Risalet ve Velayet

23 Haziran 2008 Pazartesi

“Tarikat edepten ibarettir. Burada bir tarikatin bir silsilesinin mürşidleri anlatılıyor. Lütfen başka silsilelerden şeyhlerin mürşidlerin adlarını kullanarak yorum yazmayın. Konu özeldir dağılmamalıdır.”

İslam dini Hz.Adem (a.s.) ile başlamış ve son peygamber Hz.Muhammed (s.a.v) ile en son ve kamil haline ulaşmıştır. Her peygamber toplumuna yüce Allah’ın buyruklarını ileten bir elçi, onları hakka davet eden yüce bir davetçi, ruhlarını terbiye eden büyük bir mürebbi vazifesi görürken aynı zamanda Yüce Allah’a kulluk eden, ona yönelen bir abd durumundaydı. Tüm nebiler risalet yükü ve sorumluluğu yanında velayet bilinci ve kulluk şuuru içersinde olan kamil insanlar idiler.

Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) de aynı durumdaydı. Allah’tan aldığı vahyi insanlara ulaştıran bir rahmet deryası, nübüvvet ağacının en kutlu meyvesi olması yanında, Yüce Rabbine yönelen, kulluğun kimsenin ulaşamıyacağı zirvelerinde olan, risaletini eşşiz velayet güneşi ile daha da aydınlatan bir mürşid, bir veli ve büyük bir önder idi. Onun vefatı ile artık risalet son bulmuştur.

Fakat velayet ve kulluk kıyamete kadar devam etmektedir. Yeryüzü hiçbir zaman Yüce Allah’a gerçekten kulluk eden, O’na yönelen,kalplerine gafletin uğramadığı,yüce ahlak üzere olan veli kullardan boş kalmamış ve kıyamete kadar da boş kalmayacaktır.

-”Kim Allah’a ve Rasule (can-u gönülden) itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştırlar. ‘(Nisa Suresi-69.ayet)

Bu ayeti kerimede Yüce Allah (c.c.) iman edenlere seslenmekte ve eğer samimi bir itaat gösterirlerse, kendilerine ayrı ayrı ve farklı nimetler verdiği bu dört zümre ile beraber olabileceklerini, onların eşi bulunmaz çok güzel dostlar olduklarını bildirmektedir.

Ayetteki sıralamaya dikkat edilirse, nebilerden sonra sıddıklar gelmektedir ki bu onların makam olarak hemen peygamberlerden sonra olduklarını göstermektedir. Sonra ise sırasıyla şehitler ve salihler gelmektedir. Hepsinin de ayrı ayrı kulluk dereceleri ve sahip oldukları makama uygun velayetleri vardır.

Peki Allah’a kulluk eden zümreler içerisinde diğ erlerinden ayrılan ve Allah katındaki mertebeleri nebilerin makamından sonra gelen, Kuran’ın kendilerine sıddıklar dediği bu zatlar kimlerdir ve onları diğerlerinden ayıran özellikleri nedir.?

Bu konumuzun daha net anlaşılabilmesi için cevaplanması gereken bir sorudur.

İlmin kapısı ve velayet ağacının köklerinden biri olan Hz.Ali (k.v.) ibadeti üçe ayırmıştır.

Bunlar;

a)Kölelerin ibadeti,

b)Tüccarların ibadeti ve

c)Hür olanların ibadetidir.

Kölelerin ibadeti;

Allah’a cehennem korkusu ile ibadet edenlerin halidir. Bunlar cehennemden ve onunla ilgili gelen rivayetlerden korktukları için ibadete başlamış ve bu hal üzere kulluğa devam etmektedirler. O’nun yani Yüce Allah’ın azabından korktukları için vaciplerine sarılmışlardır. İnsanlar birbirlerinden farklı özelliklerde yaratılmışlardır. Birini amele sevk eden bir husus diğeri üzerinde o kadar tesirli olmayabilir.

Onun içindir ki Yüce Kur’an’da hem azapla ve cehennemle korkutan ayetler ve hem de cennet ve nimetleriyle özendiren ayetler mevcuttur. Birinci guruba girenler Yüce Allah’a azametinden dolayı itaat etmektedirler. Nitekim köleler de efendilerinin azametinden ve verebileceği zarardan korktukları için ona itaat ederler.

Tüccarların ibadeti ise;

Daha farklıdır. Bu guruba giren insanlar, Yüce Allah’a, O’nun cennetine ve oradaki vereceği nimetlere kavuşmak arzusu içindedirler. Bunlar orada vaad edilen güzel beldelerden, o muhteşem nimetlerden ve belki hurilerden bahseden ayetlerden etkilenmiş ve bunlara kavuşmak için ibadete başlamış bir zümredirler ve halleri bu minval üzere devam etmektedir.

Cennetin güzellikleri onlar üzerinde teşvik edici veharekete geçirici bir etki oluşturmuştur. Bu ise takvalı olma sonucunu doğurmaktadır. Bahsedilen bu iki durum insanların çoğunun üzerinde olduğu hallerdir. Hem caizdir ve hem de Allah tarafından kabul edilmiş ve makbul görülmüştür.

Bu sayılan iki kesim dışında başka bir gurup daha vardır ki;

Bunların ibadet ediş niyet ve anlayışları diğer iki guruba hiçte benzememektedir. Bunlar sadece ve sadece Allah’a ibadete layık olduğu için, O’na olan muhabbetlerinden dolayı ve O, ibadeti istediği için O’na yönelen kullardırlar.

İşte bunlar Hz. Ali’nin (k.v.) kendilerinden hür olanlar diye bahsettiği müminlerdir ve bu onların ibadet anlayışıdır. İnsanlar arasında az ve seçkin bir zümreyi oluşturan bu zatlar gerçek kulluk edenlerdirler. Yüce Allah’ a çok farklı bir niyetle ve çok samimi bir şekilde tüm ruhlarıyla can-ı gönülden yönelmişlerdir.

Onların farkını anlamak için gelecek şu misal daha aydınlatıcı olacaktır:

Farz ediniz ki Allah-u Teala kullarına, kulluk vazifelerini yerine getirmeseler de onları cennete koyacağını ve bu beyanından sonra eğer isterlerse yine de kulluk edebileceklerini ama sonucun aynı olacağını yani herkesin cennete gireceğini bildirmiş olsun.

Yani insanlar serbestirler. Cehennemden korkmalarına gerek yoktur. Cennete girmek ve onun nimetlerine kavuşmak için ibadetin zorluklarına katlanmalarına da gerek yoktur. Dünyada keyiflerine göre bir ömür yaşayıp,cennete girme imkanları vardır. Eğer insaflı olarak düşünülürse,görülecektir ki böylesi bir durumda Allah’a ibadet edenler arasında, hür olanlar gibi kulluk edenler dışında ubudiyete devam eden hiç kimse kalmayacaktır. İnsanların çok büyük bir kesimi ubudiyetten uzaklaşacaktır.

Çünkü cennete girmeleri kesinleşmiş ve Allah’ın azabından korkmalarına gerek kalmamıştır.

Hür olanlar Cenab-ı Allah’a Allah olduğu için ibadet ediyorlar.Onun aşkı ve muhabbeti onların azığı ve beklentileridir.Onların gözünde O’nun yüce zatından başka hiçbir şey yoktur. O’nun muhabbeti tüm varlıklarını kuşatmıştır. İlahi marifetler onların gıdası olmuştur. Bunlar kendilerine Kur’an-ı Kerim’de sıddıklar veya diğer bir ifade ile evliyaullah denilen seçkin, himmetleri çok yüce, Allah aşkı ile yanan Allah dostlarıdırlar ve bu onların sahip oldukları kemal sıfatlardan sadece bir tanesidir.

Şeyh İzzeddin El-Haznevi hazretleri (k.s.) bu hususta bir sohbetlerinde şöyle diyorlardı:

-”‘Eğer evliya, nüceba, nükeba, ebdal, aktap denilen büyük zatlar olmazsa dünya harap olur, hayat durur, felaketler ardı ardına gelir. Çünkü insan ibadet için yaratılmıştır. Gerçek ibadeti yapanlar ise evliyaullah kesimidir. Diğer insanlar onların bereketi ile yaşamaktadırlar.

Altın korunurken kabı da korunur. Ürün almak için tarlaya tohum bakılır. Balta için sapı saklanır. Evliyaya yanaşın. Allah’ın lütfunu göreceksiniz. Ehadiyyet güneşinden nur ışınlarını müşahede edeceksiniz.

Yüce Allah (c.c.) mealen;
-”‘Şüphesiz Allah iyilik yapanlarla ve muttaki olanlarla bereberdir.’buyurmaktadır.’

“Risalet ve Velayet” için 3 Yorum

  1. Osman Altaş diyor ki:

    Allah hepinizden ebediyyen razı olsun. Her kim İslam için kalem oynatırsa Allah her iki alemde de ecirlerini bol bol ihsan eylesin. Siteniz çok güzel ve özel.Selam ve Hürmetlerimle.

    NOT: Ben bazen tasavvufi şiirler yazarım. Arzu ederseniz size gönderebilirim. Osman……..

  2. Osman Altaş diyor ki:

    Allah razı olsun. Oldukça güzel ve özel.

  3. Fuad Yusufoğlu diyor ki:

    Kardeşim Osman;
    Allah senden de ve ailenden de bin kere razı olsun… Amin…
    Şiirleirni her zaman bana gönderebilirsin… Memnuniyetle kabul ederim.. Ama bu aralarda bazı sorunlar sebebiyle de çoğu zaman yeni yazılar yazamiyorum…Ama inşaallah tekrar yeni yazılar yazmağa başlarım iNŞAALLAH
    Dualarını beklerim…
    NOT;
    Fuad Yusufoğlu ……telefon….

Yorum Yapın