‘cehennem’ olarak etiketlenmiş yazılar

Site çökertmek

24 Haziran 2008

dsc00889-dara-su-sarnici-fusadyusufoglu.JPG

Dara kalesi (Su sarnıcı)

Bu inter NET alemıne yeni katıldığım için, bilmediğim şeyler olduğu doğrudur.Yavaş yavaş öğreniyorum…Meşhur bir söz vardır

-”Bilmemek ayıp değil Öğrenmemek ayıptır” diye Bu sözü kim söylemişse doğru söylemiş güzel bir söz…

Bilmediğim ve daha henüz yenı öğrenmeye başladığım şeylerin bazılarını istersenız sizlerle paylaşmak istiyorum….Evet paylaşmak istiyorum…Gene bir söz var

-“İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar.” Diye ; Bu da doğru bir söz kim söylemişse doğru söylemiştir…

Evet Allah (c.c.) yeryüzünde bulunan insanlara lütfettiği o yüce keremiyle bahşettiği ni’meti; bizleri yanı insanları en güzel şekilde yaratmiş. Allah (c.c.) yarattığı bu insanı kala alıyor…Yanı kendisiyle konuşuyor ve onun sözünü dinliyor hiç azarlamadan sonuna kadar dinliyor;

Kur’anı kerimde Çok yerlerde.”Ya ayyuhhellezine …Ya ayyuhhannas..” Mealen (Ya insan ey insan ey insanlar) insanlarla konuşuyor …Aslında bu insanoğlıu için büyük ve çok büyük bir şereftir…Ayrıca düşünenler için ibret vericidir. GÜZEL BİR ŞEYDİR…Allah (c.c.) bu büyük nimeti için secdelere gece gündüz kapansak ağlasak sızlasak azdır.. Gerçi bununla da bitmiyor;Allah (c.c.) insana bahşiettiği en büyük ni’met ne olduğunu biliyormususnuz…

Evet tahmin ettinğiniz gibi Bu çok çok büyük ni’met İSLAMİYETTİR…Gene Allah(c.c.) kur’anı kerimde işte bu insanlara hitaben “Ya ayühellezıne amanu” Mealen (Ey iman edenler.) Bu da büyük bir nimettir…

Allah (c.c.) Yeryüzünde İslamiyetten daha büyük bir ni’meti insanoğluna bahşetmemiş…Zaten bu garıban kardeşiniz eski yazılarında bahsetmiş …boş zamanlarınızda okumaya fırsatınız olursa tavsiye ediyorum… Evet…anlaşılan ya arkadaşlar okumamışlar veya kala almamışlar…neyse sağlık olsun…

Şimdi:

Ey insan ben sana soruyorum…

Yeryüzünden , ve içindekilerden de daha kiymetli bu kadar büyük ni’meti Allah(c.c.) sana bahşetmiş buna şükür edeceğine Gece gündüz secdeye varacakken. daime zikir edecekken.; Nankörlük edip, ufak tefek işe yaramaz şeylerle uğraşıyorsun…

Üstelik boş olmakla beraber bir de üstelik çok ama çok büyük vebal altına giriyorsun ama ne yazık ki; farkında değilsin…evet ne yazık…Ve de bu kadar büyük vebal altında nasıl olacağını düşünmüyorsun da kılın dahı kıpırdamiyor.; Sanki alnına bir sivrisinek konmuş gibi hisetmiyor ve hisedip elinin tersiyle kovuyorsun…Yazık hemde çok yazık…

Evet ben Kul hakkından bahsediyorum…

Bildiğiniz gibi bu fanı dünyada sorulacağımız iki türlü günah var…Bir Allah hakkı…Herkes bunları biliyor….ikincisi de Kul hakkı…İşte bu haklardan birincisi çeşitli vesilelerle tövbe-i Nasuh la afediliyor. Ama ya ikincisi Kesinlikle afedilmiyor…Ancak senin zülmüna uğrayan veya senin mağdurun olan şahıs afetmedikçe Allah (c.c.) af etmez…

Bu da böyle biline…

Şimdi sizlerle beraber olduğum; bu az zaman zarfında bazı şeyleri daha yeni yeni öğreniyorum…Başkasının sitesini imha etmek veya onun yazdığı yazıyı çalmak…evet kabaca buna çalmak yanı hırsızlık denir…kendı yazısı gibi algilayıp ve de ismini altına yazmak…. Bu ne çirkin bir iştir…

Eski zamanlarda hırsızlık yapan bazı kimseler; bir eve girmişler, alacakları bazı eşyaları toplarken gözleri bir çuvala ilişmiş o karanlıkta bir hırsız elliye biraz alıp tatmış ve

-Bu tuz dur..”

Arkadaşı;

-Nereden biliyorsun şeker de olabilir.”

Kendisi;

-Ben tadına baktım tuzluydu…”

Hemen arkadaşı acele olarak:

-Hemen bu eşyaları bırakalım..Maden ki bu evde bir şey tattık bizlere bu evden bir şey çalmak insafa aykırıdır. ..”

Ve aldıkları eşyaları tekrar yere koyup gerisin gerisi gittiler..Evet ey bu siteleri çökerten ve yazılarını silen ve ya çalan insanlara seslenmek istiyorum… SİZLERDE O HIRSIZLAR GİBİ BİRAZ İNSAFLI OLAMAZMISINIZ…Sizler onların bloguna giriyorsunuz, iyi kötü onların yazılarından istifade ediyorsunuz, buna karşılık; onları bu güzel yazıları yazdıkları için tebrik edeceğinize o yazıyı ya siliyorsunuz veya çalıyorsunuz…Bu dinimizde günahtır…Ve kul hakkına girer…

Mesleği hırsızlık olan bir haramı böyle insaflı davranırken sen bu kadar emek veren el emeği döken, göz nuru harcayan bir kimsenın sitesını bir tuşla çökertiyorsun…Bu insafa sığarmı üstelik de bu çökertiğin sitenın sahibini tanımıyorsun…

Ne kadar acı .

Şimdi ben bu işi yapan insanlara sesleniyorum…

Bu kadar emek sarf eden; bir insanın emeğini bir TUŞLA Mat ediyor ve çökertiyorsun…

Sen RAHAT MISIN…?

Sen Huzurlu musun.?

Sen artık kendıne sor ve cevabını kendınden al…

Pekı bu çökertiğin insan nsitesi için üzülmezmı ? Bu kul hakkı değilde nedir… Peki bu insanlığa Müslümanlığa, Arkadaşlığa sığarmı?

Aman ha …aman ha; bu çok büyük bir günahtır…Sakın bunlara alet olmayın…Evet inankı bir gün gelecek Dünyanın altındekiler ve üstündekiler sizin malınız olsa; onları bu mağdur ettiğiniz insanlara verirsenız gene de O haktan kurtulamzsınız…ALLAH(C.C.) AFETMEZ VE YERLERİ DE Cehennem ve be’sil masırdır…

Ama olur ya ya bazı kaçkın kişmseler olur.. Haşa…DİNİMİZE KİTABİMİZA PEYGAMBERİMİZE HAKARET EDERLER.İŞTE BUNLARA MUSALLAT OLMAK BELKİ SEVAPTIR…

Ama kendi halında bir insan; göz nuru dökmüş, alın teri harcamış; bir site yapıncaya kadar uğraşmiş ve işin önemli tarafı da Hiç kimseye ZARARI Dokunmamış.. sen gel bu site yi çökert olurmu..? bu hangi vijdana sığar…

Evet…

Bu da iyice anlaşıldığına göre şimdi; bir kısa söyliyeyim…ZAMANIN Çok zalım ı olan, onun ismiyle anılan Haccac-e Zalim bir gün bir Allah (c.c.) evliyasıne ;

-Bana dua et.”

Veli adam;

-Ya rabbi onun canını al..”

Hacac-e zalim;

-Bu ne biçim duadır..”

Veli adam;

-Bu senın ve bütün Müslümanlar için hayırlı bir duadır..İnsanlar senin şerinden kurtulup rahat edecekler…”buyurdu..

Şimdi Sevgili kardeşlerim…

Hakıkatten bu işi yapanlar inanki çok kötü bir iş yapıyorlar…Ve ileride telefisi mümkün olmayan bir hata yapıyorlar…Lütfen kendi yararınız için bu işlerden vazgeçin…İnsanlar arasına karışın …Dertleşin…Sırdaş olun… İnsanlara yararlı işlerle uğraşın…

Dünyada Allah (c.c.) yanın çok çok hayırlı iki şey vardır…Ondan büyük hayır yoktur…

Birincisi Allah (c.c.) a iman…

İkincisi İnsanlara iyilikler yapmak yanı insanlara hizmet etmek…

Buna mukabilde Allah (c.c.) ın katında çok iki büyük günah var ki onlardan daha büyük günah yoktur…

Birincisi Allah(c.c.) şerik koşmak…Naazallah…

İkincisi de İnsanlara zarar vermek yanı eziyet etmek…

Sevgiyle kalın…

Fuad Yusufoğlu

Dünya’nın iç yüzü

27 Haziran 2008

dsc00626-beyaz-suyun-siyah-suyla-birlestigi-yer.JPG

Navale-SİPİ- Nusaybin

Dünya sevgisi:

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında dünya’yı sevenleri şöyle izah ediyor:

Bundan ötürüdür ki, Hadisi şerifte bildirildi:

-“Kiyamet günü dünyayı şöyle şöyle vaziyette ihtiyar bir kadın şeklinde getirirler.”

Onu gören herkes:

-“Senden Allah (c.c.) sığınırız.” Derler.

O zaman onlara :

-“Uğruna kendinizi helak ettiğiniz dünya budur.” Denir. Onu görenler, o kadar mahcup olur, o kadar utanırlar ki, bu mahcupluk ve utanmadan kurtulmak için ateşe atılmak isterler.

Bu rezalet şuna benzer:

Anlatırlar ki,

Padişah oğlunu evlendirmiştir. Oğlan o gece önce şarap içip, sarhoş olunca zifaf arzusuyla dışarıya çıktı. Odaya girmek istedi, yolunu şaşırdı ve saraydan çıktı. Yoluna devam etti.

Bir yere geldi, içinde kandil yanan bir ev gördü. Hanımının odasına geldiğini zannetti. İçeri girince insanların uykuda olduğunu gördü. Ne kadar seslendiyse de cevab veren olmadı. Uyuyorlar zan eti. Üstünde yeni bir örtü bulunan birini gördü. Gelin budur dedi. Onun yanında yattı. Üstünden örtüyü kaldırınca, burnuna güzel bir koku geldi.
Kendi kendine:

-“ Şüphesiz Gelin budur, çünkü çok güzel kokuyor” dedi.

Sabaha kadar onunla mübaşeret eyledi. Dilini onun ağzına koydu. Bir yaşlılık hisetti. Zanettiki, kendsine yakınlık gösteriyor ve üzerine gül suyu döküyor. Sabah olup, kendine geldiği zaman, etrafına bakındı.

Orası putperestlerin mezarlığı idi. Uyuyanlar ölüler idi. Üstünde yeni örtü olup, gelin sandığı ise, o yakınlarda ölmüş ihtiyar, çirkin bir kadındı.

O güzel koku öldüğü zaman bedenine sürdükleri güzel koku idi. Dili ile hisettiği yaşlılıklar ise, onun pislikleri idi. Kendine bakınca, yedi azasını (yanı bütün vucudunu ) pislik içinde gördü.

Ağzında ve boğazında onun ağzının suyundan bir acılık ve fenalık buldu. Bu rezalet ve, bu mahcubiyet ve pislik içinde gömülmüş halinden utanıp ölmek istedi. Padişah yahut askerleri almaya geldiklerinde, kendisini görür diye çok korktu.

O düşünceler içerisinde iken Padişah ve kumandanları onu aramaya çıktılar, ve onu bu pisliğin ve alçaklığın içinde gördüler. O ise, bu alçaklık ve rezaletten kurtulmak için yerin dibine girmek istedi.

O Halda yarın kiyamet günü dünyayı sevenler, dünyanın lezzet ve şehvetlerini bu şekilde görürler. Şehvet ve arzularının çokluğundan kalblerinde kalan eser ve izler, o kimsenin boğazında, dilinde ve bedenindeki pislikler ve acılıklar gibidir.

Hata ondan da fenadır. Çünkü öbür dünyadaki işlerin tamamı ve zorluğu örnekle anlatmaya gelmez. Fakat bu ruha ve kalbe olan utanma ve mahcubiyet ateşi denen ateşlerden, bedenin habersiz olduğunu gösteren basit bir numunedir.

Kimya-yi Saadet (İmami Ğazali)
Allah (c.c.) bizleri ve sizleri bu kötü dünya lerrinden muhafeza eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dünya Sevgisi- 2

27 Haziran 2008

dsc06304-cag-cag-deresi-nusaybin-fuadyusufoglu.JPG

Şeşça’vi deresi Başı (Nusaybin)

İmam-i Ğazali (r.a.) Kimya-yi Saadet kitabında Dünya sevgisi Hakkında birkaç misalla şöyle açıklama yapıyor:

1-Misal;

Dünyanın birinci Büyücülüğü şöyledir;

Kendini sana devamlı kalacak şekilde gösterir. Halbuki O haraket eder ve devamlı senden kaçar. Fakat Tedrici ve gayet yavaş haraket eder. Dünya kendisine baktığın zaman haraketsiz görünen ve fakat daima yürüyen bir gölgeye benzer.

Bilirsin ki, ömrün devamli gidiyor ve tedrici olarak her an biraz daha azaliyor.İşte o dünyadır, senden kaçiyor, sana veda ediyor (senden ayrılıyor), sen ise bunu anlamiyorsun.

2-Misal;

Büyülerden biri de, kendini sana veriyor şeklinde göstermesi, seni kendine aşık etmesi, seninle kalacağını, bir başkasına varmayacağını ima etmesidir. Halbuki sonra aniden sana düşman kesilir. Bu erkekleri aldatıp, kendine aşık eyleyen, sonra evine götürüp öldüren, zehirleyen zalim bir dul kadına benzer.

İsa (a.s.) keşfinde dünyayi ihtiyar bir kadın şeklinde görüp sordu:

-“Kaç kocan vardır?”

Dünya:

-“O kadar çok ki sayamam.” Dedi.

İsa (Aleyhisselam):

-“Öldüler mi, yoksa seni boşadılar mı?” buyurdu.

Dünya:

-“Hayır belki hepsini ben öldürdüm.”dedi.

İsa (aleyhisselam) bunun üzerine:

-“Bu ahmaklara şaşarım ki, diğerlerine ne yaptığını görürler de yine seni isterler, hiç ibret almazlar.” Buyurdu.

3-Misal:

Dünyanın büyülerinden biri de, dışını süsleyip, bela mihnetleri örtmesi, dışına, yüzüne bakan cahilleri aldatmasıdır. Çirkin yüzünü örten, ipekli ve süslü elbiseler giyen ihtiyar bir kadına benzer.

Uzaktan onu görenler ona aşık olurlar. Ama yüzünden örtüyü kaldırınca pişman olur, üzülürler. Onun rezilliğini görürler.Hadisi şerifte geldi ki:

-“Kiyamet günü dünyayı yeşil gözlü, dişleri dökülmüş ihtiyar, çirkin bir kadın şeklinde getirirler;

İnsanlar ona bakınca :

-”Allah(c.c.) korusun Bu nedir? Böyle rezil, böyle çirkin “derler.

Onlara denir ki;

-”Bu uğruna birbirinizi kıskandığınız, Birbirinize duşman kesildiğiniz, kan döktüğünüz, Sıla-i rahmi terk ettiğiniz, ona aldandığınız Dünyadır.”Sonra onu cehenneme atarlar.

Dünya der ki:

-”Ya rabbi, beni sevenler nerededir?”

Allah-u Teala(c.c.) onların da getirilip cahenneme atılmasını emreder.

4-Misal:

Bir kimse dünyada bulunmadığından önceki ezeli ve içinde bulunmayacağı atideki seneleri ve ezelle ebed arasındeki bu birkaç günü (kendi ömrünü) hesap ederse, dünyanın bir sefer yolu olduğunu, birinci menzilinin beşik, son konağının mezar ve bunun arasında kaç konak bulunduğunu anlar.

Her yıl, bir konak gibi;

her ay bir fersah (yaklaşık olarak altı kilometre) gibi;

her gün, bir mil gibi ve her nefes bir adım gibidir.

O ise durmadan yürüyor.

Kiminin bu yoldan bir fersahi kalmış, kiminin daha az, kiminin daha çok kalmış. O ise daima burada kalacakmış gibi gamsız ve düşüncesiz oturmaktadır. On sene sonra bile kendine lazım olmayacak şey’leri düşünmekle meşgul olur. Halbuki on güne varmaz, taprak altında olacaktır.

5-Misal:

Dünya işlerinden insanın karşılaştığı kendisine az görünür, bununla meşguliyetinin uzun sürmiyeceğini zaneder. Belki de işlerinin yüz tanesinden bir tanesi ortaya çıkar ve ömrü o işte geçer.

İsa (a.s.) buyuruyor:

-“Dünyayı arayan, deniz suyu içene benzer. Ne kadar çok içerse, daha çok susar, içer içer, nihayet ölür. Fakat susuzluğu, harareti eksilmez.”

Bizim Peygamberimiz (Aleyhi efdalüssalati ve ekmelüttehiyyat) buyuruyor:

-“Bir kimsenin suya girip, ıslanmaması mümkün olmadığı gibi, dünyada olup da ona bulaşmamak mümkün değildir.”(C.zühd,3 H. Rikak;2)

6-Misal:
Dünyayi sevenler, dünya işleri ile meşgül olup ahreti unutanlar; Gemide bulunup, bir adaya yanaşıp kaza-yı hacet ve taharet için dışarıya çıkanlar gibidir.

Kaptan, bağırır ve der ki;

-“Hiç kimse fazla kalmasın. Temizlikten başka bir şeyle meşgul olmasın. Gemi hemen kalkacak.”

Onlar adaya dağılırlar. Akıllı olanlar, çabucak temizlenip geri dönerler. Gemiyi boş bulup daha güzel ve uygun bir yer tutup oraya otururlar.

Diğer bir grup, adanın güzelliğine acayipliğine şaşar, kalırlar. Onu seyre koyulurlar. Ondaki çiçeklere, tatlı tatlı öten bülbüllere, etraftaki süslü çakıl taşlarına bakar kalırlar. Geri dönünce gemide rahat bir yer bulamazlar, dar ve karanlık yerde otururlar. Oranın sıkıntısını çekerler.

Diğer bir grup, yalnız bakmakla kalmayıp, o süslü güzel çakıl taşlarını, çiçekleri toplarlar, beraberinde götürürler; gemide yer bulmazla, dar bir yere sıkışır, kalırlar ve çok defa o çakıl taşlarını omuzları üzerinde taşırlar. Bir iki gün geçince o güzel renkler solar, kararır, onlardan nahoş kokular gelmeye başlar. Atacak yer bulamazlar. Pişman olurlar, onların yükünü ve sıkıntısını omuzlariyle çekerler.

Bir başka grup, adanın güzelliğine şaşar ve öyle kalırlar. Gemiden uzak kalıp gemiyi kaçırırlar. Kaptanın sesini duymazlar. Adada kalırlar. Böylece bazısı açlıktan ölür. Bazısını yırtıcı hayvanlar öldürür.

Birinci grup;

Takva sahibi mü’minlere benzer, sondakiler de kafirlere. Zira kendilerini, Allah-u Tealayı (c.c.) ve ahreti unutturlar. Bütün varlıklarını dünyaya verdiler.
Ayeti kerimede,

-“Ahrete nisbetle ,dünya hayatını daha çok sevdiler.” buyuruldu. (Nahl-107).

Aralarında bulunan iki gurup, asiler gibidir. İmanın aslını korudular, fakat dünyadan el çekmediler. Bir kısmi fakirlikten pay aldı. Bir kısmı çok ni’metler toplayıp, yükü ağır oldu.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Tesala (c.c.) bizleri ve sizleri dünyanın büyüsüne aldanmayan ve Salih Amaller işleyen kullarından Eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Muhabbet

28 Haziran 2008

dsc08238-girnavas-cin-tepesi-nusaybin.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Rabia-tül Adeviye (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) i sevdiğini söylediğin halde ona isyan edersin.
Yemin ederim ki, bu kiyas acayiptir.
Sevginde sadık olsaydin, O’na itaat ederdin.
Şüphesiz ki, seven sevdiğine itaat edendir.
Gerçekten sevenin alameti, sevdiğine uymak, onun istemediği haraketlerden kaçınmaktır.”

Rivayet edilir ki;

Bir topluluk İmami Şibli ( rahmetüllahi alyhi) in yanına girerler.

Şibli (r.a.) hazretleri onlara:

-“Siz kimsiniz?” diye sorar.

Onlar cevap verirler:

-“Biz seni sevenleriz.”

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara döner ve taş atmaya başlayınca, Şibli (r.a.) den kaçmaya başlarlar.

Bunun üzerine Şibli (r.a.) hazretleri onlara şöyle buyurur:

-“Bakınız benden kaçiyorsunuz. Eğer beni gerçekten sevmiş olsaydınız , benim belamdan kaçmazdınız?”

Şibli (r.a.) Hazretleri der ki;

-“Ehli Muhabbet, sevgi kasesinden içerler, yer yüzü ve şehirler onlara dar gelir. Allah(c.c.) ı tam manasiyle bilirler. O’nun azametinden korkarlar, kudretine hayran olurlar. Allah (c.c.) sevgisi kasesinden içerler de O’nun ünsiyet denizine dalarlar. O’na münacatla lezzet duyarlar.

Sonra Şibl i (r.a.) hazretleri şu beyti söyledi:

-“Ey Mevlam, Seni yad etme sevgisi, beni sarhoş etti .”
-”Hiç sevip de sarhoş olmayanı gördün mü?”

Denilir ki;

Deve sarhoş olduğu zaman kırk gün yem yemez. O’na daha evvel yüklenen yükün kat kati yüklense aldırış etmez. Çünkü kalbi sevgilisini yad etmeye hücum ettiği zaman yemi sevmez, sevgilisine olan iştiyakından dolayı yükün ağırlığına aldırış etmez.

Şimdi siz düşünün;

Deve sevgilisi için şehevi isteklerini terk edip ağır yüke tahammül ediyor. Size Allah (c.c.) için, Allah (c.c.) haram kıldığı şehevi isteklerden kaçınıp onları terkt etmez mi?

Allah (c.c.) için yeme – içmeyi terk ettiniz mi? Hiç kendinize Allah (c.c.) için ağır yük yüklediniz mi? Eğer bu zikredilen hayırlı işlerden birini yapmadınızsa, sizin davanız, dünyada ve ahrette hiçbir faydası olmayan manasız bir isimden ibarettir. Bunun ne Allah (c.c.) katında ve ne de insanlar yanında Kıymeti vardır.

Hazreti Ali (Radiyallahu anhu-keremallahu vecheh) buyurur ki;

-“Cennete muştak olan kimse, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkan da Şehevi isteklerden kendini men eder, Ölümü iyi bilen kimseye dünya lezzetleri hakir görünür.”

İbrahim Havas (k.s.) sevgi ve muhabbetten sorulunca der ki:

-“Kötü iradeleri mahvetmek, bütün kötü sıfatları ve istekleri yakmak, ve nefsi işaretler denizinde boğmaktır.”

Üç şeyi kim iddia eder de üç şeyden temizlenmez se o kimse aldanmıştır:

1-Allah (c.c.) ı zikretmekte lezzet duyduğunu iddia edip, dünya SEVGİSİNİ terk etmezse,

2-Amelleri İHLASLA, sırf Allah (c.c.) için yaptığını iddia eder, fazla insanların kendisine hürmet etmesini severse,

3-Allah (c.c.) sevdiğini iddia eder, fakat kendi nefsinden vaz geçmezse, o kimse aldanmıştır.

Kalblerin Keşfi (İmam-ı Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri kendi muhabet aşkıyla dolan Sevgili kullar hürmetine afv –u mağfiret eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Tevbe-i nasuh- 6

05 Temmuz 2008

dsc00319-fuadyusufoglu-navala-res.JPG

Navale Reş (Nusyabin)

Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle der:

-“Kim ki, yapmış olduğu günahı hatırlar ve ondan dolayı; kalbi korkudan titrerse, onun günahı levh-i mahfuz’dan kaldırılmıştır.”

Rivayet edilir ki, biri Adullah bin Mesud (r.a.) a sordu:

-“Ben bir günah işledim.Tevbe edersem Allah(c.c.) kabul eder mi?”

İbni Mesud (r.a.) adamdan yüzünü çevirdi, cevap vermedi.

Sonra dönüp adama bakınca gözlerinden yaşlar aktığını gördü. Bunun üzerine adama şöyle dedi:

-“Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsi açılıp kapanır. Ancak Tevbe kapısı kapanmaz. Kapının kapanmaması için bir melek bırakılmıştır.Tevbe et Me’yüs olma.”

İbni Abbas (r.a.) dan rivayet edilmiştir. Resülullah (a.s.v.) buyurdu:

Kul tevbe ettiği zaman, Allah (c.c.) onun tevbesini kabul eder, günahları yazan meleklere o günahı unutturur. Azalarına da yaptıkları günahı unutturur.Yer yüzünde ki, günahı işlediği yeri de, gökteki makamı nı da unutturur. Bunlara kulun günahlarını unutturur ki, kiyamet günü kulun aleyhine şehadet edecek kimse bulunmasın.

Tevbe-i Nasuh:

kulun içten, dıştan pişman olarak ve bir daha o günahi işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) kabul buyurduğu tevbe de işte böyle olanıdır. Zahiren tevbe edip, içten pişman olamayanın hali buna benzer:

Bir mezbele ki üzerine atlas örtülmüş, İnsanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenın üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler. İşte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir.

İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kiyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler onlardan kaçarlar bunun içindir ki;

Resülullah (a.s.v.) buyurulmuştur:

-“Şüphesiz, Alah(c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah(c.c.) sizin kalblerinize bakar.

İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:

-“Nice tevbe eden vardır ki, kıyamet günü tövbe ettiğini sanarak gelir,Halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmalık günahı tekrar işlememeğe azm etmek;

Hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek ,mümkün değilse hellallaşmak, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.

Ebulleys’in (k.s.) tefsirinde de böyledir.

Akıllı olan kimseye yaraşan odur ki; geçmiş günahlara tevbe etsin. Allah (c.c.) yaklaştıracak ve ahiret gününden kurtaracak güzel amelleri düşünsün.Tevbe etmekte acele ederek, boş amelleri bırakarak Allah (c.c.) ın zikrine devam etsin. Allah (c.c.) ın yasak kıldığı şeyleri terk etsin. Nefsin heva ve hevesine, şehevi isteklere uymuyarak, nefsı sabretmeye davet etsin.

Nefis bir puttur. Kim ki nefsine taparsa o kimse puta tapmış olur. Allah (c.c.) a İHLAS ile ibadet ederse, işte o kimse nefsi tepelemiş olur..

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c) bizleri ve sizleri bir daha günah işlemeyen Tevbe-i nasuh yapan kullarından eylesini AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00147-beyaz-su-basi-fuadyusufoglu.JPG

Kasyane (Nusaybin)

Harun Reşid, vezirlerden olan Abbas ile Fudeyl ibn İyad (k.s.) ın yanına gitti. Kapıya varınca Kur’an-ı Kerîm okuduğunu duydu. Şu âyet-i kerîmeyi okuyordu.

-“Dünyada kötü iş işleyenler bu işlerini, iman eden ve iyi iş işleyenlerle bir tutacağımızı zannettiler. Bu düşünce ve hükümleri çirkindir.”

Sonra, Harun Reşid vezirine

-“kapıyı çal.” dedi.

Veziri Abbas kapıyı çaldı ve:

-“Emîrü’l Mü’minin geldi, kapıyı aç” dedi.

Fudayl bin İyad (r.a.);

-“Emîrü’l Mü’min’in benim yanımda ne işi vardır?” buyurdu.

Vezir’i Abbas:

-“Emîrü’l Mü’minîne itaat et.” dedi.

Fuadeyl Bin İyad (r.a.):

Kapıyı açtı. Gece idi. Mumu söndürmüştü. Harun Reşid musafaha için karanlıkta elini uzattı.

Fudayl ibn İyâd (r.a.) elini tutunca:

-“Ah bu yumuşak el, eğer Cehennemden kurtulursa.”

Buyurdu ki:

-“Ey Emrîrü’l-Mü’minin kıyamet günü için Allahu Tealâ’ya vereceğin cevabları hazırla. Çünkü her Müslüman ile seni teker teker sorguya çekecek ve senden adâlet isteyecektir.”

Harun Reşid ağlamaya başladı.

Veziri Abbas:

-“Daha söyleme, Emirü’l-Mü’minini öldüreceksin.”dedi.

Fudayl bin iyad ( r.a.) Buyurdu:

-“Ey Hâmân, sen ve senin kavmin onu helâk eylediniz ve bana, onu öldürecek misin? diyorsun.

Harun Raşid vezirine dedi ki:

-“Sana hâmân demesinin sebebi, beni Fir’avunla bir tutmasını gösteriyor.”

Bunun üzerine, Harun Reşid Fudeyl bin İyad’ın önüne bin altın koyup

-“Bu helâldir, annemin mehir parasındandır.”dedi.

Fudayl bin İyad (r.a.);

-“Ben sana elinde olanları sahibine ver diyorum, sen ise bana veriyorsun!” Buyurdu.

Yanından kalktı ve gitti.

Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) Muhammed ibn Ka’bi’l-Kurezi (r.a.) ye

-“Adâlet nasıl olur? Bana anlat.” dedi.

Buyurdu ki:

-“Müslümanlardan senden küçük olanlara baba, büyük olanlara oğul, senin gibi olanlara kardeş ol. Herkesin cezasını, günah ve kuvvetine uygun yap. Sakın kızarak bir kamçı vurma, yerin Cehennem olur.”

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri SETTAR İsmiyle SETR eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu


dsc00140-beyaz-su-basi-fuadyusufoglu.JPG

Beyaz su Başı (Ava sipi)

Zahidlerden biri zamanın halifesinin yanına geldi.

Halife:

-“Bana nasihat et.”dedi.

Buyurdu ki:

-“Ben Çin’e bir yolculuğa çıkmıştım. O memleketin kral’ı sağır idi. Çok ağlıyor ve diyordu ki;

-’Kulağımın duymadığına değil, kapıma gelen ve feryad eden mazlumların sesini duyamadığıma ağlıyorum. Fakat gözüm görüyor. Gidiniz, ilân ediniz, zulme uğrayan kırmızı elbise giysin.”dedi.

Böylece her gün bir fil’e binip etrafı dolaşır, kırmızı elbiseli olanları çağırırdı.

-”Ey Emirel Müminin; bu dediğim kafir ülkesinde bulunan bir kral’ının Allah (c.c.) ın kullarına olan şefkat ve merhametidir. Sen ise Mü’minsin ve Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) in ehlibeytindensin. Senin şefkat ve merhametinin ne kadar icap ettiğini artık sen düşün.”Dedi.

Süleyman ibn Abdulmelik (r.a.) halife idi.

Birgün:

-“Bu dünyanın ni’metlerinden bu kadar istifade ettim. Kiyamette halim ne olur?” diye düşündü.

Zamanın alim ve zahidi olan Ebu Hazım (r.a.) a bir kimse gönderip

-“Orucun ne ile açıyorsun, bana ondan gönderin” dedi.

O da kızarmış buğday kepeği gönderdi

Ve Ebu hazım (r.a.) a:

-“Ben gece bundan yerim.”dedi.

Halife Süleyman ibn Abdülmelik, bunu görünce ağladı ve kalbine büyük hal zahir oldu. Üç gün hiçbir şey yemeden oruç tuttu. Üçüncü günün akşamı, gönderilen o şeyle iftar etti.

Derler ki;

O gece hanımı ile yattı ve oğlu Abdulaziz (r.a.) dünyaya geldi. Ondan da adalet ile cihanda bir tane olan ve Ömer ibn Hattab (r.a.) benzeyen Ömer ibn Abdülaziz (r.a.) dünyaya geldi.

Bunun ise, Ebu Hazım (r.a.) ın gönderdiği o yiyeceğin BEREKETİNDEN İSTİFADE etmek niyeti ile olduğunu bildirmiştir.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Kendi sevgili Veli Kulları yüzü suyu hürmetine AFV eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc09192fuadyusufoglu-bor-e-veysike.JPG

Çağ-Çağ deresi (Nusaybin)

Resulullah (Sallallah-u aleyhi ve selem) Şöyle buyuruyor:

-“Kim, cennet bahçelerinden nimetlenmek, yemek, içmek isterse, Allah (c.c.) ı zikretsin.

Ey okuyucu: Bil ki;

Kalbinin duyduğu her zikri koruyucu melekler işitir. Zira onların şuuru senin şuuruna yakındır. Onda da bir sır vardır. Hatta zikir olunana (Allah’a tam manasiyle varmanla zikrin şuurundan uzaklaştığı vakit, meleklerin şuurundan da uaklaşır. Senin zikrinden haberin olmadığı gibi meleklerin de olmaz. Kalb zikri anlayıp ona iltifat ettiği müddetçe o, Allah (c.c.) tan kaçınmış olup gizli şirkten kurtulamaz. Taki bir ve hak olan Allah(c.c.) olan aşkı ile kendinden geçmiş, kendini yok etmiş ola. İşte o hale TEVHİD HALİ denir.

Bil ki: Ey okuyucu!

Şübhesiz, iman, ilim ve zevk birbirinden uzak üç derecedir.

Mesele: Cinsi munasebete kudreti olmayan kimsenin, başkasına da cinsi münasebete bulunma kudretinin bulunduğunu ve cimadan zevk aldığını hakkında hüsnü zanda bulunduğu ve kendisini yalanla itham etmediği kimseden duyması ile tasdik etmesi düşünülür. İŞTE BU İMANDIR.

Ve yine cima zevkinin başkasında bulunduğunu delil ile bilmesi mümkündür. O da İLİMDİR. Ki, Onun kaynağı KİYASTIR.

Mesele, yemeğe olan isteğine ve yemekten aldığı zevke bakar, onunla cinsi munasebette ki zevki karşılaştırarak kıyas eder. İşte bu kıyasla bilişine İlim denir.

Bütün bunlar zevkin hakıkatının kendisinde bulunmasını idrak etmekten uzaktır. Hastalık ta böyledir, onu sıhhatlı ve cahil olan bilir ve ona inanır. Bu iman olduğu gibi, hata olmayan doktorun hastalığı delille bilmesi de ilimdir. Hasta olmayan kimse için zevk hasıl olmaz, Hastalığın zevkini (acısını) ancak hasta olan tadar.
Devam edecek….

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri Konuşmaları ZİKİR susmaları ZİKİR Bakışları ZİKİR olan kullar hürmetine Afv eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Uzun emel

10 Temmuz 2008

dsc09583-fuadyusufoglu-girnavas-tepesi.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki;

-“Sizin için korktuklarımın en FAZLA KORKUNCU iki şeydir:

1-Uzun Emel,

2-Heva ve hevese uymak.

-“Uzun emel ahireti unuturur. Heva ve hevese uymak da doğru yoldan meneder.

-“Ben üç şeyin, üç şeyi getireceğine kefilim:

1-Var gücü ile dünyaya sarılmak. Bu öyle bir fakirlik getirir ki,
ONDAN SONRA ZENGİNLİK BULUNMAZ.

2-Dünyaya haris olmak. Bu da öyle bir meşgüliyet getirir ki, artık
ONDAN KURTULMANIN İMKANI BULUNMAZ.”

3-Kendisi bile yemez bir hale gelerek Dünya malına bağlanmak, cimri olmak. Bu hal ise, bir ğam, keder getirir ki, artık
ONDAN SONRA SEVİNÇ VE FERAHLIK YOKTUR.”

Hz. Ali (radiyallahu anhu- keremellahu vechu) Hz.Ömer (r.a.) şöyle der:

-“İki dostuna (hz. Peygamber Aleyhisselam ve Hz Ebu bekir Radiyallahu anhu) e kavuşmak istersen, yamalı elbise ve ayakkabi giy. Doyasiye yeme. Uzun emelli olma.”

Adem (aleyhis selam), oğlu Şit (a.s.) e beş şeyi vasiyet etti. Ve onun da evladlarına vasiyet etmesini emretti.

1-Oğullarına söyle, Dünyaya bel bağlamasınlar, ona tamah etmesinler. Ben baki olan cennete bağlandım da, Allah (c.c.) beni oradan çıkardı.

2- Oğullarına söyle, kadınların heva ve heveslerine uymasınlar. Ben karımın heva-i nefsine uyup yasak kılınan ağacın meyvesinden yedim, sonra pişman oldum.

3- Çocuklarına söyle, yapmak istediğiniz her işin sonucuna bakın. Eğer ben yaptığım işin akıbetini düşünseydim, bana gelen musibete uğramazdım.

4- Oğullarına söyle, kalbiniz bir şeyden korktuğu zaman onu terk ediniz. Çünkü ben yasak kılınan ağacın meyvesinden yediğin zaman kalbime bir korku geldi. Fakat ben dönmedim. Sonra pişman oldum.

5- Oğullarına söyle, işlerinizde istişare ediniz. Eğer ben, meleklere istişarede bulunsaydım, uğradığım musibete uğramıyacaktım.

Mücâhid der ki:

Abdullah bin Ömer (r.a.) bana şöyle söyledi:

-“Sabah olduğu vakit akşama, akşam olduğu vakit sabaha ulaşacağına güvenme. Ölmeden önce hayatının kıymetini, hastalanmadan önce sıhhatinin kıymetini bil. Zira yarın, isminin ne olacağını bilemezsin.”

Devam edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Gazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri UZUN EMEL’den sakındırsın. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc09719-fuadyusufoglu-veysike.JPG

Benim köyüm(veysike) Nusaybin

İbni Abbas (radiyallah-u anhu) dan rivayet edilir ki;

Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Hiç bir ümet yoktur ki, bunların bazısı cennete bazısı cehennemde olmasın, ancak benim ümmetimin hepsi cennettedir.”

Matrak ibni Cedale adında bir köylü Resulüllah (a.s.v.) ın huzuruna geldi ve sordu:

-“Ya Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) Senin ümmetinin diğer ümmetlerden üstünlüğü nedir?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Benim ümmetimin diğer ümmetlere üstünlüğü, benim diğer nebilere üstünlüğüm gibidir.”

Köylü:

-“Nasıl Mesela?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Kiyamet günü Mahşer yerinde Peygamberler gelir. Kimine tek bir kimse uymuş, kimine iki veya üç kimse tabi olmuştur. On kişiden fazla ümmeti olan peygamberler pek azdır. Benim ümmetimin hesabını ise Allah-u Teala (c.c.) dan başka kimse bilemez.”

Köylü:

-“Kiyamet günü senin Ümmetin kaç bölük olur?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Dört bölük olup hepsi cennete olurlar. Bir bölüğü hesabsız ve azabsız cennete girer.”

Köylü:

-“Onlar hangileridir ? Ne amel işlemişlerdir?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Hak Teala (c.c.) nın birliğine ve benim hak Peygamberliğime şehadet ettikleri için.”

Köylü:

-“Bu şehadeti eden şehidlerden olur mu?”

Resulüllah (a.s.v.):

-“Olur.”

Köylü:

-“İkinci bölük kimlerdir ?”

Resullah (a.s.v.);

-“Hesabları kolay olur ve sonra cennete girerler.”

Devam edecek…..

Mearicün Nübüvve (Altiparmak)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri İslamiyetle şereflendirdiği için Yüce Rabbımıza Şükr edelim…ELHAMDULİLLAHI RABBİLALEMİN.

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Efdalul Mahlukat olan Habibi Muhammed Mustafa (a.s.v.) ın Şefaatına nail eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu