‘Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu)’ olarak etiketlenmiş yazılar

 

Baki’ kabristanlığında güneşin doğuşu

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu);

Allah-u Teâlâ’nın aşkı ile dolmuş, evliyânın büyükleriden olan Hazret-i Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.) nin babası, Resûlullah efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) in birinci halifesi olan, Hazret-i Ebû Bekr-i Sıdık (r.a.) ın soyundan gelmektedir. Belh şehrinde “Hatiboğulları sülâlesindendir.

Babası Hüseyn Hatibi, dedesinin ismi de Ahmed Hatibi’dir 545 (m. 1151) de doğdu. 625 (m. 1288) de veya 628 (m. 1231) de Konya’da vefât etti. Annesi Harzemşah sultanlarından Alaüddin Muhammed Harzem şah’ın kızıdır.

Behâüddiin Veled (r.a.) in annesi ile babasının evlenmeleri şöyle olmuştur.

Sultan Alâüddin birgün vezirine, kızının evlenme çağına geldiğini, bu sebeple kiminle evlenmesinin münasip olduğunu sordu.

Vezir de tereddüt etmeden;

-“Sultanım! Kerimenizi, ilim ve irfan sâhibi bir kimseye vermelisiniz.” Deyince

Sultan tekrar;

-“Bu kimse sizce kimdir?” diye sordu.

Vezir;

-“Âlimler arasında kızınıza en layık olan Hüseyn Hatibidir” dedi.

Sultanın gönlünden geçen kimse de bu olduğu için, vezirinin bu cevabına memnun oldu.

O gece rü’yasında, Peygamber efendimiz (s.a.v.) gördü.

Ona Peygambeimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdulra ki;

-“Ey Alâüddin! Kerimenizi Hüsyn Hatibi’ye nikah ediniz. Onu kendinize damad ediniz.”

Bu rü’ya üzerine, kızı Emetullah hâtunu, Hüseyn Hatibi ile evlendirdi. Bu evlilikten, Muhammed Behâüddin isminde bir evlatları oldu. Muhammed Behâüddin iki yaşında iken, Babası Hüseyn Hatibi otuzüç yaşlarında olduğu halde vefat etti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) den olan Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

 

Mescid-i Nebi Aleyhis selam (Medine-i Münevvere)

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 2

Emetullah hâtun, oğlu Behâüddin’in büyümesi ve iyi bir tahsil ile yetişmesi için büyük bir titizlik ve i’tina gösterdi.

Efendisi (beyi) Hüseyn Hatibi’den kalan kitabların bulunduğu odaya oğlunu sık sık götürür;

-“Evlâdım, Behâüddin’im! Bu kitablar rahmetlik babandan kaldı. Muhterem baban bu kitabları dâima okur, hiç elinden bırakmazdı. Bu kitablara çok değer verir, her şeyden üstün tuıtardı. Onun vefatından sonra pek çok âlim bu kitabları almak için bize geldiler. Fakat hiçbirine vermedim. Bunları senin için muhafaza ediyorum. Sen de ilim öğrenerek babanın kitablarını anlamaya muvaffak ol ve babanın yerini tut.” Der idi.

Bu sözler Behâüddin’e çok tesir eder,

-Büyüyünce okuyup âlim olacağım söylerdi.”

Emetullah hâtun, oğlunu, okuma çağına gelince ilim tahsiline verdi. Behâüddin derslere çok çalışır, devamlı kitabları ile meşgül olurdu. Keskin zekası, hadislere karşı sür’ati intikalinin çok fazla olması ve Allah-u Teâlâ’nın yardımıyla kısa zamanda hocalarının takdirini kazandı. Pek çok zahiri ilimleri oğrendi. Dolayısyla, halk arasında da tanındı, onların muhabbetlerini kazandı. Büyük veli Necmedi-i Kübrâ (r.a.) dan Tasavvuf’u öğrenerek, onun dertlere devâ olan feyiz ve bereketlerine kavuştu.

Batini ilimlerde ilerliyerek, Necmed-i Kübrâ (r.a.) nin en önde gelen talebeleri arasına girdi.

Muhammed Behâüddin, hocasının teveccühleri ile iyice olgunlaşarak, zamanının en büyük âlimlerinden ve velilerinden oldu.

Muhammed Behâüddin evlenme çağına gelince annesi, Harzem Sultanı Rükneddin’in kerimesi olan Mü’mine hatun ile evlendirdi. Onların bu evliliklerinden de Mevlânâ celâleddin-i Rûmi hazretleri (r.a.) dünyaya geldi.

Muhammed Behâüddin hazretleri (r.a.), zâhiri ve batını ilimlerde öyle yüksek derecelere vâsıl oldu ki, iki cihanın güneşi, hürmetine yaratıldığımız Server-i âlem Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ona rü’yasında;

-“Sultan-ül-ülemâ=Âlimlerin sultanı” lakabını verdi.

Rivayete göre şöyle anlatılır;

Zamanın büyük âlimlerinden üçyüz kadar müfti ve müderris, bir gece Peygamber efendimiz (s.a.v.) i rü’yalarında görürler.

Resulullah efendimiz (s.a.v.) büyük bir kürsü üzerine oturmuşlardı. Etraflarında da binlerce evliya ve âlim bulunuyor, Resulullah efendimiz (s.a.v.) i huşu içinde dinliyorlardı. Orada Muhammed Behâüddin, güzel elbiseler giyinmiş bir halde, Peygamber efendimiz (s.a.v.) in hemen yanı başlarında ve sağ taraflarında oturmuş idi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Uhud dağı (Şehidlik)

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 3

Peygamberimiz (s.a.v.) efendimiz, orada bulunanlara Muhammed Behâüddin-i Veled’i göstererek;

-“Ey İnsanlar! Bugünden sonra Muhammed Behâüddin’e “Sultan-ül-ulemâ” denilecek ve imzasına “Sultan-ül-ulemâ “ yazılacaktır.” Buyurdu.

Sabah olunca rü’yalarını anlatmaya gelenlere, daha onlar bu müjdeyi vermeden

o;

-”Ey kardeşlerim! Bu gece Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in bize ihsan buyurduğu lakabı bana müjde için geldiniz değil mi?” diyerek, onların rü’yalarını keşfettiğini belirtince, cümlesi hayran kalarak;

Dediler ki;

-“Allah-u Teâlâ ve Resulü (s.a.v.) şahiddir ve biz de şahidiz ki, sen ”Sultan-ül-ulemâ’sın.” Bundan böyle bu isimle tanınacaksın.”

Muhammed Behâüddin (r.a.) e karşı muhabbetleri ziyâde olup, ona talebe olmak istediklerini bildirdiler. O da, gelen bu âlimleri talebeliğe kabul etti. İmza olarak da Sultan-ül-ulemâ lakabını kullanmaya başladı.

Âlimler, rüyalarını yakınlarına söyleyince, hadise herkes tarafından işitildi. Her taraftan ziyaretçiler gelmeye başladılar. Şanı her yerde duyuldu. Halkın yanında itibarı pek yükseldi. Herkes huzuruna koşar, hizmetiyle şereflenmek için çalışır ve hasta kalplere şifa olan mübarek sözlerini dinlemek için can atarlardı.

O civarda olanlar. Sultan-ül-ulemâ’ya sabırsızlıkla koşarak, talebesi olmakla şereflenmek isterdiler ve muradlarına kavuştular. Birçok müşkili olanlar Belh’e kadar gelip, aldıkları cevaplarla dertlerine derman buldular. Behaüddin Veled hazretlerinin zahiri ve Batıni mertebeleri yükselince, başta annesi talebeleri ve akrabaları kendisine;

-“Başımıza padişah ol. Seni korumak, emirlerini yerine getirmek için hazırız” dedilerse de,

Onlara;

-“Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem); (-“Ben faikrlikle iftihar ederdim”) buyurdu zahiri saltanat tacini giymek biz yakışmaz. Bizim yolumuz Peygamber (s.a.v.) e tabi olmak ve sünneti şerifelerine uymaktır.” Buyurdu.

Behâddün-i Veled (r.a.), bundan sonra riyazet ve mücahede (nefsin istekleirni yapmamak, istemeklerini yapmak) ile uğraştı. Bu şekilde mâ’nevi bakımdan pek yüksek derecelere kavuştu.

Ne zaman vâ’zü nasihat etmeye başlasa, etrafında binlerce insan toplanır, feyiz ve bereketlerinden istifade ederlerdi.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Uhud dağı (Şehidlik)

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 4

Behâddün-i veled (r.a.), sabah namazından sonra ikindi vaktına kadar talebelerine ilim öğretir, ikindiden sonra medresesine gelenlere mârifetullah’dan ( Allah-u Teâlâ’yı tanımaktan) bahsederek irşad ederdi.
Nasihatlerinde ehl-i sünnet itikadınıu anlatır bozuk fırkaların inanışlarını izah ederdi. İnsanların, dalalet fırkalarına düşmemeleri, cehenmde yanmamaları için çok gayret sarf ederdi. Bid’at fırkasına mensub bazı âlimler, aralarında ittifak ederek, Behâüddin-i Veled (r.a.) i Sultan’a şikayet ettiler,

Dediler ki;

-“Sultanımız! Muhammed Behâüddin-i Veled size zâlimdir, âlimlerinize de cahil diyor. Halkın büyük bir kısmı onun etrafında toplandı. Vakitlerinin çoğunu o n u n l a geçiriyorlar. Bir gün sizi tamamiyle bırakıp, ona tabi olacakları muhakkatır. Eğer böyle bir şey vaki olacak olursa, sizin saltanatınıza ziyan gelir ki, bizim içinde yüz karasıdır. Biz, size gördüğümüzü söyliyoruz. Vazifemiz sizi uyarmaktır. Gerisini siz bilirsiniz.”

Bunları işiten sultan çok üzüldü. Çünkü Sultan-ül-ulemâ (r.a.) ya muhabbeti çok fazla idi. Fakat bu âlimlerin söyledikleri de yabana atılır şeyler değildi. Bu işin tahkiki için yakınlarından bir kimseyi Sültan-ül-ulemâ (r.a.) ye göndererek;

-“Bütün beldelerde olan hadisler sizce keşf olunmakta, bütün memleketekiler de tasarruflarınız altındadır ülkemizde bir padişah var iken, ikincisinn de hükümet kurması uygun değildir. Neticede, ben denizi bir memlkete tayın buyurursanız memnun olurum.”  Gibi, kahırlı uygun olmayan sözler sarf etti.

Bunlara Sultan-ül-ulemâ /(r.a.) ye söylediklerinde, buyurdu ki;

-“Hasedcilerin zülümlarından hicret etmek dedelerimizn sünnetleridir. Madem ki böyledir, bizde sefer eder, başka ülkelere gideriz. Biz buradan ayrılınca bu memleketin başına felekatler gelir. Bu ülkeyi, dinsiz tatarlar (Hülagû ‘nın ordusu) istila ederler.”  Buyurdu.

Akraba ve talabelerine sefer hazırlıklarına başlamalarını söyledikten sonra, Sultan’ın adamın adönerek;

-“ Sultanınıza gidip benden selam söyleyin. O’na –“ Biz fani dünyanın şöhretlerine talip değiliz. Dünya Sultanlığında, tacında da gözümüz yoktur. O, bu dünyadaki saltanatına devam etsin.” Deyiniz” buyurdu.

Haber etrafa çabucak yayıldı. Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin hicretini işiten herkes, malını mülkünü toplayıp, bu memleketten ayrılmaya, Behaüddin-i Veled ile beraber gitmeye karar verdiler.

Bütün bu olnaları takip eden Sultan, daha çok üzüldü Sulatan-ül-ûlemâ (r.a.) ye şefaatçılar göndererek af diledi. Hicret etmekten vazgeçmesini istirham etti.

Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.), Padişahın teklifini red etti. Fitne çıkarmadan, halkı galeyana getirmeden şehirden ayrılmak istiyordu. Bunun için de, Cuma günü Belh’ilerin bu Cami’de toplanmalarını arzu etti. Her kes o gün camide toplanıp, mahşeri bir kalabalık haline aldı. Behâüddin-i Veled (r.a.), onlara nasihat etti, tesellide bulundu ve onlarla vedalaştı, helâlaştı. Orada bulunanlar çok ağladılar.

Kürsiden inip kapıya doğru ilerleyince, kürsi, Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) nin arkasında yedi adım kadar yürüdü. Camide bulnan bütüm taşlar ve ağaçtan yapılmşı eşyalar, hep birden;

-“Ey Sultan-ül-muhakkikin! bizi gârip bırakarak nereye gidiyorsunuz?” diye feryat ettiler.

Bu hayret dolu manzarayı orada bulunanların hepsi dehşetle seyretti. Sültan-ül-ulemâ (r.a.), oradan yakın akrabalarıyla, talebeleriyle beraber ayrıldı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Cennet-ül Baki’ (Medine-i Münevvere)

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 5

Nişabur’a geldiklerinde Feridüd-din-i Attâr hazretleri (r.a.) onları karşıladı. Onlara izzet ve ikramnlarda bulundu. O sırada beş yaşlarında bulunan Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.), Nişabur’da bir rü’ya gördü.

Rü’yasında nur yüzlü bir ihtiyar, kendisine 6 (altı) tane dalı olan bir gül verdi. Rü’yasını babasına anlattığında, Sültan-ü-ulemâ (r.a.) şöyle bir tabir etti.;

-“Altı tane dalı olan gül, Senin altı cildlik bir kitap yazacağına işarettir.”
Orada bulunan Feridüddin-i Attâr (r.a.);

-“Altı dallı güle kavuşıncaya kadar bu kitab ile meşgül olursunuz.” Diyerek “Mantık-ut-tayır” isimli kitabı Mevlânâ (r.a.) ya hediye etti.

Meğer rü’yada görülen ve kendisine gül veren kimse “Ferüddin-i Attâr hazretleri (r.a.) imiş.

Nişabur’dan ayrılıp bağdad’ da doğru yola çıktılar. Bağdad’da giderken, yol üzerindeki bütün şehirlerin sakinleri onları çok iyi karşılayıp, evlerine götürerek çok ikram ve ta’zimde bulundular.

Bağdad’a yaklaştıkları zaman, kendilerine rastlayan bir cemâat;

-“Sizler kimlersiniz? Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?” diye sual edince;

Behâddün-i Veled (r.a.);

-“Allah’dan geliyoruz, Allah’a gidiyoruz, Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” cevabını verdi.

O cemâat, bu cevabın muhabbeti ile hayretler içinde kaldılar. Bu haber Şeyh Şihabüddin Sühreverdi hazretleri (r.a.) ne bildirildi.

O da;

-”Böyle bir zât, Behâüddin-i Veled (r.a.) den başkası olamaz.” Buyurdu.

Bunun üzerine Sühreverdi hazretleri (r.a.) de, talebeleri ile birlikte onu karşılamaya çıktılar. Buluştukları zaman, Sühreverdi hazretleri hemen atından inip, hazret-i Behâüddin-i Veled (r.a.) in ellerini öptü ve onları kendi hânesine da’vet etti. Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.), maiyetinin kalabalık olduğunu söyliyerek, özür diledi ve Müstensıriyye Medresesi’ne yerleşti.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Nebi (Aleyhis selam) avlusu

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 6

Bağdad’dan kâfilesiyle ayrılan Sultan-ül-ulemâ (r.a.), Kufe yoluyla Kâ’beyi muazzamaya geldi. Zilhicce ayının ortalarına kadar orada ibadet ile meşgül oldu. Hac’cını ifâ ettikten sonra, Medine-i Münevvere’ye gelip, hasretiyle yandığı Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) e misafir oldu.
Orada günlerce gözyaşları içinde ibadet eyleyip, Resulullah efendimiz (s.a.v.) in feyiz ve bereketleriyle şereflendi.

Bir müddet orada Cennet hayatı yaşadıktan sonra, mâ’nevi bir işaret üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) e vedâ edip, gözlerinden yaşlar dökerek oradan ayrıldı.

Medine-i münevvere’den ayrılıp günlerce yol aldıktan sonra, Şam’a geldi. Oradaki âlimler Şam’da kalması için çok ısrar ettilerse de, onlara nâzik bir cevab ile Rum diyarına gitmek istediğini bildirdi.

Oradan ayrılan Sultan-ül-ulemâ (r.a.) Konya’nın bugünkü Karaman ilçesinin yerinde bulunan “Lârende” kasabasına geldi.

Konya’da bulunan Sultan Alâüddin Keykûbad, beylerinden Emir Mûsa’yı Lârende’ye bey ta’yin etmişti. Emir Mûsa, Muhammed Behaüddin-i Veled hazretleri (r.a.) ne çok saygı gösterdi. Onun talebesi olmakla şereflendi.
Hocası Sultan-ül-ülemâ (r.a.) ya bir medrese yaptırarark, yedi sene hizmetiyle şereflendi.

Behâüddin-i Veled (r.a.), oğlu Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi (r.a.) yi, Seyyid Şerâfeddin Semerkandi Lala hazretlerinin kerimesi “Gevher hanımla” evlendirdi. Vefât eden, hanımı Mü’mine hatun ile oğlu Alâüddin’, Lârende’ye defn etti.

Emir Mûsa’yı çekemeyenler, Konya Sultanı Alâüddin-i Keykûbad’a;

-“Lârende Beyi Emir Mûsa, Sultan-ül-ülemâ (r.a.) yı çok sevip, onun talebesi oldu. Ona olan aşırı muhabettinden sizi unuttu. İsminizi bile ağzınıza almaz oldu.” Gibi pek çok iftiralarda bulundular.

Alâüddin Keykubat, Emir Mûsa’ya bir mektup yazarak huzuruna çağırdı. Emir Mûsa da durumu hocasına bildirdiğinde;

-“Sultan Alaüddin’e gidiniz, selâmımı söyleyiniz. Sorduklarına “doğru cevap” veriniz.” Buyurdu.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescidi Nebi (Aleyhisselam) de Güneşin henüz doğmaya başladığı an

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 7

Emir Mûsa derhal yola çıkıp, Konya’da Alâüddin-i Keykûbad’in huzuruna çıktı. Sultanın;

-“Ey Mûsa! İşittiğime göre Sulatan-ül-ulemâ (r.a.) nın emrinden dışarı çıkmaz imişin. Bizi ziyarete hiç gelmiyorsun Yoksa bizi unuttun mu?” diye sitem edince

Emir Mûsa, Sultan-ül-ulemâ Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin üstünlüğünü, keşif ve kerametlerini, ilimdeki yüksekliğini uzun uzun anlattı.

Âlimlere karşı aşırı sevgisi ve hürmeti olan Alâüddin-i Keykûbad bu sözleri hayranlıkla dinledi ve;

-“Ey Mûsa! Sultan-ül-ulemâ (r.a.) böyle büyük bir âlim ve evliyâ zât idi de, bize daha önce niçin haber vermedin? Onu Konya’ya da’vet ediyorum. Bizler de feyz ve bereketlerine kavuşup, mübarek elini öpmekle şereflenelim. Lütfen gidiniz, bana vekâleten kusurumuzun affını isteyip, muhabbetimizin çokluğunu kendilerine arz ediniz. Lütfen Konya’ya da şereflendirmelerini istirham ettiğimi zât-i âlilerine bildiriniz.” Diye emir verdi.

Emir Mûsa Lârende’ye gelip hocasına durumu bildirdi. Sultan-ül-ulemâ;

-“Müslümanın da’vetine icabet etmek lazımdır.” Emri gereğince, bu da’veti kabul edip hazırlandı.

Konya’ya doğru yola çıktı. Sultan Alaüddin de yanında vezirleri, kadıları, âlimleri ve ileri gelen devlet erkaniyle “Behâüddin-i Veled’i” istikbal etmeye, karşılamaya çıktılar.

Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) ne yaklaştıklarında, atlarından inip yaya olarak huzurlarına vardılar. Büyük bir svgiyle onu karşıladılar. El öpüp, hürmetle hâl hatır sordular. Büyük bir tevazu ile Behâüddin-i Veled (r.a.) den af dilediler. Hep birlikte Konya’ya dönmeye başladılar.

Bugünkü Mevlânâ hazretleri (r.a.) nin türbesinin olduğu yere geldiklerinde Sultan-ül-ulemâ;

-“Buradan nesebimizin güzel kokuları geliyor” buyurarak oradaki bir bahçeyi işaret etti.

Bunu işiten Alaüddin Keykûbad, Sulatn-ül-ulemâ (r.a.) ya o bahçeyi hediye etti. Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.), Konya’da bir medreseye yerleşti. Orada va’z ve nasihat ederek, insanların kurtulması, iki cihan saâdetine kavuşması için çok çalıştı.

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Baki’ mezarlığı’ında tan yeri

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 8

Alâüddin Keykûad bir gün Sultan-ül-ulemâ Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin bütün halka va’z ve nasihat vermesi için rica etti. “Kanii” denilen yerde bir kürsü kuruldu. Bu yerin etrafında mezarlık bulunakta idi. İnsanlar kürsünün etrafında toplandılar. Kâriler Kur’an-i kerimi ezberliyenler, Yasin-i şerif’i okuduktan sonra Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) bu süreyi “tefsir” etmeye başladı. Kıyametin kopmasını, kabirden kalkmayı, mahşer meydanına toplanmayı, güneşin “bir mızrak” boyu yaklaşması, insanların grup grup ayrılmasını, defterlerin uçarak “ele gelmesini”, mizân terazisinin, sırat köprüsünü, ceza ve mükâfatı uzun uzun anlattı. Bunları inkar edenlerin “cehenneme” kabul edilip te ehl-i sünnet i’katına uygun inanıp amel edenleri “cennettegidebileceğini bildirdi.

Öyle anlattı ki, orada bulunanlar içinde ağlamadık kimse kalmadı. O kabristan da yatan bazı kimseler , Allahü Teâlâ’nın emriyle kefenleri boynunda olduğu halde kabirlerinden çıktılar ve “Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü” dedikten sonra;

-“Ey Allah’ın veli kulu; Senin bu anlattıklarının hepsi doğrudur. Biz bu halleri burada yaşıyoruz, hepimiz şahidiz.” dediler ve tekrar mezarlarına girdiler.

Duâ edilirken de her kabirden iki el çıkmış olduğu halde “Amin” diyen sesler duyuldu. Bu olanları, orada bulunan herkes hayretle gördü ve işitti.

Bir kimse bir günah işleyip, tevbe etmeden Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nın huzuruna çıksa gelenin durumunu hemen keşfederek;

-“Allah-u Teâlâ’nın veli kullarının huzuruna temiz olmayan kalb ile gelmeyiniz. Bu kötü halleri bırakın, güzel bir tevbe ederek gözyaşları akıtın ki, günah kirleri yıkansın evliyanın huzuruna, günahlarınıza tevbe ve istiğfar etmiş olarak girip, onların yüzlerine Allah-u Teâlâ’nın rızası için mühabbetle bakınız ki, onların feyz ve bereketlerinen istifade edesiniz.” Buyurdu.

Bu şekilde nasihat ederek, onların işlediği günahları söylemeden, yüzlerine vurmadan nasihat ederdi.

Sultan-ül-ulemâ Muhammed behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) takdiri ilahi hasta olup, yattı. Alâüddin-i Keykûbad Onun ziyaretine gelip;

-“Efendim! İnşallah tez zamanda sıhhata kavuşur da devlemizin başına geçip Tahta oturursunuz. O zaman zati alinizin hizmetiyle şereflenip, her ne murad ederseniz, bütün gücümüzle size yardımcı olmaya çalışırız. Böylece Rabbimizin ihsan edeceği nice ikranmlara ve gizli sırların keşfine nail oluruz. İnşallah .” deyince

Sultan-ül-ulemâ (r.a.);

-“Biz artık bu hastlaık sebebiyle bu fani dünyadan hakiki âleme göç ederiz, fakat arkamızda kısa zaman sonra, sizde bize kavuşursunuz. İşte orada sizinle beraber oluruz.” Dedi

Devam edecek…

İslam âlimleri ansiklopedisi

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu

Mescid-i Nebevi Aleyhis selam (Bab-üs-Selam kapısı)

Muhammed Behâüddin-i Veled –Sultan-ül-ulemâ- (Radiyallah-u anhu)- 9

Bundan sonra helalaştılar. Bundan üçgün sonra bir Cum’a günü öğleye doğru kelime-i şehadet getirerek çok sevdiği hakiki âleme kavuştu.

Muhammed Behâüddin-i Veled hazretleri (r.a.) nin vefatından sonra, Alâüddin-i Kevkûbad günlerce ata binmedi, sarayaında tahtına oturmadı kurur hasır üzerine oturarak taziye için gelenleri karşıladı. Camilerde pek çok Kur’an-i kerim hatimleri yaptırıp, öksüzleri ve fakirleri doyurdu, üstelerini giydirdi. Hepsinden meyadana gelen sevabı, Hocası Sultan-ül-ulemâ hazretleri (r.a.) ne gönderdi

Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nın illeri gelen talebelerinden Seyyid Burhaneddin hazretleri (r.a.) anlatır;

-“Rüamda hocam Sultan-ül ulemâ (r.a.) nın türbesinden yeşil bir nûr yükselmeye başladı, genişledi, genişledi, bulunduğum yere kadar geldi. O nûrun önüne bir engel çıkmadan bütün Konya’yı kuşattı. Bu hadise karşısında bayılıp düştüm. Sabahleyin Rü’ya’yı ta’bir ettirdim, Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nın neslinden çok mühterem kimselerin meydana geleceğine müjdelediler.

Behâüddin-i Veled (r.a.) in çok sevdiği talebelerinde biri anlattı;

-“Rü’yamda, Sultan-ül-ulemâ (r.a.) nin mübarek başını, Arşa kadar yükselmiş gördüm.

Ona;

-“Efendim! Haliniz nasıldır?”dedim.

Buyurdular ki;

-“Oğlum Celâleddin-i Rûmi (r.a.) nin ilim ve amel nûruyla bu derece yükseklere ulaştım. Oğlumun mertebesine, bütün evliya, ve melekler gıpta ediyorlar. Ondan çok memnunum .” dedi.

İslam âlimleri ansiklopedisi

Kaynaklar;

(1-Nefehât-ül-üns sahife 513-514)
(2-Kâmus-ul-a’lem cild 2; sahife; 1412)
(3- Mu’cem-ül-müellifin cil; 9 Sahife; 223)
(4-Tam İlmihal Seâdet-i Ebediye sahife 993)

Allah-u Teâlâ hazretleri bizleri ve sizleri “Sultan-ül-ulemâ” lakabını bizzat Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve selem) tarafınden verilen Muhammed Behâüddin-i Veled (Radiyallah-u anhu) nin yüzü suyu hürmetine günahlarımızı af eylesin. Amin

Fuad Yusufoğlu