‘İmam Gazali’ olarak etiketlenmiş yazılar

dsc02153-su-11.jpg

Girnavas Şelalesi (Nusaybin)

BEŞİNCİ İHTİYAT:

Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra dönmemelidir. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için deniz ve diğer yolculuklara dalmamalıdır.

Muaz ibn Cebel (Radiyallah-u Anhu) buyuruyor ki;

-“İblis’in Zelnebur isminde bir oğlu vardır. Onun vekilidir. Pazarlarda dolaşır (Allah(c.c.) ona la’net eylesin.

- Ve ‘Pazara git, yalan söyle, yemin et.’ Deyip insanların kalbine hile ve hiyanet sokar. Önce gidip, geç dönenlerden ol, diye çok takılır.’

O halde, ilim meclisinde bulunmadan, sabah zikir ve tesbihlerini yapmadan ve kuşluk namazını kılmadan gitmemek lazım geliyor. Kendine bir gün yetecek kadar kar edince dönmeli ve cami’de bulunmalıdır.

Ahreti kazanmakla meşgül olmalıdır. Çünkü ahiret hayatı SONSUZDUR ve ona ihtiyaç çoktur. Ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir.

İmam-i A’zem Ebu hanife’nin hocası Hammad ibn seleme (Rahmetullah-i aleyhime) baş örtüsü satardı. Her gün iki habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı.

Hadisi şerifte buyuruldu ki;

-“En fena yer pazardır. Pazardekilerin, esnafın en fenası da erken gidip geç çıkandır.”

İbrahim ibn beşar, İbrahim ibn Edhem (r.a.) e dedi ki;

-“ Bü gun erken gideyim.”

İbrahim ibn Edhem (r.a.) Dedi ki;

-“Ya ibn Beşar, sen arıyorsun ve seni de arıyorlar. Seni arayan seni bırakamaz. Senin aradığın ise senden ayrılamaz. Aradığın yetecek miktar olsun, fazlasını boş ver. Nice harislerin mahrum ve nice zayıfların merzuk (rızıklanmış) olduklarını görmüyor musun?”

Dedi ki;

-“Benim bir bakkalda olan bir danktan ( bir ölçü) ziyade hiçbir şeyim yoktur.”

Buyurdu ki;

-“Öyleyse daha ne istiyorsun?”

Büyüklerden bazısı, dükkana haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da Cuma’dan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihayet ikindiye kadar alişveriş ederdi. Hepsi günlük ihtiyacı kadar kazanınca camiye giderdi.

ALTINCI İHTİYAT: Şüpheli şeylerden kaçınmaktır.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizleri ve sizleri Şeytana uymayan, Kimseyi aldatmayan, kimse de aldanmayan ve HELAL rızık peşinden SA’Y eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc06614-baverne-koyu-nusaybinfuadyusufoglu.JPG

Baverne köyü (Nusaybin)

ALTINCİ İHTİYAT:

Şüpheli şey’lerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan zaten ASİ ve fasık olur. Şüpheli olduğu bir şey’de müftülere değil, KALBİNE DANIŞMALIDIR. Tabiî ki kendisi gönül sahiplerinden ise, bu çok kıymetlidir.

Kalbinin beğenmediği bir şey’i yememelidir. Zalimlerle, hile ve hiyanet edenlerle, yemin ile satanlarla, dükkanında haram şey satanlarla alişveriş etmemelidir. Zalimlere veresiye satmamalıdır. Çünkü öldükleri zaman üzülür. Halbuki zalimler ölünce üzülmek günahtır. Onların zenginliklerine sevinmemelidir.

Zulma yardım edeceğini bildiği halde onlara bir şey satmak, o zulümde ona ortak olmaktır.

Mesele;

İslamiyetin aleyhinde çalışanlara kağıt satmak günahtır.

Velhasıl herkesle muamele etmemelidir. Doğru insan aramalıdır. Demişlerdir ki:

Bir zaman vardı, pazara çıkan herkes

-“Kiminle alişveriş edeyim? derdi.

-“Kiminle istersen et, herkes ihtiyatlara DİKKAT ediyor, alışveriş ilmini biliyor.” derlerdi.

Sonraları öyle zamanlar geldi ki, şundan şundan başkası ile alışveriş etmeyin derlerdi. Bir zaman gelmek korkusu vardır ki, alışveriş edecek kimse bulunmayacaktır.

Bunu çok zaman önce söylemişlerdi. Bizler belki de, büyüklerimizin korktuğu o zamana kaldık. Kiminle olursa olsun, alışveriş edilmektedir. İlimden, dinden haberi olmayanlardan duyup,

-“Bugün dünyanın her tarafı böyle oldu. Hepsinden haram vardır.” Diyorlar

Bu söz çok yanlıştır. Hiç de dedikleri gibi değildir. Bunu bundan sonra anlatacağız İnşaalah-u Teala.

YEDİNCİ İHTİYAT:

Alışveriş yaptığı kimse ile olan sözlerini, haraketlerini, aldığını, verdiğini, muamelesini iyi ve doğru hesap etmelidir. Kiyamette bunların hepsinden hesap vereceğini bilmelidir. Herkesten, yaptığı adalet sorulacaktır.

Büyüklerden biri, bir tüccarı ru’yada görüp;

-“Allah-u Teala (c.c.) sana ne yaptı?”dedi.

-“Önüme elli bin sahife koydular: Ya Rabbi bu sahifeler kimlerindir? dedim.

Buyuruldu:

Elli bin kişi ile alişveriş yapmışsın;

Her sahife bunların birisi ile olan muameleini göstermektedir. dediler. Baktım, her sahifede bir kimse ile olan muamelemin inceden inceye yazılmış olduğunu gördüm” dedi.

Bir kuruş hile yapan, bir kuruş hak yiyen, cezasını çekecektir ve hiçbir şeyin yardımı olmayacaktır.

İşte buraya kadar, büyüklerimizin hallerini ve şeriatimizin yolunu göstermiş oluyoruz. Bu gün bu yol unutulmuş, bilen de kalmamıştır. Bu gün bunlardan birisini yapana çok SEVAB verilir.

Resulullah (a.s.v.) buyurdu ki;

-“Bir zaman gelir ki, o zamanın Müslümanları, bugün sizin gösterdiğiniz ihtiyatın onda birini yaparsa, ahrette azaptan kurtulur.”

Sebebini sorduklarında;

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Buyrudu ki;

-“Çünkü sizler hayır işlemeye çok yardımcı buluyorsunuz. İşleriniz bu sebeple kolay oluyor. Onlar yardımcı bulamiyacakları gibi, gafiller arasında da yabancı kalacaklardır. Cahiller arasında garip kalacaklardır.”

Bu hadisi şerifi bildirmekten maksadımız, müslumanların, zamanın halını görüp, ümitsizliğe düşmemeleri içindir. O halde, bu zamanda yukarıda yazılanların hepsini, kim yapabilir diyerek ye’se düşmek doğru değildir.

Ne kadar yapabilirse o kadar kâr eder. Ahretin dünyadan daha iyi olduğuna inanan kimse, bunların hepsini de yapabilir. Bunların hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insanı fakir yapar. Sonsuz saadete sebep olacak bir fakirliğe de katlanılabilir.

Bahusus bir çok kimse, birkaç şey kazanmak için nice fırtınalı havalarda sıkıntı yolculuklara, bir rütbeye kavuşmak için nice mahrumiyetlere katlanıyor. Halbuki, ölüm gelince, bütün elindekiler gidecektir. Boşuna didinmiş olacaktır.

BİR KİMSE EBEDİ SAADETİ İÇİN ÇALIŞIYORSA, KENDİSİNE YAPILDIĞI ZAMAN SEVMEDİĞİ BİR MUAMELEYİ, BAŞKALARINA DA YAPMASIN.

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri Bizleri ve sizleri Alişverişlerinde kimseyi aldatmayan HELAL Rızık için evinden çıkan ve Helal rızık ile evine dönen kullarından eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc06505-fuadyusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Çağ-çağ baraji (Nusaybin)

Bir kimse ile arkadaşlık veya kardeşlık akdedince, nikah akdi gibi bazı haklar ortaya çıkar.

Peygamber efendimiz (Salallah-u aleyhi vesselem) buyuruyor ki;

-“İki kardeş birbirini yıkayan iki el gibidir.”

Ebu hüreyre (radiyallahu anhu) nun yanına birisi geldi ve:

-“Seninle dost ve kardeş olmak istiyorum.” Dedi.

Ebu Hureyre (r.a.):

-“Kardeşliğin hakkını bilyormusun? Diye sordu.

Adam;

-“Hayır.”dedi.

Ebu Hüreyre (r.a.);

-“Kendi altın ve gümüşünü benim saymayı daha çok sevmendir.”Deyince

Adam;

-“Henüz o makama çıkmadım.” Dedi.

Ebu Hüreyre (r.a.);

-“Öyleyse vazgeç, bu senin işin değildir.” buyurdu.

Hadisi şerifte;

-“Mu’min hep mazereti, münafık de hep ayıp arar.” Buyuruldu. Bir iyilikle on kusuru örtmek lazımdır.

Peygamber Efendimiz(Salallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki;

-“Kötü arkadaştan sakınınız. Bir kötülük görürse, açığa vurur, iyilik görürse kimseye bahsetmez.”

Her kusura bir mazeret, bir te’vil bulmaya uğraşmalıdr. Mazur görmeli, en iyi şekilde amel etmeli, su-i zan etmemelidir.

Çünkü:

SU-İ ZAN HARAMDIR.

Peygamber efendimiz (Salallahu aleyhi vesellem) buyurdu:

-“Allah-u Teala(c.c) mu’minler hakkında dört şeyi haram etmiştir:
-“Mallarını almak,
-“Kanlarını akıtmak,
-“Giybet etmek ve onlara su-i zan etmek.”

İsa (Aleyhisselam) buyurur ki;

-“Arkadaşını uyurken görüp, üzerindeki elbiseyi kaldırıp avret yerini açan kimse hakkında ne dersiniz?”

-“ Ey Allah’ın Resulu bunu kim yapar” dediklerinde

İsa (aleyhisselam);

-“Siz yaparsınız. Bir din kardeşinizin ayıbını gördüğünüz zaman, onu ifşa ede, başkaları da bilsin diye söylersiniz.” Buyurdu.

Büyükler buyuruyor ki;

Bir kimse ile bir dostluk yapmak istersen, ona kız ve sonra gizlice bir adam gönderip, onun yanında seni kötülemesini söyle. Eğer senin sırrını ifşa ederse, onunla arkadaşlık yapma.

Ve yine demişlerdir ki;

-“Allah-u Teala (c.c.) nın senin hakkında bilip de sakladığı şey’i bilip de saklayan kimseyi sev.”

Birisi bir dostuna gizli bir şey söyledi ve

-“Hatırında mıdır?” dedi.

-“Hayır unuttum.” Dedi.

Buyuruldu ki;

-“Dört vakitte tutumunu değiştiren arkadaşlığa layık değildir;

Kendisinden bir şey istediğinde,

Kızgınlık anında,

Tamaa düştüğü sırada

Ve şehvetinde. Böyle anlarda da dostluk hukukuna riayet etmelidir.

Hazreti Abbas, oğlu Abdullah (Radiyallahu anhuma) a buyurdu ki;

-“Ömer (Radiyallahu anhu) seni kendisine yakın tutuyor. Ve yaşlilardan çok sana kıymet veriyor.

-“Beş şey’ çok dikkat eyle;

-“Hiçbir sırrını açığa vurma,

-“Huzurunda gıybet etme,

-“Ona hiç yalan söyleme ne emrederse yap

-“Ve senden hiçbir zaman hıyanet ve itaatsızlık görmesin.”

Devam edecek…

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) bizlere ve sizlere HİYANET ETMEYEN Arkadaş ve dostlar İhsan eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc00020-cag-cag-baraji-fuadyusufoglu.JPG

Çağ-Çağ baraji (Nusaybin)

Ebu Ali Ribatı (r.a.) anlatır: Abdullah-ı Razı(r.a.) ile sahrada gidiyorduk.

Yolda;

-“Sen mi, yoksa ben mi reis olayım.”dedi.

-“Sen ol.”dedim.

-“Ne dersem yapacaksın .” dedi.

-“Baş üstüne.” Dedim.

-“Torbanı getir.” Dedi. Getirdim.Yiyeceğimi, elbisemi ve daha neyim varsa içine koydu. Ve sırtına aldı. Kendisi taşıdı.

Her ne zaman:

-“Bana verin, yoruldunuz,”desem.

Bana;

-“Sana reis benim dedim, söylediğimi tut.” Derdi.

Ertesi gece yağmur yağdı, sabaha kadar uyumadı, ayakta durdu,ıslanmıyayın diye de üstüme bir örtü tuttu.

Bir şey söylesem,

-“Reis benim, sen dediğimi yap.” Derdi.

-“Keşke onu reis yapmasaydım” dedim.

Büyükler Buyurumuştur;

-“Bir din kardeşin sana bir kusur ederse, kendine onun yetmiş çeşit özrünü ara. Nefsin kabul etmezse, Nefsine de ki;

-“İşte senin kötü huyun ve herkese fena söyleyiciliğin. Kardeşin senden yetmiş türlü özür diliyor da kabul etmiyorsun.” Kusuru bir günah ise, ona güzellikle o işten vazgeçmesini söylemeli. Vageçerse ve ısrar etmezse görmemezlikten gel. İsrar ederse nasıhat eyle. Fayda vermezse, bu hususta ne yapılacağı hakkında ashabi kiram (Aleyhimmürrıdvan) ihtilaf eylediler.

Ebu Zer (radiyallah-u anhu) ın görüşüne göre o kimseyle arkadaşlığı kesmek lazımdır.

Buyuruyor ki;

-“Onu Allah (c.c.) için sevmiştim, şimdi de Allah(c.c.) için ona düşman ol.”

Ebu-d Derda ve eshabi kiramdan bir ksmı (Aleyhimmürrıdvan) buyurdu ki:

-“Arkadaşlığı kesmemek lazımdır. O işinden döneceği ümid edilebilir. Baştan dost edinmemeliydi. Dost edindikten sonra bu şekilde ondan kesilmemelidir.”

İbrahim-i Nehai (Rahmetullah-ı Aleyh ) buyuruyor ki;

-“Din kardeşinden bir günah yüzünden ayrılma, bugün yaparsa, yarın yapmaz.”

Ebu Zer (radiyallah-u anhu) yolu selamete daha yakındır. Fakat bu yol daha ince ve fıkha daha uygundur. Çünkü bu lütuf onun tevbesine sebep olur. Acizlik ve düşkünlük günlerinde kardeşe daha çok ihtiyaç olur. Nasıl olur da terk edilir. Fıkıh tarafı şöyledir ki, dostluk, kardeşlik akdı yapılınca, akraba olur. Günah sebebiyle sıla-i rahmi terk etmek olmaz.

Bunun için Allah-u Teala (c.c.) buyuruyor;

-“Eğer kabilen ve akraban sana asi olurlarsa, sizden değil, amelinizden, yaptıklarınızdan üzülüyorum de.” Şuara-216.

Ebu’d Derde(radiyallahu anhu)ya;

-“Din kardeşin günah işledi, onu düşman tutuyor musun?” denildikte;

-“Günahına düşmanım, ama o benim kardeşimdir.” buyurdu.

Fakat başlangıçta böyle kimse ile kardeşlık etmemelidir. Çünkü kardeşlik suç değildir. Kardeşliği kesmek ise suçtur. Terk etmede belli bir hak vardır. Sana bir kusur ederse, özür dilerse, afv etmen iyidir. Yalan söylediğini bilsen bile, özrünü kabul eyle.

Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi vesselam) buyuruyor:

-“Bir kimseden, kardeşi özür diler de özrünü kabul etmezse, onun günahı muslümanların yolunu kesip, onlardan haraç almanın günahı gibidir.”

Yine buyurdu (a.s.v.):

-“Mü’min, çabuk kızar ve çabuk hoşnut olur.”

Ebu Süleyman-ı Daranı (r.a.) müridine;

-“Din kardeşinden eziyet görürsen sakın kızma. Kızarsan, daha çok eziyet veren söz duyabilirsin.” Buyurdu.

Ve:

-“Tecrübelerimle böyle olduğunu anladım.” Dedi.

Devam edecek….

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah (c.c.) bizleri ve sizleri birbirinin kusurlarını afv eden birbirlerine saygılı ve sevgili olan kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Kardeşlık Hakkı

03 Temmuz 2008

dsc08410-8410-bazne-takka-1-fuadyusufoglu.JPG

Bazne taka (navala sipi)

A’maş (r.a.) der ki;

-“Bir cenazenin ardından gidiyordum. Kime taziye vereceğimi (Başın sağ olsun diyeceğimi) bilmiyordum. Çünkü oradakilerin hepsi birbirinden üzüntülü idiler.”

Bazıları, ölen birisine çok üzülüyorlardı. Büyüklerden birisi;

-“Artık üzülmeyin. O üç korkuyu da atlattı.’Can alıcı meleği gördü, ölüm acısını tattı ve son nefes korkusundan kurtuldu.” Dedi.

Peygamber Efendimiz (aleyhisselatu vesselam) buyurdu;

-“Ölünün arkasından üç şey gider:
Ehli
Malı
Ve ameli.

Ehli ve malı geri döner, AMELİ ise onunla kalır.

Kabir ziyaretine gitmelidir. Onlara dua etmeli, ibret almalıdır. Düşünmelidir ki, onlar önceden gitti, kendisi de yakında gidip, yeri orası olacaktır.

Süfyan-i Servi (radiyallah-u anhu) buyuruyor ki;

-“Kabirleri hakkında çok düşünen, ölümünü çok hatırlayan, mezarını cennet bahçelerinden bir bahçe olarak bulur. Ölümünü, mezara gideceğini, oradaki halini unutan ise, Cehennem kuyularından bir kuyu olarak bulur.”

Rebi’ bin Heysem ( radiyallah-u anhu) tabiinin büyüklerinden olup, mezarı TUS şehrindedir. Evinde bir mezar kazmıştı. Kalbinde bir gevşeme hissetse, o mezara girer bir müddet kalırdı.

Sonra;

-“Ya rabbi, beni dünyaya gönder, kusurlarımı, eksiklerimi tamamlayayım” derdi.

Sonra kalkar ve

-“Ey Rebi’ işte seni tekrar dünyaya gönderdiler. Bir daha gönderilmiyeceğini düşün ve ona göre çalış.” Derdi.

Hazreti Ömer (r.a.) buyuruyor ki;

-“Peygamber Efendimiz (salallahu aleyhi vessellem) kabristane gitti. Bir mezarın başucuna oturdu ve çok ağladı.

Kendisine yaklaştım ve ;

-“Ya Resullullah (a.s.v.), ne için ağladınız?“ dedim.

Aleyhisalat-u ve sellem uyurdu ki;

-“Bu benim annemin mezarıdır. (Annesi Mu’min idi. Fakat İslam dininde değil idi. Allah-u Teala’dan dirilmesini ve İslam dininde olmasını dilemişti. Bu duası o anda kabul edilmedi. Bir müddet sonra, kabul edildi. Annesi ve babası dirilip İslam dini üzere yeniden öldüler.) Allah-u Teala (c.c.) dan, ziyaret ve dua etmek için izin istedim. Ziyarete izin verdi, Dua’ya vermedi. Evlatlık şefkatım harakete geldi ve ağladım.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bizlere ve sizlere Daha dünyada iken; ahretini düşünen ve ona göre kötü amellerini düzeltip, Salih ameller işleyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

dsc08412-bazne-taka-fuadyusufoglu.JPG

Bazne taka (navala sipi)

KOMŞU HAKKI:

Yalnız Müslüman olmakla lazım gelen hakları uzun anlattık. Komşu hakları ise daha fazladır.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Buyurdu ki;

-“Kafir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akraba olan komşunun üç hakkı vardır.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Cebrail aleyhisselam bana daima komşu hakkını vasiyet ederdi. Hatta ben ölünce malımdan miras alacaklarını zan ettim.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşusunun, zararından emin olmadığı komşu Mu’min değildir.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşunun köpeğine taş atan, komşusunu incitmiş olur.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem:

-“Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Yardım isterse yardım edin, borç iterse borç verin, fakir ise ihtiyacını görün, hasta
olursa ziyaretine gidin, ölürse cenazesinin arkasından gidin, sevinirse sevinin. Üzüntülü zamanında hal ve hatırını sorun, üzülmeyin deyin. Rüzgarına mani olmamak için ona bakan duvarı çok yüksek yapmayın. Yediğiniz meyveden ona gönderin, veremezseniz gizli yiyin. Çocuğunun eline yiyecek verip dışarı çıkarmayın. Komşunun çocuğu görüp de istemesin. Yemeyiniz kokusu ile komşuları üzmeyin. Pişirdiğiniz yemekten bir tabak da ona gönderin.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Komşu hakkı nedir bilir misin? Nefsim, yed-i kudretinde olan Allah (c.c.) a yemin ederim ki, komşu hakkına riayet edene, Allah-u Teala(c.c.) merhamet eder.”

AKRABA HAKKI:
Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu;

-“Allah-u Teala buyuruyor ki; ben Rahmanım. Benim yakınım Rahm’dır. Onun ismini kendi ismimden çıkardım.Yakınları ile beraber olanlarla beraberim.Yakınlarından ilgiyi kesenlerden, ben de alakayı keserim.”

Yine (a.s.v.) buyurdu;

-“Ömrünün uzun, rızkının iyi olmasını isteğen, akrabasına iyi davransın. Sıla-i rahimden daha çok sevabı olan bir taat yoktur. Hatta bir evdekiler fısk ve fücur ile meşgül olsalar, sıla-i rahm edince, bunun bereketinden malları ve çocukları artar.”

ANNE VE BABA HAKKI:

Anne- baba hakkı hepsinden büyüktür. Çünkü yakınlıkları daha çoktur. Peygamber efendimiz (Sallallah-u aleyhi vesellem) buyurdu ki;

-“Huzurunda, alıcı- satıcı arasında duran köle gibi olmayan kimse , babasının hakkını ödeyemez.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Anaya- Babaya iyilik etmek,(Nafile) namazdan, oruçtan, hactan, umreden, cihad’tan daha üstündür.”

Allah-u Teala (c.c.) Musa aleyhisselam’a vahiy gönderdi;

-“Annesinin babasının sözünü dinlemeyip benim emirlerimi yapanları, emir dinlememişlerden yazarım. Benim emrimi yapmayıp, anasının- babasının sözünden çıkmayanları, emir dinleyenlerden yazarım.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu;

-“Sadaka verip, sevabını anasına – babasına gönderen ne ziyan eder. Anasına – babasına da sevab yazılır ve kendi sevabı hiç azalmaz.”

Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam) ın huzuruna bir kimse geldi. Ve;

-“Baban ve annem ölmüştür, onların üzerimde ödeyebileceğim bir hakkı kaldı mı?” dedi.

Peygamberimiz (a.s.v.) Buyurdu ki;

-“Onlar için namaz kıl (Namazın sevabını onlara gönder.), afv dile, ahd ve vasiyetlerini yerine getir, sevdiklerine iyi davran, izzet ve ikramda bulun, akrabasına iyi muamele eyle.”

Yine (a.s.v.) Buyurdu;

-“Anne hakkı, baba hakkının iki katıdır.”

Kimya-yi Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) Hazretleri; bizleri ve sizleri Ebeveynlerine saygılı olan ve onların haklarına riayet eden kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu

Çocuk hakkı

03 Temmuz 2008

dsc08236-fuadyusufoglu-girnavas.JPG

Girnavas şelalesi -Uzaktan- (Nusaybin)

ÇOCUK HAKKI;

Bir kimse Peygamberimizden(Aleyhisselam);

-“Kime iyilik edeyim?” diye sordu.

Resulullah (a.s.v.);

-“Anne ve babaya” buyurdu.

O kimse, sonra;

-“Annem ve babam ölmüştür.” Dedi.

Resulullah(a.s.v.);

-“Çocuklarına.” Buyurdu.

Çünkü, babanın hakkı olduğu gibi, çocuğun da HAKKI vardır. Çocuğun haklarından biri, çocuğa, isyan ettirecek kadar, kötü huylu davranmamaktır.

Peygamber Efendimiz (a.s.v.) buyurdu;

-“Çocuğunu, söz dinleyecek şekilde yetiştiren babaya, Allah-u Teâla MERHAMET etsin.”

Hazreti Enes (r.a.) buyuruyor; Peygamber efendimiz (Aleyhisselatu vesellam) buyurdu ki;

-“Çocuk yedi günlük olunca AKİKA kurbanı kesiniz,”
-“İyi İSİM koyunuz.”
-”Altı yaşına gelince EDEB öğretiniz.”
-“Sekiz yaşına gelince NAMAZ kıldırınız,”
-“Dokuz yaşına gelince GÜZEL ELBİSE giydirmeyiniz.”
-”On üç yaşına gelince NAMAZ KILMAZSA hafifçe döverek kıldırınız.”
-“On altı yaşına gelince EVLENDİRİNİZ, elini tutunuz ve: ’Seni büyütüm, terbiye ettim, ilim öğrettim ve evlendirdim. Dünyada senden gelecek zarardan ve ahrette senden gelecek azabtan Allah-u Teala (c.c.) ya sığınırım,’ deyiniz.”

Çocukların haklarındandır. Bir şey vermekte, öpmekte ve iyiliklerde EŞİT MUAMELE etmelidir. Küçük çocuğu öpmek ve sevmek Peygamber (a.s.v.) in sünnetidir. Hazreti Hasan (r.a.) ı öperdi.

Akra bin Habis;

-“Benim on oğlum vardır, hiç birini öpmüş değilim” deyince

Resulullah(a.s.v.);

-“Çocuğuna merhamet etmeyene, merhamet etmezler.” Buyurdu.

Peygamber (aleyhisselam) minberde idi. Hasan (r.a.) yüzü üstüne düştü. Minberden indi, çocuğu kaldırdı ve

-“Elbette mallarınız ve çocuklarınız fitnedir.”Teğabün:15 ayeti kerimesini okudu.

Bir defa Peygamberimiz (a.s.v.) namaz kılıyordu. Secdeye inince Hüseyin (r.a.) omzuna bindi. Peygamberimiz (aleyhisselam.) secdede o kadar durdu ki, Ashab-i Kiram, vahiy gelip secdeyi uzun yapmak emrolunduğunu zanettiler.

Selam verince,

-“Secdede Vahiy mi geldi?”dediler;

Resulullah (a.s.v.);

-“Hayır, Hüseyin beni binek yaptı, onu düşürmek istemedim.” Buyurdu.

Kimya-yi, Saadet (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri bizleri ve sizleri Ailesine iyi muamelede bulunan, Çocuklarını Temiz bir terbiye ile büyüten, Onlara Dünveyi ve uhrevi ilimleri öğreten kullarından eylesin. AMİN…….

Fuad Yusufoğlu

dsc00013-fuad-yusufoglu-cag-cag-baraji.JPG

Receb Ayının Fazileti

-”Recep” kelimesi, ta’zim manasına gelen (tercib) kökünden alınmadır. Recep ayında tevbe edenlerin üzerine rahmet döküldüğü ve amel edenlerin amellerinin kabulünden onların üzerine nur yağdığı için (Esam) denir.

Bu aya “Esam-sağı”da denir. Çünkü bu ayda savaşmanın iyi olduğu duyulmaz.

Denir ki;

-“Recep cennete bir nehrin adıdır ki, onun suyu, sütten daha beyaz, baldan daha tatlı ve kardan daha soğuktur. Bu nehirden ancak Receb-i şerifte oruç tutan içer.

Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;

-“Recep Allah (c.c.) ın ayıdır. Şaban benim ayım, Ramazan ise Ümmetimin ayıdır.”

Ehli işaret şöyle der;

-“Receb, Re, Cim, Be, den ibaret olan üç harften ibarettir.

Re, Allah (c.c.)ın rahmetine,
Cim de Kulun suçuna,
Be ise Allah (c.c.) ıhsanına Delalet ederler.

Sanki Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

-“Kulumun suçunu rahmetimle ihsanım arasında kılarım.”

Ebu Hüreyre (r.a.) den rivayet edilir. Der ki: Resulullah (a.s.v.) buyurdular:

-“Kim ki, Recab’ın yirmi yedinci günü oruç tutarsa, Onun için altmış aylık oruç sevabı yazılır.”

Receb-i şerifin Yirmi yedinci günü Cebrail (aleyhisselam) ın Resulullah (a.s.v.) a risaletle ilk geldiği gündür. Peygamber Efendimiz (a.s.v.) Mi’raci da o günde olmuştur.

Derler ki;

-“Allah Teala (c.c.) dört ayı zinetlendirdi:

Zilkade,
Zilhacce,
Muharrem
Receb;

Bunların faziletini” Hakikatde ayların sayısı Allah (c.c.) yanında, Allah (c.c.) kitabında -Ta gökleri ve yeri yarattığı günden beri- on iki aydır. Onlardan dördü haram olanlardır.” Ayeti kerimesi ile beyan buyurdu.

Rivayet edilir ki;

Bir kadın beyt-i Makdisde Recep ayının her gününde on iki bin def’a İHLAS suresini okuyordu. Kadın Recep ayında yün elbise giyerdi. Bu kadın hastalandı. Oğluna kendisini yün elbise ile defn etmesini vasiyet etti.

Kadın öldüğü zaman oğlu onu beyaz kefenle defn etti. Çocuk annesini ru’yasında gördü.

Annesi ona şöyle diyordu:

-“Ben senden razi değilim. Çünkü sen benim vasiyetimi yerine geitrmedin.”

Kadının oğlu korkarak uyandı. Hemen annesinin yün elbisesini alıp onu kendisiyle defn etmek için annesinin kabrına gitti. Kabrini açınca annesini kabirde bulamadı. Bu hale şaşırıp kaldı.

Bu sırada kendisine şöyle bir nida geldi.

-“Sen bilmiyormusun? Biz receb ayında bize itaat edeni yalnız başına bırakmayız.”

Rivayet edilir ki;

-“Receb ayının ilk Cum’asında gecenin üçte biri olduğu zaman Receb ayında oruç tutanlar için istiğfar etmeyen hiç bir melek kalmaz.

Enes (r.a.)den rivayet edilir: Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki;

-“Kim ki, (Zil’kade, Zil’hicce, Muharem ve receb’ den ibaret olan) haram aylarında üç gün oruç tutarsa onun için dokuz yüz senelik ibadet sevabı yazılır.

Enes (r.a.) şöyle der;

-“Bu hadis-i şerif eğer Resulullah (a.s.v.) tan işitmedimse kulaklarım sağır olsun.”

Devam edecek….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala hazretleri (c.c.) bzileri ve sizleri Receb ayının mükafatına inanarak o ayı ibadetle, taatle geçiren kullarından eylesin. AMİN…..

Fuad Yusufoğlu

dsc08244-fuadyusufoglu-nusaybin.JPG

Girnavas Mevki-i (Nusaybin)

Rivayet olunur ki;

Şeytan (aleyhil’lanet) İmamı Şafi-i (r.a.) ye sorar:

-“Ne dersin, beni seçtiği gibi yaratan ve istediği gibi beni kullanan ve bundan sonra, dilerse beni cennet’ine koyar, isterse cehennemin’e. Bu, işinde adalet sahibimıdır, yoksa zalim mıdır?”

İmam-i Şafi-i (r.a.), Şeytanın bu sözlerine baktı, sonra şöyle cevab verdi:

-“Ey mahluk. Eğer Allah (c.c.), senin istediğin husus için seni yarattı ise sana zülmetmiş olur. Amma eğer O kendi dilediği şey için yarattı ise, O’nun işinden sual sorulmaz.”

Bu cevap üzerine şeytan (aleyhilla’net) perişan oldu. Sonra şöyle dedi.

-“Ey Şafii Allah (c.c.) a yemin ederim ki; bu sorum ile yetmiş bin ibadet edeni, ubudiyet divanından çıkardım.”

Bil ki ey okuyucu;

Kalb bir kale gibidir. Şeytan da oraya girip işgal etmek sureti ile malik olmak isteğen düşman gibidir. Kalenin düşmandan korunması, ancak kalenin kapıları, giriş noktaları ve gediklerinin korunması ile olur.

Kalenin kapılarını korunmasını bilmeyen kimsenin kaleyi muhafeze etmeye gücü yetmez.

Kalbin, şeytanın vesvelerinden korunması vaciptir. her mükellef Müslüman üzerine farzı ayındır. Vacibi bilmeye vesile olan hususlar da vaciptir. Şeytanın iğvasını defetmek, ancak onun giriş yollarını bilmekle olur. Öyleyse şeytanın giriş yollarını bilmek insan üzerine vaciptir.

Şeytanın giriş yolları ve kapıları kulun sıfatlarıdır. Bunlar ise çoktur. O sıfatlardan bazıları şunlardır.

1-ÖFKE VE ŞEHEVİ İSTEKLER
2-HIRS VE HASAD
3-DOYASİYE YEMEK YEMEK
4-EV EŞYASI VE GİYİM SEVGİSİ
5-TAMA
6-İŞLERDE TEENİYİ TERK ETMEK, ACELECİLİK
7-MAL, MÜLK VE PARA
8-CİMRİLİK VE FAKİR OLMA KORKUSU
9-MEZHEBLERDEKİ TAASSSUP

1-Öfke ve şehevi istekler:

Öfke, aklı giderir, zayıflatır. Akıl zayıfladığı zaman şeytan (aleyhilla’net) nın vesvesesi oraya hücüm eder. İnsan her ne zaman öfkelenirse, küçük çocuğun topla oynadığı gibi, Şeytan (aleyhilla’net) da onunla oynar.

Rivayet edilir ki;

Velilerden bazısı şeytan (aleyhilla’net) a Adem oğluna nasıl galebe çalarsın, bana göster, der.

Şeytan şu cevabı verir;

-“Onu, öfkelendiği ve heva ve hevese kapıldığı zaman yakalarım.”

2-Hırs ve Hased;

Kul her şeye haris olduğu zaman HIRSI onu kör ve sağır yapar. İşte bu anda Şeytan (aleyhila’net ) ona vesvese vermeye fırsat bulur. Böylece Haris olan kimsenin katında, şehevi isteklerine ulaştıracak her şey, haram ve münker olsa da güzel görünür.

Rivayet edilir ki;

Nuh (Aleyhisselam), Allah-u Teala (c.c.) nın kendisine emrettiği üzere her canlıdan bir çift alıp gemiye bindiği zaman, gemide bilmediği bir ihtiyarı görür.

Bunun üzerine Nuh (Aleyhisselam) ona der ki;

-“Seni buraya kim soktu?”

İhtiyar;

-“Ben buraya senin eshabının kalblerine vesvese vermek için girdim. Onların kalbleri benimle, bedenleri seninle olur.”

Nuh (Aleyhisselam);

-“Gemiden çık, ey Allah (c.c.) ın düşmanı. Çünkü sen Allah (c.c.) ın la’netine uğrayan şeytansın.”

Bunun üzerine şeytan ( aleyhilla’net) şöyle der;

-“Beş şey vardır ki, ben onlarla insanları, saptırır HELAK ederim. Onların sana üçünü söylerim, ikisini söylemem.”

Tam bu sırada, Allah (c.c.) Nuh (Aleyhisselam) a şöyle vahy eder.

-“Senin o üçe ihtiyacım yoktur. Sana ikisini söylesin yeter.”

Bunun üzerine, Nuh (Aleyhisselam) şeytana sorar;

-“O iki nelerdir?”

Şeytan (aleyhilla’net ) der;

-“Onlar öyle iki şeydir ki, beni yalancı çıkarmazlar. Onlar öyle iki şeydir ki, beni geride bırakmazlar. Ben insanları onlarla HELAK ederim. Onlar hırs ve Hased’dır.”
-“Hased sebebiyle ben Allah (c.c.) ın La’netine uğrayıp, koğuldum. Hırsa gelince; Adem (a.s.) e Cennette bir ağaç hariç her şey Mübah kılındı. Adem (a.s.) e Hırs sebebiyle dilediğimi yaptırdım. Bu yüzden, Adem (a.s.) kendisine yasak kılınan meyveye yaklaştı.”

3-Doyasiye yemek yemek;

Devam edecek………….

Kalblerin Keşfi (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teâla hazretleri (c.c.) bizleri ve sizleri Koğulmuş Şeytanın şerrinden Muhafeze eylesin. AMİN….

Fuad Yusufoğlu

dsc00991-navala-sipinusaybin.JPG

Çağ-Çağ barajı (Nusaybin)

3-Doyasıya yemek yemek:

Yenen gıdalar, tertemiz, helal olsa da, tokluk daima şehevi istekleri kuvvetlendirir. Bu ise şeytan (Aleyhilla’net) ın silahıdır.

Rivayet edilir ki, Şeytan, Yahya (aleyhisselam) a görünür. Yahya (a.s.) şeytan’da, her şeyden yapılmış ucu çengelli şeyler görür ve sorar:

-“Bu çengeller nedir?”

Şeytan:

-“Adem oğlunu, sapıttığım şehevi istekleridir.” Der.

Yahya Aaleyhisselam;

-“Onların içinde bana ait bir şey var mıdır?

Şeytan;

-“Bazı kere çok yemek yedin de, sana namazda ve zikirde ağırlık verdik.”

Yahya (Aleyhisselam);

-“Başka bir şey var mıdır?”

Şeytan;

-“Hayır.” Der.

Yahya Aleyhisselam;

-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, bir daha midemi yemekle ebediyen doldurmam.” Der.

Bunu üzerine Şeytan, Yahya (Aleyhisselam) a şöyle der;

-“Allah (c.c.) a yemin ederim ki, ben de bunu bir daha ebediyen kimseye söylemem.”

4-Ev eşyası ve giyim sevgisi;

Şeytan (aleyhilla’net), bir kimsenin kalbina ev, eşya ve giyim sevgisinin galebe çaldığını gördüğü zaman, çok sevinir. Sevincinden dört köşe olur.

Devamlı olarak onu, ev yapmaya, tavanlarını güzelleştirmeye, duvarlarını süslemeye, odalarını genişletmeye çağırır. Gene onu elbiselerini, binitlerini süslemeye çağırır.

Şeytan bu kimseyi ömrü boyunca bunlara ram kılar. Şeytan onu bu raddaye getirip düşürdü mü, artık onun yakasını bırakır, bir daha ona yaklaşmaz. Çünkü bunların biri diğerini çeker.

Bu hal, kişinin eceli gelip ölünceye kadar devam eder. O böylece daima şeytanın yolunda ve heva ve hevese tabi olarak yağar. Böyle olan kimsenin sonunun kötü olmasından, imansız gitmesinden korkulur. Bu hususlardan Allah (c.c.) a sığınırız.

5-Tama;

Safvan bin Süleyman (r.a.) şöyle nakleder:

Bir gün Şeytan (aleyhilla’net) Abdullah bin Hanzala (r.a.) ya Adem şeklinde görünüp der ki;

-“Ey ibni Hanzala, benden bir şey al ki, onunla seni bileyim.”

İbni Hanzala (r.a.):

-“Benim ona ihtiyacım yoktur “ der.

Şeytan (aleyhilla’net) der ki;

-“Bak, eğer hayır ise alırsın, şer ise rededersin. Devamla şöyle der: Ey ibni Hanzale Allah (c.c.) tan başka hiçbir kimseden bir şey isteme, sen öfkelendiğin zaman ne hal oluyorsun bak. Öfkelendiğin zaman ben sana malik oluyorum.”

6-İşlerde teenniyi terk etmek, acelecilik..

Devam edecek…

Envar-ül Aşikin (İmam-i Ğazali)

Allah-u Teala (c.c.) hazretleri: bizleri ve sizleri Şeytan’in oyuncağı halına düşmeyen kullarından eylesin. AMİN…

Fuad Yusufoğlu