‘Hikmetli sözler’ olarak etiketlenmiş yazılar

Manen kâr ve zarar

19 Mart 2008

Seyyid Bahaaddin bahçesi (Navale)- Geliyi Şam-i mevkisi

 

 

Kamil-i mükemmel olan murşidim, Melek ahlaklı beşer lakabı ile meşhur olan Alaaddin el-Haznevi (k.s.) bir sohbetlerinde şöyle buyurdu;

-”İskender El-Zülkarneyn ordusuyla birlikte bir sefere çıkar. Karanlık bir bölge olan (Taristan) den geçerken, askerlerinin ayakları bazı cisimlere takılır.”

Ardından şöyle bir ses işitilir;

-”Yerdeki bu cisimlerden payını alan da pişman olacak, almayan da pişman olacak!..”

Askerlerden bir kısım:

-”Madem ki pişman olacağız, neden alalım?” dediler.

Askerlerın diğer kısmı ise meraklarından:

-”Alsak da, almasak da madem ki pişman olacağız, bari biraz alalım.” dediler.

Karanlık (taristan) bölgeden çıktıktan sonra, aldıkları cisimlere baktılar. Az sonra cisimlerin her birinin mücevherat parçaları olduklarını görürler.

Yerdeki mücevheratı almayan askerler:

-”Keşke biraz alsaydık da mahrum olmasaydık.” dediler.

Yerdeki mücevheratları alan askerler ise:

-”Keşke biraz daha fazla alsaydık.” diye pişman oldular.

Dünyada iyi amel işlemeyen insanın ahiretteki hali, mücevheratları almayan askerlerin akibeti gibi olacaktır:

-”Keşke birazcık iyi şeyler yapsaydım..”der.

Bu bir pişmanlıktır.

Dünyada salih amel işleyen, insanın ahiretteki durumu ise, mücevheratları alan askerlerin hali gibi olacaktır:

-”Keşke daha çok iyi amel işleseydim de, daha fazla kazançlı çıksaydım.” der.

Bu da bir pişmanlıktır.

Ama ve lakin az da olsa salih ameller işleyen insanların hali ile hiç salih ameller işlemeyen insanların hali arasında çok büyük bir fark olacaktır. az da olsa salih ameller işeleyenler pişman olacakları gibi hiç salih amel işlemeyenlerin pişmanlığı daha da çok olacak. İşte asıl bedbahtlık ve nedamet budur.

Cüneyd Bağdadi (r.a.) der ki;

-“İmam Şafi-i (r.a.), dünyada gerçeği söyleyen müridlerdendi. Bir gün, bir din kardeşine; öğüt verdi, Allah’ın azabı ile onu korkuttu ve şöyle dedi:

-”Ey kardeşim, dünya kaygan bir yerdir.”

-“Dünya ne kadar mamur olursa olsun, sonu harap olacaktır.”

-“Dünyada yaşayanlar, er geç kabri ziyaret edeceklerdir.”

-“Dünyada toplu olanlar ayrılmaya mahkumdur.”

-“Dünya zenginliğinin sonu fakirliktir.”

-“Dünyada çok mal kazanmak itibar sağlar.”

-“Dünyadaki güçlükler kolaydır.”

-“Ey kardeşim, Allah’a yönel, Allah’ın verdiği nimete razı ol. Fani dünyadan, baki olan ahiretine boş gitme.”

-“Zira dünyada yaşaman, yıkılmaya yüz tutan duvar gibidir.”

-“Amelini çoğalt.”

-“Uzun emelleri kısalt…”

Bazı ehl-i hikmet der ki:

-”Dünyada sahip olduğun hiçbir şey yoktur ki, senden önce onun bir sahibi olmasın.”

-“Senden sonra da onun bir sahibi olacaktır.”

-“Dünyada gece ve gündüz yeyip içeceğinden başka bir şey elde edemezsin. Öyle ise seni dünyaya olan ihtirasın helak etmesin.”

-“Dünyayı terk et, âhiret için hazırlan.”

-“Dünya malının başı hevay-i nefistir, onun kokusu da Cehennem ateşidir…”

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri cehennem ateşinden korusun. Amin

Fuad Yusufoğlu

İhlas

22 Nisan 2008

Sera’mdan yetiştirdiğim bir gül (Nusaybin)

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-”Allah’u teala hazretleri Buyuruyor ki: İhlas benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulun kalbine yerleştiririm.”buyurdu.

Muaz bin cebel (r.a.) buyurdu ki:

-”İhlas ile amel et, az de olsa yetişir.”

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) kendini kamçı ile döver

Ve;

-”Ey nefsim, İhlas üzere ol, kurtulursun” derdi.

Ebu Süleyman (r.a.) diyor ki;

-”Ömründe bir adım ihlasla atmış olana müjdeler olsun. Çünkü onunla Allah’u teala den başkasını istememiştir.”

Büyükler den birini ru’yada gördüler.

-“Allahu teala sana ne yaptı.” diye sordular.

Buyurdu ki:

-”Onun için yaptığım şeyi sevab defterinde gördüm, hata yoldan kaldırdığım bir nar tanesi bile. Külahimda bulunan bir ipek telini günah kefesinde gördüm. Yüz altın kiymetinde merkebim ölmüşti, onu sevab kefesinde görmedim. Halbu ki evimde ölen kediyi sevab kefesinde görmüştüm.”

Allah’u teala’ya.

-”Ya Rabbi, kediyi sevap kefesinde görüyorum de merkebi görmiyorum”dedim.

Allah (c.c.);

–“O gönderdiğin yerdedir diye bir ses geldi. Ölünce, Allah’ın la’netine git,” dedin. -”Allah yolunda deseydin o nu da bulurdun.” buyurdu.

-”Allah’u teâlâ (c.c.) için sadaka vermiştim. Fakat insanlar görmüşlerdi. İnsanların görmesine sevinmiştim. Onu ne lehimde nede aleyhimde gördüm.”

Biri anlatır :

-“Allah yolunda denizde harbe gitmiştim, bir arkadaşim bir heybe satiyordu. Alayım işime yarar, filan şehirde satıp biraz para kazanırım.” dedim.

O gece ru’yamda gördüm ki:

-“Gökten iki kimse indi. Biri diyerine, gazilerin ismini yaz; ve yine yaz ki, filan kimse görmek için, filan kimse ticaret için, filan kimse gösteriş için, desinler diye harbe gitmiştir.

Sonra bana baktı ve;

-”Filan kimse ticaret için gelmiştir yaz” dedi.

Dedim ki:

-“Allah!  Allah… Benim halime bir bakın, Ticaret yapacak bir şeyim yoktur. Ben Allah rızası için gelmiştim.”

Meleklerden birisi;

-“Ey şeyh, O heybeyi kâr için satın almadın mı?”dedi

Bunu duyunca ağladım ve;

-“ Ben kattiyen tüccar değilim,” dedim.

Diğer Meleğe;

-”Allah yolunda harbe gelmiştir. Yolda kâr etmek için bir heybe satın almıştır. yaz, Allah’u Teala (c.c.) o nun hakkında nasıl dilerse öyle hüküm etsin”dedi.

Bunun için demişlerdir ki ihlasla geçen bir saat, ebedi kurtuluşur. İhlas çok aziz dir

Demişlerdir ki:

-”İlim tohumdur,”
-”Amel bitkidir,”
-”İhlas ise onun suyudur…””

Ebu Hamıd Muhammed bin Muhammed Ğazali (Kimya-yi saadet)

Allahu teâlâ hazretleri (c.c.) bizlerin ve sizlerin Amellerini tam bir ihlas’la kabul eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

İhlas- 2

22 Nisan 2008

Kasyane –Navale-hürmüz nehri (Nusaybin)

Adamın biri Hasan-i Basri hazretlerine (r.a.) der ki:

“-Ben Allah’a ibadet ve taâttan zevk alamiyorum:

Hasan-i Basri hazretleri (r.a.) şöyle cevab verir:

-”İhtimal ki sen Allah’ tan korkmiyan birinin yüzüne baktın.”

Bil ki;

İbadet edip, kulluk yapmak yaratıkların tümünü, Allah’a terk etmenle olur.

Kamil-i mükemmil olan mürşidim BAZ lakablı İzzeddin El-Hazbevi (k.s.) şöyle buyurdu:

-”Adamın birinin çuvalı kayıbolur. Kimin aldığını bilmez. Bir gün namaz kılarken çuvalın kimde olduğunu hatırlar.

Namazı bitirdikten sonra kölesini çağırıp:

-”Filan oğlu filana git çuvalı ondan geri al.” der.

Bunun üzerine köle efendisine şöyle der:

-”Efendim, Çuvalı kimde olduğunu ne zaman hatırladınız?

Efendisi:

-”Namazda iken hatırladım.”der.

Köle:

-”Ey efendim, sen Allah’a ibadet etmiyor belki çuvalı arıyordun.

Kölenin bu güzel cevabı ve sağlam itikadı yüzü suyu hürmetine adam onu azad eder.

Akıllı olana Yaraşan, dünyayı terk etmek, ibadeti Allah için yapmak, geleceğini düşünmek ve âhiret için hazırlıkta bulunmaktır.

Rivayet edilir ki:

Bir adam namaza durur. Fatihayı okumaya başlar “Allah’ım yalnız sana ibadet ederiz.“ayetine geldiğinde Allah!ın huzurunda olup gerçekten ona ibadet ettiğini anlar.

Bunun üzerine hafiften kendisine

-”Yalan söyliyorsun Sen Allah’a değil ancak halka tapıyorsun.” diye bir ses işitir.

Adam tövbe edip insanlardan uzaklaşır. Kalbinden insanları çıkarır sonra tekrar namaza durur

-”Yalnız sana ibadet ederiz “Mealindeki ayete gelince yine ‘yalanci sen Allah’a değil ancak
malına ibadet ediyorsun’ diye bir ses duyar.

Bunun üzerine ne kadar malı varsa hepsini sadaka olarak dağıtır. Sonra yine namaza durur.

Ayni ayete geldiğinde, ‘yalancı sen Allah’a değil elbisene ibadet ediyorsun’ diye yine aynı ses işitir.

Bunun üzerine elbisesini de sadaka olarak verir Sonra gene namaza başlar: Ayni ayete geldiğinde

-”Doğru diyorsun, hakikaten sen şimdi Allah’a ibadet ediyorsun ” diye kulağına ses gelir.

İmam-i Ğazali (Kalblerin keşfi)

Allah’u teala hazretleri bizleri ve sizleri Kendi rızası için İbadet etmeyi nasib eylesin. Amin…..

Fuad Yusufoğlu

Tamahkarlık

05 Mayıs 2008

Kasyane –Navale- (Nusaybin)

Şa’bi (r.a.) şöyle bir hikaye anlatır:

-”Adamin biri bir gün torgay kuşunu avlar.

Kuş dile gelerek kendini avlayana

-”Ne istiyorsun beni ne yapacaksın” der.

Avci:

-”Seni kesip etini yiyeceğim.”der.

Kuş da ona şöyle der:

-”Benim ettim tatlı değildir, seni doyuramam da Fakat ben sana üç şey öğreteceğim. onlar senin için beni yemekten daha hayırlıdır.”

Fakat birincisini ben elinde iken ikincisini de elinden kurtulup ağaca konunca, üçüncüsünü ise ağaçtan uçup dağa konunca söyliyeceyim.”

Adam :

-”Birincisini söyle” der

Kuş:

-”Elinden kaçırdığın bir şey için hayıflanma” der. Adam kuşu bırakır. Kuş uçup ağaca konunca,

Adam:

-“ikincisi nedir ?” diye sorar.

Kuş;

-”Olmıyacak şeyi tasdik etme.” der

Sonra uçup dağın tepesine konar.

Ve oradan avcıya şöyle der.

-”Ey eşkiya der, eğer beni kesseydin midemden her biri yirmi miskal ağırlığında olan iki inci çıkaracaktın.”

Avcı kuşun bu sözlerini duyunca dudağını ısırır ve hayıflanır. Kuşa üçüncüsünü söyle deyince,

Kuş:

-”Sen biraz önce sana söylediğim iki hususu unuttun üçüncüsünü nasıl anlarsın der:

Ve devamla avcıya şöyle der.:

-”Ben sana, elinden kaçırdığına hayıflanma. Olmıyacak şeye inanma demedim mi? Ben etimle kanımla ve tüylerimle yirmi miskal gelmem. Nasıl olur da midemde her biri yirmi miskal ağırlığında olan iki inci bulunsun?

Bunları söyledikten sonra uçup gitti.

Bu İnsan oğlunun ifrat derecesindeki tamahkarlığına bir misal dır çünkü tama’i insan oğlunun gerçeği anlamiyacak derecede kör yapar. Olmiyecek şeyi olacakmış gibi gösterir…

İbni Semmak (r.a.) şöyle der:

-”Ümit, kalb’de bir ip, ayakta bir bağ dır. Kalbindeki ümit ipini çıkarıp at ki, ayağındeki bağ çözülsün…

 İmam-i Ğazali (Mükaşafetül kulub)

Allah’u Teala hazretleri bizleri ve sizleri tamahkar olmaktan ve Tamahkar olan insanların şerrinden korusun. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Uzlet

08 Mayıs 2008

Girnavas – Cin tepesi – (Nusaybin)

Fudeyl bin iyad (r.a.) ı ağlarken gördüler.

-“Niçin ağliyorsun.” dediler :

Fudayl bin İyad (r.a.);

-”Bana zülmeden bir zavallı müslümana üzüldüğümden ağliyorum dedi. Kiyamette ona sorulacak ve rezil olacaktır. Fakat hiç bir özrü ve bahane bulamiyacaktır.”

Ma’ruf-e kerhi (r.a.) buyuruyor:

-”Bir kimse günde üç defa “Allahumma aslih ümmete Muhammedin, Allahummarham ümmette Muhammedin, Allahumma ferric ala Muhammeddin” derse ismi Abdallar defterine yazılır

Hatem-e Esam (r.a.), Hamıd-i Lifaf (r.a.) a;

-”Nasılsın?” dedi.

Hamid-i Lifaf (r.a.);

-”Selam ve affiyetteyim”dedi.

Hatem-e Esam (r.a.):

-”Selamet, sırat köprüsünü geçince, Afiyet ise Cennet’e girince olur.” dedi.

Rebi bin Haysem (r.a.) e

-”Nasılsın ?” dediklerin de

Rebi bin Haysem (r.a.) e

-”Zayif ve günahkarım. Kendi rızkımı yerim ve ecelimi beklerim.” dedi.

Ebu Derda’ya (r.a.) nasılsın? dediklerinde

-”Cehennemde kurtulursam iyiyim.” dedi.

Malik-i Dinar (r.a.) a

-”Nasılsın ? “dediklerin de

Malik-i Dinar (r.a.) a;

-”Yaşı ilerleyip , günahı çoğalanın halı nasıl olur.?” dedi.

Hakim (r.a.) e :

-”Nasılsın?” dediklerin de

Hakim (r.a.) e :

-”Allah’u tealanın rızkını yerim ve onun düşmanı olan Şeytanın emrine uyarım.”dedi.

Muhammed bin Vasi (r.a.) e:

-”Nasılsınız?”dediklerin de;

Muhammed bin Vasi (r.a.) e:

-”Her gün ölüme yaklaştığı halde, daha çok günah işleyen nasıl olur ?” dedi.

Hamid’i Lifaf (r.a.) e

-”Nasılsınız?” dediklerin de

Hamid’i Lifaf (r.a.) e

-”Uzun yolculuğa çıkıp, azığı olmayan, karanlık kabre girip arkadaşı olmayan, Adil padişahın huzuruna çıkıp, delili olmayanın halı nasıl olur “dedi.

Hasan bin Sinan (r.a.) a

-”Nasılsınız?” dediklerinde

Hasan bin Sinan (r.a.) a

-”Bir gün afiyet üzere olmayı istiyorum” dedi .

Soruldu ki;

-”Afiyette değil misiniz?” dediler.

Hasan bin Sinan (r.a.) a

-”Günah işlemediğim gün afiyetteğim.”dedi.

İmam-i Gazali (Kimya-yi Saadet.)

Allah’u teala hazretleri bizleri ve sizleri kendi rahmeti ile günahlardan döndürüp, Sevap işleyen ve Afiyet üzere olan kulların den eylesin. Amin….

Fuad Yusufoğlu

Revda-i Şerif’in Eshab-i suffa (r.anhüm) ciheti

Birisi diyor ki;

-“İbadet yapmak için nefsime tembellik gördüğüm zaman Muhammed bin Vasi (r.a.) in zevkle ibadetine bakıyor. Bu sebeple nefsimin bir hafta içinde, ibadetleri seve seve yaptığını görüyorum

Bilgili, akıllı ve ihlaslı böyle bir Allah adamını bulamiyanlar Allah adamlarının, Salih insanların hayatını okumalıdırler.

Bir kimse Davud-İ Tai (r.a.) hazretlerine:

-“Evinizin çatısının direği kırılmış.” Deyince

Davud-i Tai (r.a.);

-“Yirmi senedir buradayım bir kere ona bakmış değilim.” Dedi.

Ahmed bin Zerrin (r.a.) sabahtan ikindi namazına kadar oturur bir tarafa bakmazdı.

Sebebini sorduklarında:

-“Allah-u Teala gözleri dünyadaki intizama, zerreden göklere kadar her şeydeki inceliklere, ve onun kudret ve azamatine, ibret ile bakmak için yarattı. İbret almadan bakana bir hata yazılır .” dedi.

Ebu Derda (r.a.) diyor ki;

-“DÜNYADA ÜÇ ŞEY İÇİN YAŞAMAK İSTERİM.

-“Uzun gecelerde namaz kılmak için,
-“Uzun günlerde oruç tutmak için,
-“Sözleri kalblere deva olan Salih kimselerin yanında oturmak için.”

Aklama bin Kays (r.a.) a ;

-“Nefsine neden bu kadar azap ediyordun ?” diye sorduklarında;

Aklama bin Kays (r.a.);

-“Onu çok sevdiğim için, onu cehennemden korumak için.” Derdi.

-“Sana bu kadar sıkıntı emrlolunmadı? Dediklerinde;

Aklama bin Kays (r.a.);

-“Yarın başını dövüp, niçin yapmadın dememek için. Elimden geldiği kadar yapıyorum.” Cevabını verirdi.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) buyurdu ki;

-“Sırrı el sakatı (r.a.) den acayip kimse görmedim. Doksan sekiz sene yaşadı, ölüm zamanı hariç hiç kimse sırtını yere koyduğunu görmedi.

Süfyan-i Servi (r.a.) diyor ki;

-“Bir gece Rabia-tül Adaviye (r.a.) da misafir kaldım. Namaza durup sabaha kadar namaz kıldı. Bende bir odada sabaha kadar namaz kıldım.”

Kendisine:

-“Sabaha kadar namaz kılmamızın şükrünü ne ile yapalım deyince.”

Rabia-tül Adaviye (r.a.) da;

-“Yarın o’nun için oruc tutmak olacak.” Dedi.

İmam-i Gazali (kimya-yi Saadet.)

Allah-u Teala hazrertleri bizleri ve sizleri Hesaba çekilmeden, hesabımızı kendimizin yapmayı, tekrar günah işlemeyen ve tövbe-i nasuh la tövbe eden kullarından eylesin…Amin…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Zünnun-i mısrı (Radiyallah-u anhu)

Evliyanın büyüklerinden. Künyesi, Ebü’l feyz, adı Sevban bin İbrahimdir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 245 (M. 860) senesinde Mısırda Vefat etti. Amr Bin As (Radiayallah-u anh) ın yanında defn edildi.

Bir deniz yolculuğu sırasında, bindiği gemide bir Tüccara ait mücevher dolu bir kese kayıbolmuştu.

Gemide bulunanlar;

-“Sen aldın.” Diyerek ona iftira edip, hakarete ve işkence yapmaya başlamışlardı.

Suçsuz olduğundan, ‘dua’ ederek kurtulmak istedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) Allah-u Teâlâ’ya ‘dua’ edince, HEMEN SUYUN YÜZÜNE, AĞIZLARINDA BİRER MÜCEVHER BULUNAN BİNLERCE BALIK ÇIKMIŞTI. O balıkların ağzındaki mücevherden bir tane alıp gemidekilere verdi.

Bu durumu gören esas hırsız keseyi getirip vermişti. Böylece Zünnun-i Mısrı (r.a.) işkencelerden kurtulmuştu. Bu sebeple ismine, BALIK SAHİBİ, BALIKÇI ma’nasında “ZÜNNÜN” denilmişir.

Mısır’da tasavvuf ilmini İLK DEF’A o açıklamıştır. Yüksek din ilimlerinin sekizincisi olan tasvvuf (ahlak) ilmi, onun açıklamasından ve izahlarından sonra Mısır’da yayılmış ve nice kimselerin dünya ve ahiret saadetine kavuşmasına sebep olmuştur.

Hocası Maliki mezhebinin İmâm-i, Mâlik bin Enes (R.A.) tır. Onun eseri ‘MUVATTA’YI bizzat kendisinden okumuş ve fıkıh ilmini ondan öğrenmiştir.

Tasvvuf İlminin şeyh İsrafil (R.A.) den öğrenip kemâle ulaştı. Fakat halini bilmeyen pek çok kimse, ona düşman oldular. Ve vefatına kadar onun değerini anlayamadılar.

Zünnun-i Mısrı (r.a.), Cenabı Hakkın aşığı idi. O’nun sevgisi ile deli divane olurdu. Darda kalanların dostu, dehşet içinde olanların tesellisi ve hasrette kalanların arzusu idi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) nın doğru yolu bulması şöyle anlatılır;

-“Bir ağaç altında otururken, iki gözü kör bir kuşun ağaçtan indiğini, yeri eşerek altın bir kutu çıkardığını gördü. Dikkat edince kutunun içinde susam olduğunu ve kuşun bunu yediğini gördü. Daha sonra kuşun başka bir yeri gagası ile eşti ve başka bir kutuda bulunan suyu içti. Tekrar gagası ile toprağı eşeyerek kutuyu gömdü. Tekrar yerden uçup ağaca kondu. Topraktaki kutu yerleri belirsiz hale geldi.”

Bu hali gören Zünnun-i Mısrı (r.a.), Allah-u teâlâ’ya tevekkül etmenin gerçeğini anladı ve tevekkül etmeye karar verdi.

Biraz ileride, bir viranede fakir insanlarla karşılaştı. Birkaç gece orada yattılar. Ertesi gün, Zünnun-i Mısrı Hazretleri (r.a.) bir küp altın buldu. Bu küpün ağzında bulunan tahta kapakta, Allah’ın ismi yazılı idi.

Altınları fakirlere dağıttı, kendisi de tahtayı alıp, o gece de orada yattı. Uykudan uyandıkça Kapak üzerindeki yazı’yı öpüp, başına koyup gözüne sürüyordu.

Gece rü’yasında şöyle söylediler;

-“Arkadaşların altınları aldılar. Sen Allah-u Teâlâ’nın ismini “Aziz” tuttun. Sende dünya’da “Aziz” ol.

Hemen uyandı. O anda gönlü ve içi nûr ile doldu.

<<< Zünnün-i Mısrı hakkında başka bir yazı>>>

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 6

Bekir bin Abdurrahman (r.a.)anlatır;

Bir gün Zünün-i Mısrı hazretleri (r.a.) ile birlikte yolda gidiyorduk. Bir dere kenarında Zünun-i Mısrı (r.a.) kuru bir ağacın üstüne oturdular. O anda canım tâze hurma yemek istedi. Fakat o bölgede hurma ağaçları yoktu ve hurma mevsimi de değildi.

Gördüm ki, Zünun-i Mısrı (r.a.) bana dikkatli bir şekilde bakıyordu;

-“Ey Bekir! Canım çok mu taze hurma istiyor? Diye sorunca

Ben de;

-“Evet efendim.” Dedim.

O zaman kuru ağaca;

-“Haydı sen bizi bir hurma ağacının yanına götür.” Deyince.

Baktım o kuru ağaç, Allah’ın izniyle yürümeye başladı. Bizi epey uzakta, hurmaları olmuş bir ağacın yanına götürdü.

Zünun-i Mısrı (r.a.);

-“Ey Bekir! Doyuncaya kadar taze hurma ye.” Dedi.

Ben doyuncaya kadar taze hurma yedim.

Daha sonra Zünun-i Mısrı (r.a.) kuru ağaca;

-“Bizi yerimize götür.” Buyurdu.

O ağaç bizi eski yerimize getirdi. Ben nereye gidip geldiğimizi bilmiyordum.

Bir gün Talebeleri Zünun-i Mısrı (r.a.) yı ağlarken görüp, sebebini sordular;

-“Bu gece Ma’na âleminden bir ses geldi,’Ey Zünun! İnsanları yarattım, on bölük oldular. Dünyayı bunlara gösterince, dokuz bölüğü dünyayı istedi. Bir bölüğü de on bölük oldu. Bunlara Cenneti gösterince, dokuz bölüğü Cenneti istedi. Kalan bir bölük de on bölüğe ayrıldı. Bunlara cehennemi gösterince, dokuzu korkup dağıldılar. Bir bölük kaldı. Bu bölük, ne dünyayı, ne de cenneti istediler ve ne de cehennemden korktular. (Ey Kullarım! Ne dilersiniz?) fermanıma cümlesi, dileğimizi sen bilisin dediler.’ ŞİMDİ BEN HANGİ BÖLÜKTEN OLAYIM BİLMİYORUM. MAHRUM BÖLÜKLERDEN OLURUM KORKUSUYLA AĞLIYORUM.”dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ deresi Girnavas mevki-i (Nusaybin)

İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu);

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, İbrahim bin İsmail el-Havvâs olup, künyesi Ebû ishak’dır.

Cüneyd-i Bağdad’l hazretleri (r.a.) nın talebelerinden olup, Ebû ca’fer Huldi ve Sürvân-i Kebir’in üstadıdır. Yüksek makam ve kerametler sahibiydi. Bağdad’lıdır. 291 (M. 903) yılında Rey Camii’nde vefat etti. Gasl ve tekfinini Yusuf bin el-Hüseyin Yaptı.

Havvâs, hurma yaprağından ‘zenbil’ dokuyucu demektir. Herkes tarafından medh edilmiş, kendisine tevekkül edenlerin Reis’i denilmiştir.

Konuşmaları hep hikmet doluydu. Seferleri meşhurdur. Defalarca Mekke’ye gitti. Sefere çıkacağı zaman ve başka zamanlarda, iğne iplik, makas ve su kabını yanından eksik etmezdi.

Çağırılan bütün da’vetlere sünnet olduğu için gider. Fakat bir şey yemezdi. İnanlara nasihat ederdi. Da’vetten sonra hemen evine dönerdi. Evinde yenecek bir şey bulunmaz, bu sebeple ne yiyip, ne içtiği bilinmezdi.

İbarahim-i Havvâs hazretleri (r.a.) anlatır;

-”Bir sene Hacca gitmeye niyet ederek yola çıktım. Ne zaman Ka’be-i Şerif tarafına gitmek istedimse, gayri ihtiyarı ters istikamete doğru gidiyordum.”

-”Allah-u Teâlâ’nın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde, bir kısım insanlar toplanmıştı.”

Yaklaşarak;

-“Niçin toplandınız?” diye sordum.

Onlar da;

-“Rum kayserinin kızı delirmiş, çare bulmak için doktorlarını topladı.” Dediler.

Bunda bir hikmet olsa gerekir deyip içeri girdim. Oda’da Kayser’in kızını gördüm.

Bana bakarak;

-“Ey İbrahim-i Havvâs! Hoş geldiniz.” Dedi.

Ben hayret ederek;

-“Beni nereden tanıyorsunuz?” diye sorunca,

Bana;

-“Canımı canan’a teslim etmek istedim. Ve Hak Teâlâ’dan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim.”

Bana;

-“Üzülme, yarın İbrahim-i Havvâs dostum sana gönderilir. Buyuruldu.’ Dedi.

Bunun üzerine İbrahim-i Havvâs hazretleri (r.a.);

-“Peki hastlığınız nedir? “ diye sordum.

Kız da;

-“Bir gece dışarı çıkıp, ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Allah-u Teâlâ hazretleri, beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) kelimesi dilime, Ma’nası kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik âlameti, bana da deli, dediler.” Diye cevab verdi.

O zaman;

-“Bizim diyara gelmek ister misin?” deyince

O da;

-“Sizin diyarda ne vardır?” dedi.

Ben de;

-“Mekke, Medine, Beytilmukaddes oradadır.” Diye cevab verince

Bana ;

-“Sağ tarafıma bak.” Dedi.

Baktım, bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytülmukaddes karşımda duruyor gördüm.

Az sonra bana;

-“Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı.” Dedi ve Kelime-i Şehâdet getirip ruhunu teslim etti.

Devam edecek…

<<< İbrahim Havvas hazretlerinin diğer bir yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri İbrahim-i Havvâs (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Beyaz su Başı (Nusaybin)

Fudayl Bin İyâd (Radiyallah-u anh)- 10

Fudayl Bin İyâd (r.a.) nın iki kızı vardı. Vefatı yaklaşınca hanımına şöyle vasiyet etti.

-“Vefatımdan sonra iki kızımı al ve EBÛ KUBEYS TEPESİNE ÇIK. Ellerini açarak şöyle niyazda bulun; ‘YA RABBİ! FUDAYL BANA VASİYYETİNDE DEDİ Kİ;’ Ben hayatta iken bu iki emanete gücümün yettiği kadar baktım. Ama ben ölüp de kabre girdikten sonra bu emanetleri sana iâde ettim.”

Fuadyl bin İyâd (r.a.) vefat edip, defin işleri tamamladıktan sonra, hanımı vasiyeti yerine getirmek üzere bildirilen yere kızlarını götürdü ve bildirildiği gibi ‘dua’ edip çok ağladı.

Bu sırada Yemen Hükümdarı, yanında iki delikanlı oğlu ile beraber oradan geçiyordu. Hanımların ağlayıp sızladıklarını görünce yanlarına gidip;

-“Bu ne haldır?” diye sordu.

Fudayl bin İyâd (r.a.) hanımı hadiseyi anlatınca,

Yemen hükümdarı dedi ki;

-“Bu kızları, her biri için bin altın mehir ile oğullarıma nikahlıyalım.” Dedi.

Fudayl bin İyâd (r.a.) ın hanımı;

-“Razıyım.” Dedi. Kızların ve oğulların da rızası alındı. Hep beraber Yemen’e gittiler. İlleri gelenler toplandı ve nikahları kıyıldı, düğün yapıldı.

Fuadyl Bin İyâd (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır;

-“İnsanlara merhamet etmeyene Allah-u Teâlâ merhamet etmez.”

-“Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah-u Teâlâ da onun dünyada ve ahrette ayıbını örter. Kim bir Müslüman kardeşinin sıkıntısını giderip sevindirirse, Allah-u Teâlâ da onu dünya ve ahrette sevindirir. Allah-u Teâlâ; kul, Müslüman kardeşine yardım ettikçe onun yardımcısıdır.”

-“Kim aç bir müslümanı doyurursa Allah-u teâlâ da onu Cennet meyveleri ile doyurur.”

Fudayl Bin İyâd Hazretleri (r.a.) nın hikmetli ve ibret dolu güzel sözleri çoktur. Bunlardan bir kaçı şöyledir;

-“Duâ’mın kabul olacağını bilsem, yalnız devlet başkanı için duâ ederim. Çünkü, Devlet başkanı iyi olursa, şehirler ve insanlar kötülüklerden ve belâlerden emin olur.”

-“İnsanın, yanında bulunanlara tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlak ile davranması, geceleri sabaha kadar ibadet ile, gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.”

-“Beş şey BEDBAHTLIK alametidir;”

-“1-Kalb katılığı”
-“2-Ağlamamak.”
-“3-Utanmamak.”
-“4-Dünyaya fazla rağbet.”
-“5-Uzun emelli olmak.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Fudayl bin İyâd hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu