‘Fıkıh’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc09113-fuadyusufoglu-duruca-kertvene.JPG

Duruca köyü – Kertven- (Nusaybin)

Bunun ilaci,

Esas, fakirin, Allah (c.c.)ın hakkını senden kabul etmesiyle onun sana iyilik yaptığını, sana ihsanda bulunduğunu bilmendir. Çünkü zekatın sırlarından biri de kalbin, cimrilik kibrinden temizlenip pam pak olmasıdır. Bunun içindir ki, zekat temizleyicidir. Zira onunla temizlik hasıl olur. Guya o, necaseti temizleyen bir yıkayıcıdır.

Bunun içindir ki, Resulullah (Sallalahu aleyhi ve selem) ve EHLİ BEYTİ zekat almaktan men olundular.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular ki;

-“Zekat ancak insanların mallarının kirleridir.” Fakat senden seni temizleyen şeyi aldığı vakit, o, sana iyilik yapmış ve senden üstün olmuş olur.

Vucudun için tehlike arz eden kanı doktor vucudundan parasız, ücretsiz alsa ve seni korktuğun tehlikeden kurtarsa, sen mi ona iyilik yapmış olursun yoksa o mu sana iyilik yapmış olur ne dersin? Ve gene senin mi ona teşekkür etmen lazım, yoksa onun mu sana teşekkür etmesi lazımdır?

İşte bunun gibi cimrilik rezaletini ve onun ahiret hayatındeki zararını içinden söküp çıkaran kimse senden üstün görünmeğe layıktır.

Üçüncü esas:

Zekatı, malın en iyisinden ve güzelinden vermendir. Yüca Allah (c.c.) buyurmuştur ki;

-“Onlar Allah (c.c.) a kendilerinin bile hoşlanmamakta oldukları şeyleri inad ederler.” Nahl suresi: Ayet – 62

Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

-“Ey iman edenler, Allah yolunda harcamayı kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın. Kendinizin göz yummandan alıcısı olmadığınız pek adi, bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki, şüphesiz Allah her şeyden müstağnidir. Asıl hem de layık olan odur.” Bakara suresi : ayet -267.

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurmuştur:

-“Şübhesiz Allah (c.c.) temizdir. Ancak temiz olanı (helal olanı) kabul eder.

Zira bundan maksad SEVGİ derecesini meydana çıkarmaktır. İnsan sevdiği şey uğruna en kötüsünü değil en iyisini vermeği tercih eder.

Dödüncü esas:

Zekatı, sadakayı, iyi ve güler yüzle vermendir. Verdiğin zekat ve sadakadan dolayı sevinç içinde olursun.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):

-“Bir dirhemlik sadaka yüz bin dirhemlik sadakayı geçti. (Yani bir kuruşluk sadakanın sevabı yüz bin kuruşluk sadakanın sevabını geçti.)” buyruyor.

Hadisi şerifte işaret edilen husus şudur ki; Güzel yüzle ve iyi davranışla, malının en iyisinden verdiği bir kuruşluk sadakanın sevabı yüzünü ekşiterek, malının kötüsünden verdiği yüz bin kuruşluk sadakanın sevabından daha fazladır.

Beşinci esas:

Zekat ve sadakayı verecek olduğun yeri seçmektir. Zekat ve sadakanın verilmesi iyi olan yerler şunlardır:

a- Allah (c.c.) yolunda çalışan, takva sahibi olan muhtaç alim.
b- Çoluk ve çocuğu çok olan Salih kişi.
c- Akraba.

Bu üç sıfatın tümü bir arada bulunmazsa, bunlardan biri bulunana sadaka ve zekatını verirsin. Zekat ve sadaka iyi ve Salih kişilere verilmesine riayet edilmesi esas, başta gelendir.

Dünya ancak kulların yaşadıkları yerdir. Ahiret için de kulların azık tedarik etme yeridir. Öyle ise zekat ve sadaka ahrete gidenlere ve ahrete giden yoldaki konaklardan bir konak edinene sarf edilsin.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem):

-“Sen ancak TAKVA sahibi olanın yemeğini ye. Senin yemeğini de TAKVA sahibi olan kişi yesin.” Buyurmuştur.

Devam edecek……

Dinde kırk esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri zekatını, sadakasını verirken başa kakmayan kullarından eylesin. AMİN…

Faud Yusufoğlu

su-fuadyusufoglu-cag-cag-baraj.jpg

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini Dinimize, Devletimize, Milletimize ve bütün Müslümanlara Hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbımızdan Niyaz ediyorum…

Kadir Geceniz Kutlu olsun…

Kadir Geceniz Mutlu olsun…
Fuad Yusufoğlu

KADİR GECESİ’NİN FAZİLETİ

İbni abbas (r.a.) tan rivayet edilir,

Der ki;

-“Resulüllah (a.s.v.) a İsrail oğullarından bir adamın elinde silah ile bin ay Allah (c.c.) yolunda savaştığı anlatıldı.

Resulüllah (a.s.v.), bu adamın işine taaccüp ederek aynı şeyi Ümmeti için temenni etti ve şöyle niyazda bulundu:

-“Ey Rabbim, benim ümmetimi, ümmetlerin en kısa ömürlüsü, amel bakımından da en az amellisi kıldın.”

Bunun üzerine Allah-u Teala (c.c.) ona ve ümmetine kıyamete kadar, İsrail oğullarındaki, elinde silahı ile, Allah (c.c.) yolunda BİN AYsavaşçının amelinden daha hayırlı olan Kadir gecesini verdi. Kadir gecesi bu ümmete has olarak verilenlerden biridir.

Enes (r.a.) den rivayet edilir, Der ki;

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Kadir gecesi olduğu zaman Cebrail (aleyhisselam), meleklerden bir topluluk ile iner. Mü’minler için İstiğfar ederler. Ayakta ve oturarak Allah (c.c.) ı her zikredene selam verirler.”

Ebu hüreyre (r.a.) şöyle der:

-“Kadir gecesinde yeryüzüne sayılmayacak kadar çok melek iner. Onların inmeleri için gök kapıları açılır. Nurlar yükselir büyük bir tecelli hasıl olur. Kadir gecesinde Meleküt aynen beyan olur.

-“Bu halde insanların durumu birbirine uymaz. İnsanlardan bir kısmına göklerin ve yerin sırrı açılır, onun için göklerden perdeler kaldırılır, göklerde melekleri kendi suretlerinde kıyam halında, oturur halde, ruku, secde eder halde zikreder, tesbih ve tahlil eder, şükr eder halde görür,

-“İnsanlardan bazısına cennet; bütün içindekileriyle ayan beyan olur. Cennetteki evleri, köşkleri, hurileri, ırmakları, ağaçları ve meyveleri görür.

-“Bu kimse, Allah(c.c.) ın arşını, peygamberlerin, velilerin, şehid ve sıdıkların makamlarını da müşahede eder. Bu meleküt alemine hayran kalır. Rahmet deryasından seyreder.

-“Cehennemi ve cehennemin azap çukurlarını kafirlerin makamlarını da müşahede eder. O gece de mü’minlerin bir kısmına Allah (c.c.) cemalıni müşahede etmek için perdeler kaldırılır. O kimse yalnız Allah(c.c.) ı müşahede eder.”

Hazreti Ömer-ül Faruk (r.a.) rivayet eder;

Resulüllah (sallallahu aleyhi ve selem) buyurdular:

-“Bir kimse Ramazan ayının yirmi yedinci gecesini sabaha kadar İHYA ederse, o benim için Ramazan ayının bütün gecelerini ihya edenden daha sevimlidir.”

Hazret-i Fatima (radiyallah-u anha) dedi:

-“Ey babacığım, kadınlardan ve erkeklerden o geceyi ihya etmeğe gücü yetmiyen zayıflar ne yapar?”

Resulüllah (a.s.v.) buyurdu:

-“Onlar yastıklarını koyup üzerlerinde oturarak bu gecenin saatlerinden bir saati Allah (c.c.) a Dua ederek geçirmez ki, o benim için bütün ümmetimin ramazan ayının geceleri ihya etmelerinden daha sevimli olmasın.”

Hazret-i Aişe (r.anha) dan rivayet edilmiştir. Der ki;

Resulüllah (a.s.v.) buyuruyor:

-“Kim Kadir gecesini ihya eder, iki rekat namaz kılarak istiğfar ederse Allah (c.c.) onun günahlarını affeder. O kimse Allah (c.c.) ın rahmet deryasına dalar. Cebrail onu kanadiyle sıvazlar. Kim Cebrail (a.s.) kanadiyle sıvazlarsa Cennet’e girer.”

Mükaşefe-tül Kulub (İmam-i Ğazali)

Kutlamakta olduğumuz KADİR GECESİ‘nde bu dua yı Hep beraber yapalım…

Çok makbul bir dua’dır;

“Allahumma;

inneke a’fuvvun,

kerimün,

tuhibbül a’fva

fa’fu anna.”

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Ramazan-i şerif hurmetine, Bin aydan HAYIRLI olan Kadir gecesi hurmetine; Dünyada başkalarına muhtaç olmayacak kadar helal rızık, geniş ve gönül zenginliği ile donanmış zikirle meşgül olan bir kalb, İbadetlerimizi yapmak için sıhhat ve afiyet İhsan Eylesin….Bu Kadir gecesi hurmetine de günahlarımızı afv eylesin…..AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

Ezân-ı Şerif duası

19 Temmuz 2008

cap757dodev21.jpg
Resulullah (a.s.v.) Doğduğu ev Mekke-i Mükeramma

Ezan-i şerif’ın arapça duası;

اَ للَّهُمِّ رَ بِّ هَذِ هِ ا لدَّ عْوَ تِ ا لتُّ مَهِ وَا لصَّلَ تِ ا لْقَا ءِمَهِ

اَ تِ مُحَمُّدًا ا لْوَ سِيلَتَ وَ ا لْفضِيلَتَ وا بْعَثْهُ مَقَا ماً مَحْمُو داً

ا لَّذِ ي وَ عَد تَهُ

Okunuşu:

“Allahumme Rebbe hazihi’d-da’veti’t-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammeden (Sallallahu aleyhi ve sellem) el-vesilete vel fadilete (ved-dereceter-refîate.)  veba’shu makamen Mahmudenillezi vea’dteh. (İnneke lâ tühlifü’l-mîâd)

Okunuşu;

Selat ve selamdan sonra  “Allahumme Rebbe hazihi’d-da’veti’t-tamme. Vesselatil kâimeti ati seyyidene Muhammeden(Sallallahu aleyhi ve sellem)  el  vesilete vel fadilete ved-dereceter-refîa’te. veba’shu makamen Mahmudenillezi veadteh.

 

Resülullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;

“Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.”

Fuad Yusufoğlu

Ezanın tayını;

Bu şöyle oldu ki,

Müslimanlar Cum’ada ve cemaat ikametinde bir alamate muhtaç oldular. Bu hususta Resüllullah(Sallallahu aleyhi ve selem) Eshab ile müşavere etti.
Bazıları dediler ki,

-“Boru çalınsın. Boru sesi duyan cemaat toplansın.” Yahudilere benzemek olur diye kabul buyurulmadı.

Bazıları;

-“Çan çalınsın.” Dediler

-“Bu da Mecusilerin adetidir.” buyurdu.

Hazreti Ömer (r.a.);

-“Bir kimse nida etsin. Namaz vakti geldiğini bildirsin.” Dedi.

Bilal (r.a.) a emr olundu. Yüksek avazı var idi. Namaz vakitlerinde;

-“Namaza gelin.” Diye bağırır idi. Ondan sonra Abdullah bin Zeyd Ensarı (r.a.) Ru’yasında gördü ki,

-“Bir şahıs buna der ki, ne yapıyorsun?”

-“O dedi ki halkı namaza davet etmek istiyorum.”

O kimse,

-“Ben sana bundan iyi bir şey öğreteyim.” dedi. Ve ezan kelimelerini tamamen ona öğretti.

Bir rivayette mescid üzerine çıkıp halen okunduğu şekilde ezan okudu.

Abdullah bin Zeyd Ensarı (r.a.) uyandı. Hepsi hatırında kalmış idi.

Ru’yasını Resulullah Aleyhisslatu ve selem a arz etti.

Buyurdular ki;

-“Bu ru’ya haktır. Nemazın nidası böyle okumak gerekir. Bilal (r.a.) e emr olundu. Bu hizmet eda eyladı.

Rivayet olunur ki

Nemaz vaktı gelip Bilal (r.a.) ezan okuyunca Ömer (r.a.) da böyle rü’ya görmüş idi. Gelip Resulullah Sallallahu aleyhi ve selem a arz edince ;

Resulullah Sallallahu aleyhi ve selem buyurdu ki;

-“Senden evvel Cebrail aleyhisselam gelip, bana böyle ta’lim etti.”

Derler ki;

Yedi kimse bu uslub üzere rü’ya gördüler. Ve Mi’raç gecesinde Sultanı enbiye Sallallahu aleyhi ve selem böyle görmüş idi.

Eshabi Kiram (radiyallahu anhüm) rü’yaları ve Resül aleyhis selam’ın müşahedesi ve vahyı İlahi böyle olunca, bu uslub üzerine devam edildi. Ve kuvvetlendi. Bunu değiştirmeye kimsenin mecalı yoktur.

Derler ki;

Bilal (r.a.) sabah namazında Resüllullah (a.s.v.) odasının kapısına gelip;

-“Essalatü ya Resulullah.” Dedi.

Dediler ki

-“Resulüllah sallallahu aleyhi ve selem uykudadır.”

Bilal (r.a.) Yüksek sesle iki defa;

-“Essalatü hayrün minennevm.” Dedi.

Bu söz Resulullah (salllallahu aleyhi ve selem) ın hoşuna gitti.  Her sabah böyle söylenmesini emr buyurdu.

Peygamberler Tarihi (Altı Parmak)

Çağ-Çağ deresi (bor) Nusaybin

Namazada okunması icab eden her kelimenin, bilinmesi icab eden bir hakikatı vardır. Okuyanın o şekilde olması lazımdır ki, söylediğinde doğru olsun.

Meselâ;

Allahü Ekber, “Allah-ü Teâlâ daha büyüktür.” Demektir. Bunu bilmiyorsa cahildir. Bilir, fakat kalbinde Allah-ü teâlâ (c.c.) dan daha büyük bir şey bulunuyorsa, sözü doğru olmaz. Ona, “Bu söz doğrudur, fakat sen yalancısın!” denir.

Her zaman her şey’e Allah-ü Teâlâ’dan daha çok mutî olursa,onun yoluna giderse, o şey ona göre daha büyüktür. Onun taptığı ve ilaı, itaat ettiği, ardı sıra gittiği şeydir.

Bahusus Allah-u teâlâ hazretleri (c.c.) buyurdu;

-“Kendi arzularını kendine ilah yapankimseyi görmedin mi?” Casiye suresi Ayet; 23

Veccehtü vechi dediğinin manası, kalb yüzümü bütün alemden çevirdim ve Allah-u teâlâ’ ya döndüm demektir. Eğer bu zamanda kalbi,ondan başka bir şey’e bakıyorsa, sözü yalandır. Allah-u teâlâ (c.c.) ya yalvarırken ilk sözü yalan olursa, felaketi buradan anlamalıdır. Hanifen müslimen; Dediği zaman, Müslümanlık davasındadır.

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“Müslüman: Müslümanların, elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.”

Bu sıfatta olmalı, yahut böyle olmaya gayret etmelidir.

Elhamdulillah dediği zaman:

Allah-u Teâlâ (c.c.) nın ni’metlerini kalbinde yeniden hatırlamalıdır. Bütün kalbı şükür sıfatında ve hamd halinde olmalıdır. Çünkü bu, şükür kelimesidir. Şükür de kalb ile olur.

İyyake na’büdü dediği zaman, ihlasın hakıkatınin kalbinde yenilenmesi, tazelenmesi olmalıdır.

İhdinâ dediği zaman: kalbinde tazarrû’ ve inleme sıfatı hasıl olmalıdır. Çünkü o anda hidayet kurtuluş istiyor.

Tesbih, tehlil ve okunan her şey’in, her kelimenin böyle hakikatları vardır. Bunları bilmeli ve kalb o mânanın sıfatıyla sıfatlanmalıdır. Hepsini anlatırsak uzun sürecek.

Namazın hakikatınden pay almak istiyorsan, bildirdiğimiz gibi olmalısın. Yoksa, mânâsız sûrete, şekle razı oluyorsun demektir.

Devam edecek…

Kimyay-i Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılan ve ruk’u ve secdelere riayet eden kullarından eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

kasyan ziyareti (Navale)

Dinde kırk Esas: Namaz-7

İkinci Esas;

Namazada önemle riayet edilmesi gereken hususlardan ikincisi namazın sünnetlerinin, zahiri amelleri, zikirleri ve tesbihlerini itina ile yerine getirmektir.

Ta ki bütün sünnetleri ve adabı, bedenle yapılan zahiri haraketleri ile namazı edâ etmiş olasın.

Namazda işlenenlerden her birinde bir sır ve onun kalbe tesiri vardır. Nasıl ki, zahirir temizliğin kalbe olan tesirine işaret ettik.

Ancak bunların kalbe olan te’siri daha çok kuvvetlidir. Biz bunları kısa olarak açıkladık. Onun tefsilatı uzar.

Sen bunları yerine getirdiğinde(Esrarını bilmesen de bile) faydasını görürsün. İlacı içen kimse, ilacın hangi maddelerden yapıldığını (terkibini) ve ilacın hasyalığı ile olan munesebetini bilmediği halde ilaçtan faydalandığı gibi,

Bil ki Ey okuyucu;

Şübhesiz namaz, bütün mahlûkatın Rabbisi olan Allah’ın şekillendirdiği bir surettir.

Allah (c.c.) hayvanı suretlendirdiği gibi namaz’ı da suretlendirmiştir. Namazın ruhu, niyet, ihlas ve kalb huzurudur. Namazaın bedeni, görünen amellerdir.

Namazaın asıl azaları erkânlar, kemal azaları da ekrânların haricindeki kısımlardır. İhlas ile niyet namazda “ruh”, kıyam ile kuud ise beden mesabesindedir.

Ruku, sucud, baş, el ve ayak karşılığıdır. Ruku, sucudu iyi yapmak, güzel bir şekilde sükün içinde eda etmek azaların, şekillerinin ve renklerinin güzelliği mesabesindedir.

Namazda zikirler ve tesbihler, kulaklar gözler ve onlardan başka, başta ve diğer organlarda bulunan duyu organları yerini tutarlar.

Namazda zikirlerin anlamlarının bilinmesi ve kalb huzuru içinde bulunmak, duyu organlarındaki duyma kuvveti mesabesindedir. İşitme, görme, koklama, tatma ve tutma kuvvetlerinin kendi organlarında bulunduğu gibi

Ve bil ki;

Namazın aslı, ta’zim ve ihtiramdır. Namazın adabını ihmal etmek ta’zim ve ihtirama zıttır.

Devam edecek…

Dine kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Bore Veysike (Şeş Ça’vi deresi başı) NUSAYBİN

Dinde kırk Esas: Namaz-8

Üçüncü Esas:

Namazda muhafaza edilmesi gereken esaslardan üçüncüsü, namazın ruhunu muhafaza etmendir.

Namazın ruhu, ihlas, namazın tümünde kalb huzuru ve namaz kılarken kalbin namazın manaları ile muttasıf olmasıdır. Rükû ve secdeyi ancak kalbinin zahiri haraketine uygun olarak huşu içinde iken edâ edersin.

Zira esas maksad bedenin huşu ve (Hudu’u) değil kalbin hudu’u ve huşuudur. Sen “Allahü Ekberr” (Allah her şeyden büyüktür.) dediğin zaman kalbinde ondan büyük bir şeyin bulunmaması gerekir.

Ve “Yüzümü Allah’a yöneltim” dediğinde de tam manası ile Allah’a yönelmeli ve bütün varlığınla Allah’tan başkasından yüzünü çevirmelisin.

“Elhamdülillah” dediğinde kalbin Allah’ın ni’metlerine karşı olan şükür ve ni’metlerine olan şükrün sevinci ile dolmuş olmalıdır.

“Ve iyyake nestei’n” (Ancak senden yardım taleb ederiz.) dediğinde de, kendi za’fın ve aczinin şuuruna ermelisin ve ne senin ne de senden başkasının elinde hiçbir şey bulunmadığını idrak etmelisin.

Sen Namaz kılarken, namazın evvelinden sonuna kadar kalbini namaza bağlaman için nefsinle savaş.
Zira kişi namazında ancak namazdan anladığı kadar sevab alır. Eğer namaz kılarken kalbini namaza bağlıyamiyorsan (Ben seni ancak böyle olduğunu zan ederim)

Öyle ise bak, eğer Gaflet içinde geçirdiğin mikdar iki rek’at farz kadar ise, namazını iade etme, fakat iyi bil ki nafile namazlar, farz namazlarını telafi eder.

Binaenaleyh kalb huzuru gelinceye kadar iki rek’at kadar nafile kıl, gaflet ziyadeleştikçe nafile namazlarını fazlalaştır.. Taki, kalbın huzura kavuşsun.

Allah’ın nafile namazlarının farz namazlarının telâfisi olması hususunu senden kabul buyurması sana olan rahmetidir. İşte bunlar namazda riayet edilmesi gereken esaslardır.

Dine kırk Esas (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâlâ hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri namazı dosdoğru kılanlardan eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Zeynelâbidin Cami-i minaresi (Nusaybin)

Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu);

Tefsir, fıkıh, hadis ve lügât âlimi. İsmi Muhammed bin Yakub bin Muhammed bin İbrahim’dir. Künyesi, Ebu Tahir olup, lakabı Mecdüddin’dir. Firûz Âbâdi nisbetiyle meşhur olmuştur. Soyu, Hazret-i Ebû Bekr Sıddıka (r.a.) a kadar ulaşmaktadır. 729 (M. 1329) senesinde İran’ın Şiraz civarında bulunan Firûz Âbad’daki Kazarun kasabasında doğdu. 816 (M. 1414) senesinde yemen’de, Zebid Kadısı iken vefat etti. Oradaki Şeyh İsmail Cibriti (r.a.) nin türbesine defnedildi.

Çocukluğu, memleketi olan Firûz Âbâd’da geçen Firûz Âbâdi, yedi yaşındayken Kur’an-i kerimi ezberledi ve güzel yazı yazmayı öğrendi. Sekiz yaşına geldiği zaman Şirâz’a gidip, orada babasından ve Abdullah bin Mahmud bin Necm (r.a.) den lügat ilmini ve edebi ilimleri tahsil etti.

Daha sonra Vasıt’a giden Firûz Âbâdi (r.a.) orada da Ebu Abdullah Mahmud bin Yusuf el-Ensari (r.a.) den Sahihi Buhâri’yi ve Şihab Ahmed bin Ali ed-Divani’den kırâat-i aşureyi okudu.

Bağdad’da Tacüddin es-Sübki ve Serraç Ömer bin Ali el-Kazvini (r.anhüm) den çeşitli ilimleri okuyup öğrendi. Sagani’nin “Meşarih” ini Muhammed bin Aküli, Nasrullah bin Muhammed bin es-Seketi ve Bağdade kadısı ve Nizamiye medresesi müderrisi Şerefüddin Abdullah el-Bektaş’dan okudu.

Daha sonra Dimeşk’a giderek Takiyyüddin Sübki, İbn-ül-Habbaz, muahmmed bin İsmail bin el-Hamavi, Ahmed bin Abdürrahman el-Merdâvi, Ahmed bin Muzaffer en-Nablüsi (r.anhüm) gibi birçok zatların derslerini dinleyip, istifade etti.

Ba’lebek, Hama, Humus, Haleb ve Kudüs gibi yerleri gezip oralarda ilim meclislerinde bulundu. Kudüs’de; Alai, beyani, Takiyyüddin Kalkaşandi, Şems-üs-Suudi gibi âlimlerden ilim tahsil etti.

Kudüs’da on sene kadar kalıp, çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Onun şöhreti ve fazileti her tarafta duyuldu. Ondan ilim tahsil etmek üzere gelenler çoğaldı.

Süneni Tirmizi’yi; Necmüddin Ebu Muhammed el-Barizi’den dinledi. Fir’uz Âbâdi (r.a.), Sahih-i Müslim’i çok aramasına rağman elde edememişti. Şam’a uğradığında Sahih-i Müslim kitabını medresede gördü. Bir müddet emanet olarak vermesi için müderrisden kitabı istedi Tek nüsha olması sebebiyle dışarıya verilemiyeceğini belirten müderris, kitabı medresede mütâlaa edebileceğini söyledi.

Tam sekiz gün, sabahtan akşama kadar sekiz cild olan Sahih-i Müslim’i mütâlaa ederek hatmeden Firûz Âbâdi (r.a.) ye

Müderris;

-“Bir defa okmakla sadece bâb ve konularının öğrenebileceğini belirtti ve bunu ezberlemek gerekir.” Dedi.

Bunun üzerine Şeyh Mecdüddin Firûz Âbâdi, müderris’e;

-“Benimle meşgül olabilir misin?” dedi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Fıkıh âlimi veli olan Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu


Zeynelâbidin Cami-i mihrabının restore halı (Nusaybin)

Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) – 2

Müderris;

-“Memnüniyetle meşgül olacağını belirtti.

Firûz Âbâdi (r.a.);

-“O zaman kitabı açıp beni dinleyin, ezberliyebildiğimi okuyayım.” Dedi.

Müderris dinledi ve sekiz cildinin de ezberlenmiş olduğunu görünce şaşırıp;

-“Böyle bir zeka ve hafızanın karşısında durulmaz.” Dedi.

Daha sonra Mekke-i mükerreme’ye gidip, Ziya Halil-ül-Mâliki, Yafii, Takiyyüddin Harazı, Nüreddin el-Kastalanı gibi zatların derslerinde ve sohbet meclislerinde bulundu. Doğu ve batı memleketlerini, Rum ve Hind diyarlarını gezdi.

Genç yaşında ismi ve şöhreti bütün dünyaya yayıldı. Gezdiği yerlerde birçok âlim ve fâziletli kimselerle karşılaştı ve onlardan çok istifade etti.

Anadolu’ya gelip, Yıldırım Bâyezid ve Timur Hân ile tanışıp, onların iltifatlarına ve ikramlarına kavuştu. Tebriz Sultanı Şah Mensur bin Şucâ, Mısır Sultanı Eşref, Bağdad Sultanı İbn-i Üveys, Firûz Âbâdı (r.a.) yi davet etmişler, onunla sohbetlerde bulunmuş ve birçok iltifatlarda bulunmuşlardır.

Hac için defalarca Mekke-i mükerreme’ye gitti. Bir defasında 796 (M. 1394) senesinde Yemen’e gitti. Sultan Şeyh Melik Eşref İsmail, bu büyük âlimi sarayına davet etti. Ona çok ikram ve iltifatta bulundu. Ona hadiyeler ihsan etti. Kızıyla evlendirdi. Böylece Firûz Âbâdi (r.a.) yirmi sene Yemen’de kaldı. Melik Eşref İsmail’in himayesinde ilim yaymaya devam etti. Birçok eserler yazıp, Melik Eşref İsmail’e bir tabak üzerinde takdim ederdi. Sultan, o tabağı altınlarla doldurarak iltifatta bulunurdu. Yemen kadisi Cemâlüddin er-Rumi vefat ettikten sonra onu Zebid kadılığına tayın etti.

Yemen’de bulunduğu sırada da, hac ibadeti için defalarca Mekke-i mükerreme’ye gitti. Medine-i münevvere’de mücavir olarak kaldı. Taif ve başka beldeleri gezip, oradaki âlimlerle ve faziletli kimselerle sohbetlerinde bulundu.

Yemen Emiri Eşrerf İsmail, her sene Ravda-i mutahhara’ya, Resulullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e selam ve ta’zimin tebiliği için bir kişi gönderir idi. Bu kişiye “Berid” ismi verilirdi. Şeyh Mecdüddin, Firûz Âbâdi hacca niyet edince, “Beridlik” vazifesinin kendisine verilmesini isteyen şu mektubu Emir Eşref İsmail’e yazdı.

-“Gelmiş geçmiş halifelerin adetlerinden biri de, selamlarının Peygamberlerin efendisi Hazret-i Muhammed efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e tebliğ etmek üzere hac mevsiminde bir “Berid” göndermektedir. Bu yıl o “Berid” ben olmak istiyorum. Allah-ü teâlâ beni size feda kılsın, bu isteğimi kabul buyurun. Çünkü ben, bu şerefli hizmetten başka ne bir şey istiyor, ne de arzu ediyorum.”

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Fıkıh âlimi veli olan Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Zeynelâbidin Cami-i mihrabı restore edilmiş halı (Nusaybin)

Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) – 3

Emir Eşref İsmail de, kendi el yazısıyla şu cevabı yazdı;

Sizin bu teklifiniz öylesine memnün edicidir ki buna dil ile ifade etmek veya kalem ile yazmak mümkün değildir. Sen şüphesiz ki bununla bize Allah için sanki bir ömür bağışladın ya Mecdüddin! Hiçbir şüphe kabul etmiyen kesin bir yeminle diyorum ki; Dünyadan ve bütün nimetlerden ayrılmayı isterim, ama senden ayrılmayı asla istemem.”

Takiyyüddin el-Fâsi onun hakkında;

-“Onun çok güzel şiiri ve nesri vardı. Onun güzel şiirlerini dinlemek için çok kimse toplanırdı. Çok sü-r’atli yazı yazardı. Hafızası çok kuvvetliyd.

Hatta o;

-“Hergün ikiyüz satır ezberlemeden yattığım vaki değildir.” Derdi. Mekke-i mükerreme’de Safa tepesinde bulunan evini medrese yapmıştı.” Dedi.

Hayatını ilim öğrenmek ve öğretmek yolunda sarf eden Mecdüddin Firûz Âbâdi, lügat, tefsir, hadis ve edebi ilimlere ait kırktan fazla eser yazdı.

Bunların en önemlisi, eserin adı anılınca Firûz Âbâdi (r.a.) nin akla geldiği “Kamus-ul-Muhit” vel-Kabus-ül-Vesit” adlı, benzeri yazılmamış olan lügat kitabıdır.

-“El-Lâmi-ül-muallim-ül-icab el-Câmiu beyn-el-muhkem-i Vel-abâd” adında altmış cildlik eseri Firûz Âbâdi (r.a.) kısaltıp, iki cild haline getirmiştir.

Bu eseri Âsim Efendi Türkçeye tercüme etmiş, el-Okyanus el-Basit fi tercümet-ül-Kâmus el-Muhit adıyla İstanbul’da basılmıştır.

Bu kıymetli eserinden başka bazı eserleri ise şunlardır.

1-Tenvir-ül-Mikbas fi tefsir-i İbn-i Abbas.
2-Ed-dürr-ün-Nazım-ül-mürşid ila makasid-il-kur’an-il-a’zim,
3-Şehru Kutbet-ül-haşşaf fi şerh-i Hutbet-il-Keşşaf
4-Şevarık-ül-esrar-il âliyyeti şerh-i Meşarrik-ül-envariyye,
5-Minah-ül-Bari fi şerh-i Sahih-il-Buhâri (Yirmi cilddir)
6-El-İsâd bil Esâd ila Rutbet-il-ictihad,
7-Uddet-ül-ahkam fi şerh-i Umdet-ül-Hukkâm,
8-Tehyid-ül-Ğaram ilel-beled-il-haram,
9-Ravdat-ün-Nazır fi derecet-i Şeyh Abdülkâdir,
10-El-Vefiyye fi Tabakat-il-Hanefiyye,
11-Kitab-üs-salat.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Fıkıh âlimi veli olan Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu

Zeynelâbidin Cami-i imâmının restore çalışmalarını yakından takibi

Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) – 4

Kitab-üs Salat adlı eserinden bazı bölümler;

Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) e salat okumanın fazileti;

Allah-ü teâlâ, Ahzab suresinin ellialtıncı ayet-i kerimesinde meâlen;

-“Gerçekten Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler. (Şeref ve Şanını yüceltirler). Ey İman edenler! Siz de ona salât edin ve gönülden teslim olun.” Buyuruyor.

Evs bin Evs (r.a.) in rivayet ettiği hadis-i şerifte, Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

-“En faziletli gün, Cum’a günüdür. Allah-ü teâlâ, Adem aleyhis selamı Cum’a günü yarattı. Kıyamet, Cum’a günü kopar. Cum’a günleri bana çok selâvat okuyunuz! Bunlar bana bildirilir.”

Bunun üzerine Eshâb-i kiram;

-“Öldükten sonra da bildirilir mi?” diye sorduklarında;

-“Toprak, Peygamberlerin vucudunu çürütmez. Bir mü’min bana salevat okuyunca, bir melek bana haber vererek, ümmetinden falan oğlu filan sana selam söyledi ve duâ etti, der.” Buyurdu.

Hazret-i Ali (r.a.) nin rivayet ettiği hadis-i şerifte;

-“Bahil (cimri), yanında anıldığım halde bana salât okumayandır.” Buyurdu.

Ebu Hüreyre (r.a.) buyurdu ki;

-“Unutmaktan korkan kimse, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) a çok salât okusun.”

Şöyle anlatılır;

-“Bir zat, kağıdı diye tanınan Ebû Ca’fer’i vefatından sonra rüyasında gördü.”

Kağıdı’ye;

-“Allah-ü teâlâ sana nasıl müâmele etti?” diye sorunca

-“Allah-ü tâlâ, bana merhamet ve mağfiret eyledi.” Dedi.

Sebebi sorulunca, şöyle cevap verdi;

-“Ben, Allah-ü teâlâ’nın huzurunda durduruldum. Allah-ü teââ’nın emri üzerine melekler, günahlarımı ve resulullah (s.a.v.) a okuduğum salâtları, hesapladılar. Okuduğum salâtları günahlarımdan daha çok buldular.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri Fıkıh âlimi veli olan Firûz Âbâdi (Radiyallah-u anhu) yüzü suyu hürmetine günahlarımızı aff eylesin. Amin.

Fuad Yusufoğlu