‘Velilerin kerametleri’ olarak etiketlenmiş yazılar

Çağ-çağ deresi (Bor-e Gündük) Nusaybin)

Sehl bin Abdullah Tüsteri (Radiyallah-u anhu)- 9

Sehl-i Tusteri (r.a.) nın romatizmal ve başka hastalıkları vardı. O getirilen hastalara ‘dua’ ederdi. ‘Dua’ ettiği kimseler iyi olurdu.

Ebû Nasr-i Terşizi (r.a.) bir gün âlim zatlarden birine;

-“Sehl-i Tüsteri (r.a.), başka hastalara ‘dua’ ettiği ve kendisi veli olduğu halde, niçin bu hastalıklar kendisinde vardır.” Diye sorunca,

O zat;

-“Sehl-i Tüsteri velidir. Veliliği de o hastalıktan dolayıdır. O bu hastalığın Allah-u Teâlâ’dan geldiğine inandığı için hastalığın kendisinden gitmesi için dua etmez.” Dedi.

Birgün Sehl-i Tüsteri (r.a.) ye;

-“Günde bir def’a yemeğe ne dersin?” diye sorduklarında;

Sehl-i Tüsteri (r.a.);

-“Bu SIDDIKLARIN YEME tarzıdır.” Dedi.

Tekrar;

-“Günde iki öğün yemeğe ne dersin?” dediklerinde

Sehl-i Tüsteri (r.a.);

-“Bu MÜ’MİNİN yeme tarzıdır.” Dedi.

Tekrar;

-“Günde üç öğün yemeğe ne dersin?” dediklerinde

Sehl-i Tüsteri (r.a.) cevabı biraz ağır oldu Buyurdu ki;

-“Bütün ÂFETLERİN BAŞI, doyuncaya kadar yemektir.”

Sehl-i Tüsteri (r.a.) bazı mubarek sözleri şunlardır;

-“Haram yiyenin yedi uzvu günaha girer. Helal yiyenin uzuvları da ibadette olur.”

Sehl (r.a.) buyurdu ki;

-“Tam helâl; kazanırken, Allah-u teâlâ’yı hiç unutmadığın şeydir.”

Sehl (r.a.) tekrar buyurdu ki;

-“Takvasının doğru olmasını isteyen, bütün günahlardan el çeksin.”

Sehl-i Tüsteri (r.a.) buyurdu ki;

-“Kırk gün İhlaslı olan, dünyada zahid olur, kerameti görülür.”

Sehl (r.a.) buyurdu ki;

-“Bizim yolumuzun esasi altı şeydir;

-“1-Allah’ın kitabına sarılmak,”
-“2-Resulullah (a.s.v.) ın sünnetine uymak,”
-“3-Helal yemek,”
-“4-İnsanları incitmemek,”
-“5-yasaklardan uzak durmak,”
-“6-hakkı ve borcu ödemede acele etmek.”

Sehl-i Tüsteri (r.a.) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâlâ’yı unutmaktan büyük günah yoktur.”

Sehl (r.a.) tekrar buyurdu ki;

-“Eğer Musa aleyhisselam ve isa Aleyhisselamın ümmetinden, İMÂM-İ A’ZEM EBU HANİFE Gibi bir zat bulunsaydı, bunlar Yahudiliğe ve hiristiyanlığa dönmezdi.”

Sehl-i Tüsteri (r.a.) tekrar buyurdu;

-“Hakiki imana kavuşmak için dört şey lazımdır;”

-“1-Bütün farzları edeple yapmak,”
-“2-helal yemek,”
-“3-Görünen ve görünmeyen bütün haramlardan sakınmak.”
-“4-Ve bu üç’üne, Ölünceye kadar devam etmeğe sabır etmek.”

Sehl-i Tüsteri (r.a.) tekrar buyurdu ki;

-“Âlimin üç ilmi var;”
-“1-İlmi zahiridir; bunu herkese açıklar
-“2-İlm-i Batınıdır; Bunu ancak ehline açıklar.”
-“3-Bu üçüncüsü ise, kimseye anlatılması caiz olmayan bir ilimdir ki, bu ancak kendisiyle Allah-u teâlâ arasındadır.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Sehl bin Abdullah Tüsteri (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ şelalesi (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 5

İmâm-i Yâfi-i (r.a.) anlatır; Ebu Cafer (r.a.) dedi ki;

-“Bir gün Zünnün-i Mısrı hazretleri (r.a.) nın yanında idim. Eşyaların evliyaya itaatından bahsediyordu. Mesele şu sandalyaya odanın dört köşesini dön desem, döner ve eski yerine gelir.” Buyurdu.

Daha sonra sandalyaye;

-“Odanın dört köşesini dön.” Dedi.

Sandalye odanın dört köşesini döndü ve eski yerine geldi. Orada bulunan bir genç ağlamaya başladı ve orada öldü.

Bana dönerek;

-“Ey Ebi Ca’fer, eğer bize itaat eden her şeyi size gösterseydik, siz de genç gibi olurdunuz.” Buyurdu.

Şöyle anlatılır;

Mısır’da Muhakked bin İsmail isimli birisinin çok güzel ve dillere destan evleri vardı. Birgün yine güzel bir ev yaptırmış ve başka eksiklik var mı diye etrafında dolaşırken Zünnün-i Mısrı (r.a.) yanına geldi.

Ona;

-“Ey Mağrur, bu kadar emeği, emanet olan bir dünya evine verdin. Ebedi evin olan Allah-u Teâlâ’nın evine (İmana) ne emek verdin?” diye sordun

Sonra da;

-“Bu dünyada kendin için nasıl olsa bir ev bulursun ve içinde oturursun. Fakat öbür dünyada eğer şu dört hudut arasında kendine bir ev yapmazsan halin perişan olur. Maazallah Ceheneme gidersin.”

-“Şu dört huduttan ilki; Dünyada fazla malı, ihtiyac sahiblerine vermek,”
-“İkincisi; Allah’u Teâlâ’dan korkmak,”
-“Üçüncüsü; Allah-u Teâlâ’yı ve onun sevdiklerini sevmek,”
-“Dördüncüsü ise; Bütün musibetler üzerine sabır etmektir.”

Sonra tekrar devam etti;

-“İşte bu dörd hudud içindeki evi kenidne al, o senin için yeterlidir. O hudutlar arasında yer alan ev cennet evidir. Altında bal ve sütten akan, içinde istediğin her ni’met ve yiyecek vardır.” Dedi.

Bunun üzerine o şahıs;

-“EY Efendim! Ben çok günah işledim, onları ne yapayım?” dedi.

Zünnün-i Mısrı hazretleri (r.a.);

-“Allah-u Teâlâ dilerse bütün günahlarını afv eder. Yeter ki sen can-u gönülden tevbe et.” Deyince

Adam ağlamağa başladı ve can-ü gönlden tevbe etti. Bütün evlerini satıp, parasını fakirlere dağıtı. Zünnün-i Mısrı (r.a.) nın talebesi oldu.

Bir süre sonra bu zat vefat etti. Kabre koyduklarının ertesi gününde gördüler ki, kabrin üzerine bir kağıt duruyordu.

Üzerinde şu yazıyordu;

-“Zünnün’i Mısrı’nın söylediklerinin hepsi doğru çıktı. Can-ü gönülden tevbe ettiğim için, daha önce işlediğim bütün günahlarımı Allah’u Teâlâ afetti. Şimdi altında ırmaklar akan cennet evindeyim.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu)- 8

Yusuf adında gezginci bir zat, Zünun-i Mısrı (r.a.) nin ‘İSM-İ A’ZAMI’ bildiğini öğrenince, Mısıra gitti.

Zünun-i Mısrı (r.a.) nın huzuruna vardı. İLK ÖNCELERİ İLTİFAT GÖRMEDİ. Daha sonra huzura kabul edilerek, Zünun-i Mısrı (r.a.) ya bir sene hizmet etti.

Daha sonra;

-“Ey Üstad, sana bir sene hizmet ettim artık hakkımı vermen gerekir. Senin ism-i a’zamı bildiğini söylediler. Onu benden iyi emanet edeceğin bir başka kimse olmayacağını bilirsin.” Dedi.

Zünun-i Mısrı hazretleri (r.a.) sükut etti. Ona cevab vermedi.

Altı ay sonra bir tabağa konmuş ve bir mendille sarılmış bir şeyi çıkardı. ona, verdi

Ve ona;

-“Fustat’ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil mi?” Diye sorunca

Adam;

-“Evet.” Dedi.

Zünun-i Mısrı hazretleri (r.a.);

-“İşte bunu ona götür.” Dedi

Adam sarılı tabağı aldı, giderken;

-“Zünun-i Mısrı gibi bir zat hediye gönderiyor. Acaba nedir, ne kadar kıymetlidir? diye düşündü.

Merakını yenemiyerek tabağı açtı. İçinden bir fare çıktı ve kaçarak kayıbolup gitti. Bu duruma kızarak, Zünnun-i Mısrı Hazretleri (r.a.) nin yanına gitti.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ona;

-“Biz seni denedik. Sana bir fare emanet ettim, ona hiyanet ettin. Hiç sana İsm-i A’zamı güvenip teslim edebilir miyim?” dedi.

Birgün bir çocuk Zünnun-i Mısrı (r.a.) nin yanına gelip;

-“Bana büyük miktarda para miras kaldı. Bunu sizin hizmetinizde sarf etmek istiyorum.” Dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.);

-“Buluğ ve reşid çağın geldi mi?” deyince

Çocuk;

-“Hayır.” Dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) o zaman;

-“Senin paranı harcamak caiz olmaz, rüşd oluncaya kadar sabret.” Dedi.

Çocuk reşid olunca, Zünnun-i Mısrı (r.a.) nın hizmetinde bulunmaya başladı ve bütün parasını fakirlere dağıttı.

Birgün önemli bir ihtiyacı karşılamak için borç para almak icab edince,

Çocuk;

-“Keşke daha fazla param olsaydı da, bu yolda harcasaydım.” Dedi.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) bu sözleri üzerine çocuğun daha olgunlaşmadığını anladı.

Genci yanına çağırarak;

-“Falan aktara git. ÜÇ DİRHEM FALAN OTU VERSİN.” Dedi.

Genç gidip söylenileni alıp getirdi,

Zünnun-i Mısrı (r.a.) ;

-“Bunları havanda ez, yağda hamur halına getir, ondan üç boncuk yap ve hepsini iğne ile delerek bana getir.” Dedi

Genç söyleneleri yapıp onun yanına gitti.

Zünnun-i Mısrı (r.a.) üç boncuğu eline aldı, biraz oğuşturdu ve üzerlerine nefesini üfleyince her biri hiç kimsenin görmediği birer mücevher oldu.

Gence dönerek;

-“Bunları al pazara götür, değerini öğren gel.” Dedi.

Genç pazara gitti, bunların her birine yüzbin dirhem altın verildiğini öğrendi.

Gelip durumu Zünnun-i Mısrı hazretleri (r.a.) ye bidirince,

Ona;

-“Bunları havana koy, ufala ve suya at gitsin. Şunu bil ki talebelerim ekmek bulamadıkları için aç değil, istedikleri için açtırlar.” Dedi.

Bunun üzerine genç tevbe etti. Gönlünde dünyanın hiçbir değeri kalmadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Tâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Zünnun-i Mısrı (Radiyallah-u anhu) veli kulun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ barajı (Sonbahar mevsimi) Nusaybin)

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 2

Ebû Hafs’ı Haddad (r.a.), o sırada demircilik yapıyordu. Tevbe ettikten sonra hallerini gizlemeye çalışırdı. Hergün kazandığı bir altını kimsesizlere, yoksullara dağıtır, geceleri dul kadınların kapısına yiyacek bırakırdı.

Kendisi yatsı namazında borç alır, bununla orucunu açırdı. Öyle zaman olurdu ki, pınarda kalan sebzeleri toplar, bunları temizler, pişirir ve yerdi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) bir gün sokakta gözleri görmeyen birisinin;

-“Allah’tan beklemedikleri şey kendilerine göründü.” Zümer suresi Ayet- 47 ayeti kerimesini okuduğunu işitince kendinden geçti.

ELİNİ OCAĞA SOKUP, KIZGIN DEMİRİ ÇIKARDI. Örs üzerinde dönderdi. Çıraklar hayret içinde;

-“Bu ne hal usta!” diye bağırıştılar.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.),

-“Dövün.” Buyurdu.

Çıraklar;

-“Usta bu dövülüp temizlenmiş!” dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.), kendine gelince;

-“Yıllardır, bu işi bırakmaya çalıştım, fakat başaramadım. Ama meslek bizi bıraktı.” Buyurup işini terk etti. Rabbine ibadete yönelip, halkın içine karışmaz oldu.

Kendilerine yakın bir yerde, hadis-i şerif okunur ve dinlenirdi.

Ebû hafs (r.a.) a;

-“Sen niçin gelip de dinlemiyorsun?” dediler.

Ebû Hafs-ı Haddad (r.a.) da;

-“Bir hadis-i şerif  işitmiştim, otuz senedir bu hadis-e uygun haraket etmek istiyordum, fakat yapamıyorum. Diğer hadis-i şerifleri işittiğimde nasıl yaparım.” Buyurduklarında

Onlar;

-“O hangi hadis-i şeriftir? Dediler.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-”Kişinin işine yaramayan şeyleri terk etmesi, iyi bir Müslüman oluşundandır.” Hadis-i şerifidir. Diye cevab verdi.

Birgün yolda giderken, ağlayıp sızlayan şaşırmış vaziyette olan bir adama rastladı.

Ona;

-“Bir derdin mi var?” diye sorunca,

Adam;

-“Bir tek bineğim vardı, onu da kayıbettim, başka bir şeyim yok.” Dedi.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) ‘dua’ edince, BİNEĞİ ÇIKAGELDİ.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Meryakup kilisesinde kazı çalışmaları (Nusaybin)

Habib-i Acemi (Radiyallah-u anh)- 4

Bir gün yaşlı bir kadıncağız ağlayarak geldi ve;

-“Bir oğlum vardı, kayıboldu. Epey zamandır haber yok. Ayrılığına tahammül edemiyorum. Oğlumu bana göndermesi için Allah-u teâlâ’ya dua ediniz.” Diye yalvardı.

Habib-i Acemi (r.a.);

-“Hiç paran var mı?” buyurdu.

Kadıncağız;

-“İki gümüşüm var.” Dedi.

Habib-i Acemi (r.a.);

-“O parayı fakirlere ver.” Buyurdu.

O kadın paraları fakirlere verdi.

Habib-i Acar (r.a.);

-“Evinize gidin, çocuğunuz inşallah gelir.” Buyurdu.

Kadıncağız evine dönüp oğlunu eve gelmiş görünce, sevincinden ağladı ve Allah-u Teâlâ’ya şükr etti. Çocuğunu alıp Habib-i Acemi hazretleri (r.a.) nin yanına götürdü.

Habib (r.a.) çocuğa;

-“Nerede idin? Nasıl geldin? Anlat.” Buyurdu.

Çocuk;

-“Kirman ilinde idim. (Ey Rüzgar! Habib-i Acemi (r.a.) nin duası hürmetine ve iki gümüş akçenin bereketiyle bu çocuğu kendi evine bırak) diye bir ses duydum. Rüzgar beni aldı ve çabucak evimize getirdi.” Dedi.

Ne zaman yanında Kur’an-i Kerim okunsa inliyerek ağlardı.

-“Sen Acemli’sin. Farisi konuşursun. Arabi bilmediğin halde bu ağlaman hangi sebeptendir!” diye sorduklarında

Habib-i Acemi (r.a.);

-“Evet! Lisanım Acemi’dir. Lakin Kalbim Arabi’dir.” Buyururdu.

Daha sonra Arabi lisanını öğrendi. Çok fasih (açık) olarak Arabi konuşurdu.

Kendisi Tevriye günü Basra’da, Arefe günü Arafat’ta görüldü.

Bir gün dervişlerden biri;

-“Hazreti Habib-i Acemi (r.a.), Acem olduğu halde Arabi bilmediği halde acaba bu çok yüksek mertebeye nasıl kavuştu?” diye kalbinden geçirdi.

O anda hafiften bir ses;

-“Evet O Acemi’dir Lakin Habib (sevgili) ve aşıktır.” Diyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habib-i Acemi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Hazret Ali (r.a.) 12 inci torunun Zeynelabidin (r.a.) nın metfun olduğu yer.

Habib-i Acemi (Radiyallah-u anh)- 7

Hasan-i Basri (r.a.) Dicle nehri kenarında gemi bekliyordu. O sırada Hazreti Habib-i Acemi (r.a.) oraya geldi

ve;

-“Ne bekliyorsunuz?” dedi.

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Gemiye bineceğim, onu bekliyorum.” Dedi.

Habib-i Acemi (r.a.);

-“Gemiye ne hacet, suyun üzerinden yürüyerek geçiniz.” Deyince

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Suyun üzerinde gitmeye sebap gemidir. Biz sebeplere yapışarak haraket ederiz. Onun için gemiyi bekliyeceğiz.”

Habib-i Acemi (r.a.);

-“Siz yakın mertebesine ulaşmamışsınız.” Diyerek, su üzerinde yürüyerek karşıya geçti.

Derecesi, kendisinden çok büyük olan Hasan-i Basri (r.a.) ise;

-“Sen de İLM-ÜL YAKİN derecesine kavuşamamışsın.” Dedi ve geminin gelmesini bekledi.

Hazreti Habib-i Acemi (r.a.), bir gece elindeki iğneyi düşürdü. Çok karanlık idi. İçerisi birden aydınlanıverdi.

Hemen elleriyle yüzünü kapattı ve;

-“Hayır! Hayır! Biz düşürdüğümüz iğneyi çıra ile bulmaktan başka bir şey bilmeyiz. Fevkalâde hâller istemeyiz.” Buyurdu.

Habib-i Acemi (r.a.) nin evinde bir hizmetçi kadın vardı. 30 sene evinde bulunduğu halde, bir defa olsun hizmetçinin yüzünü tam olarak görmemişti.

BİR GÜN BİR HACET İÇİN ÇIKARKEN O HİZMETÇİYİ GÖRDÜ;

-“Ey mesture hanım! Bana hizmetçimi (cariyemi) çağırır mısın?” dedi.

Hizmetçi hanım;

-“Efendim sizin hizmetçiniz benim ve 30 senedir evinizdeyim. Beni nasıl bilmezsiniz?” dedi.

Habib-i Acemi (r.a.);

-“Ben ömrümde, Allah-u Teâlâ’dan başkasına nazar etme cesaretimi kendimde bulamadım ve seninle ilgilenemedim.” Buyurdu.

Habib-i Acemi (r.a.) her zaman Teâlâ’yı hatırlar, başka şey düşünmezdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habib-i Acemi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Aynı resim (yazın)  Çağ-çağ barajı

Aynı resim (Sonbahar) Çağ-Çağ barajı

Habib-i Acemi (Radiyallah-u anh)- 12

Bir kimsenin bir ayağında şiddetli ağrı vardı. Bir mecliste Habib-i Acemi hazretler (r.a.) ne bu durumu arz etti. Habib ona oturmasını söyledi.

Diğer kimseler kalkıp gittikten sonra ayağa kalkıp, o kimsenin şifa bulması için dua etti.

Ve;

-“Ya rabbi! Habib’in yüzünü KARA ÇIKARMA, şifa ihsan eyle.” Dedi.

O kimsenin ayağında hiç ağrı kalmadı. Diğer ayağından daha sağlam oldu.

Bir def’a kapılarına bir fakir geldi. O sırada hanımı, hamur yoğurmuştu. Ekmek pişirmek için komşudan ateş istemeye gitmişti.

Habib-i Acemi (r.a.) gelen fakira;

-“Hamuru al.” Buyurdu.

O fakir hamuru alıp gitti. Habib (r.a.) in hanımı gelip hamuru sorunca;

-“Hamuru ekmek yapmaya götürdüler.” Buyurdu.

Biraz sonra bir kimse bir sepet dolusu ekmek ve et getirdi. Habib-i Acemi  (r.a.) ın hanımı ekmek ve eti hazırladı.

Ve;

-“Hamurlar ne çabuk ekmek oldu?” diye hayretini bildirdi.

Hammad (r.a.), Habib-i Acemi (r.a.) hakkında, şâhid olduğu bir hadiseyi şöyle anlatıyor;

-“Bir kadın gelerek Habib-i Acemi (r.a.) ye dedi ki;”

(-“Hiç ekmeğimiz yok.” )

Habib (r.a.) de;

-“Aileniz kaç kişidir?” diye sordu.

Kadın söyledi. Sonra Habib (r.a.) kalktı abdest aldı. Huzur içinde namaz kıldı.

Namazı bitince;

-“Ya Rabbi! İnsanlar benim hakkımda hüsn-ü zan ediyorlar, güzel düşünüyorlar. Sen ise benim günahlarımı örtüyorsun. Beni insanların hüs-nü zanlarına layık eyle.” Diye dua etti.

Sonra namaz kıldığı hasır seccadeyi kaldırdığında orada elli dirhemin olduğunu gördüler. Elli dirhemi kadına verdi.

Ve bana;

-“Ey Hammad! (r.a.) Bu gördüğün şeyi ben hayatta iken kimseye söyleme.” Dedi.

Kıyamet günü Allah-u Teâlâ bana;

-“Ey Habib! Şeytanın vesvesinden uzak olarak, bir gün namaz kıldın mı? Bir gün oruç tuttun mu? Bir tesbih çektin mi?” diye sorarsa

Ben;

-“Evet Ya rabbi.” Demeye gücüm yetmez. Evet Ya Rabbi.” Demeye yüzüm olmaz. Böyle bir söz diyemem.”

Habib-i Acemi Hazretleri (r.a.) buyurdu ki;

-“Boş oturmayınız. Çünkü ÖLÜM PEŞİNİZDEDİR.”

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Habib-i Acemi hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Türkiye’den Suriye’nin uzaktan görünüşü (Nusaybin)

Hasan-i Basri (Radiyallah-u anh)- 4

Hasan-i Basri (r.a.) Bir gün evin üstünde namaz kılarken secdede o kadar ağladı ki, biriken gözyaşı altında oturan bir zatın üzerine damladı.

Kapıyı çalıp;

-“Üzerime damlayan su, temiz midir. Pis midir?” diye sordu

Hazreti Hasan-i Basri (r.a.);

-“Elbisenin orasını yıka! Onunla namaz kılınmaz. Çünkü o asi’lerin gözlerinden akmıştır.” Buyurdu.

Bir gün Hasan-i Basri (r.a.) ya birisi gelip;

-“Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti.”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Sen o zatın evine niçin gitmiştin?”

Adam;

-“Misafir olarak da’vet etmişti.”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Sana ne ikram etti?”

Adam;

-“Çeşitli yemekler ve meşrubat…”

Hasan-i Basri (r.a.);

-“Bu kadar yemekleri, içinde sakladın da, bir çift sözü mü saklamayıp bana getirdin!”

Daha sonra kendisinin aleyhinde konuşan bu kimseye, bir tabak taze hurma ile birlikte özür dileyerek, şöyle haber gönderdi;

-“Duyduğuma göre sevablarını, benim amel defterime geçirmişsin! İsterdim ki, karşılık vereyim! Kusura bakmayın! Bizim hediyemiz sizin ki kadar çok olmadı.”

Hasan-i Basri (r.a.) yi sevenlerden bir zat şöyle anlatmıştır;

Hasan-i Basri (r.a.) nin de bulunduğu bir kafile ile hacca gidiyorduk. Çölde susadık. Bir müddet sonra bir kuyunun yanına ulaştık. Yanımızda kova ve ip yoktu.

Hasan-i Basri (r.a.);

Ben namaza durunca, siz suyunuzu içiniz.” Dedi.

Ve namaz kılmaya başladı. Su kuyunun ağzına kadar yükseldi. Kana kana içip susuzluğumuzu giderdik. Arkadaşlarımızdan biri kabına da su doldurunca su kuyunun dibine çekildi.

Hasan-i Basri (r.a.) namazı bitirince;

-“Allah-u Teâlâ’ya sağlam bir tevekkülle bağlanmadığınızdan su kuyunun dibine indi. BU ÇEŞİT SULLARDAN AZIK ALINMAZ.” Dedi.

Oradan ayrıldıktan sonra Hasan-i Basri (r.a.) yolda bir hurma buldu. O hurmayı bize verdi. Hepimiz sırasıyla o hurmadan yedik, çekirdeği altın çıktı. Medineye götürüp satarak bir kısmı ile yiyecek aldık ve kalan kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıttık.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Hasan-i Basri hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu