‘Menkıbeler’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09799-cami-minaresi-tarihi.JPG

Zeynelabidin Cami-i Minaresi

dsc09794-zeyneabidin-cami-i-00.JPG

Zeynelabidin Cami-i  avlusu

Selman-ı Farisi (Radiyallah-u anhu);

Eshabi kiramın büyüklerindendir. Aslen İranın İsfahan yakınlarındaki bir köyde doğup büyüdü. Gençliğinde Mecusi iken, hiristiyan olmuş ve çeşitli kiliselerde ibadet ve hizmet etmiştir. Bu kiliseden bir tanesi Hiristiyanlık aleminde Dünyan’ın ilk üniversitesi olan Nusaybin üniversitesi dir. Eshab-i Kiram büyüklerinden, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in (-”Selman Ehl-i beytimizdendir.”) müjdesine mazhar olmuş. İnsanları hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşmalarına vesile olan ve kandilerine “silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin “ikincisidir.”

Ebel ferec (r.a.) buyurdu ki:

-”Adullah bin Abbas (r.a.) nın yanında idim bana selman-i Farisi (r.a.) nın hayatını şöyle anlattı.”

Selman (r.a.) anlatıyor:

-”Ben önce mucusi idim. Bir hiristiyan kilisesine rasladım. Onların ibadetlerini görünce içim ısındı.

kendilerine;

-”Bu dinin aslı nerededir?” dedim.

bana;

-”Bu dinin aslı Şam’dadır.”dediler.

Ben;

-”Peki.”dedim

Önce kervanla Şama geldim. Şam’da hiristiyan dininin en büyük alimini sordum bana bir alimi tarif ettiler onun yanına gittim. Ona durumu anlattım.

Onun yanında kalmak istediğimi, ona hizmet edeceğimi söyleyip ondan bana Nasraniliği öğretmesini Allah’u tealayı (c.c.) tanıtmasını rica ettim. Oda kabul etti. Bende ona hizmet etmeye, kilisenin işlerini yapmaya başladım. Bana dini bilgiler öğretmeye başladı. Fakat sonradan onun kötü kimse olduğunu anladım.

Çünkü:

Hiristiyanların, fakiırlere vermesi için getirdikleri Sadaka  altın ve gümüşleri kendine alır, fakirlere vermezdi .

Böylece şahsına 7 küp altın ve gümüş biriktirdi. Fakat bunu benden başka kimse bilmezdi. Bir müddet sonra o âlim vefat etti. Nasraniler onu defn etmek için toplandılar.

Onlara:

-“Neden buna bu kadar hürmet ediyorsunuz? O hürmete layık bir insan değildir.” Dedim.

Onlar da:

-“Sen bunları nereden çıkarıyorsun “dediler. Ve bana inanmadılar.

Bende biriktirdiği altın ve gümüşlerin yerlerini bildiğim için onlara gösterdim. Nasraniler 7 küp altın ve gümüşü çıkardılar.

Ve:

-“Bu defne ve techize layık bir kimse değildir.” Dediler.

Bir yere atıp üzerini taşla kapattılar.

Sonra onun yerine başka bir alim geçti. Çok alim ve zahid bir kimse idi. Dünyaya hiç ehemmiyet vermezdi. Ahirette tâlib bir kimse olup, hep ahirreti için çalışıyordu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg2711-eski-ravda-000.JPG

Revda-i Muttahhara (eski)

cimg6156-ravda-yeni-000.JPG

Ravda-i Muttahhara (Yeni)

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) -2

çok ibadet ederdi. Onu çok sevdim ve uzun zaman yanında kaldım. Onun ve kilise’nın hizmetini yapar, onunla ibadet ederdim.

Vefat zamanı geldi.

Ben ona:

-“Ey benim efendim; uzun zamandan beri yanınızdayım ve sizi çok sevdim. Sen vefat edince ben ne yapayım. Bana tavsiye eder misin?” Diye sordum…

Bana:

-“Oğlum Şam’da insanları islah edecek kimse yok. Kime gitsen seni ifsad ederler. Fakat Musul’da bir zat vardır. Ona gitmenı tavsiye ederim,”dedi.

Bende;

-“Peki efendim.”dedim.

O zat vefat edince Şam’dan, Musul’a gittim. Onun tarif ettiği zatı buldum. Başımden geçenleri anlattım. Beni hizmetine kabul etti. O’da diğer zatlar gibi çok kiymetli zahıd, abid bir kimse idi. Onun vefat zamanında aynı soruları o’na da sordum.

O’da bana;

-“Nusaybin’de bir zat vardır.” Diye tavsiye etti.

O vefat edince sonra ben de derhal Nusaybin’e gittim. Bahsedilen kimseyi bulup yanında kalmak istediğimi söyledim. İsteğimi kabul etti. Ve bir müddet de onun hizmetinde bulundum. Bu zat da vefat etmek üzere iken beni başka birisine göndermesini söyledim.

Bu sefer bana Amuriye’deki bir Rum şehrinde bulunan başka kimseyi tarif etti. Tarif edilen bu son şahsıda bulup hizmetine girdim.

Uzun bir zamanda onun yanında kaldım. Artık onun da vefati yaklaşmıştı. O’na da beni birine havale etmesini rica edince

-“Vallahı şimdi böyle bir kimse bilmiyorum. Fakat Ahır zaman Peygamberin (s.a.v.) gelmesi yaklaştı. O arablar arasdından çıkacak vatanından hicret edip, taşlık içinde hurması çok olan bir şehre yerleşecek. Alametleri şunlardır; hediye’yi kabul eder, sadakayı kabul etmez, iki omuzu arasında Nübüvvet mührü” vardır.” Diyerek alametlerini saydı.

Yanında bulunduğum son zat de vefat edince onun tavsiyesi üzerine Arap diyarına gitmeğe hazırlandım.

Bir Müddet ben Amuriye’de çalışıp : bir kaç öküz ile birlikte bir kaç koyun sahibi olmuştum. Beni Kelb Kabilesinden bir kafile Arap beldesine gitmek üzere idi.

Onlara dedim ki:

-“Bu sığırlar ve koyunlar sizin olsun; beni Arap vilayeti’ne götürün.” Dedim. Kabul edip kafilelerine aldılar.

Vadiyül Kura denilen yere gelince bana ihanet ettiler. Bana köle diyerek, beni bir yahudiye sattılar.

Yahudinin bulunduğu yerde Hurma bahçeleri gördüm. Ahir zaman peygamberi (a.s.v.) in hicret edeceği yer herhalde burasıdır diye düşündüm. Fakat kalbim oraya ısınmadı.

Devam edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg6190-mescidil-kibleteyn-000.JPG

Mescidil Kıbleteyn (Medin-i Munavvara)

Selman-i Farisi (Radiyallah-u anhu) -3

Bir müddet yahudi’nın hizmetine kaldım. Sonra beni köle olarak amcasının oğluna sattı. Oda beni alıp Medine’ye getirdi. Medine’ye varınca sanki bu beldeyi önceden görmüş gibiydim. Öylesine ısındım.

Artık günlerim Medine’de geçiyor. Beni satın alan Yahudi nin bağında, bahçesinde çalışıp ona hizmetçilik yapıyordum. Bir taraftan de asıl maksadıma kavuşmak arzusuyla bekliyordum.

Bir gün beni satın alan Yahudinin bahçesinde bir hurma ağaç üzerinde çalışıyordum. Sahibimin yanında biri ile bir ağaç altında oturup konuşmakta idi.

Bir ara dediler ki :

-“Evs ve Hazreç kabileleri helak olsunlar. Mekke’den bir kimse geldi Peygamber olduğunu söyliyor.”

Ben bu sözleri işitince kendimden geçip, az kalsın ağaçtan yere düşüyordum.

Hemen aşağı inip o şahsa:

-“Ne diyorsun.” Dedim.

Sahibim bana bir tokat vurdu ve:

-“Senin nene lazım ki; soruyorsun.? Sen işine bak. “ dedi.

O gün akşam olunca bir miktar hurma alıp hemen Kuba’ya vardım Resullullah (a.s.v.) ın yanına girip;

-“Sen Salih bir kimsenın yanında fakirler vardır, bu hurmaları sadaka getirdim.” Dedim.

Resullullah (a.s.v.) yanında bulunan Ashabe:

-“Geliniz hurma yeyiniz.” Buyurdu. Onlarda yediler, kendisi asla yemedi.

Kendi kendime:

-“işte bir alamet buldum. Sadaka kabul etmiyor.” dedim.

Eve dönüp bir miktar hurma daha Resullullah (a.s.v.) a getirdim.

-“Bu hurmalar hediyedir.” Dedim. Bu defe yanın deki ashab ile birlikte yediler.

-“İşte ikinci alamet budur.” dedim.

Getirdiğim hurmalar 25 tane kadardı. Halbuki yenen hurma çekirdekleri bin kadar di. Resullullah (a.s.v.) mucizesiyle hurma artmıştı. Kendi kendime bir alameti daha gördüm. Dedim.

Resulullah (a.s.v.) ın yanına ikinci defa varışımde bir cenaze defn ediyordu. Nübbüvvet mührünü görmeyi arzu ettiğim için yanına yaklaştım.

Benim muradımı anlayıp, Gömleğini kaldırdı. Mübarek sırtı açılınca Nübüvvet mührünü görür görmez; varıp öptüm. Ve ağladım. O anda Kelime-i Şehadet söyliyerek Müslüman oldum.

Sonrada Resüllullah (a.s.v.) uzun yıllarden beri başımden geçen hadiseleri bir bir anlattım. Halima teaccup edip, bunu eshabi kirama da anlatmamı emir buyurdu.

Ashabi kiram toplandi bende başımden geçenleri bir bir anlattım.

Selman-i Farısi (r.a.) İman ettiği zaman arap lisanı bilmediği için tercuman istemişti. Gelen Yahudi tercuman Selman-i Farısi (r.a.) nın Peygamberimiz (a.s.v.) in meth etmesini, aksi şekilde söyliyordu.

O esnade Cebrail (a.s.) gelip Selman’nın (r.a.) sözlerini doğru olarak Resüllullah (a.s.v.) a bildirdi. Yahudi durumu anlayınca Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

Devam Edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

Birinci dünya savaşı sırasında fransız askerlerinin Suriye den görünüşü

Kamışlının Fransızlar tarafından kuruluşu

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 4

Selman-e Farisi Veya bazı rivayetlerde olduğu gibi Selman-i farisi (r.a.) Müslüman olduktan sonra, köleliği bir müddet devam etti.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-Kendini kölelikten kurtar Ya Selman.” Buyurmasi üzerine sahibine gidip,

Azad olmak istediğini söyledi. Buna zorla razı olan Yahudi;

-”Üç yüz hurma fidanı dikerek, yetiştirip ve hurma verir hale getirmesi, kırk Rükye altın (O zaman ki; ölçüye göre bir miktar altın) vermesi şartiyle kabul etti.

Selmane Farisi (r.a.) bunu Resulullah (a.s.v.) haber verdi..

Resülulah (a.s.v.) eshabina:

-“Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. onun için Üç yüz hurma fidanı topladılar.

Resulullah (a.s.v.):

-“Bunların çukurlarını hazır edip tamam olunca bana haber verin “buyurdu.

Çukurları hazırlayıp haber verince; Resulullah(a.s.v.) teşrif edince kendi mübarek elleriyle, o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz.Ömer (r.a.) dikmişti. Hz.Ömer (r.a.) diktiği hurma hariç bütün hurma fidanları Allah (c.c.) ın izniyle o sene hurma verdi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve selam meyve vermeyen O bir tane hurmayi de söküp, kendi mübarek elleriyle yeniden dikti. Diktiği hurma ayni anda hurma verdi .

Bundan sonra Selman-e Farisi (r.a.) ehli suffa arasına katıldı. Selman-e Farisi (r.a.) uzak diyarlarden geldiği için eshabi kiramdan birisiyle kardeşlık kurması emir buyurulunca ; Hz.Ebu Derda (r.a.) ile kardeş oldu. Hendek savaşınden itibaren bütün gazalara katıldı.

Selman-e Farisi (r.a.) veya Peygamber (a.s.v.) buyurduğu gibi; Selmanul hayr ( hayırlı Selman) Hendek savaşından sonra hendek kazma fikrini açtığı için, Hendek savaşındeki gayret ve hizmetinden dolayı Resülullah (a.s.v.) ona bu Lakabı taktı..

Selman-e Farisi (r.a.) Müslüman olup kölelikten kurtulduktan sonra, geçimini sağlamak için ince hurma dallarından sepet örüp, satarak geçimini temin ederdi. Kazancının bir kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıtırdı. Resülullah (a.s.v.) yakınlarından olup; bazı geceler huzurunda bulunarak baş başa saatlarca sohbetinde kalırdı.

Eshabi kiram (r.a.) tarafından da çok sevilip, hürmet görürdü. Selman-e Farısı (r.a.) Dünyaya hiç rağbet etmezdi. Ayakta duramiyacak hala gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur; dil ile zikrederi. Dili yorulduğu zaman da Allah-u Teala(c.c.) nın yarattığı şeylerdeki hikmetleri düşünürdü ki;

Bu tefekkürün Peygamber (a.s.v.) in buyurduğu;

-“ Bir saat tefekkür bin sene ibadetten hayırlıdır” hadisi şerifle iştigal olurdu…

Selman-e Farisı (r.a.) ehli suffa içerisinde Resülullah (a.s.v.) en yakın olan Kendısı idi. Hz. Aişe Anamız (Radiyallahu Anha) buyurdular ki;

-”Selman-e Farısı (r.a.) geceleri uzun zaman Resülullah (a.s.v.) ile beraber kalırdı. ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse Resülullah (a.s.v.) yanında bizden fazla kalırdı.

Peygamberimiz (a.s.v.);

-“Allah-u Teala (c.c.) bana dört kişiyi sevdiğini bildirdi.; bu dört kişiyi sevmemi emretti.

Bunlar;

Hz.Ali (r.a.),
Ebu Zer Gifarı (r.a.) ,
Mikdad bin Esved (r.a.)
Ve Selman-e Farisi (r.a.)“ buyurdular..

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi
Fuad Yusufoğlu

dsc02191-girnavas-tan-nusybinin-gorunusu.JPG

Girnavas tepesinden Nusaybin’in görünüşü

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 5
Selman-e Farisi (r.a.) Hz.Ebu Bekir (r.a.) devrinde de onun sohbetinden bir an ayrılmayan; Hz Ömer (r.a.) zamanında da İran fethine katılmıştır. İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde; Selman-e Farisi (r.a.) nın çok büyük hizmetleri olmuştur.

İran‘liler hakkında büyük malumat sahıbı idi. Çünkü Kendisi İran’liydi, İran’lileri kendi lisaniyle Dine davet ediyor; Onlara islamiyeti anlatıyordu…

İslam Ordusu İran’nın Medayin şehrini aldıklarında Hz. Ömer (r.a.) onu Medayin valısı yapmıştı. İlmi, Basireti, Vazifesındeki Adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok sevilip, sayılırdı. Böylece; İslâmiyet orada sür’atla yayıldı…

Selma-e Farisi (r.a.) Hz Ömer (r.a.) zamanında; Medayin valısı iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşşekkül bir hırka vardı. Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılardı, diğer parçasını da giyerdi.

Resülullah (a.s.v.) Sıdk ve muhabbeti sebebiyle eshabı kiramın (r.a.) seçkinleri arasında; Resülullah (a.s.v.) Tarafından dahil edildi…

Mühacırler; Ensar arasında; Selman-e Farısı (r.a.) (bazı rivayetlere göre Selman-i farısi ) Mühacır’lerden mi? Yoksa Ensar ‘den mi? Meselesinden ihtilaf çıkınca;

Peygamberimiz (a.s.v.):

-“Selman Bizdendir. Ehli beytimdendir.”buyurdu..

Selman-e Farisi (r.a.) hikmetli bazı sözleri :

“-Üç şey beni ağlattı:

Birincisi

Resülullah (a.s.v.) vefatı. Bu ayrılığa dayanamadım, Durmadan ağlıyorum..

İkincisi:

Kabirden kalktığım zaman; Halim nice olur; Onu bilmediğim için ağliyorum.

Üçüncüsü:

Allah-u Teala (c.c.) ın beni hesaba çektiği zaman Cennetlikmiyim? Cehennemlikmiyim? bilmiyorum O zaman halim ne olur ağlıyorum…

“-Namaz bir ölçektir. Kim dolu dolu ölçer onu hakkiyle kılarsa büyük ecir ve mükafatlara kavuşur; Kim ki eksik ölçerse adabına uygun kılmazsa Allah-u Teala(c.c.) nın buyurduğu veyl cehennemi hatırlasın.”

Ebu Vail diyor ki:

-“Bir arkadaşimla Selman (r.a.) ziyaretine gittik. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz tuz gerirdi.”

Arkadaşım:

-”Şu tuzun yanında biraz da SAĞTER ( Kekik gibi bir ot) olsaydı.” dedi.

Bunun üzerine Selman-e Farisi (r.a.) matarasını rehin vererek; o otu aldı geldi.

Yemeği bitirince

Arkadaşım:

-”Bize verdiği ni’mete kanaat ettiğimiz için Allah(c.c.) a Hamd ederiz.” Dedi…

Selman (r.a.);

-“Eğer kanaat etseydin benim matara rehin olmazdı.”buyurdu.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah(c.c.) ondan ebeden razı olsun…Amin…

Şu anda bizim bu şirin sınır kasabasında Onun ismiyle anılan (SELMAN-İ PÂK) Cami-i diye küçük bir mescid var. Bu camı Onun makamı Hürmetine inşa edilmiştir.

Daha Müslüman olmadan evvel Nusaybin ‘e gelen Selman-i Farisi (r.a.) burada mukim olduğu için bu isim verilmiştir…Allah (c.c.) Ona rahmet eylesin… O nun makamının hemen yanında bulunan Hazreti Hüseyin (r.a.) 12. oğlu olan Zeynelâbidin (r.a.) Hakkında kısa da olsa bazı bilgileri vermek istiyorum…


Allah-u Teala Hazretleri bizleri ve sizleri bu mübarek eshabı kiram (r.a.) hürmetine afv eylesın…Amin…
Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ca’fer-i Sadık (Radiyallah-u anh)

İslâm âlimlerinin göz bebeklerinden olup,“Seyyid” ve “Oniki İmâm’ın altıncısı,” Hazreti Ali (Radiyallah-u anh ve keremallah-u vecheh) ın torunun torunu olup, Eshab-i Kiramı görmekle şereflenen “Tabiin” devrinin yükseklerinden ve evliyanın büyüklerinden olup, “Silsele-i âliye’nin dördüncüsüdür.”

Künyesi,Ebû Abdullah’tır. Tahir, Fadil gibi bir çok lakabi vardır. En Meşhuru Sadık’ dır.

Baba Muhammed Bakır, onun babası İmâm-i Zeynelabidin, onun babası da Hazreti Hüseyin (r.a.) ve onun babası da Hazreti Ali (r.a.) dır.

Annesi Ümmü Ferve’dır. Annesinin babası Kasım, onun babası Muhammed ve onun babası da Hazreti Ebû bekr-i Sıddık’tır. Annesinin annesi, Abdurrahman bin Ebû Bekr (r.a.) ın kızı Esmâ (Radiayallah-u anha) dır.

83 (19 Nisan Çarşamba M. 702) Senesinde Rebiul-evvel ayının onyedisinde Pazartesi günü Medine-i Münevverede doğdu. Altmiş beş senelik ömrünün otuz dört senesinde İmâmlık yaptı. 148 (6 Eylül Cuma’ M. 765) Senesinde Recep ayının onbeşinde Pazartesi günü Mekke’de vefat etti. Kabri Cennet-ül-Baki’de olup, babası ve dedesi yanındadır.

Câ’fer-i sadık hazretleri (r.a.), temiz ve yüksek bir nesebe (soya) sahip olduğu gibi        ‘g ü l    y ü z l ü’   ve tatlı diliydi. Bedeni sanki Nur saçıyordu.

Yüzünün renginde beyaz ve kırmızı karışmış olup, tatlı bir çehresi vardı. Kuvvetli ve orta boylu idi. Kısa ve şişman değildi. Saçı kumrala yakındı. Hazreti Ali (r.a.) ye çok benzerdi. On evladı olup, yedisi erkek, üçü kız idi.

Oğulları; Mûsa Kâzım (r.a.), İshak (r.a.), Muhammed (r.a.), İsmail (r.a.), Abdullah (r.a.), Abbas (r.a.) ve Ali (r.a.) dır. Evladlarının hepsi zamanın süsü, âlimi ve üstünlerinden olup, evliyanın rehberiydiler. Musa Kazım (r.a.) oniki imâmın yedincisidir.

İmâm-i Ca’fer ilmi, oniki imâmdan ‘beşincisi’ olan babası Muhammed Bâkır (r.a.) den öğrendi. İlim ve fazilette zamanın       ‘b i r      t a n e s i oldu. Bütün din bilgilerinde olduğu gibi, zamanın bütün fen ilimlerinde de söz sahibiydi.

Yetiştirdiği talebeler, cebir ve kimya ilimlerinde temel sistematiğini kurmuşlardır. Fizik ve kimya ilimlerinin konusunu teşkil eden madde ve onlar üzerindeki bilgisi, o kadar çoktu ki, bu hususlarda zamanında yaşayan herkese akıl-ilim hocalığı yapardı.

Kimya’nın babası sayılan Cabır (r.a.) de Ca’fer-i Sadık (r.a.) ın talebesidir. İmâm-i Ca’fer (r.a.) in en meşhur talebesi, Hanefi mezhebinin kurucusu ve Ehl-i sünnetin reisi olan İmâm-i A’zam Ebu Hanife Numan bin Sabit’tir (r.a.).

Devam edecek…

<<<İmâm-i Ca’fer (r.a.) hakkında başka bir yazı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Sadık (radiyallah-u anh) ın yüzü suyu  hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Cafer-i Sadık (Radiyallah-u anh)- 3

Ca’fer-i sadık (r.a.), Muhammed (Aleyhisselam) ın milletinin (dininin) sultanı, peygamberlik kemâletinin (Üstünlüklerinin) bürhanı (Delili, Senedi), Hakikatların âlimi, Evliyanın gönüllerinin meyvesi, Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) in varisi, Ariflerin, Hak aşıklarının serveri (Önderi) idi.

Zevk, aşk sahiblerinin rehberiydi. Tefsir, İlminde eşi yoktu. Namazda kendinden geçip düştüğü olurdu.

Ca’fer-i sadık, Ehl-i beytten olup, Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Ehl-i sünnettin reis’i olan İmâm-i A’zam (r.a.) ın ma’rifette, tasavvuf ilimlerin de hocasıdır.

Ehl-i sünnet Vel-cemmaat, Ehl-i Beyt sevgisi ile doludur. Yani Ehl-i Beyti sevenler ve onların yolunda gidenler, aslında Ehl-i sünnet olanlardır.

Ehl-i Beyte olan hakiki ve samimi sevgisinden dolayı, İmâm-i Şafi-i (r.a.) ye (ki, Ehl-i sünnetin imâmıdır) “Rafizi” diyenler oldu. Halbuki O, kimseyi kötülemedi, hepsini sevdi.

Nitekim bütün ehl-i sünnet âlimleri,

-“Ehl-i beyti sevmek ahrete iman ile gitmeye son nefeste selamete, hidayete kavuşmaya sebep olur.” Buyurdular.

İmâm-i Şafi-i (r.a.) buyurdu ki;

-“(Sizi sevmeyi, Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.), Kur’an-i kerimde emrediyor. Namazlarında size dua etmeyenlerin namazlarının kabul olmaması, kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki Allah-u teâlâ Kur’an-i kerimde sizleri selamlıyor.)”

Tasavvuf ilimlerde yüksek marifetlere kavuşmuş olan bu bilgileri arzu edenlere öğreterek onlara mürşidlik, onlara rehberlik eden Ca’feri sadık (r.a.), kelam, tefsir, hadis ve diğer din ilimlerinde de yüksek derecelere ulaşmıştır.

Bu ilimlerde kendisine izafe edilen eserler sonradan yazılmıştır. Din bilgisi üzerine hiç kitap yazmadı. Kelam ilimde, sapık i’tikat (inanç) sahibi olan ehli bid’ate ve felsefecilere karşı verdiği sağlam, vesikalı cevaplar, bu hususta yazılan ehli sünnetin kelâm kitaplarında yer almıştır.

Ca’feri sadık (r.a.) hazretleri, Ehli sünnet itikatında olmanın şartlarından birisi olan Peygamberimizin dört halifesinin üstünlük ve halifelik sırasını inkar edenlere ve eshabı kirama dil uzatanlara, onları sevmeyenlere karşı vesikaları ile cevap vermektedir.

Birgün, bu konuda bozuk inancı olan sapık birisi, gelip Ca’feri sadık (r.a.)a dedi ki:

-“Ey Ca’fer. Eshab arasında en üstün kimdir?”

Ca’fer-i sadık (r.a.);

-“Ebu Bekri sıddık (r.a.), hepsinden üstündür.

Devam edecek…

<<<Ca’fer-i sadık (Radiyallah-u anh) nın bir başka yazısı>>>

 

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Sadık hazretleri (Radiayallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar manzarası) Nusaybin

Ca’fer-i Sadık (Radiyallah-u anh)- 4

Sapık kişi;

-“Böyle olduğunu nerden biliyorsun?”

Ca’fer-i Sadık (r.a.);

-“ Allah u Teâlâ onun için, Resül (a.s.v.) den sonra ‘ikinci’ buyurdu. Bundan üstün şeref olmaz.”

Sapık kişi;

-“Ali (r.a.), Resul (a.s.v.) ün yatağında kafirlerden korkmadan yatmadı mı?”

Ca’fer-i Sadık (r.a.);

-“Ebu Bekir (r.a.) bir şeyden korkmadan önce mağaraya girdi.”

Sapık kişi;

-“Kafirden korkmasaydı girmezdi. Halbuki Allah-u teâlâ Resulün (a.s.v.) e haber verip, Ebu Bekir (r.a.) e korkma dedi. Demek ki korktu.”

Ca’fer-i Sadık (r.a.);

-“O, Resullullah (a.s.v.) a bir zarar gelirse diye korktu. Ayağını bir deliğe koydu. Yılan onu kaç kere ısırdı. Acısına katlanıp, Resul (a.s.v.) i rahatsız etmemek için ayağını çekmedi. Resul (a.s.v.) ü uyandırmamak için hiç seste çıkarmadı. Kendisinden korksaydı, zehirlenerek canını Resul(a.s.v.) e feda etmezdi.”

Sapık kişi;

-“Bakara suresi, ellisekizinci ayetinde “Rüku’da iken sadaka verirler.” Diye medh olunan (öğülen) Ali (r.a.) dır.”

Ca’fer-i Sadık (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ mürtedlerle cihad eden bir kavim getirir. Allah-u Teâlâ bunları sever.” Ayeti kerimesi, Ebû Bekir sıddık (r.a.) içindir ve daha çok yükseltmektedir.”

Sapık kişi;

-“Bakara suresi ikiyüzyetmişdördüncü ayetinde,”Mallarını, gece gündüz, gizli, göz önünde verenler.” Medh olunan Ali (r.a.) değil midir?”

Ca’fer-i Sadık (r.a.);

-“Ebû Bekr-i Sıddık’ı medh eden (Velleyl) suresi, şanını çok yükseltmektedir. Çünkü Ebû Bekir (r.a.), kırk bin altın verdi. Kendisine hiç bırakmadı. Allah-u Teâlâ, Resulü (a.s.v.) ne, Cebrail (a.s.) i gönderip;

(-”Ben Ebû Bekir’den razıyım. O Benden razi mıdır?”) buyurdu.

Ebû Bekir (r.a.)

-‘Ben, Allah-u Teâlâ’dan raziyım, raziyım, raziyım’ diye cevab verdi.

Devam edecek…

<<<Ca’fer-i sadık (radiyallahu- anh) hakkında başka bir yazı>>>


İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Sadık hazretleri (Radiayallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ Barajı (Sonbahar manzarası) Nusyabin

Ca’fer-i Sadık (Radiyallah-u anh)- 5

Sapık;

-“Tevbe suresinin yirminci ayetinde; “Hacılara su vermeği ve Mescidi Harâmi bina etmeği, İman etmekle ve Allah yolunda cihad etmekle bir mi tutuyorsunuz? Hayır, Böyle değildir.” Ali (r.a.) öğülmektedir.

Ca’fer-i sadık (r.a.);

-“Hadid suresi, onuncu ayetinde, “Mekke’nin fethinden önce, sadaka verip, cihad eden ile, fetihten sonra veren ve cihad eden bir değildir. Önce olanın dereceleri daha yüksektir.” Ebû Bekir (r.a.) medholunuyor. Ebû Cehl (Amr bin hişam bin Muğire) Resulullah (a.s.v.) a vurmak istedi. Ebû Bekir (r.a.) yetişip, önledi.”

Sapık;

-“Ali (r.a.) hiç kafir olmadı.”

Cafer-i Sadık (r.a.);

-“Evet öyledir. Fakat, Allah-u Teâlâ, Tevbe suresi, yüzbirinci ayetinde; “Muhacir ve Ensarın önce gelenlerinden Allah-u teâlâ razıdır. Onlara cennet’e sonsuz ni’metler vardır.” Ve Zümmer suresi, otuzüçüncü ayetinde,” Doğru haberle gelen ve O’na inanan için, Cennette, istedikleri her şey vardır.” Ebû Bekir (r.a.) in İmanını medh etmektedir. Başkasının imanı, böyle öğülmedi. Mekke’de, Resulullah (a.s.v.) her ne söylerse, Kafirler, yalan söyliyorsun derdi. Ebû Bekir (r.a.) hemen yetişip, doğru söyliyorsun Ya Resulullah derdi.

Sapık;

-“İmran suresi, yüzellibeşinci ayetinde, Allah-u teâlâ,”Uhud gazasında, şeytana uyup, dağılanlar şikayet etmiyor mu?”

Ca’fer-i sadık (r.a.);

-“Ayet-i Kerimenin sonunu da oku. Bak ne buyuruyor; (-”Onların bu kusurlarını af ettim.”) Buyuruyor.”

Sapık;

-“Ali (r.a.) yi sevmek farzdır. Şûra suresi yirmiüçüncü ayetinde;”Size islamiyeti bildirdiğim ve cenneti müjdelediğim için, bir karşılık beklemiyorum. Yalnız yakınım olanları seviniz.” Buyuruldu ki, bunlar Ali (r.a.) Fatima (r.anha) Hasan (r.a.) ve Hüseyin (r.a.) dir.”

Ca’fer-i Sadık (r.a.);

-“Ebû Bekir (r.a.) e dua etmek ve onu sevmek farzdır. Allah-u teâlâ Haşr suresi onuncu ayetinde;Muhacirler’den ve Ensardan sonra, kıyamete kadar gelen mü’minler, Ya Rabbi! Bizi affet ve bizden önce gelen din kardeşlerimizi (yan-i Eshab-i Kiramı) affet derler.” Buyuruyor.

-”Hüseyni (r.a.) Tefsirinde diyor ki; (Alimler buyurdu ki; Eshab-i Kiram’dan birini sevmiyen kimse, Bu ayette bildirilen mü’minlerden olmaz. Bu dau‘dan mahrum olur.)”

Devam edecek…

<<< Ca’fer-i sadık (Radiyallah-u anh) hakkında başka bir yazı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Sadık hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ Barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin

Ca’fer-i Sadık (Radiyallah-u anh)- 6

Sapık;

-“Resül (aleyhisselam).” Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin üstünüdür. Babaları ise, daha üstündür.” Buyurdu.

Ca’fer-i sadık (r.a.);

-“Ebû Bekr-i Sıdık (r.a.) için bundan daha iyisini buyurdu. Babam Muhammed Bakır (r.a.) den işittim. Ceddim İmâm-i Ali (r.a.) buyurdu ki; Resulullah (a.s.v.) ın huzurunda idim. Başka kimse yoktu. Ebû Bekir (r.a.) ile Ömer (r.a.) geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurd ki; -“Ya Ali! Bu ikisi, cennet erkeklerinin en üstünüdür.”

Sapık;

-“Ya Ca’fer, Aişe (Radiyallah-u anha) mi Üstündür. Fatima (Radiayallah-u anha) mı?

Ca’fer-i sadık (r.a.),

Resulullah (a.s.v.) zevcesi de Cennette onun yanında olur. Fatima (r.a.) Ali (r.a.) nin zevcesi idi. Onun yanında olur.

Sapık;

-“Aişe (r.a.) Ali (r.a.) ile harb etti. Cennete girer mi?”

Ca’fer-i sadık (r.a.);

-“Ahzab suresi, elliüçüncü ayetinde, “Resulullah’ı incitmeyiniz. Ondan sonra zevcelerini nikah ile hiç almayınız. Bunların ikisi de büyük günahtır.” Buyurdu.
-“Beydavi ve Hüseyni (r.a.) tefsirlerinde diyor ki; “Bu ayet gösteriyor ki, Resulullah (a.s.v.) vefat ettikten sonra da, O’na saygı göstermek için zevcelerine saygı lazımdır.”

Sapık;

-“Ebû Bekir (r.a.) in halife olacığını, Kur’an-i kerimde gösterebilir misin?”

Ca’fer-i sadık (r.a.);

-”Hem Kur’an-i kerim de, hem Tevrat’ta ve hem de incilde gösterebilirim. En’am suresi, yüzaltmışbeşinci ayetinde; “Allah-u teâlâ, sizi yer yüzünün halifesi yaptı. Birbirinizin yerini tutarsınız.”

-“Nur suresi ellibeşinci ayetinde; “İman eden ve emirlerimi yapanlarınızı, yeryüzüne hakim kılacağımı söz veriyorum. İsrail oğullarını halife yaptığım gibi, sizi de, birbiriniz ardı sıra halife yapacağım.” Buyurdu.
Beydavi ve Hüseyni (r.a.) diyor ki;” Bu ayet-i kerime gaybten haber verip, Kur’an-i kerimin, Allah kelami olduğunu ve dört halifesinin meşru, haklı olduğunu göstermektedir.”

-“Tevrat’ta ve İncil’de, Feth suresi son ayetinde;”Resulullah (a.s.v.) ve O’unla birlikte olanlar, birbirlerini her zaman ve çok sevreler ve her zaman kafirlere düşman olurlar.” Bütün Eshab bildirilmekte ve Eb-u Bekir (r.a.) ın şerefine işaret edilmektedir.”

-“Bu ayetin sonunda;”Eshabının misalleri tevrat’ta ve İncil’de bildirildi.” Buyuruyor.

-“Ceddim Ali (radiayallah-u anh) nin heber verdiği hadis-i şerifte;”Allah-u Teâlâ, hiçbir peygamberine vermediği kerametleri bana verir. Kıyamette mezardan, önce kalkarım. Allah-u Teâlâ, dört halifeni çağır buyurur. Onlar kimdir Ya rabbi? Derim. Eb-u Bekir’dır buyurur. Yer yarılıp Eb-u Bekir, herkesten önce mezarından çıkar. Sonra Ömer, sonra Osman, Sonra Ali kalkar.” Buyuruldu.

Sapık, hemen söz alıp;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Sadık hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu