‘tefekkür’ olarak etiketlenmiş yazılar

Tefekkür

03 Mart 2008

Karanfil

Allah Teala (c.c.) Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor:

-”Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde (ve uzayıp kısalmasında) temiz akıl sahipleri için elbet ibret vardır.”

Bu ayeti okuyup da O’nu düşünmeyen kimseye yazıklar olsun.

Hasan-i Basri (r.a.) şöyle der:

-”Allah (c.c.) ı bir saat düşünmek, bir geceyi ibadetle geçirmekten hayırlıdır.”

Ömer Bin Abdulaziz (r.a.) şöyle buyurmuş:

-”Allah’ın (c.c.) nimetleri hakkında düşünmek, ibadetin en efdalidir.”

Bir zaman Ebu Şureyh (r.a.) yolda yürüyordu, bir kenara oturdu ve elbiselerine bürünerek ağladı.

Kendisine;

-”Seni ağlatan nedir?” diye sorulunca

Şöyle cevap verir:

-”Ömrümün bitişine, amelimin azlığına ve ecelimin yaklaşmasına ağlıyorum.”

Hasan-i Basri (r.a.):

-“Aklı olanlar daima zikirden fikre, fikirden zikre geçerler. Ta ki kalplerinin konuşmasını isterler. Kalpleri de konuşur.”

Davud el-Tai Hazretleri (k.s.) mehtaplı bir gecede damının üzerinde bulunuyordu. Göklerin ve yerin sırları hakkında düşünüyordu. Göğe bakarken ağlıyordu, bir ara komşusunun bahçesine düştü. Ev sahibi onu hırsız sanarak yatağından sıçradı. Elinde kılıcıyla üzerine yürüdü. Davud (r.a.) u gördüğünde geri döndü.

Kılıcını yere bırakıp şöyle dedi:

-”Seni damdan atan nedir?”

Davud el-Tai (r.a.) şöyle cevap verdi:

-”Bunu anlamadım, farkında değildim.”

Allah’ın bir evliyası yolda yürürken düşmemek için bir kadının omzuna dayandı.

Onu görenler;

-”Bu nice iştir?” dediler.

Kendisi:

-”Düşmemek için duvara dayandığımı sandım, farkında değilim.” dedi.

Mükâşefet ül-Kulûb (İmam-i Gazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri hakkıyla tefekkür eden salih kullarından eylesin. Âmin

Allah korkusu- 2

22 Mart 2008

Kasyane- Navale sipi- (Nusaybin)

Kıyamet günü bir kul getirilir. Günah ve sevabı tartılır. Günahları ağır gelince cehenneme atılması emredilir.

Bu arada gözlerinin kirpiklerinden bir kıl şöyle der:

“-Ey Rabbim, senin peygamberin Muhammed (s.a.v.) kim Allah korkusundan ağlarsa, Allah’u Teala o gözü cehennem ateşine haram kılar.” Buyurmuştur. Ben ise senin korkundan dolayı dünyada iken ağladım.”

Bunun üzerine Allah’u Teala (c.c.) o kimseyi affedip, dünyada iken ağlayan o bir kirpik teli bereketi sebebiyle cehennem ateşinden kurtarır.

Cebrail (a.s.) de:

-”Filan oğlu filan bir kirpik sebebiyle kurtulmuştur.” diye durumu ilan eder.

Anlatılır ki, Muhammed ibni Münzir (r.a.) ağladığı zaman yüzünü ve sakalını göz yaşları ile mesh eder.

Ve derdi ki:

-”İşittim ki cehennem ateşi, göz yaşları değen yeri yakmazmış.”

Hasan-i  Basri (r.a.) zamanında fısku fıcurla meşhur olan Ferezdak isminde bir kimse varmış.

Bir gün Hasen-i  Basri (r.a.) hazretleri bir mezarlıkta defin işiyle uğraşiyordu. Bir duvar dibinde uzaktan onu seyr edenFerezdak kendi kendine şöyle düşündü…

-”Hasan-i  Basri (r.a.) nın  arkasından bu kadar insan yürüyor herkes ona salih insan diyor, Benim için insanlar bak şu günahkar, asi diyorlar ” dedi.

Duygulanıp İçin için ağlamaya başladı.

Hasen-i  Basri (r.a.) hazretleri onu görünce

-”Ey Ferezdak niçin ağlıyorsun? ” diye sorunca

Ferazdak:

-”Efendim! Ben kendimle sizi mukayese ediyor daha dünyada iken sizin için ne iyi insan, benim için ne fena insan diyorlar. Aceba ahirette benim halım nice olur diye onu düşünüyorum ve kendi halima ağliyorum.” dedi.

Şeyh Hasan-el Basri (r.a.) hazretleri oradan ayrılır.

Ferazdah kendi kendine düşünür. Ve:

-”Bu kadar günahla yarın nasıl Yüce Rabbımın huzuruna çıkacağım.” derinden bir ah çekip tevbe eder.

Gece ferezdak vefat eder. Vefat ettiği gece Hasan-i  Basri (r.a.) hazretleri rüyasında Allah tarafından ilham gelir :

-”Benim bir veli kulum bu gece vefat etti yarın namazını kıl en güzel şekilde defn et.” buyurdu.

Sabahlayın kalktığında Ferezdak’ın vefat ettiğini görür. Namazını kılar ve güzel bir şekilde onu defn eder…

Mükaşefetül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri kendisinden korkup göz yaşı döken halis kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

İhlas- 3

01 Haziran 2008

Beyaz suyun siyah suyla karıştığı yer(Aşağıdan görünüşü)

Beyaz suyun siyah suyla karıştığı yer (Yukarıdan görünüşü)

İbrahim Havas (k.s.) anlatır:

Bir sene hac’ca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle yola çıkıp ne zaman Kabe’i şerif tarafına gitmek istedimse gayri ihtiyari ters istikamete doğru gidiyordum

Allah’u teala (c.c.) nın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeğe karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde bir takım insanlar toplanmıştı.

Yaklaştım.:

-“Niçin toplandınız .” Dedim.

Köşkün kapısında bulunanlardan biri;

-”Rum Kayserının kızı delirmiş çare bulmak için doktorlar toplandı.” dediler.

Bunda bir hikmet olsa gerekir Dedim. Orada Kayserın kızını on dördüncü Ay gibi nurlu bir şekilde gördüm.

Bana baktı, Selam verdim

-”Aleyküm selam ey İbrahim Havas.” dedi.

Ben;

-”Beni nereden tanıyorsun ? ” dedim.

Kız:

-”Canımı Canana teslim etmek istedim ve Hak Teala’nın (c.c.) sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim.”

Buyurdu ki:

-”Üzülma yarın İbrahim Havas dostumu sana gönderirim”

Ben;

-”Peki hastalığın nedir ?” dedim.

Şöyle cevab verdi:

-”Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarı ile Gökyüzüne baktım. Hak (cela ve ala ) hazretleri teceli ederek beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Allah Ahad ve Resul’u Ahmed) Kelimesi dilime, manası Kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik alameti, bana da deli dediler.”

Ben;

-”Bizim diyara gelmek istermisin?” Dedim.

Kız;

-”Sizin diyarde ne vardır?” Dedi.

Ben de;

-”Mekke, Medine, Beytül Mukaddes oradadır.”dedim.

Bunun üzerine bana

-”Sağ tarafıma bak. “Dedi.

Sağ tarafına Baktım.

Bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytül Mukaddes karşımda duruyor gördüm.

Az sonra

-”Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddı aştı.” dedi. Ve kelime-i şehadet getirip, ruhunu teslim etti.”

İlahi

Biz fakır kullarını son nefesimizde geniş olan Lütfüne ve büyük Keremine mazhar kıl Ruh kuşumuzun “Rabbine rucu et” nidasiyle Melekler aleminden uçmak nasib eyle….

Mearicün Nübüvve (ALTİ PARMAK)

Allah bizleri ve sizleri Evliyaullah olan sevgili kulların yüzü suyu hürmetine Afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Dünya sevgisi

19 Haziran 2008

Navala sipi (Kelehke şeyh atman) Nusaybin

Hükemaden biri der ki:

-”Dünyadan sana verilen her şey, senden önce başkasına verilmişti. Senden sonra da başkasına verilir. kalbini ona nasıl bağlarsın?

Çünkü;

Dünyadan nasibin kuşluk ve akşamdan fazla değildir. Bu kadar zaman için kendini helak etme Dünyada mümkün mertebe ORUÇLU ol (sakın), ahirette orucunu aç (her nimeti ye) Çünkü dünyanın sermayesi hevâ, kârı ise cehennemdir.”

Hasen-i Barsi (r.a.) buyurur :

-”Dünyadan giden hiç kimse yoktur ki, ölüm zamanında üç hasret boğazını tutmasın :

-“Topladı doyamadı,
-“Umduğuna kavuşamadı,
-“Ahiret azığını gerektiği gibi hazırlamadı.”

Kimyay-ı Saadet (İmami Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Dünya sevgisinin şerrinden korusun. Amin

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ deresi (Bor) Nusaybin

Bir defasında Hazreti Bayezid (r.a.) ın kalbine şöyle ilham olundu;

-“Ey Bayezid! Hazinelerim, başkaları tarafından yapılan ibadetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın.”

Hazreti Bayezid (r.a.);

-“Ya Rabbi! Hazinende bulunmayan şey nedir?” Kalbime ilham olundu ki;

-“Acizlik, zavalılık, çaresizlik, zillet ve ihtiyaç.”

Bayezidi Bistam-i (r.a.) bir defasında şöyle anlattı;

-“Bizim ruhumuzu, semalara götürdüler. Cenneti, Cehennemi gösterdiler. Hiçbir şey’e bakmadım. Hep Allah-u Teâlâ (c.c.) yı düşünüyordum. Nice makaman geçirdiler. Nihayet ezeliyyet ağacını gördüm.

Sonra;

-“Ya Rabbi! Sana gelebilmem için beni benliğimden kurtar..” diye yalvardım.

Bana bildirildi ki;

-“Ey Bayezid! Benliğinden kurtulup bana yaklaşman, sevgili Peygamberim’e tabi olmana bağlıdır. Onun ayağının tozunu, gözüne sürme yap. Onun bildirdiği hükümlere uymaya devam et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bayezid’in Mi!racı.” denir)

-“Bulunduğunuz şu derecelere nasıl kavuştunuz?” diye kendinse sordular.

Bayezid-i Bistam-i (r.a.) cevabında;

-“Her yerde Alla-u Teâlâ’nın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle.” Buyurdu.

Bayezid-i Bistam-i Hazretleri (r.a.) bir gün, talebelri ile birlikte, gayet dar bir sokaktan geçiyorlardı. Hazreti Bayezid (r.a.) karşıdan bir köpeğin gelmekte olduğunu gördü, ve geri çekilip köpeğe yol verdi.

Talebelerinden birinin hatırına şöyle geldi;

-“İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim üstadımız, Sultan-ül Arifindir. Hemde etrafındekiler onun, her biri çok kıymetli sadık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, üstadımızın bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acebe nedir?”

Bunun üzerine Hazreti Bayezd-i Bistam-i (r.a.) buyurdu ki;

-“Şu köpek , hal lisani ile ban dedi ki,’ Sana Sültan-ül Arifin olmak hıl’atini ve bana köpeklik postunu giydirdiler. Bunun tersi de olabilirdi.’ BUNUN ÜZERİNE BEN DE ONA YOL VERDİM.”

Bayezid-i Bistam-i (r.a.);

-“ On iki sene nefsimin ıslahi için çalıştım.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (s.a.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeteyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Girnavas şelalesi – uzaktan- (Nusaybin)

Bayezid-i Bistam-i (r.a.);

-“ On iki sene nefsimin ıslahi için çalıştım. Nefsimi riyazet (nefsin arzularını yapamak) körüğünde Mücahede (nefsin istemediği şeyleri yapmak) ateşiyle kızdırdım.”

-“Mezemmet (nefsini kınayıp, ayıblamak) örsünde, melâmet (azarlama) çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum.”

-“Yapabildiğim ibadet ve tâatlarla bu aynayı cilâlayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Neticede bu aynada gördüm ki,”

-“Belimde gurur, riya, ibadete güvenip amelini beğenmek gibi kalb hastalıklarından meydana gelen bir zünnar bulunuyor. Bu zünnarı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden Müslüman oldum.” Buyurdu.

-“Ömrüm boyunca, Allah-u Teâlâ (c.c.) ya layıkıyla ibadet edebilmeyi, namazımı layıkıyla kılabilmeyi arzu ettim. Bu arzu ile belki güzel namaz kılarım diye sabaha kadar namaz kıldım. Fakat kıldığım bütün namazları O’na layık olarak bulmuyordum.”

Nihayet, Allah-u Teâlâ (c.c.) ya şöyle yalvardım:

-“Ya Rabbi! Sana layık şekilde tam ve kusursuz olarak hiç namaz kılamadım. Kıldığım bütün namazlar hep Bayezid’e yakışır şekilde oldu. Beni ve ibadetlerimi kusurlarımla birlikte kabul eyle.”

-“Bir zaman ‘artık ben, zamanın en büyük evliyasıyım’ düşüncesi kalbime geldi. Hemen pişman olup gönlüm hüzünle doldu. Şaşkınlık içerisinde Horasan’ın yolunu tuttum.

Bir müddet gittikten sonra;

-“Allah-Teâlâ beni kendime getirecek birini bana gönderinceye kadar buradan ayrılmayacağım” diye niyet ettim.

Ve orada üç gün bekledim. Dördüncü gün dişi bir devenin üzerinde bir gözü görmeyen bir kişi geldi.”

-“Nereden geliyorsun?” dedim.

-“Sen niyet ettiğin zaman üçbin fersah uzakta idim. Oradan geliyorum. Kalbini koru ‘Zamanın en büyüğü benim’ gibi düşünceleri hatırına getirme!’ dedi ve kayıboldu.”

-“Uzun seneler nefsimi terbiye etmekle uğraşıp çile çektikten sonra, bir gece, Allah-u Teâlâ (c.c.) ya yalvardım.”

‘İlham olundu ki;

-“Şu testi ve aba sende oldukça, sana ruhsat yoktur.”

‘Bunun üzerine yanımda bulunan testi ve abayı terk ettim.

Bundan sonra bana bildirdi ki;’

-“Ey Bayezid nefsin heva ve hevesi için tuzaktaki dane misali olan dünya mallarına gönül bağlayıp, sonra da Allah-u teâlâ kavuşmak için yol isteğen kimselere de ki;

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (s.a.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeteyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

çağ-çağ deresi (Nusaybin) -BOR-

Bayezid-i Bistam-i (Radiyallah-u anh)- 13

-“Ey Bayezid nefsin heva ve hevesi için tuzaktaki dane misali olan dünya mallarına gönül bağlayıp, sonra da Allah-u teâlâ kavuşmak için yol isteğen kimselere de ki;

-“Bayezid isteklerini yapmayıp, istemediklerini yapmak suretiyle kırk yıl uğraştığı halde, yanında bulunan kırık bir testi ve eski abayı terk etmedikçe izin alamadı. Siz, bu halinizle size izin verileceğeini mi zanediyorsunuz. Asla izin alamazsınız.”

Bayezid-i Bistam-i (r.a.) Vefat ederken, kendisini sevenlerden Eba Musa (r.a.) ismindeki zat yanında bulunmamıştı.

Fakat o gece rü’yada;

-“Arşı, başı üzerine alıp taşıyordu.”

Ebu Musa (r.a.) bu rü’yaya çok hayret edip, hikmetini anlayamadı. Ve bunu Bayezid (r.a.) a sormak için yola düştü.

Yolda, Hazreti Bayezid-i Bistama-i (r.a.) ın vefat ettiğini haber aldı. Bistma’a geldiğinde cenaze merasimi için hesabı mümkün olmayan fevkalade bir kalabalık gördü.Tabutunu taşımakla şereflenmek için yanaşmaya çalıştı.

Fakat yanaşıp da tabutu taşımak mümkün olmuyordu.

Diyor ki;

-“Gördüğüm rü’yayı unutmuş vaziyette, Hazreti Bayezid (r.a.) ın tabutunu taşımakla şereflenmek istiyordum. Bu mümkün olmayınca tabutu taşıyanlar arasında meşakkatle geçip tabutun altına girdim. Ve başımı tabuta dayayıp öylece gidiyordum.

Birden tabutun içinden bana şöyle hitab ettiğini duydum;

-“Ey Ebû Musa! İşte şu bulunduğun hal akşamki gördüğün rü’yanın tabiridir.”

Bayezid (r.a.) devamlı -“Allah!… Allah!…” derdi. Vafet anında da yine Allah!… Allah’…” diyordu.
Bir ara şöyle dua etti.

-“Ya Rabbi! Senin için yaptığım bütün ibadet, taat ve zikirleri hep Gaflet ile yaptım. Şimdi can veriyorum. Gaflet hali devam ediyor. Allahım! Bana huzûr ve zikir halini ihsan eyle.”

Bundan sonra zikir ve huzur içinde rûhunu teslim etti.

Bayezid-i Bistam-i (r.a.) şöyle buyurdu;

-“Bir kimsenin, Allah-u teâlâ (c.c.) ya olan muhabbetinin hakiki olup olmadığının alâmeti, kendisinde deniz misali ÇÖMERTLİK, güneş misali ŞEFKAT ve toprak misali TEVAZU gibi üç hasletin bulunmasıdır.”

-“Allah-u Teâlâ hazreteleri (c.c.) nın ni’metleri, her an her kese gelmektedir. O halde her zaman ona hamdu sena etmek lazimdir.”

İslam âlimleri anlikpodisi

Allah-u Teâlâ Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; Tevbe kökünü İstiğfar yaprağıyla karıştıran, Kalb havanına koyarak, tehdid tokmağıyla iyice döven, sonra da insaf eleğiyle elekten geçiren, Gözyaşlarıyla hamur halına getiren, daha sonra da AŞKULLAH ateşinden pişirdikten sonra, Muhammed (a.s.v.) balından da katarak KANAAT kaşığıyla hazırlayan reçeyi hazırlayan bu veli kullar hürmetine Afv eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

İbret- 3

27 Haziran 2008

dsc00825-dara-harabaleri.JPG

DARA HARABELERİ (Bir zamanlar burası kocaman bir şehirdi. Ya Şimdi..)

Zülkarneyn,

Bir gezisinde kavimlerden bir kavme uğrar. Burada halkın elinde insanların yiyeceklerinden hiçbir şey yoktur. İnsanlar kabirler kazarlar. Sabah olduğu vakit kabirlerin yanlarına gidip onları süpürürler, temizlerler ve namazlarını kılarlar.

Karınları acıkınca da hayvanların ot yediği gibi onlar da ot yerler. Yerin bitkilerinden yemeleri onların hayatını zorlaştırmıştır. Zülkarneyn hükümdarlarına adam göndererek:

-“Zülkarneyn’in davetine icap et.”diye haber gönderir.

Hükümdar:

-“Benim onda ihtiyacım yoktur. Eğer onun bir isteği varsa kendisi bana gelsin” der. Adam gelip durumu anlatınca:

Zülkarneyn:

-“Doğru söyledi” der ve kalkıp hükümdarın yanına gider.

Hükümdara:

-“Ben sana, bana gelmen için sana adam gönderdim. Kabul edip gelmedin. İşte ben geldim.” der.

Hükümdar:

-“Eğer benim sana ihtiyacım olsaydı gelirdim” der.

Bunun üzerine Zelkarneyn hükümdara şöyle der:

-“Sizi öyle bir halde görüyorum ki, bu hal üzere olan bir milleti görmedim.”

Hükümdar:

-“Nedir o hal” diye sorunca…

Zülkarneyn:

-“Sizin ne malınız var, ne de mülkünüz. Gümüş ve altını elde edip ondan faydalanamazmısınız ?” der.

Hükümdar şöyle der:

-“Biz altın ve gümüşü kerih görürüz. Çünkü kim onlara sahip olursa, nefsi onu zorlar ve onu bundan daha üstün bir şeyi elde etmeğe çağırır.”

Zülkarneyn:

-“Size ne oluyor ki, kabirler kazdınız. Sabah olduğu vakit onlara bakiyor, süpürüp temizliyorsunuz. Sonra da yanında namaz kılıyorsunuz “der.

Hükümdar:

-“Biz kabirlere baktığımız vakit, bizi kabirlerimiz uzun amelden menediyor. Kötülük yapmiyoruz.” Der.

Zülkarneyn:

-“Görüyorum ki, sizin yerden kopardığınız bitkiden başka yiyeceğiniz yoktur. Canlı hayvan edinmezmisiniz ki, sağar, onlara ve onlardan daha başka hususlarda faydalanırsınız.”der.

Hükümdar şöyle cevab verir.

-“Biz karınlarımızı hayvanlara kabir yapmağı kerih görürüz. O yer bitkilerin bize yeter derecede bir yiyecek olduğunu görürüz. Az bir yiyecek ademoğluna yeter.”

Sonra o yerin hükümdarı elini Zülkarneyn’ın arkasına vurur, Sonra onabir kafatası gösterip şöyle der:

-“Ey zülkarneyn, bu kimdir biliyormusun ?

Zülkarneyn:

-“Hayır, kimdir o ? diye sorunca.

Hükümdar şöyle cevab verir:

-“O dünya hükümdarlarından bir hükümdardır. Allah (c.c.) onu yeryüzü halkına hükmetmek için kuvvet, kudret ve saltanat vermişti. Fakat o Halkına zulm etti. Azdı. tuğyan etti. Allah (c.c.) onun bu amellerini görünce onu ölümle vucudundan ayırdı. Şimdi yere atılmış bir taş gibi oldu. Allah (c.c.) onun amellerini kayd etti. Kiyamet günü onun cezasını verecek.”

Sonra başka bir kafatası alıp Zülkarneyn’e:

-“Ey Zülkarneyn bu kimdir biliyormusun? diye sordu.

Zülkarneyn:

-“Bilmiyorum O, kimdir? “ dedi.

Hükümdar:

-“Bu da o deminkinden sonra Allah(c.c.) ın kendisine hükümdarlık verdiği bir hükümdardır. Kendisinden önce geçen hükümdarın, halka yaptığı zülmü haksızlığı görüp, hayret ediyordu. Bunun için kendisi alçak gönüllü oldu. Allah(c.c.) tan korktu. Kendi tabası halkına adaletle muamele edilmesini emretti. Sonra gördüğün gibi (ölüp bir kemik) oldu. Allah (c.c.) onun amellerini kayd etti. Ahrette onu mükafatlandıracaktır.” Dedi.

Daha sonra Hükümdar Zülkarneyn’ın kafasına işaret ederek şöyle dedi:

-“Bu kafa tası da bu kafataslari gibi olur. Ne yaptığına DİKKAT et ey Zülkarneyn.”dedi.

Bunun üzerine Zülkarneyn ona:

-“Benim sohbetimde bulunurmusun? Seni kendime kardeş edineyim. Vezir yapayım. Allah (c.c.) ın bana verdiği şeylere seni ortak edeyim.” Der.

Hükümdar:

-“Benim, seninle bir arada bulunmam doğru olmaz. Top yekun bir olmamız da mümkün değildir.” Der.

Bunun üzerine Zülkarneyn:

-“Niçin? diye sorunca.

Hükümdar:

-“Çünkü bütün insanlar sana düşmandır. Bana ise dostur.” Der.

Zülkarneyn:

-“Niçin “ diye sorunca.

Hükümdar:

-“Çünkü insanlar, senin elinde bulunan mal, mülk ve dünya saltanatı için sana tecevuz ederler. Benim mal-mülk ve dünya sultanatından hiç birini kabul etmeyip red ettiğim için ve benim katımda ihtiyacım kadar bir şey bulunduğu için bana tecevuz edecek hiçbir kimse bulunmaz.” Dedi.

Zülkarneyn bu hadiseden öğüt alarak ve hayretler içinde kalarak ayrılır gider.

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah(c.c.) bizleri ve sizleri İskendere el Zülarneyn gibi İbret alan SEVGİLİ kullarının yüzü suyu hürmetine, Kalb gözümü açık eylesin. AMİN..

Fuad Yusufoğlu

dsc02158-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

-“Niçin ağliyorsunuz?” buyurdu;

Cebrail (a.s.) ve Mikail (a.s.):

-“Ya Rabbi mekrinden emin değiliz.”deiler.

Allah-u Teâla (c.c.):

-“Böyle olmak gerekir, emin olmamalı.”

Muhammed ibn Münkedir (r.a.) der ki:

-“Cehennem yaratıldığı zaman, bütün melekler ağlamaya başladı. İnsanlar yaratılınca, ağlamayı kestiler. Cehennemin kendileri için yaratılmadığını anladılar.

Resulüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Cebrail (Aleyhis selam) bana her geldiği zaman, Allah(c.c.) korkusundan titriyor görürdüm.”

İmam-i Mucahid (Rahmatullahı aleyh) der ki:

-“Davud (aleyhisselam) başını secdeye koyup, kırk gün ağladı. Gözyaşının ağtığı yerde otlar büyüdü.

-“Ya Davud, niçin ağlıyorsun? Açsan, sana yemek vereyim, elbisen yoksa, elbise göndereyim.”diye bir ses geldi.

Davud (Aleyhisselam):

-“Hazin bir sesle inledi. Nefsinin ateşi oradaki otları yaktı. Sonra Allah-u Teâla (c.c.) tevbesini kabul etti. Ya Rabbi, kusurumu elime yaz da, unutmayayım.”dedi.

Duası kabul edildi.

Elini yemeye ve içmeye uzatmazdı ki, önce o kusuru görmesin ve ağlamasın. Bazen kendisine bardakla su verirlerdi. Bardak tam dolu olmazdı. Göz yaşları ile dolardı.

Anlatırlar ki;

Davud (aleyhis selam) o kadar ağlardı ki, takatı kalmadı ve:

-“Ya Rabbi ağlamama merhamet etmezmisin? “dedi.

Vahiy geldi ki;

-“Ağlamaya ait sözler söylersin, kusurunu unuttun mu?”

Davud (Aleyhis selam):

-“Ya Rabbi, nasıl unuturum, kusurumdan önce Zebur okuduğum vakit, akan sular durur, kuşlar başıma toplanır, dağlardaki vahşi hayvanlar mihrabımı, etrafımı sarardı. Bu gün bunlardan hiç birisi olmuyor. Ya Rabbi, bu ne büyük korku, ne müdhiş iştir.” Dedi.

Allah-u Teala (c.c.) buyurdu ki;

-“O teatteki ünsten, bu ise kusurunun korkusundandır. Ey Davud. Adem benim kulum idi Onu kudret elim ile yarattım. Ona kendi ruhumdan üfledim. Meleklerin ona secde etmesini emr ettim. Ona keramet hil’atını verdim. Vekar tacını başına koydum. Yalnızlığından yakındı, Havva’yı yarattım. İkisini de Cennette koydum. Bir kusur işledi. Mahcup ve çıplak huzurumdan uzaklaştırdım. Ey Davud dinle, doğru dinle Bana teat ettin. İstediğini verdim. Kusur etti, mühlet verdim. Şimdi bütün bunlarla bana geldin, Kabul ettim.”

Yahya ibn Ebikesir (r.a.) der ki;

Bildirdiler ki;

Davud (Alayhisselam) kusuru için sesli ağlamak istediği zaman, yedi gün bir şey yemedi, hanımlarının yanına gitmedi. Sonra sahraya çıktı. Oğlu Süleyman (Aleyhisselam) a

-“Davud’dun (aleyhisselam) ağlamasını duymak isteğen mahlukatın toplanması için, Seslenmsini söyledi. İnsanlar şehirlerden, kuşlar yuvalarından, Vahşi hayvanlar…
Devam edecek…..

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri her zaman kendisinden korkan kullarından eylesin. AMİN………

Fuad Yusufoğlu

dsc08845-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas (cintepesi) mevki-i

Tefekkür, ilim öğrenmek istemektir. Kendiliğinden elde edilmeyen ilimler öğrenilmelidir. Bu da bir başkasının bildiklerini kendisinin de bilmesiyle meydana gelir.

Böylece iki marifet birleşir, aralarında üçüncüsü doğar, erkek ve dişiden çocuk meydana gelmesi gibi olur.

Bu iki marifet, üçüncü marifetin aslı olur. Sonra bir başkası ile birleşir, ondan da dördüncüsü meydana gelir. Bunun gibi ilimlerin çoğalması, nihayete doğru gider.

Bu yolla ilim elde edemeyen, asıl olan ilimlerin yolundan gitmemiştir. Böyle bir kimse sermayesi olmadan ticarete atılan kimseye benzer ki, bir şey yapamaz.

Eğer bilirse, fakat aralarını nasıl birleştireceğini anlayamazsa sermayesi olup alışveriş ilmini bilmeyene benzer.

Bunun hakikatini anlatmak uzun sürer. Burada bir misal vermekle yetinelim. Ahiret’in dünyadan daha iyi olduğunu bilmek isteyen kimse, dünyadan iki şey’i bilmeyince bunu anlayamaz.

Biri:

Sonsuz olanın geçici olandan iyi olduğunu bilmektir.

Diğeri de:

Ahiret’in sonsuz, dünyanın geçici olduğunu anlamaktır. Bu iki aslı bilince, zaruri olarak, ahiret’in dünyadan iyi olduğunu bildiren ilimler ondan meydana gelir. Bu meydana gelmekle mu’tezilenin dedikleri gibi demek istemiyoruz. Bu ise ayrı ve uzun bahistir.

Bundan anlaşıldı ki,

Bütün tefekkürün hakikati, kalbde hazır olacak iki ilmi aramaktır. İki atın birleşmesinden koyun doğmadığı gibi, herhangi iki ilimden de istenen ilim doğmaz.

İlimden her çeşidin, ayrı iki aslı vardır. Bu iki asıl kalbde bulunmayınca bu beklenen meydana gelmez.

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla (c.c.) bizleri ve sizleri tefekkürün hakikatını idrak eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu