‘Kalblerin keşfi’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc00263-fuadyusufoglu-navala-ras.JPG

Navala reş (Nusaybin)

7-Cimrilik ve fakir olma korkusu:

Cimrilik ve fakir olma korkusu, Allah (c.c.) yolunda harcamayı meneder. Bunlar daima mal ve mülkü yığmayı parayı kasalamayı davet eder ki, sonu elem verici azaba müncer olur. Şeytanların yuvası olan pazar yerleri ve sokakları devamlı olarak mal toplamak için dolaşmayı adet edinmek ise cimrilik ve hırsın afetlerindendir.

8-Mezheblerdeki taassub:

Mezheblerdeki taassub, kendi heva ve hevesine göre haraket etmek, düşmanlıkta kinli olmak, kendi fikirlerini benimseyemeyenleri hakir görmek, bunların tümü ibadet edenleri ve etmeyen fasıkların tümünü helak eder.

Hasan (r.a.) İblisin şöyle dediği, kendilerine bildirildiğini anlatır:

-“Ben Ümmet-i Muhammed’e günahları süsleyip güzel gösterdim. Fakat onlar günahlarına tevbe ederek benim belimi kırdılar. Fakat bu sefer onlara öyle günahları süsleyip tezgahladım ki, o günahlardan tevbe etmezler. Onlar da heva ve hevestir.”

Mel’un doğru söyliyor.

Zira onlar heva ve hevesin günahları celbedici sebebler olduğunu bilmezler ki, onlardan nasıl tevbe etsinler.

9-Müslümanlara karşı Su-i zanda bulunmak:

Müslümanlara karşı su-i zanda bulunmak ve kötü kişilere töhmet etmekten kaçınmak gerekir.

He ne zaman insanların ayıplarını araştırmak için onlara su-i zanda bulunan birini gördüğünde bil ki, onun içi pistir. Bu hal ondan dışarı fışkıran pislikten başka bir şey değildir. Bu kapıları kalbinden kesip atmak, bunun yerine getirilmesi için Allah (c.c.) ın zikrinden yardım istemek, insana vaciptir.

Mükaşefet-tül kulub (İmam-i Ğazali)

Devam edecek…

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri heva ve hevesten muhafeze eylesin. Amin…

Fuad Yusufoğlu

Tevbe-i Nasuh

05 Temmuz 2008

dsc02150-girnavas-selalesi-fuadyusufoglu.JPG

Girnavas şelalesi (Nusaybin)

Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:

-”Kim ki, yapmış olduğu günahı hatırlar ve ondan dolayı; kalbi korkudan titrerse, onun günahı levh-i mahfuzdan kaldırılmıştır.”

Rivayet edilir ki,

Biri Adullah bin Mesud (r.a.) a sordu:

-”Ben bir günah işledim. Tevbe edersem Allah (c.c.) kabul eder mi?”

İbni Mesud (r.a.) adamdan yüzünü çevirdi, cevap vermedi. Sonra dönüp adama bakınca gözlerinden yaşlar aktığını gördü.

Bunun üzerine İbni Mesud (r.a.) adama şöyle dedi:

-”Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsı açılıp kapanır. Ancak Tevbe kapısı kapanmaz. Kapının kapanmaması için bir melek bırakılmıştır. Tevbe et Me’yüs olma .”

İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir. Resülullah (a.s.v.) buyurdu:

Kul tevbe ettiği zaman, Allah (c.c.) onun tevbesini kabul eder, günahları yazan meleklere o günahı unutturur. Azalarına da yaptıkları günahı unutturur. Yer yüzünde ki, günahı işlediği yeri de, gökteki makamı nı da unutturur. Bunlara kulun günahlarını unutturur ki, kiyamet günü kulun aleyhine şehadet edecek kimse bulunmasın.

Tevbe-i Nasuh:

Kulun içten, dıştan pişman olarak ve bir daha o günahi işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) kabul buyurduğu tevbe de işte böyle olanıdır.

Zahiren tevbe edip, içten pişman olamayanın halı buna benzer:

Bir mezbele ki üzerine atlas örtülmüş, İnsanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenın üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler. İşte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir. İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kiyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler onlardan kaçarlar.

Bunun içindir ki;

Resülullah (Sallallahu aleyhi sellem) buyurulmuştur:

-Şüphesiz , Alah (c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah (c.c.) sizin kalblerinize bakar.

İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:

-Nice tevbe eden vardır ki, kıyamet günü tövbe ettiğini sanarak gelir, Halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmanlık günahı tekrar işlememeğe azm etmek;”

-”Hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek, mümkün değilse hellallaşmak, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.

Ebulleys’in (k.s.) tefsirinde de böyledir:

Akıllı olan kimseye yaraşan odur ki; geçmiş günahlara tevbe etsin. Allah (c.c.) yaklaştıracak ve ahiret gününden kurtaracak güzel amelleri düşünsün .Tevbe etmekte acele ederek, boş amelleri bırakarak Allah (c.c.) ın zikrine devam etsin. Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyleri terk etsin. Nefsın heva ve hevesine, şehevi isteklere uymuyarak, nefsi sabretmeye davet etsin.

Nefis bir puttur. Kim ki nefsine taparsa o kimse puta tapmış olur. Kim ki Allah (c.c.) a İHLAS ile ibadet ederse, işte o kimse nefsi tepelemiş olur.

Rivayet edilir ki;

Bir gün Malik bin Dinar (k.s.) Basra sokaklarındayken bir incir gördü, canı çekti parası bulunmadığı için ayakkabısını çıkarıp bakkala verdi . Bir miktar vermesini istedi. Bakal ayakabının bir işe yaramıyacağını söyleyerek incir vermedi.

Malik bin Dinar (k.s.) çekip gittikten sonra;

Bir adam bakkala;

-”Bunu kim olduğunu bilmiyormusun ?” deyince ,

Bakkal;

-”Hayır.” diye cevab verdi .

Adam;

-”O incir vermediğin zat Malik bin Dinar (k.s.) dır.” denilince,

Bakkal hemen bir tabağa incir koyarak kölesinin eline verdi ve ona şöyle dedi.:

-”Eğer bunu senden alırsa seni azad edeceğim.”

Bunun üzerine köle koşarak, Malik Bin dinar (k.s.) a yetişti ve

-”Bunu benden kabul ediniz, buyurun”  dedi.

Malik bin Dinar (k.s.) inciri almadı .

Köle;

-”Buyurun kabul ediniz, eğer kabul ederseniz azad edileceğim.” dedi.

Malik bin Dinar (k.s.);

-Eğer senden bunu kabul edersem sen azad olunacaksın ama ben azap göreceğim.

Köle israr edince Malik bin Dinar (k.s.) şöyle dedi:

-”Ben incir için dinimi satmamaya yemin ettim. İnciri ancak kiyamet günü yerim.”

Gene Rivayet edilir ki;

Malik bin Dinar (k.s.) Ölüm hastalığına yakalanmıştı. Ağır hasta iken canı bir kase bal, süt içine katarak sıcak pide ile tirit yapıp yemek istedi. Hizmetçisi gidip istediğini getirdi. Malik bin Dinar (k.s.) Sütle karıştırılmış bal kasesini eline alarak ona baktı, baktı

Ve kendı kendıne;

-Ey nefis, otuz sene sabrettin. Şimdi ise ömründen bir saat kadar bir şey kalmıştır.”

Deyip elindeki kaseyi yere fırlattı. Sabretti, nefsinin isteğini yerine getirmedi. Böylece ahrette irtihal buyurdu..

Devam edecdek…

Mükaşefetül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri ; kendi nefislerine hakım olan kullarından eylesin. AMİN
Fuad yusufoğlu

Tevbe-i Nasuh- 2

05 Temmuz 2008

dsc00303-fuadyusufoglu-navala-ras.JPG

Navale Reş (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Musa (Aleyhisselam) ın zamanında bir adam tevbesinde durmaz. Her ne zaman tevbe ederse tevbesini bozardı.

Tam yirmi sene bu hal üzere yaşadı. Bir gün Allah-Teala (c.c.) Musa (aleyhisselam) a vahiy ederek şöyle buyurdu:

-“Ey Musa, benim felan kuluma öfkelendiğimi ona söyle.”

Bunun üzerine Musa (aleyhisselam), tam yirmi sene o adama Allah (c.c.) ın emrini tebliğ etti. Bir gün adam Musa (aleyhisselam) ın nasihatından müteessir olarak dağa çıktı.

Ve Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu:

-Ey Allah’ım. Rahmetin mi bitti, yoksa benim günahlarım sana zarar mı verdi? Affının hazineleri mi, bitti, yoksa affını kullarından esirgeyip cimri mi oldun. Senin affından büyük hangi GÜNAH vardır?

-“Kerem senin kadim sıfatındandır. Kremsizlik ise benim hadis olan sıfatlarımdandır. Benim bu hadis sıfatım, senin kadim sıfatına galebe çalabilir mi hiç?”

-“Kullarını rahmetinden mahrum bıraktığın vakit onlar kimden rahmet ümit etsinler? Onları kapından kovarsan, kime muracaat etsinler?”

-“Ey Allah’ım eğer senin rahmetin tükenip, benim de muhakkak azap görmem gerekiyorsa, kullarının bütün azabını bana yükle. Çünkü ben onlara kendimi feda ettim.”

Bunun üzerine Allah (c.c.) Musa Aleyhisselam’a şöyle buyurdu:

-“Ey Musa ona git ve şunu ona söyle:

-”Kudretimin, affımın ve rahmetimin kemaliyle beni bildikten sonra ben onun günahlarını bağışladım. Onlar yeryüzü dolusu olsa da.”

Devam edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Tevbesinde sadık olan ve tevbe-i Nasuh la tevbe eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Tevbe-i Nasuh- 3

05 Temmuz 2008

dsc00305-fuadyusufoglu-navala-ras.JPG

Nevale Reş (Nusaybin)

Ebülleys (r.a.) rivayet eder, der ki;

-“Hazreti Ömer (radiyallah-u anhu) ağlayarak Resulullah(a.s.v.) ın yanına girdi.

Resulullah (a.s.v.) kendilerine sordu:

-“Ey Ömer seni ağlatan nedir?”

Hz. Ömer (r.a.) :

-“Ey Allah (c.c.) ın Resullü, kapıda bir genç var ağliyor, onun ağlaması benim kalbimi yaktı onun için ağliyorum.”Dedi.

Resulullah (a.s.v.):

-“Onu içeri alın Ey Ömer.” Buyurdu.

Genç içeri girdi, fakat halen ağliyordu.

Bunun üzerine Resulullah (a.s.v.) sordu:

-“Neye ağliyorsun ey genç?”

Genç :

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulü, beni günahlarımın çokluğu ağlatiyor. Çünkü ben Cebbar olan Allah (c.c.) ın bana vereceği azabdan korkuyorum.”

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Allah (c.c.) a bir şey ortak- eş- mi koştun?”

Genç :

-“Hayır.” dedi.

Resulullah (a.s.v.):

-“Haksız yere birini mi öldürdün?”

Genç:

-“Hayır.” dedi.

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Senin günahın, yedi kat gök ve yedi kat yer ve dağlar kadar büyük olsa bile Allah (c.c.) afveder.”

Genç:

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulü, benim günahım bunlardan daha büyüktür.”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Günahın mı büyüktür. Yoksa kürsi mi?”

Genç:

-“Benim günahım daha büyüktür.” Dedi.

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Günahın mı daha büyüktür yoksa arş mı?”

Genç:

-“Benim günahım daha büyüktür, Ey Allah (c.c.) ın elçisi.” Dedi.

Resulullah (a.s.v.):

-“Senin günahınmı daha büyüktür, yoksan Allah (c.c.) ın afvımı?”

Genç:

-“Allah (c.c.) ın afvı daha büyüktür.” Dedi.

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Büyük olan günahı ancak büyük olan Allah (c.c.) afv eder.”

Sonra Resulullah (a.s.v.) gence:

-“Günahını bana söyle” diye emir buyurdu:

Genç:

-“Senden utanıyorum Ya Resulullah (a.s.v.)” dedi.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Utanma, söyle günahın nedir?

Genç:

Günahını şöyle anlattı:

-“Ben Yedi seneden beri kabirlerde kefen soyuyordum. Bir gün Ensardan bir kız vefat etmişti. Onun kabrini de soydum, kefenini aldım, yürüdüm, epeyce gitmiştim ki,

Devam edecek…..

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Tevb-i Nasuh ile tevbe eden kulların yüzü suyu hürmetine Günahlarımızı afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Tevbe-i nasuh- 4

05 Temmuz 2008

dsc00305-fuadyusufoglu-navala-ras.JPG

Nevale reş (Nusaybin)

Genç günahını şöyle anlattı:

-“Ben yedi seneden beri kabirlerde kefen soyuyordum. Bir gün Ensardan bir kız vefat etmişti. Onun kabrini de soydum, kefenini aldım yürüdüm, epeyce gitmiştim ki, şeytan (aleyhilla’net) bana vesvesesiyle galabe çaldı.

Bunun üzerine geri döndüm, kefenini aldığım kızın ırzına geçtim Sonra kızdan ayrılıp epeyce gitmiştim ki, bir de baktım kız ayağa kalkmış bana şöyle haykırıyordu:

-“Ey Genç, yazıklar olsun sana. Her zalimden, nazlumun hakkını alacak olan Hakim-i mutlak olan Allah (c.c.) tan utanmıyormusun? Beni ölüler diyarında çıplak bıraktın. Allah (azze ve celle) nın huzurunda cünüp olarak durdurdun.”

Hazreti Ömer (r.a.) dedi ki:

-“Bunun üzerine Resulullah (salallahu aleyhi vessellem) yerinden sıçrayıp gencin kafasından iterek şöyle buyuruyordu:

-“Ey Fasık, senin yerin ateştir. Çık yanımdan çık.”

Bunun üzerine genç Resulullah (a.s.v.)ın yanından çıktı. Tam kırk gün tevbe ederek Cenab-ı hakka yalvardı.

Kırk gün tamamlandıktan sonra başını göğe kaldırıp, Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu:

-“Ey Muhammed (a.s.v.) ın, Adem (a.s.)in, İbrahim (a.s.) ın Allah’ı: eğer benim tevbemi kabul buyurup beni bağışladınsa, bunu Muhammed (a.s.v.) e ve ashabına bildir. Hayır eğer tevbemi kabul buyurmadınsa, gökten bir ateş gönderip beni o ateşle yak. Ve beni ahiret azabından böylece kurtar.”

Hz. Ömer (r.a.) şöyle devam eder:

-“Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu aleyhi vesellem) e Cebrail (a.s.) inerek şöyle dedi:

-“Ey Muhammed (s.a.v.) Rabinin sana selamı vardır. Rabbin sana şöyle diyor: ”Mahlukâtı sen mi yarattın?”

Resulullah (a.s.v.) bana şöyle mukabelede bulunuyor:

-“Şüphe yoktur ki; beni ve bütün mahlukâtı yaratan Allah (c.c.) tır. Bana ve onlara rızık veren de O’dur.

Cebrail (a.s.) dedi:

-“Allah-u Teala (c.c.) sana “ BEN O GENCİ AFETTİM” buyuruyor”

Bunun üzerine Resulullah (Aleyhisselatu ve selam) genci çağırıp Allah (c.c.) ın onu afettiğini kendisine müjdeledi.

Devam edecek…

Mükaşafet-ül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) Bizleri ve silzeri Günahlarına Tevbe-i Nasuh’la tevbe eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Merhamet

05 Temmuz 2008

dsc00367-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Resulullah (a.s.v.) buyurdular ki;

-“Cennete ancak merhametli olan girer.”

Eshab (r.a.) dediler:

-“Ey Allah (c.c.) ın elçisi, Biz hepimiz merhametliyiz.”

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Merhametli olan, yalnız kendisine merhamet eden değil, kendisine ve başkasına merhamet edendir.”

İnsanın kendisine merhametli olması, günahları terk etmek, Allah (c.c.) a itaatla bulunmak ibadette ihlas sahibi olmak suretiyle Allah (c.c.) ın azabından kendisini korumasıdır. Başkasına merhametli olması ise, müslümana eziyet etmeye çalışmaması demektir.

Nitekim Peygamber (a.s.v.) buyurmuşlardır ki;

-“Müslüman o kimsedir ki, İnsanlar onun elinden ve dilinden kurtulurlar, zarar görmezler.”

Merhametli olan, hayvanlara da merhamet eder, onlara güçlerinin yetmediğini yüklemez.

Resulullah (a.s.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

-“Bir gün adamın biri yolda yürüyordu. Şiddetli susadı. Orada bir kuyu buldu. Kuyuya inip su içti ve susuzluğunu giderdi. Sonra kuyudan çıkınca, susuzluktan dilini çıkaran bir köpek gördü. Adam kendi kendine şöyle dedi:

-‘Bu köpek de benim gibi susuzluğa uğramış.’

Tekrar kuyuya inip ayakabısına su doldurdu. Sonra ağzı ile ayakabiyi yukariye çıkardı ve köpeği suladı.”

Adamın bu haraketi, Allah-u Teala (c.c.) nın hoşuna giderek o adamın günahlarını afv etti.

Eshab (Ridvanıllahı aleyhi ecmain) dediler:

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulu. Hayvanlara yaptığımız iyilikler karşısında, bizim için sevab varmıdır?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdu:

-“Her canlıya karşı yapılan hizmet karşılığında sevab vardır.”

Malik bin Enes (r.a.) der ki: Resulullah (a.s.v.) şöyle buyurmuşlardır:

-“Müslümanların senin üzerinde dört hakkı vardır:

1-İyilik yapanlara yardımda bulunman
2-Günahkarlar için Allah (c.c.) tan bağışlamalarını istemen
3-Hasta olanları ziyaret etmen
4-Günahlarından tevbe edenleri sevmen.

Musa (a.s.), Allah (c.c.) a şöyle niyazda bulundu:

-“Allah’ım beni ne sebeple temiz kul olarak kabul buyurdun?”

Allah(c.c.) buyurdu:

-“Yarattıklarıma, merhametli davrandığın için.”

Rivayet edilir ki;

Bir gün, İsrail oğullarından bir abid, bir kum yığınına uğrar. O zamanda İsrail oğulları içinde büyük bir açlık hüküm sürüyordu. Abid, kendi kendine şöyle der:

-“Eğer bu kum yığını un olsaydı, bununla İsrail oğullarını doyururdum.”

Bunun üzerine, Allah (c.c.) Musa (a.s.) vahy eder:

-“Ey Musa, O kuluma söyle; Şüphesiz, Cenabi hak bu kum tepesi un yapıp onunla insanları doyurmuş olsaydı, nasıl sevap verecek idiyse, aynı sevabı sana vermiştir.”

İşte bunun içindir ki, Resulullah(a.s.v.) buyurdu:

-“Mü’minin niyeti, işinden hayırlıdır.”

Kalbleri Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Bütün canlilara merhamet eden kullar ın yüzü hürmetine Afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc07028-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Denilir ki:

-“Cenâb-ı Hak konuşan ve konuşmayan bütün mahlukâtı dilli olarak yarattı. Halbuki balığın yaradılışında dili yoktur.

-“Bunun hikmeti nedir?”

Cevabında:

-“Çünkü, Allah Teâlâ (c.c.) Âdem (a.s.)’ı yarattığı zaman meleklere;
Âdem (a.s.) e secde etmelerini emretti. Şeytan hariç bütün melekler, Âdem (a.s.) e secde ettiler. Allah (c.c.) şeytana la’net etti ve cennetten attı, şeklini değiştirdi,

Şeytan yeryüzüne indi. Hemen denizlere doğru yürüdü, şeytanı ilk gören balık oldu. Şeytan balığa Adem (a.s.) ın yaratıldığını ve onun deniz hayvanlarını avlayacağını bildirdi. Balık, bütün deniz hayvanlara Adem (a.s.) hakkında edindiğini ulaştırdı. Bunun için Allah (c.c.) onun dilini giderdi.

Ömer Bin Dinâr (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: Der ki:

-“Medine halkından birinin, bir kız kardeşi vardı. Medine’nin bir mahallesinde oturan bu kız kardeşi hastalandı. Kardeşi onun ziyaretine giderdi. Sonra bir gün kız kardeşi vefat etti.

Cenazesini kaldırıp kabre denettikten sonra ailesine döndü. Sonra yanında bulunduğu para cüzdanını kabre düşürdüğünü hatırladı.

Arkadaşlarından birini alıp kabre geldiler. Kabri açtılar para cüzdanını buldular,

Yanındaki arkadaşına:

-“Sen az çekil, ben ona bakayım, bakalım ne haldedir. Lahd’ın bir kısmını kaldırınca ne görsün, kabrin içi alev alev ateş olmuş.

Hemen anasının yanına gelerek kız kardeşinin dünyada iken neler yaptığını bildirmesini istedi.

Annesi şöyle cevap verdi:

-“O komşuların kapılarına gider, kulağını kapılarına koyup konuşmalarını dinlerdi. Sonra bunu ona, buna yaymaya çalışırdı.

Annesinin verdiği bilgiden koğuculuğun kabir azabına sebep olduğunu anladı. Kabir azabından kurtulmak isteyen onu bunu çekiştirmekten ve koğuculuk yapmaktan şiddetle kaçınsın.

Ebulleys el-buhari’den rivayet edilmiştir.

Ebulleys el-buhari hacca gitmek üzere evinden çıktığı vakit cebine iki dinar para koyar. Mekke yolunda gidip gelirken eğer birinin aleyhinde konuşursam bu iki dinarı tasadduk edeceğim diye yemin eder.

Mekke’ye gidip haccını yapıp evine döner. İki dinar halen cebindedir. Bu hususta kendisine soranlara şu cevabı verir:

-“Yüz defa zina yapmam, bir kere gıybet etmemden daha iyidir. “

Ebu hafs el-kebir de şöyle der:

-“Bir ramazan orucunu tutmamam, benim için birini gıybet etmekten daha iyidir.”

Sonra devamla şöyle dedi:

-“Kim, bir fıkıh bilginini çekiştirirse, kıyamet günü alnında –bu, Allahın, rahmetinden ümitsiz kalmıştır- yazılı olarak gelir.”

Enes bin Malik (r.a.) rivayet ediyor:

Resülullah (s.a.v.) buyuruyor ki:

-“Mi’rac gecesindeki yolculuğumda, bir kısım insanlara uğradım. Onlar yüzlerini tırnaklarıyla tırmalıyorlar ve pislik yiyiyorlardı.

Cebrail a.s.)’ a:

-“Bunlar kim?” diye sordum.

Cebrail (a.s.) dedi ki:

-“ Bunlar dünyada gıybet ederek insanların etini yiyenlerdir.”

Devam edecek….

Kalblerin keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri giybet’ten kaçınan ve giybet yapmayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Sıla-i rahim- 2

09 Temmuz 2008

dsc06334-fuadyusufoglu-girnavas-selalesi.JPG

Girnavas şelalasi uzaktan görünüşü (Nusaybin)

Gene Hâkim (r.a.) Resulullah (s.a.v.) in şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

-“Tevratta şöyle yazılıdır:

-“Kim ki, ömrünün uzun olmasını, malının çoğalmasını isterse akrabalarını ziyâret etsin.”

Ebû Ya’lâ (r.a.) der ki:

-“Sıla- i rahim ve sadaka. Allah bu ikisi ile ömrü ziyâdeleştirir ölüm ânında îmansız gitmeyi çirkin ve mahzurlu şeyleri def eder.”

Gene Ebû Ya’lâ (r.a.) Has’amlı (r.a.) a isnat ederek der ki:

Has’amlı (r.a.) der ki:

-“Peygamber (s.a.v.)’e geldim. O eshabından birkaç kişinin yanında bulunuyordu.

Dedim ki:

-“Sen Allahın Resûlu olduğunu iddia eder misin?

Resulullah (s.a.v.);

-“Evet.” Buyurdular.

Dedim;

-“Ey Allahın Resulu, amellerden hangisi, Allahın katında daha sevimlidir.

Resulullah (s.a.v.):

-“Allaha imâne etmek.” Buyurdu.

Dedim:

-“Sonra? Ya Resulullah (s.a.v.);

Resulullah (s.a.v.);

-“Sıla-i Rahim.” Buyurdu.

Dedim:

-“Ey Allahın Resulu (s.a.v.) ameller arasında hangisi, Allah katında daha kötüdür?”

Resulullah (s.a.v.):

-“Allah’a şirk koşmak.” Buyurdu.

Dedim:

-“Ya Resulullah (s.a.v.) sonra hangisi?”

Resulullah (s.a.v.):

-“Akrabalık bağlarını koparmak.” Buyurdu.

Dedim:

-“Sonra hangisi Ey Allahın elçisi?”

Resulullah (s.a.v.);

-“Kötülüğü işlemeyi emretmek, iyiliği işlemekten men etmek.” Buyurdu.

Buhari ve Müslim (radiyallahu anhuma) rivâyet eder:

-“Resulullah (s.a.v.) bir seferdeyken, karşısına bir Arabi (köylü arap) çıktı, Resulullah (s.a.v.) devesinin yularına tutunarak;

Dedi ki:

-“Ey Allahın Resulu (s.a.v.), beni cennete yaklaştırıp, cehennemden uzaklaştıracak şeyi bana bildir.”

Resulullah (s.a.v.) cevap vermedi, sonra ashabına baktı.

Daha sonra şöyle buyurdu:

-“Bu muvaffak olmuş, bu hidâyete ermiş.”

Arabi:

-“Nasıl?” Dedi.

Resulullah (s.a.v.) Tekrar buyurarak;

-”Bu muvafak oldu, bu hidayete ermiş.”

-“Allaha ibadet edersin. Ona hiçbir şey ortak koşmazsın. Namazı dosdoğru kılar, Zekâtı verirsin. Akrabalarını ziyâret edersin. Deveyi bırak.”

Ârabi ayrıldıktan sonra Resululla (s.a.v.) buyurdu ki:

-“Eğer emrettiklerime yapışırsa Cennete girer.”

Tabarâni rivâyet eder:

Devam edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri sıla-i rahmı kesmeyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Sıla-i rahim- 3

09 Temmuz 2008

dsc06335-fuadyusufoglu-girnavas-selalesi.JPG

Girnavas şelalesi bir başka görünüşü (Nusaybin)

Tabarânî (r.a.) rivâyet eder ki:

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki;

-“Şüphesiz, Allah (c.c.) bir kavmin ülkesini ma’mur kılar. Onların mallarını ziyadeleştirir. Onları yarattığından beri onlara öfkeli bakmış da değildir.”

Sahabe (radiyallahu teala anhuma) sordu:

-“Ey Allahın Resulu (s.a.v.) bu nasıl olur?”

Resulullah (s.a.v.) buyurdu:

-“Akrabalarını ziyaret ettikleri için.”

Ahmed (r.a.) rivayet eder:

-“ Kendisine rifk (yumuşak huyluluk) verilen kimseye dünya ve ahiret iyiliğinden nasibi verilmiştir. Sıla-i Rahim, güzel komşu ve güzel huy ise ülkeleri ma’mur kılar, ömürleri de ziyadeleşir.”

İbni Hıbban ve Behyaki (radiyallahu anhuma.) rivayet eder:

-“Ey Allahın Resulu (s.a.v.), insanların hayırlısı kimdir?”

Resulullah (s.a.v.) buyurur:

-“Allah (c.c.) dan en çok korkan, Sıla-i Rahimi en çok yapan, iyiliği en çok emreden, kötülükten en çok nehyeden.”

Tarebani, İbni Hıbban (radiyallahu anhuma) Ebu Zer’den (r.a.) rivayet ederler,

Ebu Zer (r.a.) der ki:

-“Bana dostum, Peygamber (s.a.v.) hayırdan güzel öğütledi:
“Kendimden üstte olana bakmamamı, kendimden aşağıda olana bakmamı bana öğütledi.”

(A.s.v.) Öğütledi ki:

-“Düşkünleri seveyim, onlara yakın olayım. Bana öğüt verdi ki, akrabalarımı ziyaret edeyim. Onlar benden uzaklaşsalar da. Allah (c.c.) yolunda bulunduğum için beni levm’edenlerin levm’inden korkmamamı öğütledi. Acı olsa da gerçeği söylemem hususunda bana öğüt verdi.“

(A.s.v.) Bana öğüt verdi ki:

“Lâ havle ve’lâ kuvvete illa Billahi” sözünü çok söyliyeyim.

Çünkü bu söz: Cennet hazinelerinden bir hazinedir.”

Buhari, Müslim ve onlardan başkaları, Peygamberin (s.a.v.) zavcelerinden Meymûne (r.a.) den rivâyet ederler:

-“Meymûne (r.a.) Resulullah’a (s.a.v.) danışmadan cariyesini azad eder. Kendilerine sıra geldiğinde Resulullah’ın (s.a.v.) yanlarına gelince;

Meymuna (r.a.) der ki:

-“Anladın mı, Ya Resulullah (a.s.v.) ben cariyemi azad ettim.”

Resulullah (s.a.v):

-“Sen mi yaptın?” buyurdular.

Meymûne (r.a.):

-“Evet.” Dedi.

Resulullah (s.a.v.):

-“Eğer sen onu dayılarına vereydin daha çok sevab alırdın.” Buyurdu.

İbni Hibban ve Hakim (radiyallahu anhuma) rivayet ederler:

Resulullah (s.a.v.) buyurdu:

Bir Adam gelip dedi ki:

-“Ben bir günah işledim. Tevbe edersem, Allah (c.c.) kabul edip beni bağışlar mı?”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Annen var mı?

Adam:

-“Hayır” dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Teyzen var mı?”

Adam:

-“Evet.” Dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Ona iyilik yap.” Buyurdu.

Buhari (radiyallahu anhu) ve başkası rivâyet eder:

-“Akrabalarını ziyaret eden kimse, ziyaretine karşılık verilen değildir. Fakat sila-i rahim’i yapan kimse, AKRABALIK BAĞLARINI KOPARAN KİMSEYİ, ZİYARET EDEN KİMSEDİR.”

Tirmizi (r.a.) Rivayet eder:

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sıla-i rahmi kesmeyen kullarından eylesin. AMİN……

Fuad Yusufoğlu

Sila-i Rahim- 4

09 Temmuz 2008

dsc06342-fuadyusufoglu-girnavas-selalesi.JPG

Girnavas Şelalesi.(Nusaybin)

Buhari (r.a.) ve başkası rivâyet eder:

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Akrabalarını ziyaret eden kimse, ziyaretine karşılık verilen değildir. Fakat sila-i rahim’i yapan kimse, AKRABALIK BAĞLARINI KOPARAN KİMSEYİ ZİYARET EDEN KİMSEDİR.”

Tirmizi (r.a.) Rivayet eder:

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Başkalarının fikriyle gezenler gibi olmayın. Onlar şöyle derler:

-“Eğer insanlar bize iyilik ederlerse, biz de onlara iyilik ederiz, insanlar bize zulmederlerse, biz de onlara zulmederiz.”

-”Fakat, siz insanlar iyilik yaparlarsa, onlara iyilik etmeye, eğer size kötülük yaparlarsa onlara zulmetmemeye kendinizi alıştırınız.”

Müslim (r.a.) rivayet eder:

Sahabelerden biri (r.a.) der ki;

-“Ya Resulullah (a.s.v.), ben onları ziyaret ediyorum, onlar akrabalık bağlarını koparıyorlar. Ben onlara iyilik yapıyorum, onlar ise bana kötülük ediyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana cahilce kaba davranıyorlar.”

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) buyurdu:

-“Eğer sen dediğin gibi isen, sen ancak onlara sıcak kül serpmişsin. Sen bunun üzerine devam ettikçe, Allahın yardımı daima seninle olur.”

Taberani,İbni Hüzeyme ve Hakim rivayet ederler:

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Sadakanın en üstünü içinde düşmanlığını gizleyen akrabaya verilen sadakadır.”

Bu hadisi şerif,

-“Seninle akrabalık bağlarını kesen akrabalarını ziyaret et.” Hadisi şerifinin manasını ifade eder.

Taberani ve hakim (r.a.) rivayet ederler:

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“üç şey vardır ki, kimde bulunursa, Allah (c.c.) onu kolay bir hesabla hesabe çeker ve rahmetiyle CENNETİNE SOKAR.”

Eshab-i kiram (radiyallah-u anhuma) dediler.

-“Nedir onlar ? Ey Allah (c.c.) ın elçisi?”

Resulullah(a.s.v.) buyurur:

-“1-Akrabana sadaka vermen,
-“2-Akrabalık bağlarını kesenlere sıla-i Rahim yapman,
-“3-Sana zülmedeni afetmendir. İşte bunları yaptığın zaman, Allah (c.c.), seni CENNET’E SOKAR.”

Ukbe bin Amir (r.a.) den Ahmed (r.a.) rivayet eder ki,

-“Ben Resulüllah (a.s.v.) rastladım ve mübarek elinden tutarak şöyle dedim.

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulü, bana amellerin en faziletlisini bildir.”

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Ey Ukbe, akrabalık bağlarını koparanı sen ziyaret et. Akrabana sadaka ver, sana zülm edeni affetmendir.”

Gene Taberani (r.a.) rivayet eder:

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Allah (c.c.) ın bünyeleri şereflendiren ve dereceleri yükselten şeyi size haber vereyim mi?”

Eshab (radiyallahu anhuma):

-“Evet ey Allah (c.c.) Resulü.” Dediler.

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Sana cahilane, kaba davranana yumuşak davranman, sana zülmedeni bağışlaman, akrabana sadaka vermen ve akrabalık bağlarını koparanı ziyaret etmendir.”

İbni Mace (r.a.) rivayet eder:

Resulullah (a.s.v.) buyurur ki:

-“Sevab bakımından en süratlı hayır, anaya babaya iyilik etmek ve sıla-i rahimde bulunmaktır. Azap bakımından şerin en süratlisi de zülmetmek ve akrabalık bağlarını koparmaktır.”

Taberani (r.a.) rivayet eder ki;

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Allah (c.c.) ın sahibine dünyada – ahrette vereceği azabla beraber—azap vereceği günahdan, akrabalık bağlarını koparmak, yalan söylemek ve emanete ihanet etmekten, daha büyük günah yoktur. Sevab bakımından en evvel geleni de Sıla-i rahimdir. Hatta akrabalar birbirlerini ziyaret ettikleri vakit aile arasında kaynaşma olur. Malları ziyadeleşir, adedleri çoğalır.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazrteleri (c.c.) bizleri ve sizleri Akrabalık bağlarını kesmeyen ve sıla-i Rahime titizlikle riayet eden kullarından eylesin. AMİN….

Faud Yusufoğlu