‘sadakat’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc06505-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-çağ baraji (Nusaybin)

Bir kimse ile arkadaşlık veya kardeşlık akdedince, nikah akdi gibi bazı haklar ortaya çıkar.

Peygamber efendimiz (Salallah-u aleyhi vesselem) buyuruyor ki;

-“İki kardeş birbirini yıkayan iki el gibidir.”

Ebu hüreyre (radiyallahu anhu) nun yanına birisi geldi ve:

-“Seninle dost ve kardeş olmak istiyorum.” Dedi.

Ebu Hureyre (r.a.):

-“Kardeşliğin hakkını bilyormusun? Diye sordu.

Adam;

-“Hayır.”dedi.

Ebu Hüreyre (r.a.);

-“Kendi altın ve gümüşünü benim saymayı daha çok sevmendir.”Deyince

Adam;

-“Henüz o makama çıkmadım.” Dedi.

Ebu Hüreyre (r.a.);

-“Öyleyse vazgeç, bu senin işin değildir.” buyurdu.

Hadisi şerifte;

-“Mu’min hep mazereti, münafık de hep ayıp arar.” Buyuruldu. Bir iyilikle on kusuru örtmek lazımdır.

Peygamber Efendimiz(Salallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;

-“Kötü arkadaştan sakınınız. Bir kötülük görürse, açığa vurur, iyilik görürse kimseye bahsetmez.”

Her kusura bir mazeret, bir te’vil bulmaya uğraşmalıdr. Mazur görmeli, en iyi şekilde amel etmeli, su-i zan etmemelidir.

Çünkü:

SU-İ ZAN HARAMDIR.

Peygamber efendimiz (Salallahu aleyhi vesellem) buyurdu:

-“Allah-u Teala(c.c) mu’minler hakkında dört şeyi haram etmiştir:
-“Mallarını almak,
-“Kanlarını akıtmak,
-“Giybet etmek ve onlara su-i zan etmek.”

İsa (Aleyhisselam) buyurur ki;

-“Arkadaşını uyurken görüp, üzerindeki elbiseyi kaldırıp avret yerini açan kimse hakkında ne dersiniz?”

-“ Ey Allah’ın Resulu bunu kim yapar” dediklerinde

İsa (aleyhisselam);

-“Siz yaparsınız. Bir din kardeşinizin ayıbını gördüğünüz zaman, onu ifşa ede, başkaları da bilsin diye söylersiniz.” Buyurdu.

Büyükler buyuruyor ki;

Bir kimse ile bir dostluk yapmak istersen, ona kız ve sonra gizlice bir adam gönderip, onun yanında seni kötülemesini söyle. Eğer senin sırrını ifşa ederse, onunla arkadaşlık yapma.

Ve yine demişlerdir ki;

-“Allah-u Teala (c.c.) nın senin hakkında bilip de sakladığı şey’i bilip de saklayan kimseyi sev.”

Birisi bir dostuna gizli bir şey söyledi ve

-“Hatırında mıdır?” dedi.

-“Hayır unuttum.” Dedi.

Buyuruldu ki;

-“Dört vakitte tutumunu değiştiren arkadaşlığa layık değildir;

Kendisinden bir şey istediğinde,

Kızgınlık anında,

Tamaa düştüğü sırada

Ve şehvetinde. Böyle anlarda da dostluk hukukuna riayet etmelidir.

Hazreti Abbas, oğlu Abdullah (Radiyallahu anhuma) a buyurdu ki;

-“Ömer (Radiyallahu anhu) seni kendisine yakın tutuyor. Ve yaşlilardan çok sana kıymet veriyor.

-“Beş şey’ çok dikkat eyle;

-“Hiçbir sırrını açığa vurma,

-“Huzurunda gıybet etme,

-“Ona hiç yalan söyleme ne emrederse yap

-“Ve senden hiçbir zaman hıyanet ve itaatsızlık görmesin.”

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizlere ve sizlere HİYANET ETMEYEN Arkadaş ve dostlar İhsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Çağ-Çağ Barajı (Nusaybin)

Feth-i Musuli (Radiyallah-u anh);

Evliyanın büyüklerinden, Künyesi Ebu Muhammed olup, İsmi Feth bin Sa’id el-Musuli’dir. Bişr-i Hafi (r.a.) nın arkadaşıdır. Musul alimlerindendir.

Derecesi Bişr-i Hafi (r.a.) ile aynı idi. Bişr-i Hafi ‘den yedi yıl önce 220 (Miladi 835) yılında vefat etmiştir.

Haram ve şübhelilerden kaçması kuvvetli, nefsle mücadelesi çok idi. Devamlı hüzün ve Allah korkusu içine bulunurdu. Halktan kopup bir köşeye çekilmişti. Halktan devamlı kaçardı.

Hatta kendisini tanımasınlar diye, tüccarmış gibi yanında bir deste anahtar taşırdı. Her gittiği yerde bunları seccadenin önüne koyardı.

Bir Âlim ona;

-“Bu anahtarlarla heybet gösterme kapısına kilit vurmuş oluyorsun.” Dedi.

Evliyalardan birine;

-“Feth-i Musuli (r.a.) nin hiç ilmi var mı?” diye sorduklarında;

-“Dünyadan tamamiyle el-etek çekmiş olması, ona ilim olarak yeterlidir.” Dedi.

Bir gün Feth-i Musuli (r.a.) yi gözlerinden oluk gibi yaş akarken gördüler;

-“Ey Feth! Neden böyle ağliyorsun” dediklerinde;

Feth-i Musuli (r.a.);

-“Günahlarımı hatırladıkça, gözlerimden yaş akmakta, ağlamam ihlassız ve riya ile olmasın diye de böyle ağlamaktayım!” cevabını verdi.

Feth-i Musuli (r.a.) buyurdu ki;

-“Büyük evliyalardan otuzu ile sohbet ettim. Hepsi de bu yolun büyüklerinden idi. Hepsi -halk ile sohbetten- kaçın dediler. Ve hepsi -az yemeği- emir buyurdular.”

Feth-i Musuli (r.a.) bir gün Bişr-i Hafi (r.a.) nin evine misafir olarak gitti. Bişr-i Hafi (r.a.) talebelerinden birine bir miktar para vererek;

-“‘(İyi ve tatlı bir şeyler alıp gel)’” buyurdu.

Bişr-i Hafi (r.a.) o zamana kadar böyle şeyler aldırdığı görülmemişti. Beraberce talebenin getirdiklerini yediler. Feth-i Musuli (r.a.) giderken artan yemekleri aldı. Talebeleri bu duruma şaştılar.

Bişr-i Hafi (r.a.) Talebelerine şöyle dedi;

-“Feth-i Musuli (r.a.) bize, tevekkülü sağlam olana, gıda saklamanın zarar vermiyeceğini gösterdi.”

Bir gün Feth-i Musuli (r.a.) ye;

-“Sıdk nedir?” diye sorulunca;

İçinde demir bulunan bir ocağa elini sokup, kızgın bir demir parçasını çıkarıp elinde tuttu ve;

-“İşte sıdk budur.” Dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Evliyaların büyüklerinden olan Feth-i Musuli hazretlerinin yüzü suyu hürmetine Dünyada sıhhat, afiyet ve huzur içinde imanla ahrete intikal etneyi nasıb eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavas Mevki-i Nusaybin

Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)- 5

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) hacca gitmişti. Hac dönüşünde, Cüneyd-i Bağdad’i hazretleri (r.a.) nin talebeleri karşıladılar.

Onlara;

-“Yol hediyem şu sözümdür; Eğer bir arkadaşınız size saygısızlık ederse, onu özür dilemeye teşvik edin’ Fakat siz, dilediğinden çok özür dileğin. Eğer kırgınlık gitmemişse ve hakkın da kendi tarafınızda olduğunu kanaat getirirseniz, yine arkadaşınızı en güzel bir şekilde özür dilemeye teşvik edin ve siz de özür dileyin! Kırk gün buna devam edin! Yine kırgınlık gitmezse, o zaman kendinize şöyle deyin; ‘Ey Ahmak nefs! Ne inatçı, ne bencil, ne vurdumduymaz, ne edepsizsin! Sende biraz olsun mertlikten bir eser yoktur. Kırk gün arkadaşın senden özür diledi de özrünü kabul etmedin. Ben senden el etek çektim. Sen bilirsin, nasıl istiyorsan öyle ol!” buyurdu.

Talebesi Ebû Osman (r.a.) şöyle anlatıyor;

Ebû Bekr-i Hanefiyyen’ın evindeydim. Ebû Hafs-i Haddad (r.a.) da oradaydı. Arkadaşlar bir dostumuzdan bahsettiler.

Ben de;

-“Keşke, o da burada olsaydı!” dedim.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Kağıt, kalem olsaydı, ona gelmesi için mektub yazardım.” Buyurunca

Ben;

-“Burada var.” Dedim.

Ebû Hafs-i Haddad (r.a.);

-“Fakat ev sahibi çarşıya gitti. Eğer orada öldüyse, bunların varislerin malı olur. Böyle olunca onlarla yazı yazılmaz.” Buyurdu. O kalem kağıdı kullanmadı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Ebu Hafs-ı Haddad en- Nişaburi (Radiyallah-u anhu)  nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

(Mescid-i-Seba) Hendek

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 10

Ümmü Cemil (r.anha.);

-“Hayattadır, hali iyidir.” Dedi.

Ebû Bekir (r.a.) tekrar;

-“Şimdi o nerededir?” diye sordu.

Ümmü Cemil (r.anha.);

-“Erkam (r.a.) ın evindedir.” Dedi.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Vallahi, Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) i gidip görmedikçe, ne yemek yerim, ne de bir şey içerim.” Dedi.

Annesi;

-“Sen şimdi biraz bekle, herkes uykuya dalsın!” dedi.

Herkes uyuyup, ortalık tenhalaşınca. Hazreti Ebû Bekir (r.a.), annesine ve Ümmü Cemil (r.anha) ya dayanarak, yavaş yavaş Resulullah (a.s.v.) in yanına vardı. Sarılıp öptü. Müslümanlar kardeşleriyle kucaklaştı. Ebû Bekir (r.a.) in bu hali, Peygamber Efendimiz (a.s.v.) i çok üzdü.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“Ya Resulullah! (a.s.v.) Babam, annem sana feda olsun! O azgın adamın, yüzümü, gözümü yerlere sürtüp, beni bilinmez hale getirmesinden başka bir üzüntüm yok! Bu yanımdaki de beni dünyaya getiren annem Selma’dır. Onun hakkında dua buyurmasını istirham ediyorum. Umulur ki, Allah-u teâlâ, Onu senin hürmetine Cehennem ateşinden kurtarır.” Dedi.

Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem) Selma’nın Müslüman olması için Allah-u Teâlâ’ya yalvardı

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın duası kabul olunmuştu. Annesi de hidayete kavuşup Müslümanlığı kabul etti. Böylece ilk Müslümanlardan biri olmakla şereflendi.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.), Peygamber Efendimiz (a.s.v.) ne söylerse, itiraz etmez hemen kabul ederdi. Hatta herkesin itiraz ettiği meseleleri bile itirazsız kabul ederdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu


Uhud Dağı (şehidlik)

Hazreti Ebû Bekr-i Sıddık (Radiyallah-u anh)- 11

Mi’rac mûcizesini kabul etmeleri böyle oldu. Resulullah Efendimiz (Sallallhu aleyhi ve selem) Mi’raç’tan dönüp, sabah olunca, Kâ’be yanına gidip Mekkelilere Mi’rac’ı anlattı.

Bu olayı işitien kafirler, alay ettiler. Muhammed (a.s.v.) aklını kaçırmış (haşa) iyice sapıtmış, dediler.

Müslüman olmaya niyeti olanlar da vaz geçti. Bu kafirlerden bir kaçı sevinerek Ebû Bekir (r.a.) in evine geldi. Çünkü Hazreti Ebû Bekir (r.a.) in akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı.

Kapıyı çalınca hemen sordular;

-“Ey Ebû Bekir! (r.a.) Sen çok kere Kudüs’e gittin geldin. İyi bilirsin. Mekke’den Kudüs’e gidip gitmek ne kadar zaman sürer?” dediler.

Hazreti Ebû Bekir (r.a.);

-“İyi biliyorum. Bir aydan fazla.” Dedi.

Kafirler bu söze çok sevindiler.

-“Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur.” Dediler.

Gülerek, alay ederek ve Ebû Bekir (r.a.) in de kendi kafalarında olduğunu sevinerek;

-“Senin efendin, Kudüs’e Bir gecede gidip geldiğini söyliyor, artık iyice sapıttı.” diyerek, Ebû Bekir (r.a.) e sevgi, saygı ve güven gösterdiler.

Ebû Bekir (r.a.), Resulullah (a.s.v.) ın mübarek adını işitince;

-“Eğer O söyledi ise, inandım. Bir anda gidip gelmiştir. Deyip içeri girdi.

Kafirler neye uğradaıklarını anlayamadılar. Önlerine bakıp gidiyor ve;

-“Vay canına, Muhammed (a.s.) ne yaman büyücü imiş (haşa) Ebû Bekir (r.a.) e sihir yapmış.” Diyorlardı.

Ebû Bekir (r.a.) hemen giyinip, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) ın yanına geldi.

Büyük kalabalık arasında yüksek sesle;

-“Ya Resûlullah! Mi’racınız mübarek olsun! Allah-u Teâlâ’ya sonsuz şükürler ederim ki, bizleri, senin gibi büyük bir Peygamber’e hizmetçi yapmakla şereflendirdi. Parlıyana yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle ni’metlendirdi. Ya Resûlullah! (a.s.v.) Senin her sözün doğrudur. İnandım canım sana feda olsun.” Dedi.

Ebû Bekir (r.a.) ın sözleri, kafirleri şaşırttı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şübheye düşen, imanı zayıf birkaç kişinin de kalbine kuvvet verdi.

Resûlullah (Sallallahu aleyhi ve selem) o gün Hazreti Ebû Bekir (r.a.) e “Sıddık”Dedi. Bu ‘Sıddık’ adı almakla, bir kat daha yükseldi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Ebû Bekir Sıddık (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Girnavastan bir başka görünüş (Nusaybin)

Talha bin Ubeydullah (Radiyallah-u anhu)- 9

Müşriklerden Ebû Zâtülyed doru bir ata binmiş;

-“(Ben Ebû Zâtülyed’im. Bana Muhammed’i gösteriniz.)” Diye bağırıyordu.

Resulullah (s.a.v.) a doğru geliyordu.

Talha bin Ubeydullah (r.a.) onun önünü kesti. Mızrağını atın arka bacaklarına vurunca; at kuyruğunu iki bacağına sokup çöktü.

Talha (r.a.) da mızrağını bu müşrikin göz bebeğine sapladı ve onu bağırtarak öldürdü.

Hazret-i Talha (r.a.) bu halden sonra da bir haylı yara aldı. Yaraları yetmişbeşi aştı. Sadece başında dört büyük kılıç darbesi vardı. Uylukları kılıçla parçalanmış, parmakları çolak olmuş idi.

Talha bin Ubeydullah (r.a.) şehid olmayı bekliyen kimselerdendi.

Uhud gününde İbni Kâmia kafiri Peygamberimiz (s.a.v.) i öldürmeye yemin etmiş idi. Her yerde O’nu (s.a.v.) arıyordu.

Peygamberimiz (s.a.v.) üzerinde iki zırh vardı. Başında da miğfer bulunuyordu.

İbni Kâmia, Resulullah (s.a.v.) a hücüm etti ve kılıcını âlemlerin Efendisi Hazret-i Muhammed (sallallahau aleyhi ve selem) e çaldı. Kılıç darbesiyle mübarek omuzları yaralandı.

Bu sırada müşriklerden Ebû Amir tarafından Müslümanları düşürmek için kazılmış çukura kadar gelinmişti. Diğer bir kılıç darbesi ile Hazret-i Peygamber (s.a.v.) çukura düştü, miğferlerinin iki halkası mübarek yanaklarına battı.

Resulullah (s.a.v.) ilk defa yetişen Hazret-i Ali (r.a.) oldu. Hemen Resulullah (s.a.v.) ın mübarek ellerinden tutarak Talha bin Ubeydullah (r.a.) da doğrultarak Peygamberimiz (s.a.v.) i çukurdan çıkardılar.

Uhud gazâsının sonuna kadar da Resulullah (s.a.v.) dan ayrılmadılar. Resulullah (s.a.v.) ı sırtına alarak Uhud kayalığına taşıdı.

Hazret-i Talha (r.a.) işte bu Uhud günü ‘Talhat-ül Hayr (Hayırlı Talha) lakabı ile şereflendi ki ona bu lakabı Resulullah (s.a.v.) vermiştir.

Kayalara gelince Peygamberimiz (s.a.v.) bir kayanın üzerine çıkmak istedi. Fakat gayet zayıflamış ve üst üste iki zırh giymiş ve kendisine Yetmişten ziyade kılıç vurulmuş olduğundan takat getiremedi.

Bunun üzerine Talha (r.a.) altına oturdu ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem taşın üzerine çıktı.

O zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem);

-“Talha Resulullah (s.a.v.) a yardım ettiği zaman cennet ona vacip oldu.” Buyurdular.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) Bizleri ve sizleri Talha bin Ubeydullah (Radiyallah-u anhu) nun şefaatına nail eylesin. O’nun yüzü suyu hürmetine günahlarımızı afv eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu