‘Öldükten sonra da tasarrufu devam eden veli kullar’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-u Kerhî (k.s.) bir bayram arifesi camiye giderken cami avlusunda oynayan çocukları görür. İçlerinden bir küçük kız mahzun bakışlarla diğer oynayan çocuklara bakmaktadır.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin dikkatini çeker:

-”Kızım niye sen de arkadaşların gibi oynamıyorsun” der .

Küçük kız ağlamaklı bir sesle:

-”Ben oynarsam elbiselerim kirlenir, yıkayacak ne annem, yeni elbise alacak ne de babam var.”

Maruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri küçük kızın elinden tutup o zamanın zengin tüccarlarından Sırrı-yı Sekati’ye (k.s.) götürür.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerini görünce hemen ayağa kalkar.

-”Buyurun efendim ne emriniz varsa yerine getirmeye hazırım” der.

Ma’ruf-i Kerhi (k.s.) hazretleri, ona küçük kızı göstererek;

-’‘Ya Sırrı bu kız yetimdir; yarın bayram, giyecek yeni bir elbisesi yok. Ona bir elbise dikebilir misin?” der.

Sırrı-yı Sekati (k.s):

-“Baş üstüne efendim.” der ve en güzel kumaştan küçük yetim kıza bir elbise dikmeye başlar.

Bayram sabahı Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri kızı alıp Sırrı’nın dükkânına gider.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) onları kapıda karşılar.

-”Buyurun efendim elbise hazır” der.

Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretleri bu harakete çok sevinir ve ellerini açıp:

-”Ya Rabbi Bu kulunun kalbinden dünya sevgisini çıkar” diye dua eder.

Maruf-u Kerhi (k.s.) daha oradan ayrılmadan Sırr-ı Sekati’de bir garip haller olur. Aradan çok kısa bir zaman geçmeden;

Sırr-ı Sekati (k.s.) sanki bir ruya’dan uyanır gibi kendi kendine düşünür:

-”Benim bu kadar malım, mülküm var hâlâ terzilik yapıyorum. Vallahi, yemin olsun bütün malımı muhtaç olan fakirlere dağıtacağım.” diyerek bütün malını fakirlere dağıtır.

Hemen Tevbe-i nasuh ederek büyük mutasavvuf âlimi olan Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerine talebe olur. Aradan uzun seneler geçer Ma’ruf-u Kerhi (k.s.) hazretlerinin vefatından sonra onun yerine geçer. Zamanla talebeleri çoğalır etrafa yayılır.

Sırrı-yı Sekati hazretleri (k.s.) nin Talebeleri onu hep ağlarken görürler.

Ona çok yakın bir talebesi sorar:

-”Efendim! biz bu kadar sene senin yanındayız,  seni hep ağlarken görüyoruz bunun sebebi hikmetini bize söyliyebilir misiniz?” diye sorar .

Talebelerinin ısrarlarına cevaben:

-”Ben bir gün ‘Elhamdülillah’ dedim. Keşke bu ‘Elhamdülillah’ kelimesini söylemeseydim diye tam otuz yıldır ağlıyorum Allah’tan (c.c.) beni affetmesi için dua ediyorum” dedi.

Talebeleri daha çok hayret etti.

-”Efendim ‘Elhamdülillah kelimesi Allah’ı zikir etmektir bunda bir şey yoktur ki” dediler.

Sırrı-yı Sekati (k.s.) hazretleri şöyle anlatmaya başladı:

-“Ben Maruf-i Kerhi (k.s.) hazretlerinin talebesi olmadan evvel çok zengindim.Yaz aylarından bir gün öğleleyin  Evde istirahat ediyordum.

Kapımı çalan bir kişi:

-”Ya Sırrı pasajda yangın çıkmış, yangın dükkânlarına doğru gidiyor.” dedi.

Ben de alelacele  evden çıktım. dükkanlarımın akibetini öğrenmek için acele ediyordum.

Yolda bana rastlayan bir başka kişi:

-”Ya Sırrı, bütün dükkânlar yandı, yangın tam senin pasajına gelince söndü” dedi.

Ben de o zaman gayri ihtiyari ‘Elhamdülillah’ dedim.

Şimdi ise o mübarek zat olan Ma’ruf-i Kerhi’nin (k.s.) talebesi olduğumdan günden beri düşünüyorum, ve kendi nefsime diyorum ki; benim dükkânlarım yanmadığı için Allah’a hamd ederek Elhamdülillah’ dedim. Demek ki o zaman kendimi tek düşünerek müslüman kardeşlerimin zararını düşünemedim” diye tekrar ağlamaya başladı.

Talebeleri de onunla beraber ağlamaya başladılar.

Ve şöyle dediler:

-“Allah’ı zikir maksadıyla bir kelimeyi manasını düşünmeden söylemiş ve 30 yıldır ağladığı halde hâlâ unutamamış. Bu kadar günahlardan sonra, bizim halimiz ne olacak?”

<<<Sırrı-yı Sekati (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri tasavvuf ehli; Yüksek ver’a sahibi olan bu mübarek zatlar hürmetine afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

dsc08856-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Çağ-Çağ deresi -BOR- (Nusaybin)

Allah’ın veli kullarının ince halleri;

Rabia (r.a.) bir hanım idi. Yanında cennetten söz ettiler;

Rabia (r.a.):

-“Önce ev sahibini, sonra evi düşünmek lazımdır.” Dedi.

Ebu Süleyman Dâranî (r.a.) buyuruyor ki;

-“Allah-u Teala (c.c.) nın öyle kulları vardır ki, Cehennem korkusu ve cennet ümidi onları Allah-u Teala (c.c.) den meşgul etmez.” Dedi.

Mâruf-i Kerhî (r.a.) nin sevdiklerinden biri kendisine;

-“Sizi dünyadan ve insanlardan böyle kaçıran şey nedir? Bu kadar ibadetle meşgul eden şey nedir? Ölüm korkusu mu, cehennem korkusu mu? Yoksa cennet arzusu mudur?” deyince

Mâruf-i Kerhî (r.a.):

-“Bunlar nedir? Bütün bunların kudret elinde bulunduğu O Hakikî Sultanın sevgisini bir tatsan hepsini unutursun. Onu tanımak ve marifete kavuşmak ele geçmişse bunlardan utanırsın.” Buyurdu.

Bişr-i Hafî (r.a.) ru’yada gördüler.

Ona:

-“Ebu Nasr-i Temar (r.a.) ve Abdülvehhab-ı Verrak (r.a.) ın halı nasıldır?”
diye sordular.

Bişr-i Hafî (r.a.): buyurdu ki;

-”Onları şu anda cennette bıraktım. Cennet yemekleri yiyorlar.”

Ona sordular:

-“Peki sen ne yapıyorsun?” dediklerinde.

Bişr-i Hafî (r.a.):

-“Allah-u Teala (c.c.) benim cennetteki yemek ve sulara rağbet etmediğimi bildiği için bana kendisini görmeyi verdi.” Buyurdu.

Ali bin Muvaffak (r.a.) buyurdu ki;

-“Rüyamda cenneti gördüm. İnsanlar yemek yiyorlardı. Melekler her şeyden temiz olan o yemeklerden onların ağızlarına koyuyorlardı. Hazîretü’l- kuds önünde bir kimse gördüm. Başını önüne eğmiş, dalgın dalgın bakıyordu.”

-“Cennet meleklerinin en büyüyü Olan Rıdvan (r.a.) a”

-”Bu kimdir, “dedim.

Meleklerin büyüyü Rıdvan (r.a.);

-“Mâruf-i Kerhî (r.a.) dır” dedi

-“Onun ibadeti cehennemden korktuğu için ve cenneti arzuladığı için değildi. Onun için bakmak, görmek serbesttir.” Buyurdu.

Ebu Süleyman Darani (r.a.) buyuruyor ki;

-“Bu gün kendisini düşünen yarın da öğle olur.”

Kimya-yı saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) Vefat ettikten sonra da Dünyada Tasarrufu devam eden dört büyük evliyalarden Olan Mâruf-î Kerhi (r.a.) nın yüzü suyu Hürmetine bizleri ve sizleri afv eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh);

Evliyanın büyüklerinden. Adı Ma’rûf bin Firuz olup künyesi Ebû mahfuz’dur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 200 (M. 815) senesinde Bağdad’da vefat etti.

Bağdad’ın Kerh beldesinden olduğu için Kerhi denilmiş olup, Ma’rûf-i Kerhi olarak tanınmış olup, Sofiye-i aliyenin büyüklerindendir. Tasavvufta örnek, Hak Teâlâ’ya giden yolun rehberi, çeşit çeşit latifelerle seçilmiş, zamanındaki aşıkların efendisi idi.

İran’lı hiristiyan bir anne ve babanın çocuğu iken, hiristiyanlığı öğrenmesi için bir rahibe gönderilmişti.

Kardeşi İsa onun İSLAMA GELİŞİNİ ŞÖYLE ANLATMAKTADIR;

-“Ben ve kardeşim Ma’rûf bir okula gidiyorduk. Hiristiyan idik. Hiristiyan hoca (rahib) çocuklara (haşa) Allah-u Teâlâ üçtür. Baba, Oğul, Ruh’ül Kudus derdi.”

Kardeşim Ma’rûf (r.a.);

-“Allah birdir, birdir.” diya bağırırdı.”

-“Rahib o’nu her tarafı yara bere içerisinde bırakacak şekilde döverdi. Bu böyle devam etti. NİHAYET BİR GÜN HER TARAFINI PARÇALAR ŞEKİLDE DÖVÜNCE KAÇTI. Ve bir daha dönmedi.”

Bunun üzerine annem O’na olan sevgisinden hergün göz yaşı dökerdi.

-“Eğer Allah-u Teâlâ oğlumu geri gönderirse, o hangi dinde ise bende o dine tabi olacağım.” Derdi.

Annesi böyle ağlayıp gözleri yolları beklerken, evden kaçan Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) kendi halini şöyle anlatmaktadır;

-“Ayaklarım şişmiş, elbiselerim parçalanmış bir halde Küfe’ye geldim. Adetim mescidlerde kalmaktı. Burada da mescide gittim. Orada mübarek, yüzü nur saçan bir zat’ın etrafında bir kısım insanlar halka olmuşlar ve onun anlattıklarını dinliyorlardı. Cemaat o zatı öyle dinliyorlardı ki, sanki başlarının üzerinde kuş vardı. O ZAT’A YAKLAŞTIM VE DİNLEDİM.”

Şöyle buyuruyordu;

-“Kim Allah-u teâlâ’dan tamamen yüz çevirirse, Allah-u Teâlâ da ondan tamamen yüz çevirir. Kim kalbiyle Allah-u teâlâ’ya kavuşmayı arzu eder ve O’na koşarsa; Allah-u Teâlâ onu rahmetiyle karşılar. Bütün herkesin kalbinde O’NUN MUHABBETİ HASIL OLUR. O’na gelirler. Derdlere ve belâlarla sabır eden kimseye de Rahmetini ihsan eder.”

-“ Bu zat Muhammed ibni Semmak (r.a.) idi. O’NUN BU SÖZLERİ KALBİME ÇOK TE’SİR ETTİ. Ve beni yaratan Allah-u teâlâ’ya yöneldim. Benim gizli ve açık her şeyimi bilen, O’na kavuşmağı istedim. Allah-u Teâlâ da dua’mı kabul buyurdu. Bu sırada İbni Semmak (r.a.) aniden sustu.”

Sonra insana çok te’sir eden bir sesle;

-“Bağdad’lı genç nerede?” Diye sordu.

Oradaki cemaat bana baktı. Çünkü orada benden başka yabancı yoktu. Beni Şeyh İbn-i Semmak (r.a.) götürdüler.

İbn-i Semmak (r.a.) başımı okşadı ve;

-“Merhaba ey Rabbin’i arayan kişi. Merhaba ey Allah’ın sevgisine ve muhabbetine kavuşan kişi.” Dedi.

Bu sözleri işitince, babama beni kötüleyen rahibi hatırladım. Ve ağlamağa başladım.

Bunun üzerine İbn-i semmak (r.a.);

-“Sen ağliyor musun?” dedi.

Ben de;

-“Evet efendim.” Dedim ve içimden rahibin sözünü hatırladım. Çünkü o rahib hep hakaret ederek beni babama kötülerdi.

Tam bu sırada İbn-i semmak (r.a.);

-“Rahibin sözü mü?…” diye sordu.

Ben buna çok hayret ettim. Bunu nasıl biliyordu;

-“Evet.” Dedim.

İbn-i Semmak bana (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ’ya dua et. Senin duan müstecaptır (kabul olur).” buyurdu.

Ve bende Allah-u Teâlâ’ya dua ettim. Daha sonra öğrendim ki, rahib de Müslüman olmuş ve Salih mü’minlerden olmuş.

-”Sonra İbn-i Semmek (r.a.) beni İmâm-i Ali Rıza (r.a.) ya götürdü. Durumu O’na anlattı. Ve O’nun elinden Müslüman oldum.”

Müslüman olan ve ilim tahsil eden Ma’rûf-i Kerhi, uzun seneler sonra memleketine döndü. Büyük bir sabırla onu bekleyen annesi bağrına bastıktan sonra;

-“Hangi din üzeresin?” diye sordu.

Ma’rûf (r.a.),

-”İslâm dini üzereyim.” Deyince

Annesi;

-“Eşhedü enlailahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve reasulühü” diyerek iman ile şereflendi. Bunun üzerine bütün aile Müslüman oldu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) dinin emirlerini gözetmekte, ibadette, haram ve şübhelilerden kaçmada çok meşhur olmuştur. İmâm-i Ali Rıza (r.a.) nın hizmetinde bulunmuş O’nun çocuklarıyla beraber yaşamış ve ehl-i Beyt’ten bilinmiştir.

Devam edecek…

<<<Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ Barajı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 2

Büyük tasavvuf alimlerinden ve vefat ettikten sonra da yeryüzünde tasarrufu devam eden dört büyük evliyaullahtan birisi olan Ma’ruf-iKerhî (r.a.) için Ehl-i Beyt’ten İmâm-i Alı Rıza hazretleri (r.a.) şöyle buyurmuştur;

İmâm-i Ali Rıza (r.a.);

-“Ma’rûf, huy ve Muhabbet bakımından ehl-i beyttendir. Fakat ırk ve neseb bakımından değil. Muhakkak o kerem ve izzet bakımından, Selmân-i Farisi (r.a.) nin ceddimize ilhak edilip ehl-i beytten sayıldığı gibi, O da bize dahil edilmiştir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.), Dâvûd-i Ta-i hazretleri (r.a.) nden feyz almış olup, büyük velilerden Sırrı-yı Sekâti (r.a.) de, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den ders ve feyz alarak yetişti. Harun Reşid ile aynı zamanda yaşadı. Muhaddis olup, zamanın meşhur hadis âlimlerden hadis dinlerdi.

Ma’rûf-i Kerhi, Bekir bin Huneys, Rabi’ bin Sabih ve bir çok âlimden hadis öğrendi. Halef Bin Hişam (r.a.), Zekeriye bin Yahya el Mervezi (r.a.), Yahya bin Ebi Talib (r.a.) ve bir çok hadis âlimi de Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den Hadis-i şerif rivayet etmişlerdir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Bağdad’ın İmâm-i ve zâhidi lakabını aldı. Dinde İMÂM OLUP, FIKIH, HADİS, TEFSİR VE KELÂM İLİMLERİNDE BÜYÜK ÂLİMDİR. Bütün bu ilimlerde hüccet (senet) idi. İctihad makamına erişmişti.

Abdulaziz bin Mansur (r.a.) diyor ki;

Babam dan işittim; Biz Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ile beraber idik, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) den bahsedildi.

Orada olanlardan ba’zıları;

-“O’nun ilmi zayıfdır.” Dediler.

Bunun üzerine Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Böyle konuşmayan. Siz Ma’rûf (r.a.) un kavuşmuş olduğu ilimden bir şeye kavuşabildiniz mi?” diye cevab vererek onları susturdu.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ve Yahya bin Muin (r.a.), Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye müracaat ederler ve bir çok mes’eleleri O’ndan öğrenirlerdi.

Yahya bin Muin (r.a.) ve Ahmed Bin Hanbel (r.a.), Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin yanına geldiler.
Yahya bin Muin (r.a.) Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye ‘secde-i sehv’i sormak istiyordu.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.) yahya’ya;

-“Sus!” dedi.

Fakat Yahya bin Muin (r.a.) susmadı ve;

-“Ya Ebel-Mahfuz, Secde-i Sehv hakkında ne dersin?” diye sordu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Kalbin namazdan gafil olup, namazdan başka bir şeyle meşgul olmasından dolayı bir cezadır.” Deyince.

Ahmed Bin Hanbel (r.a.);

-“Bu ne güzel ve ne ma’nalı bir cevabtır.” Buyurdu.

<<<Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nın bir başka yazısı>>>

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Barış Parkı (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 3

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nın keramet ve menkıbeleri çoktur. Cömertlik ve kerem sahibi olup, SAĞLIĞINDA VE VEFATINDAN SONRA DA YARDIM YAPAN DÖRT BÜYÜK EVLİYADAN BİRİDİR.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) ye;

-“Muhabbet nedir?” diye sordular.

Cevabında buyurdular ki;

-“Muhabbet, öğrenmek ve öğretilmekte elde edilen bir şey değildir. Ancak Allah-u Teâlâ’nın bir ihsanı ile elde edilir.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Buyurdu ki;

-“Kulun mâlâya’nı (boş ve faidesiz) konuşması Allah-u teâlâ’nın onu zelil ve yalnız bırakmasının âlametidir.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye;

-“Tasavvuf nedir?” diye sorduklarında,

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

TASAVVUF; HAKİKATLARI ALMAK VE HALKIN ELİNDE OLAN DÜNYA MALINDAN ÜMİDİNİ KESMEKTİR, UZAKLAŞMAKTIR.” Buyurdu.

Yine Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

Evliyanın üç âlameti vardır;”

-“1-Düşüncesi Hak ola,”
-“2-İşliyeceği işi Hak ile işleye,”
-“3-Meşgûliyeti daima Hak ile ola.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) bir gün namaz kılmak için ikamet okudu ve sonra Muhammed bin ebi Tevbe (r.a.) ye öne geçip namaz kıldırmasını istedi. Kendisi imâm olmadı. Müezzinlik yaptı.

Muhammed bin Ebi Tevbe (r.a.) İmâmlık yapmaktan çekindi ve Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ye;

-“Eğer bu namazı kıldırırsam başka namaz kıldırmam.” Dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) bu sözü beğenmedi ve;

-“Nefsinden konuşuyorsun başka bir namaz kıldıracağını düşünmek (başka bir namaz vaktine kadar yaşayacağım diye konuşmak) Tul-i Emel (uzun arzu) sahibi olmaktır. Tul-i emel sahibi olmaktan Allah-u Teâlâ’ya sığınırız. Çünkü tul-i emel, hayırlı âmel yapmaya mani olur.” Buyurdu.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Dilini (başkalarını) kötülemek ve aşağılamaktan koruduğun gibi, medh etmekten de koru.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Veysike’den Nusaybin’in görünüşü (Bizim Mahalle)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 4

Ma’rûf-i Kerhi (r.a. buyurdu ki;

-“Dünya dört şeyden ibarettir.”

-“1-Mal,”
-“2-Söz,”
-“3-Uyku,”
-“4-Ve yemek.”

-“Mal; İnsanı Allah-u Teâlâ’ya isyan ettirir.”
-“Söz; İnsanı Allah-u Teâlâ’dan oyalar,”
-“Uyku; İnsana Allah-u Teâlâ’yı unutturur.”
-“Yemek ise, İnsanın kalbini katılaştırır.”

Sırrı-yi Sekati (r.a.), buyurdu ki;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi şöyle söylerken işittim;

-“Kim kibirli olur, kendini büyük görürse, Allah-u Teâlâ onu yere vurur, Kim ki, Allah-u Teâlâ ile münazea ederse (karşı gelirse) Allah-u Teâlâ ona gazab eder. Kim Allah-u Teâlâ’ya hile yapmaya kalkarsa, O Allah-u Teâlâ’ya boyun eğer (hilesinden vazgeçer) Kim Allah-u Teâlâ’ya Tevekkül eder o’na sığınır ve güvenirse; Allah-u Teâlâ (c.c.) onun yardımcısı olur. Kim Allah-u Teâlâ’ya tevazu ederse, Allah-u Teâlâ onu yükseltir.”

Ma’rûf-e Kerhi (r.a.) ye;

-“Dünya sevgisi kalbden nasıl çıkar?” diye sorulduğu zaman;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’ya karşı HALİS SEVGİ, TAM BİR MUHABBET VE HÜSN-Ü MUÂMELE Ya’ni; Allah-u Teâlâ’nın razı olduğu işleri yapmak ve men ettiklerinden sakınmak ile.” Cevab verdi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Mertliğin âlameti üçtür;”

-“1.Hilafsız tam bir vefa,”
-“2.İstenmeden vermek ve kendisine cömertlik,”
-“3.İyilik yapılmadan başkalarını medh etmek.”

Bir adam Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ne gelerek;

-“Ey Efendim. Benim Allah-u teâlâ’ya nasıl kavuşacağımı bana öğretir misin?” dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) onun elinden tuttu ve padişahın kapısına getirdi. Kapının önünde ayağı kırık duran bir adam buldular.

Soru soran zat’a o kimseyi gösterip;

-“İşte bunun gibi olursan Allah-u Teâlâ’ya vasıl olursun.” Buyurdu.

Bununla, ayağının ikisi de kırık bir köle, efendisinin kapısının önünde nasıl durur hiçbir yere ayrılmazsa; bir kul da Allah-u teâlâ’nın kapısından her an bekler hiç ayrılmaz ve isyan etmezse, Allah-u Teâlâ’ya kavuşur demek istedi.

Bir kimse gelip kendisinden kalbının yumuşaması için dua etmesini istedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) Ona;

-“Ey Kalbleri yumuşatan Allahım! Ölüm benim kalbimi yumaşatmadan sen benim kalbimi yumuşat. Diye dua et.” Buyurdu

Sırrı-yi Sekati hazretleri (r.a.);

-“Kavuştuğum bütün ni’metlere Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a) nin BEREKETİYLE KAVUŞTUM.”Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Veysike köyündenden bir başka açıdan Nusaybin görünüşü

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 5

Ma’rûf-i Kerki Hazretleri (r.a.); buyurdu ki;

-“Kim öldükten sonra unutulmak istemezse, güzel (amel) işlesin ve isyan etmesin.”

Yine Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu ki;

-“Allah-u teâlâ mü’minlerden bir zümreyi kabirlerinden kanatlı olarak diriltir. Sur üfürüldüğü zaman kabirlerinden uçarlar. Cennet-i Â’la’ya koşarlar. ONLARI MELEKLER KARŞILAR.”

Ve onlara;

(-“Siz kimsiniz?”)

Onlar;

-“Mü’minlerdeniz, ümmet-i Muhammed’deniz, ümmet-i kur’andanız.” Derler

Melekler;

(-“Siz sıratı gördünüz mü?”)

Onlar;

-“Hayır.” Derler.

Melekler;

(-“Siz haşrı gördünüz mü?”)

Onlar;

-“Hayır.” Derler.

Melekler;

(-“Siz Allah-u Teâlâ’yı gördünüz mü?”

Onlar;

-“Biz O’nun nûrunu gördük.” Derler

Melekler;

(-“Peki siz dünyada ne amel yapardınız?”)

Onlar;

-“Biz o’na kulluk ettik, O’ndan başka her şeyden yüz çevirdik. Allah-u teâlâ bize hesaba çekilecek bir dünyalık vermedi.” Derler.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) buyuruyor ki;

-“Kim mü’min kardeşinin bir ayıbını örterse, Allah-u Teâlâ onun bu işinden dolayı bir melek yaratır, O’nun elinden tutar ve O melekle beraber Cennete girer.”

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yine buyurdu ki;

-“Her kim günde üç kere ‘Allahumma aslıh ümmeti seyyidine muhammed’ (-“Allahım! Muhammed (sallallahu aleyhi ve selem) ümmetini ıslah et.” Diye duâ ederse ABİDLERDEN SAYILIR.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara Harabeleri (Mardin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 6

Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ne Bağdat ahalisi ve bütün Müslümanlar tarafından devamlı hürmet edilirdi. Kabri, dua’ların kabul edildiği hastaların şifa bulduğu bir yerdir. Dua’ların kabul edildiği herkes tarafından tecrube edilmiştir.

İmâm-i Yafi-i (r.a.) de bunu bildirmektedir;

Ma’r’uf-i Kerhi (r.a.), talabesi Sırrı-yi Sekati (r.a.) ye buyurdu ki;

-“Eğr Allah-u Teâlâ’ya dua eder ve bir şey istersen, O’na BENİM İSMİMİ VESİLE ET, BENİM HÜRMETİME İSTE!

Muhammed bin Hişam (r.a.) diyor ki;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) bana;

-“Sana on cümle öğreteceğim; beşi dünya, beşi ahret içindir. Bunlar ile kim dua ederse Allah-u Teâlâ onun duasını kabul buyurur.” Dedi.

Ben;

-“Yazayım mı?” diye sordum.

Ma’rûfi Kerhi (r.a.);

-“Hayır Behr bin Hânis nasıl tekrar tekrar okuyup bana öğrettiyse, sana da tekrar tekrar okuyup öğretirim.” Dedi.

Ve, Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) buyurdu;

-“Dinim için Allah bana kafidir. Dünyam için Allah-u Teâlâ kafidir. Ehemmiyetli işlerim için Allah-u Teâlâ kerimdir ve bana kafidir. Bana haksızlık etmek isteyenlere hilm ve kuvvet sahibi olan Allah-u Teâlâ kafidir. Bana kötülük etmek isteyenlere, Şedid olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Ölüm anında Rahim olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Kabir sualında Rauf olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Hesab anında Kerim olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Mizan anında Latif olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Sırat’ta, Kadim olan Allah-u Teâlâ bana kafidir. Kendisinden başka hiçbir İlah olmayan Allah-u Teâlâ bana kafidir. O Arş’ın Rabbıdır. Ve ben O’na tevekkül ederim.”

Muhammed bin Mansur Tusi (r.a.) haber veriyor;

Bağdad’da Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin huzuruna gittim. Yüzünde bir yara izi gördüm;

-“Dün burada iken yüzünüzde bir şey yoktu. Bu nedir bir şey mi oldu?” diye sordum.

Ma’râf-i Kerhi (r.a.) bana;

-“Seni ilgilendirmeyen şeyi sorma, sana yarayanı sor.” Dedi.

Ben;

-“Allah aşkına söyle.”dedim.

Ma’rûf-İ Kerhi (r.a.) şöyle anlattı.

-”Bu gece namaz kılıyordum. Mekke’ye gidip Kâ’be’yi tavaf etmek istedim. Su içmek için zemzem kuyusuna gittim. Ayağım kaydı ve yüzüm oraya çarptı. Bu iz ondandır.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dara harabeleri (Mardin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 7

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) abdest almak için Dicle nehri kenarına gitti. Kur’an-i kerim ve seccadesini namaz kıldığı yerde bıraktı. Bir kadın gelip bunları alıp giderken Ma’rûf (r.a.) arkasından koştu ona yetişti. Ve yüzünü görmemek için başını eğip;

-“Kur’an-i Kerim okuyan çocuğun var mı?” diye sordu.

Kadın;

-“Hayır.” Deyince

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-”Kur’an-i Kerim’i bana ver, seccade senin olsun.” Buyurunca

Kadın O’nun bu güzel haraketine çok şaşırdı. Her ikisini de oraya bıraktı.

Ma’rûf-i kerhi hazretleri (r.a.);

-“Seccadeyi al sana helal ettim.” buyurdu.

Kadın utanarak hemen oradan uzaklaşıp gitti. Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) herkese merhamet eder ve herkesin ıslahı için çalışırdı.

Bir gün Talabeleriyle Dicle nehri kenarındaki bir hurmalıkta oturuyorlardı. Baktılar ki Dicle nehri’nin yukarısından bir kayık geliyor. Kayıkta birkaç erkek içki içiyor, nara atıyorlar.

Bu nahoş manzara karşısında talabeleri şöyle dedi.

-“Efendim bir dua edin de, Allah-u Teâlâ bunları bu nehirde boğsun. Ve insanlar onların zararlarından kurtulsunlar.”

Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) şöyle buyurdu;

-“Ya Rabbi! Sen bu kullarını dünyada neş’elendirdiğin gibi ahrette de nes’elendir.”

Talabeleri, bu dua’nın mana ve sırrını anlamadıklarını söylediler.

Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) bunun üzerine;

-“Benim söylediğimi (Allah-u Teâlâ) bilir. Bekleyin şimdi sırrı açığa çıkar.” Buyurdu.

O topluluk Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.) ni görünce sazlarını kırdılar, şaraplarını döktüler ve titremeye başladılar. Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin el ve ayaklarına kapanıp TEVBE ettiler.

Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (r.a.);

-“Gördüğünüz gibi herkesin istediği oldu; ne onlar boğuldu, ne de bir kimse onlardan rahatsız oldu.” Buyurdular.

Muhammed bin Muhallid (r.a.) dedi ki;

Hasan bin Abdülvahhab (r.a) a Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin hayatı okunuyordu.

Buyurdu ki;

-“Ma’rûf-i Kerhi (r.a) nin suyun üzerinde yürüdüğünü söylerler. Eğer bana O’nun havada uçtuğunu söylenilse; onu tasdik ederim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kasyane (Nusaybin)

Ma’rûf-i kerhi (Radiyallahu anh)- 8

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) nin bir dayısı şehrin valisi idi. Vali bir gün şehrin kenar mahallelerini dolaşıyordu. Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) yi gördü.

Bir kenarda oturmuş ekmek yiyor, önünde de bir köpek; bir lokma kendi ağzına, bir lokma da köpeğin ağzına koyuyordu.

Dayısı,

-“Köpekle birlikte yemeğe utanmıyor musun?” dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Utandığım için bu zavallıyı yediriyorum.” Dedi.

Ve başını kaldırıp havadaki bir kuşa seslendi. Kuş uçup geldi, eline kondu ve kanadiyle başını ve gözünü örttü.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Allah’tan utanandan her şey utanır.” Buyurdu.

Dayısı da bu hali görüp, bu sözü işitmekle hem hayret etti, hem de oradan uzaklaştı.

Birgün abdesti bozuldu. Hemen orada teyemmüm etti;

Oradakiler;

-“İşte Dicle nehri, niçin teyemmüm ettiniz?. Diye sorduklarında;

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Oraya gidinceye kadar acaba yaşayabilir miyim? Ölüverirsem abdestsiz olmayayım.” Dedi.

Halil seyad (r.a.) anlatıyor;

Oğlum Muhammed kayıbolmuştu. Annesi ve ben şaşkına dönmüştük. Ma’rûf-i Kerhi (r.a.) ya geldim;

Ve;

-“Ya Ebâ Mahfuz, oğlum kayıboldu, annesinin aklı başından gitti.” Dedim

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-“Ne istiyorsun?” buyurdu.

Halil seyyad (r.a.);

-“Allah’a dua edin de, çocuğumuzu bize iade etsin.” Dedi.

Ma’rûf-i Kerhi (r.a.);

-”Ya rabbi! Gök senin, yer senin, arasındakiler de senin. Muhammed’i gönder.” Dedi.

Şam kapısına geldim. Oğlumu orada gördüm.

-“Oğlum Muhammed, geldin mi?” dedim.

Oğlum;

-“Şimdi Enbar şehrinde idim, birden kendimi burada buldum.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ma’rûf-i Kerhi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu