‘Tasavvuf’ olarak etiketlenmiş yazılar

Uzlet

08 Mayıs 2008

Girnavas – Cin tepesi – (Nusaybin)

Fudeyl bin iyad (r.a.) ı ağlarken gördüler.

-“Niçin ağliyorsun.” dediler :

Fudayl bin İyad (r.a.);

-”Bana zülmeden bir zavallı müslümana üzüldüğümden ağliyorum dedi. Kiyamette ona sorulacak ve rezil olacaktır. Fakat hiç bir özrü ve bahane bulamiyacaktır.”

Ma’ruf-e kerhi (r.a.) buyuruyor:

-”Bir kimse günde üç defa “Allahumma aslih ümmete Muhammedin, Allahummarham ümmette Muhammedin, Allahumma ferric ala Muhammeddin” derse ismi Abdallar defterine yazılır

Hatem-e Esam (r.a.), Hamıd-i Lifaf (r.a.) a;

-”Nasılsın?” dedi.

Hamid-i Lifaf (r.a.);

-”Selam ve affiyetteyim”dedi.

Hatem-e Esam (r.a.):

-”Selamet, sırat köprüsünü geçince, Afiyet ise Cennet’e girince olur.” dedi.

Rebi bin Haysem (r.a.) e

-”Nasılsın ?” dediklerin de

Rebi bin Haysem (r.a.) e

-”Zayif ve günahkarım. Kendi rızkımı yerim ve ecelimi beklerim.” dedi.

Ebu Derda’ya (r.a.) nasılsın? dediklerinde

-”Cehennemde kurtulursam iyiyim.” dedi.

Malik-i Dinar (r.a.) a

-”Nasılsın ? “dediklerin de

Malik-i Dinar (r.a.) a;

-”Yaşı ilerleyip , günahı çoğalanın halı nasıl olur.?” dedi.

Hakim (r.a.) e :

-”Nasılsın?” dediklerin de

Hakim (r.a.) e :

-”Allah’u tealanın rızkını yerim ve onun düşmanı olan Şeytanın emrine uyarım.”dedi.

Muhammed bin Vasi (r.a.) e:

-”Nasılsınız?”dediklerin de;

Muhammed bin Vasi (r.a.) e:

-”Her gün ölüme yaklaştığı halde, daha çok günah işleyen nasıl olur ?” dedi.

Hamid’i Lifaf (r.a.) e

-”Nasılsınız?” dediklerin de

Hamid’i Lifaf (r.a.) e

-”Uzun yolculuğa çıkıp, azığı olmayan, karanlık kabre girip arkadaşı olmayan, Adil padişahın huzuruna çıkıp, delili olmayanın halı nasıl olur “dedi.

Hasan bin Sinan (r.a.) a

-”Nasılsınız?” dediklerinde

Hasan bin Sinan (r.a.) a

-”Bir gün afiyet üzere olmayı istiyorum” dedi .

Soruldu ki;

-”Afiyette değil misiniz?” dediler.

Hasan bin Sinan (r.a.) a

-”Günah işlemediğim gün afiyetteğim.”dedi.

İmam-i Gazali (Kimya-yi Saadet.)

Allah’u teala hazretleri bizleri ve sizleri kendi rahmeti ile günahlardan döndürüp, Sevap işleyen ve Afiyet üzere olan kulların den eylesin. Amin….

Fuad Yusufoğlu

Muhasabe ve murakabe

09 Mayıs 2008

Girnavas mevkii – Cin tepesi – (Nusaybin)

Allah’u Teala (c.c.) buyuruyor ki:

-”Kiyamet günü terazı kuracağım. O gün kimseye zülüm edilmiyecektır. Herkes dünyada yapmış olduğu zerre kadar iyilik ve kötülüklerini meydana çıkarıp teraziye koyacağım. Herkesin hesabını yapmağa yetişirim…”(Enbiye 47)

Allah’u teala buyuruyor:

Ey İman edenler, sabrediniz, nefsin arzularını haramlardan elde etmemeye uğraşınız. Ve bu cihad de sebat ediniz. (Ali İmran 200 )

Bunun içindir ki:

Basiret sahibleri ve din büyükleri bu dünyaya ticaret için geldiklerini ve burada nefisle alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu Ticarettin kazancı cennet tir, Ziyanı de cehennem dir.

Murakabe:

Nefsi kontrol etmektir. Ondan gafil olmamaktır.

İnsanlar birbirlerinin dışını görürler. Allah’u teala hazretleri (c.c.) ise: hem dışını hem de içini görür. Bunu bilen ve kalbinde bu marifettin galip olduğu kimsenin işleri ve düşünceleri edepli olur. Zaten buna inanmıyan kafirdir. İnanıp da muhalafet etmek ise büyük cesarettir.

Allah’u teâlâ Hazretleri (c.c.) buyurdu:

-”Ey insan seni her an gördüğümü bilmiyormusun? (Alak ; 14.)

Bir Habeşi Resulullah ‘ın (s.a.v.) huzuruna gelip :

-”Çok günah işledim, tövbem kabul olurmu? Dediğinde

Resülullah Sallallahu aleyhi ve sellem;

-”Evet” olur.” buyurunca :

Habeşi :

-“O günahları işleyince O görüyormuydi ?

Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem;

-”Evet” buyurunca

Habeşi bir Ah çekti ve yıkılıp can verdi.

Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

-“Allah’u teala yı görür gibi ibadet ediniz, siz onu görmiyorsanız, O sizi göriyör.”

Mısır Maliye nazırının zevcesi olan Züleyha :Yusuf (a.s.) i kendisine çağırınca önce kalkıp büyük sandığı bir heykelin yüzünü örttü

Yusuf Aleyhis selam;

-“Bunu niçin örtün.”dedi

Zeliha;

-“Ondan utandığım için “ dedi.

Yusuf Aleyhis selam;

-“Sen bir taş parçasından utanıyorsın da, ben yerleri ve yedi kat gökleri yaratan Rabımın görmesinden utanmazmıyım?” Buyurdu .

Abdullah bin Zeyd (r.a.) a;

-”Kendi halını düşünüp, insanlarla uğraşmıyan bir kimse tanıyormusunuz?” Dediler.

Abdullah Bin Zeyd (r.a.):

-”Bir kimse tanıyorum şu anda gelir.” buyurdu.

O sırada Utbet-ül Ğulam (r.a.) içeri girdi;

-”Yolda kimleri gördün ? deyince

Utbet-ül Ğulam (r.a.);

-“Kimseyi görmedim”dedi

Halbuki çarşıdan geliyordu.

Şibli (k.s.), Süfyan-ı Sevri (r.a.) nın yanına geldi, kendisini Murakkaba ya oturmuş, sesiz, haraketsiz bir halde gördü. Vucudunun bir kılı bile kımıldamiyordu.

-”Bu güzel murakkabayı kimden öğrendin? diye sorunca

Süfyan-i Sevri (r.a.);

-“Kediden öğrendim. Onu bir fare deliğinin ağzında, benim bu halimden daha haraketsiz avını kolarken gördüm.” Dedi.

Amellerden sonra yapılacak muhasebede Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesaba çekmeli Sermayeyi kâr den ve zarar den ayırmalıdır.

Sermaye; Farzlardır,

Kâr da; Sünetlerdir, ve nafilelerdir.

Ziyan ise; Günahlardır. İnsanın ortağına aldanmamak için onunla hesaplaştığı gibi nefse karşı daha uyanık davranmak lazımdır.

İbn’i Samed (r.a.) büyüklerden idi;

Altmış hicri senelik hayatı’nın hesabını yaptı Yirmi bir bin beşyüz gün idi

-“Ah her gün, en az bir günah yapmış isem yirmi bir bin beş yüz günahtan nasıl kurtulurum, halbuki öyle günlerim oldu ki: yüzlerce günah işledim.” diye bir feryad edip yıkıldı, baktılar ki ruhunu teslim etmişti…

Fakat insanlar, kendilerini hesaba çekmiyorlar. Eğer her gün bir günah işlediğinde odasına bir taş koysa kısa zamanda dolardı.

Eğer;

omuzlarımızdeki katib melekler her günah yazmak için ücret isteseler di malımızın hepsini vermemiz lazım gelirdi .

Fakat gafletle çeşitli düşüncelerle birkaç sübhanallah desek tesbihi alır, sayar ve yüz kere söyledik deriz de hergün boşuna nice şeyler söyleriz bunları saymayız, dille almayız saymış olsak da hergün binleri aşar, sonra da terazide sevap kefesinin ağır basacağını umarız……

İmam-i Gazali (kimya-yi Saadet.)

Allah-u Teala hazrertleri bizleri ve sizleri Hesaba çekilmeden, hesabımızı kendimizin yapmayı, tekrar günah işlemeyen ve tövbe-i nasuh la tövbe eden kullarından eylesin…Amin…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Nefse ceza vermek;

Tamim’i Dari (r.a.) bir defa uykuya dalıp yatsı namazını kaçırmıştı. Nefsine ceza olarak bir sene uyumamaya ahd etti.

Talha (r.a.) anlatır:

-“Birisi soyunmuş kızgın kumlar üzerinde dönüyor ve (-“Ey murdar sabaha kadar geceyi boş geçirdin senin elinden ne zaman kurtulacağım.”) Diyordu.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) oradan geçiyordu:

-“Niçin böyle yapıyorsun?” buyurunca:

Adam:

-“Nefsim bana hakim olmak istiyor.” Dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Gök kapıları senin için açıldı. Allahu Teâlâ, melekler seninle övünüyor.”

Sonra eshabına:

-“Gidin nasibinizi ondan alın.” Buyurdu.

Hepsi gidip;

-“Bize dua edin efendim.” Dediler.

Adam hepsine tek tek dua eyledi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem):

-“Hepsine birden dua eyle.” Buyurdu.

Adam:

-“Yarabbi onların azığını Takva eyle ve hepsini doğru yolda bulundur.” Dedi.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) da :

-“Ya Rabbi onu tasdik eyle, yanı diline daha iyi dua ihsan et.” Diye dua edince,

Adam:

-“Ya Rabbi hepsinin yerini cennet eyle.” Dedi.

Ahnef bin Kays (r.a.) gece kandili eline alır parmağını aleve tutar ve;

-“Falan gün niçin öyle yaptın, filan şeyi niçin yedin.” Derdi.

Dinini kayıran büyükler böyle yapmışlar.

Mucahede:

Bazıları nefisleri gevşeklik ve kabahat yapınca ceza olarak çok ibadet ederlerdi.

Abdullah bin Ömer (r.a.) bir namazda cemaata yetişmesydi o gece uyumazdı.

Abdullah bin Ömer (r.a.) bir gün hava kararıp iki yıldız görününceye kadar akşam namazını geciktirmişti. Namazı bu kadar gecıktirdiği için iki köle azad eyledi.

Böyle yapanlar çoktur.

Nefsine ibadetleri seve seve yaptırmayan kimseye en iyi ilaç çok ve seve seve ibadet eden kimsenin yanında bulunmaktır. Onun ibadetleri zevkle yaptığını görünce kendi de alışır.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Devam edecek…

Allah-u Teâla hazretleri; bizleri ve sizleri bu mubarek veli zatların yüzü suyu hurmetine, afv eylesin. İbadetlerimizi zevk ile yapmayı ihsan eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Revda-i Şerif’in Eshab-i suffa (r.anhüm) ciheti

Birisi diyor ki;

-“İbadet yapmak için nefsime tembellik gördüğüm zaman Muhammed bin Vasi (r.a.) in zevkle ibadetine bakıyor. Bu sebeple nefsimin bir hafta içinde, ibadetleri seve seve yaptığını görüyorum

Bilgili, akıllı ve ihlaslı böyle bir Allah adamını bulamiyanlar Allah adamlarının, Salih insanların hayatını okumalıdırler.

Bir kimse Davud-İ Tai (r.a.) hazretlerine:

-“Evinizin çatısının direği kırılmış.” Deyince

Davud-i Tai (r.a.);

-“Yirmi senedir buradayım bir kere ona bakmış değilim.” Dedi.

Ahmed bin Zerrin (r.a.) sabahtan ikindi namazına kadar oturur bir tarafa bakmazdı.

Sebebini sorduklarında:

-“Allah-u Teala gözleri dünyadaki intizama, zerreden göklere kadar her şeydeki inceliklere, ve onun kudret ve azamatine, ibret ile bakmak için yarattı. İbret almadan bakana bir hata yazılır .” dedi.

Ebu Derda (r.a.) diyor ki;

-“DÜNYADA ÜÇ ŞEY İÇİN YAŞAMAK İSTERİM.

-“Uzun gecelerde namaz kılmak için,
-“Uzun günlerde oruç tutmak için,
-“Sözleri kalblere deva olan Salih kimselerin yanında oturmak için.”

Aklama bin Kays (r.a.) a ;

-“Nefsine neden bu kadar azap ediyordun ?” diye sorduklarında;

Aklama bin Kays (r.a.);

-“Onu çok sevdiğim için, onu cehennemden korumak için.” Derdi.

-“Sana bu kadar sıkıntı emrlolunmadı? Dediklerinde;

Aklama bin Kays (r.a.);

-“Yarın başını dövüp, niçin yapmadın dememek için. Elimden geldiği kadar yapıyorum.” Cevabını verirdi.

Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) buyurdu ki;

-“Sırrı el sakatı (r.a.) den acayip kimse görmedim. Doksan sekiz sene yaşadı, ölüm zamanı hariç hiç kimse sırtını yere koyduğunu görmedi.

Süfyan-i Servi (r.a.) diyor ki;

-“Bir gece Rabia-tül Adaviye (r.a.) da misafir kaldım. Namaza durup sabaha kadar namaz kıldı. Bende bir odada sabaha kadar namaz kıldım.”

Kendisine:

-“Sabaha kadar namaz kılmamızın şükrünü ne ile yapalım deyince.”

Rabia-tül Adaviye (r.a.) da;

-“Yarın o’nun için oruc tutmak olacak.” Dedi.

İmam-i Gazali (kimya-yi Saadet.)

Allah-u Teala hazrertleri bizleri ve sizleri Hesaba çekilmeden, hesabımızı kendimizin yapmayı, tekrar günah işlemeyen ve tövbe-i nasuh la tövbe eden kullarından eylesin…Amin…

Fuad Yusufoğlu

Cömertlik

17 Mayıs 2008

Sera’mdan yetiştirdiğim GÜL (Nusaybin)

Malı olmayanın hali, hırs değil kanaat olmalıdır. Malı olanın ise cimrilik değil, cömertlik olmalıdır.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki :

-”Cömertlik; Cennete bir ağaçtır. Cömert olan kimse onun dalına tutunur ve onu Cennete kadar götürür. Cimrilik; Cehennemde bir ağaçtır. Bahil olanı (cimriyi) Cehenneme kadar götürür. “

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-”Allah’u teala (c.c) iki hasleti sever: Cömertlik ve güzel huy. İki hasleti ise sevmez: Cimrilik ve kötü huy.”

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu:

-”Allah’u teala (c.c) cimri ve kötü huylu bir veli yaratmamıştır.”

Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu;

-”Cömertin günahını, kusurunu afvediniz. Çünkü onun bir sıkıntısı olursa, yardımcısı Allah’u Teala (c.c) olur.”

Arabistan da cömertliği ile meşhur bir adam ölmüştü. Yoldan aç dönen insanlar kabrinin başına gittiler. Aç olarak uyudular. İçlerinden birisinin bir devesi vardı. O Kimse ölüyü ru’yasında gördü:

Kendisine;

-”Senin bu deveni, benim en iyi deveme satar mısın?” dedi

Adam:

-”Satarım “dedi.

Diğer deve için kendi devesini verdi. Ölen ve ruyada görülen o zat deveyi kesti. Uykudan uyanınca deveyi kesmiş buldular. Tencereyi getirip pişirdiler ve yediler. Döndükleri zaman bir kervana rastladılar. Kervandan birisi o devenin sahibine seslendi ve ismini söyleyip,

-”Filan ölüden bir deve satın aldın mı? dedi.

Adam:

-”Aldım ama ruyada idi deyip başından geçenleri anlattı.”

Adam kendi develerden en iyisini gösterip;

-”O iyi deve budur. Buyurun “.

Ben de:

-”Ru’ya da gördüm” dedim.

Adam:

-”Bende ruyada babamı gördüm. “

Babam bana;

-” Eğer benim oğlum isen benim bu devemi filan kimseye ver buyurdu. ” .

Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed Ğazali (Kimya-yi saadet.)

Allah’u teala hazretleri (c.c.) cennet kapısına Kendi kudret kalemiyle şöyle yazmış: (-”Ente haramın âla deyyüz ve âla Bahil.”) Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri cömert olan sevgili kulların yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv edip ADN cennetine o mubarek veli kullarına komşu eylesin. AMİN

Fuad Yusufoğlu

Cömertlik- 2

17 Mayıs 2008

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Ebul Hasan Medain (r.a.) i Buyuruyor :

Hasan, Hüseyin ve Abdullah bin Cafer (Ridvanıllahı aleyhim ecmain.) Hacca gittiler. Deveyi bir yere otlatmaya bıraktılar. Aç ve susuz oldukları halde ihtiyar bir kadının yanına gidip,

-“İçecek bir şeyin var mi ? “ dediler,

İhtiyar kadın;

-”Var.” dedi.

Bir koyun vardı, sağdı ve sütünü onlara verdi .

-”Yiyecek bir şeyin varmıdır?” dediler

İhtiyar kadın;

-”Yoktur, bu koyunu kesin yiyin.” dedi. Koyunu kestiler yediler .

Ve;

-“Biz Kureyşdeniz. Bu seferden dönünce yanımıza gel sana iyilik yapalım.” dediler. Ve gittiler.

Kadının Kocası eve dönünce kızdı ve

-“Koyunu tanımadığın insanlara verdin.” Dedi..

Bir zaman geçti

İhtiyar kadın ve kocası Fakirlik yüzünden Medine’ye düştüler. Yiyecek bir şey satın almak için deve gübresi toplayıp sattılar.

Günleri böyle geçiyordu. Bir gün ihtiyar kadın bir mahalleye gitti. Hazreti Hasan (r.a.) evinin kapısı önünde duruyordu. Onu tanıdı.

Ve;

-“Ey nine beni tanıyor musun? “ buyurdu.

İhtiyar kadın;

-”Hayır.” dedi

-”Ben senin filan zamandeki misafirinim.” Buyurdu.

Sonrada bin koyun ve bin altın vermelerini söyledi. Onu kendi kölesiyle Hazreti Hüseyin (r.a.) yanına gönderdi.

Hazreti Huseyin (r.a.)

-”Kardeşim sana ne verdi?” Buyurdu.

İhtiyar kadın;

-”Bin koyun ve bin altın verdi.” dedi.

Hazreti Hüseyin (r.a.) da o kadar vermelerini söyledi. Ve kölesiyle Abdullah Bin Cafer (r.a.) gönderdi.

Abdullah (r.a.);

-”Sana ne verdiler.” Dedi

İhtiyar kadın;

-”İki bin koyun ile iki bin altın.” dedi.

O da iki bin koyun ve iki bin altın verdi

-“Eğer önce bizim yanımıza gelseydin, onlara sıkıntı vermezdiniz.” Emr eti iki bin koyun ve iki bin altın verdiler.

Kadın bu nimetlerle kocasının yanına geldi…

Kab (r.a.) buyuruyor:

-”Her gün herkese iki Müvekel melek vardır, seslenir:

-”Ya Rabbi, malı korur gözetirse malını telef eyle, Hayra harcarsa karşılığını ver.” derler…

Ebu Hanıfe (r.a.) Buyuruyor :

-”Bahil adil bilmem ve şahidliğinı kabul etmem. Çünkü: Bahillik ona mani olur ve hakkından fazlasını alır.”

Yahya bin Zekeriye (a.s.) Şeytanı gördü:

-”Kime daha düşmansın, kimi daha çok seviyorsun?” dedi.

Şeytan (aleyhil’lanet);

-”Bahil olan zahidı de çok severim çünkü bütün canını dişine takarak çalışır, ve bahilliği, yaptıklarını yok eder. Cömert olan günahkari hiç sevmem. Çünkü: istediğini yer, istediği yere gider, ama korkarım ki cömertliği ona rahmet eder ve tövbe ede.”

Abdullah bin Cafer (r.a.) bir defe yolculıkta bir hurma bahçesine uğradı.

Bahçenin bekçisi siyahi bir köle idi. Köleye üç parça ekmek getirdiler. Bir köpek geldi, birini ona attı köpek onu yedi, öbürünü de attı onu de yedi, üçüncüsünü de attı, onu da yedi.

Abdullah bin Cafer (r.a.) buyurdu.

-”Senin ücrettin nedir” dedi.

Köle;

-”İşte bu gördüğün üç parça ekmek.” dedi.”

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-”Niçin hepsini köpeye verdin?” Buyurdu.

Köle;

-”Burada köpek yok idi. Bu köpek uzak yerden gelmiş idi. Aç durmasını istemedim. Dedi.”

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-”Sen bugün ne yiyeceksin? Buyurdu.

Köle;

-”Sabredeceğim, bir şey yemiyeceyim.”dedi.

Abdullah bin Cafer (r.a.);

-“Sübhanallah, aşırı cömerdim diye beni ayıpliyorlar, bu köle benden daha cömerttir.” Buyurdu.

Abdullah bin Cafer (r.a.) Bunun üzerine o köleyi satın aldı . O hurmalığı da satın aldı. O köleyi azad eyleyip hurmalığı ona bağışladı.

İmami Şafi’i (r.a.) Mekke ‘ye gitti, yanında on bin altın vardı. Mekke’nin dışında çadır kurdu. O altınları eteğine doldurup kendisine SELAM verene bir avuç altın verdi.Yatsı namazına kadar böyle yaptı. Eteğin de bir tane bile kalmamıştı…

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah’u Teala Hazrertleri (c.c.) bizleri ve sizleri bahilkten koruyup, Cömert kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Merhametin fazileti

17 Mayıs 2008

Kasyane (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

İsa (aleyhisselam) bir gün dışarı çıkar. Bir elinde bal, diğer elinde kül olduğu halde şeytana rastlar.

İsa (aleyhisselam) iblise sorar:

-“Ey Allah (c.c.) ın düşmanı, bu bal ile külü ile ne yapıyorsun?”

Şeytan (Aleyhilla’net ) cevab verir:

-“Balı, giybet edenlerin dudaklarına sürerim taki giybet etmelerinde tat bulup ileri gitsinler, külü ise yetimlerin yüzüne serperim, ta ki herkes onlara öfkelensin.”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur ki;

-“Yetim dövüldüğü zaman, onun ağlamasından Allah (c.c.) ın arşı titrer.

Allah (c.c.) buyuruyor ki;

-“Ey Meleklerim, babasını toprakta kayıb ettiğim bu yetimi kim ağlattı?”

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyuruyor:

-“Kim ki, yemesinden, içmesinden yetime yedirir, içirirse, Allah (c.c) ona CENNETİ VACİP KILAR.”

Revzat-ül Ulema’da şöyle zikredilir:

Bir gün Hazreti Ali (radiyallahu anhu- Kerremellahü vecheh) ağliyordu:

Kendisine:

-“Niçin ağliyorsun?”denildi.

Hazreti Ali (Keremelahü vecheh) şöyle cevab verdi:

-“Yedi günden beri bana misafir gelmedi. Allah (c.c.) katında, itibarımın düşmüş olmasından korkuyorum.”

Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Allah (c.c.) ın rızasını istiyerek kim bir aç’ı doyurursa O’na Cennet vacip olur. Kim ki, aç olan kimseden yemeği menederse, Allah (c.c.) kıyamet günü ona rahmet etmez. onu cehennemde azablandırır.”

Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Cömert olan kimse, Allah (c.c.) a yakındır. Cennete yakındır, İnsanlara yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri olan kişi ise, Allah (c.c.) tan uzaktır, cennetten uzaktır, insanlardan uzaktır, Cehenneme yakındır.”

Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki:

-“Allah (c.c.) katında, cömert olan cahil kişi, cimri olan ABİD’DEN DAHA SEVİMLİDİR.”

Resulullah (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Cömertlik, cennet ağaçlarından bir ağaçtır, onun dalları yeryüzüne uzanmıştır. Kim onun dallarından birine yapışırsa, o dal onu cennet’e götürür.

Cabir (r.a.) rivayet edilmiştir ki; Resulullah (a.s.v.) soruldu:

-“Ey Allah (c.c.) ın Resulu, amellerin hangisi daha efdaldır?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Sabır ve cömertliktir.”

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Yediklerinden, içtiklerinden yetime ikram eden CÖMERT kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Cin tepesi (Nusaybin)

 

Baz-ül emced  şehid-ül Harameyn Muhammed el-Haznevi hazretleri (radiyallah-u anhu) nin kurban bayramında yanlarına gelen insanlara şöyle buyurdu;

 -”Değerli kardeşlerim;”

-”Müslümanların yeryüzünde çok büyük iktidarları vardı. Bir seferinde bir Müslüman Rumların eline esir düşmüştü. Bu haber Müslümanlara ve onların halifesi olan Ömer bin Abdülaziz (radiyallah-u anhu)  a ulaşınca O, Rum kralına bir mektüp gönderdi.”

 Mektubunda şöyle yazmıştı;

 -“Allah’ın kendisine izzet ve şeref verdiği bir müslümana, hiyanet ve hakaret ettiğini duydum. Bu mektubu alır almaz, ya o mü’mini hemen serbest bırakırsın ya da senin karşına önünde duarmıyacağın öyle bir orduyla gelirim ki, onun başı senin yanında, sonu ise benim yanımdadır.”

 -“Bunun üzerine Rum kralı yapacak bir şey bulamadı ve o Müslüman esiri srbest bıraktı.”

 -“Müslümanlar izzet ve şerefte çok ileri bir seviyedeydiler.”

 -“Günün birinde Mü’minlerin emiri olan, bir vezir gökyüzünde bir bulut görmüştü;”

 Bulut’a hitaben;

 -“Ey bulut yağmur olarak nereye istersen oraya yağ, istersen doğuya istersen batı’ya yağ, nereye yağarsan yağ, senin bereketini ben toplayacağım. Eğer Müslümanların diyarına yağarsan, O Allah için toplanan bir zekat olarak bize geri dönecektir. Eğer kafirlerin diyarına yağarsan o bize haraç olarak geri gelecektir.”

 -“Bizler dünyanın efendileriydik. Dünyada sözü geçenlerdik. Dinimize, akidemize, kuran’ımıza bağlı olduğumuz müddetçe biz insanların efendisi ve önderiydik. Fakat İslamdan uzaklaşacak olursuk o zaman zillete uğrayacak, zayıflayıp diğer milletler arasdında küçük bir nokta haline düşeriz.”

 -“Eğer bizler dinimize tekrar sarılırsak ve sıkıca bağlanacak olursak zayıf da olsak, kuvvetli de olsak zafer yine bizim olacaktır. Müslümanlar dinlerine sarıldıkları müddetçe, hep yükselmişlerdir. Raşid halifeleri dönemine bakınız. Ömer bin Abdülaziz  dönemine bakınız. Selahaddin-i Eyyübi dönemine bakınız, onlar dinlerine bağlı oldıukları için hep yükselmişler ve İslam’ı da hep yükseltilmişlerdir. Bu dönem bu yücelik biz dinimizi ve Allah’ı terk edip, kendi nefislerimize güvenene kadar bu şekilde devam etti. Hal böyle olunca  Allah-u Teâlâ bizi kendi nefslerimizle baş başa bıraktı. Allah’ın nefsiyle baş başa bıraktığı birinin ise başarılı olmasına imkan yoktur. Sorunlarımızın başımıza  gelen bela ve musibetlerin tek çözümü, tekrar dine dönüp Allahın emir ve yasaklarına uymamızdadır başka hiçbir çare yoktur.”

Ben Fuad Yusufoğlu olarak şunu da ilave ediyorum ki;

Osmanlılar dönemine bakınız. Dünya’da Amerika devletinden haraç alan tek devlet Osmanlı devletidir.

Şimdi siz söyleyin neredeeeeeeeeen nereye geldik.
Yorum sizin.

Fuad Yusufoğlu

İman

23 Mayıs 2008

Beyaz suyun çıktığı yer (Nusaybin)

Allah yarattığı her şeyi adaletle ve hikmetle (bir faide ile) yaratmıştır. Ve olması icab eden şekilde yaratmıştır. Eğer bu yarattığından daha mükemmeli mümkün olsaydı ve onu yaratmasaydı, ya aciz olurdu veya bahil olurdu.

Bunların ikisi de Allah’u teala (c.c.) için söylenemez. O halde; sıkıntı, hastalık, fakirlık le bilgisizlik ve acizlık gibi yarattığı şeylerin hepsi adalettir. Zülüm yapması mümkün değildir. Çünkü zülüm, başkasının mülküne tasarruftur. O’nun bir başkasını mülkünde tasarruf etmesi mümkün olamaz. Çünkü ondan başka Mülk sahibi yoktur. Mülk onundur. Ortağı ve eşi yoktur.

Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-”Şimdi cennet ehlinden birisi içeri girer.”

Abdullah ibn selam (r.a.) içeri girdi. Kendisi için buyurulanı bildirdiler.

Ve;

-“Senin amelin (işin) nedir ?” dediler.

Abdullah ibn Selam (r.a.);

-“Benim amelim azdır. Fakat bana lazım olmayan şeyi yapmam ve insanların fenalığını istemem.” Dedi.

Tövbe:

Sabırsız doğru olmaz. Hatta hiç bir farzı eda etmek ve bir günahı yapmamak sabretmeksizin ele geçmez.

Bunun için Resulullah (a.s.v.) a

-“İman nedir?” diye sorulduğunda

Resülullah Sallallahu aleyhi ve selem;

-“Sabırdır.” Buyurdu.

Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Çünkü çok noksandırlar. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar kamildirler. Ve şehvetten emindirler.

O halde hayvan şehvette, isteklere esirdir. Onun şehvetten, istekten başka hali yoktur.

Melekler ise;

Allah’u tealanın (c.c.) aşkına gömülmüşlerdir. Onlar için bu aşka hiçbir engel yoktur ki, o engeli defetmeye sabretsinler. Ama insan başlangıçta hayvanlar sıfatında yaratılmıştır. Elbise süs oyun ve çalgi şehvetlerini (arzularını) ona musallat eylediler.

Sonra büluğ zamanında kendisıne meleklerin nurundan bir nur verilip, o nur ile işlerin sonunu görür.
Hatta ona iki melek de verildi hayvanlarda ise bu yoktur. Meleklerden biri ona hidayet eder. Ve doğru yolu gösterir. Onun nurundan kendisine geçen nur sebebiyle, işlerin sonunu anlar ve işlerin ne için olduğunu bilir. İşte bu nur ile kendini ve Rabbını tanır.

Ve bulunduğu anda tatlı iseler de şehvetlerin sonunu helak olduğunu bilir Yine bilir ki rahat ve iyiliği çabuk geçer. Ve uzun bitmeyen sıkıntılar kalır.

Bu hidayet hayvanda yoktur. Fakat bu hidayet de yetişmez. Ziyan ve zararda olduğunu bilip bunu giderecek kudreti yoksa, ne faydası olur. Tıpkı bir hastanın hastalığın kendine zararlı olduğunu bildiği halde, bu hastalığı giderememesine benzer.

Bunun için Allah’u teala (c.c.) diğer meleği kuvvet ve kudret vermesi ve kendisi için zararlı bildiği şeyden sakınması için ona verdi. İçinde bir arzu, şehvetini yaptırmak istediği gibi, gelecekteki bir zararı önlemek için şehvete muhalefet eden ikinci bir arzuda meydane gelir.

Karşı koyan bu arzusu melektendir.

Birincisi,

Yanı şehvetlerini yaptırmak arzusu şeytanın askerindedir. Biz bu şehvete uymayan arzu ve kuvvete Dini sebep diyoruz. Şehvet kuvvetine ve arzusuna da Heva diyoruz…

O halde bu iki asker arasında daima Kavga vardır. Biri yap, diğeri yapma der. İnsan ise bu iki arzu ve kuvvet arasında kalmıştır. Eğer dini sebebi, yanı din kuvveti Heva–nın, yanı nefsin arzularına kavgada diretirse buna Sabır denir.

Nefsi yener ve arzularını atarsa bu galibiyetine Zafer denir. Eğer daime onunla kavga ederse, buna nefisle Cihad denir. O halde sabır demek din kuvvet ve gayretinin, nefis kuvveti karşısında direnmesi demektir…

Şayet insan şehveti arzularına gömülmezse Sabırla azimle davranıp Allah’a (c.c.) iman edip Salih amel işlerse o Allah’a aşık olan Meleklerden de üstün olur.

Yok eğer Şehveti arzularına gömülür se Hayvan dan da daha aşağı olur. İman edenler: Allah ve Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem) nu de sevecekler.

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah bizleri ve sizleri düzgün ve itikatlı bir iman üzere kılsın. AMİN.,,

Fuad Yusufoğlu

Sünneti seniye

27 Mayıs 2008

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Hasen-i Basri (r.a.) den rivayet edilmiştir der ki :

Resulullah (Salallahu aleyhı vesellem) Zamanında “Ya Muhammed, biz Rabbımızı seviyoruz” dediler. Bunun üzerine bu ayeti kerime nazil oldu:

Yüce Allah (c.c.) Buyuruyor:

-”Habibim de ki; eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın “

Bişr-i Hâfi (r.a.) rivayet edilmiştir der ki :

“-Ben Resulullah (sallallahu aleyhı veselem) i Ruyada gördüm

Bana;

-“ Ey Bişr, Allah seni akranın arasında ne ile yükseltı biliyormusun? “ buyurdu .

Ben;

-”Hayır Ya Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)” deyınce.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selam ) şöyle buyurdular :

“-Salih kişilere hizmet etmen, kardeşlerine nasihat etmen, dostlarımı ve benim sünnetimi yerine getirenleri sevmen ve benim sünnetime tabı olmanla.”

Nitekim peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular:

“-Kim ki benim sünnetimi işler, ihya ederse o beni sevmiş olur. Kim ki benı severse o kiyamet günü cennete benimle beraber olur.

Mükaşafetül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri Bizleri ve sizleri Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ın sünnetlerini yerine getirenlerden ve onlarla amel edenlerden eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu