‘Habeşistan’a Hicret’ olarak etiketlenmiş yazılar

Naval reş yolu  GİDİŞ  (Nusaybin)

Abdullah bin Mes’ud (Radiyallah-u Anhu);

Eshab-ı Kiram meşhurlarından. İslam’a gelenlerin altıncısıdır. Genç iken İman etti. Kur’an-i Kerim ve Hadis-i şerif ezberledi. İki kere Habeşistan’a ve Medine’ye hicret etti. Bütün gazâlarda ve Yermük muharebesinde bulundu. Cennetle müjdelendi.

Babası Mes’ud, annesi Ümmü Abdullah olup, Sahabeiyye (r.anha) dir. ‘İbn-i Mes’ud ve İbni Ümmi Abd’ isimleriyle meşhurdur.

Künyesi Ebû Abdurrahman veya (Ebû Abdullah) dır. Kısa boylu, hafif esmer, ince ve zayıf bir bünyeye sahipti.

Abdullah İbn-i Mes’ud (r.a.), Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in has müşaviri, ve hizmetçisi olup, her zaman Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in huzurunda hatta evine girmeye izin verilmiş, Eshabın seçilmişlerinden idi. Her zaman Resulullah (s.a.v.) in yanında bulunarak Kur’an-i Kerimi iyi öğrendiği gibi pek çok Hadis-i Şerif de dinlemiş ve ezberlemiştir.

İbn-i Mes’ud (r.a.) gençliğinde fakir idi. Bundan dolayı Ukbe bin Ebi Huayf’ın koyunlarını güderdi. Bir gün koyun güderken Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) ve Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ile karşılaştı.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Ey genç, içmemiz için sütün var mı?” diye sordular.

Olmadığı cevabını alınca;

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) hiç yavrulamamış bir koyunun memesini mübarek elleri ile sıvazladı ve bir duâ okudu. Koyunun memeleri derhal süt ile doldu.

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) derince bir toprak çanak getirdi. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) onun içerisine süt sağdı. Kendisi içti, sonra Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) içti, sonra İbn-i Mes’ud (r.a.) içti.

Sonra Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Çekil, büzül. Buyurdular.

Koyunun memeleri büzüldü, eski halini aldı.

Bundan sonra Abdullah bin Mes’ud (r.a.) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) in yanına geldi;

-“Ya Muhammed o söylediğin sözden bana da öğretir misin?” dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) İbn-i Mes’ud (r.a.) un başını sıvazladı

Ve;

-“Allah-u teâlâ sana rahmet eylesin. Sen (hakkı) öğrenebilecek bir çocuksun.” Buyurdu.

Abdullah bin Mes’ud (r.a.) hemen orada Müslüman oldu. Böylece altıncı müslüman olarak iman etmiş ve ‘Sâbikûn-el evvelin’ (ilk Müslüman olanlardan) olmuştur.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Mes’ud (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kabe’-i Şerif

Mikdâd bin Esved (Radiyallah-u anh)- 2

Müşriklerin bu ağır işkenceleri artarak devam etti. Müslümanları her gördükleri yerde yakalayıp hapsediyorlar, akla ve hayale gelmedik işkenceler yapıyorlardı.

Sonunda dayanılmaz bir hal alınca, diğer Müslümanlarla beraber Habeşistan’a hicret etmelerine izin verildi.

Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.) de Habeşistan’a hicret eden kafilenin içinde yer aldı. Peygamberimiz (s.a.v.) in Medine’ye hicretine kadar orada kaldı. Bu hicretten sonra Medine’ye döndü.

Mikdâd bin Esved (r.a.) Medine’ye gelince, Resulullah (s.a.v.) onu Mekke’ye gönderdi. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke’de müşriklerin durumunu araştırıp, Müslümanlar için ne düşündüklerini öğrenmek istiyordu.

Nitekim daha önce Hazret-i Utbe bin Cezvan (r.a.) da, bu maksatla Mekke’ye gönderilmişti. İşte bu sıralarda müşrikler, birkaç koldan Medine’ye akın için hazırlanmışlar, keşfe çıkmışlardı.

Hazret-i Mikdâd (r.a.) ile Hazret-i Utbe (r.a.) de bunların arasına sokularak beraberce ilerlediler.

Resulullah Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) de tam bu sırada Ubeyde bin Hâris (r.a.) i keşif için göndermiş olduğundan, bunların ikisi hemen on iltihak ederek Medine’ye döndüler.

Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.), Medine’ye gelince Gülsüm binti Hed (r.amha) in evine misafir olmuştu. Medineli Müslümanlarla (Ensar ile) Mekkeli Müslümanları (Muhacirleri) onar kişilik guruplara ayırarak aralarında kardeşlik sözleşmesi yapılmıştı.

Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.) de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın bulunduğu gurupta idi. Hepsinin bir tane keçileri vardı. Hergün onu sağarak sütünü içip karınlarını doyuruyorlardı.

Daha sonra Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem), Hazret-i Mikdâd bin Esved (r.a.) e Medine’nin Beni Adile mahallesinde bir miktar arazı tahsiz etmeyi isteyince, Ensar’dan Hazret-i Ubeyde bin Ka’b (r.a.) ı çağırmış ve O’nun vasıtasıyle Hazret-i Mikdâd (r.a.) a bir miktar arazının ayrılmasını temin buyurmuştu.

Müşrikler, hicretin ikinci senesinden itibaren, Medine’deki Müslümanlar üzerine saldırmak hazırlığına giriştiler.

Bu sebeple onlarla yapılan muharebelerin hepsinde Mikdâd bin Esved (r.a.) da hazır bulunmuştur.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Mikdâd bin Esved (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Kuba Mihrabı (Medine-i Münevvere)

Ebû Musa’l Eş’ari (Radiyallah-u Anh);

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın Vâlilerinden, İsmi Abdullah’tır. Ebû Musa künyesi ile tanınmış olup, babasının adı kays, annesinin adı ise, Tayyıbe binti Vehb bin Ak’tır.

Nesebi; Abdullah bin Kays bin Selim bin Hasar bin Harb bin Amir bin Vâil bin Naciye bin el-Cemahir bin el-Eş’ar’dır.

Bi’setten önce Yemen’in Zebid bölgesinde doğduğu bilinmekteyse de tarihi belli değildir 42 (M. 663) yılında Kufe, diğer bir rivayette Mekke-i Mükerreme’de vefat etti.

Ebû Musa el-Aş’âri (r.a.), Müslüman olmasını, Buhari ve Müslim (r.a.) in ittifakla bildirdiği Hadis-i Şerif’te şöyle anlatılmaktadır;

-“Biz Yemen’de iken Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in ortaya çıkışı haberi bize ulaştı. Ben iki ağabeyim (Ebû Bürde ve Ebû Rûhem olup, ben onlardan küçük idi.) ve Eş’ari kabilesinden 52 veya 53 kişi bir gemiye bindik ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ı görmek için yola çıktık.”

-“Ancak gemimiz hava muhalefeti sebebiyle bizi Habeşistan’a çıkardı. Orada Cafer bin Ebi Talib (r.a.) ile buluştuk ve Müslüman olduk.”

Cafer (r.a.);

-“Resulullah bizi, buraya gönderdi. Burada bir müddet oturmamızı emretti. Siz de bizimle burada bir müddet oturunuz.” Dedi.

-“Bunun üzerine bizde orada oturduk. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın Musadesiyle Habeşistan hükümdarı Necaşi (r.a.) bizi iki gemiye bindirip, Medine’ye gönderdi. Biz Medine’ye geldiğimizde, Resulullah (s.a.v.) hayber fethinde bulunuyordu. Bu savaşta yanında bulunmayanlara hisse vermediği halde biz ganimetten hisse verdi…”

Eş’ariler, Medine’ye gelmekte oldukları sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) eshabına;

-“Yanınıza öyle bir kavim gelecektir ki onlar, İslamiyet için sizden daha yufka yüreklidirler.” Buyurdu.

Bunların arasında Ebû Musa el-Eş’ari (r.a.) de vardı. Eş’ariler Medine’ye yaklaştıkları zaman;

-“Yarın sevgililere, Muhammed (s.a.v.) le Eshabına kavuşacağız.” Diye şiir söyliyorlardı.

Eş’ariler Medine’ye gelince Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) biát ettiler. Müslümanlar arasında ilk defa musafahayı yapanlar onlardı.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Musa’l Eş’ari (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Ammâr nin Yasâr (r.a.) tarafından teşvik edilen KUBA CAMİSİ

Revda-i Muttahhara (Medine-i Münevvere)

Ammar bin Yâser (Radiyallah-u anh)- 3

Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) e;

-“Ammâr (r.a.) kafir oldu.” Dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki;

-“Haşa! O kafir olmaz. Başdan ayağa kadar imândır ve eti ile derisi arası imân ile doludur.”

Ammâr (r.a.) küffar elinden kurtulup, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın yanına geldi. Kafirlerin ezâ ve cefâsından ağladı.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) iki mübarek eliyle gözünün yaşını sildi ve teselli buyurdu.

Bu hadise üzerine, Nahl suresinin yüzaltıncı;

-“Kim Allah’a küfrederse, onlara şiddetli bir azâb vardır. Ancak kalbi imân ile kararlaşmış olduğu halde (küfür kelimesini söylemeye) zorlanıp, sadece diliyle söyleyenler müstesnâ.” Ayet-i kerimesi nazıl oldu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) de Hazret-i Ammâr (r.a.) a;

-“Müşrikler eziyet ederlerse, yine böyle söyle.” Buyurdular.

Ammâr bin Yâser hazretleri (r.a.), Mekke devrinde görmüş olduğu işkenceler karşısında Habeşistan’a HİCRET edenler arasında bulunmuştur.

Bilahare tekrar Mekke’ye dönmüş ve hicret-i Nebevi ‘de Medine’ye hicret ederek Hazret-i Münzir bin Abdü’l-Mübeşşir (r.a.) in misafiri olmuştur.

Daha sonra Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) onu, Ensar (r.anhüm) den Huzeyfe bin Yemân (r.a.) ile din kardeşi yapmıştır.

Medine-i Münevvere’ye gelince, Resulullah (s.a.v.) için bir ibadet ve istirahat yerinin gerekli olduğunu söyledi. İSLAM’DA MESCİD YAPILMASINA İLK TEŞVİK EDEN O OLDU. Kubâ Mescidini O yapmıştı.

Hazret-i Ammar (r.a.); Bedir, Uhud, Hendek, diğer gazâlar ve Biat-ı Rıdvan’da bulundu.

Müseylemet-ül-Kezzab’a karşı yapılan Yemâme muharebesinde bir kulağı kesildi. Kanlar akarken bile Müslüman askerleri harbe teşvik etti. Hucumdan da geri kalmadı.

Hazret-i Ömer Halife olunca, Onu Kufe Valiliğine tayın etti. Cemel, Sıffın muharebelerinde Hazret-i Ali (r.a.) nin yanında yer aldı. 37 (M. 657) Sıffın muharebesinde doksandört yaşında iken şehid oldu. Cenaze namazını Hazret-i Ali (r.a.) kıldırdı.

Elbisesiyle, yıkanmadan defnedildi.

Ammâr bin Yâser (r.a.), ahlaken yüksek bir zattı. Son derece doğru ve hakkaniyete riayetkar idi. Zühd ve takva sahibi idi. Sade yaşardı.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ammar bin Yâser (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Sevr dağına tırmanış

Abdullah bin Süheyl (Radiyallah-u anhu);

İlk Müslüman olanlardan. Künyesi Ebû Süheyl’dir. (M. 594 veya 596) senesinde Mekke’de doğdu.

12(M. 683) senesinde Yemâme’de şehid oldu. Annesi, Fahite binti Âmir, babası Süheyl bin Âmr’dır.

Abdullah bin Süheyl (r.a.) İkinci Habeşistan hicretine kadar Müslümanlığını gizledi.

Sonra Habeşistan’a hicret eden kafileye o da iştirak etti. Habeşistan’dan dönüşünde, babası tarafından, hapsedilip, İŞKENCE yapılmış, Müslümanlıktan vazgeçmeye zorlanmıştı. Bu yüzden çok şiddetli eziyet ve sıkıntılara maruz kaldı.

Çaresiz olarak babasının sözüne uymuş gibi göründü. Aslında, istemiyerek İmanını gizlemişti. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in hicreti sırasında o, çaresiz olarak Mekke’de kalmıştı.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Müslümanların çoğunluğu Medine’de bir araya gelmişler, gün geçtikçe güçlenmekte ve durumları iyiye doğru gitmekteydi.

Mekke müşrikleri bunu bir türlü hazmedemiyorlar ve en kısa zamanda, Müslümanları ve İslamiyet’i yok etmek istiyorlardı.

Bu yüzden Bedir muharebesine büyük bir intikam hırsıyla hazırlanmışlardı. Bu Abdullah bin Süheyl (r.a.) in işine yaramıştı.

Bedeni müşrikler arasında ama, ruhu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Müslümanlarla beraberdi. Şirk ve küfür ordusu arasında bulunmak istemiyordu. Ama, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) e kavuşmak için bir müddet sabredecekti.

Bu arada babası kendisni zaman zaman kontrol ediyor, fakat Abdullah bin Süheyl (r.a.), iç dünyasında olup bitenleri, ruhunda yaşadığı ve tattığı lezzeti, babasına ve etrfaındakilere asla hisettirmiyordu.

Günler böyle geçti. Babası onda kendine göre anaromal bir durum İslamiyet’e dair bir belirti görmediğinden, artık onun hakkında şüphesi kalmamıştı.

Halbuki o, onların kirli ve insanlıktan uzak dünyasından, Resulullah (Sallalahu aleyhi ve Sellem) in Cennet misali huzurlarına, O’nun mübarek sohbetlerine, Müslümanların o Seadet ve mutluluk dünyasına nasıl kavuşacağının planlarını yapmaktaydı.

Abdullah bin Süheyl (r.a.) sanki başka âlemde yaşamakta, müşriklerden çok çok uzaklarda bulunmaktaydı. Kimsenin O’nun durumundan haberi yoktu.

Müşrikelerin, Müslümanlardan birkaç misli fazla olan küfür ve şirk ordusu Bedir’e varmış, bütün techizatını yerleştirmiş, muharebeye hazır duruma gelmişti.

Mübarezeler karşılıklı tek tek vuruşmalar bitmiş, iki ordu birbirine girmişti. Harb iyice kızışmıştı. Abdullah bin Süheyl (r.a.) için tam zamanı idi. İslam ordusu saflarına geçebilirdi.

Abdullah bin Süheyl (r.a.) günlerden beri hayalı ile yaşadığı dünyanın içine girmişti. Şimdi başka bir hava teneffüs etmeye başlamıştı.

Bu, ruhlara hem gıda ve hem de şifa olan hava idi. O Allah-u Teâlâ’nın sevgilisinin yanında, O’nunla yan yana CİHAD ediyordu. Ne büyük seâdetti. Kıyamete kadar hayırla, duâ ile anılacaklarının arasına girmişti.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Abdullah bin Süheyl (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bedir Şehidliği (Bedir)

Ebû Süfyan bin Harb (Radiyallah-u anhu)- 2

Ebû Süfyan (r.a.) İslamiyeti yıkmak ve yok etmek için bütün gücü ile çalışıyordu. Kızı Ümm-ü Habibe (r.anha) ise zevci Ubeydullah bin Cahş ile birlikte Habeşistan’a hicret etmişlerdi.

Ancak, Ubeydullah bin Cahş, fakirlikten kurtulmak için PAPAZLARA ALDANIP Meazallah (Allah-u Teâlâ muhafaza buyursun) MÜRTED OLMUŞ, DİNİNİ DÜNYAYA DEĞİŞMİŞTİ.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın halasının oğlu olan bu adam, hanımı Ümm-i Habibe (r.anha) yi de DİNDEN ÇIKIP, ZENGİN OLMAYA CEBR (zorlayıp) ve teşvik etti ise de, Ümm-i Habibe (r.anha) fakirliğe ve ölüme razı olacağını, fakat Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in dininden çıkmıyacağını söyleyince onu boşadı. Ümm-i Habibe (r.anha) nin Sürünerek, sefaletten ölmesini bekliyordu. Fakat ÇOK AZ  ZAMAN içerisinde kendisi öldü.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ümm-i Habibe (r.anha)nin dininin kuvvetini ve başına gelen acı hali duydu.

Necaşi (r.a) ye mektub yazıp;

-“Oradaki Ümm-i Habibe ile evleneceğim. Nikahımı yap! Sonra kendisini buraya gönder.” Şeklinde talebte bulundu.

Necaşi (r.a.) daha önce Müslüman olmuştu. Mektuba çok hürmet edip, oradaki Müslümanları saraya davet ederek, ziyafet verdi.

Hicretin yedinci yılında nikah yapılıp, Hediye ve ihsanlarda bulundu. Bu suretle, Ümm-i Habibe (r.anha) imanın mükafatına kavuşarak orada zengin ve rahat oldu.

Onun sayesinde oradaki Müslümanlar da rahat etti. Cennette kadınlar, kocalarının yanında bulunacakları için Cennettin en yüksek derecesi ile de müjdelenmiş oldu ki, dünyanın bütün zevk ve nimetleri, bu müjde yanında pek küçük kalır.

Bu nikah, Ebû Süfyan (r.a.) in ileride Müslüman olmakla şereflenmesini hazırlıyan sebeplerden birisi oldu. Ebû Süfyan (r.a.) in Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) a ve İslam’a olan düşmanlığı Mekke’nin fethine kadar devam etti.

Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden sonra da DÜŞMALIKLARINI DEVAM ETTİREN MÜŞRİKLER ORDU HAZIRLAYIP, Medine’de bulunan Müslümanların üzerine üzerine yürüdüler.

Bedir, Uhud ve Hendek gibi kanlı muharebeler yapıldı. Bu muharebelerde Müslümanların karşısında tutunamayıp perişan olan müşrikler, nihayet hicretin altıncı yılında Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) le sülh yapmayı kabul etiler ve Hudeybiye anlaşmasını imzaladılar.

Ancak Hudeybiye anlaşmasını bizzat kendileri ihlal etiler (bozdular) Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara bazı tekliflerde bulundu ise de kabul etmediler ve harbe hazırlanacaklarını bildirdiler.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Süfyan bin Harb (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Asırlık bir ağaç – Kış mevsimi- (Navala bünüsre) Nusaybin

Asırlık ağaç -İlkbahar mevsimi- (Navala bünüsre) Nusaybin

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 2

Birgün Ebû Talib, oğlu Cafer ile şehrin dışında yürürken Hazret-i Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) i gördü. Hazret-i Ali (r.a.) ile beraber namaz kılıyorlardı.

Ebû Talib oğlu Cafer (r.a.) e;

-“Git sen de kardeşinin yanında dur, namaza başla.” Dedi.

Cafer (r.a.) gidip, Hazret-i Ali (r.a.) nın yanında namaza durdu.

Namazdan sonra, peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), Ona duâ etti;

-“Hak Teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın.” Buyurdu.

Allah-u Teâlâ bu duâ’yı kabul etti. Hazret-i Cafer (r.a.), Müt’e gazâsında, şehid olmakla şereflendi. Allah-u Teâlâ, ona iki kanat verdi. FİRDEVS CENNETİNDE UÇMAKTADIR. Bu sebeple kendisine Ca’fer-i Tayyar denir

Kureyş müşriklerinin Eshab-i Kiram (r.anhüm) a karşı reva gördükleri zulüm ve işkenceden sonra, peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), bir kısım Eshab’ın Habeşistan’a hicret etmelerine musaade etti. Kafile, Hazret-i Ca’fer (r.a.) in başkanlığında haraket etti.

Habeşistan’da karşılaştıkları hadiseleri Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in muhterem zevceleri, hazret-i Ümmü Seleme (r.anha) şöyle anlattı.;

-“Habeşistan’a vardığımız zaman, orada çok iyi bir komşuya tesadüf ettik. Bu komşu Melik Necaşi idi. Kendisi bize arzu ettiğimiz işi verdi. Dinimizin emirlerini istediğimiz gibi yapabiliyorduk. Allah-u teâlâ’ya serbestçe ibadet edebiliyor, hiç eziyete uğramıyorduk. Hiçbir kötü sz duymuyorduk.”
Mekkeli müşrikler bu durumdan haberdar olunca toplandı.

-“Habeşistan Melik’ine iki elçi göndermeye karar verdi. Necaşi’ye son derece kıymetli hediyeler hazırladılar. Mekke’nin en nadir yetiştirdiği şeylerden olan (Edm) toplandı. Necaşi’nin din adamlarına, devlet erkanına hediyeler ayrıldı. Bu işe Abdullah bin Rebia ile Amr bin Âs vazifelendirildi. Bu iki elçiye Necaşi’nın huzurunda neler söyleyecekleri öğretildi.”

Onlara;

-“Hükümdar ile konuşmadan evvel onun patriklerine ve kumandanlarının her birine, hediyesini verdikten sonra Necaşi’nin hediyesini takdim ediniz. Bu işi yaptıktan sonra oradaki Müslümanların size teslimini isteyiniz. Necaşi’nin Müslümanlar ile konuşmasına imkan bırakmayınız.” Denildi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Bore Beşire Mecido (Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 3

Elçiler Habeşistan’a geldiler, devlet erkanına hediyelerden sonra, her birine;

-“Bizim içimizde bir takım insanlar türedi. Bunlar, bizim dinimizden çıktıkları gibi sizin de dininize girmediler. Bunlar, bizim de sizin de bilmediğimiz yeni bir din uydurdular. Biz bu gelenleri, kendi yurtlarına götürmek istiyoruz. Hükümdarınızla, onlar hakkında görüştüğünüz zaman, gelenlerle görüşülmeden bize teslim edilmelerini temin için çalışınız. Bu kimselerle en çok meşgül olabilecek olanlar, onların, öz ana-babaları ile komşularıdır. Onlar, bunları gayet iyi bilirler.” Dediler.

Patrikler bunu kabul ettiler. Bundan sonra, Mekkeli elçiler Necaşi’nin hediyelerini takdim ettiler. Malik Necaşi hediyeleri kabul etmiş, onları davet ederek görüşmüştü.

Elçiler, Necaşi’ye şöyle söylediler;

-“Ey Melik! İçimizden bir takım kimseler sizin memleketinize iltica etmişlerdir. Bu gelenler, kendi milletlerinin dinini terk ettikleri gibi sizin dininize de girmemişlerdir. Kendi kafalarına uygun uydurma bir dinleri vardır. Ne biz, ne de siz, bu dini tanımazsınız. Bizi, bunların mensup oldukları milletin eşrafı size gönderdiler. Bu eşraf sizin memleketinize iltica eden adamların babaları ve kendi öz akrabalarıdır. İstekleri, gelenlerin tekrar iade edilmeleridir. Çünkü onlar, bunların hallerini daha yakından tanır. Onların kendi öz dinlerinde hoş görmediklerini daha iyi bilirler.” Dediler.

Gerek Amr bin Âs ve gerekse Abdullah bin Rebia’nın en çok arzu ettikleri şey, necaşi’nin bu sözleri dinliyerek, arzularına uygun haraket etmesiydi.

Elçiler, bu sözleri söyledikten sonra Necaşi’nin patrikleri söz almış, Şöyle demişlerdi;

-“Bunlar çok doğru söylediler. Bunların milletleri, onlarla daha iyi meşgul olabilirler, onların neyi beğenip beğenmediklerini daha iyi takdir ederler. O’nun için siz bu adamları teslim ediniz de bunlar onları memleketlerine ve milletlerine götürsünler.”

Melik Necaşi bu sözlere çok kızdı;

-“Vallahi hayır! Ben bu adamları teslim etmem. Bana iltica eden, memleketime gelen adamlara hiyanet edemem. Bunlar, beni başkasına tercih etmiş ve benim civarıma gelmişlerdir. Onun için, gelen muhacirleri Sarayıma davet eder, onlara, bu adamların söyledikleri sözlere karşı ne diyeceklerini dinlerim. Eğer muhacirler, bu adamların dedikleri gibi isler, onları teslim eder ve kendi milletlerine iâde ederim. Öyle değilseler onları korur, ülkemde kaldıkça onlara iyilik ederim.” Dedi.

Daha önceleri necaşi Semavi kitabları incelemişti. Muhammed Aleyhis Selam’ın gelme zamanının yakın olduğunu kavminin ona yalancı deyip inanmayacaklarını ve Mekke’den çıkarılacağını biliyordu.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas tepesinden bir görünüş (Nusaybin)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 4

Necaşi, Mekke’li elçilere;

-“İnandıkları kimse kimdir.” Diye sordu.

Onlar da;

-“Muhammed’dir.” Dediler.

Necaşı bu ismi işitince, O’nun peygamber olduğunu anladı ve belli etmedi.

Gelenlere tekrar sordu;

-“O’nun dini ve mezhebi nedir ve neye davet eder?”

Amr;

-“O’nun mezhebi yoktur.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“MEZHEBİNİ VE DİNİNİ BİLMEDİĞİM BİR TOPLULUK Kİ, GELİP BANA SIĞINMIŞLARDIR. Ben onları nasıl teslim ederim. Meclis kuralım. Onları da getirelim Sizlerle yüzleştirelim. Hepinizin de durumları belli olsun. ONLARIN DA DİNİNİ BİLEYİM.” Dedi.

Müslümalra Saraya davet ettiler. Müslümanlar önce kendi aralarında istişare ettiler (görüştüler) ve Habeş Hükümdarının hoşuna gidecek ve mizaclarına uygun olacak şekilde neler söyliyelim diye konuştular.

Hazret-i Ca’fer (r.a.);

-“Vallahi! Bizim bu husustaki bilgilerimiz, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in bize buyurduğundan ibarettir, deriz. Netice nereye varırsa razıyız.” Buyurdu.

Hepsi kabul ettiler ve sadece Hazret-i Ca’fer (r.a.) in konuşması için ittifak edip, Necaşi (r.a.) nin huzuruna geldiler.

Melik Necaşı (r.a.) de âlimleri topladı. Büyük bir divan kuruldu. Sonra muhacirleri getirdiler.

Müslümanlar geldiklerinde Selam verdiler ve secde etmediler.

Onlar;

-“Neden secde etmediniz.” Diye sorunca,

Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Biz ALLAH-U TEÂLÂ’DAN BAŞKASINA SECDE ETMEYİZ. Peygamberimiz Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem), bizi, Allah’tan başkasına secde etmekten men’ edip;

-“Secde, yalnız Allah-u Teâlâ’ya mahsustur.” Buyurdu.” Dediler.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Gül

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 5

Necaşi (r.a.), Muhacirlere;

-“Ey Huzuruma getirlimiş olan topluluk bana söyleyiniz. Ülkeme ne için geldiniz? Haliniz nedir? Tüccar değilsiniz, bir isteğiniz de yok. Sizin şu ortaya çıkmış olan Peygamber’inızin hali nedir? Siz ne diye memleketiniz halkından bana gelenlerin selam verdiği gibi selâm vermiyorsunuz?” dedi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Ey Hükümdar! Ben, önce, üç söz söyliyeceğim. Eğer doğru söyler isem beni tasdik edin, yalan söylersem yalanlayın. Her şeyden önce emret ki; Şu adamlardan yalnız biri konuşsun, diğerleri sussun!” dedi.

Amr bin Âs;

-“Ben konuşayım.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Ca’fer, önce sen konuş.” Dedi.

Ca’fer (r.a.);

-“Benim, üç sözüm var. Şu adama sorunuz. Biz yakalanıp efendilerimize iâde edilecek köleler miyiz?” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Amr! Onlar köle midirler?” diye sordu.

Amr;

-“Hayır! Onlar köle değil, hürdürler!” dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.);

-“Acaba biz haksız yere bir kimsenin kanını mı döktük de, kanı dökülenlere iâde edileceğiz.” Dedi.

Necaşı (r.a.) Amr’a;

-“Bunlar, haksız yere birinin kanını mı döktüler!”

Amr;

-“Hayır, bir damla bile kan dökmediler.” Dedi.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), Nacaşi’ye;

-“Başkasının mallarından haksız yere aldığımız, üzerinde ödemekle mükellef olduğumuz mallar mı vardır?” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Ey Amr! Eğer, bunların ödeyecekleri pek çok altın bile olsa, borçlerı varsa, onu, ben ödeyeceğim! Söyleyin.” Dedi.

Amr;

-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,

Amr;

-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu