‘Mükaşefe-tül kulub’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc00290-fuadyusufoglu-divane.JPG

Divane…(Ayriyetten bu Divane’nin de bir öyküsü vardır)

Rivayet edilir ki,

Zahidlerden olan Zekeriye (r.a.) isminde biri hastalanıp ölüm yatağına düşer, eceli yaklaşan ve can çekiştiren bu zatın bir arkadaşı ziyaretine gelir ve ona KELİME-İ ŞAHADET telkin eder.

Zahid olan bu zat yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemez. Bunun üzerine arkadaşı ikinci defa telkin eder, yine yüzünü çevirip kelime-i şahadet söylemekten çekinir. Üçüncü defa telkin edince,

-“söylemem” diye haykırıp, arkadaşının yanından komaya girer.

Bir saat sonra hafiflik bulup komadan çıkar zahid yanındakilere şöyle der:

-“Siz bana bir şey söylediniz mi?

Yanında bulunanlar:

-“Evet “ derler.”Biz sana üç kere Kelime-i şahadet telkin ettik, fakat sen iki keresinde, söylemekten çekindin, üçüncü defada ise,’ben söylemem’ diye haykırdın.

Bunun üzerine zahid onlara şöyle der:

-“Yanında bir bardak su alarak İblis (aleyhilla’net) bana geldi. Sağ tarafımda durdu. Bardağı sallayarak bana

dedi ki:

-“Su istiyormusun?”

Ben:

-“Evet” dedim.

İblis (aleyhilla’net):

-“İsa (aleyhisselam) Allah’ın oğludur de.”Dedi.

Bunun üzerine ben ondan yüzümü çevridim. Sonra ayak tarafımdan geldi ve bana aynı sözü tekrarladı. Ben gene yüzümü çevirdim. Üçüncü def’a aynı sözü tekrarlayınca,

-“Ben söylemem.” Diye haykırdım.

Bunun üzerine İblis (aleyhilla’net) elindeki su kasesini yere çarpıp, benden çekilip, kaçarak gitti. Ben onun sözlerini kabul etmeyip red ettim.Yoksa sizin sözlerinizi değil. Benim Allah (c.c.) a ve Peygamber (a.s.v.) e imanım var deyip, Kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti.

Ömer bin Abdulaziz (r.a.) den rivayet edilmiştir:

Der ki;

-“Bazıları Allah (c.c.) a, şeytan (aleyhilla’net) ın, Adem oğlu nun kalbindeki yerini göstermesi için niyazda bulundu.

Bunun üzerine ru’yasında, dışından içi görünen billura benzeyen bir adam cesedi gördü. Sol omuzu ile kulağı arasında yerleşmiş kurbağa şeklinde bir şeytan gördü. Bu şeytan (aleyhilla’net) nın ince ve uzun bir hortumu vardı. Onu, Şeytan (aleyhilla’net), adamın sol omuzndan kalbine doğru uzatmış, kalbine sokmuş, ona vesvese veriyor, Allah (c.c.) ı zikrettiği zaman oradan kayıb oluyordu.”

Allah’ım ifsadı çok olan şeytanı bize musallet kılma. Bizi hased edici lisandan koru. Peygamberlerin sonu Muhammed Mustafa (s.a.v.) hürmetine, sana şükretmek ve seni zikretmekte bize yardım et. Salat-u Selam senin peygamberine ve onun aline olsun…

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytan (aleyhilla’net ) ın şerrinden muhafeze buyursun. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Emanet ve Tevbe

05 Temmuz 2008

dsc00296-fuadyusufoglu-divanadan-navala-ras.JPG

Divane…(Ayrica bir öyküsü vardır)

Amr ibni Dinar ve safer’den (radiyallah-u anhuma) rivayet edilmiştir:

Resulullah (a.s.v.) buyurmuştur ki;

-“Bana salat-ü selam göndermeği unutan kimse, cennetin yolunu şaşırmıştır.”

Bil ki, ey okuyucu,

Emanet kelimesi ”emn” kökünden alınmıştır. Çünkü emanetin bulunduğu yerde hakkın yenmesinden endişe edilmez. Bunun zıddı ise hiyanettir. Hiyanet de “havn” aslından alınmıştır. Havn noksanlık demektir. Çünkü sen, birine, bir hususta hiyanet edersen, ona bir noksanlık getirmiş olursun.

Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) buyurmuştur ki;

-“Tuzakçı, hileci, hiyanet sahibi olan kimse cehennemdedir.

-“Kim ki, insanlarla yaptığı muamelede, onlara zulmetmez, konuştuğunda insanlara yalan konuşmaz sa onun insanlığı kemale ermiş, adaleti zahir olmuş ve kardeşliği vacip olmuştur.”

Köylü bir arab bir kabileyi medh ederek der ki;

-“Emaneti korumağa çok haristirler. Kendilerine bırakılan emanete GADR etmezler. Müslüman şerefiyle oynamazlar. Kendilerine hiçbir zimmet geçirmezler. Onlar ümmetin hayırlileridir.”

Ben (Ğazali) derim ki;

-“Burada köylü arabın medhettiği insanlar, koybolup gittiler. Biz onlardan sonra burada ancak elbiselerine bürünmüş kurtlar (canavarlar) görüyoruz.”

Huzeyfe (r.a.) den rivayet edilmiştir: der ki; Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Bir zaman gelecek ki, emanet muhakkak kalkacak, insanlar öyle bir hal alırlar ki, birbirleriyle alış-veriş edecekler, onlardan emaneti yerine verenler bulunmayacaktır. Hatta, birisi emanete riayet ederse, falan ailede bir EMİN kimse vardır.” Denecek.

Bil ki; Ey okuyucu:

Tevbenin vacip olması ayet ve hadislerle sabittir. Allah-u Teâla buyurmuştur ki;

-“Ey iman edenler, hepiniz Allah (c.c.) a tevbe edin.Ta ki, kortuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız. En- Nuur 24/31

Bu ayetteki emir bütün mu’minleredir. Kim olursa olsun günah işlediği zaman TEVBE ETMESİ VACİPTİR.

Gene Allah-u Teala buyuruyor ki;

-“Ey iman edenler, tam bir ihlasla Allah(c.c.) a tevbe edin.” Et-Tahrim:66/8

Şu ayeti kerime de Tevbenin faziletini pek iyi açıklar:

-“Muhakkak, Allah(c.c.),hem çok tevbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri sever.”El bakara:2/222

Resulullah (a.s.v.) de buyuruyor ki;

-“Tevbe eden, Allah(c.c.) ın dostudur. Günahından tevbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir.”

Mükaşefe-tül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri emanete riayet eden , çok tevbe eden kullarından eylesin. AMİN……

Fuad Yusufoğlu

dsc06152guzel-manzara-kasyane-fuadyusufoglu.JPG

Kasyane (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

Bir gün Cebrail (aleyhisselam) Peygamber (Sallallah-ü aleyhi ve selem) e gelerek dedi ki;

-“Ey Allah (c.c.) ın resulü, ben bir melek görmüştüm ki, gökte bir taht üzerinde oturuyor, etrafında yetmiş bin melek saf saf olmuş ona hizmet ediyorlardı. O meleğin alıp vermiş olduğu her nefesten, Allah (c.c.) bir melek yaratıyordu. Şimdi ise, o meleği, kaf dağının üzerine, kanatları kırılmış ağlarken gördüm.

Beni gördüğünde:

-“Bana şefaat eder misin?” Dedi.

Ben:

-“Suçun nedir diye sordum?”

Melek:

-“Ben mi’raç gecesi bulunduğum tahtın üzerinde idim. Muhammed (a.s.) bana uğradığında kalkıp onu istikbal etmedim. Bunun üzerine Allah (c.c.), bana bu azabı verdi ve beni gördüğün gibi buraya koydu.”

Cebrail (a.s.) der ki;

-“Ben onun için Allah (c.c.) a niyazda bulunup, ona şefaat ettim.

Allah (c.c.) bana şöyle buyurdu:

-“Ey Cebrail, ona söyle, Muhammed’e Salat-ü selam getirsin ki, onu bağışlayayım.”

Bunun üzerine o melek sana salat-ü selam getirdi, Allah (c.c.) da onu bağışlayıp kanatlarını ona iade etti.

Bil ki;

Ey okuyucu,

Kıyamet günü kulun amellerinden ilk önce bakılacak olan namazdır. Eğer namazı noksansız tamam görülürse, onun diğer amelleri de kabul olunur. Eğer namazı noksan görülürse, onun namaz ve diğer amelleri red olunur.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur ki:

-“Farz olan namazlar terazi gibidir. Kim teraziyi iyi tartarsa o kazanır (namazını da hakkiyle kılan kazanır)

Devam edecek….

Mükaşefet-ül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Resulullah (a.s.v.) a çok salavat getiren ve Namazı dosdoğru kılan kullarından eylesin…AMİN….

Fuad Yusufoğlu

Namazda Huşu- 1

08 Temmuz 2008

dsc06153-fuadyusufoglu-kasyane-navala-sippi.JPG

Kasyan mevki-i (Navala sipi)-Nusaybin-

Resulüllah (Salallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Farz olan namazlar terazi gibidir. Kim teraziyi iyi tartarsa o kazanır (namazını da hakkiyle kılan kazanır.)

Yezid er-Rakkaşi (r.a.) der ki:

-“Resulüllah (s.a.v.) ın namazı öyle doğru olurdu ki, güya tartılmış gibi idi.”

Resulüllah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Benim ümmetimde iki kişi namaza kalkarlar, ruk’ulari, secdeleri birdir. Fakat bu iki kişinin namazlarında yer ile gök arası fark vardır.”

Resulullah (a.s.v.) bununla Huşu’a işaret buyurdular:

-“Ruku ile secdesi arasında belini doğrultmayan kula, Allah ( c.c.) kıyamet günü bakmaz.

Resulüllah (a.s.v.) buyurdular ki;

-“Kim ki, güzelce abdestini alıp, ruk’u ve secdeleri tamamlayarak hûşu ile vaktinde namazı kılarsa, O namaz bembeyaz olarak göğe yükselir ve kılana şöyle der:

-“Sen beni vaktinde kılıp koruduğun gibi, Allah da (c.c.) seni korusun.”

Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:

-“Kim ki abdestini güzel almaz, rükû ve secdeleri noksan olarak yaparsa, hûşu’suz kıldığı namaz, simsiyah olarak göğe çıkar ve sahibine şöyle der:

-“Sen beni zâyi ettiğin gibi, Allah da (c.c.) seni zâyi etsin.”

Allah (c.c.) ın, dilediği vakit, geldiğin de, böyle namaz, eski bez parçası gibi sarılıp, sürülüp yüzüne çarptırılır.

Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Hırsızlık bakımından insanların en kötüsü namazından çalandır.”

İbni Mesud (r.a.) der ki:

-“Namaz bir ölçektir. Onu tamamen ifâ eden kimse hakkını tamâmen alır. Terazide eksik tartan, Allah’ın (c.c.) şu âyet-i Kerîmede ne buyurduğunu bilmelidir:

-“Ölçekte ve tartıda hileyi yapanların vay hâline.”

Bazı bilginler der ki:

-”Namaz kılan, tâcir’e benzer. Tâcir, sermâyesini kurtarmadıkça kâr yapamaz. Namaz kılan da böyledir. Farz namazlarını kılmadıkça, nâfile namazları kabul olmaz.

Namaz zamanı geldiği vakit, Hz. Ebubekir (r.a.) şöyle derdi:

-“Kalkın Rabbinizin sizi yakacak olduğu ateşi söndürün ki, onu siz yaktınız.”

-“Namaz tevazu’un ta kendisidir.

-“Kıldığı namaz kişiyi günahlardan, kötülüklerden menetmezse onu, Allah’tan (c.c.) uzaklaştırmaktan başka bir şey sağlamaz. Gâfil in namazı onu, günah ve kötülükten menetmez.”

-“Nice namaz kılmak için ayakta duranlar vardır ki, ayakta durması ona yorgunluktan başka bir şey vermez.

Resulullah (s.a.v.) bu sözü ile ancak gafletle namaz kılanı murad buyurmuştur.

-“Kul namazından, ancak idrak ettiği kadarı faydalanır.”

Mârifet ehli şöyle der:

-“Namaz dört şeyden ibarettir:
1- Bilerek namaza başlamak,
2- Haya ile namaza durmak,
3- Ta’zimle namazı kılmak,
4- Namazı korku ile bitirmek.”

Devam edecek…

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Ey Müslüman kardeşim:

Farz namazlarını kılıyorsan;

Ki kılıyorsun bu da bir müslüman için en büyük şereftir. Sen ancak bir günde yani 24 saat zarfında bir farz vakit namaz kılıyorsun

Yani:

Sabah namazını kıldığın zaman 24 saat sonra, ancak tekrar sabah namazını kılıyorsun. Bu 24 saat zarfında bir daha farz olan sabah namazını kılmıyorsun.

Mesele:

Sabah namazını ele alalım: Saat 5 te sabah namaz vakti girsin. sen iki rekat farz namazı 5 dakıkada kılarsın. Şayet sünnet ve tesbihlerle meşgul olursan 10 dakıka olsun.

Öğle namazı vakti saat 13 te olsun. Sen dört rekat farz namazı 5 dakıkada kılarsın. Şayet Sünnet ve tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun,

İkindi namazı vakti saat 17 de olsun. Sen dört rekat farz namazı 5 dakıkada kılarsın. Şayet sünnetlerle tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun.

Akşam namazı saat 20 de olsun. Sen üç rekat farz namazı, 5 dakıkada kılarsın, Şayet sünnet ve tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun,

Yatsı namazı saat 22 de olsun. Sen dört Rekat farz namazı, 5 dakikada kılarsın. Şayet sünnet ve tesbihlerle uğraşırsan 10 dakika olsun.

Yanı sen;

Yirmi dört saat zarfında Farz olan namazların sünnetini kılmazsan ve tesbihlerle uğraşmazsan; senin sadece ancak 25 dakika zamanını alır,

Yok eğer sünnetlerle kılar ve tesbihlerle uğraşırsan Sadece ancak 50 dakikanı alır.

Şimdi:

Sevgili canım Müslüman kardeşim:

Allah (c.c.) ın sana verdiği sayılmayacak nimetlere karşı; sen Allah-u Teala -c.c.- için (daha doğrusu; aslına bakarsan sen namazı kendin için kılıyorsun. çünkü sevabı sanadır.)

Günde;

Yani yirmi dört saat zaman zarfında 25 dakika veya 50 dakika… Yanı: bu kılacağın farz namazları bir saattan az bir zaman kısmını kendin için harcamaktan kaçınman insanlığa, Müslümanlığa Ve kul olmaya REVAMI?

Devam edecek…

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Namazında hüşu’a dikkat eden Namazını dos doğru kılan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Namazda Huşu- 2

08 Temmuz 2008

dsc06624-fuadyusufoglu-kasyane.JPG

Kasyane (Navale) Nusaybin

Bazı âlimlerde der ki:

-“Kim ki, namaz kılarken, hakikat üzere toplanmazsa, onun namazı fâsid olur.”

Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

-“Cennette efyeh (geniş) denilen bir nehir vardır. İçinde öyle hûriler vardır ki, Allah (c.c.) onları za’ferandan yaratmıştır. Onlar inci ve yakutla oynarlar. Sesleri Davud (a.s.)’ın sesinden daha güzeldir.”

Onlar şöyle derler:

-“ Biz, namazı huşu ve huzur ile kılan içiniz.”

Allah (c.c.) da şöyle buyurur:

-”Namazı huşu ile kılanı kendi cennetimde iskân ederim, onu beni ziyaret edenlerden kılarım.”

Allah-ü Teâlâ (c.c.) Mûsa (a.s.)’a şöyle vahye ettiği rivâyet edilir:

-“Ey Mûsa, beni zikrettiğin zaman a’zaların ürpererek zikret. Beni zikrettiğin zaman hûşû ve kalbin mutmain olarak bulun. Beni zikrettiğin zaman dilini kalbinin ta arkasında kıl Benim huzuruma durduğun zaman, alçak gönüllü kulun duruşu gibi dur. Doğru dil ve korkak kalb le bana münacatta bulun.”

Gene rivâyet edilir ki, Allah-ü Teala (c.c.) Mûsa (Aleyhisselâm) a vahy ederek buyurdu:

-“Ey Musa Ümmetinin asilerine söyle, beni zikretmesinler. Çünkü kendime yemin ettim ki, beni zikredenleri zikredeyim. Onlar beni zikrettikleri vakit, ben onları la’netle zikrederim.”

Bu gaflet içinde olmayıp, zikreden asi hakkındadır. Ya gafletle isyan bir arada olduğu vakit nasıl olur.

Kıyamet günü, insanlar, namazlarını huşu ve kalb huzuru ile kılıp kılmamalarına göre haşr edilirler. Kıldıkları namazda bulunan, ni’metler ve onlardan aldıkları lezzete göre, ortaya çıkarılır.

Resülullah (Sallallahu aleyhi ve selem) namaz kılarken sakalı ile oynamakta olan bir adamı görünce şöyle buyurmuştur:

-“Eğer bu adamın kalbinde huşu olsaydı, azalarında da huşu olurdu.”
Ve devam ederek (a.s.v.) buyur du :

-“Kalbinde huşu bulunmayan kimsenin namazı kabul olmaz.”

Ey Okuyucu:

İyi bil ki;

Allah-u Teala (c.c.) namazlarını huşu ve kalb huzuru ile kılan kimseleri birçok ayeti celilede medhetmiştir. Ayetlerden bazıları şunlardır:

-“Mü’minler muhakkak felah bulmuştur (Umduklarına nail, korktuklarından emin olmuştur). Ki, onlar namazlarını huşu, içinde kılarlar.” El Mü’minun: ayet:-23/1-2

(Öyle mü’minler ki,) onlar namazlarına devam ederler.” El Mü’minun: ayet- 23/9

Denilir ki;

-“Namaz kılanlar çoktur. Fakat namazlarında huşu’a riayet kar olanlar azdır.”

-“Hac yapanlar çoktur. Fakat Haccı koruyanlar azdır.”

-“Kuş çoktur, fakat Bülbül azdır.”

-“Alim çoktur, fakat ilmi ile amel eden azdır.”

Namaz, huşu yeri ve tevadu kaynağıdır. Bunlar namazın kabul olmasının alametidir. Zira namazın caiz olmasının şartı ve kabul olmasının şartı vardır.

Namazın caiz olmasının şartı:

Namazın farzlarını EDA etmektir. Kabul olmasının şartı ise HUŞU VE TAKVADIR.

Devam edecek…

Mükaşefe-tül kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kıyamette ilk olarak sorguya tabi tutulacak olan namaz’ın erkanlarına riayet eden, Huşu ve takva üzere kılan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Namazda Huşu- 3

08 Temmuz 2008

dsc06113-nusaybin-navale-sippi-fuadyusufoglu.JPG

Kasyan göleti (Navale sipi)

Ey okuyucu; Şunu iyi bil ki;

Kişiyi namazda meşgul eden, ona namazını gaflet içinde kıldıran ancak hatıra gelen ve kişiyi meşgul eden çeşitli düşüncelerdir.

Öyle ise, bu düşünceleri namaz kılarken defetmek lâzımdır. Bu düşüncelerin def-i de, namaz kılınan yerin sakin olması, kendisini meşgul ederek seslerden hali alması, seccadelerin süslü ve nakışlı olmaması ile olur.

Namaz kılarken baktığı zaman, kendisini meşgul edecek zinet li elbiselerin giyilmesi de bu düşünceleri defetmeye vesile olur.

Nitekim rivâyet edilmiştir ki:

Resulullah (s.a.v.) Ebu Cehm (r.a.) in kendilerine vermiş olduğu nakışlı elbiseyi giyip onunla namaz kıldığı vakit, namazdan sonra elbiseyi çıkarıp, şöyle buyurur:

-“Bunu götürün Ebû Cehm’e verin. Çünkü bu elbise beni az önce namazda meşgul etti.”

Rivâyet olunur ki,

Ebû Talha (r.a.), bahçesinde namaz kılıyordu. Bahçede bulunan ağacın üzerinde bir kuş vardı. Kuş uçup ağaçtan çıkış yerini arıyordu. Ebû Talha (r.a.) nın gözü epey bir zaman kuşa takıldı ve kaç rek’at namaz kıldığını anlıyamadı.

Kendisinin uğradığı bu fitneyi Resulullah’a (s.a.v.) anlatıp şöyle dedi:

-“Ya Resulullah, o bahçeyi sadaka olarak verdim. Dilediğin gibi dağıt.”

Gene rivâyet edilir ki;

Biri bahçesinde namaz kılıyordu. Bahçedeki hurma ağacı meyve ile dolu idi. Adam ağaca baktı, hoşuna gitti, kaç rek’at namaz kıldığını bilemedi. Bunun üzerine Hz. Osman (r.a.) a gelip durumu anlattı.

Ve:

-“Bahçeyi sadaka olarak veriyorum. Onu, Allah (c.c.) yolunda sarfet.” dedi.

Hz.Osman (r.a.) bahçeyi elli bin liraya sattı.

Namazda dört şey işlemek çirkindir:
1- Etrafı gözlemek.
2- Yüzüne el sürmek. (meshetmek)
3- Secde yerindeki, küçük taşları itmek.
4- Önünde biri geçecek yerde namaz kılmak.

Tevrat’ta şöyle yazılıdır:

Allah (c.c.) buyuruyor:

-“Ey Âdem oğlu, Benim huzurumda ağlıyarak namaz kılmak için durmaktan âciz olma. Çünkü ben öyle bir Allah’ım ki, sana senin kalbinden yakınım.

Rivâyet edili ki, Hz. Ömer (r.a.);

Minberden Müslümanlara şöyle der:

-“Kişi, İslâm yolunda sakallarını ağartsa da Allah (c.c.) için namazını tamamlaış olmaz.”

Soruldu:

-“Bu nasıl olur?”

Hz Ömer (r.a.) dedi:

-“Kişi namazında, Allah’a (c.c.) yönelmiş olduğu halde, hûşu ve kalb huzuru ile namazını kılmaz.”

Ebul-Âli (r.a.) ye;

-“Onlar namazlarında gafillerdir.” Âyeti celilesi nin soruldu:

Şöyle cevab verdi:

-“O öyle kimsedir ki, namazını gaflet içinde kılar. Namazı bitirdiğinde, iki rek’atı mı yoksa bir rek’atı mı kıldığını bilmez.

Hasan (r.a.) ise şöyle der:

-“O namaz vaktini geçirendir.”

Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur:

-“Allah (c.c.) buyuruyor ki:

“Kulum benim azâbım dan ancak kendisine farz kıldığımı edâ etmesiyle kurtulur.”

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri Namaz kılarken Namaz’ın erkanlara hasasiyet le riayet eden kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc07153-fuad-yusufoglu-nusaybin.JPG

Navale (Nusaybin)

Ebu Hüreyre (r.a.) der ki;

-“Sizler bir Müslüman kardeşinin gözündeki çöpü görür de, kendi gözündeki merteği görmez.(Din kardeşinin ufak tefek ayıplarını görür, fakat kendinde bulunan büyük ayıpları görmez.)”

Rivayet edilir ki;

-“Selman-i Farisi (r.a.) Hz. Ebubekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) le yolculuk yapıyor, Onlara yemek pişiriyordu. Bir yerde konakladılar. Selman (r.a.) onlara yemek yapmak için bir şey bulamadı.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) Selman (r.a.) ı yanında yiyecek bir şey varsa alıp gelmesi için Peygamber (a.s.v.) gönderdiler. Selman (r.a.) peygamberin (a.s.v.) ın yanında bir şey bulamadı, geri dönüp yanlarına geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Hz. Ömer (r.a.) şöyle dediler:

-“Selman (r.a.) falanca kuyunun başına gitse kuyu’nun suyu kurur.”

Bunun üzerine Şu ayeti, celile geldi:

-“Kiminiz de kiminizi arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz.” El hucurat: Ayet- 49/12

Ebû Hüreyre (r.a.) den riyavet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;

-”Kim dünyada Müslüman kardeşinin etini yerse (gıybet ederse) kıyamet günü o kişinin eti ona sunulur,”

Ve kendisine

-”Bunu ölü olarak ye, çünkü sen O’nu diri olarak yemiştin.” denir. O da Onun etini yer.

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şu ayet-i Celileyi okudu;

-”Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” El-Hucûrat Sue 49 Ayet 12

Câbir bin Abdullah eı-Ensari (r.a.) den riveyet edildiğine göre; denilmiştir ki;

-”Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) in zamanında gıybet eden az bulunduğu için gıybetin kokusu hemen yayılır, gıybet duyulurdu. Bu zamanda ise gıybet çoğaldı. Burunlar gıybet kokusundan doldu. GIYBETIN KOKUSU ANLAŞILMAZ OLDU. Bu hal dabağhaneye giren adamın haline benzer. Dbağhaneye giren adam orada pis ve kötü kokudan az bir zaman dahi duramaz. Halbuki, Dabağcılar orada bulunurlar, yerler, içerler de pis ve kötü koku onları rahatsız etmez. Çünkü PİS KOKU onların burunlarını iyice doldurmuştur, onlar bu hale alışmışlardır. İşte bu günümüzde gıybetin durumu da böyledir.

Kab (r.a.) der ki, ben bazı kitaplarda şöyle okudum:

-“Giybet’ten tevbe ederek ölen kimse, cennete en son giren kimse olacaktır. Giybet’ten tövbe etmeden ölen kimse ise, CEHENNEME İLK GİREN OLACAKTIR.”

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor:

-“Arkadan çekişmeyi, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretleriyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişinin vay halına.” El Humeze ayet: 104/1

Resulullah(a.s.v.) buyuruyor:

-“Siz Giybetten kaçınınız. Çünkü, Giybet Zinadan daha kötüdür.”

Ashabi kiram (r.a.) sordular?

-“Giybet zinadan nasıl daha kötü olur?”

Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Zina eden adam, tevbe ederse, Allah(c.c.) tevbesini kabul edip onu afveder .(Buradakı zinadan maksat bekar kadınla yapılan zinadır.’mütercim’) Halbuki, giybet edeni, arkasından çekiştirdiği kimse afv etmeden, Allah (c.c.) afv etmez.

Giybet eden kimsenin, pişman olması ve Allah(c.c.) ın hakkından kurtulabilmek için tevbe etmesi, aynı zamanda arkasından çekiştirdiği kimsenin hakkında da kurtulabilmesi için onu HELLALLIĞINI alması vaciptir.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyuryorlar ki;

-”Kim ki, müslüman kardeşini arkasından çekiştirirse, Allah, Kıyamet günü O’nun yüzünü mak’adına çevirir.

Gıybet eden kimsenin, gıybet ettiği meclisten kalkmadan önce ve arkadan çekiştirdiği kişinin kulağına varmadan önce TEVBE VE İSTİĞFAR ETMESİ GEREKİR. Çünkü gıybet eden kimse, arkasından çekiştirdiği kimsenin kulağına varmadan önce TEVBE EDERSE TEVBESİ KABUL OLUR. Fakatkulağına ulaştıktan sonra TEVBESİ KABUL OLMAZ, günahı bağışlanmaz. Ancak arkasından çekiştirdiği kişinin helallığını aldığında Allah Onu affeder. Keza, bir adam kocalı kadınla zina yaptığı zaman, kadının kocasından helallık almadıkça günahı bağışlanmaz. Namaz, zekat, oruç ve hac ise bunların terkinden verilecek günahlar tevbe ile bağışlanmaz. Onlardan geçirdikleri kazâ etmek suretiyle TEVBE EDERSE bağışlanması ümit edilir. Allah-u Teâlâ, her şeyin doğrusunu daha iyi bilir.

Mükaşefetil kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Giybet denen bu kötü hastalıktan kurtulmayı nasıb eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

Kanaat etmek

11 Temmuz 2008

dsc00295-fuadyusufoglu-navale-res.JPG

Navale reş-DİVANA- (Nusaybin)

Rivayet edilir ki;

İbrahim Bin Edhem (r.a) Horasan zenginlerinde idi. Kendi köşküne bolluk içinde yaşarken, bir gün köşkün penceresinden dışarı baktı.

Köşkün avlusunda bir adamın, elindeki pideyi yediğini, sonra uyuduğunu görür.

Hizmetçilerinden birisine:

-“Uykudan kalktığı vakit onu bana getir.” Diye tembihledi.

Adam uykudan uyandığı vakit, hizmetçisi onu alıp İbrahim Bin Edhem (r.a.) e götürdü.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) ona şöyle dedi:

-“Ey Adam pideyi yedin. Sen açtın değil mi?”

Adam:

-“Evet.” Der.

İbrahim Bin Edhem (r.a.):

-“Doydun mu?”

Adam:

-“Evet .”der.

İbrahim Bin Edhem (r.a.):

-“Sonra iyice uyudun öyle mi?”

Adam:

-“Evet.”der.

İbrahim Bin Edhem (r.a.) kendi kendine şöyle der:

-“Kişi bu kadar ile kanaat edince, ben dünyayı ne yapayım.”

Mükaşefetil kulub (İmam-i Gazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kanaat eden kullarından eylesin. AMİN……

Fuad Yusufoğlu

Yetimi gözetmek- 2

13 Temmuz 2008

dsc00984-fuadyusufoglu-sinne-dize-mevki-i.JPG

Sine dize-Mevki-i (Nusaybin)

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki;

-“Gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe (Cehenneme) gireceklerdir.”Nisa suresi ayet: 4/10

Katade (Radiyallahu anhu) der ki;

-“Ayet-i kerime, CATAFAN Kabilesinden bir adam hakkında nazil olmuştur. Bu adam kardeşinin yetim olan küçük çocuğunun malına vasi olmuş ve çocuğun malını haksız yere yemişti. Ayeti kerime deki,”Haksız yere ve haram olarak yemek” kaydedilmiştir. Bu kayıt ile, fıkıh kitablarında beyan edilen şartlar dahilinde vasinin yetimin malından yemesi çıkar. (O şartlar müvaccehesinde yemesi Helal olur.)”

Nitekim Cenabı Hak buyuruyor ki;

-“Velilerden kim zengin ise (yetimin malını yemeye tenezzül etmesin) kaçınsın. Kim de fakir ise o halde örfe göre (bir şey) yesin. Artık onlara mallarını teslim ettiğini zaman karşılarında şahid bulundurun.Tam bir hesab sonucu olmak bakımından ise şahid olarak Allah (c.c.) yeter.” Nisa Suresi ayet: 4/6

Yani:

Veli yetimin malından ancak ihtiyaci olduğu kadar yer. Yahud malından borç olarak yer. Veyahud da zor durumda kalırsa yetimin malından çalıştığının ücreti kadarını yer. Borç aldığı vakit ileride eğer durumu düzelirse borcunu öder. Düzelmezse vermez. O kendisine HELAL olur.

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bu ayetten önceki ayette yetimlerin hakkına riayet edilmesi ve itina gösterilmesi;

Hususunu beyan buyurmuştur;

-“Arkalarında aciz ve küçük evladlar bırakdıkları takdirden onlara karşı (halleri ne olacak diye düşünüp) endişe edenler, (himayeleri altındeki yetimler ve diğer mirasçılar hakkında da aynı hissi taşımamaktan) saygi ile korksun (lar), Allah (c.c.) tan sakınsınlar, (gerek vasiler, gerek onların nezdinde bulunanlar hatıra gönüle bakmayarak) sözü dosdoğru söylesinler.” Nisa Suaresi ayet: 4/9

Ayeti kerimenin ifade şekli ölürken malının üçte birinden fazlasını vasiyet eden hakkındadır diyenlerin hilafına delalet ediyor.

Allah-u Teala (c.c.) Davud (aleyhisselam) a vahy ederek buyurdu ki;

-“Ey Davud, yetime karşı şefkatlı bir baba gibi, dul kalmış kadına karşı şefkatlı bir koca gibi ol. İyi bil ki; neyi ekersen onu biçersin.Yani, sen başkalarına nasıl muamele edersen, sana da öyle muamele ederler. Zira muhakkak öleceksin. Senin yetim çocuğun ve dul kadının geride kalır.

Yetimlerin malları ve onlara zülm etmek hakkında ayet-i kerimeye uygun bir çok hadis-i şerif gelmiştir. Bütün bu hadisler insanları korkutarak bu öldürücü ve çok büyük günahtan insanları sakındırır.

Müslim (r.a.) ve başkaları rivayet eder:

Resulüllah (Sallallahu aleyhive sellem) buyuruyor ki;

-“Ey Ebu Zer, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için sevdiğimi senin için de severim. Anaya babaya emretme, yetime vasi olma.”

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri yetimin malına yaklaşmayan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kibir ve tevazu

13 Temmuz 2008

dsc00990-fuadyusufoglu-sinne-dize-mevki-i.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Muhammed İbn Vasi (r.a.) bir kere oğlunu böbürlenerek yürürken gördü:

Seslenip:

-“Sen kim olduğunu biliyormusun ? Annen yirmi altına satın aldığım bir cariyedir. Baban ise, müslümanlar arasında öyledir ki, onun gibi ne kadar az bulunursa, o kadar iyi olur.” Buyurdu.

Mitrab ibn Muhammed (r.a.) Muhalleb’ i böbürlenerek yürürken gördü:

-“Ey Allah (c.c.) kulu, Allah-u Teala (c.c.) böyle yürümeyi sevmez.”dedi.

Muhalleb’i:

-“Ya beni tanıyormusun? Dedi.

Mitrat ibn Muhammed (r.a.):

-“Tanıyorum. Başlangıcın pis kokulu bir su, sonun ise işe yaramayan bir leş. İkisi arası, yükü murdar bir hammallık.”dedi.

Resulüllah (Aleyhis selatu ve sellam) buyurdu:

-“Kişinin çoluk çocuğunun ihtiyacını kendisi temin edip taşımasını ve bu suretle gurur ve kibrini ezmesini severim.”

Resulüllah (Sallallahu aleyhive sellem) Ashabi kiram (Aleyhimürrıdvan) a buyurdu:

-“Nedendir ki, İbadetin tatlılığını sizde göremiyorum?”

Eshabi Kiram (Aleyhimmürrıdvan):

-“İbadetin tatlılığı nedir? Ya Resulullah (a.s.v.)” dediler.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu:

-“Tevazudur.”Buyurdu.

Aişe (r.a.) Anamız buyuruyor:

-“Siz ibadetlerin en faziletlisini biliyormusunuz. O tevazudur.”

Fudeyl İbn İyyad (r.a.) buyurdu:

-“Tevazu, kimden olursa olsun Hakkı (doğruyu) kabul etmektir. İsterse çocuk ve cahil kimseler olsun.”

İbni Semmak (r.a.) Halife Harun Reşide:

-“Ey Emirilmü’minin, Allah-u Teala (c.c.)
-“Kime mal,
-“Cemal
-“Ve haşmet verirse;
-“Malda: insanlara yardım,
-“Haşmet’te: Tevazu etsin.
-“Ve cemal da: ZAHİD olsun.
-“Allah-u Teala (c.c.) böyle olanların ismi HALİSLER DEFTERİNE yazılır buyuruyor.” Dedi.

Halife Harun Reşid kağıd kalem isteyip bu sözleri yazdı.

Süleyman (Alayhis selam) kendi ülkesinde zenginleri sabahlayın sorar, sonra fakirlerle oturur ve:

-“Miskinler miskinler le oturur.”Buyururdu.

Büyüklerden tevazu hakkında söz söyleyenler çoktur.

Hasan-i Basri (r.a.) buyurdu:

-“Tevazu evden çıkınca, gördüğün herkesi kendinden üstün bilmektir.”

Malik ibn Dinar (r.a.) buyurdu:

-“Eğer bir kimse mescidin kapısında seslense ve içinizde en kötünüz dışarı çıksın dese, zorla olmadan hiç kimse, benden önce dışarı çıkamaz.”

Abdullah Bin Mubarek (r.a.) bunu duydu ve buyurdu ki;

-“Malik Bin Dinar (r.a.) ın büyüklüğü bu sebeptendir.”

Kimya-yı Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Kibrin şerrinden muhafeza eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu