü’l-Hasan-i Eş’ari (r.a.), İmâm-i Mâverdi (r.a.), İmâm-i Nevevi (r.a.), İmam-ül Harameyn Abdülmelik bin Abdullah (r.a.), İmâm-i Ğazali (r.a.), İbn-i Hacer-i Mekki (r.a.)….Kaffâl-l Kebir, İbn-i Subki (r.a.), İmâm-i Suyuti (r.a.) v.b.

İmâm-i Nesâi (r.a.) nin (Sünen) i meşhurdur.

İmâm-i Eş’ari (r.a.), Ehl-i sünnet i’tikadının iki imâmından birisidir. Hocalarının zinciri İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye ulaşır.

İlimdeki Üstünlüğü;

İmâm-i şafi-i (r.a.) ilim, zühd, ma’rifet, zekâ, hafıza ve neseb bakımlarından zamanındeki âlimlerin en üstünü idi. Onüç yaşında iken, Harem-i şerif’de;

-“Bana istediğinizi sorunuz?” derdi.

Onbeş yaşında iken fetva verirdi. Zamanın en büyük âlim’i olan üçyüz bin Hadis-i şerifi ezbere bilen İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.) ondan ders almaya gelirdi.

Çok kimse, İmâm-i Ahmed (r.a.) e;

-“Böyle büyük bir âlim iken, kendi çocuğun gibi bir genç karşısında nasıl oturuyorsun?” dediklerinde

İmâm-i Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Bizim ezberlediklerimizin ma’nalarını o biliyor. Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O DÜNYAYI AYDINLATAN BİR GÜNEŞTİR. Ruhlara gıdâdır.” Derdi.

Bir kere de, İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.);

-“Fıkıh kapısı kapanmıştı. Allah-u Teâlâ, bu kapıyı, kullarına İmâm-i Şafi-i (r.a.) ile tekrar açtı.” Dedi.

Başka bir seferde İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.);

-“İslamiyette, şimdi Şafi-i (r.a.) den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum.” Dedi.

İmâm-i Ahmed bin Hanbel (r.a.) yine buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ her yüz yılda bir âlim yaratır, benim dinimi, herkese onunla ile öğretir.” Hadis-i Şerif’inde bildirilen âlim, İmâm-i Şafi-i (r.a.) dir

Hadis-i şerifte;

-“Kureyşe sövmeyiniz. Zira kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur.” Buyuruldu.

İslâm âlimleri bu hadis-i şerif, İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin geleceğini bidirmiştir, demişlerdir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas civarında bir küçük şelale (Nusaybin)

İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 5

Ahmed bin Hanbel (r.a.) in oğlu Abdullah (r.a.) babasının İmâm-i Şafi-i’ye çok ‘dua’ ettiğini görerek sebebini sorunca;

-“OĞLUM, İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin insanlar arasındaki yeri, GÖKTEKİ GÜNEŞ GİBİDİR. O RUHLARIN ŞİFASIDIR.” Demiştir.

Ebü’l-Kasım bin Selam (r.a.);

-“Nice âlim ve faziletli kimselerle görüştüm. Şafi-i hazretleri (r.a.) gibi âlim ve fâdıl bir kimse görmedim.” Demiştir.

Ahmed Bin Hambel (r.a.);

-“Eline kağıt kalem alan herkesin İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye şükran borcu vardır.” Demiştir.

İbn-i Uyeyne (r.a.) ye İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin vefât haberi ulaşınca; şöyle demiştir;

-“Eğer o vefât ettiyse, zamanın en faziletlisi vefât etmiştir.”

İmâm-i Şafi-i (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifler, Sahih-i Müslim de, Sünen-i Ebı Dâvud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesâi, Sünen-i İbni Mace ve Sahih-i Buhâri’nin ta’likatında yer almıştır.

Kendisinden hadis-i şerif işitip rivayet ettiği zatlar;

Müslim bin halid ez-Zencir (r.a.), Mâlik bin Esed (r.a.), İbrahim bin Sa’d (r.a.), Sa’id bin Salim (r.a.), Abdulvahhab es-Sakafi (r.a.), İbn-i Aliye (r.a.), İbn-i Uyeyne (r.a.) ve diğer hadis âlimleridir.

İmâm-i Şafi-i (r.a.) den de Ahmed bin Hanbel (r.a.), Süleyman bin Davud el-Haşimi (r.a.), Ebu Bekir Abdullah bin Zübeyr el-Hamidi (r.a.), İbrahim bin Münzir (r.a.), Ebu Sevr İbrahim bin Halid (r.a.), Ebu Ya’kub Yusuf bin yahya (r.a.)ve diğer bir çok zat Hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin rivayet ettiği hadis-i şeriflerden biri şudur;

-“Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve ahret iyilikleri verilmiştir. YUMUŞAKLIKTAN MAHRUM OLAN KİMSE, dünya ve ahret iyiliklerinden mahrum olur.”

İctihadı (Mezhebi);

İmâm-i Şafi-i (r.a.) ikinci defa Bağdad’a gidişinden sonra, Bağdad’daki siyası ve fikri kargaşalıklar sebebiyle Mısır’a gidip, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır.

İmâm-i Şafi-i (r.a.), İmâmi Malik (r.a.) in ve imâm-i A’zam (r.a.) ın talebesi İmâm-i Muhammed (r.a.) ın derslerine devam ederek İmâm-i A’zamın ve İmâm-i Mâlik (r.a.) in ictihad yollarını öğrenip, bu iki yolu birleştirdi. Ve ayrı bir ictihad yolu kurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) mevki-i Nusaybin

İmâm-i Şafi-i (Radiyallah-u anh)- 6

Kendisi çok beliğ, edib olduğundan, ayet-i kerimelerin ve hadisi-i şeriflerin ifade tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa göre hüküm verirdi.

İki tarafta da kendi usûlüne göre kuvvet bulamazsa, o zaman KIYAS Yolu ile ictihad ederdi.

Böylece Müslümanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol göstermiştir.

Onun kendi usûlüne göre şer’i delilerden çıkardığı hükümlere, Ya’ni gösterdiği bu yola “Şafiî Mezhebi” denildi.

Ehl-i Sünnet i’tikâdında olan Müslümanlardan, amellerini ya’ni ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara “Şafiî” denir.

Allah-u Teâlâ, bütün Müslümanlardan tek bir iman istemektedir. İslamiyette, İmanda, İ’tikadda, tefrikaya, ayrılığa izin vermemiştir.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin inandığı ve bildirdiği ve Eshab-i Kiramın naklettiği gibi iman eden Müslümanlara “Ehl-i Sünnet vel-Cemaat” veya kısaca ‘Sünni’ denir.

Kur’an-i kerimde ve hadis-i şeriflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan bazı ibadetlerin ve günlük muamelelerin tarifinde ve yapılışında, Sünni Müslümanlara mezheb İmâm-i olan büyük İslam âlimleri tarafından gösterilen ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına kavuşturan yollara, ameli mezhebler (Veya fıkhı mezhebler) denilmiştir.

Mezheb İmâm-i olan büyük İslam âlimlerinin aralarındeki böyle ictihad ayrılıklarına, dinin sahibi izin vermiş ve bu hal her zaman ve her yerde Müslümanların İslamiyette dosdoğru uymalarını temin ederek, Müslümanlar için rahmet olmuştur.

Nitekim Hadis-i şerifte Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Âlimlerin (müctehidlerin) mezheblere ayrılması rahmettir.)
Buyurmuştur.

İmâm-i Şafi-i (r.a.) nin, talebelerinin ve kendisine sual soranların dini müşküllerini halederken ortaya koyduğu ve takib ettiği usûller, Şafi-i mezhebinin temel kaideleri olmuştur.

Bu mezhebin usûlleri de,diğer bütün müctehidlerin usulüne benzemekle beraber, ba’zı farklılıkları da vardır.

Bütün müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını Kur’an-i kerimde açık olarak bulamazlarsa, hadis-i şeriflere bakarlar. Hadis-i şeriflerde de açıkça bulamazlarsa, bu iş için (İcmâ) var ise, öyle yapılmasını bildirirler.

İcmâ,

Eshab-i kiramın ve onlardan sonra gelen Tabiin denilen âlimlerin bir mes’eledeki sözbirliğine denir.
Bu işin nasıl yapılması lazım olduğu icmâ ile de bilinmezse, müctehidler kendileri kıyas’ta bulunarak ictihad ederler;

Mes’elenin dini hükmünü bildirirler. Kıyas, Kur’an-i kerim’de ve hadis-i şeriflerde, hakkında açık bir hüküm bulunmayan bir işi, açık hüküm bulunan diğer bir işe benzeterek hükme bağlamaktır.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Hadis ilimlerini etfara ışık saçar gibi yayan İmâm-i Şafi-i radiyallah-u anh veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu