‘İmam-i A’zam (r.a.)’ olarak etiketlenmiş yazılar

Allah Korkusu 3

24 Haziran 2008

Çağ-Çağ dersinde küçük bir şelale (Nusaybin)

Avn bin Abdullah (r.a.) der ki;

-“İnsanların, Allah (c.c.) korkusundan gözlerinden yaş akıp vucudun bir yerine isabet ederse, orasını Allah (c.c.) cehenneme haram kılar…

Resülullah (a.s.v.) ın göğsünde ağlamaktan meydana gelen ateşte kaynayan bir tencerenin sesi gibi ses vardı.

Kündi (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) korkusundan ağlamaktan meydana gelen bir damla yaş deryalar gibi cehennem ateşini söndürür.

İbni Semmak (r.a.), nefsini azarlayıp şöyle derdi:

-“Sen zahidler gibi konuşursun, münafıkların işlediği gibi işlersin. Bununla beraber cennete girmeyi istersen. Heyhat. Heyhat… Cennete öyle başka zümreler için hazırlanmıştır ki, onların bizim amellerimizden bambaşka amelleri vardır.

Süfyan-i Servi (r.a.) den rivayet edilir.

Der ki:

Cafer-i Sadık (r.a.) ın yanına girdim ve dedim ki:

-“Ey Allah’ın Resülunun (a.s.v.) torunu bana vasiyet et.

Cafer-i Sadık (r.a.) bana dedi ki;

-“Ey Süfyan: yalancıda, insanlık yoktur. Hased edende de rahatlık yoktur. Zayifin dostu da yoktur. Kötü huylu olan büyük kişi olamaz..

Ben kendisine:

-”Ey Allah (c.c.) ın Resülunun (a.s.v.) torunu, daha çok söyle bana.” dedim.

Cafer-i Sadık (r.a.) dedi ki;

-“Ey Süfyan: Allah (c.c.) ın haram kıldığı şeylerden kendini çek ki; Abid olasın, Allah’ın sana verdiğine razı ol ki; Müslüman olasın, insanlardan kimler seninle sohbet etmeği severse sen de onlarla sohbet et ki; mü’min olursun. Facir ile arkadaşlık etme ki; fıskı fücurunu sana da öğretir. (kişi dostunun dini üzeredir. Sizden biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.) İşlerinde Allah’tan korkanlarla müşavere et.

Ben dedim ki:

-“Ey Allah (c.c.) Resülunun (a.s.v.) torunu Bana daha fazlasını söyle:

Cafer-i Sadık (r.a.) dedi ki;

-“Ey Süfyan; kim ki, kabilesiz izzet sahibi, kuvvetsiz de heybet sahibi olmak isterse, Alla(c.c.) a İsyan etmesin. Zelilliğinden çıkıp, Allah’a itaat etsin. dedi.

Ben dedim ki;

-”Ey Allah Resülullah (a.s.v.) ın torunu, bana daha söyle.

Cafer-i Sadık (r.a.) Dedi ki;

-“Babam beni üç şey üzere terbiye etti.”

-”Bana dedi ki: Ey oğlum!”

-”1-Kötü huylularla dostluk yapan Selamat bulamaz.”

-”2-Kötü yerlere giren itham olunur.”

-”3-Diline hakim olmayan pişman olur.”

İmâm-i A’zem; Hanefi mezhebin kuucusu (r.a.) Anlatır:

-“Cafer-e sadık (r.a.) ile geçirdiğim iki yıl olmasaydı Numan (r.a.) helak olurdu. İmam-e A’zem (r.a.) bunu söylemekle Tasavvuf’un ehemmiyetini belirtmiştir.”

Ahmet bin Hambel; Hambeli mezhebin kurucusu (r.a.) der ki;

-“Allah (c.c.) korkusu beni yemekten içmekten alıkoyuyor. İştahım kesiliyor.”

İmâm-i Şafi-i hazretleri (r.a.); Şafi-i Mezhebin kurucusu der ki;

-“Hem âlim ol, hem de mutassavvuf. Eğer sadece âlim olur daTasavvuf ehli olmazsan kalbin katı olur; Eğer Tasavvuf ehli olur da, İlim sahibi olmazan sen zaten yolu kayıb etmişsin. Bu halinle başkalarına nasıl yol göstereceksin.”

İbni Mubarek (r.a.) der ki; ben Vehb bin Vird’e (r.a.) sordum:

-“Allah (c.c.) a isyan eden kimse ibadetten zevk alabilir mi?

Vehb bin vird (r.a.) dedi ki;

-“Hayır. Allah (c.c.) a İsyan etmeyi kasd eden de ibadette zevk bulamaz.”

Mükaşefetül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkan ve onun dostlarıyla oturup kalkan Kullarından eylesin.Amin…

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) civarı (Nusaybin)

Dâvûd-i Tâ-i (Radiyallah-u anh)- 8

Bir gün Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a) pazara çıktı. Taze hurmaları gördü. Almak istedi, fakat yanında alacak parası yoktu.

Hurma satıcısına;

-“Bana, parasını yarın vermek üzere bir dirhemlik hurma ver.”

Hurmacı da;

-“Veresiye hurma satmiyorum.” Cevabını verdi.

Biraz sonra satıcı, bu kimsenin, Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) hazretleri olduğunu öğrendi. Çok üzüldü Hemen Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.) nin bulunduğu yeri öğrenip, yanına geldi,

İçinde yüz dirhem olan bir kese uzatarak;

-“Kusurumu bağışlayınız. Biraz önce ben sizi tanıyamadım. Bir dirhemlik hurma istediniz, vermemiştim. Şimdi ise size, yüz dirhem hediye ediyorum, ihtiyacınıza harcarsınız, lütfen kabul buyurunuz.” Deyince,

Hazreti Dâvûd-i Tâ-i (r.a.);

-“Benim bunlara ihtiyacım yoktur. Nefsimin istekleri yerine gelecek mi diye TECRÜBE İÇİN BUNU YAPMIŞTIM. Elhamdulillah, nefsimin isteği yerine gelmedi ve BU DÜNYADA BİR DİRHEMLİK İTİBARININ OLMADIĞINI GÖRDÜ.” Buyurdu.

Dâvûd-i Tâ-i Hazretleri (r.a.) nin önceleri çok malı mülkü vardı. Bir yetim veya fakir görse, ihtiyacını sorar, söyleyince hepsini yerine getirirdi.

Malının çoğunu Allah yolunda harcadı. SONUNDA KENDİSİ FAKİR KALDI. Kırık sene, bayram günleri hariç oruç tuttu. Yakınlarından hiç kimsenin heberi olmadı.

Talebelik hayatında da sahurda yemeğini az yer, sabah medreseye gider, akşam yemeği zamanında eve gelir iftar ederdi.

Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (r.a.), daima hüzünlü halde bulunurdu. Geceleri Allah-u teâlâ’ya yalvarır dua eder;

-“Ya Rabbi! Sana olan korku ve muhabbetim bende en büyük dert oldu Öbür dertleri düşünecek zaman bırakmadı. Senin derdin uykumla arama girdi.” Der,

Sabahlara kadar Kur’an-i Kerim okur, namaz kılar, istiğfar edip günahlarına pişmanlığını dile getirir, göz yaşı dökerdi.

Ebû Hâlid (r.a.) der ki;

-“Bizim evlerimiz karşı karşıya idi. Ben gecenin hangi satında uyansam, Dâvûd-i Tâ-i (r.a.) ışıkları yanardı. İçerden dua ve ağlama sesleri gelirdi. O geceleri hiç yatmazdı.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Dâvûd-i Tâ-i hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin
Fuad Yusufoğlu

İmâm-i Â’zam (Radiayallah-u anh) türbesi  BAĞDAD

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh;

İslâm âleminde eshabi kiramdan sonra yetişen büyük âlimlerin en başta gelenlerden. Ehl-i sünnetin Reisidir. Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezheb imâmlarından birincisi ve Hanefi mezhebinin imâmıdır.

İsmi Nu’mân bin Sabit bin zuta el-Küfi’dir. 80 (M.699) senesinde Küfe’de doğdu. 150 (M.767) de yetmiş yaşında iken Bağdad’da şehid edildi.

Lakabi İmâm-i Â’zam, künyesi Ebû Hanife’dir. “EBU” Baba demek. “HANİF” doğru inanan islamiyete sarılan kimse demektir.

Ebû Hanife hakiki Müslümanların babası, yani İmâmi demektir. İmâm-i Â’zamın ‘Hanife’ isminde bir kızı yoktu. Babasının adı Sabit’tir.

Acemistan’ın (İran’in) ileri gelenlerden bir zatın soyundan olup, Faris oğullarındandır. Dedesi Zuta, İslam dinini kabul etmiş ve Hazreti Ali (r.a.) ye ikramda bulunmuştur.

İlim sahibi, Salih ve kıymetli bir zat olan babası Sabit, Hazreti Ali (r.a.) ile görüşmüş, kendisi ve zürriyeti için dua’sını almıştır.

İmâm-i Â’zam, Küfe’de doğup büyüdü ve orada yetişti. AİLESİNDEN ÇOK ÜSTÜN BİR TERBİYE VE DİN BİLGİSİ ALDI. Küçük yaşta Kur’an-i Kerim’i ezberledi. Ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan ‘sarf, nahiv’ ‘şiir ve edebiyatını’ öğrendi.

Gençliğin ilk yıllarında, eshab-i Kiram’dan 93 (M.711) senesinde vefat eden Abdullah bin Ebi Evfa (r.a.) yı 85 (M. 703) de vefat eden Vâsile bin Eska’ (r.a.) yı, 88 (M.706) de vefat eden Sehl bin Saide (r.a.) yi ve 100 (M. 718) de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vâsile (r.a.) yi görmüştür.

Bunlardan hadis dinlemiştir. O zaman Küfe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve bir çok sahabe’nin yaşamış olduğu önemli ilim merkezlerinden idi.

ESKİ MEDENİYETLERİN YATTAĞI olan Irak’da DEĞİŞİK DİNLERE VE SAPIK İ’tikadlara mensup çeşitli kavimler yaşıyordu. Ayrıca i’tikâdi bozuk olan Şia ve mu’tezile burada ortaya çıkmış, çölde hariciler türemişti.

Diğer taraftan Eshab-i Kiramla görüşüp onlardan ehl-i sünnet i’tikâdını ve din bilgilerini öğrenip, nakleden Tabi-i’nin büyükleri de orada bulunuyordu. Diğer taraftan hükümet güçlerini ele geçirmek isteyen fırkalar arasında da çetin bir mücadele sürüp gidiyordu.

İmâm-i Â’zam hazretleri (r.a.) böyle bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce Ticaretle meşgül olmaya başladı. BİR TARAFTAN DA SIK SIK ÂLİMLERİN MECLİSİNE GİDİP ONLARI DİNLİYORDU.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 2

İmâm-i Â’zam hazretleri (r.a.) böyle bir muhitte, ilk gençlik yıllarında babası gibi önce Ticaretle meşgül olmaya başladı. BİR TARAFTAN DA SIK SIK ÂLİMLERİN MECLİSİNE GİDİP ONLARI DİNLİYORDU.

Bu âlimler kargaşalıkları ve fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet i’tikadını yayarlar ve sapık fıkralarla mücadele edip onların bozuk fikirlerini çürütüyorlardı.

Küfe genellikle bu tip munazaralara sahne oluyor, hatta bu munazaralar meclislerden çarşıya, pazara taşıyordu.

Henüz çok genç yaşta olan İmâm-i Â’zam (r.a.) da, ailesinden ve gittiği ilim meclislerden aldığı din bilgileriyle ba’zan münazaralara katılıyordu.

O’nun üstün kabiliyeti, keskin zekasi, derin anlayışı ve çabuk kavrayışlığı yüzünden okunuyordu. Daha ilim tahsiline başlamadığı halde sapık fırkalara mensub olanlarla yaptığı münazarlardaki ikna kabiliyeti ve üstün başarıları, zamanın büyük âlimlerinin dikkatını çekmişti.

O’nun bir cavher olduğunu anlayan âlimler, onu ilim öğrenmeye teşvik ettiler. O’da bu tavsiyelere uyarak ilim öğrenmeye başladı.

TAHSİLİ;

İmâm-i Â’zam (r.a.) ilim tahsiline başlamasını şöyle anlatmıştır;

Bir gün zamanın âlimlerinden Ebû Amr Âmir bin Şerahil- Şa’bi (r.a.) nin yanından geçiyordum,

Beni çağırdı ve bana;

-“Nereye devam ediyorsun?” dedi.

Ben de;

-“Çarşıya, pazara.” Dedim.

Ebu Amr Âmir bin Şerahil-Şa’bi (r.a.);

-“Maksadım o değil, ulemâdan (âlimlerden) kimin dersine cevam ediyorsun?”dedi.

Ben de;

-“HİÇBİRİNİN DERSİNDE DEVAMLI BULANAMIYORUM.” Dedim.

Bana;

-“İlim ile uğraşmayı ve âlimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme! BEN SENİN ZEKİ, AKILLI VE KABİLİYETLİ BİR GENÇ OLDUĞUNU GÖRÜYORUM.” Dedi.

O’nun bu sözü bende iyi bir te’sir bıraktı. Çarşıyı, pazarı bırakıp, ilim yolunu tuttum. Allah-u Teâlâ’nın yardımı ile Şa’bi (r.a.) nin sözününün bana çok faydası oldu.

İmâm-i Â’zam (r.a.) İmâm-i Şa’bi (r.a.) nin tavsiyesinden sonra ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeğe başladı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 3

İmâm-i Â’zam (r.a.) İmâm-i Şa’bi (r.a.) nin tavsiyesinden sonra ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeğe başladı.

İmâm-i Â’zam (r.a.) önce ‘KELÂM’ ilmini (İman ve itikadı) ve münazara bilgilerini Ebû Amr Âmir Şa’bi (r.a.) den öğrendi.

Kısa zamanda bu ilimlerde parmakla gösterilecek bir dereceye ulaştı. İmâm-i Â’zam (r.a.) ın talebesi Züfer bin Hüzeyl (r.a.) şöyle demiştir;

-“Hocam Ebû Hanife (r.a.) der ki; ‘Önce Kelâm ilmini öğrendim. Bu ilimde parmakla gösterilir bir dereceye ulaştım… Daha sonra Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) nin ders halkasına katılarak fıkh ilmine başladım…”

Fıkıh İlmine nasıl başladığını talebesi Ebû Yusuf ve diğer talebelerinin bir sorusu üzerine şöyle anlatmıştır;

-“Bu Allah-u Teâlâ’nın Tevfik ve inayeti iledir. O’na daima hamd olsun. Ben ilim öğrenmeye başladığım zaman bütün ilimleri göz önüne aldım. Her birini kısım kısım okudum. Neticesini ve faydasını düşündüm… “

-“Sonra fıkıh ilmine baktım. Onda âlimler ile, fakihler ile bir arada bulunmak, onlar gibi ahlaklı olmak var. AYNI ZAMANDA FARZLARI İŞLEMEK, DİNİN İCAPLARINI YERİNE GETİRMEK, İBADET ETMEK DE FIKIHI BİLMEKLEDİR. Dünya ve ahret onunla kaim…İbadet etmek isteyen onsuz yapamaz. Fıkıh, ilimle ameldir.”

İmâm-i Â’zem (r.a.), fıkıh ilmini Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) den öğrendi. O’nun derslerini takib ederken huzurunda gayet edebli oturur, söylediği her şeyi ezberlerdi.

Hocası talebelerini müzakere yoluyla yoklama yapınca, onun dersleri ezberlediğini görürdü ve

-“Benim yanımda ders halkasının başına Nu’man’dan başka kimse oturmayacak .” buyururdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala reş (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 4

İmâm-i Â’zam (r.a.), kelam, münazara ve diğer ilimleri öğrenip fıkıh ilmini tahsile başladıktan sonra, i’tikadi mes’elelerde insanları doğru yoldan ayırmakta olan sapık fırkalarla mücadele etmiştir.

Hatta, bu maksatla Hint, İran ve Arap yarımadasının ticaret yollarının birleştiği Basra’ya defalarca gidip, ‘dehri’ denilen inkarcilerle, Şia, Kaderiye ve diğer fırkalarla uzun münazaralar yaparak Ehl-i sünnet i’tikadını yaymıştır.

İmâm-i Â’zam (r.a.) hocası Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) fıkıh ilmini İbrahim Nehai (r.a.) den, bu da Alkama bin Kays (r.a.) dan, Aklama bin kays (r.a.) da Abdullah bin Mes’ud (r.a.) dan, bu da Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den öğrenmiştir.

Hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) nin derslerine yirmisekiz (28) yıl devam edip emsalsız bir dereceye ulaştı. Daha ders aldığı sırada fıkıhda tanınıp meşhür oldu.

Bu hususta İmâm-i Â’zam (r.a.) şöyle demiştir;

-“Ben ilim ve fıkıh ocağında yetiştim. İlim erbabiyle beraber bulundum. Fıkıhda en değerli bir hocaya devam ettim.”

Hocası Hammad (r.a.) in dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz’a gidip Mekke ve medine’de çoğu Tabiin’ (r.a.) den olan âlimler ile görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı.

İmâm-i Â’zam (r.a.) in hocalarından en meşhuru, fıkıh ilminde hocası olan hammad bin Ebi Süleyman (r.a.) dır.

Küfe’de ders aldığı diğer meşhur hocalarından ba’zıları şu zatlardır;

1-Amir bin Şerahil eş-Şa’bi (r.a.); Zamanın meşhur hadis ve tefsir âlimi
2-Süleyman bin Mihran el-A’maş (r.a.); Başta kıraat ilmi olmak üzere, tefsir, hadis, fıkıh ilimlerinde meşhur âlim.
3-Ebu İshak es-Sebii (r.a.) hadis ilminde zamanın en meşhur hadis âlimi idi. Hadis ilminde hafız “yüzbin hadis-i şerifi senetleri ile bilen” derecesinde âlim idi.
4-Hakim bin Uteybe (r.a.), Hadis ilminde hafız derecesinde âlim olup, Küfe muhaddisi lakabiyle meşhurdur. Ayrıca fıkıh ilminde de meşhur âlimdir.
5-Seleme bin Kühey el-Hadremi (r.a.) Küfe’nin meşhur hadis âlimlerinden.
6-Mansur bin Mu’temir et-Teymi (r.a.) Küfe’de hadis ilminde hafız derecesinde âlim idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas (Cin tepesi) Civarı Nusaybin

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 5

İmâm-i Â’zam (r.a.) Küfe’den başka diğer bazı şehirlerde de bulunmuştur. Ba’zen bir sene süren bu seyahatlarında Mekke, Medine, Basra gibi meşhur ilim merkezlerinde bulunan zamanın meşhur âlimlerinden de ilim öğrenmiştir.

Bilhassa hac için Mekke’ye gittiğinde oradaki meşhur âlimlerden ilim oğrenmiştir. Ellibeş (55) def’a hac yapmıştır. Küfe dışındaki diğer şehirlerde ilim öğrendiği hocalarından ba’zıları da şu zatlardır;

1-Ata binEbi Rebah (r.a.) tabiinin büyüklerinden olup, meşhur fıkıh âlimidir. Eshab-i Kiram (r.a.) dan yüz zat’i görmüştü. Mekkede bulunuyordu. İmâm-i Â’zam (r.a.) ın en başta gelen hocalarındandır.

İmâm-i Â’zam (r.a.), hocası için şöyle demiştir;

-“Ata bin Ebi Rebah (r.a.) karşılaşıp görüştüğüm kimselerin en faziletilerindendir.”

2-Amr bin Dinar el-Cumhi (r.a.), hadis ve fıkıh ilminde zamanının meşhur âlimi.

3-İkrima Mevla ibn-i Abbas (r.a.) “ HIBR-ÜL ÜMME” (Ümmetin âlimi) lakabiyle meşhur olup, Abdullah İbn-i Abbas (r.a.) azatlı kölesidir. Ondan ilim öğrenmiştir. Tefsir ilminde pek meşhur âlimdir. Ayrıca hadis ve fıkıh ilminde de âlim idi.

4-Ebû Zübeyr Muhammed (r.a.), İmâm-i â’zam (r.a.) ın hadis-i şerif öğrendiği bir zat olup, Eshab-i Kiram (r.a.) dan çoğu ile görüşmüş onlardan hadis-i şerif dinleyip, rivayet etmiştir. Hadis ilminde hafız derecesinde idi.

5-Nâfi’ Mevla ibn-i Ömer (r.a.); Hazreti Ömer’ın oğlu Abdullah (r.a.) dan, ilim öğrenmiş olup, Mısır’da meşhur hadis âlimi idi.

6-İbn-i Şihab ez-Zühri Muhammed bin Müslim (r.a.); Eshab-i Kiram (r.a.) in gençlerinden ve Tabii’nin büyüklerinden hadis-i şerif dinleyip, rivayet etmiştir. Hicaz ve Şam’da meşhur hadis âlimi idi. Hadis ilminde hafız idi. “Hadis-i şerifleri ilk tedvin eden” bu zattır.

7-Kasım bin Muhammed bin Ebi Bekr (r.a.); Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in torunudur. Hazreti Aişe validemiz (r.anha.) ın yanında büyüdü. Fıkıh ve Hadis ilminde Medine’nin en meşhur âlimlerden idi. Ebuz-Zinad (r.a.) onun için “fıkıh ve hadis ilminde ondan daha âlim birini görmedim” demiştir.

8-Hişam bin Urve (r.a.) ve Yahya bin Said el-Ensari (r.a.) Medinenin meşhur âlimlerindendir.

9-Eyyub bin Keysan es-Sahtiyani (r.a.), Basra’da bulunan en meşhur hadis âlimlerinden idi.

10-Katade bin Daime (r.a.), Tabii’nin meşhurlarından olup, hadis ilminde hafız idi. Basra’da yaşamıştır.

11-Bekir bin Abdullah Müzeni (r.a.), Basra’nın meşhur âlimlerindendi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

kasyan (Navala sipi) Nusaybin

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 6

İmâm-i Â’zam (r.a.) ayrıca Ehl-i Beyt’den, Zeyd Bin Ali (r.a.) den, Muhammed bakır (r.a.) den, ilim öğrendi.

Muhammed Bakır (r.a.) ona bakıp;

-“Ceddim (a.s.v.) ın şeriatını bozanlar çoğaldığı zaman sen onu canlandıracaksın, sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın. Şaşıranları doğru yola çevireceksin. Allah-u Teâlâ (c.a.) yardımcın olacak.” Buyurmuştur.

Tasavvuf ilmini de Silsile-i Âliyeye denilen evliyanın büyüklerinden olan Ca’fer-i Sadık (r.a.) dan öğrendi. Onunla sohbet edip feyz olarak tasavvuf da yüksek makama kavuştu.

Eshab-i Kiram’dan İbn-i Abbas (r.a.) ın ilmini Mekke fakihi Atâ bin Ebi Rebah (r.a.) dan ve İkrime (r.a.) den Hazreti Ömer (r.a.) ve onun oğlu Abdullah (r.a.) dan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer (r.a.) in azatlısı Nafi (r.a.) den öğrendi.

Böylece, Eshab-i Kiramdan İbn-i Mesud (r.a.) ve Hazreti Ali (r.a.) den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü Tabiin (r.a.) den öğrendi. İlimde hiç kimseye nasıb olmayan yüksek bir dereceye ulaştı.

İmâm-i Â’zam (r.a.) bir gün Halife Mansur’un yanına girdi,

Orada bulunan İsa bin Musa (r.a.) Mansura;

-“Bugün dünyanın en büyük âlimi bu zattır.” Dedi.

Halife Mansur;

-“Ey Nu’man, bu ilmi kimden aldın?” diye sorunca,

İmâm-i Â’zam (r.a.) şu cevabı verdi;

-“Hazret-i Ömer (r.a.) den ilim alanlar vasitesiyle Hazreti Ali (r.a.) den, Abdullah bin Mesud (r.a.) den aldım.

Bunun üzerine halife Mansur;

-“Sen İşini gayet sağlam tutmuşsun, ilmi asıl menbainden almışsın.” Dedi.

İmâm-i A’zam (r.a) başta eshab-i kiram (r.a.) ın büyüklerinin ilim silsilesinden olmak üzere, dört bin kişi (r.a.) den ilim öğrenip, bütün ilimlerde ve üstünlüklerde en yüksek dereceğe ulaşmıştır.

Şöhreti her yere yayılıp, zamanında bulunan ve sonra gelen bütün müctehidler, âlimler, üstün kimseler hata hiristiyanlar bile onu hep medh etmiş, övmüşlerdir.

İmâm-i Â’zam (r.a.) ın hocası Hammad bin Süleyman (r.a.) vefat edince, hocasının talebeleri, arkadaşları ve halkın ileri gelenleri, onun yerini dolduracak âlimin, ancak İmâm-i Â’zam (r.a.) ın olduğunu görerek, ısrarla hocasının yerine geçmesini istediler.

Bunu gören İmâm-i Â’zam hazretleri (r.a.);

-“İlmin ölmesini istemem.” Buyurup, ilim kürsüsüne oturdu. Hocası Hammad bin Süleyman (r.a.) nin yerine müftü oldu. Ve talebe yetiştirmeğe başladı.

Dersleri ve Talebeleri;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala Reş-in sonu (Nusaybin)

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 7

Dersleri ve Talebeleri;

İmâm-i Â’zam (r.a.), hocası Hammad (r.a.) ın yerine geçince, ilmi, vekarı, üstün tevazuu, takvası, tatlı sözleri ve güler yüzüyle herkes tarafından sevilen ve dini mes’elelerde insanların bütün müşkülerini çözen yegane müracaat kaynağı oldu.

Irak, Horasan, Harzem, Türkistan, Tuharistan, İran, Hind, Yemen ve Arabistan’nın her tarafından gürüplar halinde gelen talebeler, fetva isteğenler ve dinleyicilerle etrafı dolup taşıyordu.

İmâm-i Â’zam (r.a.) ın meclisinde halk tarafından sorulan suallerin cevablandırılması ve talebeler için verilen muntazam dersler olmak üzere iki türlü müzakere yapılırdı.

Her gün Sabah namazını, Cami’de kılıp öğleye kadar sorulan sualleri cevablandırır, fetva verirdi. Öğleden önce ‘KAYLÛLE’ (bir miktar uyuma) yapıp, öğle namazından sonra yatsıya kadar talebelere ders verirdi.

Yatsıdan sonra evine gidip biraz dinlenir, sonra tekrar cami’ye gelip sabaha kadar ibadet ederdi. Sorulan sorulara cevab vermeden önce, mes’ele açık olarak müzakere edilir, talebeleri suali cevaplandırmaya çalışırdı.

Mes’elenin müzakeresi bittikten sonra, kendisi yeniden ele alıp gerekli düzeltmeleri yapar ve konuyu iyice izah ve tasvir ettikten sonra cevablandırırdı.

Cevabları verildikten sonra da fetva’yı bizzat söylemek sûretiyle ve anlaşılır ifadelerle talebelerine yazdırırdı. Bu yazılar daha sonra fıkıh kaideleri halina gelmiştir.

Dini bir mes’ele cevablandırılıp haledilince şükür için ‘tekbir’ getirirlerdi. Bu esnada Küfe mescidi tekbir sadalarıyla çınlardı.

Talebelerine verdiği muntazam dersleri ise çok mükemmel bir usûl ile yürütürdü. Bir taraftan fıkıhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri takrir edilir ( anlatılır) ve müzakere yapılır, diğer taraftan yeni hadiselere ait hükümler bulunurdu.

Geçmiş ve yaşamakta olan hadiselerin hükümleri takrir edilirken, bunlara benzeyen veya aynı çinsten olup da gelecekte vukû bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılıp bulunurdu.

Dolayisiyle İmâm-i Â’zam (r.a.) ın derslerine geçmiş ve yaşamakta olan hâlin mes’elelerinden başka, geleceğe ait mes’elelere geçilmiş ve fıkhın külli (genel) kaideleri tesbit edilmiştir.

İmâm-i Â’zam (r.a.) ın ders halkasında çözülen fiili ve nazarı fıkıh mes’eleleri yarım milyona ulaşmıştır. Bunların içinde, fıkıh ilminin anlaşılmasına yarayan sarf, nahv ve hesaba (fen ilimlerine) ait öyle ince mes’eleler de vardır ki, onların meydana çıkarılması ve çözülmesinde Arap dilinin ve Cebir ilminin mütehassısları dahi aciz kalmışlar, hayranlıklarını ifade etmişlerdir.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Navala sipi (Kasyane) Nusaybin

İmâm-i A’zam (Ebu Hanife)- Radiyallah-u anh- 8

Çözülen fıkhı mes’eleler cinslerine göre kısımlara (kitablara), kısımlar da nevilerine göre bab ve fasıllara ayrılmıştır.

Başta taharet bahsiyle ibadetler, münâkehât, muâmelât, hudud (had cezalerı), ukubât, sulh, cihad ve Devletler hukuku, feraiz, Ya’ni miras hukuku olmak üzere sıralanarak fıkıh düzenlemiştir.

Böylece İmâm-i Â’zam (r.a.) fıkıh ilmini ilk defa kollara ayırıp her branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usûllar bulmuş (feraiz) ve (şurut) kitablarını yazmıştır.

Ayrıca Eshab-i Kiram (r.a.) nın Peygamberimiz ( s.a.v.) naklen bildirdiği İman, i’tikad bilgilerini de toplayıp yüzlerce talebesine bildirdi. İlm-i Kelam, Ya’ni iman bilgileri mütahassısları yetiştirdi. İmâm-i Maturidi (r.a.) ondan gelen kelâm bilgilerini kitablara yazdı.

Yetiştirdiği talabelerin sayısı dört bine ulaşmış olup, bunlardan yediyüz otuzu ilimde iyice yükselmiş, içlerinden kırk kadari ictihad derecesine çıkmıştır.

Ba’zi müellifler onun derslerinde yetişen talabelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini tesbit edip, yazmışlardır.

İmâm-i Â’zam (r.a.) ticaretle de uğraşırdı. Talabelerinin ihtiyaçlarını kendi kazancından karşılardı. Talabelerine son derece şefkatlı davranır, onların ilminde iyi yetişmeleri için büyük tiitzlik gösterirdi.

Talabelerini o kadar mükemmel yetiştirmişti ki, başkalarının uzun zamanda buldukları hükümleri onlar kısa zamanda bulurdu.

Bir defasında O’nun ders usulünü ve talabelerini görmek için bir ilim heyeti Küfe’ye gelmişti. Aralarında Tabii’nin büyükleri (r.a.) nin de bulunduğu bu heyet, onların bu üstünlüğünü, başarısını görerek büyük bir memnuniyetle ayrılmıştır.

İmâm-i Â’zam (r.a.) talabelerine;

-“Sizler benim kalbimin sevinci, hüznümün tesellisisiniz.” Buyururdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri İmâm-i A’zam Ebû Hanife hazretleri (Radiyallah-u anh) hurmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu