‘Selman-i Farisi (r.a.)’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09799-cami-minaresi-tarihi.JPG

Zeynelabidin Cami-i Minaresi

dsc09794-zeyneabidin-cami-i-00.JPG

Zeynelabidin Cami-i  avlusu

Selman-ı Farisi (Radiyallah-u anhu);

Eshabi kiramın büyüklerindendir. Aslen İranın İsfahan yakınlarındaki bir köyde doğup büyüdü. Gençliğinde Mecusi iken, hiristiyan olmuş ve çeşitli kiliselerde ibadet ve hizmet etmiştir. Bu kiliseden bir tanesi Hiristiyanlık aleminde Dünyan’ın ilk üniversitesi olan Nusaybin üniversitesi dir. Eshab-i Kiram büyüklerinden, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in (-”Selman Ehl-i beytimizdendir.”) müjdesine mazhar olmuş. İnsanları hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşmalarına vesile olan ve kandilerine “silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin “ikincisidir.”

Ebel ferec (r.a.) buyurdu ki:

-”Adullah bin Abbas (r.a.) nın yanında idim bana selman-i Farisi (r.a.) nın hayatını şöyle anlattı.”

Selman (r.a.) anlatıyor:

-”Ben önce mucusi idim. Bir hiristiyan kilisesine rasladım. Onların ibadetlerini görünce içim ısındı.

kendilerine;

-”Bu dinin aslı nerededir?” dedim.

bana;

-”Bu dinin aslı Şam’dadır.”dediler.

Ben;

-”Peki.”dedim

Önce kervanla Şama geldim. Şam’da hiristiyan dininin en büyük alimini sordum bana bir alimi tarif ettiler onun yanına gittim. Ona durumu anlattım.

Onun yanında kalmak istediğimi, ona hizmet edeceğimi söyleyip ondan bana Nasraniliği öğretmesini Allah’u tealayı (c.c.) tanıtmasını rica ettim. Oda kabul etti. Bende ona hizmet etmeye, kilisenin işlerini yapmaya başladım. Bana dini bilgiler öğretmeye başladı. Fakat sonradan onun kötü kimse olduğunu anladım.

Çünkü:

Hiristiyanların, fakiırlere vermesi için getirdikleri Sadaka  altın ve gümüşleri kendine alır, fakirlere vermezdi .

Böylece şahsına 7 küp altın ve gümüş biriktirdi. Fakat bunu benden başka kimse bilmezdi. Bir müddet sonra o âlim vefat etti. Nasraniler onu defn etmek için toplandılar.

Onlara:

-“Neden buna bu kadar hürmet ediyorsunuz? O hürmete layık bir insan değildir.” Dedim.

Onlar da:

-“Sen bunları nereden çıkarıyorsun “dediler. Ve bana inanmadılar.

Bende biriktirdiği altın ve gümüşlerin yerlerini bildiğim için onlara gösterdim. Nasraniler 7 küp altın ve gümüşü çıkardılar.

Ve:

-“Bu defne ve techize layık bir kimse değildir.” Dediler.

Bir yere atıp üzerini taşla kapattılar.

Sonra onun yerine başka bir alim geçti. Çok alim ve zahid bir kimse idi. Dünyaya hiç ehemmiyet vermezdi. Ahirette tâlib bir kimse olup, hep ahirreti için çalışıyordu.

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg2711-eski-ravda-000.JPG

Revda-i Muttahhara (eski)

cimg6156-ravda-yeni-000.JPG

Ravda-i Muttahhara (Yeni)

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) -2

çok ibadet ederdi. Onu çok sevdim ve uzun zaman yanında kaldım. Onun ve kilise’nın hizmetini yapar, onunla ibadet ederdim.

Vefat zamanı geldi.

Ben ona:

-“Ey benim efendim; uzun zamandan beri yanınızdayım ve sizi çok sevdim. Sen vefat edince ben ne yapayım. Bana tavsiye eder misin?” Diye sordum…

Bana:

-“Oğlum Şam’da insanları islah edecek kimse yok. Kime gitsen seni ifsad ederler. Fakat Musul’da bir zat vardır. Ona gitmenı tavsiye ederim,”dedi.

Bende;

-“Peki efendim.”dedim.

O zat vefat edince Şam’dan, Musul’a gittim. Onun tarif ettiği zatı buldum. Başımden geçenleri anlattım. Beni hizmetine kabul etti. O’da diğer zatlar gibi çok kiymetli zahıd, abid bir kimse idi. Onun vefat zamanında aynı soruları o’na da sordum.

O’da bana;

-“Nusaybin’de bir zat vardır.” Diye tavsiye etti.

O vefat edince sonra ben de derhal Nusaybin’e gittim. Bahsedilen kimseyi bulup yanında kalmak istediğimi söyledim. İsteğimi kabul etti. Ve bir müddet de onun hizmetinde bulundum. Bu zat da vefat etmek üzere iken beni başka birisine göndermesini söyledim.

Bu sefer bana Amuriye’deki bir Rum şehrinde bulunan başka kimseyi tarif etti. Tarif edilen bu son şahsıda bulup hizmetine girdim.

Uzun bir zamanda onun yanında kaldım. Artık onun da vefati yaklaşmıştı. O’na da beni birine havale etmesini rica edince

-“Vallahı şimdi böyle bir kimse bilmiyorum. Fakat Ahır zaman Peygamberin (s.a.v.) gelmesi yaklaştı. O arablar arasdından çıkacak vatanından hicret edip, taşlık içinde hurması çok olan bir şehre yerleşecek. Alametleri şunlardır; hediye’yi kabul eder, sadakayı kabul etmez, iki omuzu arasında Nübüvvet mührü” vardır.” Diyerek alametlerini saydı.

Yanında bulunduğum son zat de vefat edince onun tavsiyesi üzerine Arap diyarına gitmeğe hazırlandım.

Bir Müddet ben Amuriye’de çalışıp : bir kaç öküz ile birlikte bir kaç koyun sahibi olmuştum. Beni Kelb Kabilesinden bir kafile Arap beldesine gitmek üzere idi.

Onlara dedim ki:

-“Bu sığırlar ve koyunlar sizin olsun; beni Arap vilayeti’ne götürün.” Dedim. Kabul edip kafilelerine aldılar.

Vadiyül Kura denilen yere gelince bana ihanet ettiler. Bana köle diyerek, beni bir yahudiye sattılar.

Yahudinin bulunduğu yerde Hurma bahçeleri gördüm. Ahir zaman peygamberi (a.s.v.) in hicret edeceği yer herhalde burasıdır diye düşündüm. Fakat kalbim oraya ısınmadı.

Devam edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

cimg6190-mescidil-kibleteyn-000.JPG

Mescidil Kıbleteyn (Medin-i Munavvara)

Selman-i Farisi (Radiyallah-u anhu) -3

Bir müddet yahudi’nın hizmetine kaldım. Sonra beni köle olarak amcasının oğluna sattı. Oda beni alıp Medine’ye getirdi. Medine’ye varınca sanki bu beldeyi önceden görmüş gibiydim. Öylesine ısındım.

Artık günlerim Medine’de geçiyor. Beni satın alan Yahudi nin bağında, bahçesinde çalışıp ona hizmetçilik yapıyordum. Bir taraftan de asıl maksadıma kavuşmak arzusuyla bekliyordum.

Bir gün beni satın alan Yahudinin bahçesinde bir hurma ağaç üzerinde çalışıyordum. Sahibimin yanında biri ile bir ağaç altında oturup konuşmakta idi.

Bir ara dediler ki :

-“Evs ve Hazreç kabileleri helak olsunlar. Mekke’den bir kimse geldi Peygamber olduğunu söyliyor.”

Ben bu sözleri işitince kendimden geçip, az kalsın ağaçtan yere düşüyordum.

Hemen aşağı inip o şahsa:

-“Ne diyorsun.” Dedim.

Sahibim bana bir tokat vurdu ve:

-“Senin nene lazım ki; soruyorsun.? Sen işine bak. “ dedi.

O gün akşam olunca bir miktar hurma alıp hemen Kuba’ya vardım Resullullah (a.s.v.) ın yanına girip;

-“Sen Salih bir kimsenın yanında fakirler vardır, bu hurmaları sadaka getirdim.” Dedim.

Resullullah (a.s.v.) yanında bulunan Ashabe:

-“Geliniz hurma yeyiniz.” Buyurdu. Onlarda yediler, kendisi asla yemedi.

Kendi kendime:

-“işte bir alamet buldum. Sadaka kabul etmiyor.” dedim.

Eve dönüp bir miktar hurma daha Resullullah (a.s.v.) a getirdim.

-“Bu hurmalar hediyedir.” Dedim. Bu defe yanın deki ashab ile birlikte yediler.

-“İşte ikinci alamet budur.” dedim.

Getirdiğim hurmalar 25 tane kadardı. Halbuki yenen hurma çekirdekleri bin kadar di. Resullullah (a.s.v.) mucizesiyle hurma artmıştı. Kendi kendime bir alameti daha gördüm. Dedim.

Resulullah (a.s.v.) ın yanına ikinci defa varışımde bir cenaze defn ediyordu. Nübbüvvet mührünü görmeyi arzu ettiğim için yanına yaklaştım.

Benim muradımı anlayıp, Gömleğini kaldırdı. Mübarek sırtı açılınca Nübüvvet mührünü görür görmez; varıp öptüm. Ve ağladım. O anda Kelime-i Şehadet söyliyerek Müslüman oldum.

Sonrada Resüllullah (a.s.v.) uzun yıllarden beri başımden geçen hadiseleri bir bir anlattım. Halima teaccup edip, bunu eshabi kirama da anlatmamı emir buyurdu.

Ashabi kiram toplandi bende başımden geçenleri bir bir anlattım.

Selman-i Farısi (r.a.) İman ettiği zaman arap lisanı bilmediği için tercuman istemişti. Gelen Yahudi tercuman Selman-i Farısi (r.a.) nın Peygamberimiz (a.s.v.) in meth etmesini, aksi şekilde söyliyordu.

O esnade Cebrail (a.s.) gelip Selman’nın (r.a.) sözlerini doğru olarak Resüllullah (a.s.v.) a bildirdi. Yahudi durumu anlayınca Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.

Devam Edecek….

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Fuad Yusufoğlu

Birinci dünya savaşı sırasında fransız askerlerinin Suriye den görünüşü

Kamışlının Fransızlar tarafından kuruluşu

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 4

Selman-e Farisi Veya bazı rivayetlerde olduğu gibi Selman-i farisi (r.a.) Müslüman olduktan sonra, köleliği bir müddet devam etti.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.):

-Kendini kölelikten kurtar Ya Selman.” Buyurmasi üzerine sahibine gidip,

Azad olmak istediğini söyledi. Buna zorla razı olan Yahudi;

-”Üç yüz hurma fidanı dikerek, yetiştirip ve hurma verir hale getirmesi, kırk Rükye altın (O zaman ki; ölçüye göre bir miktar altın) vermesi şartiyle kabul etti.

Selmane Farisi (r.a.) bunu Resulullah (a.s.v.) haber verdi..

Resülulah (a.s.v.) eshabina:

-“Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. onun için Üç yüz hurma fidanı topladılar.

Resulullah (a.s.v.):

-“Bunların çukurlarını hazır edip tamam olunca bana haber verin “buyurdu.

Çukurları hazırlayıp haber verince; Resulullah(a.s.v.) teşrif edince kendi mübarek elleriyle, o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz.Ömer (r.a.) dikmişti. Hz.Ömer (r.a.) diktiği hurma hariç bütün hurma fidanları Allah (c.c.) ın izniyle o sene hurma verdi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve selam meyve vermeyen O bir tane hurmayi de söküp, kendi mübarek elleriyle yeniden dikti. Diktiği hurma ayni anda hurma verdi .

Bundan sonra Selman-e Farisi (r.a.) ehli suffa arasına katıldı. Selman-e Farisi (r.a.) uzak diyarlarden geldiği için eshabi kiramdan birisiyle kardeşlık kurması emir buyurulunca ; Hz.Ebu Derda (r.a.) ile kardeş oldu. Hendek savaşınden itibaren bütün gazalara katıldı.

Selman-e Farisi (r.a.) veya Peygamber (a.s.v.) buyurduğu gibi; Selmanul hayr ( hayırlı Selman) Hendek savaşından sonra hendek kazma fikrini açtığı için, Hendek savaşındeki gayret ve hizmetinden dolayı Resülullah (a.s.v.) ona bu Lakabı taktı..

Selman-e Farisi (r.a.) Müslüman olup kölelikten kurtulduktan sonra, geçimini sağlamak için ince hurma dallarından sepet örüp, satarak geçimini temin ederdi. Kazancının bir kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıtırdı. Resülullah (a.s.v.) yakınlarından olup; bazı geceler huzurunda bulunarak baş başa saatlarca sohbetinde kalırdı.

Eshabi kiram (r.a.) tarafından da çok sevilip, hürmet görürdü. Selman-e Farısı (r.a.) Dünyaya hiç rağbet etmezdi. Ayakta duramiyacak hala gelinceye kadar namaz kılar, sonra bedeni yorulunca oturur; dil ile zikrederi. Dili yorulduğu zaman da Allah-u Teala(c.c.) nın yarattığı şeylerdeki hikmetleri düşünürdü ki;

Bu tefekkürün Peygamber (a.s.v.) in buyurduğu;

-“ Bir saat tefekkür bin sene ibadetten hayırlıdır” hadisi şerifle iştigal olurdu…

Selman-e Farisı (r.a.) ehli suffa içerisinde Resülullah (a.s.v.) en yakın olan Kendısı idi. Hz. Aişe Anamız (Radiyallahu Anha) buyurdular ki;

-”Selman-e Farısı (r.a.) geceleri uzun zaman Resülullah (a.s.v.) ile beraber kalırdı. ve sohbetinde bulunurdu. Neredeyse Resülullah (a.s.v.) yanında bizden fazla kalırdı.

Peygamberimiz (a.s.v.);

-“Allah-u Teala (c.c.) bana dört kişiyi sevdiğini bildirdi.; bu dört kişiyi sevmemi emretti.

Bunlar;

Hz.Ali (r.a.),
Ebu Zer Gifarı (r.a.) ,
Mikdad bin Esved (r.a.)
Ve Selman-e Farisi (r.a.)“ buyurdular..

Devam edecek…

İslâm âlimleri ansiklopedisi
Fuad Yusufoğlu

dsc02191-girnavas-tan-nusybinin-gorunusu.JPG

Girnavas tepesinden Nusaybin’in görünüşü

Selman-i Farisi; (Radiyallah-u anhu) – 5
Selman-e Farisi (r.a.) Hz.Ebu Bekir (r.a.) devrinde de onun sohbetinden bir an ayrılmayan; Hz Ömer (r.a.) zamanında da İran fethine katılmıştır. İslam ordusunun büyük zaferlere kavuştuğu bu seferlerde; Selman-e Farisi (r.a.) nın çok büyük hizmetleri olmuştur.

İran‘liler hakkında büyük malumat sahıbı idi. Çünkü Kendisi İran’liydi, İran’lileri kendi lisaniyle Dine davet ediyor; Onlara islamiyeti anlatıyordu…

İslam Ordusu İran’nın Medayin şehrini aldıklarında Hz. Ömer (r.a.) onu Medayin valısı yapmıştı. İlmi, Basireti, Vazifesındeki Adaleti ve nezaketi ile Medayin halkı tarafından çok sevilip, sayılırdı. Böylece; İslâmiyet orada sür’atla yayıldı…

Selma-e Farisi (r.a.) Hz Ömer (r.a.) zamanında; Medayin valısı iken otuz bin kişiye hutbe okuduğu zaman yanında da iki parçadan müteşşekkül bir hırka vardı. Hırkasının bir parçasını namazlık olarak serer namaz kılardı, diğer parçasını da giyerdi.

Resülullah (a.s.v.) Sıdk ve muhabbeti sebebiyle eshabı kiramın (r.a.) seçkinleri arasında; Resülullah (a.s.v.) Tarafından dahil edildi…

Mühacırler; Ensar arasında; Selman-e Farısı (r.a.) (bazı rivayetlere göre Selman-i farısi ) Mühacır’lerden mi? Yoksa Ensar ‘den mi? Meselesinden ihtilaf çıkınca;

Peygamberimiz (a.s.v.):

-“Selman Bizdendir. Ehli beytimdendir.”buyurdu..

Selman-e Farisi (r.a.) hikmetli bazı sözleri :

“-Üç şey beni ağlattı:

Birincisi

Resülullah (a.s.v.) vefatı. Bu ayrılığa dayanamadım, Durmadan ağlıyorum..

İkincisi:

Kabirden kalktığım zaman; Halim nice olur; Onu bilmediğim için ağliyorum.

Üçüncüsü:

Allah-u Teala (c.c.) ın beni hesaba çektiği zaman Cennetlikmiyim? Cehennemlikmiyim? bilmiyorum O zaman halim ne olur ağlıyorum…

“-Namaz bir ölçektir. Kim dolu dolu ölçer onu hakkiyle kılarsa büyük ecir ve mükafatlara kavuşur; Kim ki eksik ölçerse adabına uygun kılmazsa Allah-u Teala(c.c.) nın buyurduğu veyl cehennemi hatırlasın.”

Ebu Vail diyor ki:

-“Bir arkadaşimla Selman (r.a.) ziyaretine gittik. Bize bir miktar arpa ekmeği ile biraz tuz gerirdi.”

Arkadaşım:

-”Şu tuzun yanında biraz da SAĞTER ( Kekik gibi bir ot) olsaydı.” dedi.

Bunun üzerine Selman-e Farisi (r.a.) matarasını rehin vererek; o otu aldı geldi.

Yemeği bitirince

Arkadaşım:

-”Bize verdiği ni’mete kanaat ettiğimiz için Allah(c.c.) a Hamd ederiz.” Dedi…

Selman (r.a.);

-“Eğer kanaat etseydin benim matara rehin olmazdı.”buyurdu.

İslâm âlimleri ansiklopedisi

Allah(c.c.) ondan ebeden razı olsun…Amin…

Şu anda bizim bu şirin sınır kasabasında Onun ismiyle anılan (SELMAN-İ PÂK) Cami-i diye küçük bir mescid var. Bu camı Onun makamı Hürmetine inşa edilmiştir.

Daha Müslüman olmadan evvel Nusaybin ‘e gelen Selman-i Farisi (r.a.) burada mukim olduğu için bu isim verilmiştir…Allah (c.c.) Ona rahmet eylesin… O nun makamının hemen yanında bulunan Hazreti Hüseyin (r.a.) 12. oğlu olan Zeynelâbidin (r.a.) Hakkında kısa da olsa bazı bilgileri vermek istiyorum…


Allah-u Teala Hazretleri bizleri ve sizleri bu mübarek eshabı kiram (r.a.) hürmetine afv eylesın…Amin…
Fuad Yusufoğlu

dsc06536-gunesin-batisifuad-yusufoglu.JPG

Güneşin Batışı (Nusaybin)

Biliniz ki;

Herhangi bir mes’elede ihtilaf ve munakaşa etmek gibi, SEVGİ’Yİ YOK EDEN BİR ŞEY YOKTUR. Arkadaşlarının, dostunun sözünü redetmek, ona cahil ve ahmak, kendisine ise akıllı ve faziletli demektir. Ona karşı kendini büyük görmek ve ona hakaret gözü ile bakmaktır. Bu ise dostluğa değil, düşmanlığa yakındır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinin söylediğine itiraz etme, onunla alay etme ve verdiğin sözde dur.”

Din büyükleri buyuruyor ki;

Din kardeşine:

-“Hadi kalk “ dediği zaman

-“Nereye?” diye sorsa,

Arkadaşlığa layık değildir. Belki, kalkmalı ve sormalıdır. Velhasıl muhabbeti, sevgiyi ayakta tutan her şeyde ve her işde uygunluktur. Onu sevdiğini ve acıdığını söylemelidir,

Peygamber efendimiz(Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor:

-“Bir kimse, bir kimseyi seviyorsa, ona sevdiğini söylesin.”

Bunun için (a.s.v.) buyurdu:

-“Eğer böyle yaparsanız, onun kalbinde sevginiz doğar ve bir başka taraftan muhabbet artar.”

Her halını sormalı, üzüntü ve neşesine ortak olduğunu bildirmeli, onun üzüntü ve neşesini, kendi üzüntü ve neşesi bilmelidir. Onu çağıracağı zaman, iyi isimlerle çağırmalı, onun sevdiği isimlerle çağırmalıdır.

Hazreti Ömer(Radiyallah-u Anhu) buyurdu:

-“Dostluk kardeşlık üç şeyle saf olur.

Onu en iyi isimlerle çağırmakla,
Ondan önce selam vermekle,
Oturmakta onu kendine tercih etmekle.”

Sevgi alametlerden bir de, ehlini, çocuklarını ve hallerini ve onlarla alakalı şeyleri övmelidir. Zira bunun sevgide çok te’siri vardır. Yaptığı her iyiliğe şükretmelidir.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu –Kerememallahu vechu) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinin iyi niyetine şükretmeyen, iyi işe de şükretmez.”

Olmadığı yerde ona yardım etmeli, hakkında söylenen kötü sözleri söyleyene çevirmelidir. Onu kendisi gibi bilmelidir. Yanında sevdiği bir kimse için alçakça konuşana karşı susmak, sevdiğine büyük cefa olur. Bu, sevdiğini dövdüklerini görüp, ona yardım etmemeye benzer. Zira dil yarası daha büyüktür.

Büyüklerden biri der ki;

-“Birisi sevdiğim bir kimseden konuşurken, o sevdiğimin orada bulunduğunu, söylenenleri dinlediğini ve söylediklerimi onu duymasını istemediğim olmamıştır.“

Ebu’d-Derda (r.a.) yerde yatan iki inek gördü. Birini kaldırınca, diğeri de kendiliğinden kalktı. Bunu görünce ağladı. Ve

-“Allah (c.c.) için kardeş olanlar böyle olurlar. Kalkarken de, yürürken de BERABER OLURLAR.”

Din kardeşine ilim ve dinde olanları öğretmelidir. Çünkü Allah (c.c.) için kardeş olanların birbirini cehennemden koruması, dünya sıkıntılarından korunmalarından mühimdir. Öğretir de, öğrettiği ile amel etmezse, nasihat etmeli, yol göstermeli ve onu Allah-u Teala (c.c.) nın azabi ile korkutmalıdır.

Fakat bu nasıhatın acımadan dolayı olduğunu anlatmak için de, yalnız yerde nasıhat etmelidir. Çünkü kalabalıkta Nasihat ağır ve yersiz olur. Söylerken de, sert değil, tatlılıkla söylemelidir.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Mu’min mu’minin aynasıdır, yanı kendi ayıp ve noksanlarını ondan öğrenir.”

Bir din kardeşin sana, kimsenin olmadığı bir yerde tatlılıkla bir kusurunu söylerse teşekkür etmelisin. KIZMAMALISIN. Bu şuna benzer ki, bir kimse sana koynunda yılan veya akrep var dese, bu sözüne kızmasın hatta memnun olursun. İnsandaki bütün kötü sıfatlar, yılan ve akrep gibidir. Fakat acı ve yaraları kabirde anlaşılır. ACILAR RUHADIR. Öyleyse onların acısı ve can yakması bu dünya yılanlarının bedeni acıtmasından daha şiddetlidir.

Hazreti Ömer (r.a.) buyurdu:

-“Ayıplarımı bir hediye gibi önüme getirene. Allah (c.c.) merhamet eylesin.”

Selman-ı Farisi (r.a.) yanına gelince:

-“Ey Selman doğru söyle beğenmediğin hallerden bende hangisini gördün ve duydun.” Buyurdu:

Selman Farisi (r.a.):

-“Beni bu hususta konuşmaktan afv eyle.” Dedi.

Hazreti Ömer (r.a.):

-“Muhakkak öğrenmek istiyorum.” Buyurunca ve çok zorlayınca

SelmanFarisi (r.a.):

-“Duydum ki, evinizde günde iki defa yemek yeniyor ve gündüz ve gece giymek üzere iki gömleğin varmış.” Dedi.

Hazreti Ömer (r.a.):

-“Bundan sonra bunları da yapmayız. Başka hiçbir şey duydun mu?.”Buyurdu.

Selman Farisi (r.a.):

-“Hayır duymadım.” Dedi.

Bütün bunlar kendi ayıp ve kusurlarını bilmediği zamandır. Şayet ayıb ve kusurunu bilirse, ima ile nasıhat etmeli açıkça söylememelidir. Eğer bu ayıp, sana karşı yaptığı bir kusur ise, onu örtmek ve bilmemezlikten gelmek lazımdır. Fakat dostlukta bir değişiklik olmamalıdır.

Eğer bir değişme olacaksa; yalnız yerde onu azarlamak, ondan ayrılmak ve kesilmekten daha iyidir. Kesilmek de, hakkında fena söylemek ve ona dil uzatmaktan daha iyidir.

Arkadaşlıktan maksat kendi ahlakını, arkadaşlarından, din kardeşlerinden gelecek bazı şey’lere katlanmakla düzeltmektir. Yoksa onlardan iyilik beklememelidir.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri kendi rızası istikametinde İyi arkadaşlık edinen ve arkadaşlık hakkını ifa eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Hatim (İsmail Aleyhis Selam hücresi)

Fatima-tüz Zehra (Radiyallah-u anha)- 4

Nikahlanmaları;

Fatima-tüz Zehra (r.anha) nın küçük yaşta iken, annesi Hadice-tül Kübra (r.anha) vefat ettiği için, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buluğ yaşına kadar yanında ayırmadı. O’nu en iyi şekilde yetiştirip terbiye etti.

Birgün Hazret-i Fatima (r.anha) bir hizmet için Resul-i Ekrem (s.a.v.) in huzuruna girmişti.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın mübarek nazarları kerimelerine ilişti. Evlenme çağına eriştiğini müşahade ettiler. Nikahları hicretin İKİNCİ SENESİNE vaki oldu.

Ümmü Selem ve Selman (r.a.) dan rivayet olunmuştur ki;

-“Fatima bülüğ çağına erdikte Kureyş’ten çok kimseler istedi.”

Resul (Sallallahu aleyhi ve sellem) kimsenin sözünü iltifat etmeyip;

-“O’nun işi, Hak Teâlâ’nın buyruğuna bağlıdır.” Buyurdu.

Birgün Ebû Bekir, Ömer ve Sa’d İbni Muaz (r.anhüm) mescid’de otururp dediler ki;

-“Hazret-i Fatima (r.anha) yı, Hazret-i Ali (r.a.) den gayrı herkes istediler. Kimseye iltifat olunmadı.”

Hazret-i Sıddık (r.a.) dedi ki;

-“Zanederim ki İmâm-i Ali (r.a.) ye nasıp olur. Talep etmediği küçük olduğundandır. Gelin varalım, İmâm-i Ali (r.a.) yi ziyaret edelim. Bu meseleyi açalım.”

Sa’d (r.a.);

-“Yâ Ebâ Bekir, sen hep hayır yaparsın. Sen kalk, biz sana ARAKADAŞ OLALIM.” Dedi.

Üçü Mescid’den çıkıp, İmâm-i Ali (r.a.) nin evine gittiler. İmâm-i Ali (r.a.) devesini alıp hurmalığa gitmiş, Ensâr (r.anhüm) dan bir kimse’nin hurmalığına su verir idi. Onları gördü. Karşılayıp hallerini sual etti.

Ebû Bekir (r.a.);

-“Ya Ali! Her hayırlı işte sen öndersin ve Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) katında bir mertebedesin ki, hiç kimseye nasib olmamıştır. Fatima (r.anha) yı herkes taleb etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Öyle zanediyorum ki, sana nasib olur. Niçin talep etmezsin?”

Hazret-i Ali (r.a.) bunu işitince mübarek gözleri yaşla doldu.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Fatima-tüz Zehra (Radiyallah-u anha) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu