‘hicret’ olarak etiketlenmiş yazılar

Bedir Şehidliği (Bedir)

Ebû Süfyan bin Harb (Radiyallah-u anhu)- 2

Ebû Süfyan (r.a.) İslamiyeti yıkmak ve yok etmek için bütün gücü ile çalışıyordu. Kızı Ümm-ü Habibe (r.anha) ise zevci Ubeydullah bin Cahş ile birlikte Habeşistan’a hicret etmişlerdi.

Ancak, Ubeydullah bin Cahş, fakirlikten kurtulmak için PAPAZLARA ALDANIP Meazallah (Allah-u Teâlâ muhafaza buyursun) MÜRTED OLMUŞ, DİNİNİ DÜNYAYA DEĞİŞMİŞTİ.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın halasının oğlu olan bu adam, hanımı Ümm-i Habibe (r.anha) yi de DİNDEN ÇIKIP, ZENGİN OLMAYA CEBR (zorlayıp) ve teşvik etti ise de, Ümm-i Habibe (r.anha) fakirliğe ve ölüme razı olacağını, fakat Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in dininden çıkmıyacağını söyleyince onu boşadı. Ümm-i Habibe (r.anha) nin Sürünerek, sefaletten ölmesini bekliyordu. Fakat ÇOK AZ  ZAMAN içerisinde kendisi öldü.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ümm-i Habibe (r.anha)nin dininin kuvvetini ve başına gelen acı hali duydu.

Necaşi (r.a) ye mektub yazıp;

-“Oradaki Ümm-i Habibe ile evleneceğim. Nikahımı yap! Sonra kendisini buraya gönder.” Şeklinde talebte bulundu.

Necaşi (r.a.) daha önce Müslüman olmuştu. Mektuba çok hürmet edip, oradaki Müslümanları saraya davet ederek, ziyafet verdi.

Hicretin yedinci yılında nikah yapılıp, Hediye ve ihsanlarda bulundu. Bu suretle, Ümm-i Habibe (r.anha) imanın mükafatına kavuşarak orada zengin ve rahat oldu.

Onun sayesinde oradaki Müslümanlar da rahat etti. Cennette kadınlar, kocalarının yanında bulunacakları için Cennettin en yüksek derecesi ile de müjdelenmiş oldu ki, dünyanın bütün zevk ve nimetleri, bu müjde yanında pek küçük kalır.

Bu nikah, Ebû Süfyan (r.a.) in ileride Müslüman olmakla şereflenmesini hazırlıyan sebeplerden birisi oldu. Ebû Süfyan (r.a.) in Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) a ve İslam’a olan düşmanlığı Mekke’nin fethine kadar devam etti.

Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden sonra da DÜŞMALIKLARINI DEVAM ETTİREN MÜŞRİKLER ORDU HAZIRLAYIP, Medine’de bulunan Müslümanların üzerine üzerine yürüdüler.

Bedir, Uhud ve Hendek gibi kanlı muharebeler yapıldı. Bu muharebelerde Müslümanların karşısında tutunamayıp perişan olan müşrikler, nihayet hicretin altıncı yılında Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) le sülh yapmayı kabul etiler ve Hudeybiye anlaşmasını imzaladılar.

Ancak Hudeybiye anlaşmasını bizzat kendileri ihlal etiler (bozdular) Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara bazı tekliflerde bulundu ise de kabul etmediler ve harbe hazırlanacaklarını bildirdiler.

Devam edecek….

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Süfyan bin Harb (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Gül

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 6

Amr;

-“Hayır, bir kırat (bir para birimi) bile yok!” dedi.

Necaşi (r.a.);

-“O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?” diye sorunca,

Amr;

-“Onlar ile biz bir dinde ve bir işte idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.” Dedi.

Necaşi (r.a.), Hazret-i Ca’fer (r.a.) e;

-“Siz bulunduğunuz dini bırakıp ne diye başkasına uydunuz? Kavminizin dininden ayrıldığınıza, ne benim dinimde ne de bunların dininde olmadığınıza göre, sizin edindiğiniz bu din hakkında bilgi veriniz?” diye sordu.

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Ey hükümdar! Biz cahil bir millet idik. Putlara tapardık. Ölmüş hayvan leşini yer, her türlü kötülüğü işlerdik. Akrabalarımızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zaif olanlarımızı ezerdi. Allah-u Teâlâ bize, kendimizden, doğruluğunu emin’liğini, iffet ve temizliğini, soyunun düzgünlüğünü bildiğimiz bir Peygamber göndrerinceye kadar, biz bu vaziyette idik. O peygamber (Sallallahu aleyhi ve selem) bizi, ALLAH-U TEÂLÂ’NIN VARLIĞINA, BİRLİĞİNE İNANMAYA, O’na ibadete bizim ve atalarımızın tapına geldiği taşları ve putları bırakmaya da’vet etti.”

Derin bir sessizlik oldu.

Cafer-i Tayyar (r.a.) sözlerine şöyle devam etti.

-“Doğru sözlü olmayı, emanete hiyanet etmemeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara dil uzatmaktan ve iftira etmekten bizi yasakladı. Allah-u Teâlâ’ya eş, ortak koşmaksızın ibadet etmeyi, Namaz kılmayı, Zekat vermeyi, Oruç tutmayı bize emretti. Biz de kabul ettik ve O’NA İMAN ETTİK. O’nun Allah’dan getirip bütün söylediklerine tâbi olduk. Allah-u Teâlâ’ya ibadet ettik. O’nun bize haram kıldığını haram, Helal kıldığını Helal olarak kabul ettik.”

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) sözlerine yine şöyle devam etti.

-“Bu yüzden kavmimiz, bize düşman olup, bize zulüm ettiler. Bizi dinimizden döndürüp, Allah’a ibadetten vaz geçirip putlara taptırmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar. Bizi perişan ettiler. Bizi yeniden putlara taptırmak için zulmettiler. Bizi sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Bizimle, dinimizin arasına girdiler ve bizi dinimizden ayırmak istediler. Biz de yurdumuzu yuvamızı bırakarak senin ülkene sığındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene, komşuluğuna can attık. Senin yanında zulme haksızlığa uğramiyacağımızı ummaktayız.” Dedi.

Ca’fer-i Tayyar (r.a.) konuşmasına devam etti.;

-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık….

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-çağ barajı (kış mevsimi) Nusaybin

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 7

Ca’fer-i Sadık (r.a.) konuşmasına devam etti;

-“Selam verme işine gelince biz seni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın selam’ı ile selamladık. Birbirimize de öyle selâm veririz. Cennetekilerin selamlarının da bu şekilde olduğunu Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) bize haber verdi. Bunun için biz de seni öyle selamladık. Hazret-i Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) İNSANLARA SECDE EDİLMİYECEĞİNİ BUYURDUĞU İÇİN ALLAH’TAN BAŞKASINA SECDE ETMEKTEN ALLAH’A SIĞINIRIZ.” Dedi.

Necaşi (r.a.);

-“Sen, Allah’ın bildirdiklerinden biraz biliyor musun?” Diye sorunca,

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Evet.” Deyince

Necaşi (r.a.);

-“Onu bana oku.” Dedi.

Hazret-i Ca’der-i Tayyar (r.a.) de Meryem sûresinin ilk ayetlerini okumağa başladı. (Ankebut ve Rum sûrelerinden okuduğu da bildirilmiştir.)

Necaşi, (r.a.) ağlıyordu. Gözlerinden akan yaşlar sakalını ıslattı. Rahibler de çok ağladılar.

Necaşi (r.a.) ve rahipler;

-“Ey Ca’fer! Bu tatlı ve güzel kelâm’dan biraz daha oku.” Dediler.

Hazret-i Ca’fer (r.a.), Kehf sûresinden okudu. Necaşi (r.a.), kendisini tutamıyarak;

-“Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur. Hazret-i Musa (a.s.) ve İsa (a.s.) da onunla gelmiştir.” Dedi.

Kureyş elçilerine dönerek;

-“Gidiniz, VALLAHİ, BEN NE ONLARI SİZE TESLİM EDER, NE DE ONLARA BİR KÖTÜLÜK DÜŞÜNÜRÜM.” Dedi.

Abdullah bin Rebia ile Amr bin Âs, Necaşi (r.a.) nin huzurundan çıktılar.

Amr, Abdullah’a;

-“Yemin ederim ki, onların bir kabahatini Necaşi (r.a.) nin yanında ortaya koyup, köklerini kazıtayım da gör.” Dedi.

Arkadaşı, Amr’a;

-“Onlar bize muhalefet ediyorlarsa da iyi kötü akrabalığımız var bunu yapma.” Dedi.

Amr;

-“Onların Meryem oğlu İsa (a.s.) yı bir kul olarak bildiklerini Necaşi’ye ihbar edeceğim.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Kamışlı kazası sınırdan görünüşü (Suriye)

Ca’fer-i Tayyar (Radiyallahu anhu)- 8

Ertesi günü, Necaşi (r.a.) nin yanına varıp;

-“Ey Hükümdar! Onlar Meryem oğlu İsa (a.s.) ya ağır sözler söyliyorlar. Onlara adam gönderip İsa (a.s.) için ne söylediklerini bir sor.” Dedi.

Necaşi (r.a.), Hazret-i isa (a.s.) hakkındeki telakilerini sormak üzere muhacir Müslümanlara adam gönderdi. Müslümanlar tekrar bir araya toplandılar.

Birbirlerine;

-“Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında sorarsa ne cevap vereceğiz.”

Hazret-i Ca’fer-i Tayyar (r.a.);

-“Vallah, Hazret-i isa (a.s.) hakkında Allah’ın dediğini Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) in bize getirdiğini söyleriz.” Dedi.

Necaşi (r.a.) nin huzuruna çıkınca;

Necaşi (r.a.);

-“Siz Meryem oğlu İsa (a.s.) hakkında ne biliyorsunuz?” diye sordu.

Ca’fer-i tayyar (r.a.);

-“Biz İsa (a.s.) hakkında Peygamberimiz (Sallallahua aleyhi ve selem) in bize Allah-u Tâlâ’dan getirip tebliğ eylediğini söyleriz. O’nun Allahın kulu ve Resûlü olduğunu, dünyadan ve erkeklerden vaz geçerek Allah’a bağlanmış bir kız olan Hazret-i Meryem (r.a.) e ilkâ eylediği kelimesi’dir. Meryam oğlu İsa (a.s.) nın hali, şanı bundan ibarettir. Hazret-i Adem (a.s.) i topraktan yarattığı gibi İsa (a.s.) yı da abasız yaratmıştır. Deriz.” Deyince

Necaşi (r.a.), elini yere uzatıp, yerden bir saman çöpü aldı ve;

-“Yemin ederim ki Meryem oğlu İsa (a.s.) da sizin söylediğinizden fazla bir şey değildir. Arada bu çöp kadar bile fark yoktur.” Dedi.

Necaşi (r.a.) bunu söylediği zaman etrafındeki hükümet erkanı ve kumandanları aralarında fısıldaşmaya ve homurdanmaya başladılar.

Necaşi (r.a.) bunu görünce, onlara;

-“Yemin ederim ki, siz ne derseniz deyin, ben bunlar hakkında iyi şeyler düşünüyorum.” Dedi.

Sonra Müslüman mühacirlere dönerek;

-“Sizi ve yanında geldiğiniz zat’ı tebrik ederim! Ben şuna inandlm ki; “O Allahın Resulüdür. Zaten biz, onu incil’de görmüştük. O Resulü, Meryem oğlu İsa (a.s.) da haber verdi. Vallahi eğer O, buralarda olsaydı, gidip onun ayakabılarını taşır, ayaklarını yıkardım! Gidiniz Ülkemin el değmemiş kısmında, her türlü tecavuzdan uzak, emniyet ve huzura kavuşmuş olarak yaşayınız. Size kötülük edeni helak ederim. Bana dağ kadar altın verseler de, sizlerden birini üzüntüye sokmam.” Dedi.

Devam Edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ca’fer-i Tayyar (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Akabe biat’ının yapıldığı yerde inşa edilen Bey’ mescidi

Muhammed (Aleyhis selam)- 59

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)

-“Allah’dan başka İlah olmadığına benim O’nun Resulü olduğuma iman ederek dinin emirlerini yerine getireceğinize, bana itaat edeceğinize hiçbir şeyden çekinmeden Allah yolunda Allah için hakkı söyleyeceğinize, kendi nefsinizi ve namusunuzu koruduğunuz gibi bana yardımcı olacağınıza söz veriyor musunuz?” buyurdu.

Bunu seve seve kabul ettiklerini bildiren Medineliler;

-“Ya Resulallah, senin uğrunda ölürsek bize ne var?” diye sordular.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Cennet var.” Buyurunca,

Resulullah (s.a.v.) ın elini tutarak biat ettiler. Peygamberimiz (s.a.v.) bu biat edenler içinde okuma yazma bilen 12 kişiyi Temsilci olarak seçti. Bunlar Medine’nin ileri gelenlerinden idi.

Bu temsilciler;

-“Allah’a hamd olsun ki; bizi Muhammed Aleyhis selam’ın sevgisiyle ve O’na iman etmekle şereflendirdi. Allah’ın ve Resulünün davetini kabul ettik, dinledik ve boyun eğdik…” diyerek sevinçlerini ve teslimiyetlerini ifade ettiler.

Hicret;

Son Akabe biatıyla Medine Müslümanlar için rahat edecekleri ve sığınacakları bir yer olmuştu. İkinci Akabe biat’ını duyan Mekkeli müşriklerin Müslümanlara tutumları çok şiddetli ve pek tehlikeli bir hal almıştı. Müslümanlar için Mekke’de kalmak tahammül edilmeyecek derecede güçleşmişti.

Peygamberimiz (s.a.v.) e durumlarını arz ederek, Mekke’den hicret için müsaade istediler.

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Sizin hicret edeceğiniz yurdun, iki kara taşlık arasında hurmalık bir şehir olduğu bana gösterildi.” Buyurdu.

Aradan bir müddet geçmişti. Bir gün Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sevinçli bir halde Eshab-i Kiram (r.anhüm) ın yanına gelip;

-“Sizin hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası “Yesrib” (Medine) dir. Oraya hicret ediniz.”

Ve

–“Orada Müslüman kardeşlerinizle birleşin. Allah-u Teâlâ Onları size kardeş yaptı. Yesrib (Medine’yi) i size emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt yaptı.” Buyurdu.

Resulullah (s.a.v.) ın izin vermesi ve tavsiye etmesi üzerine Müslümanlar Medine’ye peyderpey Hicret etmeye başladılar. Resulullah (s.a.v.), hicret edenlere son derece ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını sıkı sıkı tenbih ediyordu. Müslümanlar, müşriklerin dikkatini çekmemek için küçük guruplar halinde yola çıkıyor, mümkün olduğu kadar gizli hareket ediyorlardı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Akabe biatı’nın yapıldığı yerde inşa edilen Bey’ a mescidin iç görünüşü

Muhammed (Aleyhis selam)- 60

Medine’ye ilk hicret’te bulunan; müşriklerden çok eziyet görmüş olan Ebû Seleme (r.a.) dir. Neden sonra işin farkına varan müşrikler, hicret etmek üzere yola çıkan Müslümanlardan görebildiklerini yoldan çevirmeye, kadınları kocalarından ayırmaya, gücü yetiklerini hapis etmeye ve çeşitli cefalar çektirmeye başladılar.

Onları dinlerinden döndürmek için her türlü eziyeti yaptılar. Fakat bir iç harbin patlak vermesinden korktukları için öldürmeye cesaret edemediler. Ancak Müslümanlar da her fırsattan istifade ederek Medine’ye hicret’e devam ettiler.

Bu sırada Hazret-i Ömer (r.a.) de bir gün kılıcını kuşandı, yanında oklarını ve mızrağını alıp Kâ’be’yi açıkça yedi defa Tavaf etti.

Orada bulunan müşriklere yüksek sesle şunları söyledi;

-“İşte ben de dinimi korumak için Allah yolundahicret ediyorum.Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak, anasını ağlatmak isteyen varsa önüme çıksın.”

Böylece Hazret-i Ömer (r.a.) ve yanında yirmi kadar Müslüman güpe gündüz açıktan Medine’ye doğru yola çıktılar. O’nun korkusundan bu kafileye hiç kimse dokunmadı. Daha sonra Eshab-i Kiram (r.anhüm) dan diğerleri de hicret’e devam ettiler.

Bu sırada Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) de hicret için izin istedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem);

-“Sabr eyle. Ümidim odur ki; Allah-u Teâlâ bana da izin verir. Beraber hicret ederiz.” Buyurdu.

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.);

-“Anam babam sana feda olsun. Böyle ihtimal var mıdır?” diye sordu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) da;

-“Evet vardır.” Buyurunca.

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) sevindi. Sekizyüz dirhem vererek hemen iki deve satın aldı.

Beklemeye başladı.

Nihayet Mekke’de Hazret-i Peygamber (s.a.v.), Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ali (r.anhüm), fakirler, hastalar, ihtiyarlar ve müşriklerin hapsettiği kimseler kaldı.

Diğer taraftan Medine’liler (Ensar), hicret eden Mekke’lileri (Muhacirler) çok iyi karşılayıp, misafir ettiler. Aralarında kuvvetli bir birlik meydana geldi. Resulullah (s.a.v.) ın da Hicret edip Müslümanların başına geçeceği ihtimaliyle Mekke’li müşrikler telâşe kapıldılar.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Ğaris-Sevr (Sevr mağarası) Mekke

Ğaris-Sevr’den Mekke’nin görünüşü

Muhammed (Aleyhis selam)- 61

Mühim işleri görüşmek için bir araya geldikleri “Darü’n-Nedve’de” toplandılar, ne yapacaklarını konuşmaya başladılar. Şeytan, Şeyhi Necdi kılığında, ihtiyar bir Necd’ili şeklinde müşriklerin yanına geldi. Konuşmalarını dinledi. Çeşitli teklifler öne sürüldü. Hiçbiri beğenilmedi.

Sonra şeytan da söze karışıp, onlara;

-“Sizin düşündüklerinizin hiçbiri O’na karşı çare değildir. Çünkü O’nun öyle güler yüzü tatlı dili vardır ki, her tedbiri bozar. Başka çare düşününüz.” Diyerek fikrini söyledi.

Kureyş’in Reisi ve en azılı İslam düşmanı olan Ebû Cehil;

-“En doğru fikir şudur ki, her kabileden bir kuvvetli kimse seçelim. Her biri ellerinde kılıçları ile Muhammed (s.a.v.) ın üzerine saldırsın. Kılıç vurup kanını döksünler. Böylece kimin öldürdüğü belli olmaz. Zaruri olarak diyete razı olurlar. Biz de O’nun diyetini verir, bu sıkıntıdan kurtuluruz.” Dedi.

Şeyhi Necdi kılığında aralarında katılan Şeytan da bu fikri beğendi ve hararetle tasdik etti.

Onlar bunun hazırlığı içindeyken Allah-u Teâlâ, Resulü (s.a.v.) ne Hicret emri verdi. Cebrail aleyhis selam gelerek müşriklerin kararını ve o gece yatağında yatmamasını bildirdi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hazret-i Ali (r.a.) yi kendi yatağında yatmasını ve bıraktığı emanetleri sahiplerine vermesini söyledi;

-“Bu gece yatağımda yat uyu, şu hırkamı da üzerine ört! Korkma sana hiçbir zarar gelmez.” Buyurdu.

Geceleyin Yâsin suresinin ilk sekiz ayetini okuyarak, kendisini öldürmek için evini sarmış kafirlerin üzerine bir avuç toprak saçtı ve evinden çıktı. Müşriklerin hiçbiri O’nu göremedi. Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in saçtığı topraktan o gün kime isabet ettiyse daha sonra Bedir savaşında öldürüldü.

Safer ayının yirmiyedinci Perşembe günü, Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) yanlarına bir miktar yiyecek alarak, bir kılavuz ile birlikte yola çıktılar. Bir saatlık mesafedeki Sevr dağında bulunan mağaranın önüne geldiler.

Mağraya Resulullah (s.a.v.) tan izin alarak önce Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) girdi, içeriyi dikkatlice gözden geçirdi. Gördüğü çok sayıdaki delikleri, yılan ve akrep çıkmaması için, gömleğini parçalayarak kapattı. Açık kalan bir deliği de ayağı ile kapayıp Peygamber efendimiz (s.a.v.) i içeri davet etti.

Resulullah (s.a.v.) ın içeri girmesinden sonra Allah-u Teâlâ’nın emriyle bir örümcek kapıya ağını ördü ve bir çift güvercin yuva yaparak yumurtladı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Ğaris-Sevr (Sevr mağarası)

Ğaris-Sevr (Sevr mağarasından Mekke’nin görünüşü)

Muhammed (Aleyhis selam)- 62

Sabaha kadar evin çevresinde bekleyen müşrikler sabahleyin içerde Hazrtet-i Ali (r.a.) yi görünce şaşırdılar. Resulullah (s.a.v.) ı yatağında bulamayan müşrikler, her tarafı aramaya başladılar.

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) in evine gittiler orada da bulamadılar. İz takip ederek Sevr dağındaki mağaranın önüne geldiklerinde, bir örümceğin mağaranın ağzına örmüş ve bir güvercinin de yuva yapmış olduğunu gördüler. İçeriye bakmadan geri döndüler.

Allah-u Teâlâ, bu mucize ile Peygamberini ve O’nun arkadaşı Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) i müşriklerin kötülüklerinden korudu. Ayaklarının ucuna baksalardı her ikisini de göreceklerdi.

Bu durum karşısında Resulullah (s.a.v.) için endişelenen Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) i Peygamberimiz teselli ediyor;

Ve O’na;

-“Sen üzülme, Allah bizimle beraberdir.” Buyurdu.

Mağarada Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) başını Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) in dizine koyarak bir miktar uyumuştu ki, bir yılan Hazret-i Ebû Bbekir (r.a.) in delik üzerine koyduğu ayağını ısırdı. Izdırapla gözlerinden yaşlar aktı.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) uykudan uyanıp;

-“Ya Ebâ Bekir! Seni ağlatan şey nedir?” diye sorunca,

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) de;

-“Ayağımı bir şey ısırdı, canım yandı. Fakat anam, babam sana feda olsun, Yâ Resulallah!” dedi.

Hemen Peygamberimiz (s.a.v.) yılanın soktuğu yere mübarek tükürüğünü sürdü ve Allah-u Teâlâ’nın izniyle Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) iyileşti.

Peygambr efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) üç gün üç gece bu mğarada kaldılar.

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) in oğlu Abdullah (r.a.), Mekke’de duyduklarını, geceleyin sevr mağarasına gelip haber veriyor, Ebû Bekir (r.a.) in azadlı kölesi ve sürülerinin çobanı Âmir bin Füheyre (r.a.) ise geceleri süt getiriyor ve izleri yok ediyordu.

Rebiülevvelin birinci pazartesi günü Sevr mağarasından ayrılarak Medine’ye doğru yola çıkan Resulullah (s.a.v.) ve Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) i her yerde aramalarına rağmen bulamayan müşrikler adete çılgına dönmüşlerdi.

En azılıları olan Ebû Cehil, Mekke civarında telâlar bağırtarak Peygamberimiz (s.a.v.) i ve Ebû Bekir (r.a.) i bulup getirenlere ve yerlerini bildirileceklere 100 deve vaad ediyordu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Kûba camisi’nin içi (Medine-i Münevvere)

Kûba Camisinin dıştan görünüşü (Medine-i Münevvere)

Muhammed (Aleyhis selam)- 63

O’nun bu vaadını duyan ve mala tamah eden bazı kimseler silahlarını alıp yola düştüler. Bunlardan biri de Sürâka (r.a.) idi. Peygamber efendimiz (s.a.v.) e yaklaşınca Peygamber efendimiz (s.a.v.) o’na bir nazar etti. Sürâka (r.a.) nın atının ayakları dizlerine kadar kuma gömüldü.

Sürâka (r.a.) şaşkına dönüp af diledi ve kurtulması için duâ istedi. Resulullah (s.a.v.) tebessüm ederek duâ etti. Sürâka (r.a.) kurtuldu ve Peygamber efendimiz (s.a.v.) in emri ile geri döndü.

Sürâka (r.a.), Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuştur.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) ve Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) yollarına devam ederek, Miladın 662 ci senesi Eylülün yirminci ve Rebiülevvel’in sekizinci Pazartesi günü Medine yakınlarındaki Kubâ köyüne verdılar.

Bu gün Müslümanların hicri güneş yılının başlangıcı oldu.

(Bu senenin Mayıs ayının 16. ncı Cum’a gününe tevaffuk eden Muharrem ayının birinci günü de Müslümanların hicri kameri yılının başlangıcı olması, Hazret-i Ömer (r.a.) in hilafeti zamanında söz birliği ile kabul edildi.)

Birkaç gün Kubâ’da kalan Peygamber efendimiz (s.a.v.), ilk iş olarak Kubâ mescid’ni yaptı. Rebiülevvel’in 12. Cum’a günü Medine şehrine doğru yola çıktı. Ranûna vadisinden geçerken, öğle vakti olmuştu. Burada ilk Cum’a namazını kıldı ve ilk hutbeyi okudu.

Namazdan sonra her ikisi ve yanındakiler develerine bindi ve Medine’nin yolunu tuttular.

Eshab-i Kiram (r.anhüm), Peygamber efendimiz (s.a.v.) in teşrifini büyük bir heyecan ile bekliyordu. O’na kavuşma şevkiyle yanıyorlardı. Yolara düşüp, ufuklara bakarak günlerce beklemişlerdi. Nihayet bir benzeri daha görülmemiş ve görülmeyecek mutluluğa kavuştular.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye teşrif etti.

Eshab-i kiram (r.anhüm) ın meşhurlarından Enes bin Mâlik (r.a.);

-“Resulullah (s.a.v.) Medine-i münevvere’ye girdiği günden daha güzel ve neşeli bir gün görmedim.” Buyurmuştur.

O gün sevinç sedaları Medine semalarına yükseldi. Eshab-i Kiram (r.anhüm) sevinç gözyaşları döktü. Kadınlar ve çocuklar şiir’ler söyliyordu. Şu mısraları yüksek sesle terennüm ettiler.

-“Tale’al-bedrü aleynâ, min seniyyât-ül-vedâ’
Vecebe’ş-şükrü aleynâ, Mâ de’âllahü dâ
Eyyühel-meb’üsü fina, ci’te bil-emr-il-mutâ”

(-“Vedâ yokuşundan ay doğdu üzerimize,
Allah’a her duâ ettikde, şükretmek lâzım bu ni’mete!
Ey bize gönderilen yüce Peygamber!
İtaat etmemiz gereken bir emirle geldin bize!)”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri son Peygamber olan Habibi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ın şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu