‘kul hakkı’ Kategorisi için Arşiv

dsc00020-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ baraji (Nusaybin)

Ebu Ali Ribatı (r.a.) anlatır: Abdullah-ı Razı(r.a.) ile sahrada gidiyorduk.

Yolda;

-“Sen mi, yoksa ben mi reis olayım.”dedi.

-“Sen ol.”dedim.

-“Ne dersem yapacaksın .” dedi.

-“Baş üstüne.” Dedim.

-“Torbanı getir.” Dedi. Getirdim.Yiyeceğimi, elbisemi ve daha neyim varsa içine koydu. Ve sırtına aldı. Kendisi taşıdı.

Her ne zaman:

-“Bana verin, yoruldunuz,”desem.

Bana;

-“Sana reis benim dedim, söylediğimi tut.” Derdi.

Ertesi gece yağmur yağdı, sabaha kadar uyumadı, ayakta durdu,ıslanmıyayın diye de üstüme bir örtü tuttu.

Bir şey söylesem,

-“Reis benim, sen dediğimi yap.” Derdi.

-“Keşke onu reis yapmasaydım” dedim.

Büyükler Buyurumuştur;

-“Bir din kardeşin sana bir kusur ederse, kendine onun yetmiş çeşit özrünü ara. Nefsin kabul etmezse, Nefsine de ki;

-“İşte senin kötü huyun ve herkese fena söyleyiciliğin. Kardeşin senden yetmiş türlü özür diliyor da kabul etmiyorsun.” Kusuru bir günah ise, ona güzellikle o işten vazgeçmesini söylemeli. Vageçerse ve ısrar etmezse görmemezlikten gel. İsrar ederse nasıhat eyle. Fayda vermezse, bu hususta ne yapılacağı hakkında ashabi kiram (Aleyhimmürrıdvan) ihtilaf eylediler.

Ebu Zer (radiyallah-u anhu) ın görüşüne göre o kimseyle arkadaşlığı kesmek lazımdır.

Buyuruyor ki;

-“Onu Allah (c.c.) için sevmiştim, şimdi de Allah(c.c.) için ona düşman ol.”

Ebu-d Derda ve eshabi kiramdan bir ksmı (Aleyhimmürrıdvan) buyurdu ki:

-“Arkadaşlığı kesmemek lazımdır. O işinden döneceği ümid edilebilir. Baştan dost edinmemeliydi. Dost edindikten sonra bu şekilde ondan kesilmemelidir.”

İbrahim-i Nehai (Rahmetullah-ı Aleyh ) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinden bir günah yüzünden ayrılma, bugün yaparsa, yarın yapmaz.”

Ebu Zer (radiyallah-u anhu) yolu selamete daha yakındır. Fakat bu yol daha ince ve fıkha daha uygundur. Çünkü bu lütuf onun tevbesine sebep olur. Acizlik ve düşkünlük günlerinde kardeşe daha çok ihtiyaç olur. Nasıl olur da terk edilir. Fıkıh tarafı şöyledir ki, dostluk, kardeşlik akdı yapılınca, akraba olur. Günah sebebiyle sıla-i rahmi terk etmek olmaz.

Bunun için Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor;

-“Eğer kabilen ve akraban sana asi olurlarsa, sizden değil, amelinizden, yaptıklarınızdan üzülüyorum de.” Şuara-216.

Ebu’d Derde(radiyallahu anhu)ya;

-“Din kardeşin günah işledi, onu düşman tutuyor musun?” denildikte;

-“Günahına düşmanım, ama o benim kardeşimdir.” buyurdu.

Fakat başlangıçta böyle kimse ile kardeşlık etmemelidir. Çünkü kardeşlik suç değildir. Kardeşliği kesmek ise suçtur. Terk etmede belli bir hak vardır. Sana bir kusur ederse, özür dilerse, afv etmen iyidir. Yalan söylediğini bilsen bile, özrünü kabul eyle.

Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi vesselam) buyuruyor:

-“Bir kimseden, kardeşi özür diler de özrünü kabul etmezse, onun günahı muslümanların yolunu kesip, onlardan haraç almanın günahı gibidir.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Mü’min, çabuk kızar ve çabuk hoşnut olur.”

Ebu Süleyman-ı Daranı (r.a.) müridine;

-“Din kardeşinden eziyet görürsen sakın kızma. Kızarsan, daha çok eziyet veren söz duyabilirsin.” Buyurdu.

Ve:

-“Tecrübelerimle böyle olduğunu anladım.” Dedi.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri birbirinin kusurlarını afv eden birbirlerine saygılı ve sevgili olan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc09042-kasyan-navale-fuad-yusufoglu.JPG

Navale- sipi (Kasyane)

Dostunu, din kardeşini Dua ile anmalıdır. Hayatında da, öldükten sonra da böyle olmalıdır. Bunun gibi ehlini ve çocuklarını da dua ile anmalıdır.

Kendine Dua ettiğin zaman, ona dua da eyle ki, bu, hakikatta kendine dua eylemendir. Hususan hadisi şerifte; (a.s.v.);

-“Din kardeşine arkasından dua edene bir melek ‘sen de öyle ol’ der.” Buyuruldu.

Bir rivayette Allah-u Teeala (c.c.) buyuruyor:

-“Önce senden başlarım.”

Ve yine buyurur;

-“Birbirlerini sevenlerin arkalarında yaptığı dua’lar red olunmaz.”

Ebu’d Derda (Radiyallah-u Anh) buyuruyor;

-“Secdede yetmiş dostumun ismini hatırlar, hepsine teker teker Dua ederim.”

Şöyle demişlerdir;

-“Kardeşlik öyledir ki, sen öldüğünde varisler mirasını paylaşırken o mezardaki halını düşünüp senin için Dua eder.”

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyuruyor ki;

-“Ölen, boğulmak üzere olup tutunmak için sağa sola el atan kimse gibi, ehlinden, çocuklarından ve dostlarından dua bekler.Yaşayanlardan gelen bu dualar, nur dağları gibi ölünün kabrine gelir.”

Yine (a.s.v.) buyurdu;

-“Ölülere hediye edilen dualar, nurdan bir tabakla getirilir. Ve onlara bu filanın sana Hediyesidir denir. Yaşayanların hediyeye sevinmesi gibi sevinirler.”

Sevgide, dostlukta Vefalı olmalıdır. Vefakarlığın manalarından biri de; Ölümden sonra ehlini, çocuklarını ve dostlarını unutmamaktır.
İhtiyar bir kadın, Peygamber Efendimiz(Aleyhisselatu vesselam) yanına geldi. Peygamber Efendimiz (Aleyhisselat-u Vesselam) ona çok ikramda bulundu. Ashabi Kiram (rıdvanıllahı aleyh) bu yakın alakaya hayret etti.

Buyurdu ki;

-“Bu kadın, Hatice (radiyallah-u anha) zamanında bize gelirdi. Ahde vefa İmandandır.”

Vefakarlığın biri de dostu ile alakalı olan, oğluna, kölesine, hizmetçilerine şefkatlı olmalıdır Yakınlarına gösterilen sevgi kardeşinin kalbine kendisine gösterilenden daha çok te’sir eder.

Biri de, mevki ve makam sahibi olduğunda dostlarına karşı tevazuu elden bırakmamak, kibirlenmemektir. Biri de hiçbir sebeple dostluğu kesmemelidir. Çünkü şeytan, iki kardeş arasındaki soğukluktan daha çok bir şey’e sevinmez.

Hususen Allah-u Teala (c.c.);

-“Muhakkak ki şeytan, aranızda kavga, dargınlık çıkarır.”İsra -53

Yusuf (aleyhisselam) buyuruyor;

-“Şeytan -benimle kardeşlerim arasında fesat çıkardıktan sonra…”Yusuf-100.

Biri de;

Dostun düşmanıyla , dost olmamaktır. Belki onun düşmanını da severse, sevgisi zayıf olur. Biri deonun hakkında bozuk sözler söyleyeni dinlememek ve söz taşıyıcıları yalancı kabul etmektir.

Kendini bütün dostlardan aşağı bilmelidir. Onlardan bir şey beklememeli, her şey’ine hakkiyle riayet etmelidir.

Cüneyd-i Bağdadi’ nin huzurunda biri;

-“Allah (c.c.) için kardeşlik olmak, bu zamanda çok kiymetli ve bulunmaz oldu.” Dedi. Birkaç defa bu sözü tekrarladı.

Cüneyd-i Bağdadi (Rahimehullah) buyurdu;

-“Senin sıkıntı ve cefalarını çekecek bir kimse ariyorsan, bulamazsın. Sıkıntı ve cefalarını çekeceğin bir kimse arıyorsan burada çok vardır.”

Din büyükleri buyuruyor ki,

Kendini din kardeşlerinden üstün gören günahkar olur. Onlar da onu öyle görürlerse günahkar olurlar. Kendini onlar gibi görürse, kendisi de, onlar da üzülür. Onlardan aşağı görürse kendisi de, onlar da rahat ve selametle olurlar.

Ebu Muaviye-i Esved (r.a.) buyuruyor;

-“Bütün dostlarım benden daha iyidirler. Çünkü, beni kendilerinden önce tutarlar ve üstün bilirler.”

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) Bizlere ve sizlere Dostlarını daima hatırlayıp Dua eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Eziyet

02 Temmuz 2008

dsc00093-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Fuadeyl ibn İyyad (radiyallah-u anhu) ı ağlarken gördüler.

-“Niçin ağliyorsun?” dediler.

Fuadeyl ibn İyyad (r.a.);

-“Bana zülm eden bir zavallı müslümana üzüldüğümden ağliyorum.”Dedi.

-“Kiyammete ona sorulacak ve rezil olacaktır. Fakat hiçbir özür ve bahane bulamiyacaktır.”

Mucahid (Radiyallah-u Anhu) buyuruyor:

-“Cehennemde olanlara Allah-u Teâla (c.c.) öyle yaralar verir ki, bütün bedenleri sızıp akar, yalnız kemikleri kalır.”

Sonra bir ses;

-“Bu nasıl bir elemdir?” der.

-“Çok şiddetlidir.” Derler.

Aynı ses:

-“Bu dünyada Müslümanlara verdiğiniz sıkıntının karşılığıdır.” Der.

Peygamber efendimiz (Salallahu aleyhi vesselem) buyurdu;

-“Cennete istediği gibi dolaşan birini gördüm. Müslümanlara eziyet vermesin diye yol üzerindeki bir ağacı kesmişti”

Hiç kimseye kibirlenmemelidir. Çünkü, Allah-u Teala kibirlileri sevmez. Peygamber Efendimiz (Sallallah-u Aleyhi Vesselam.) buyurdu ki;

-“Allah-u Teâla bana vahiy ile bildirdi ki, tavazu et, kimse kimseye övünmesin.”

Bunun için Peygamber efendimiz (Sallallah-u Aleyhi vesselem) dul kadınların, miskinlerin işlerini görünceye kadar uğraşırdı. Kimseye hakaret gözü ile bakmamalıdır. Çünkü o kimse Allah-u Teâla (c.c.) nın VELİ KULU OLABİLİR, Fakat o bilmez. Allah-u Teâla (c.c.) evliye kullarını herkesin nazarından örtmüştür.

İkrime (Radiyallah-u anhu) buyurdu; Allah-u Teâla (c.c.), Yusuf (aleyhisselam) a,

-“Senin dereceni ve ismini, kardeşlerini afvettiğin için, büyük eyledim” buyurmuştur.

Hadisi şerifte (a.s.v.):

-“Din kardeşini afv edenin izzeti ve büyüklüyü artar.” Buyuruldu.

Ma’ruf-i Kerhi (r.a.) buyuruyor;

-“Bir kimse günde üç defa’Allahummeslih ümmete Muhammedin, Allahümmerham ümmete Muhammedin, Allahümme ferric ümmete Muhammedin’ derse; İSMİ EBDALLAR DEFTERİNE YAZILIR.”

Hazreti Ali (r.a.) buyruyor:

-“Kimin karnı ağrırsa, hanımın mehir parasından isteyip, bal alsın, yağmur suyu ile karıştırp içsin, şifa bulur. Çünkü Allah-u Teâla (c.c.) yağmur’a BEREKET,bal’a ŞİFA ve kadınların mehr’ine AFİYET buyurmuştur. O halde bu üçü bir araya gelirse elbette ŞİFA BULUR.

Kimya-yi Saadet ( İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla (c.c.) bizlere ve sizlere; Bu fani dünya da kaldığımız Müddet zarfında BEREKET, ŞİFA, SIHHAT VE AFİYET üzere olmayı, Uzun ömürler le birlikte, Salih ameller ihsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08412-bazne-taka-fuadyusufoglu.JPG

Bazne taka (navala sipi)

KOMŞU HAKKI:

Yalnız Müslüman olmakla lazım gelen hakları uzun anlattık. Komşu hakları ise daha fazladır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Buyurdu ki;

-“Kafir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akraba olan komşunun üç hakkı vardır.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Cebrail aleyhisselam bana daima komşu hakkını vasiyet ederdi. Hatta ben ölünce malımdan miras alacaklarını zan ettim.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşusunun, zararından emin olmadığı komşu Mu’min değildir.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşunun köpeğine taş atan, komşusunu incitmiş olur.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem:

-“Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Yardım isterse yardım edin, borç iterse borç verin, fakir ise ihtiyacını görün, hasta
olursa ziyaretine gidin, ölürse cenazesinin arkasından gidin, sevinirse sevinin. Üzüntülü zamanında hal ve hatırını sorun, üzülmeyin deyin. Rüzgarına mani olmamak için ona bakan duvarı çok yüksek yapmayın. Yediğiniz meyveden ona gönderin, veremezseniz gizli yiyin. Çocuğunun eline yiyecek verip dışarı çıkarmayın. Komşunun çocuğu görüp de istemesin. Yemeyiniz kokusu ile komşuları üzmeyin. Pişirdiğiniz yemekten bir tabak da ona gönderin.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşu hakkı nedir bilir misin? Nefsim, yed-i kudretinde olan Allah (c.c.) a yemin ederim ki, komşu hakkına riayet edene, Allah-u Teala(c.c.) merhamet eder.”

AKRABA HAKKI:
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu;

-“Allah-u Teala buyuruyor ki; ben Rahmanım. Benim yakınım Rahm’dır. Onun ismini kendi ismimden çıkardım.Yakınları ile beraber olanlarla beraberim.Yakınlarından ilgiyi kesenlerden, ben de alakayı keserim.”

Yine (a.s.v.) buyurdu;

-“Ömrünün uzun, rızkının iyi olmasını isteğen, akrabasına iyi davransın. Sıla-i rahimden daha çok sevabı olan bir taat yoktur. Hatta bir evdekiler fısk ve fücur ile meşgül olsalar, sıla-i rahm edince, bunun bereketinden malları ve çocukları artar.”

ANNE VE BABA HAKKI:

Anne- baba hakkı hepsinden büyüktür. Çünkü yakınlıkları daha çoktur. Peygamber efendimiz (Sallallah-u aleyhi vesellem) buyurdu ki;

-“Huzurunda, alıcı- satıcı arasında duran köle gibi olmayan kimse , babasının hakkını ödeyemez.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Anaya- Babaya iyilik etmek,(Nafile) namazdan, oruçtan, hactan, umreden, cihad’tan daha üstündür.”

Allah-u Teala (c.c.) Musa aleyhisselam’a vahiy gönderdi;

-“Annesinin babasının sözünü dinlemeyip benim emirlerimi yapanları, emir dinlememişlerden yazarım. Benim emrimi yapmayıp, anasının- babasının sözünden çıkmayanları, emir dinleyenlerden yazarım.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu;

-“Sadaka verip, sevabını anasına – babasına gönderen ne ziyan eder. Anasına – babasına da sevab yazılır ve kendi sevabı hiç azalmaz.”

Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam) ın huzuruna bir kimse geldi. Ve;

-“Baban ve annem ölmüştür, onların üzerimde ödeyebileceğim bir hakkı kaldı mı?” dedi.

Peygamberimiz (a.s.v.) Buyurdu ki;

-“Onlar için namaz kıl (Namazın sevabını onlara gönder.), afv dile, ahd ve vasiyetlerini yerine getir, sevdiklerine iyi davran, izzet ve ikramda bulun, akrabasına iyi muamele eyle.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Anne hakkı, baba hakkının iki katıdır.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri; bizleri ve sizleri Ebeveynlerine saygılı olan ve onların haklarına riayet eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Tevbe-i nasuh- 5

05 Temmuz 2008

dsc00316-fuadyusufoglu-navala-sipi.JPG

Nevala Reş (Nusaybin)

Tevbe-i Nasuh:
Kulun içden, dıştan pışman olarak ve bir daha o günahı işlememeğe azmetmek suretiyle yapılan tevbedir. Allah (c.c.) ın kabul buyurduğu tevbede işte böyle olanıdır. Zahiren tevbe edip, içten pişman olmayanın hali şuna benzer:

Bir mezbele ki üzerine ATLAS örtülmüş, insanlar ona baktıklarında imrenirler. Fakat örtü mezbelenin üzerinden kaldırıldığında insanlar ondan tiksinirler ve yüz çevirirler, işte ihlassız, dıştan ibadet edenlerin halı de böyledir. İnsanlar onlara gıpta ederek bakarlar, fakat kıyamet günü perdeler kaldırıldığında melekler ondan kaçarlar.

Bunun içindir ki Resulullah (aleyhisselatu vesellem) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur:

-“Şüphesiz, Allah (c.c.) sizin şeklinize, kiyafetinize bakmaz. Belki Allah (c.c.) sizin kalblerinize bakar.”

İbni Abbas (r.a.) ın şöyle dediği rivayet edilir:

-“Nice tevbe eden vardır ki, kiyamet günü tevbe ettiğini sanarak gelir, halbuki tevbe etmiş değildir. Çünkü o, pişmanlık, günahı tekrar işlememeğe azm etmek, hakkını yediği kimselere imkan dahilinde haklarını iade etmek, mümkün değilse HELALLAŞMAK, bu da mümkün değilse onun için dua yapmak suretiyle tevbe kapılarını kuvvetlendirmektir.

Günahları unutmak, musibetlerin en kötüsü ve çirkinidir. Akıllı olan kimse kendini daima hesabe çeker; Günahlarını unutmaz:

Nitekim denir ki:

-“Ey günahkar, suçları sayılan günahını unutma, geçmiş günahını hatırla, ölümden önce Allah (c.c.) a tevbe et, ey asi, itiraf ederek günahını afettir.

Devam edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri; tevbe-i Nasuh eden ve tevbesine sadık olan kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00371-fuad-yusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas Mevki-i (NUSAYBİN)

İKİNCİ KAAİDE:

İşi olanların huzuruna gelmeyi gözetmelerini hor tutmamalı ve bunun tehlikesinden sakınmalıdır. Kendisinin göreceği bir müslümanın işi olduğu müddetçe, nâfile ibadetlerle uğraşmamalıdır. Zira Müslümanların işlerini görmek, bütün nafile ibâdetlerden üstündür.

Bir gün Ömer İbn Ablulâziz (Rahmetullahi Aleyh) ikindiye kadar insanların işlerini gördü. Yoruldu ve dermansız kaldı. Evine gidip bir saat dinlenmek istedi.

Oğlu:

-”Şu saatte ölmeyeceğinden emin misin? Bir kimsenin seninle bir işi olur ve sen bunda nasıl eksiklik yapabilirsin?” Deyince.

-”Doğru söylüyorsun” buyurup kalktı ve dışarı çıktı.

ÜÇÜNCÜ KAAİDE:

Şehvetleriyle, istekleriyle uğraşmayı kendine âdet etmemelidir. Güzel, süslü elbiseler giymek, tatlı leziz yemekler yemek gibi. Belki her şey’de kanaati gözetmelidir. Zira kanaatsiz adâlet olamaz.

Ömer İbn Hattab (r.a.) Selmân-ı Fârisi (r.a.) ye;

-”Benim hallerimden beğenmediğin bir şey duydun mu?” Diye sorunca

Selman-i Farisi (radiyallah-u anh);

-”Duydum ki sofranda iki kap yemek oluyor ve iki gömlek bulunduruyormuşsun, birini gündüz, birini gece giyiyormuşsun.” dedi.

Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh);

-”Daha başka bir şey duydun mu?” Deyince;

Selman-i Farisi (radiyallah-u anh);

-“Hayır” diye cevap verdi.

DÖRDÜNCÜ KAAİDE:

Elinden geldiği müddetçe bütün işlerinin esası, sertlik değil, rıfk ve yumuşaklık olmalıdır.

Resulullah (s.a.v.) buyurdu:

-“Emrimdekilere rıfk ile muamele eden padişaha, kıyâmette rıfk ile muamele ederler.”

Hişam İbn Abdülmelik halife idi. Büyük alimlerden olan Ebu Hâzım’dan

-“Bu işte kurtuluş tedbiri nedir?”diye sordu.

-“Aldığın her gümüşü ve parayı helâlden alasın ve yerine sarfedesin.” dedi.

Ve yine dedi ki:

-“Cehenneme dayanamayan, Cenneti daha çok sever.”

BEŞİNCİ KAAİDE:

Bütün halkını memnun ve razı etmeye uğraşmalıdır. Ve bunu şeriata uygun yapmalıdır.

Resulullah (a.s.v.):

-“Padişahların en iyisi sizi seven ve sizin kendisini sevdiğinizdir. En fenası da size düşman olup la’net eden ve sizin de ona düşman olup lanet ettiğinizdir.” Buyurdu.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-ii Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizlerin başına Adaletle hüküm eden Adil Hükümdarlar Nasib eylesin…AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc00382-fuadyusufoglu-nusaybin-girnavas-mevki-i.JPG

Girnavas mevki-i (Nusaybin)

BEŞİNCİ KAAİDE:

Bütün halkını memnun ve razı etmeye uğraşmalıdır. Ve bunu şeriata uygun yapmalıdır.

Resulullah (a.s.v.):

-“Padişahların en iyisi sizi seven ve sizin kendisini sevdiğinizdir. En fenası da size düşman olup la’net eden ve sizin de ona düşman olup lanet ettiğinizdir.”Buyurdu.

ALTINCI KAAİDE:

Hiç kimsenin şeriata uymayan rızasını aramamalıdır. Çünkü şeriatın kabûl etmediği bir şey ile bir kimsenin kendisinden râzı olmamasından kendisine zarar yoktur.

Ömer bin Hattâb (radiyallahu anhu) buyurur:

-“Her sabah kalktığım zaman insanların yarısı benden razı olmazlar.” buyurur. Elbette kendisinden hak alınanlar hoşnud olmazlar. O hâlde herkes hoşnud ve memnun edilemez. Câhil o kimseye denir ki, Hak Teâlâ’nın rızasını, insanların rızası için bırakır.”

Hazret-i Muâviye, Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) ye mektup yazıp, nasihat istedi.

Hazret-i Âişe (radiyallahu anha) şöyle yazdı:

-“Resûlallah (Aleyhissatâtü vesselâm) den duydum ki:

-“İnsanların rızasını değil Allahû Tealâ’nın rızasını arayandan, Allah razı olur. İnsanları da ondan razı eder. İnsanların rızasını arayandan, Allahû Tealâ razı olmaz ve insanları da ondan razı etmez.”

YEDİNCİ KAAİDE:

Başkanlığın çok zor olduğunu bilmelidir. Allahın kullarının işlerini iyi yapmak büyük bir iştir. Bunu yerine getirmeye uğraşan ve muvaffak olan en büyük saâdete kavuşmuştur. Bunun hakkını vermezse, kimsenin düşmediği felâkete duçâr olmuştur.

Resulallâh (Sallâllahû Aleyhi ve Selem) buyurdu ki:

-“İki kimse arasında hükmedip zulmederse, Allah’ın lâneti zalime olsun.

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Üç kimse vardır ki, yarın kıyamet günü Allahü Teâlâ onlara bakmaz:

Yalan söyleyen sultan,

Zina eden yaşlı

Ve kibirli fakir..”

Yine (a.s.v.) buyurdu:

-“Kıyamet günü ümmetimden iki sınıf şefaate kavuşmaz: biri zâlim sultan, diğeri dinde taşkınlık yapıp hududu aşan bid’at sahibi.”

Ömer bin Hattâb (Radıyallahu Anh) bir cenazenin namazını kıldırmak istedi.

Bir başkası ileri geçti ve namazı kıldırdı. Mevtayı mezara koyunca elini kabrinin üzerine koydu ve

-“Ya Rabbi! Eğer ona azâb edersen, sana âsi olduğu içindir. Şayet rahmet edersen, senin rahmetine muhtaçtır. Ey mevta, ne mutlu sana ki, ne helife idin, ne tanınmış bir kimse idin, ne bir kâtip idin, ne yardımcı idin, ne de maliye memuru idin.” dedi,

Ortadan kayboldu.

Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh) onu aramalarını buyurdu. Bulamadılar. Hızır Aleyhisselâm idi dediler.

Resûlallah (Sallâllahu Aleyhi ve Selem ) buyurdu:

-“Kıyamet günü sultanları toplarlar ve: siz benim koyunlarımın çobanı idiniz. Yeryüzünün vilâyet ve memleket (valilik ve sultanlık) hazinesinin sahibi idiniz. Niçin benim emrettiğimden daha çok had vurdunuz ve ceza verdiniz?”

Derler ki:

-“Ya Rabbi! Senin emrini tutmadıkları için kızmıştık.”

-“Pekiyi, sizin kızmanız, benimkinden fazla mıdır? buyurur.”

Bir başkasını getirirler.

Ona;

-“Niye had cezasını az vurdun?”

-“Ona acıdım Ya Rabbi.” der.

-“Senin acıman, benim acımamdan çok mudur?” buyurur.

Her ikisini de yani fazla vuranı da, az vuranı da tutarlar ve Cehennemin bir köşesini onlarla doldururlar.

Hazret-i Ömer ( Radıyallâhu anh) kendi bekçisinin yerine gece dolaşırdı, Maksadı nerede bir eksiklik görse, onu tamamlamak idi.

HazretiÖmer (Radiyallah-u Anhu) Buyurdu ki:

-“Fırat nehrinin kenarında bir uyuz koyunu öldürürlerse, hesap günü olan kıyamet gününde onu benden soracaklarından korkarım.”

Halbukki onun öyle bir adâleti ve ihtiyatı vardı ki, hiç kimse o dereceye ulaşamaz.

SEKİZİNCİ KAAİDE:

Daima dinini seven ve kayıran âlimleri görmeye susamalı, nâsihatlerinl dinlemeyi candan istemeli ve dünyayı seven ve isteyen alimlerden kaçmalıdır.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri ameli Salih işleyen ve kendisine itaat eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc09077-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Kasyane (Nusaybin)

Cenabi hak buyuryor ki:

-“Mallarını Allah (c.c.) yolunda harcayanların hali yedi başak bitiren, her başaktan yüz (tane) bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah (c.c.) kime dilerse ona kat kat verir. Allah (c.c.) ihsanı bol olan, hakkiyle bilendir.” Bakara suresi: ayet – 261

Resul-i Ekrem Sallallahu aleyhi ve selem buyuruyor ki;

-“Mal-mülk toplayıp çoğaltanlar helak oldu. Ancak mal ile şöyle, şöyle yapanlar (mallarını farz olan zekat ve nafile olan sadakalar yolunda harcayanlar) helak olmadı.”

Bil ki,

Malın hayır yollarında sarf edilmesi dinin erkanından biridir. Ancak, mal sahiblarinin, zekat ve sadaka vermekle mükellef kılınmaları sırrı şudur:

Malın zekat ve sadaka olarak sarf edilmesi, fakirlik kapısını kapayıp, fakir ve zengin arasındeki ilişkilerin iyileşmesi bakımından insanlarına ve memleketin sulh, sükünet içinde olmasına etkili olması ile beraber, mal insanlarca sevilendir.

Halbuki insanlar Allah (c.c.) ı sevmekle me’murdurlar, ve iman etmeleriyle Allah (c.c.) ı sevdiklerini iddia ederler. Binaenaleyh malı harcamak onların sevgilerine bir ölçü ve da’valarında sadık olup olmadıklarına bir imtihan kılındı. Zira sevilen malların tümünü insan sevdiği Allah (c.c.) için harcar;

Bu hususta insanlar üç tabakaya ayrılırlar:

Birinci tabaka:

Kamil bir imana sahib olan yüksek tabaka. Onlar, kendilerine hiç bir şey ayırmayarak, bütün mallarını Allah (c.c.) yolunda harcayanlardır.

İşte onlar Allah (c.c.) a olan ahidlerinde sadakat gösterenlerdir. Hazreti Ebû bekr (r.a.) ın yaptığı gibi ki, O, bütün malını Allah (c.c.) yolunda harcamak için Resulullah (a.s.v.) a gelerek malını Allah (c.c.) yoluna feda ettiğini söylemiştir.

Bunun üzerine Resulullah (slalallahu aleyhi ve selem): O’na:

-“Kendin için ne bıraktın.” Buyurduğunda,

Ebû Bekr (radiyallah-u anhu):

-“Allah ve Resulünü.” diye cevab verdi.

Malını Allah (c.c.) yolunda sarf etmek üzere gelen Hz.Ömer (Radiyallah-u anhu) e

Resulullah (Salallahu aleyhi ve selem):

-“Kendin için ne bıraktın? Buyurdu.

Hazreti Ömer (r.a.) cevab verdi:

-“Buraya getirdiğim kadarını.”

Bunun üzerine Resulullah (sallallah-u aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“İkinizin arasında, sözlerinizin arasındaki kadar fark vardır.”

İkinci tabaka:

Orta derecede olan tabakadır. Onlar mallarını bir defada Allah (c.c.) yolunda harcayıp ellerini servetlerinden çekemezler. Fakat onlar mallarıyla zevklenmek için değil muhtaç olan zuhur ettiğinde ona vermek maksadi ile ellerinde tutarlar.

Kendilerine ancak ibadet yapabilmeleri için kudret bulmak kadar harcarlar. Bir muhtaç zuhur ettiğinde onun ihtiyacını ve fakirliğini gidermek için gayret sarf ederler. Gene bu tabaka, sadece farz olan zekatı vermekle kalmaz. Onların mallarını ellerinde tutmalarının en açık maksadları, ihtiyaclarını ve muhtaç olanları gözetlemektir.

Üçüncü tabaka:

Zayıf olan tabakadır. Onlar, ancak kendilerine farz olan zekatı verirler. Farz olan zekattan, ne fazla verirler ve ne de eksik. Bunlar insanların zekat ve sadaka hususun de ki derecelerdir.

Her birinin Allah (c.c.) yolunda harcaması Allah (c.c.) a olan SEVGİSİ MİKTARINDADIR.

Senin (Ey okuyucu);

Birinci ve ikinci tabakadan olabileceğini sanmiyorum. Fakat, üçüncü tabakadan aşıncaya kadar ve ikinci tabakanın sonlarına ulaşmağa çalış.

Yalnız üzerine farz olan zekat ı vermekle kalma, daha fazlasını vermeye gayret et. Çünkü farz olanı vermekte kalmak cimriliğin hudududur.

Devam edecek………

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri yapacağımız zekat ve sadakayı güler yüzle HAK SAHİBİ olan insanlara başa kakmadan veren kullarından eylesin. AMİN……..

Fuad Yusufoğlu

dsc09083-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Kasyane (Nusaybin)

Cenab-i Hak (c.c.) buyuruyor ki;

-“Eğer sizden onların tamamını ister, bu suretle sizden (talebde) ileri giderse cimri olursunuz. Ve bu sizin kinlerinizi açığa çıkarır.” Muhammed suresi : Ayet 37

Öyle ise (ey okuyucu);
Hemen çalışmağa koyul, bir dilim ekmek olsa da farz olan zekkat’ten hariç sadakalar ver, sadakasız anın geçmesin ki, cimriler derecesinden sıyrılıp, yükselesin. Eğer bir şeye malik değilsen (bil ki) sadakanın hepsi mal ile olmaz.

Fakat, gönül alıcı, güzel söz söylemek, birinin ihtiyacını gidermek için;
Fiili yardım,
Bir derdini gidermek için ona şefaat etmek,
hastayı ziyaret etmek,
cenazeyi teşyi etmek,
hulusa, bir müslumanın kalbini feth etmek,

gönlünü almak için sözle fiille, her türlü kudretin dahilindeki yaptığın iyilik birer sadakadır. BUNLARIN HEPSİ İÇİN SANA SADAKA SEVABI YAZILIR.

Namazın, verdiğin sadaka ve zekatın için beş esase riayet et.

Birinci esas: Gizlilik.

Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve selem) bir hadisi şerifinde buyuruyor ki;

-“Şübhesiz gizli verilen sadaka ALLLAH (C.C.) IN GAZABINI GİDERİR.”

Sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyen kimse Cenab-i Hak’ın kendi gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmadığı kiyamet gününde gölgelendirdiği yedi kişiden biridir.

Yüce olan Allah (c.c.) buyuruyor ki;

-“Eğer sadakaları gizli olarak fakirlere verirseniz işte bu, sizin için daha hayırlıdır.” Bakara suresi: ayet 271

Kişi sadakayı gizli vermekle riyadan kurtulur, zira RİYA ekseriyetle nefse gallibdir. Ve o, öldürücüdür.

İnsan kabre konduğu vakit O, İNSANIN KALBİNDE YILAN SURETİNE DÖNÜŞÜR. Yani, yılanın sokması gibi elem verir. Cimrilik ise akreb suretine dönüşür. Her sadaka vermekte arzulanan husus cimrilik rezaletinden kurtulmaktır. Cimriliğe riya karıştığı zaman akreb yılanın bir çeşit gıdası olmuş olur. Ve böylece akrebten kurtulmuş olmaz, fakat yılanın kuvveti ziyadeleşir. Zira, kalb deki, öldürücü sıfatlardan her birinin gıdası ve kuvveti ancak onların beslenmesini sağlayan şeylere icebet etmekte olur.

İkinci esas: Başa kakmaktan kaçınmalıdır.

Başa kakmak:

Kendini fakire iyilik yapan, ihsan eden, birisi ve fakirden üstün olduğunu görmendir.

Başa kakmanın alamet ve işareti sadaka verdiğin kimseden teşekkür ve minnettarlık beklemen, senin hakkında kendisinden sadir olan noksan haraket’inden dolayı onu nefretle karşılaman ve onu nankörlükle suçlamandır.

Devam edecek…

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c) bizleri ve sizleri başa kakmadan sadakalarını, zekatlarını gizli veren, kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc09113-fuadyusufoglu-duruca-kertvene.JPG

Duruca köyü – Kertven- (Nusaybin)

Bunun ilaci,

Esas, fakirin, Allah (c.c.)ın hakkını senden kabul etmesiyle onun sana iyilik yaptığını, sana ihsanda bulunduğunu bilmendir. Çünkü zekatın sırlarından biri de kalbin, cimrilik kibrinden temizlenip pam pak olmasıdır. Bunun içindir ki, zekat temizleyicidir. Zira onunla temizlik hasıl olur. Guya o, necaseti temizleyen bir yıkayıcıdır.

Bunun içindir ki, Resulullah (Sallalahu aleyhi ve selem) ve EHLİ BEYTİ zekat almaktan men olundular.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular ki;

-“Zekat ancak insanların mallarının kirleridir.” Fakat senden seni temizleyen şeyi aldığı vakit, o, sana iyilik yapmış ve senden üstün olmuş olur.

Vucudun için tehlike arz eden kanı doktor vucudundan parasız, ücretsiz alsa ve seni korktuğun tehlikeden kurtarsa, sen mi ona iyilik yapmış olursun yoksa o mu sana iyilik yapmış olur ne dersin? Ve gene senin mi ona teşekkür etmen lazım, yoksa onun mu sana teşekkür etmesi lazımdır?

İşte bunun gibi cimrilik rezaletini ve onun ahiret hayatındeki zararını içinden söküp çıkaran kimse senden üstün görünmeğe layıktır.

Üçüncü esas:

Zekatı, malın en iyisinden ve güzelinden vermendir. Yüca Allah (c.c.) buyurmuştur ki;

-“Onlar Allah (c.c.) a kendilerinin bile hoşlanmamakta oldukları şeyleri inad ederler.” Nahl suresi: Ayet – 62

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

-“Ey iman edenler, Allah yolunda harcamayı kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın. Kendinizin göz yummandan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki, şüphesiz Allah her şeyden müstağnidir. Asıl hem de layık olan odur.” Bakara suresi : ayet -267.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Şübhesiz Allah (c.c.) temizdir. Ancak temiz olanı (helal olanı) kabul eder.

Zira bundan maksad SEVGİ derecesini meydana çıkarmaktır. İnsan sevdiği şey uğruna en kötüsünü değil en iyisini vermeği tercih eder.

Dödüncü esas:

Zekatı, sadakayı, iyi ve güler yüzle vermendir. Verdiğin zekat ve sadakadan dolayı sevinç içinde olursun.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):

-“Bir dirhemlik sadaka yüz bin dirhemlik sadakayı geçti. (Yani bir kuruşluk sadakanın sevabı yüz bin kuruşluk sadakanın sevabını geçti.)” buyruyor.

Hadisi şerifte işaret edilen husus şudur ki; Güzel yüzle ve iyi davranışla, malının en iyisinden verdiği bir kuruşluk sadakanın sevabı yüzünü ekşiterek, malının kötüsünden verdiği yüz bin kuruşluk sadakanın sevabından daha fazladır.

Beşinci esas:

Zekat ve sadakayı verecek olduğun yeri seçmektir. Zekat ve sadakanın verilmesi iyi olan yerler şunlardır:

a- Allah (c.c.) yolunda çalışan, takva sahibi olan muhtaç alim.
b- Çoluk ve çocuğu çok olan Salih kişi.
c- Akraba.

Bu üç sıfatın tümü bir arada bulunmazsa, bunlardan biri bulunana sadaka ve zekatını verirsin. Zekat ve sadaka iyi ve Salih kişilere verilmesine riayet edilmesi esas, başta gelendir.

Dünya ancak kulların yaşadıkları yerdir. Ahiret için de kulların azık tedarik etme yeridir. Öyle ise zekat ve sadaka ahrete gidenlere ve ahrete giden yoldaki konaklardan bir konak edinene sarf edilsin.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):

-“Sen ancak TAKVA sahibi olanın yemeğini ye. Senin yemeğini de TAKVA sahibi olan kişi yesin.” Buyurmuştur.

Devam edecek……

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri zekatını, sadakasını verirken başa kakmayan kullarından eylesin. AMİN…

Faud Yusufoğlu